Prof. Dr. Nazife Güngör yeni yazılarıyla artık 12Punto’da…

Haber ile ilişkili SDG etiketleri

DOI : https://doi.org/10.32739/uha.id.43122

Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nazife Güngör yazılarıyla şimdi 12Punto’da… Kaleme aldığı yazılarıyla geniş okur kitlesine ulaşan ve ilgiyle takip edilen Güngör artık tarafsız, bağımsız, ilkeli sloganıyla okurlarla buluşan 12punto için yazılar kaleme alacak.  

Eğitim, sanat, kültür, toplumsal alanlarda konulara dikkat çeken ve iletişim alanında bugüne kadar çok sayıda ismi yetiştiren Prof. Dr. Güngör’ün ilk yazısı yayınlandı. Güngör “Bir kadının özgürlük mücadelesi” başlıklı yazısında sanatı, sanatçıyı ve kadını büyük şair Nazım Hikmet’in annesi Celile üzerinden ele alıyor. 

İşte Güngör’ün o yazısı…

“Tek kişilik bir oyun Celile. 

Büyüleyici sahne performansıyla Ayşegül Yalçıner iliklerine kadar yaşatıyor Celile Hikmet’in yaşamla kavgasını. Duygu dünyasının özgürleşmesi için bütün bir yaşamını feda eden onca güçlü bir kadın ancak böylesine başarılı bir sanatçıyla temsil edilebilirdi. 

Büyük şair Nazım Hikmet’in annesi Celile. Çevresindekileri yalnızca güzelliğiyle değil entelektüel yanı ve sanatsal yetisiyle de etkileyen bir kadın. Varlıklı bir ailede doğuyor, özenle yetiştiriliyor ve yine varlıklı bir aileye gelin gidiyor. 

Yaşadığı dönemin koşullarına göre oldukça görkemli bir yaşamı var Celile’nin. Hani denir ya yediği önünde, yemediği ardında. Varlıklı, güçlü ve karizmatik bir koca, üç güzel çocuk, hizmetçiler, mürebbiyeler, Avrupai bir yaşam tarzı vs. Daha ne ister ki insan, daha ne ister ki bir kadın? Özenle yetiştiriliyor Celile. İyi bir edebiyat eğitimi, yabancı dil, ama en önemlisi de ileri düzeyli sanat eğitimi alıyor. 

Günün birinde Türkiye’nin uluslararası düzeyde tanınmış ressamlarından biri olacaktır Celile Hikmet. Peki ama bunca varlık ve rahatlık içerisindeyken derdi neydi Celile’nin? Neden bütün bir yaşamını hüzünle, gözyaşıyla doldurdu dersiniz? 

Konforlu bir yaşamın huzuru varken hüznü neden? Sizi bilemem ama ben, bütün bu yaşananların baş sorumlusunun sanat olduğunu düşünüyorum. Sanatın özünde zaten başkaldırı vardır. Sanatın statükoya asla tahammülü yoktur. Sanat konfor da sevmez. İnsanın her durumda ve her koşulda içinden gelen bir üretim enerjisidir sanat. Sanatçı, içerisinde yaşadığı dünyanın nimetlerinden yararlanarak yaşamın keyfini çıkarmak yerine, yaşadığı dünyanın ötesindeki daha insancıl dünyalara ulaşmanın hayaliyle sanatsal üretim yapar. Dolayısıyla sanat, insanın insanlık için mücadele aygıtıdır, sanatçı ise bu aygıtın kullanıcısı olan aktördür.

Sanatçının, kendi özelindeki dışavurumları ve haykırışları aslında tüm insanlık içindir. Celile’nin haykırışları tam da bu nedenle bugün hala yüreğimizi dağlıyor, gözyaşları yanaklarımızı ıslatıyor. Aşkını yüzüstü bıraktı diye Yahya Kemal’e kızmak geliyor insanın içinden, ama büyük şairdi, bir bildiği vardı herhalde deyip aşkını yüreğine gömüp yaşam mücadelesine devam eden kadının hikâyesine dönüyoruz yeniden. Basit bir aşk dalgası değil Celile’ninki, onun çok daha ötesinde bir mücadele. Sanatçı kişiliğinin ona kazandırdığı sorgulayıcı ve eleştirel bakışla yaşamı ve insanı tüm yönleriyle sorguluyor, insan olmanın gereğinin başka türlü yaşamak olduğu inancıyla bir seçim yapıyor.

Kabullenmek ve devam etmek ya da karşı çıkmak ve mücadele etmek. Bu noktada seçimini karşı çıkmak ve mücadele etmek yönünde yapıyor Celile. Sonuç beklediği ve istediği gibi olmasa da yaptığı seçimden hiç pişman olmuyor. Vazgeçmek ve dönmek noktasında ise mücadeleye devam ve özgürlük diyor. Celile’nin özgürlük mücadelesi bazılarına anlamsız gelebilir. Böylesine rahat ve konforlu bir yaşamı varken bir insanın, özellikle de bir kadının zorlu bir serüvene atılması neden diye düşünebilirler. Aynı soru Nazım Hikmet için de sorulabilir. Bunca varlık ve rahatlık içerisinde ne oldu da öylesine zorlu bir serüvene atıldı ve bütün yaşamını feda etti? Yalnızca onlar da değil, insanlık tarihinde sayısız sanatçı ve düşünür yaşamlarını daha insanca bir dünya için feda ettiler. Öyle olmasa insanlık olarak bugün bulunduğumuz düzeye de gelemezdik zaten. Ama yeterli değil, daha çok yolumuz var.

Adına uygarlık dediğimiz bir dünyadayız, ancak her yer kan revan içerisinde. Hunharca kitlesel katliamlar devam ediyor. Suyun başındaki küçük bir azınlık dünyanın geri kalanını susuz ve ekmeksiz bırakma cesaretini gösterirken, kitleler bu durumu kader diyerek kabulleniyorlar. Oysa yaşama doğan her bir insanın insanca yaşam hakkı vardır. Her bir insanın, kendisi için istediği biçimde bir yaşam kurma hakkı vardır. Hiçbir insan bir başkasının yaşam alanına hapsolmak, bir başkasının istediği yaşamı yaşamak zorunda değil. İnsana ilişkin bu gerçeği vurgulamak için Celile Hikmet’in yaşam hikâyesine göndermede bulundum. Sanatın, insanca bir yaşam mücadelesindeki rollüne dikkat çekmek için bir sanat insanının özgürlük mücadelesine değindim. Daha insanca bir dünya savaşla değil, sanatla mümkündür. Kitlelerin savaşla imha edilmesi dünyayı iyileştirmez. Kısa dönemde belki birileri bundan nemalanabilirler.

Silah ticareti üzerinden sermaye birikimi yapmak isteyenler, kitlesel imha üzerinden iktidar oyunları oynayanlar kısa vadede tatmin sağlayabilirler, ancak kanla kirletilen bir dünyada insana yakışır bir yaşamın devamı giderek imkânsız hale geliyor. Kitleleri imha etmek yerine eğitmek, sanatla beslemek, insanca yaşam olanaklarına kavuşturmak ve hep birlikte insan gibi yaşamak varken, bunca kin, nefret, katliam neden? Celile’nin haykırışlarına, Nazım’ın mısralarına, Sokrates’in binyıllar öncesinden seslenişine kulak vermek ve daha insanca bir dünya istemek. Neden olmasın?

PROF. DR. NAZİFE GÜNGÖR KİMDİR?

Prof. Dr. Nazife Güngör, Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu mezunu. Yüksek lisans ve doktora çalışmalarını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde tamamladı. Akademik yaşama 1991 yılında Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Araştırma Görevlisi olarak başladı.
2000-2001 eğitim-öğretim yılında Türkiye Bilimler Akademisi burslusu olarak İngiltere’de Manchester Üniversitesi’nde konuk akademisyen olarak bulundu. 2004-2008 yılları arasında Gazi Üniversitesi Rektörlüğünde Basın ve Halkla İlişkiler Danışmanlığı görevinde bulundu.

2007-2010 yılları arasında İletişim Fakültesi’nde Gazetecilik Bölüm Başkanlığı görevini de üstlenen Güngör Gazi Üniversitesi’ndeki öğretim üyeliği görevinden Eylül 2011 yılında emekli olarak ayrıldıktan sonra bir süre İstanbul Arel Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde tam zamanlı öğretim üyesi ve dekan olarak görev yaptı.

Akademik faaliyetlerini halen Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi bünyesinde sürdürmekte olan Nazife Güngör, 2015-2023 yılları arasında İletişim Fakültesi Dekanı olarak görev yapmıştır. 2023 yılı itibariyle de Üsküdar Üniversitesi'ne Rektör olarak atanmıştır. 
Kendisinin; Popüler Kültür ve İktidar (Vadi, 1999), Arabesk (Bilgi Yayınları, 1993), Abdülcanbaz (Cumhuriyet Kitapları, 2008), Cumhuriyet Döneminden Günümüze Dil, Kültür, Eğitim (Gazi Üniversitesi, 2006), Atatürkçü Düşüncenin Bilimsel ve Felsefi Temelleri (Gazi Üniversitesi, 2006), Çocuk ve Toplum (Çeviren, Gündoğan, 1995), Medya, İletişim, Kültür (Çeviren, Vadi, 2001), Gazi Üniversitesi Öğrenci Profili (Gazi Üniversitesi, 2007), Cumhuriyet Döneminde İletişim (Siyasal Kitabevi, 2010) İletişim, Kuramlar ve Yaklaşımlar (Birinci Baskı, Siyasal Kitabevi, 2011), İletişime Giriş (Birinci Baskı, Siyasal Kitabevi, 2011), İletişime Giriş (genişletilmiş 2. Baskı), Siyasal Kitabevi, 2013, İletişim Kuramlar ve Yaklaşımlar (genişletilmiş 2. Baskı), Siyasal Kitabevi,  2013 adlı telif, derleme ve çeviri kitapları, iletişim alanında çeşitli bildiri ve makaleleri bulunmaktadır.

12punto


 

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)