Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Kontrollü stres vücudun temel ihtiyacı…”

Haber ile ilişkili SDG etiketleri

DOI : https://doi.org/10.32739/uha.id.56470

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, EKOTÜRK TV’de yayımlanan Gün Ortası programının canlı yayın konuğu oldu. Tarhan, “Türkiye’de Mental Sağlık ve Stres Yönetimi” konularına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Beyin yönetimi ile ruh sağlığı yönetimi arasındaki bağa vurgu yapan Tarhan; “Mana dünyasının madde dünyasıyla bağlantı organı beyindir. Beynimizi iyi yönetirsek ruh sağlığımızı iyi yönetmiş oluyoruz.” dedi. Kontrollü stresin vücudun temel ihtiyacı olduğunu kaydeden Tarhan, stresten korkmak yerine onu yönetmeyi öğrenmek gerektiğini vurguladı.

“Beynimizi iyi yönetirsek ruh sağlığımızı iyi yönetmiş oluyoruz”

Eda Özdemir moderatörlüğünde gerçekleştirilen programda özgür düşüncenin doğru yönetilmesi gerektiğine dikkat çeken Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, insanın zihinsel kapasitesinin medeniyet kurduğuna vurgu yaptı. Tarhan; “İnsanda diğer canlılardan farklı olarak ciddi bir zihinsel kapasite, ben bilinci var. Diğer canlılarda ben bilinci yok, yemek, içmek, üremek, barınmak gibi temel fizyolojik fonksiyonlar var. İnsanın zihinsel kapasitesi medeniyet kuruyor. Soyut düşünce üretiyor, doğayı, çevreyi zorluyor, kendini aşıyor. Böyle bir kapasite var. Çünkü özgür düşünce var, bu durumda da o özgür düşünceyi doğru yönetmek gerekiyor. Doğru yönetmesi için de kişinin ruhsal sağlığı ön plana çıkıyor. Son yıllarda psikolojik sağlamlığın araştırmaları hep nörobilimde toplandı. Mana dünyasının madde dünyasıyla bağlantı organı beyindir. Beynimizi iyi yönetirsek ruh sağlığımızı iyi yönetmiş oluyoruz.” ifadelerini kullandı. 

“İnsan, genetik sınırlarını aşıyor”

İnsanın özgürlük ve bağımsızlık düşüncesiyle genetik sınırlarını aştığını söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, insanın doğanın üstünde bir pozisyonda olduğunu dile getirdi. Tarhan; “İnsan çocuğu nöro psikolojik olarak prematüre doğuyor. Hayatı yaşayarak öğreniyor. Yani kişiliğimizin üçte biri doğuştan geliyor. Hayvanlarda bu değişmiyor. Aynı kalıyor, genetik olarak kodlanmış. Bin sene önceki örümcek yuvasını aynı yapıyor. Karınca aynı yapıyor, biz aynı yapmıyoruz. Davranışlarımızı geliştiriyoruz. Mesela bir karıncanın, bir örümceğin, bir kedinin, bir köpeğin davranışlarını incelediğin zaman onlar genetik sınırları aşmıyorlar ama insan genetik sınırlarını aşıyor. İnsanda özgürlük ve bağımsızlık düşüncesi var. Bununla ilgili meta kognitif eğilimler var. Bu özelliği dolayısıyla insan doğanın parçası değil, doğayla özdeş değil. Doğanın üstünde bir pozisyonu var. Doğaya hükmetmeyle ilgili pozisyonu var. Hayvan psikolojisinde onların genlerini incelemek yeterli oluyor.” şeklinde konuştu. 

Tıpta ‘3T’ kuralı…

Tedavilerde kullanılan protokollerden bahseden Prof. Dr. Tarhan, ‘Teşhis, Tedavi ve Takip’ üçlüsünün beraber ilerlemesi gerektiğine vurgu yaptı. Tarhan; “Bizim vazifemiz hastanın düzelmesi için tıbbın bütün imkanlarını kullanmak. Bazı hastalıklar ilaç tedavisiyle, bazı hastalıklar manyetik uyarı, bazı hastalıklara elektroşok, bazı hastalara sadece psikoterapi gerekiyor ama önce doğru tanı koymak gerekiyor. Doğru tanıyı koyduktan sonra muhtemel tanılar vardır. Bir de geleceği tahmin etmek, öngörmek gerekiyor. Bunları yaptıktan sonra bu kişilerin tedavisiyle ilgili plan yapılır. Biz böyle durumlarda tanıyı koyuyoruz, kişinin düzelmesiyle ilgili hedef sorunları belirliyoruz. Ondan sonra bir tedavi planı yapıyoruz. Mesela hastalık yeni başladıysa sadece ilaç yeterlidir. Eğer hastalık biraz uzun sürdüyse ilaç ile beraber psikoterapi diyoruz. Eğer hastalık biraz daha güçlü tedavi istiyorsa, daha kapsamlı tedavi istiyorsa, ilaç tedavisi ve manyetik uyarı tedavileri diyoruz. Yani üçlü protokol uyguluyoruz. Üçlü protokolde de üç basamak tedavi var. Birincisi minimum tedavi yöntemi, burada ilaç altın standarttır. İkincisi optimum tedavi. İlaç ile beraber psikoterapidir. Üçüncüsü de maksimum tedavi. İlaç, psikoterapi, manyetik uyarı ve genetik araştırmalar. Tıpta ‘3T’ var, ‘Teşhis, Tedavi ve Takip’. Teşhisi yaparsan, tedaviyi takip etmezsen hastalık tekrar nüks eder. Onun için 3T’nin birlikte gitmesi gerekiyor.” dedi. 

“Pozitif psikoloji sağlıklı bir insanı daha da sağlıklı yapmaya çalışıyor”

Tarhan, kişinin ruh halini daha iyi yönetebilmesi için pozitif psikolojinin önemine vurgu yaptı. Psikoloji, insanın ruh yapısının normaliyle ilgilenir diyen Tarhan, “Psikolojinin birçok alt dalları vardır. Sosyal psikoloji, endüstri psikolojisi, hayvan psikolojisine kadar bütün alanlarda alt dalları vardır. Klinik psikoloji normal dışı olanı normale getirmeye çalışır. Bir de pozitif psikoloji var. Pozitif psikoloji de sağlıklı bir insanı daha sağlıklı yapmaya çalışır. Yaşam kalitesini arttırmaya çalışır. Bu psikolojik sağlamlıkla alakalı çalışmalar yapılmış, mindfulness çalışmaları diye geçiyor. Pozitif denmesi Polyannacılık değil, kişinin kendini daha iyi hissetmesi, ruh halini daha iyi yönetebilmesi için o kişiye danışmanlık hizmeti vermeyle ilgili. Bir insan hasta olduğu zaman klasik eski tıpta ne yapılıyordu? Hemen ameliyat ediliyordu. Hemen en güç en agresif tedaviler yapılıyordu. Şimdi tıp ilerledikçe hastaya yara açmadan tedavi etme yöntemi kullanılıyor. Genel tıpta dokulara saygılı hekimlik olarak geçiyor. Psikiyatride bunun karşılığı pozitif psikoterapi. Yani dokulara saygılı hekimliğin yerini şimdi pozitif psikoterapi aldı. Kişinin olumsuz geçmiş travmalarına, olumsuz yönlerine inip onu konuşmak yerine kişinin güçlü yönlerini, zayıf yönlerini ölçüp, ölçtükten sonra güçlü yönlerini ön plana çıkararak zayıf yönlerini yönetmesini öğretmek. Yani bir nevi vücuttaki bağışıklık sistemini güçlendirip hastalığı vücudun kendi kendine yenmesini sağlamaktır…” ifadelerini kullandı. 

Hastalıkların yüzde 70’i yaşam stiliyle alakalı…

Hastalıkların yüzde 70’inin yaşam stiliyle alakalı olduğunu dile getiren Prof. Dr. Tarhan, çevresiyle ilişkileri iyi yöneten insanın en mutlu insan olabileceğine vurgu yaptı. Tarhan; “Mutluluk psikolojisi, mutlu evlilik, mutlu insan olmayla ilgili çalışmalar psikiyatride birincil çalışmalardır, altın standarttır. Mutlu olmanın yollarını öğrenmek mutluluk bilimi olarak geçiyor. Bunun öğrenilmesi bu tedavinin en büyük hedefi. Koruyucu ruh sağlığı ve önleyici ruh sağlığı vardır. Önleyici ruh sağlığı, risk gruplarını belirleyip o kişinin risk grubundaki kişilerin hasta olmamasını sağlar. Bu da erken tanı ile olur. Bir de tedavi hekimliği, tersiyer koruma var. Üçüncül koruma. Orada hastalık geçtikten sonra nüks etmemesi için koruma yapılır. Koruyucu sağlık, birçok insanın hasta olmamasını sağlamaktır. Hasta olmamasını öğretmektir. Zaten hastalıkların yüzde 60, yüzde 70’i yaşam stiliyle, beslenme stili hatası, sosyal ilişkiler ve yakın ilişkiler hatasıyla ilgili. İlişkiler çok etkiliyor. İnsanın kendiyle ilişkisi, ailesiyle ilişkisi, sosyal çevresiyle ilişkisi, varoluşsal çevresiyle ilişkisi var. Bu ilişkileri iyi yöneten insan en mutlu insan olur.” şeklinde konuştu. 

“Stresi bilmeden onu yönetemeyiz”

Kontrollü stresin faydalı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, stresten korkmak yerine onu yönetmeyi öğrenmek gerektiğini vurguladı. Tarhan; “Stresi bilmeden onu yönetemeyiz. Stresin bir biyolojik ayağı bir de psikolojik ayağı var. Biyolojik ayağı, beynimiz stres altındayken savaş veya kaç tepkisi veriyor. Savaş tepkisi yani eğer kişi onunla mücadele etme gücü varsa savaşıyor. Kaçmak istiyorsa da kaç tepkisi veriyor. Savaş tepkisi verdiği zaman beyinde karanlığın beş atlısı dediğimiz beş kimyasal salgılanıyor. Beyinde ‘kin, öfke, nefret, kıskançlık, düşmanlık’ duygularına uygun özel karışımlar salgılanıyor. Otonom sinir sistemi uyarıldığında sempatik aktivasyonu olduğu zaman savaş veya kaç tepkisi oluyor. Omuz, boyun, sırt kasları kasılıyor. Göz bebekleri büyüyor, dikkat artıyor, odaklanıyorsunuz. Böyle durumlarda vücuttaki bütün şeker ve yağ depoları harekete geçiyor. Kan şekeri ve yağ yükseliyor. Vücut o anda savaşmaya odaklanıyor. Bu birkaç saat olursa faydalı, odak süresi artıyor ama kronik stres varsa zararlı olmaya başlıyor. Onun için kontrol edilebilen stres faydalı kontrol edilemeyen stres zararlıdır. Çünkü stres insanın beynini açıyor. Kontrol edilebilen stres bisiklet kullanmak gibi, kontrollü kullanırsanız gelişirsiniz, kaslarınız gelişir ama kontrolsüz durursanız devrilirsiniz. Çok hızlı kullanırsan ya da rastgele kullanırsanız yine devrilirsiniz. Kontrollü stres vücudun temel ihtiyacıdır. Stresten korkmayalım, stresi yönetelim.” dedi. 

“Z kuşağı yenilikçi ve girişimci olmaya daha yatkın”

Eski kuşakların yokluk içinde olgunlaştığını söyleyen Tarhan, yeni kuşakların varlık içinde olgunlaştığını ve bunun daha zor olduğunu dile getirdi. Tarhan; “X, Y, Z kuşaklarını doğru anlamak gerekiyor. X kuşağı radyo kuşağı. Radyo ile birlikte büyüyen kuşak. Y kuşağı televizyon kuşağı. Televizyonla sosyalleşmeyi başardı. Z kuşağı da sosyal medya kuşağı. Z kuşağı özgür ruhlu, her şeyi sorguluyor, değişim ihtiyacı fazla. Geçmiş kuşaklar zorluk içinde olgunlaşmıştı şimdiki kuşaklar varlık içinde olgunlaşıyor. Varlık içinde olgunlaşmak daha zor. Z kuşağında olup da duygularını yönetme, kendini yönetme becerisini kazanan da çok insan var. Hayatında daha çok fırsatlar var, daha çok imkanlar var, önünde bekleyen daha çok kolaylıklar var. Z kuşağının tehditleri farklı. Onlarda konforculuk eğilimi, kolaycılık eğilimi var. Bunu yönetirlerse fark oluşturabiliyorlar. Bu nedenle her yaşın bir olgunluğu var. Z kuşağı yenilikçi ve girişimci olmaya daha yatkın. Onlara bilimde, sanatta, keşifte, düşünce öğretmede, düşüncenin ilerlemesine katkı sağlayacak alanlar açmak gerekiyor. Bu alanlar açılırsa Z kuşağı geleceği kurtaracak kuşaktır.” ifadelerini kullandı. 


 

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)