Ozan Yelgel: “Bir kereden bir şey olmaz değil, bir kereden çok şey ölür”Polis Memuru Ozan Yelgel, uyuşturucu kullanıcılarının meraklarına yenik düşerek bu maddeye başladığını ifade etti. Yelgel; “Daha önce uyuşturucu kullanımından ya da uyuşturucu ticaretinden işlem yaptığımız 27 bin 779 şahsa 77 soruluk bir anket çalışması gerçekleştirdik. Bu maddeyi ilk kaç yaşında kullandı, nasıl kullandı, hangi maddeleri tercih etti sorularını yöneltiyoruz. %47,5’inin kendi ikamet ettiği adreste kullandığını görüyoruz. Burada bir diğer husus, meraklarına yenik düşüyorlar. Çevrelerinden duydukları doğru bilinen yanlışlar vardır. ‘Kullan, istediğin zaman bırakırsın, bak çok güzel ortamımız var, bundan mı korkuyorsun, bundan mı çekiniyorsun?’ gibi daha birçok cazip teklifler sunulabiliyor. Madde kullanıcıları akran zorbalığına uğrayacaklarını ve dışlanacaklarını düşündükleri için hayır diyemiyor. Sadece iyi olmak yetmez, kötüden de uzak durmak gerekir. Bir kereden bir şey olmaz değil, bir kereden çok şey ölür.” şeklinde konuştu.“Öldüm, geri geldim diyenler var…”İlaçları kullanma konusunda hassas olunmasını gerektiğine vurgu yapan Yelgel; “Fareye verilen bir ilaç yeri geliyor insanlara da satılabiliyor. Zehirleniyorlar bunun üstüne kafa yaşayarak rahatladıklarını düşünüyorlar. ‘Öldüm geri geldim.’ diyen bağımlılara denk geliyoruz. Hiçbir madde diğerine göre masum değildir. Yasal süreçlerden bahsetmem gerekirse TCK 188. madde uyuşturucu madde ticareti yapan, bulunduran ve depolayan kişiler 10 yıldan az olmamak kaydıyla hapis cezasına çarptırılır. Eğer bu maddeyi kişi 18 yaş altında birine satış yaparsa cezası %50 oranında arttırılır. Çok fazla söylenti var. Bazen dizilerde, filmlerde de karşılaşıyoruz. Orada da farklı bir algı çalışması yürütülüyor. Eğer reçeteniz yok ise tıbbi amaçlar doğrultusunda kullanmıyorsanız, kullanmanız gerekmiyorsa kimsenin ilacını kullanmayın. Kimseye de ilaç vermeyin çünkü bu ilaçlar ilerleyen süreçlerde bağımlılık yapma özelliğine sahiptir.” diyerek konuşmasını sonlandırdı.Narkotik polis köpeği de katıldı…Narkotik şubeden Serdar Acı ve Alihan Doğaner’in de hazır bulunduğu etkinliğe İstanbul Narkotik Suçlarla Mücadele Amirliği bünyesinde hizmet veren K-9 olarak da bilinen narkotik polis köpeği de getirildi.Seminer sonunda öğrencilerin merak ettiği sorularının cevaplandırılmasının ardından İstanbul Narkotik Suçlarla Mücadele Amirliği’ne teşekkür plaketi takdim edildi.Program, toplu fotoğraf çekiminin ardından sona erdi.
1980 yılından itibaren babasının izinden giderek başladığı meslek hayatında kriminoloji ve adli tıp dünyasına yönelik yaptığı çalışmalar ile Türkiye'nin sayılı uzmanlarından biri olan Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) Üyesi ve Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, özellikle mesleki tecrübe ve hikâyelerini paylaştığı kitaplarıyla Türkiye’nin birçok ilinde yoğun ilgiyle karşılanıyor.Son olarak Doğan Kitap yayınlarından çıkardığı Cinayet Kokusu kitabıyla okurlarından büyük beğeni toplayan Prof. Dr. Sevil Atasoy katıldığı kitap fuarları kapsamında kitapseverler ile buluşuyor.17 Ekim Pazartesi günü Gaziantep Şahinbey Kongre ve Sanat Merkezinde Şahinbey Kitap Günleri kapsamında okuyucularıyla buluşan Atasoy’a, Gaziantepliler yoğun ilgi gösterdi.Kitap fuarında Prof. Dr. Sevil Atasoy kitaplarını imzalayarak okuyucularıyla bol bol fotoğraf çektirdi.Kitap günleri devam ediyor!Prof. Dr. Sevil Atasoy, 20 Ekim Perşembe günü İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Merkezinde Bioexpo Yaşam Bilimleri fuarında, 23 Ekim Pazar günü ise Antalya Kitap Fuarında okurlarıyla bir arada olacak.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy tarafından kaleme alınan, Doğan Yayıncılık tarafından yayımlanan polisiye ve gerilim türündeki "Cinayet Kokusu” kitabı okuyucusuyla buluştu.Adli bilimler alanındaki çalışmalarıyla uluslararası arenada dikkat çeken isim olan Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Cinayet Kokusu “ile 10’uncu kitabını okurlarıyla buluşturmuş oldu.Kitap Hakkında:Merdivenlerden çıkarken, “Ne kokusu bu?” diye sordu polislerden biri. Burunları her kokuya alışıktı; benzin kokusu, yanık kokusu, esrar kokusu, küf kokusu, devriye aracının arka koltuğuna oturttukları tutuklunun ter kokusu ve elbette ölü kokusu... “Her kokuyu unutabilirsin ama ölü kokusunu asla.” Emekli memurların teşkilata yeni girenlere tekrarladıkları bir cümleydi bu. Dairenin kapısını, “Aç, polis!” diye birkaç kez yumruklarken hâlâ burunlarına gelen keskin kokunun ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.Kadınlar neden polisiye izlemeyi sever? Para karşılığı bir insana işkence edilmesini seyredebileceğiniz “kırmızı odalar” gerçekten var mı? DNA analizleri suçluları saptamada ne kadar etkili? Bir tutam toprakla cinayet çözmek mümkün mü?İnsanın kanını donduran seri katil öyküleri Prof. Dr. Sevil Atasoy’un kaleminde hayat buluyor. Yıllarca çözülemeyen cinayetler, Agatha Christie romanlarından fırlamış katiller, akıl almayacak yöntemlerle kurbanlarını yakalayıp öldüren caniler, insan eti yemekten zevk alan canavarlar...Prof. Dr. Sevil Atasoy, Çin’den Brezilya’ya, ABD’den Avusturya’ya seri katillerin peşinde. Her birinin dehşete düşüren hikâyesini bizimle paylaşırken adli bilimlerin hayranlık uyandıran gelişmesini de aktarıyor. Cinayet Kokusu, yine elinizden bırakamayacağınız bir Sevil Atasoy kitabı.Detaylı Bilgi ve Kitap Temini İçin Tıklayınız:
“Çıkar grupları emelleri uğruna dünya halkları üzerinde her türlü yıkıcı silahı uygulayabilirler”Biyoterörizmde silahlanmadan bahseden Doç. Dr. Kaan Yılancıoğlu, biyosilahlanmada, üretim sürecinin zannedildiğinden çok daha basit olduğunu dile getirdi. Yılancıoğlu; “İnsan, çevresindeki her şeyi silaha dönüştürebilecek ve bunu en üst verimde kullanabilecek bir varlıktır. Eski salgın dönemlerinde de insanlar ölüyordu. Pandemilere alışkınız, hastalıkları iyi tanıyoruz, bu yüzden biyosilahlanma basit ve kullanılabilirdir. Biyosilahlanma dediğimiz şey laboratuvarda izole edilen bakterilerden, virüslerden birkaç adımda kuvvetli silahlar ortaya çıkarabilmektir. Birçok devlet veya çıkar grubu bu konuda çok daha büyük çalışmalar yapıyor. Şu anda dünyada büyük çaplı bir biyoterör saldırısının olmaması şans gibi bir şey. Çünkü biyolojik silahlara ulaşmak zannedildiğinden çok daha kolay. Terörist gruplar bu silahlara kolaylıkla ulaşabilir ve kullanabilirler, çok dikkat etmek gerekiyor.” şeklinde konuştu.“İnsanlığın en büyük tehditlerinden biri biyoterörizmdir”Biyoterörizm ve terörizm kavramlarını tanımlayarak farklarına dikkat çeken Doç. Dr. Kaan Yılancıoğlu; “Terörizm hepimizin aşina olduğu bir kavramdır. 1980’lerde başlayan terörizm artık çok iyi bilinen bir olgu haline geldi. Geçmişten günümüze süreci incelediğimizde zaman zaman arttığını veya azaldığını görebiliyoruz. Terörizm, belirli grupların istediklerini devlete kabul ettirebilmek için yaptığı yıkıcı eylemlerdir. Biyoterörizm ise terörizm kavramının yanında farklı şekillerde de karşımıza çıkabilir. Biyoterörizm, sadece terör grupları tarafından değil, ülkeler veya çeşitli güç odakları tarafından politik ve finansal kazanç sağlamak amacıyla, hastalıkların, biyolojik silah olarak insanlarda, hayvanlarda ve bitkilerde hastalık oluşturması için açık veya gizli bir şekilde de kullanılabilir. Bu yüzden insanlığın en büyük tehditlerinden biri biyoterörizmdir. Bu saldırılar savunmasız sivil halkı hedef alan saldırılardır. Bu alan çok hassas bir alandır ve dikkatle analiz edilmeli, halkı koruyucu, bilinçlendirici faaliyetlere bir an önce başlanmalıdır.” ifadelerini kullandı.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, Yıldız Teknik Üniversitesi tarafından Tarihi Hamamda gerçekleştirilen Yıldızlı Kimya günleri kapsamında öğrencilerle buluştu. “Adli Bilimlerde Kimyanın Önemi” konusuna ilişkin değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Sevil Atasoy öğrenciler tarafından ilgiyle dinlendi. Atasoy, “Böyle bir davette bulunduğu ve ödül aldığı için Yıldız Teknik Üniversitesi’ne ve etkinliğe katılan tüm öğrencilere” teşekkür etti.
Resmi Gazetede yayımlanan Cumhurbaşkanı kararıyla Adli Tıp Kurumu Başkanlığı görevine 2011 yılından bu yana Adli Tıp Kurumu Başkan Yardımcılığı görevini yürüten Dr. Hızır Aslıyüksek atandı.Aslıyürek’in bugün Üsküdar Üniversitesinden ziyaretçileri vardı.Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, Genel Sekreter Selçuk Uysaler, Genel Sekreter Yardımcısı Ayşe Öztürk, Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Sait Cahit Alkış ve Adli Bilimler Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Nurettin Nezih Anolay göreve yeni atanan Dr. Hızır Aslıyüksek’i makamında ziyaret etti.Aslıyüksek ile bir süre görüşen Üsküdar Üniversitesi heyeti, başkana yeni görevinde başarılar diledi.Aslıyürek de hayırlı olsun ziyaretinde bulunan Atasoy ve beraberindekilere teşekkürlerini iletti.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, 2005-2010 ile 2015-2027 dönemleri Birleşmiş Milletler (BM) Uyuşturucu Kontrol Kurulu Üyesi ve önceki Başkanı Prof. Dr. Sevil Atasoy, dünyayla aynı anda yaptığı açıklamada şunları söyledi:Pandemi uyuşturucuyla mücadele konusunda yeni zorluklara neden olduUluslararası topluluk, koronavirüs (COVID-19) salgını ile mücadelesine 2021 yılında da devam etti. Hafifleme emaresi göstermeyen salgın, insanların çektiği büyük sıkıntıların daha da uzamasına, ulusal sağlık sistemlerinin üzerine büyük bir yük eklenmesine, ülkelerin Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına yönelik sağladıkları ilerlemenin yavaşlamasına ve uyuşturucu kontrolü konusundaki (uluslararası) sözleşmelerin amaçlarına ulaşılmasının önüne yeni zorluklar çıkmasına neden olmaya devam etti.Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu (INCB) Üye Devletleri, uyuşturucu kontrolüne yönelik hem COVID-19 öncesinde var olan hem de COVID-19 salgını sonucu ortaya çıkan zorlukları aşmaları amacıyla destekliyor. COVID-19 salgını sonucu ortaya çıkan zorluklara yönelik örnekler INCB'nin hem COVID-19 salgınının küresel ilaç tedarik zincirini nasıl etkilediğini hem de COVID-19 hastalarını tedavi etmek için kontrollü ilaçlara yönelik artan talebi analiz ettiği 2020 Yıllık Raporlarında yer aldı.INCB 2021 Raporlarında, Üye Devletleri uyuşturucu kontrol sözleşmelerinin hedeflerine ulaşılabilmesi ve Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına yönelik ilerleme sağlanabilmesi için nasıl desteklediği gibi geleneksel konular ele alınıyor. Raporlarda, COVID-19 tedavisinde kullanılan kontrollü ilaçların bulunabilirliği de inceleniyor.Organize suç gruplarının yasadışı finansal hareketleri incelenmeliRaporların tematik bölümü, yasadışı nakit akışının uyuşturucu kaçakçılığıyla ilişkisine ve bu gelişmelerin toplum üzerindeki daha geniş etkilerine odaklanıyor. Uyuşturucu kaçakçılığı organize suç grupları için oldukça kazançlı bir sektör olduğundan ve bu gruplar yasadışı faaliyetlerini genişletmek ve sürdürmek için yasadışı nakit akışlarına güvendiğinden, INCB, yasadışı finansal hareketlerin özel ilgi ve incelemeye alınması gerektiğini değerlendiriyor. Uyuşturucu kaçakçılığıyla ilgili yasadışı nakit akışları, rüşvet, suç, yolsuzluk ve eşitsizliği teşvik ettiği ve siyasi ve sosyal istikrarsızlığa yol açtığı için geniş bir toplumsal etkiye sahip bulunuyor. Yasadışı nakit akışı, sürdürülebilir kalkınma için çok değerli kaynakların başka amaçlarla kullanılmasına yol açabilir. Yaşa dışı nakit akışı sınır veya milliyet tanımadığından mücadelenin ortak yürütülmesi gerekiyor. INCB üye devletlere söz konusu soruna çözüm bulunması için bir dizi öneride bulunuyor.Cannabis’in tıbbi olmayan amaçlar için kullanımı sözleşmelere ters Yıllık Raporlarda ele alınan başlıklardan biri de Cannabis (Kenevir). Sayısız üye devlet, cannabis’in tıbbi olmayan amaçlarla kullanımını suç olmaktan ve cezadan muaf kıldı. Birçok kesim bu durumu cannabis’in tıbbi olmayan kullanımının yasallaşması olarak yorumladı. Ancak, cannabis’in tıbbi olmayan amaçlar için kullanımının yasallaşması uyuşturucu kontrolü sözleşmeleriyle ters düşüyor. Yıllık Raporlarda bu bağlamda “yasallaştırma”, suç olmaktan ve cezadan muaf kılma” kavramları da inceleniyor.Sosyal medya platformları önemli riskler barındırıyorRaporlarda, internetin uyuşturucu kullanımındaki rolü, özellikle de internet üzerinden uyuşturucu satışı ve sosyal medyanın uyuşturucu kullanımına nasıl etki yaptığı ele alınıyor. Yıllık Raporlarda, organize suç gruplarının uyuşturucu satmak için interneti, e-ticaret platformlarını ve darknet (karanlık internet)’i nasıl kullandığını da araştırıyor. Yıllık Raporlar, sosyal medyanın sadece uyuşturucu kullanımıyla ilgili olumsuz davranışları özendirerek teşvik etmekle kalmadığını, aynı zamanda kullanıcılara birçok platformda esrar, reçeteli ağrı kesiciler ve diğer kontrollü maddeleri satın alma fırsatı sunduğunu ortaya koyuyor. Bu, yalnızca gençlerin sosyal medya platformlarının başlıca kullanıcıları olduğu için değil, aynı zamanda sosyal medya platformlarına maruz kalma ile uyuşturucu kullanımı arasında artan bir bağlantı olduğuna dair kanıtlar olduğu için de büyük önem taşıyor. Bu nedenle, konunun sadece hali hazırdaki kullanıcılar için değil, sosyal medya platformlarını günlük yaşamda kullanacak gelecek nesiller için de ele alınması zorunludur.INCB, üye devletleri eğitim konusunda desteklemeye devam ediyorINCB, uyuşturucu kontrol sözleşmelerinin uygulanmasında üye devletleri desteklemeye kararlıdır. INCB Learning ve INCB Tehlikeli Maddelerin Hızla Yasaklanması Küresel Programı (GRIDS) söz konusu desteğe yönelik önemli örnekleri teşkil ediyor. COVID-19 salgını nedeniyle ortaya çıkan zorluklara rağmen, INCB Learning programı 2020 Kasım-2021 Kasım döneminde 95 yetkili için üç çevrim içi kurs düzenleyebildi. GRIDS Programı Üye Devletleri eğitim ve INCB araçlarına ulaşım dahil olmak üzere birçok şekilde desteklemeyi sürdürebildi. INCB, Üye Devletleri uyuşturucu kontrol sözleşmelerinin hedeflerine ulaşılabilmesi için mevcut tüm programlarından yararlanmaya teşvik ediyor.Uyuşturucu kontrol sözleşmelerinin ana hedefi insanlığın sağlığını ve refahını korumaktır ve kolektif refahımızın tehdit altında olduğu bir dönemde INCB'nin bu hedefe ulaşmak için ortaya koyduğu çalışmalardan büyük gurur duyuyorum. Uyuşturucu kontrol sözleşmelerinin hedeflerine ulaşmak ve ilgili Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarında ilerleme kaydetmek istiyorsak, toplumun tüm seviyelerinde birlikte ortak hareket etmemiz gerekiyor.Uluslararası Narkotik Kontrol KuruluUYUŞTURUCU KAÇAKÇILIĞIYLA BAĞLANTILI YASADIŞI NAKİT AKIŞLARI VE KALKINMA VE GÜVENLİK KONULARINA ETKİLERİ Yasadışı nakit akışlarının tanımlanmasıUyuşturucu kaçakçılığı sonucu ortaya çıkan yasadışı nakit akışı yolsuzluk, rüşvet, organize suç ve eşitsizlik şeklinde toplum için büyük tehdit oluşturuyor ve siyasi ve toplumsal istikrarsızlığa yol açabiliyor. Uyuşturucu kartellerinin ve organize suç gruplarının servetlerini arttırıyor. Yasadışı nakit akışı, kaynakların yoksulluğu azaltmak, sosyal ve ekonomik kalkınmayı geliştirmek için oluşturulan girişimler yerine başka kanallara aktarılmasına yol açıyor.Yasadışı finansal akışlar terimi, uyuşturucu kaçakçılığı, yolsuzluk veya vergi kaçakçılığı gibi yasadışı eylemlerden elde edilen parayı veya suç veya terörizmin finansmanı gibi yasadışı amaçlar için kullanılan mali kaynakları kapsıyor.Yasadışı finansal akışların durdurulması için ülkelerin birlikte hareket etmesi gerekiyor, çünkü uluslararası sınırları aşan finansal hareketleri takip edip orijinal kaynağa erişmek ve sahiplerinin hesap vermesini sağlamak zorlaşıyor. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin organize suç örgütleri nedeniyle her yıl milyonlarca dolar kaybettiği tahmin ediliyor.Uyuşturucu kaçakçılığı, finansal akışlar ve topluma maliyetiUyuşturucu kaçakçılığı, dünya çapında artan uyuşturucu kullanımı nedeniyle organize suç grupları için en kazançlı işlerden biridir. Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç ile Mücadele Ofisi (UNODC) 2021 Dünya Uyuşturucu Raporlarına göre, dünya çapında yaklaşık 275 milyon insan 2019'da uyuşturucu kullandı. Bu da 2010 yılına göre yüzde 22’lik bir artış anlamına geliyor. Cannabis, dünya çapında tahmini 200 milyon kullanıcıyla hala en yaygın kullanılan uyuşturucudur. Ayrıca, opioid kullanım bozukluklarından ölümler aynı dönemde dünya genelinde yüzde 41 artış gösterdi.Uyuşturucunun her aşaması ele alınmalıUyuşturucu kullanımı ve küresel uyuşturucu kaçakçılığı toplumlara yüksek bir maliyet çıkarıyor. Veriler, yüksek düzeyde uyuşturucu kaçakçılığı, ekimi, dağıtımı ve tüketimi olan ülkelerde yüksek düzeyde istikrarsızlık, şiddet, şiddet içeren suç ve cinayet olduğunu da gösteriyor. Olumsuz etkileri ve insanlara ödettiği maliyeti engellemek için, yetiştirme ve üretimden nakliye, dağıtım ve satışa kadar uyuşturucu kaçakçılığının tüm aşamalarının ele alınması şart.Yasadışı uyuşturucu arzını sınırlamaya ek olarak, uyuşturucu kaçakçılarının yasadışı finansal akışlardan elde ettiği kârları en aza indirmek de büyük önem taşıyor. Uluslararası seviyede finansal şeffaflık, kara para aklamayı engelleyecek güçlü yasalar ve yasadışı finansal akışların belirlenmesi için Hükümetler arasında iş birliği, organize suç ve uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadelenin önemli unsurlarını oluşturuyor.Yasadışı finansal akışların gelişmekte olan ülkeler üzerindeki etkisiUyuşturucu kaçakçılığından kaynaklanan yasadışı finansal akışlar, birçok ülkenin istikrarı ve güvenliğinin yanı sıra siyasi, ekonomik ve sosyal kalkınmasını da tehdit ediyor. Yasadışı kapital akışı, kamu girişimlerini ve hükümet programlarını fonlayacak yüz milyonlarca ABD Doları değerindeki çok ihtiyaç duyulan vergi gelirlerinin kaybı anlamına geldiğinden özellikle kalkınmakta olan ülkeler için yıkıcı oluyor.Buna ilave olarak gelişmekte olan ülkelerden gelen yasadışı finansal akışlar, genellikle gelişmiş ülkelerdeki bankalara ulaşıyor. 2021'deki Pandora Belgeleri, 2020'deki FinCEN Dosyaları, 2017'deki Paradise Belgeleri ve 2016'daki Panama Belgeleri, yasadışı gelirlerin uluslararası finansal sistemi nasıl bozduğunu ve baltaladığını ve kaynakları kalkınmadan nasıl uzaklaştırdığını ortaya koyuyor.Özellikle 2021 Pandora Belgeleri, politikacılar, üst düzey yöneticiler ve 45 ülkeden 130'dan fazla milyarder tarafından finansal bilgileri gizlemek için kullanılan offshore mekanizmalarına ilişkin bilgileri ortaya çıkararak kurumsal şeffaflığın önemini ön plana getirdi. Şeffaf olmayan kurumsal yapılar ve hesap sahiplerinin anonim kalması, suçların soruşturulması ve kovuşturulması ile yasadışı finansal akışların ifşa edilmesinin önünde önemli bir engel teşkil ediyor.Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarının gerçekleştirilmesine etkileriGelişmekte olan ülkelerden her yıl milyarca doların yasa dışı yollardan başka ülkelere aktarıldığı tahmin ediliyor. Bu durum kamu kaynaklarının erimesine ve 2030 yılına kadar Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına erişilebilmesi için ihtiyaç duyulan kaynakların yaratılmasına yönelik çabaları baltalıyor. Aslında yasadışı finansal akışların azaltılması, hedeflerden (1.4) birini teşkil ediyor.Uyuşturucu kaçakçılığı eşitsizliği, yoksulluğu derinleştiriyorUyuşturucu kaçakçılığı sonucu ortaya çıkan yolsuzluklar ve rüşvet, yasal kaynakların başka yönlere aktarılması yoluyla yasadışı finansal akışa imkân sağlıyor. Bu da iyi yönetişimi zayıflatıyor, ekonomik kalkınmayı engelliyor ve eşitsizliği, yoksulluğu ve çevre krizini derinleştiriyor.Yasadışı finansal akışlar özellikle Afrika’da yüksek oranda görülüyor ve birçok ülkenin kalkınmasına zarar veriyor. Kıtanın gayri safi hasılasının yaklaşık yüzde 3,7'sini oluşturan tahmini 88,6 milyar ABD doları, her yıl yasadışı finansal akışlar nedeniyle kaybediliyor. Bu, resmi kalkınma yardımı ve doğrudan yabancı yatırımının yıllık toplam miktarıyla neredeyse aynı. Hükümetlerin Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarını hayata geçirebilmeleri ve COVID-19 salgınının sağlık, sosyal ve ekonomik etkilerine çözüm bulmak için gerekli fonlara ve kaynaklara sahip olmaları için yasadışı finansal akışların incelenmesi bir öncelik olmalıdır.Yeni teknolojilerin yasadışı finansal akışlar üzerindeki etkisiKüreselleşme güçlendikçe para ve sermaye hareketleri kolaylaşıyor. Dijital para birimleri, mobil ödemeler ve e-cüzdan hizmetleri gibi yeni teknolojiler sayesinde uluslararası fon transferi daha kolay ve hızlı yapılabiliyor. Bununla birlikte, kullanıcıları ve süreçleri anonimleştiriyor ve yasadışı finansal akışlar için yeni yollar yaratıyor. Organize suç grupları, kara para aklamak ve kârlarını azami seviyeye çıkarmak için bu teknolojileri kullanıyor.Yeni teknolojiler, organize suç gruplarına imkanlar yaratıyorYeni teknolojiler, uyuşturucu, silah ve insan ticareti için rekabet eden organize suç grupları için yeni imkanlar yaratırken diğer taraftan da suç faaliyetlerini tespit etmeye ve izlemeye çalışan yetkililer için yeni engeller ortaya çıkarıyor. Finansal hizmetlerde ileri bilgi ve iletişim teknolojileri kullanımı arttıkça yasadışı finansal akış tehditleri de o oranda artıyor.INCB, hükümetlere uyuşturucu kaçakçılığıyla ilgili yasa dışı mali akışlarla mücadelede yardımcı olmak üzere paydaşlarla bir dizi küresel istişare gerçekleştiriyor. INCB, ayrıca, Tehlikeli Maddelerin Küresel Hızlı Yasaklanması (GRIDS) Programı aracılığıyla, tehlikeli maddelerin üretimi ve ticareti yoluyla potansiyel yasadışı finansal akışların oluşmasına karşı hükümetler ve finansal hizmetler alanında faaliyet gösteren özel sektör ortakları arasında farkındalık yaratıyor. Program ayrıca, Hükümetler ve finansal hizmet sağlayıcılar arasındaki gönüllü iş birliği çabalarını teşvik ediyor ve destekliyor.Tavsiyeler Yasadışı finansal akışlar uluslararası sınırları aştığı için üye devletlerin birlikte harekete geçmesine ihtiyaç duyuluyor. INCB, ülkelere yasadışı finansal akışlarla mücadelede yardımcı olmak için bir dizi tavsiyede bulunuyor. Üye devletlere şu tavsiyelerde bulunuluyor:İstihbarat paylaşımı, yasadışı mali akışları araştırmak ve organize suç ağlarını belirlemek için ulusal ve uluslararası düzeylerde uzmanlaşmış görev güçleri oluşturulmasıEtkin şeffaflığı ve uygun cezaların verilmesini sağlayacak yasalarKara para aklamayla mücadele önlemlerinin daha da güçlendirilmesiYasadışı finansal akışları da kapsayacak şekilde uyuşturucu arz ve talep azaltma stratejilerine eşit olarak odaklanılmasıEğitim müfredatına sivil ve ahlaki değerlerin erken bir aşamada dahil ederek yolsuzluğu ve yasadışı ekonomiyi engelleyecek bir hesap verebilirlik ve şeffaflık kültürünün teşvik edilmesiYasadışı finansal akışlar ve uyuşturucu kaçakçılığı arasındaki ilişki ve bunların istikrar ve kalkınma üzerindeki olumsuz etkileri hakkında farkındalığı artırmak için özel sektör, sivil toplum ve kamu ile çalışılmasıBaşta uyuşturucu kaçakçılığı, yasadışı finansal akışlar ve yolsuzluk olmak üzere sınır aşan organize suçlarla mücadele ile ilgili tüm Birleşmiş Milletler sözleşmelerine taraf olunması ve uygulanmalarıKara Para Aklama ve Terörizmin Finansmanı ile Mücadeleye İlişkin Uluslararası Standartların uygulanmasıTehlikeli madde kaçakçılığıyla mücadele amacıyla e-cüzdan ve dijital para birimleri gibi yeni ortaya çıkan finansal hizmet ve ürünlerin kötüye kullanılmasını önlemek için adımlar atılmasıKÜRESEL KONULARUluslararası insani acil durumlar için kontrollü maddelere gecikmeden erişimKontrollü maddelerin mevcudiyeti ve bunlara erişim, acil durumlarda kaliteli bakım sağlamanın temelini teşkil ediyor. COVID-19 salgını sırasında, acil durumlarda basitleştirilmiş kontrol önlemlerinin etkinliği test edilmiştir.INCB, üye devletlerin acil durum hazırlıklarını geliştirmelerine yardımcı olmak için, acil durumlarda kontrollü maddelerin zamanında tedarikini kolaylaştırma konusunda ülkelerin ve insani yardım kuruluşlarının tecrübelerini derleyerek yayınladı. INCB, üye devletleri mevcut ulusal mevzuatlarını gözden geçirmeye ve acil durumlarda kontrollü maddelerin uluslararası ticaretinde daha fazla esnekliğe izin vermeye teşvik ediyor.İlaçların tıbbi olmayan amaçlarla kullanımının teşvik edilmesinde sosyal medyanın rolüSosyal medya platformları, tıbbi olmayan uyuşturucu kullanımının kolaylaştırılması ve cazip hale getirilmesi de dahil olmak üzere bir dizi olumsuz davranışı teşvik ediyor. Sosyal medya platformlarında cannabis, reçeteli ağrı kesiciler ve diğer kontrollü maddeleri kolayca satın alma imkânı bulunabiliyor. Gençler, sosyal medya platformlarının başlıca kullanıcıları olmanın yanı sıra uyuşturucu kullanım oranlarının da yüksek olduğu gruptur. Sosyal medyaya maruz kalma ve uyuşturucu kullanımı arasındaki bağlantı, üye devletleri bu alanı düzenlemede daha aktif bir rol almaya hazır hale getirmelidir. INCB, sosyal medya şirketlerinin platformlarını denetlemesini ve kendi düzenlemelerini yaparak tıbbi olmayan ilaç kullanımı reklamlarını ve tanıtımını sınırlamalarını tavsiye ediyor.COVID-19, narkotik ilaçlar ve psikotrop maddelerCOVID-19 salgını sırasında ilaçlarda kullanılan bazı ana maddelerin üretimindeki kesinti bazı üretici ülkelerde küresel arz zincirini etkiledi. Bazı ülkelerce sınırların kapatılması ve fiziksel mesafe kuralları lojistik sorunları daha da karmaşıklaştırdı.2020 yılına ait narkotik ilaçlara ilişkin konsolide istatistikler, bazı ülkelerde özellikle fentanil ve analogları olmak üzere tüketimde, üretimde ve stoklanmada artış olduğunu gösteriyor. Bu eğilim, büyük ölçüde yoğun bakım ünitelerinde COVID-19 hastaları için ağrı kesicilere yönelik artan ihtiyaçtan kaynaklanıyor.Salgının başlangıcında, dünyanın bazı bölgelerinde midazolam maddesini içeren ilaçların bulunamadığına dair raporlar vardı. Midazolam’ın ciddi COVID-19 vakalarının tedavisinde çok önemli olduğu kanıtlanmış bulunuyor. Bulunamama, kısmen yüksek talepten ve COVID-19 nedeniyle sınırlarda uygulanan kısıtlamaların yol açtığı teslimat ve nakliye aksaklıklarından kaynaklandı. Salgının ilerleyen günlerinde, üye devletler tarafından sağlanan veriler, durumun düzeldiğini ve ülkelerin dünya genelinde midazolam ithalat ve ihracatını başarıyla sürdürdüklerini gösteriyor.Ağrı yönetimi için kullanılan kontrollü ilaçların tüketiminde bölgesel farklar varlığını sürdürüyorAğrı kesici genel opioid analjezik tüketimine ilişkin bölgesel analizler, bölgeler arasında hâlâ büyük farklılıklar olduğunu ortaya koyuyor. Neredeyse tüm opioid analjezik tüketimi, Avrupa ve Kuzey Amerika gibi gelişmiş bölgelerde yoğunlaşırken, dünyanın diğer bölgelerindeki tüketim söz konusu bölgelerdeki nüfusun tıbbi ihtiyaçlarını karşılamak için genellikle yetersiz kalıyor. 2018-2020 döneminde ağrı yönetimi için en yüksek ortalama opioid tüketimini bildiren ülkeler, sırasıyla Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Avusturya, İsrail ve Belçika olmuştur.Küresel düzeyde, narkotik ilaçlar üretmek için kullanılan opiyat hammaddeleri, 2021 ve 2022 için bildirilen küresel ihtiyaçları karşılamaya yeterli seviyede kalmaya devam ediyor. Birçok ülke, opioid analjeziklerine yönelik tıbbi ihtiyaçlarını doğru şekilde tahmin etmediği veya bunlara sınırlı erişime sahip olduğu için, narkotik ilaçların mevcudiyetinde bölgeler arasındaki farklılıklar varlığını sürdürüyor. INCB, tüm ülkeler ve bölgeler için yeterli bulunabilirliğin sağlanmasının önemini vurguluyor ve daha fazla kaynağa sahip üye devletlere, daha az kaynağa sahip devletlere narkotik ilaçlara erişim ve bulunabilirliği sağlama konusunda yardımcı olmaları için çağrıda bulunuyor.Fentanil ve fentanil analogları konusunda yaşanan zorluklar Fentanil ve fentanil analogları, Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri'nde sentetik opioidlere atfedilen aşırı doz ölümlerinin sayısını artırmaya devam ediyor. Aşırı doz ölümlerinde fentanil analoglarının rolü genellikle tespit edilmediğinden ve bu nedenle yeterince raporlanamadığından sorunun daha yaygın olduğu tahmin ediliyor. Bu tür analogların tanımlanması için özel toksikoloji testlerinin uygulanması gerekiyor.Fentanil analogları çok güçlüdür ve genellikle küçük miktarlarda ve küçük paketlerde ticareti yapılır. Satıcılar, platform yöneticileri tarafından tespit edilmemek için e-ticaret platformlarında ve darknet’te (karanlık internette) fentanil analoglarını pazarlayarak kâr elde edebiliyor.INCB, mevcut tıbbi, endüstriyel veya diğer meşru kullanımları olmayan 140'tan fazla fentanil ile ilgili maddenin listesini tutuyor. INCB, üye devletleri ve endüstri ortaklarını, listede yer alan maddelerin üretimi, pazarlanması, taşınması ve paraya çevrilmesini engellemek üzere listeden yararlanmaya çağırıyor.1988 Sözleşmesinin 13. Maddesi, yasadışı uyuşturucu üretiminin gelişimini izlemek için büyük fırsatlar sunuyorYasadışı uyuşturucu üretiminin hızlı gelişimi, yasadışı üretimde kullanılan ekipman ve malzemelerle ilgili 1988 Sözleşmesi'nin 13. maddesinin daha iyi uygulanması için daha hızlı hareket edilmesini gerektiriyor.INCB, 13. maddenin operasyonel kullanımının artırılmasına ilişkin iki uzman grubu toplantısı düzenledi. Bu toplantılar sonucu özel kullanım malzemelerinin amaç dışı kullanımının önlenmesi ve araştırılması konusunda başarılı çok taraflı iş birlikleri ortaya kondu. Uzmanların katkıları, INCB tarafından 2022'de gözden geçirilecek ve ardından uluslararası toplumla paylaşılacak bir farkındalık yaratma ve rehberlik belgesinde toplandı.ÖNCÜL MADDELER 2021 RAPORUKimyasal Öncüllerin kontrolünün ve düzenleyici çerçevesinin güçlendirilmesi gerekiyorINCB tarafından 2021 Haziran ayında Hükümetler tarafından kimyasal öncü maddelerle ilgili hükümlerin uygulanmasına yönelik olarak gerçekleştirilen kamuoyu yoklamasına göre internet üzerinden yapılan ticaret de dahil olmak üzere kimyasal öncü maddelerin ulusal seviyede üretimi, ticareti ve dağıtımı konusunda ciddi eksiklikler bulunuyor. Siz konusu kontroller olmadan kaçakçılar kimyasal öncü maddeleri durumun farkında olmayan tacirlerden elde edebilir. Araştırmaya katılan Hükümetlerin üçte biri 1988 Sözleşmesinin I ve II sayılı Tablolarında yer alan maddelerin kontrolüne yönelik ulusal kontrol sistemleri oluşturmamış bulunuyor.Yasadışı uyuşturucu üretiminin gösterdiği gelişimden dolayı listelerde yer almayan kimyasalların ve tasarım öncü maddelerin yayılmasını önlemeye yönelik küresel eyleme geçilmesi gerekiyor1988 Sözleşmesinin I ve II tablolarında yer almayan ve kontrol altındaki öncü maddelerin yerine yasadışı uyuşturucu üretiminde kullanılabilecek kimyasallara artık dünyanın dört bir yanında rastlamak mümkün. Amfetamin ve Metamfetamin’in yasa dışı üretiminde kullanılan ve yakın zamanda listelere eklenen tasarım öncü maddelerin ele geçirilme verilerinin analizi, bu öncü maddelerin uluslararası düzeyde ilgili listelere eklenmelerini takiben ele geçirilen miktarlarının önemli ölçüde azaldığını gösteriyor. Bu dönemde listelerde yer almayan alternatif öncü maddeler piyasada görülmeye başlıyor.INCB, listelerde yer almayan kimyasallar ve tasarım öncü maddeler hakkında farkındalığı artırmak ve küresel eylem konusunda fikir birliği oluşturmak üzere 2021 yılında çeşitli girişimleri ve istişareleri destekledi. INCB kimyasal madde kontrol sistemini daha da güçlendirme amacıyla listelerde yer almayan ve tasarım öncü maddelerin yaygınlaşmasının önlenmesine yönelik yaklaşımları ve önlemleri içeren bir derleme hazırladı.Öncü kimyasal maddelerin temini için internet platformları kullanılmaya devam ediyorINCB tarafından 2021 Şubat ayında 34 Hükümetin ve dört uluslararası kuruluşun katılımıyla “Operation Acronym” adı altında belli hedefleri olan ve belli bir süre ile sınırlanan bir operasyon gerçekleştirildi. Söz konusu operasyonla öncü maddelerin internet üzerinden kaçakçılığı ve bu maddelerin takibinde yaşanan zorluklar ele alındı. Operasyon, öncü kimyasal maddelerin çevrimiçi olarak tedariki için güvenli sanal özel ağların ve mesajlaşma hizmetlerinin kullanıldığını tespit etti. Bu sonuç, üye devletlerin öncü maddelerle ilgili siber suç soruşturmalarına dikkat çekilmesine ve internet hizmet sağlayıcıları, e-posta ve sosyal medya hizmetleri ve İnternet işletmeleri ile yakın iş birliğine ihtiyaç olduğunun altını çiziyor. INCB, Üye Devletlerin çabalarını desteklemek amacıyla kapasite geliştirme girişimlerini hayata geçiriyor.İlgili sektörlerle etkileşim büyük önem taşıyorYasadışı uyuşturucu üretiminde, listelerde yer almayan kimyasalların ve tasarım öncü maddelerin kullanılması nedeniyle, kimya ve ilaç endüstrileri öncü madde kontrol çabalarında hayati öneme sahip. INCB, bu alandaki girişimleri desteklemeye ve teşvik etmeye devam ediyor ve öncü maddeler konusunda endüstriyle iş birliğine ilişkin küresel en iyi uygulamaları ve olası durumlara karşı uygulamaya konabilecek senaryoları derlemek için bir anket gerçekleştirmiş bulunuyor.COVID-19 salgınının yasadışı uyuşturucu üretiminde kullanılan öncü kimyasal maddelerin tedarikine fazla bir etkisi olmadıKüresel seviyede ele geçirildiği belirtilen efedrin miktarı, son yıllarda gözlemlenen düşüş eğilimini doğrular nitelikte. Bu durumun aksine, 1988 Sözleşmesinin I numaralı tablosuna en son eklenen madde olan MAPA’nın ele geçirilen miktarları tasarım öncü maddelere doğru bir kayış olduğunu ortaya koyuyor. Aynı gelişme, fentanil, fentanil ile bağlantılı maddeler ve metakalon öncü maddeleri için de geçerli. Yasadışı kokain üretiminde kullanılan başlıca öncü madde olan potasyum permanganat ve kilit eroin öncü maddesi asetik anhidrit ele geçirme oranları, COVID-19 kısıtlamalarından etkilenmediklerini gösteriyor.INCB’nin Öncü Maddelerle ilgili İletişim Sistemi, bilgilerin gerçek zamanlı olarak paylaşılmasına yardımcı oluyor INCB’nin Öncü Maddelerle ilgili İletişim Sistemi (PICS) kullanıcılarına öncü maddelerin kaçakçılığıyla bağlantılı bilgilerin güvenli bir şekilde gerçek zamanlı olarak paylaşılmasına imkân sağlayan bir platform sunuyor. PICS ayrıca uluslararası kontrol altında olan öncü maddeler ve ilaç üretim ekipmanı hakkında bilgi sunuyor. Bu şekilde, ele geçirilen maddelerin yıllık istatistiklerinde sağlanan ayrıntılar ve diğer bilgiler yetersiz olsa bile, PICS, yetkililerin, yeni eğilimleri, kaçakçılık güzergahları ve alternatif öncü maddeleri belirlemelerine yardımcı olabilir.INCB 2021 RAPORUNDA ÖNE ÇIKAN BÖLGESEL KONULARAFRİKA UNODC'ye göre, mevcut uyuşturucu kullanımı seviyeleri devam ederse, kıtadaki nüfus artışı nedeniyle önümüzdeki on yılda uyuşturucu kullanan insan sayısında artış bekleniyor.Afrika'da tıbbi kullanım için yasal cannabis ekimine izin veren Devletlerin sayısı artmaya devam ediyor. Bu ülkelerin çoğu sadece cannabis ihraç etmeyi amaçlarken, diğerleri cannabis’in tıbbi amaçlarla yurt içinde kullanılmasına izin veriyor.AMERIKA Orta Amerika ve Karayipler Uluslararası Göç Örgütü (IOM), uyuşturucu tacirlerinin Orta Amerika ve Meksika'da insan kaçakçılığı ağlarını kullandığına dair bir kanıt bulamadı.Tıbbi kullanım için narkotik ilaçların bulunamaması. 2020 yılında Orta Amerika ve Karayipler'de tıbbi amaçlar için kullanılan opioid-analjeziklerin mevcudiyeti, tüm bölgeler arasında en düşük olanlardan biriydi.Uyuşturucu kullanımının yaygınlığını gösteren veri eksikliği. Bölgedeki çoğu ülkede, uyuşturucu kullanım yaygınlığına ilişkin son tahminler bulunmuyor. Cannabis ve kokain kullanımı, yeni psikoaktif maddelerin yaygınlaşması ve reçetesiz kontrollü ilaçların kullanımı endişe kaynağı olmaya devam ediyor.Kuzey Amerika Aşırı doz uyuşturucu nedeniyle ölenlerin sayısı Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri'nde artmaya devam etti. Amerika Birleşik Devletleri'nde, 2021 Nisan ayı itibarıyla 12 aylık dönemde, bir önceki yıla göre yüzde 28,5'lik bir artışla tahminen aşırı doz uyuşturucu nedeniyle 100.306 ölüm gerçekleşti. Söz konusu dönemde opioidlerden kaynaklanan aşırı doz ölümlerinin tahmini sayısı, 56.064'ten 75.673'e yükseldi. COVID-19 salgınının başlangıcından bu yana, esas olarak giderek artan toksik ilaç arzı nedeniyle Kanada'da opioid doz aşımı ve ölümlerinde artış oldu. Bu ülkelerde kötüleşen aşırı doz krizi, metamfetamin gibi psikostimulanları içeren ölümlerin sayısındaki artışlarda göze çarpıyor.Cannabis ile ilgili düzenlemeler Kuzey Amerika'da yaygınlaşmaya devam ediyor. Meksika'da, yetişkinlerin tıbbi olmayan amaçlarla esrar kullanımına ilişkin yeni düzenlemeler, 2021 Haziran tarihli Yüksek Mahkeme kararına dayanarak gözden geçiriliyor. Amerika Birleşik Devletleri'nde, kanabilin federal seviyede kontrol altında olmasına rağmen, önceki yıl altı eyalette daha yetişkinler tarafından esrarın tıbbi olmayan amaçlarla kullanılmasına ve bulundurulmasına izin vermek üzere eyalet düzeyinde yasalar çıkarıldı.Güney AmerikaÇok miktarda kokain ve kimyasal öncü madde ele geçirildi. Bölgedeki organize suç grupları, COVID-19 salgınının ilk birkaç ayında yaşanan mali kayıpları telafi etmek için bölge içindeki ve dışındaki yasa dışı pazarlara sevkiyat miktarlarını artırdı. Avrupa ve Afrika'da yetkililer, Güney Amerika'dan gelen kokain miktarlarında artış olduğunu bildirdi.COVID-19 kısıtlamalarına rağmen kaçakçılar tarafından kullanılan rota ve ağların sayısı arttı. Hava ve deniz yolları, uluslararası kontrol altındaki maddelerin taşınmasında tercih edilen yöntem haline geldi. Suç örgütlerinin, Arjantin, Bolivya, Brezilya, Paraguay ve Uruguay'ı Atlantik Okyanusu'na bağlayan 3.400 km'lik kesintisiz nehir bağlantılarından oluşan Paraguay-Parana Su Yolu Sistemini kullanarak Bolivya'dan kokain kaçakçılığı yaptığı görülüyor. İnternetin, özellikle de “darknet” ve sosyal medyanın uyuşturucu satışı için kullanımında da artış oldu. Uyuşturucular çevrimiçi olarak satılıyor ve posta ve kurye hizmetleri aracılığıyla dağıtılıyor.Bolivya ve Peru artış bildirirken, Kolombiya'da koka ekimi yapılan alan azalmaya devam ediyor. Kolombiya'daki azalma, Hükümetin çabaları da dahil olmak üzere çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir. Bolivya ve Peru'daki artışa, COVID-19 kısıtlamaları sırasında eradikasyon çabalarının askıya alınması, artan ekonomik belirsizlik ve siyasi istikrarsızlık neden olmuş olabilir.Bölge hükümetleri cannabis sanayisi kurmaya hazırlanıyor. Bölgedeki artan sayıda Hükümet tıbbi, bilimsel ve endüstriyel amaçlarla cannabis ekimi, üretimi ve ticaretine düzenleme getiriyor. Bazı Hükümetler, COVID-19 sonrası ekonomik toparlanma çabalarına yardımcı olmak için esrar endüstrileri kurmayı planlıyor.Bölgede yeni psikoaktif maddelerin artışına ilave olarak ecstasy benzeri uyuşturucularda da artış oldu. Arjantin, Brezilya ve Şili, 2015 ve 2019 yılları arasında en büyük ecstasy benzeri uyuşturucu ele geçirme olaylarını bildirdi. Özellikle endişe verici olan, lise ve üniversite öğrencileri arasındaki tüketim oranıdır. Farklı ilaçlar adı altında satılan yeni psikoaktif maddelerde de artış olduğuna dair raporlar mevcut. ASYA Doğu ve Güneydoğu Asya Yasadışı sentetik uyuşturucu üretimi, kaçakçılığı ve kullanımı devam ediyor; yeni uyuşturucular ortaya çıkıyor. INCB, sentetik uyuşturucuların, özellikle ketamin, metamfetamin ve sentetik kannabinoidlerin yasadışı üretimi, kaçakçılığı ve kullanımındaki artıştan endişe duyuyor. Uyuşturucu sorununun bölge ülkeleri için ciddi sağlık, insan hakları, güvenlik ve ekonomik sonuçları bulunuyor.Çin, sentetik kannabinoidleri kontrol etmek için genel bir tanım kullanmaya başladı.2019 yılında fentanil ile ilgili maddeleri grup olarak listeleme kararının ardından, bu maddelerin kullanımında keskin bir düşüş sağlayan Çin, 2021'de sentetik kannabinoidleri kontrol amacıyla genel tanım kullanmaya başladı.Doğu ve Güneydoğu Asya ülkeleri, en yaygın opioid analjeziklerin mevcudiyetinde alt sıralarda yer alıyor. Bölgedeki diğer ülkeler psikotrop maddelerin tüketimi konusunda yeterli raporlama yapmıyor. Kurul, bölgedeki birçok ülkede narkotik uyuşturucu ve psikotrop maddelerin yeterli miktarda bulunmadığını hatırlatıyor ve tıbbi kullanım için uluslararası kontrol altında olan maddelerin yeterli seviyede bulunması ve erişiminin sağlanmasının önemini vurguluyor.Bölgedeki birçok ülkede uyuşturucu kullanımı ve tedavi talebine ilişkin veriler yeterli seviyede bulunmuyor. INCB, bölgedeki üye devletleri, önleme ve tedavi alanında kanıta dayalı kararların geliştirilmesini sağlamak üzere uyuşturucu kullanımı eğilimleri ve tedavi taleplerine ilişkin verilerin toplanmasına öncelik vermeye teşvik ediyor ve ikili ortakları, bölgesel ve uluslararası kuruluşları söz konusu çabalara destek olmaya çağırıyor.INCB, uyuşturucuya bağlı suçlara yönelik hukuk dışı müdahalelerin, uyuşturucuyla ilgili suçların ceza hukuku ve uluslararası kabul görmüş yasal süreç standartlarına sıkı sıkıya bağlı kalma yoluyla ele alınmasını gerekli kılan uyuşturucu kontrol sözleşmelerinin açık ihlali olduğu görüşünü mümkün olan en güçlü şekilde yeniden belirtiyor. İlgili uluslararası sözleşmeler ve protokoller ile Genel Kurul, Ekonomik ve Sosyal Konsey ve diğer Birleşmiş Milletler organlarının ölüm cezasına ilişkin kararları ışığında, INCB, tüm Devletlere ölüm cezasının kaldırılmasını ve uyuşturucuya bağlı suçlar için verilmiş ölüm cezalarının hapis cezasına çevrilmesini düşünmeye çağırıyor.Güney AsyaFarmasötik opioidler bölgede büyük miktarlarda yakalanmaya devam ediyor. En yaygın olarak ele geçirilen maddeler kodein ve kodein bazlı öksürük şuruplarıdır. Bunu uluslararası kontrol altında olmayan bir opioid olan tramadol ve fentanil ve metadon takip ediyor.İnternetten ilaç satın alma yönündeki küresel eğilimin bölgeye yayıldığı görülüyor. Bu yönde hareket eden kişiler, “darknet” ticaret platformlarından yararlanıyor ve uyuşturucu satın almak için kripto para birimleri kullanıyor.COVID-19 kısıtlamalarının, bölgede daha fazla eroin ele geçirmesini sağladığına dair bir bilgi bulunmuyor. Salgın sırasında küresel ekonominin yavaşladığı dönemde organize suç grupları, konteynırlar ve posta hizmetleri gibi yeni uyuşturucu kaçakçılığı yöntemlerini kullanarak ve kripto para ödemeleri yoluyla kazanç transferi için darknet’ten yararlanarak yeni stratejiler geliştirdiler.Güney Asya, dünyada en yüksek afyon kullanım oranlarından birine sahip olmaya devam ediyor. UNODC'ye göre, bölgedeki 15 ile 64 yaş arasındaki kişilerin yüzde 1,1'i afyon kullanıyor. 2019 istatistiklerine göre, Asya'da yıllık 21,7 milyon eroin ve afyon kullanıcısı bulunuyor. Bu da geçtiğimiz yıl sayıları 31 milyon olarak tahmin edilen dünya çapında afyon kullanıcılarının yüzde 70’ine denk geliyor.Pandemi tedaviye erişimi zorlaştırdıCOVID-19 kısıtlamaları, bölgedeki bazı ülkelerde uyuşturucu tedavisine erişimde bir engel teşkil etti. Sokağa çıkma yasağı ve sağlık hizmetlerine erişim eksikliği, madde kullanım bozukluğu olan dezavantajlı gruplardan kişilerin tedaviye erişimini zorlaştırdı.Teknolojik gelişmeler tedavi hizmetlerinin sağlanmasına yardımcı oluyor. Hindistan'da doktorlar opioid agonist tedavileri için çevrimiçi eğitim alıyor. Opioid bozukluklarına ilişkin internet tabanlı eğitim materyalleri geliştiriliyor ve sağlık uzmanlarının ücretsiz olarak erişmeleri sağlanıyor.Bölgede tıbbi ve bilimsel kullanım için narkotik ilaçların ve psikotrop maddeler düşük düzeyde bulunuyor. Güney Asya'daki ülkeler bu tür maddelerin tüketiminin düşük seviyede olduğunu bildiriyor. INCB, başta ağrı yönetimi olmak üzere tıbbi kullanım için, uluslararası kontrol altında olan maddelerin yeterli düzeyde mevcudiyetinin sağlanmasının önemini yineliyor. INCB, Güney Asya'daki devletlere, uyuşturucu kullanım yaygınlık oranları hakkında veri ve istatistik toplamanın ve bu bilgilerin düzenli olarak sağlanmasının gerekliliğini ve ülkelerinin tamamında uygun fiyatlı ve erişilebilir uyuşturucu tedavi hizmetlerinin sağlaması gerektiğini hatırlatıyor.Batı AsyaAfganistan, yasadışı afyon üretiminde lider konumunu koruyor. Afganistan, 2021 yılında 6.800 ton potansiyel üretim miktarıyla yasadışı afyonun en fazla üretildiği ülke olmaya devam ediyor. 2021 yılında toplam yasadışı afyon ekim alanı yüzde 21 azalmasına rağmen, afyon üretimi bir önceki yıla göre yüzde 8 artmış bulunuyor.Orta Asya Devletleri, amfetaminler, sentetik kannabinoidler ve diğer çeşitli yeni psikoaktif maddeler dahil olmak üzere artan sentetik uyuşturucu kaçakçılığı ve istismarıyla karşı karşıya kalmaya devam ediyor. Kaçakçılar bu maddelerin reklamını yapmak ve satmak için interneti ve sosyal medyayı kullanıyor. Bu bölgede sentetik uyuşturuculara olan talebin artmasının nedeninin, salgın sırasında cannabis ve opiyatların bulunabilirliğinin azalması olduğu değerlendiriliyor.AVRUPAKolluk kuvvetleri, suç gruplarının faaliyetleri hakkında önemli bilgileri açığa çıkaran şifreli iletişim cihazlarına erişim sağlıyor. Kolluk kuvvetleri tarafından yapılan çeşitli operasyonlar, suç faaliyetleri için kullanılan şifreli iletişim cihazlarının ele geçirilmesiyle sonuçlandı. Yetkililer, suç gruplarının faaliyetleri hakkında kolluk kuvvetlerine değerli bilgiler veren şifreli cihazlara ve yüz milyonlarca mesaja erişebildi. Söz konusu bilgi sayesinde, Avrupa ve diğer bölgelerdeki suç faaliyetleri durduruldu, büyük miktarda uyuşturucu ve öncü kimyasal madde ele geçirildi ve yasadışı laboratuvarlar dağıtıldı.Tıbbi ve bilimsel amaçlar için esrar kullanımını genişleten yasal ortam. Avrupa Adalet Divanı geçtiğimiz günlerde cannabis bitkisinden elde edilen CBD'nin 1961 veya 1971 Sözleşmeleri kapsamında uyuşturucu olarak değerlendirilmemesi gerektiğine karar verdi. Birçok Devlet, yasalarını bu kararla uyumlu hale getirmek için halihazırda düzenleme yapıyor. Birkaç Avrupa Birliği üyesi Devlet, cannabis ürünlerinin tıbbi amaçlarla kullanımını genişletmek için yasalar çıkarıyor. Bölgedeki birçok ülke, 1961 tarihli Narkotik Uyuşturucu Tek Sözleşmesi'ne aykırı olarak, esrar kullanımını tıbbi olmayan amaçlarla genişletmeyi ele alıyor veya bu yönde adımlar atıyor. INCB, 1961 Sözleşmesinin tüm taraflarına, 4(c) maddesi uyarınca, uyuşturucu üretimi, imalatı, ihracatı, ithalatı, dağıtımı, ticareti, kullanımı ve bulundurulmasının yalnızca tıbbi ve bilimsel amaçlarla sınırlı olduğunu hatırlatıyor.COVID-19 kısıtlamalarının, yasadışı uyuşturucu arzı ve talebi üzerinde sınırlı etkisi oldu. Avrupa'daki COVID-19 kısıtlamalarına rağmen sentetik uyuşturucu üretimi ve kokain seviyesinde azalma olmadı. Özellikle Batı Asya'dan eroin ve Fas'tan Avrupa'ya kenevir reçinesi kaçakçılığı için kara yolu yerine deniz yoluna geçildiği gözlemleniyor. Uyuşturucu kullanımı seviyeleri karantina döneminin başlarında düşse de kısıtlamalar kaldırıldığında artış gösterdi.Bölgedeki uyuşturucu kullanım çeşitleri de farklı uyuşturucuların varlığı ve erişilebilirliği nedeniyle daha karmaşık hale gelmiş bulunuyor. Erişilebilirlik ve çeşitlilikteki bu artış, uyuşturucu kullanan kişilerin aynı anda birden fazla uyuşturucu türünü veya farklı uyuşturucu türlerini sırayla tükettiği, çoklu uyuşturucu kullanım kalıplarına yol açıyor. Ortaya çıkan bir diğer eğilim ise benzodiazepinler’in uyuşturucu kullanan yüksek riskli kişiler, mahkumlar ve diğer gruplar arasında zaman zaman opioidler veya alkolle birlikte tıbbi olmayan kullanımıdır.OKYANUSYAUyuşturucu kaçakçılığı da dahil olmak üzere sınır aşan suçlar, Pasifik adalarında artmaya devam ediyor. Organize suç grupları, özellikle Avustralya ve Yeni Zelanda'ya uyuşturucu ticareti yapmak için küçük tekneler kullanıyor. Pasifik Ada Devletleri de sentetik opioidlerin Avustralya, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkelerine uyuşturucu kaçakçılığında geçiş noktaları olarak ortaya çıkıyor.Uyuşturucu kontrol sözleşmelerine taraf olmayan ülkelerin çoğunluğu Okyanusya'da yoğunlaşıyor. Değiştirilmiş şekliyle 1961 Sözleşmesine henüz katılmamış 10 Devletten yedisi Okyanusya’da bulunuyor. 1971 Sözleşmesine taraf olmayan 13 Devletten sekizi ve 1988 Sözleşmesine taraf olmayan yedi ülkeden dördü Okyanusya’da.Yeni Zelanda, Uyuşturucu ve Madde Kontrolü Yasasını (2 No'lu) kabul etti. Bu yasa, 2020-2021 yaz festival sezonunda uyuşturucu ve madde testi hizmetlerine izin verilmesi amacıyla 2020 Aralık ayında yürürlüğe giren geçici yasanın yerini alıyor.INCB GRIDS Programı, INCB ve Okyanusya Gümrük Örgütü (OCO) arasında gümrük memurları için bilgi ve istihbarat paylaşımını kolaylaştırmak amacıyla yapılan anlaşmanın parçası olarak OCO ve Pasifik genelindeki üyelerine eğitim sağlıyor.Dört ülkedeki ulusal makamlar INCB Eğitim (Learning) e-modüllerine kaydoluyor. Avustralya, Kiribati, Yeni Zelanda ve Papua Yeni Gine'den uyuşturucu kontrol yetkilileri, narkotik uyuşturucuları, psikotropik maddeleri, öncü maddeleri ve uluslararası uyuşturucu kontrol çerçevesini kapsayan e-modüller için kayıt yaptırıyor.Düşük dozlu CBD karışımları, Avustralya'da Liste 4'ten Liste 3'e aktarıldı. Bu değişiklik, Terapötik Ürünler İdaresi tarafından onaylanan bu tür karışımların günde maksimum 150 mg'ının yetişkinlerin tüketimi için reçetesiz olarak eczaneden alınmasına izin veriyor.Okyanusya’da en fazla uyuşturucu Avustralya ve Yeni Zelanda’da ele geçiriliyor. Bununla birlikte, komşu Pasifik Ada Devletlerinde ele geçirilen uyuşturucular, bu ülkelerin Avustralya ve Yeni Zelanda'ya uyuşturucu kaçakçılığı için kullanıldığını gösteriyor.Avustralya'da metamfetamin pazarında canlanma. Nisan 2021'de Avustralya nüfusunun yüzde 56'sını kapsayan atık su analizi, yasadışı metamfetamin pazarının yeniden canlandığını gösterdi. Analiz ayrıca fentanil ve oksikodon tüketiminde rekor seviyede düşüş gösterdi.Yeni Zelanda'da metamfetamin kullanımında düşüş. Nüfusun yüzde 75'ini kapsayan atık su çalışması, 2021'in ilk çeyreğinde metamfetamin kullanımının bir önceki çeyreğe göre yüzde 14 ve 2020'nin aynı dönemine göre yüzde 30 azaldığını gösteriyor.Pasifik Ada Devletlerinde tıbbi ve bilimsel amaçlar için uluslararası kontrol altındaki ilaçların bulunabilirliğinin düşük düzeyde olması. Okyanusya'daki opioid tüketimi seviyesi, özellikle Avustralya ve Yeni Zelanda'daki tüketim nedeniyle dünyadaki en yüksek seviyeler arasında olsa da, Pasifik Ada Devletlerinde daha düşük tüketim seviyeleri görülüyor.INCB ÜYE DEVLETLERE DESTEK OLUYORINCB KÜRESEL TEHLİKELİ MADDELERİN HIZLI YASAKLAMASI (GRIDS) PROGRAMI Gerçek zamanlı iletişim platformu IONICS de dahil olmak üzere GRIDS Programı, tehlikeli maddelerin tüketici pazarlarına ulaşmasını önlemek için kolluk kuvvetleri tarafından bilgi paylaşımını teşvik ediyor. IONICS aracılığıyla paylaşım sayısı sürekli arttı ve 100 binden fazla istihbarat alındı ve analiz edildi. Bu sayede, Üye Devletler, tehlikeli maddelere el konulmasını, kaçakçıların yakalanmasını, kovuşturulmasını ve uluslararası uyuşturucu kaçakçılığı ağlarının dağıtılmasını sağlayan soruşturma ve analizleri gerçekleştirebildi.GRIDS Programı, iletişim platformları ve diğer kaynaklar aracılığıyla sağlanan bilgilere dayalı toplantıların gerçekleştirilmesini sağlıyor. Bu sayede soruşturmalar güçlendirildi, operasyonel kapasiteler arttırıldı ve uluslararası iş birliğini kolaylaştırıldı. GRIDS'in kamu-özel sektör ortaklıkları üzerindeki çalışmaları ayrıca yüzlerce tehlikeli madde satıcısının e-ticaret platformlarından çıkarılmasını ve böylece son kullanıcı için tehlikeli maddelerin erişilebilirliğinin azaltılmasını sağladı.2020 ve 2021'de GRIDS Programı, üye devletlerin temsilcilerini ve e-ticaret platformlarının, e-cüzdan hizmetlerinin, kimyasal referans standartları şirketlerinin, nakliye komisyoncularının, özel posta ve ekspres posta operatörlerinin önde gelen küresel özel sektör ortaklarını bir araya getiren altı uzman grubu toplantısı düzenledi.GRIDS Programı, tıbbi amaç dışı kullanılan sentetik opioidlerin artan dolaşımına müdahalede Üye Devletleri destekliyor. 152 fentanil ile bağlantılı maddeyi içeren INCB listesi, bu maddelerin amaç dışı kullanımını ve kaçakçılığını önlemek ve potansiyel son kullanıcılara ulaşmasını azaltmak için pratik bir araçtır. GRIDS programı kapsamında, fentanil dışı opioidlerin ve diğer yeni psikoaktif maddelerin ikinci bir listesi geliştirildi. INCB, tüm Hükümetleri ve onlar aracılığıyla endüstri ortaklarını, söz konusu listelerde yer alan maddelerin hiçbir meşru amacı olmadığı için bu maddelerin üretim, pazarlama, ihracat, ithalat veya dağıtımından gönüllü olarak kaçınmaya davet ediyor.GRIDS Programı, 2021'de dünya genelinde devlet memurlarına istihbarat geliştirme, yeni psikoaktif maddeler hakkında farkındalık ve opioidler için güvenli kullanım ve yasaklama yöntemleri gibi konularda çevrimiçi eğitim sağlamaya devam etti. Söz konusu eğitimlere 84 üye devlet ve uluslararası kuruluşu temsil eden toplam 750 yetkili uzaktan katıldı.Yeni Ufuklar Operasyonu kapsamında 2021 yılında 70 üye devleti ve dört uluslararası ortağı (INTERPOL, Okyanusya Gümrük Örgütü, Dünya Posta Birliği ve WCO) temsil eden 164 yetkili bir araya geldi.INCB Eğitimi 2021'de INCB Eğitimi (Learning), Güney Amerika, Batı Afrika ve Güneydoğu Asya ve Pasifik'teki 21 ülkeden 95 yetkili için üç çevrimiçi eğitim semineri düzenledi. Bu eğitim oturumlarına katılanların yüzde 68 oranıyla çoğunluğu kadındı.INCB Eğitimi, uluslararası uyuşturucu kontrol çerçevesi üzerine İngilizce ve İspanyolca olarak sunulan dördüncü e-modülü geliştirdi. E-modüller ücretsizdir ve incb.learning@un.org adresinden talep edilmesi halinde yetkili ulusal makamların kullanımına açıktır.
Kabataş Erkek Lisesinde öğrencilere seslenen Yılancıoğlu, “Teknoloji Çağında Bilim İnsanı Olmak” ile ilgili sunumunu gerçekleştirdi.Günümüzde bilimin üç yolu takip etmesi gerektiğini vurgulayan Yılancıoğlu; “Bilimin takip etmesi gereken yollar vardır. Bunlar insan için bilim ve halk için bilimdir.” dedi. Yılancıoğlu, yoğun öğrenci katılımıyla gerçekleşen buluşmada halk için bilim ve teknoloji ilişkisinden de bahsetti.Üsküdar Üniversitesi Kurumsal İletişim Daire Başkanlığı Eğitim Kurumları ve Rehberlik Hizmetleri Yönetici Yardımcısı Ertuğrul Tut, Doç. Dr. Kaan Yılancıoğlu’na eşlik etti.Programın sona ermesinin ardından Yılancıoğlu’na, Kabataş Erkek Lisesi tarafından plaket takdim edildi.
Pandemi başlangıcından bu yana ilk kez yüz yüze yürütülen 132. Oturumda Kurul üyeleri, 5 ayrı dairede görev yapan 42 uzmanın oluşturduğu sekreteryası ile birlikte üç hafta boyunca denetimdeki maddelerin yasal ticaretinin uluslararası sözleşmelere uygunluğunu denetlemeyi sürdürdü. Deprem, sel, pandemi gibi afet dönemlerini de içerecek biçimde denetimdeki 136 narkotik ve 144 psikotrop maddenin tıbbi ve bilimsel amaçlara yeterliliği, üye ülkelerin yürürlükteki uluslararası sözleşmelere uyumu ve 2021 yılı dünya raporunun tamamlanması gündemin bir bölümünü oluşturdu.Ülkelerin daimî temsilcileri ile bir araya gelen Kurul, 1988 tarihli Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin Kaçakçılığına Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 12 ve 13. Maddelerinin uygulanışını desteklemek amacıyla yasadışı imalatta kullanılan APA, APAAN, MAPA, asetik anhidrit, efedrin gibi kırka yakın öncül kimyasal, araç ve gereçler konusunda bilgilendirdi.Üye ülkelerin BM 2030 hedeflerine ulaşma gayretlerinin yanı sıra, bir yandan yasal ticareti teşvik ederken, diğer yandan yasa dışı kullanım ve kaçakçılığı önleme faaliyetleri hakkında bilgi almak üzere temaslarda bulunan Kurul, bu çerçevede Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC), Uyuşturucu Maddeler Komisyonu (CND), Ekonomik ve Sosyal Konsey (ECOSOC), Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Dünya Gümrük Birliği (WCO) ve Interpol başkan ve uzmanlarıyla görüş alışverişinde bulundu.Kurul’un gündeminde, Afganistan’daki gelişmeler, uyuşturucu kaçakçılığına bağlı yasa dışı gelir akışının ekonomik gelişme ve güvenliğe etkisi, tıbbi amaçlar dışında cannabis (esrar) kullanımına sözleşmelere aykırı biçimde izin verenlere uygulanacak yaptırımlar gibi konular yer aldı.INCB’nin bir sonraki toplantısı, 31 Ocak – 5 Şubat 2022 haftasında Viyana’da toplanacak, Türkiye’nin sözleşmeler doğrultusundaki arz ve taleple mücadelesine ilişkin ayrıntıları da içeren 2021 yılı Dünya Raporu, 10 Mart 2022’de ulusal ve uluslararası basın yayın kuruluşları ile paylaşılacak.INCB Hakkında:INCB, Birleşmiş Milletlere üye olan ülke hükümetlerinin uyuşturucu ile mücadele konusundaki üç farklı sözleşmeye uyumunu özendirmek ve denetlemek ile görevlendirilmiş bağımsız ve yarı-yasal (quasi-judicial) bir organdır. Bunlar, Uyuşturucu Maddelere Dair 1961 Tek Sözleşmesi, 1971 Psikotrop Maddeler Sözleşmesi ve 1988 Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin Kaçakçılığına Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’dir. İlk kez 1909’da Şangay’da 1961 TEK Sözleşmesi ile kurulan INCB’nin on üç üyesi, bilgi birikimi ve deneyimleri gözönüne alınarak Ekonomik ve Sosyal Konsey tarafından beş yıl süre ile seçilirler. Sevil Atasoy, Kurul’un tarihinde başkanlık yapmış ikinci kadın, ve 3. Kez başkan seçilmiş olup, Mayıs 2027’ye kadar görev yapacaktır.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü ve Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) Üyesi olan Prof. Dr. Sevil Atasoy birden fazla ilde okurlarıyla buluşuyor. Kitap fuarları, söyleşiler ve imza günlerine katılan Atasoy’a okurları yoğun ilgi gösteriyor.Prof. Dr. Atasoy’a kitaplarını imzalatmak isteyenler uzun kuyruklar oluşturduUzun yıllar kriminoloji ve adli tıp dünyasında çalışan ve Türkiye'nin sayılı uzmanlarından biri olan Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, özellikle mesleki tecrübe ve hikâyelerini paylaştığı kitaplarıyla Türkiye’nin birçok ilinde yoğun ilgiyle karşılanıyor.Okurları önce kitaplarını imzalatıyor, sonra da hatıra fotoğrafı da çektiriyor.Kitap günleri devam ediyor!Prof. Dr. Sevil Atasoy, şimdiye kadar 25 Eylül Bornova-İzmir Kitap günleri, 7 Ekim İstanbul Bioexpo Fuarı, 9 Ekim Antep Şahinbey Kitap Günlerinde ve 16 Ekim Antalya Kitap Fuarında okurlarıyla bir araya geldi. Önümüzdeki günlerde ise 24 Ekim Konya Kitap Günlerinde okurlarıyla bir arada olacak.
Rakipsiz yetişiyorlar…Üsküdar Üniversitesi, Prof. Dr. Sevil Atasoy öncülüğünde, Türkiye'nin adli bilimcilerini yetiştiriyor. Mühendislik ve Doğa Bilimler Fakültesi Adli Bilimler Bölümü’nde teorik ve uygulama açısından kapsamlı 4 yıllık lisans eğitimi veriliyor.Prof. Dr. Sevil Atasoy: “Bu alanda rakipleri yok”Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, bu alanda rakipsiz olduklarını belirterek ilk adli bilimcileri yetiştirmenin mutluluğunu yaşadıklarını söyledi.Üsküdar Üniversitesi'nin Adli Bilimler Bölümü’nün bu yaz ilk mezunlarını verdiğini hatırlatan Prof. Dr. Sevil Atasoy, bölümün ilk öğrencilerinin, rakipsiz ‘Türkiye’nin ilk adli bilimcileri’ unvanıyla 2020-2021 eğitim-öğretim yılında mezun olduklarını belirterek bundan mutluluk duyduklarını kaydetti.Adalet hizmetlerinin yükselmesine katkıda bulunacaklar… “Mezunlarımızın bir bölümü KPSS sınavına girdi, bir bölümü Adli Bilimler, Ceza Adaleti ya da Biyogüvenlik yüksek lisansı yapmak üzere Üniversitemizin Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü’ne başvurdu” diyen Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Öğrencilerimizin arasından doktora ile kariyerlerine yine çatımız altında devam edecek olanlar çıkacak, böylelikle Adli Bilimler lisansına sahip doçentler, profesörler yetişerek ülkemiz adalet hizmetlerinin daha da yükselmesine katkıda bulunacak. Bazı öğrencilerimiz kendi aralarında birleşerek şirket kuracak, gerek iddia gerekse savunma taraflarına belge incelemeden ses ve görüntü analizine varan geniş bir şemsiyede bilirkişilik hizmeti verecek. Yine üniversitemizde açılan bilirkişilik temel eğitimini alarak adliyelerimizin bilirkişi listelerine kaydolacaklar.” ifadelerini kullandı. Dünyanın tek akredite organı FEPAC’a başvuruluyorDers içerikleri bilim alanına yönelik biçimde ve uluslararası standartlarda şekillendirilmiş olan Üsküdar Üniversitesi Adli Bilimler Bölümü, Türkiye’de de bütün gelişmiş ülkelerde olduğu gibi özel ya da resmi kriminal laboratuvarlarda görev yapacak, bilimsel araştırmalar yürütecek, yeni yöntem ve gereçler geliştirecek, bunları uygulamaya geçirecek mezunlar vermeyi hedefliyor. Bu yıl, dünyanın adli bilimler eğitimi alanındaki tek akreditasyon organı FEPAC’a başvuruyor.Terör, insan kaçakçılığı, siber suçlarla mücadele edecekler…Başta terör, insan kaçakçılığı, çocuk istismarı, siber suçlar, yasa dışı uyuşturucu ve silah kaçakçılığı, rüşvet ve sahtecilik gelmek üzere her türlü suçun önlenmesi ve aydınlatılmasının başarısı, adli bilimler alanında çalışan nitelikli insan gücünün varlığına, uluslararası standart ve kalitede olay yeri incelemesine, ayrıca olay yerinden, mağdur, şüpheli ve tanık üzerinden toplanan delillerin çağdaş bilgi ve teknolojilerle analizine doğrudan bağlıdır. Bu niteliklere sahip mezunlar, büyük veri analizinde yapay zeka ve makine öğrenmesi uygulamaları ile donatılarak suçların önlenmesi ve aydınlatılmasında vazgeçilmez bir iş gücü oluşturacak.Dışa bağımlılıktan kurtaracak…Öte yandan sınırların kaldırıldığı, suçlu ve suçun sınır tanımadığı günümüzde, teknolojik gelişmeler yasa dışı güçler tarafından da yakından izlendiğinden adli bilimler alanında çalışacak profesyonellerin, gelişmiş ülkelerden sadece bilgi ve teknoloji transferi ile yetinmeyip, ülkemizi dışa bağımlılıktan kurtaracak, patent almaya yönelik yeni araç-gereç, yöntem ve teknolojiler geliştirecek şekilde eğitiliyor.Adli Bilimler alanında lisans eğitimi sayesinde disiplinler arası düşünmesini bilen, güçlü ve güvenilir bilimsel temele sahip, sağlam bir laboratuvar deneyimi bulunan kişiler yetiştirilerek bilirkişilik hizmetleri çağın ilerisine taşınıyor.
İkinci doz aşılamada %80 oran yakalanmazsa dördüncü pik yaşanabilir…Tüm dünyada etkisi artan delta varyantıyla mücadelede aşılama çalışmalarının önemine dikkat çeken uzmanlar, ikinci doz aşılamanın %70-80 oranında tamamlanması gerektiğini vurguluyor. Aşılamanın önemine vurgu yapan Doç. Dr. Kaan Yılancıoğlu, “Özellikle gelecek sonbahar aylarında kapalı alanlarda zaman geçirme arttıkça eğer aşılamayı yeterli seviyeye çıkaramazsak yani burada %70-%80 oranında iki doz aşının tamamlanmasından bahsediyorum. Bu durumda dördüncü pikle karşılaşmamız olasılığı yüksek.” uyarısında bulundu.Son olarak delta mutasyonu ortaya çıktıPandemi sürecinde koronavirüsün pek çok mutasyona uğradığını belirten Yılancıoğlu, “İlk varyant, D614G isimli mutasyondu. Bundan sonra oldukça farklı mutasyonlar ortaya çıktı. Kaliforniya mutasyonu, New York mutasyonu, İngiliz mutasyonu gibi mutasyonlar ortaya çıktı. Özellikle İngiliz varyantı dediğimiz varyant bilim camiasını heyecanlandırdı. Çünkü özellikle spike denilen proteinin üzerinde taşıdığı bazı bölgesel mutasyonlar hem bağışıklık yanıttan kaçabileceğini hem de aşının biraz olsun etkisizleşebileceğini gösteriyordu. Fakat çok korkulan olmadı. İngiliz varyantı, biraz daha hızlı yayıldı, pik yaptı ama hem hastalığın şiddeti hem diğer özellikleri ilk versiyondan çok da farklı olmadığını gösterdi.” dedi.İngiliz varyantının ardından Hindistan’da delta varyantının ortaya çıktığını kaydeden Doç. Dr. Kaan Yılancıoğlu şimdi gündeme delta plus varyantının da geldiğini söyledi.Mutasyonların nerede olduğuna bakılıyorBilim insanları olarak mutasyonların nerede olduğuna baktıklarını kaydeden Doç. Dr. Kaan Yılancıoğlu, “Özellikle 6 tane bölge var. O bölgelerin kaçında mutasyon olduğuna bakıyoruz. Çünkü önemli olan aşılamada bağışıklık yanıtı oluşturmasını sağlayan o bölgeler önemli. O bölgelerde değişiklik olması bizi endişelendiriyor. Delta varyantında o bölgelerden bazıları için endişelendik. Ne olacağını izlemeye başladık. Özellikle Hindistan’da vaka sayılarının korkunç şekilde arttığını gördük.” dedi.Delta varyantında bulaşıcılık 2-3 kat daha yüksekRusya’da da vaka sayılarında artış olduğunu kaydeden Doç. Dr. Kaan Yılancıoğlu, “Rusya’da şu anda bu delta varyantının çok yüksek miktarda olduğunu ve dominant olduğunu söylemek mümkün. Amerika’da da 2 ay içinde İngiliz varyantı yerine delta varyantının etkili olacağı söyleniyor. Çünkü delta varyantının 2 kat ile 3 kat arasında bulaştırıcılığının daha yüksek olduğu belirtiliyor.” dedi.Yaklaşık 2 ay içinde delta varyantını hissedebilirizÜlkemizde delta varyantı tespit edilen 150 vaka olduğunu kaydeden Doç. Dr. Kaan Yılancıoğlu, dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi bu varyantın etkilerinin de önümüzdeki aylarda hissedilebileceğini söyledi. Doç. Dr. Kaan Yılancıoğlu, “Delta varyantıyla ilgili semptom göstermeyenleri bilmiyoruz. Şu anda bu varyantın yayılımda olduğunu söyleyebiliriz ve 1-2 ay içinde bu delta varyantını hissedeceğiz denilebilir. Çünkü Amerika da aynı süreçten geçti. İngiltere de aynı süreçten geçti, Rusya da aynı süreçten geçti ve maalesef dünyanın bütün ülkeleri, Türkiye’de buna dahil aynı süreçten geçeceğiz.” diye konuştu.Delta varyantına karşı aşılama oranları artırılmalıDelta varyantına karşı korunmada aşılamanın çok önemli olduğunu kaydeden Doç. Dr. Kaan Yılancıoğlu, “Şu anda aşılar hala koruyucu. Bunu Uğur Şahin de söyledi. Şu anda aşıları güncellemek gibi bir plan ya da herhangi bir çalışma yok ama aşıların etkinliğinin azaldığı maalesef çalışmalarda gösteriliyor. En etkili olan mRNA aşıları ile ilgili koruyuculuk oranlarının %96’lardan %70’ler seviyesine inmiş durumda. Tek doz %70’ler oranında korurken şu anda %30- %40 civarlarında koruma sağlayacak. Yani bu demek oluyor ki delta varyantından sonraki gelecek varyantlar maalesef artık bir üçüncü doza ihtiyaç duyabileceğimizi göstermeye başladı. Eğer delta varyantı hiç ortaya çıkmasaydı, bundan sonra da varyant ortaya çıkmasaydı belki üçüncü dozdan bahsetmeyebilirdik. Çünkü salgın bitecek derdik ama maalesef salgın hala devam ediyor ve başka varyantlar çıkacak gibi görünüyor o yüzden üçüncü doz sanki gelecek gibi görünüyor. Zaten iki doz Sinovac aşısı olanlara üçüncü doz aşılama başladı. Bu durum Biontech aşısı olanlar için geçerli değil. Biontech aşısı olanlarda üçüncü doz aşılama, varyantların durumuna göre belirlenecek.” diye konuştu.İkinci doz aşılamada %80 oran yakalanmazsa dördüncü pik yaşanabilir Aşılamanın önemine vurgu yapan Doç. Dr. Kaan Yılancıoğlu, “Aşılama oranlarının mutlaka artırılması gerekiyor. Delta varyantı yüzünden ülkemizde dördüncü pik yaşanması ihtimali bulunuyor. Özellikle gelecek sonbahar aylarında kapalı alanlarda zaman geçirme arttıkça eğer aşılamayı yeterli seviyeye çıkaramazsak yani burada %70-%80 oranında iki doz aşının tamamlanmasından bahsediyorum. Bu durumda dördüncü pikle karşılaşmamız olasılığı yüksek.” uyarısında bulundu.
Madde bağımlılığından dijital bağımlılığa kadar her türlü bağımlılıkta beynin ödül ve kontrol sisteminin bozulduğunu kaydeden Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bağımlılığa yol açan en önemli etkenlerin zayıf aile, yanlış arkadaş, mutsuzluk ve yalnızlık olduğunu söyledi. Sosyallik, sosyal beceriler ve sosyal temasın bağımlılığın en büyük ilacı olduğunu belirten Tarhan, “Bağımlıların çoğu yalnız. Sosyal izolasyon ve yalnızlık gençlerdeki bağımlılığın en büyük sebeplerinden birisi.” uyarısında bulundu.Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 1987 yılında, uyuşturucu kullanılmayan sağlıklı bir toplum hedefine ulaşmak, uyuşturucu ile mücadele konusunda uluslararası alanda eylem ve iş birliğini güçlendirmek amacıyla 26 Haziran tarihini "Uluslararası Uyuşturucu Kullanımı ve Kaçakçılığı ile Mücadele Günü" olarak kabul etti. Bu özel günde sağlıklı yaşam davranışlarının önemi vurgulanarak uyuşturucu kullanımının zararlarına dikkat çekiliyor.Bağımlılıkta beyin ödüle doymuyorBağımlılıkta beyindeki ödül ceza sisteminin bozulduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bağımlılığa psikiyatride ödül yetmezliği sendromu diyoruz. Beyin, ödüle doymuyor. Bu asır hedonizmi yücelten bir asır. Şu anda yaşam felsefesi olarak insanlara zevkinin peşinde koşmaları öneriliyor. Haz ve hız peşinde koşmayı ego ideali olarak sunan bir zamanda yaşıyoruz. Gençler zengin olmayı, ünlü olmayı, varlıklı olmayı ve hızlı yaşamayı hayal ediyorlar.” dedi.Gençlerde oyun ve dijital bağımlılık görülüyorToplumsal olarak istenmeyen karakter özelliklerinden Narsisizm, Makyavelizm ve Psikopati'yi inceleyen bir kişilik envanteri olan karanlık üçlüye değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Karanlık üçlüde üç kişilik özelliği vardır. Narsistik kişilikte; bencil, çıkarcı, kendine hayran, egosunu kutsallaştırmış kişilik özelliği vardır. İkincisi antisosyal kşilik özelliklerine sahip suça becerikli kişilerdir. Yalan söylerler, suçluluk ve pişmanlık hissetmezler. Üçüncü kişilik Makyavelist kişilik. Hedefe ulaşmak için her şey serbest diye düşünür. Bu üç özelliğin bir arada bulunduğu kişilerden uzak durmak gerekir. Bu çağda, bu insanlar çoğaldı.” dedi.Bağımlılığın bu asrın öğretisi olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bağımlılık ve depresyonun sebebi sosyal virüstür. Bu virüsün adı hedonizm virüsüdür. Hedonizm virüsü, hazcılık, zevkcilik virüsü özellikle gençleri esir etmiş durumdadır. Gençlerde oyun bağımlılığı ve dijital bağımlılık şeklinde görüyoruz.” dedi.Bağımlılığın gelişmesinde en önemli üç etkenBağımlılığın gelişmesinde üç etken olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Dijital bağımlılıkta ya da madde bağımlılığında en büyük etkenin zayıf aile, yanlış arkadaş ve mutsuzluk olduğunu görüyoruz. Bu üçü birleştiği zaman o kimse bağımlılığa aday oluyor. Evde aile bağları zayıf, huzur yok, cazibe yok, çekim yok. Çocuk yalnız kalmış. Böyle durumlarda arkadaş çevresi de kötüyse çok rahat bağımlılığa yönlendirilebilir.” uyarısında bulundu.Aileye önemli görevler düşüyorBağımlılığın önlenmesinde aileye önemli görevler düştüğünü kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Aile bağları zayıf olduğunda, evde kurallı ortam oluşturulmadığında, tatlı bir disiplin olmadığında çocuğun bağımlılığa yönelmesi kolaylaşıyor. Öyle olunca anne farklı, baba farklı söylüyor. Evde anne babanın koalisyon kurması lazım. Çocukla koalisyon kurulması lazım. Anne baba sorunları önce kendileri konuşacak, çözecekler, ondan sonra çocukla konuşacak. Anne ve baba farklı bir şey söyleyince çocuk kendi hoşuna giden neyse onu yapıyor. Çocuk her şeye karşı çıkıp itiraz ediyor ve karşı koyma davranışı geliştirir. Her şeyi protesto ediyor. Bu çocuk ancak sanal ortamda mutlu oluyor.” dedi.Evdeki huzurlu ortam en önemli kalkanEvdeki huzurlu ortamın dışardaki tehlikelere karşı kalkan oluşturduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Evin ortamı huzurlu olursa gençler bağımlılığa yönelse bile oradaki sahte hayatı görüyor. Oradaki eğlence sahte, gülüşler sahte, arkadaşlıklar sahte. Genç bu sahteliği gördükten sonra vazgeçiyor. Bağımlılıkta, yeni kuşak gerçekten risk altında. Benmerkezciler, konforcular. Ancak anne ve baba olarak biz iyi örnek olsak onların düzelmesi, hatalarından dönmesi çok kolay. Çünkü temiz, pırıl pırıl çocuklar. Doğru ve yanlışı sosyal medyadan öğrendikleri için geçici olarak kanabiliyorlar. Eğer anne baba veya çevre iyi örnek olursa hemen toparlıyorlar.” dedi.Bağımlılığın çeşitli kriterleri olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bunlardan biri ona maruz kalmadığın zaman yoksunluk hissetmedir. Madde ya da sanal dünya olabilir. Ona ulaşamadığı zaman sinirli, huzursuz oluyorsun. Mesela bir seyehate gittin internet yok, çıldırdın, sağa sola çatıyorsun. Sen de bağımlılık başlamış demektir. Online olmama korkusu var şu anda. Böyle çok fazla örnekler görüyoruz.” diye konuştu.Bağımlılıkta beynin kontrol sistemi bozuluyor“Bağımlılıkta ikinci kriter kişinin planlanandan daha uzun kullanması” diyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kişi internete bir saat gireceğim diyor, 4-5 saat girmiş. Bağımlılıkta beynin kontrol sistemi bozuluyor ödül ceza sisteminde. Kontrol güçlüğü en büyük bağımlılık sebebi. Kişi direksiyon hakimiyetini kaybediyor. Haz yönünden direksiyona yöneliyor. Halbuki hayat bir yolculuktur. O yolculukta bir hedefimiz var. Ona doğru giderken hazlar bir tarafa çekiyor, gerçekler bir tarafa çekiyor. Ama biz bu ikisinin arasında hedefimize uygun doğru kararlar vererek, doğru seçimler yaparak ilerlememiz lazım.” dedi.Gençlerdeki bağımlılığın en büyük sebebi yalnızlıkSosyallik, sosyal beceriler ve sosyal temasın bağımlılığın en büyük ilacı olduğunu belirten Tarhan, “Bağımlıların çoğu yalnız. Sosyal izolasyon ve yalnızlık gençlerdeki bağımlılığın en büyük sebeplerinden birisi. Mutlu değil çünkü. Çocukta başka bir seçenek yok. Stres azaltma tekniği olarak yöneliyor ona. Stresini azaltmak için yöneliyor, rahatlıyor ama bu sefer rahatladıkça dozunu artırıyor. Bir müddet sonra hayatındaki tek ilgi alanı o oluyor. Dijital teknolojileri tabii ki kullanacak. Ama ihtiyacı olan kadar kullanacak. Biz internetin nesnesi olmayacağız öznesi olacağız. Biz yöneteceğiz, o bizi yönetmeyecek. Küresel bir salgın bu. Çocuklarımızı korumamız gerekiyor.” dedi.Bağımlılığın ortaya çıkmasındaki önemli etkenlerden birinin sosyal dayanakların zayıflaması olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bizi yine de bir arada Anadolu irfanı tutuyor. O da hızla tükeniyor. 20-30 sene sonra artık şimdiki yakın sıcak ilişkiler, Anadolu’da kalmayacak. Yeni kuşak evliliği ayak bağı gibi görüyor. Bu küresel hastalık bize de sirayet etti. Şu an da genciz diye övünüyoruz ama 10 sene sonra nüfusumuz yaşlanacak.” diye konuştu.Duygusal ihmal de yalnız hissettiriyorDuygusal ihmale de dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Biz çeşitli koruyucu çalışmalar yaparken risk gruplarını ayırıyoruz, parçalanmış aileler var, çocuklar var özellikle bakım evlerinde devletin koruma altına aldığı çocuklar var. Bu çocuklar için yalnızlık en büyük sorun. Anne ve babanın olmayışı, sevgi yoksunluğu, empati yoksunluğu. Böyle kişiler duygusal ihmal yaşıyor. Duygusal ihmal yaşayan kimselerde mesafesiz terk edişler vardır. Ailede bir sorun yok gibi gözüküyor anne kendini eve temizliğe vermiş. Çocuğun karnını doyurup altını temizliyor ve doğru mutfağa gidiyor. Çocukta duygusal ihmal oluşuyor. ‘Annem beni sevmiyor, annem masadaki örtüyü daha çok seviyor’ diyor. Bizim kültürümüzde özellikle babalar çocuklarını herkesin içinde sevmezler. Bu eski düşüncedir. Çocuğa sevgisini mutlaka göstermelidir. Uykuda sev kültürü geçmişte kaldı, şimdi bir saat zaman ayır.” diye konuştu.Son sığınak ailedirAilede demokratik bir ortamın da önemine işaret eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Ailede de çocuklar sorulara yanıt alacak, alamayınca hadi beraber araştıralım diyecek. Öğrenen örgüt olacak. Anne baba hepsi öğrenecek. Ders arkadaşı ve yol arkadaşı olmalı. Arkadaş olunmaz diyorlar. Nasıl olmaz? Pozitif psikolojide hedef arkadaşı vardır. Hedef vardır giderken iki üç saat seninle ders çalışacağız dersin bu hedef arkadaşlığıdır. Çocuğunuzla bunu kurun. Birlikte eğlenin, gülün, ders çalışın. Evin lideri anne ve baba olmalı. Çocuğa bunu kaptırmamak lazım.Toplumsal normlar bozuldu, kale yıkıldı. İç kale var sadece, son sığınak ailedir. O da yıkılırsa aile yok olur. Anne baba çocuğa emir vermek yerine seçenek sunmalı. Çocuk özerklik duygusunu tatsın. Seçeneklerden biri cazip olmalı yoksa anne çocuk savaşları olur.” Diye konuştu.Bağımlılık tedavi edilebilirProf. Dr. Nevzat Tarhan, bağımlılığın tedavi edilebildiğini belirterek “Tedavide bozulan ödül ceza sisteminin düzeltilmesi hedeflenir. Beyindeki ödülle ilgili bozulan mekanizma ilaçlarla temizlenir. Detoks dönemi iki ya da üç hafta sürer. Ondan sonra tedavi de rehabilitasyon başlar. Kişiye özel terapiler yapılır. Tedavinin aşamalarından biri de önlemeye ilişkin çalışmalardır. Burada zayıf ve risk grubundaki kişilerin rehabilite edilmesi ve mutluluk oranlarının artırılması önemlidir. Burada da devreye pozitif psikoloji girmektedir.” diye konuştu.Mutluysa maddeye yönelmez…Günümüzde bağımlılık tedavisindeki anlayışın da değiştiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bağışıklık sistemini güçlendirip hastalığı kendi kendine yenmenin yolunu açıyorsun. Deniyorsun ona rağmen düzelmezse ameliyata alıyorsun. Bağımlılıkla mücadelede artık insanların mutluluk puanlarını yükseltmek gerekiyor. İnsan mutluysa maddeye yönelmez.” dedi.
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Üsküdar Üniversitesi iş birliğinde düzenlenen Fi-jital Gelecek Zirvesi 2021’in konuğu Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy oldu. YKS’ye hazırlanan gençlerle buluşan Prof. Dr. Atasoy, dijital dünyanın özellikle eğitimde sunduğu fırsat eşitliğine dikkat çekti. Prof. Dr. Sevil Atasoy, dünyaca ünlü Stanford Üniversitesi’nden bir profesörün denediği çevrimiçi eğitim sayesinde bir salonda sadece 400 kişinin dinlediği dersin video kayıtlarının 14 milyon insana ulaştığını söyledi. Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Şiddetle ihtiyaç duyduğumuz şey eğitim. Aniden yapılması mümkün olan şey ise uzaktan eğitim.” diye konuştu.Prof. Dr. Sevil Atasoy, "Pandemi bitecek olsa da gelecek çevrimiçi eğitim yönünde ilerleyecek"İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Üsküdar Üniversitesi iş birliği ile düzenlenen “Fi-jital Gelecek Zirvesi 2021” gençleri akademi dünyasının önde gelen isimleriyle buluşturuyor. Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan ve İstanbul Milli Eğitim Müdürü Levent Yazıcı’nın açılış panelinin ardından zirvenin konuğu bu kez, Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy oldu.Üsküdar Üniversitesi Eğitim Kurumları ve Rehberlik Hizmetleri Yöneticisi, Uzman Psikolojik Danışman ve Kariyer Danışmanı Ece Tözeniş’in moderatörlüğünde gerçekleştirilen program, pandemi nedeniyle çevrimiçi olarak gerçekleştirildi. Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Şiddetle İhtiyaç Duyulan ve Aniden Mümkün Olan Şey” başlıklı bir sunumunda pandemiyle beraber hayatımızın bir parçası haline gelen uzaktan eğitimin sunduğu imkanlara değindi.Kaliteli eğitime ulaşamamak dünyanın sorunuKendi eğitim hayatından başlayarak ülkemizdeki üniversite eğitiminin bir değerlendirmesini yapan Prof. Dr. Sevil Atasoy, şanslı bir öğrenci olduğunu belirterek son 30-40 yılda birçok şeyin değişmesiyle beraber genç nüfusun tamamının lise sonrası iyi bir üniversiteye girmesinin giderek zorlaştığını söyledi.“Yüksek kalitede eğitim isteyen ve bunu hak edenlere devlet üniversitelerinde kontenjan her zaman bulunamadı” diyen Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Bu durum sadece ülkemizin değil, en gelişmiş ülkelerin dahi sorunu. Eğitimin çok yaygın olduğu Amerika Birleşik Devletlerinde bile ya mesafenin uzaklığı ya da ekonomik zorluklardan üniversite eğitimi alabilenlerin sayısı kısıtlı. Tıp, diş hekimliği, eczacılık, kimya ve biyoloji gibi laboratuvar uygulamalarının fazla olduğu alanlarda altyapının gerektirdiği araç, gereç ve kimyasalların pahalılığı yüzünden yüksek öğrenim ücretleri hızla arttı. Yurt sayısı yetersiz, barınma ve beslenme giderleri sürekli yükseliyor.” dedi.Eğitime ulaşabilseydiler insanlığa fayda sağlayacaklardı“Bugün sizlere şiddetle ihtiyaç duyulan ve yapılması aniden mümkün olan bir şeyden bahsedeceğim” diyen Prof. Dr. Sevil Atasoy, yüksek tirajlı br Amerikan gazetesi olan The New York Times’ın çok tanınan bir köşe yazarı olan Thomas Friedman’ın 2012 yılından bu yana zaman zaman dünya üzerindeki milyonlarca insanın eğitime erişemediğini ve bu kişiler arasında belki de insanlığa çok faydalar sağlayacak bir cerrahın, bir matematikçinin bulunduğunu kaydettiğini söyledi.Şiddetle ihtiyaç duyduğumuz şey eğitimDünyanın en ünlü üniversitelerinden Stanford’un elektrik mühendisliği ve bilgisayar bilimlerinde profesör olan Andrew Ng.’nin hayata geçirdiği çevrimiçi eğitim sistemiyle milyonlarca öğrencinin derslere ulaştığını söyledi. Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Andrew Ng. üniversite çapında pek popüler olan ve her bölümden öğrencinin almasına izin verilen makine öğrenmesi ve yapay zeka uygulamaları ile ilgili üç dersini üniversitenin konferans salonlarından birinde anlattığında onu en fazla 400 kişi dinleyebiliyor. Andrew bundan birkaç yıl önce aynı dersleri ücretsiz ve çevrimiçi anlatmayı denedi. Gazeteci Friedman’a göre, büyük ilerlemeler yapılmasına ihtiyaç duyulan şey ile, yapılması mümkün olan şeyin buluştuğu anlarda gerçekleşir. Şiddetle ihtiyaç duyduğumuz şey eğitim. Aniden yapılması mümkün olan şey ise uzaktan eğitim.” dedi. 250 yıl boyunca ders anlatması gerekecektiProf. Dr. Sevil Atasoy, sözlerine şöyle devam etti: “Video kayıtları 14 milyon insana ulaşan ve çok ünlü bir eğitim sitesinin de kurucularından biri olan Andrew’in derslikte anlattığı konular kısa zaman içerisinde 100 binlerle ifade edilen öğrenciye ulaştığında şöyle bir hesap yapıldı; Eğer bütün bu insanlara makine öğrenmeyi ve yapay zekayı derslikte anlatmaya kalksaydı 250 yıl boyunca ders anlatması gerekecekti. Yani çok süratle, bir biçimde binlerce insana aynı anda erişme imkanı buldu. Aniden mümkün olan bu şey, ünlü bir kişinin anlattığı derslere internet bağlantısı olan dünyanın her noktasından erişilebilmesiydi. Nitekim ilk 3 dersini 100 binden fazla kişi izledi. Andrew ve aynı kürsüden bir arkadaşı dünyanın en iyi üniversitelerindeki en iyi eğitmenlerden en iyi dersi, dünyadaki herkese ücretsiz olarak sunmaya başladı. Kısa zamanda sadece 4 farklı üniversiteden çeşitli dallarda 43 dersi 190 ülkeden 640 bin öğrenci hiçbir ücret ödemeden izledi. Andrew bir yıl içinde ders sayısını 15’e yükseltti ve 1.5 milyon kullanıcı çevrimiçi yapılan 6 milyon sınava girdi. Andrew ve diğer öğretmenlerin anlattıkları video kayıtları 14 milyon kez izlendi. Kısacası şiddetle ihtiyaç duyulan bir şey birden bire mümkün oldu.”Çevrimiçi eğitim kişiselleştirilmiş müfredata imkan veriyorÇevrimiçi eğitimin tek tip eğitim modelinden uzaklaştığına ve öğrencilerin çok daha kişiselleştirilmiş bir müfredat izlemesine imkan verdiğini kaydeden Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Eğitimciler olarak hepimiz biliyoruz ki öğrenciler sadece pasif bir şekilde video izleyerek öğrenemez. Bu girişimin en temel bileşenlerinden biri öğrencilerin konuyu iyi anlamaları için materyal ile alıştırma yapmalarını sağlamamızdır. Tek tip eğitim modelinden uzaklaşıp öğrencilere çok daha kişiselleştirilmiş müfredat sunmak zorundayız. Araştırmalar öğrencilerin yaptığı basit bir tekrarın bile notların yükselmesini sağladığını gösteriyor. Öğrencilerin tekrar yapabilmelerini sağlayabilmek önem kazanıyor.” dedi.Gelecek uzaktan eğitim yönünde ilerleyecekCovid pandemisinin elbette bu büyük mücadele ve aşılar sayesinde ortadan kaybolacağını kaydeden Prof. Dr. Sevil Atasoy, çevrimiçi eğitim yapabilme bilgisinin bundan sonra hayatın ayrılmaz bir parçası haline geleceğini belirterek “Gelecek hala çevrimiçi ve uzaktan eğitim olmak yönünde ilerleyecek.” dedi.Sıkılmadan izlenen çevrimiçi dersler nasıl olmalı?Çevrimiçi eğitimde de dikkat edilmesi gereken noktalara değinen Prof. Dr. Atasoy, “Gerçekten öğreten, sıkılmadan izlenen çevrimiçi dersler nasıl olmalı? Yeter ki bir ekranın karşısına geçip de 60 dakika durmaksızın konuştuğumuz bir video değil ama 8-12 dakikalık parçacıklara bölünmüş, arada sorular soran, o sorular anlaşılmadığı takdirde ilerlenmeyen ve de öğrenci birkaç defa hala yanlış işaretliyorsa birtakım açıklamaların da karşısında çıkabildiği biçimde kendimizi geliştirebilirsek zor ama hiç kuşkusuz insanlığa çok büyük faydamız olacak.” dedi.Okul sadece eğitim ve bilgi değil, bir hayat dersi aslında okulÇevrimiçi ve uzaktan eğitimin ancak üniversite düzeyinde başlaması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Öncesinde yüz yüze eğitim çok önemli. Geçen gün Milli Eğitim Bakanımızı dinledim, İstanbul Milli Eğitim Müdürümüzü de dinledim ayrıca. Çocuklar oyun oynarken de birbirinden bir şeyler öğreniyor, davranışları öğreniyor. Yani bir hayat dersi aslında okul. Sadece eğitim değil, bilgi değil. Dolayısıyla hayata hazırlanılan, çok önemli yaşlarda insanların hem iyi bir öğretmen yani iyi bir lider tanıması, ondan bazı şeyleri öğrenip hayatında onları tekrarlaması ve arkadaşlarının ilişkilerinden, hayatın iyi ve kötü yanlarını da birlikte öğrenmesi ancak öyle mümkün. Öbür türlü zaten iletişiminiz olmadığı zaman hele kardeşiniz filan da yoksa yani çekirdek aile iseniz, herhalde çok ciddi ruhsal sorunlarla yetişen, ciddi problemler oluşturacak olan, topluma problemler oluşturacak insanlar yetişecek. Dolayısıyla İlköğretim ve ortaöğretimin yüz yüze olmasında çok ısrarcı olmamız gerekiyor. O uzaktan, hiç olamaz bence.” diye konuştu.Üniversiteden sonra İnsanların iyi üniversitelere girme şansının çok az olduğu coğrafyalar olduğunu kaydeden Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Bizim ülkemizde de var. Eminim ki birçok insan okuyabilse, çok yetenekli beyinler gelişmeye açık beyinler karşımıza çıkacak. Ve de dünyanın birçok alanına bu insanların katkısı olacak. İşte o nedenle çevrim içi eğitimin mutlaka olması gerektiğine ben inanıyorum.” dedi.Türkiye’nin ilk Adli Bilimler Bölümü ilk mezunlarını veriyorÜsküdar Üniversitesi olarak Türkiye’de ilk defa Adli Bilimler Bölümü açtıklarını ve bu yıl ilk mezunlarını vermeye hazırlandıklarını kaydeden Prof. Dr. Sevil Atasoy, şunları söyledi:“Usta çırak usulü bilirkişilik olmaz, bunun bir okulu olmalı diyerek İstanbul Üniversitesi'nde ilk defa 1982’de Adli Bilimlerde yüksek lisans ve doktora yaptırmaya başladım. Hep hayalimiz lisans açabilmekti ama yüksek lisans doktora yaptırmak lisans okutmaktan çok daha zor. Çünkü yüksek lisans doktoraya gelenlerin zaten bir meslekleri var. O mesuliyeti üzerlerinde hissetmiyorlar. Gelen ya eczacı, kimyacı, polis veya asker oluyordu. Ama lisans açıldığında bir meslek verilmiş oluyor, bunu bütün sorumluğu omuzlarınızda taşıyorsunuz. İlk defa Türkiye'de ve hala tek olmak üzere Üsküdar Üniversitesinde adli Bilimler Bölümü açmak nasip oldu. Tabii bu sadece benim çabamla değil yani elbette Prof. Dr. Nevzat Tarhan'ın yani kurucu rektörümüzün çok büyük öngörüsü ile oldu. Adli Tıp Kurumunda da o da çalışmış olduğu için alana meraklı var. Dolayısıyla hakikaten akla hayale gelmeyecek bir altyapı var. Bugün Türkiye'nin en iyi kriminal laboratuvarına sahip olduğumuzu söyleyebilirim. Polisten, jandarmadan bile daha iyi araç gereci olan bir laboratuvarımız var. Lisans öğrencisi bu laboratuvarlarda deney yapabiliyor. Yani bu laboratuvar göstermelik değil, sadece mahkemelere bilirkişilik yapmak, hizmet etmek için değil birinci derecede öğrencinin bunları elle tutup deney yapması, onları çalıştırması, o mikroskoplara bakması için kuruldu.”Mezunlar 9525 koduyla seçim yapabilecekBu yıl mezun verdiklerini kaydeden Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Öğrencilerimiz 4’ncü sınıftalar. Bu alan yani ister iddia makamı yani savcılık için, ister savunma makamı ki bu alana da bilirkişilik hizmeti vermek çok önemli, bu alanda büyük eksik var. Her halükarda KPSS’ye girmek isteyen çok insan oluyor. İnsanlar memur olmak istiyorlar, onun getirdiği güvenceyi yaşamak istiyorlar. Bu yılki mezunlar Adli Bilimler bölümünü artık 9525 koduyla seçim yapılabilecek. Ancak yaptığımız ankette öğrencilerimizin hemen hepsi lisans üstü eğitim istiyor. Çünkü biz 4 yılda genel kriminalistik uzmanı yetiştirdik. Herşeyden anlayan, herşeyi yapabilen, bir kriminal laboratuvarın başına geçtiği zaman onu yönetebilecek gençler yetiştirdik.” dedi.Gülümseyin ve zafer işareti yapınMezun olduktan sonra iş görüşmesine gidecek gençlere de tavsiyelerde bulunan Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Gülümseyin. Kendinize sabah aynada bakın ve gülümseyin. Herhangi bir görüşmeye girdiğiniz zaman daha önce tuvalete gidin ve kollarınızı yukarıya kaldırın. Bu aslında bir zafer işareti. Bütün sporcular bilirsiniz, uzun atlayan ya da hızlı koşan kazananlar, maraton bitirenler bütün o yorgunluklarına rağmen kollarını yukarıya kaldırırlar. Bu hakikaten beyinde bazı kimyasalların pozitif yanıt vermesini sağlıyor. Burada birçok araştırma var. Gülümseyin sinirlendiğiniz zaman da tuvalete gidip kollarınızı kaldırın, kendinize gelirsiniz. Hayat çok güzeldir, her yaş çok güzeldir.”dedi.11 Haziran’a kadar devam edecekÖzellikle üniversite sınavına girecek adayların yoğun ilgi gösterdiği Fi-jital Gelecek Zirvesi 2021,gazeteci Şaban Özdemir moderatörlüğünde İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Levent Yazıcı ve Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın katıldığı panelle başladı.11 Haziran 2021 Cuma gününe kadar devam edecek zirvede Psikolog Prof. Dr. Acar Baltaş, “Yapay Zekânın Sunacağı İmkânlar ve Sınırlar”; Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, “Hibrit Dönemde Fi-jital Eğitim”; Üsküdar Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Canan “Dijital Gelecekte İnsan Kalmak” başlıklı konuşmalarıyla katılacak. Zoom üzerinden gerçekleştirilecek zirve, Üsküdar Üniversitesi Resmi Youtube kanalından da takip edilebilecek.
“Mühim olan yaptığınız her işi sevmek”İstediği bölümü kazanmayan veya kararsız olan öğrencilere “Hayıflanmayın” tavsiyesinde bulunan Atasoy; “O yaşlarda gerçekten ne istediğimizi tam olarak bilemiyoruz. İnsanların ne yapacağı hiç belli olmuyor, mühim olan yaptığınız her işi sevmek. Bunu yapmak mümkün. İnsanın hangi alana giderse gitsin orada başarılı olması gerçekten mümkün. Çünkü başarının birtakım koşulları var. Nedir bu koşullar? Mağlubiyet olacağını kabul etmek yani bir yerde düşeceksiniz, başarısız olacaksınız ertesi sabah yine kalkacaksınız ve cesaretle yine çalışmaya başlayacaksınız. Kendinizi bir sporcu gibi düşünün ve sadece emekle, alın teriyle bir yere gelinebileceğine inanın. Benim size tavsiyem bir işi çok iyi yapabilmek. Düşmeyi bileceksiniz ve yeniden yükseleceksiniz. İnsanlarla tanışacaksınız, bir insan ömründe ortalama 8 ile 10 bin arasında insanla tanışıyor. O insanların 10 tanesinin yaşamına değseniz ve onun hayatını değiştirseniz, herkes 10 kişinin hayatına dokunsa bundan 4 kuşak sonra bütün dünyayı değiştirebiliriz. Yani milyarlarca insanın hayatını değiştirebiliriz. Size bir yerde ihtiyaç var. Bu dünyada mutlaka bir yerde ihtiyaç var. İşte o nedenle kalbiniz sizi nereye götürüyorsa oraya gitmeye çalışın, hiçbir zaman da moralinizi bozmayın. Bir insanın ömrü bir noktadan öbür tarafa doğru gider ama hattını hiç değiştirmez.” diye konuştu.“Türkiye’ye DNA analizlerini biz getirdik”“DNA analizini Türkiye’ye ilk kez biz getirdik” diyen Atasoy; “Ben dünyanın dört bir yanındaki polis kriminal, jandarma kriminal laboratuvarlarında adli tıp ana bilim dallarında bulundum, ders anlattım. FBI dahil olmak üzere her tarafı biliyorum ama bizim için önemli olan bu memlekette kendi toprağımızda din, dil, ırk, mezhep ayrımcılığı yapmadan adaletin tecellisi için bir gayrette bulunmak. Bu amaçla bir Masumiyet Projesi yürütüyorum. Bu proje ile cezaevinde ‘Ben yapmadım’ diyen insanlara ücretsiz olarak destek vermeye ve yeniden muhakeme etmeye çalışıyoruz. Bunun için ekiplerim var. Birçok grupla cezaevinden masum olan insanları çıkartmayı başarabildik. Türkiye’ye DNA analizlerini biz getirdik. Bizden önce babalık tayinlerinde çocuk ile babanın eli ayağı birbirine benziyor mu diye bakılırdı biz böylesine büyük bir teknolojiyi ülkemize getirdik. Eğer yurt dışında kalmış olsaydık o öğrendiklerimizi orada kullanmış olsaydık bugün hala kimlik tespitinde, olay yerinde delillerin DNA’sı incelenemez olurdu. Bugün hala babalık tayinlerinde ele ayağa bakarak ‘Bu çocuk bu adamın mıdır, değil midir?’ diye karar verilirdi.” ifadelerinde bulundu.“Pandemi dönemini fırsata çevirebiliriz”Pandemi döneminin fırsata çevrilebileceğine değinen Atasoy; “Pandemi dönemini fırsata çevirebiliriz. Fazla kilosu olanlar evde biraz spor yapıp besinlerine dikkat ederek kilo verebilir ve böylece bu salgından çıkabilir. O zaman bu günler güzel bir anı olarak aklımızda kalır. Evin içerisindeyken kitap okuyabilir, iyi filmler izleyebiliriz ama mutlaka cam açarak balkona çıkıp her yarım saatte bir ayağa kalkarak hareket etmeye çalışın. Maske, mesafe ve temizliğe dikkat edin. Aşıya rağmen hasta olunuyor o nedenle bu alışkanlığımızı aşı olsak bile uzun süre sürdüreceğiz yani maskeyi muhakkak takacağız sizler de o şekilde davranmaya çalışın.” dedi.
Önemli yatırımlar ile sağlam teknolojik altyapı oluşturan Üsküdar Üniversitesi, Pandemi sürecinde öğrencilerine uzaktan, kesintisiz eğitim olanakları sunmak üzere “Fi-Jital Üniversite” kavramını hayata geçirmişti. Bu adımla birlikte öğrenciler üniversitenin hem fiziki hem de dijital eğitiminden en efektif şekilde yararlanıyor. Birçok dijital platform üzerinden gerçekleştirilen uzaktan eğitim ders ve uygulamalarıyla Üsküdar Üniversitesi öğrencileri, ALMS programı ile sanal sınıf uygulaması Perculus’a girerek senkron (canlı) şekilde online eğitim alabilirken şimdi Zoom ile iş birliğine gidildi. ALMS üzerinden Zoom’ a girerek senkron (canlı) eğitim yapılması ve yapılan derslerin kayıt ve yeniden izlenmesine yönelik entegrasyon çalışmaları ise ayrıca sürdürülüyor.İnteraktif Katılım Kolaylaştı Öğrencilerinin online derslerden daha fazla verim alabilmesi adına önemli bir adım daha atan üniversite, akademik kadroyla birlikte her bir öğrencisi için toplam 23 bin Zoom lisansı satın aldı. Öğrencilere daha kolay interaktif katılım imkânı sunan, etkileşim ve süre sınırının olmadığı STIX programı üzerinden, Yüksek Lisans derslerinin Zoom yazılımı aracılığı ile verilmesi testlerinden sonra, şimdi de alınan Zoom lisansları ile ALMS üzerinden Zoom yazılımı kullanılarak dersler yapılacak. Zoom derslerinde, tüm öğrenciler kişi sınırı olmaksızın kameralarını da açık tutabilecek. Mikrofon ile anında katılım sağlayabilecek. Böylece daha interaktif yapılacak derslerde öğrenme veriminin artması ve etkileşimin üst düzeye taşınması amaçlanıyor.Öğrenciler çok daha nitelikli eğitim alabilecek...ZOOM programından online toplantı ve konferanslardan da yararlanabilen akademisyenler ve öğrenciler aynı zamanda Üsküdar Üniversitesi Bilgi Teknolojileri Direktörlüğü’nün geliştirdiği STIX programı (stix.uskudar.edu.tr) ile birbirleriyle iletişim halinde olarak bilgi, belge ve ödev paylaşımını 7/24 sağlayabiliyorlar.
“Hastalığın adı konulursa tedavide daha rahat olur”Bir şeyle mücadele edebilmek için önce onunla ilgili bilgi sahibi olmak gerektiğini ifade eden Atasoy, “Hastalığın adı konulursa tedavide daha rahat olur. Çok hızlı şekilde değişen bir sektör. Uyuşturucu ile mücadele dolayısıyla bilgilerin de güncel olması gerekir. Uluslararası sözleşmelere göre uyuşturucu arz ve talebiyle dengeli şekilde mücadele zorunlu. Ülkeler sırf kendi halklarının sağlığı ve iyi hali için mücadele etme sözleşmeleri imzaladıkları için her ikisiyle de dengeli bir şekilde mücadele etmekte zorunlu kılınmışlardır. Ülkemiz bu sözleşmelerin her 3’üne taraftır ve de ilk imzacıları arasında olmuştur.” Şeklinde konuştu.“Ülkemizde kokainden çok daha fazla miktarda metamfetamin tehlikesi var”İstanbul merkezli yapılan atık su analizleri araştırmalarında günde bin kişinin 50 mg’ın altında kokain kullandıklarını belirten Atasoy, “Amfetamin tablet ya da toz halinde satılan değişik şekillerde kullanılan bir uyarıcı. Türkiye’de amfetamin ve metamfetamin yakalamaları bir hayli yüksek. Bu bize yavaş yavaş neyle mücadele etmemiz gerektiğini de gösteriyor. Yani ülkemizde kokainden çok daha fazla miktarda metamfetamin tehlikesi var. Çünkü operasyonel olarak Avrupa’nın bir hayli önünde gelen bir ülkeyiz. Yakalanma miktarına ton açısından bakıldığında Türkiye’nin son yıllarda giderek artan miktarda, şu sıralar neredeyse 15 tona yakın amfetamin yakaladığını, metamfetaminin ise şu sıralar bununda üzerinde olduğunu görmekteyiz.” dedi.“Dünyada İran’dan sonra en çok eroin yakalayan ülke Türkiye”Dünyada İran’dan sonra en çok eroin yakalayan ülkenin Türkiye olduğunu belirten Atasoy şunları söyledi: “Ülkemiz için eroinin, haşhaştan elde edilen diğer uyuşturucuların morfin, eroin, hodein gibi maddelerin topluca bunlara opiad diyoruz. Çok ciddi bir önemi var neden derseniz çünkü ülkemiz başlıca kaçakçılık yollarının bir tanesi olan Balkan yolu üzerinde duruyor. Ülkemiz on yıllardır bu Balkan yolu üzerinden geçen Afganistan’da üretilen asıl tüketici olan Avrupa ülkelerine bizim üzerimizden taşınan eroinle mücadele ediyor. Covid döneminde dahi yine sınırlarımızda eroin ciddi bir biçimde ele geçirildi. Sadece 3 ayda bile yani Şubat ile Nisan’ın başı arasında olan bu dönemde bile artmış durumda. Tahmin edersiniz ki Covid hava yoluyla uyuşturucu taşınmasını engelledi ama karayoluyla sınırlar açık olduğu takdirde özellikle İran’la aramızdaki sınır açık olduğu dönemde ülkemizden eroin geçişi oldu. Türkiye ne kadar eroin yakalıyor derseniz Avrupa’nın kat kat üstünde. Dünyada İran’dan sonra en çok eroin yakalayan ülke Türkiye.“Topyekûn bir seferberlik gerekiyor”Ailelere tavsiyelerde bulunan Atasoy, “Bu toplumun bütün fertlerinin üstlenmesi gereken bir sorumluluk yani çocuklarımızla ilgili olan meseleler sadece belli bir eğitim almış öğretmenin yapabileceği bir şey değil. Burada mutlaka topyekun bir seferberlik gerekiyor. Aile çok önemli bir rol oynuyor. Öncelikle öğrencinin okula devamlılığını sağlamak lazım. Eğer çocuğun ruhsal sorunları varsa tespit edilmeli ve ona göre risk gruplarına bireysel eğitimler verilmeli. İnsanların sosyal becerilerini geliştirecek bir eğitim programı olmalıdır. Uyuşturucu ile mücadelede Uluslararası standartlar var bunların Türkçeye çevrilip masaya yatırılması lazım hangisinin uygulanacağına dair.” Dedi.
Çocuk cinsel istismarı korkunç boyutlara ulaşmıştır ve alarm vermektedirOnline olarak gerçekleştirilen programda, cinsel istismarın tanımını yapan Tansel; “Çocuğun cinsel istismarı duygusal ve bilişsel olgunluğa erişmemiş çocuk ve gencin; tam olarak anlayamadıkları, bilerek onaylamadıkları, sosyal tabuları ve aile içi kuralları çiğneyen eylemlere karıştırılmasıdır. Çocuğun cinsel istismarı konusunda literatürde pek çok terim kullanılmaktadır. Bunlar çoğu zaman birbirine karıştırılmaktadır. İstismarcıların aralarında oluşturdukları dayanışma birlikleri, Kuzey Amerika’da kurulan Erkek Çocuk Aşkı Birliği dergiler, çeşitli yayınlar, çevrim içi cinsel istismar; müstehcen fotoğraf ve görüntülerin paylaşılması, teknolojik gelişmelere bağlı olarak online çocuk cinsel istismarı korkunç boyutlara ulaşmıştır ve alarm vermektedir.” Dedi.Cinsel istismarcılarının sınıflandırmasını yapan Tansel; “Cinsel istismarcıların birincil amacı, cinsel nitelikte bir faaliyette bulunmak ve bu tür davranışları kolaylaştırmaktır. Finkelhor diye bir üstat vardır bu alanda çalışan. Finkelhor, cinsel istismarcının sınıflandırmasını yaparken iki boyutun önemli olduğunu söyler. Bunlardan bir tanesi motivasyon boyutu (gücü), bir diğeri de cinsel tercihin öznelliği boyutudur. Motivasyon boyutuna baktığımız zaman bunun da üç bileşene sahip olduğunu görüyoruz. Birincisi duygusal uyuşma, ikincisi cinsel uyarılma, üçüncüsü de engellenme boyutudur. Duygusal uyuşma istismarcı, çocukları duygusal açıdan kendisine yakın görür. Cinsel uyarılma, çocuklar cinsel doyum için potansiyel birer kaynaktır. Engellenme, istismarcının kendisinden kaynaklanan nedenlerden dolayı, yetişkinlere duygusal yakınlık ve cinsel zevk yaşayamazlar.” İfadelerini kullandı.Pedofili kavramı klinik bir tanıdır…Çocuk cinsel istismarcısına değinen Tansel; “Davranış kalıplarına, çocuklara yönelik cinsel motivasyonlarına göre; durumsal tip çocuk istismarcıları ve tercihsel tip çocuk cinsel istismarcıları olmak üzere ikiye ayrılır. Amerikan Psikiyatri Birliği’ne göre durumsal cinsel istismarcı normalde yetişkinlere çekim duyan ancak herhangi bir nedenle cinsel tatmin için çocuğa yönelmiş kişidir. Pedofili kavramı klinik bir tanıdır. Tercihli cinsel istismarcı klinik bir tanım değildir. Suçun tasnifi, soruşturulması ve cezai yaptırımlar için oluşturulmuş bir tanımlamadır. Pedofili; pedofili tip, hebefilik tip ve pedohebefilik tip olmak üzere üç gruba ayrılır.” Dedi.Sır sakladıkça onu ödüllendirir… Pedofililerin davranışlarından bahseden Tansel; “Çocuğun sır saklama kapasitesini test edip, ailesine açılıp açılmayacağını kestirmeye çalışır. Çocuk sır sakladıkça onu ödüllendirir. Ailesinin ona izin vermediği özgürlükleri tanıyarak güvenini kazanmaya çalışır. Fiziksel temas kademelidir. Aşama aşama ilerler. Zevk almayı pek çok y
“Büyük yelpazenin içinde Adli Tıp da var”Moderatörlüğünü Algan Sezgintüredi’nin yaptığı oturuma Prof. Dr. Sevil Atasoy’un yanında Mesut Demirbilek, Suat Duman da katıldı. Suç aydınlatma ve adli tıp ilişkisine değinen Atasoy; “Suçun aydınlatılması için gereken bütün etkinlikler yer alır, her bilim dallarından yararlanır. Bu büyük yelpazenin içinde adli bilimler ve adli tıp da var. Kriminoloji alanı genç kuşaklar için daha özendirici. Bunun için Türkiye’de bu alanda daha çok çalışmalar yapılması gerekiyor.” Şeklinde konuştu.Olay yeri inceleme geçmiş dönemlerde yoktu!Adli bilimler alanında geçmiş zamanlarda eğitimin ve yetiştirilen öğrencilerin olmadığını söyleyen Prof. Dr. Sevil Atasoy; “1982’de Adli Tıp Endüstrisi kuruldu ve büyük işlere imza atıldı. İlk defa olay yeri inceleme dersleri görülmeye başlandı. Ben ceza adalet sisteminin bir ucundan tutmaya devam edeceğim.” Dedi.“Cinayetlerde toplumsal yapı ve karakterler etkili oluyor”Latin Amerika’da ve Güney Amerika’da büyük suçların olduğuna değinen Atasoy, Japonya’da öldürülen kadın sayısının erkek sayısından fazla olduğuna, muhafazakâr olmasına rağmen Birleşik Arap Emirliği’nde de öldürülen kadın sayısının yüksek verilerde olduğuna vurgu yaparak, “Bu istatistiklerin yönetim ve siyasetle ilgisi yok. Burada toplumsal yapı ve karakterin etkili oluyor.” ifadelerini kaydetti.
Bio-terör hayal değil… Bio-terörün gerçek olduğunun altını çizen Atasoy; “Bio-terör hayal değil, gerçeğin ta kendisidir. Ben yaklaşık on yıl öncesinden bu konuda yazmaya başlamıştım. Covid-19 pandemisiyle birlikte bu konu daha güncel bir hal aldı. Çünkü bu virüsün laboratuvar üretimi veya laboratuvardan sızma olabileceğine yönelik bir takım veriler vardı. Bu konular gündeme geldiğinde bio-terörün ne kadar önemli ve üzerinde durulması gereken bir konu olduğunu ben tekrar söylemeye başladım. Bio-terörün uç noktası hedefli bio-terördür. Bir ülkenin bütün bitkilerini veya hayvanlarını öldürecek şekilde bir virüs yaymanız mümkün. Ama insanları öldürmeye başladığınız zaman insan ayırt etmeksizin öldürüyorsunuz. Hedefli öldürmelerde ise kişinin DNA’sını hedefleyen ve sadece orada ölümcül değişiklikler yapabilen çalışmalar da mutlaka düşünülüyordur. İnsan düşüncesi iyiye de kötüye de kullanılabilir.” Şeklinde konuştu.“Kadın ve erkek seri katiller arasında fark var”Erkek ve kadın seri katiller arasında sayısal anlamda ciddi bir farkın olduğuna dikkat çeken Atasoy; “Erkek ve kadın seri katillerin arasındaki fark 10’da 1’dir. Zaten bütün dünya genelinde cezaevlerinde yatan kadınların da erkeklere oranı yine 10’da 1’dir. Fakat bazı suçlarda da bu ara bu kadar fazla değil. Dolandırıcılık gibi beyaz yakalı suçlarda kadınlar maalesef erkeklerle yarışır durumdalar. Fakat tarih boyunca bakıldığı zaman kadınların da insan öldürdükleri gerçeği karşımıza çıkıyor. Kadın seri katillerin sayılarının bu kadar az olması araştırıldığında ise bazı sonuçlar ortaya çıkıyor. Kadınlar kendileri cinayete atılmayıp, erkekleri bu suça alet ediyorlar. Aşığına, kocasını, sevgilisine babasını öldürten kadınlar var. Cinayet işlenirken suç aletlerinde ise kadınlar zehirleri kullanırken erkekler ateşli silahları veya bıçakları kullanır.” İfadelerini kullandı.“Suç üçgen kapanmadan suç işleyebilmek mümkün değildir”Kriminolojinin “suç üçgeni” adında bir gerçeği olduğuna değinen Atasoy; “Bir suçun işlenebilmesi için bir fail, mağdur ve olay yeri gerekiyor. Bu üç unsur bir üçgen oluştururlar. Bu üç unsur bir arada bulunmadığı ve bu üçgen kapanmadığı takdirde suçun işlenmesi mümkün değildir. Olay yerini ve mağdur unsurunu engellemek biraz daha kolaydır ama faili engellemek, cinayeti önlemek en zorudur. Bir konuya daha dikkat çekmemiz gerekiyor. Daha önceden olay yeri olmuş bir mahallin, yeniden olay yeri olma ihtimali hiç suç işlenmemiş bir mekâna göre üç kat daha fazladır. Bu bilimsel bir gerçektir. Benzer şekilde bir kişi eğer mağdur olmuşsa yeniden mağdur olma ihtimali hiç mağdur olmamışa göre üç kat daha fazladır. Suç işleyene bakıldığı zaman da sonuç ne yazık ki değişmiyor. Bir kere suç işleyen biri daha fazla suç işleyebiliyor.” Dedi.Programı izlemek için:
Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü çatısı altında açılan Biyogüvenlik yüksek lisans programı, sağlık, bilim ve güvenlik gibi alanlarda ortaya çıkan kritik sorunları disiplinler arası nitelikte araştırma ve eğitim modeli ile ele almayı hedefliyor.Biyolojik saldırılara hazır olunacakBiyogüvenlik yüksek lisans programındaki dersler kapsamında biyogüvenliğin bilimsel temelleri, bu alanda kullanılan ve gelecekte kullanılması muhtemel teknolojiler, biyoterör saldırılarının önlenmesi ve aydınlatılmasına yönelik uygulamaları, ulusal ve uluslararası yasal düzenlemeler ile ilgili eğitim sunulacak.Yüksek lisans programı, biyosaldırıların halk sağlığı ve güvenliğinde oluşturduğu riskleri değerlendirecek bilgi ve beceriyi, geniş kitleleri biyolojik saldırılara hazırlayacak, stres ve korkuyla başa çıkmasını sağlayacak stratejiler oluşturmayı kapsayacak.ALES’ten 55 puan üzeri alınması gerekiyorAdayların Biyogüvenlik Yüksek Lisans programına başvurabilmeleri için mezuniyet koşulu olarak Fen, Sosyal veya Sağlık Bilimleri alanlarının herhangi birinden lisans derecesi almış olmaları gerekiyor. Bunların dışında kalan alanlardan yapılan başvurular Enstitü Yönetim Kurulu teklifi ve Üniversite Senatosu kararı ile kabul edilecek. Tezli yüksek lisans başvurularında son beş yıl içinde ALES’ten en az 55 puanın altında olmamak koşulu bulunuyor. İlgili program için senatoca kabul edilmiş olan en düşük ALES puanını ya da bunun Üniversitelerarası Kurul tarafından belirlenen eşdeğeri GRE ve GMAT test puanını almış olmak da programı tercih edebilmenin diğer koşulu olarak açıklandı.Yabancı uyruklu öğrenciler de alınacakPrograma yabancı uyruklu ve yurtdışında ikamet eden öğrenciler de katılabilecek. Programa katılmak isteyenlerin bu gruptaki öğrencilerin Yükseköğretim Kurulu tarafından denkliği kabul edilmiş bir üniversiteden lisans veya yüksek lisans diplomasına sahip olmaları koşulu aranıyor. Ayrıca son iki yıl içinde ALES puanı karşılığı olan GRE ya da GMAT puanlarını almış olmaları veya enstitü anabilim dalı başkanlığınca önerilen ve enstitü yönetim kurulunca oluşturulan bilim kurulu tarafından yapılacak bilim sınavı sonucunda başarılı olmaları gerekiyor.Öğrenim dili Türkçe olacakPrograma kabul edilen öğrencilerin lisans alanlarına bağlı olmak üzere gerektiğinde lisans ve/veya yüksek lisans düzeyinde bilimsel hazırlık dersleri verilebilecek. Bilimsel Hazırlık haricinde, birbirini izleyen 2 yarıyıllık ders döneminde, öğrencilerin en az 60 AKTS kredisine tekabül edecek şekilde ders almaları gerekiyor. Ardından 2 yarıyıllık dönem, 60 AKTS değerindeki teze ayrılacak. Tezli yüksek lisans programının süresi bilimsel hazırlıkta geçen süre hariç, kayıt olduğu programa ilişkin derslerin verildiği dönemden başlamak üzere, her dönem için kayıt yaptırıp yaptırmadığına bakılmaksızın dört yarıyıl olup, program en çok altı yarıyılda tamamlanacak. Biyogüvenlik Yüksek Lisans programının öğrenim dili ise Türkçe olacak.Bilim sınavı 18 ve 25 Eylül tarihlerinde saat 10:00 ve 14:00 olmak üzere 4 ayrı oturumda gerçekleştirilecek.Online başvuru için;https://uskudar.edu.tr/babe/biyoguvenlik-anabilim-dali-yuksek-lisans-basvuru-ve-ucretler
Sosyal medyanın bilinçli kullanımına yönelik toplumu bilinçlendirmeyi amaçlayan SODİMER, bilimsel araştırmalarla da literatüre katkılar sağlamayı hedefliyor.Eğitim, araştırma ve pek çok faaliyet yürütecek olan dernek; alanında uzman kişilerle işbirlikleri gerçekleştirecek.Kamu ve özel sektörden birçok kuruluşun destekleriyle kurulan dernek, oluşturulan materyaller ve faaliyetler karşılıksız olarak sunulacak.
Üsküdar ÜniversitesiBağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Akademik Kurul Toplantısı Merkez Yerleşke Adli Bilimler Binasında gerçekleştirildi. Toplantıda aynı zamanda Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Adli Bilimler Lisans programı hakkında da bilgi alışverişi yapıldı.Toplantıya, Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan başta olmak üzere Rektör Vekili Prof. Dr. Mehmet Zelka, Rektör Yardımcısı ve Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Osman Çerezci’nin yanı sıra idari ve akademik kadro katılım sağladı.“Adli Bilimlerin ekip ruhu ve aile bilinci etkileyici”Prof. Dr. Sevil Atasoy’un teşekkür konuşması ile başlayan toplantıda, yıl boyunca gerçekleştirilen çalışma ve etkinliklerin yanı sıra yeni eğitim öğretim dönemine yönelik hedefler de ele alındı. Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü ile Adli Bilimler Bölümü’nün başarılı performansının ödüllü öğrenci projeleri ve sektörden gelen geri bildirimler yoluyla kendilerine ulaştığını belirten Prof. Dr. Tarhan, Adli Bilimler Bölümü’nde gördüğü ekip ruhu ve aile bilincinin etkileyici ve çok önemli olduğunu söyledi.Toplantıda Adli Bilimler lisans ve yüksek lisans programlarının yükselen başarı grafiğini sürdürmek için yapılması gerekenler ve 2019-2020 eğitim öğretim yılı değerlendirildi.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, Dünya Sosyologlar Derneği (DUSODER)’in Instagram canlı yayın konuğu oldu. “Bağımlılıkta Toplumsal Değişim ve Duyarlılık” başlığı altında önemli değerlendirmelerde bulunan Atasoy, bağımlılık konusunun insanoğlunun var olmaya başladığı günden beri toplumlarda yer ettiğine dikkat çekti. Atasoy; “İnsanoğlu var olduğundan bu yana bazı davranışlara, kimyasallara bağımlı olduğunu görüyoruz. Bu yeni bir mesele değil. İnsanoğlu var olduğu sürece devam edecek bir olgu.” Dedi. “İnsanoğlu var olduğu sürece bağımlılık devam edecek”İnsanoğlunun var olmasından bu yana bağımlılık davranışının geliştiğine dikkat çeken Prof. Dr. Sevil Atasoy; “Olay sadece madde bağımlılığı değil. İnsanoğlu var olduğundan bu yana bazı davranışlara, kimyasallara bağımlı olduğunu görüyoruz. Bu yeni bir mesele değil. İnsanoğlu var olduğu sürece, yaşadıkça devam edecek bir olgu. Ancak son yüzyılda bağımlılık bir hayli değişikliğe uğradı. Özellikle psikoaktif madde konusunda farklılaşmalar var. Biz eskiden madde kullananlara bağımlı diyorduk. Şimdi ise maddenin kötüye kullanımı var ve madde kullanım bozuklukları var. Bu alanın profesyonelleri iki büyük sınıfa ayırıyorlar. Birincisi, tedaviye muhtaç olanlar, ikincisi ara sıra madde kullananlar. Bu ayrımın nedeni ceza yasaları. Yani hangi durumda suç kabul edileceği ve hangi durumda tedavi edilmesi gerektiği ayrımının yapılmasıdır. Mesele sadece tıbbi tasvir değil. Mesele toplumun, halk sağlığı açısından nasıl değerlendirileceğine ilişkin farklı boyutları ayırarak ele alınmasıdır.” İfadelerini kullandı.“Bağımlılığı sosyolojik boyutuyla irdelemeliyiz”İnsanların davranışlarını, karar vermesini, eğitimini, üretimini etkileyen bu maddeleri her toplumun az ya da çok bir şekilde kullandığını belirten Atasoy; “Bağımlılığa halk sağlığı meselesi olarak baktığımızda herkes bir hastalıkla mücadele eder gibi yaklaşıyor. Ama biz meseleyi sosyolojik boyutuyla irdelemeliyiz. Sosyolojinin, halk sağlığı için neler yapabileceğini konuşmak çok daha sağlıklı sonuçlar verebilir. Bizim toplum sorunlarını bilmemiz gerekiyor. Yani hangi sorunlar hangi madde bağımlılığına eviriliyor ve biz bunu nasıl durdurabiliriz gibi sorularla değerlendirmelerde bulunmalıyız.” Dedi.“Çocuklarımıza hayır demeyi öğretmeliyiz”Atasoy, bağımlılık iki farklı şekilde mücadele etmek gerektiğine dikkat çekerek; “Birincisi bilinçlendirmek, ikincisi kurumsal olarak mücadele etmek gerekiyor. Her şeyden önce dikkatli olmamız gerekiyor. Çocuklarımıza hayır demeyi öğretmemiz gerekiyor. Kendilerine uzatılan şeyin her ne olursa olsun sorunu çözmeyeceğini bilakis başka sorunları beraberinde getireceğini öğretmemiz lazım. Bu sorunların ailede, okulda çözülebilir olduğunu ve korkmadan doğru söyleyebileceğinin güvenini çocuklarımıza vermeliyiz. Çocuk, hırpalanarak adam edilemez. Aile, bir eğitimin en önemli parçasıdır ve bu eğitim anlayışla, onun derdini anlayarak, çözüm bularak olmalıdır. Hiçbir insan kendini güvende hissettiği ortamdan kaçmak istemez. Eğer bir çocuk evinden kaçmak istiyorsa bunun sebeplerini iyi araştırmak gerek.” Şeklinde konuştu.
Üsküdar Üniversitesinin aday öğrencilere yönelik düzenlediği “Tercih Buluşmaları” devam ediyor. Programın ikinci konuğu Rektör Yardımcısı ve Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy oldu. Atasoy, “Delil Avcıları” başlıklı konuşmasında aday öğrencilere önemli tavsiyelerde bulundu. Bizim verdiğimiz eğitim, ABD’de okutulan lisans eğitiminin birebir aynısıdır diyen Atasoy, bir ülkede adaletin tecellisi için iyi bir otopsi, iyi bir olay yeri incelemesi ve çok iyi bir kriminal laboratuvar çalışmasının olması gerektiğine de dikkat çekti.Üsküdar Üniversitesi Kurumsal Instagram hesabından gerçekleştirilen programın moderatörlüğünü Kurumsal İletişim Medya PR Birim Yöneticisi - Gazeteci Şaban Özdemir üstlendi.“Adli bilimlerde mucizeler yaratacak insanlar oluşturmak istiyoruz”Prof. Dr. Sevil Atasoy, adli bilimler eğitimine büyük önem verdiğine dikkat çekerek; “Her yıl dünya genelinde yarım milyon insan öldürülürken bir milyon insan intihar ediyor. Milyonlarca insan da bir kazaya kurban gidiyor. Bunların arasından biri olma ihtimalimiz var. Bir cinayet kurbanı olabilir, intihar süsü verilmiş bir cinayete kurban gitmiş olabilir ya da bir kaza sonucu ölmüş olabilir. Dolayısıyla iyi bir otopsi, iyi bir olay yeri incelemesi ve çok iyi bir kriminal laboratuvar çalışmasını dilememiz gerekir. Bir ülkede bu üçünün çok iyi olması lazım. Neden? Adaletin tecellisi için. Çünkü maalesef işi biliyorum zannedip yanlış yapanlar, yanlış yapmayı bilerek yapanlar veyahut işi hiç bilmeyenler olduğu gibi iyi bilenlerin yarattığı mucizeler de vardır. Biz adli bilimlerde mucizeler yaratacak insanlar oluşturmak istiyoruz Türkiye için. Çünkü hedefimiz devraldığımızdan daha adil bir dünyayı torunlarımıza bırakabilmek. Biz otopsi yapmıyoruz. İşte bunun için iyi bir otopsinin yapılıp yapılmadığını anlayabilecek şekilde öğrenci yetiştiriyoruz, olay yeri incelemenin iyi olması için bilgilerle donatılan öğrenciler yetiştiriyoruz. Ve hayalimiz bu insanların günün birinde gerçek olay yerlerinde delil toplayan insanlar olmasıdır.” Dedi.“Verdiğimiz eğitim ABD’deki ile aynı”Atasoy, adli bilimlerde Türkiye’de ilk ve tek lisans eğitimini Üsküdar Üniversitesine olduğunu belirterek; “Türkiye’de şimdilik rakibimiz yok ama kendimize rakibiz. Her yıl, bir önceki yıldan daha iyi bir eğitim vermek için uğraşıyoruz. Bizim verdiğimiz eğitim, ABD’de okutulan lisans eğitiminin birebir aynısıdır. Avrupa’da, Çek Cumhuriyeti’nde ve İsviçre’de olmak üzere adli bilimler var. Bunun dışında adli bilimler lisans eğitimi hiçbir yerde yok. ABD polisini bile adli bilimler alanından mezun olanları alıyor. Son sınıfa gelindiğinde de onların Board sınavı gibi bir sınav yaptıracağız kendimize. Ve de bir mezun verdiğimiz anda da onlara akredite olmak istiyoruz.” İfadelerini kullandı.“Adli bilimler interdisipliner bir alan”Adli bilimlerin diğer disiplinlerle iç içe olduğunu söyleyen Prof. Dr. Sevil Atasoy; “Adli bilimlerin diğer branşlardan farkı var. Mühendislik fakültesinin altındaki diğer branşlardan biraz daha fazla uygulamaya yönelik olduğu için ve adalet sistemine de doğrudan katkısı bulunduğu için farklı bir branş. Aynı şekilde farklı insanlara da ihtiyaç var. Biz burada merak, ayrıntı düşkünlüğü, sabır istiyoruz ve de gerçeği bulmak için büyük bir dürtü istiyoruz. Gece gündüz bu işi düşünmek zorundasınız. Gün yirmi dört saat ve geceler boyu çalışılmak istenen bireyselliğin olmadığı, mutlaka birlikte çalışmanın gerektiği, farklı disiplinlere saygı gösterilmesinin icap ettiği bir alan. Bugün bir polisle, yarın bir savcıyla, avukatla, arkeologla beraber çalışabilirsiniz.” Şeklinde konuştu.Programda aynı zamanda katılımcıların soruları da cevaplandırıldı.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi (TUBİM) Bilim Kurulu değerlendirme toplantısına katıldı.İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun başkanlığında gerçekleştirilen, Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanlığı TUBİM Bilim Kurulu 36. Değerlendirme Toplantısı’nda uyuşturucu ve mücadeleye ilişkin konular değerlendirildi.“Uyuşturucuyla mücadele konuşuldu” Toplantıda, uyuşturucuyla mücadeleye ilişkin illerin genel ve özel narkotik riskleri, Narkotik Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı ile TUBİM Bilim Kurulunca hazırlanan 35 kriter, önceki yıllara ilişkin sonuçlar ve durum takibi gibi konuları ele alındı.Toplantıya Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü, Birleşmiş Milletler Narkotik Kontrol Kurulu Üyesi Prof. Dr. Sevil Atasoy ile birlikte İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yanı sıra, İçişleri Bakan Yardımcısı Muhterem İnce, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş, Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Erhan Gülveren, Narkotik Suçlarla Mücadele Daire Başkanı İbrahim Seydioğulları, Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi (TUBİM) Bilim Kurulu Üyeleri katıldı.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, Üsküdar Üniversitesi kariyer testini çözen ve adli bilimler alanına yatkınlığı en yüksek çıkan çok sayıda aday ile buluştu. Türkiye’nin farklı şehirlerinden katılımcıların olduğu buluşmada alanla ilgili kariyer olanaklarından bahseden Prof. Dr. Sevil Atasoy, amaçlarının toplumda adli bilimlere ilgi duyanları bir araya getirmek olduğunu söyledi.Adli Bilimler alanında Türkiye’nin en önemli isimlerinden olan Prof. Dr. Sevil Atasoy, Adli Bilimlere ilgi duyanları Üsküdar Üniversitesi Güney Yerleşke bahçesinde misafir etti.Buluşmaya, Üsküdar Üniversitesi’nin uyguladığı ve bugüne kadar on binlerce adayın mesleğine yön veren kariyer testini çözenler içinden sonucu adli bilimler alanına en yatkın adaylar katıldı.Van ve Kütahya gibi Türkiye’nin farklı şehirlerinden de katılımın olduğu buluşmaya adaylar yoğun ilgi gösterdi.Prof. Dr. Sevil Atasoy: “Toplumun içinden bir ekibin oluşturulması çok önemli”Adli Bilimler alanına ilgili olan kişilerle bir arada olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Bu koşullarda karşılaşıyor olmak bizi üzüyor ama çok kısa zamanda pandemi sürecini atlatıp daha güzel ve iç içe olacağımız buluşmalarda karşılaşacağımıza inanıyoruz. Bu ekiple ilk defa karşılaştık, bir araya geldik ama farklı vesilelerle bir araya gelmek en büyük temennimiz. Bu buluşma ilk ama son olmaz. Bizim amacımız toplumda adli bilimlere ilgi duyan kişileri bir araya toplamak. Toplumun içinden gelen bir ekibin oluşturulması bizim için çok önemli” ifadelerini kullandı.Katılımcılarla birebir sohbet eden Prof. Dr. Sevil Atasoy, adli bilimler alanında akademik kariyer olanakları, Yüksek Lisans ve Doktora programları hakkında da bilgi verdi.Toplu hatıra fotoğrafının çekilmesinin ardından program sona erdi.Haber: Şüheda DamgacıFotoğraf: Esragül Batal
“Üsküdar ile Daha ‘Yüksek’ Bir Gelecek Seni Bekliyor” mottosu ile yola çıkan Üsküdar Üniversitesi, lisansüstü tanıtım günlerine başladı. Farklı alanlara yönelik geniş yelpazedeki yüksek lisans ve doktora programlarına ilişkin adayların sorularının yanıtlandığı programın ilkinde Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü ele alındı. İlk olarak, Prof. Dr. Sevil Atasoy önderliğinde Türkiye’de sadece Üsküdar Üniversitesinde eğitim veren Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans ve Doktora programları konuşuldu. Üsküdar Üniversitesi Eğitim Kurumları ve Rehberlik Hizmetleri Yöneticisi Ece Tözeniş moderatörlüğünde Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy soruları yanıtladı.Ayrıca programda Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü öğretim üyesi Doç. Dr. Aylin Yalçın Sarıbey, Enstitü sorumlusu Aslı Işık ve Öğrenci Muhasebesi Sorumlusu Şeyma Kaya da yer aldı. Program, Zoom Webinar üzerinden gerçekleşti.Prof. Dr. Sevil Atasoy: “Üsküdar Üniversitesi Adli Bilimlerde bir ilk”Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, Adli Bilimler yüksek lisans ve doktora programı ile ilgili katılımcılarla önemli bilgiler paylaştı. Atasoy; “Üsküdar Üniversitesi her ne kadar sağlık alanında tematik bir üniversite olsa da adli bilimlerle ilgili suç delillerin araştırılması ve suçun önlenmesi konusunda çok geniş bir portföye sahip. Türkiye’de sadece Üsküdar Üniversitesi Adli Bilimler lisans eğitimi vermektedir. Ceza adaleti anabilim dalında da Türkiye’de ilk ve tek olarak Üsküdar Üniversitesi eğitim vermektedir. Adli bilimler son yüzyılın en değerli mesleklerinden. Bu nedenle lisans eğitimini şiddetle tavsiye ediyoruz.” Şeklinde konuştu.Atasoy: “Herkes okuduğu mesleğin bilirkişisi olmalı”Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsünün bağımlıları tedavi etmek için çalışan bir meslek grubu olmadığını söyleyen Atasoy; “Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü her ne kadar adında bağımlılık barındırsa da bizler bağımlıları tedavi için uğraşan meslek grupları değiliz. Bizler uyuşturucu madde suçları üzerine araştırmalar ve uyuşturucu suçların önlenmesini hedefliyoruz. Temel olarak bizler adli bilimler işi yapıyoruz. Adli bilimler iki anabilim dalına ayırıyoruz. Birincisi adli bilimler ana bilim dalı, ikincisi ise ceza adaleti anabilim dalı olarak ayrılıyor. Adli bilimler anabilim dalı altında çok sayıda programımız var. Çok sayıda olmasının sebebi farklı mesleklerden gelenlerin oluyor olması ve herkese aynı içeriği öğretmiyoruz. Örneğin tarih bölümünden veya ilahiyat bölümlerinden gelen çok birey var. Bu bireyler kendi alanlarının suç önlemleri ile ilgili ciddi bağlantıları olmaktadır. Derdimiz herkesin kendi mesleğinin resmi bilirkişisi olmasını sağlamaktır. Herkes okuduğu mesleğin bilirkişisi olmalı. Bu nedenle programları mesleklere göre ayırıyoruz.” İfadelerini kaydetti.“Neden Adli Bilimler alanını seçtiğiniz bizim için çok önemli”Sözlerinin sonunda bilim sınavı ile ilgili bilgi veren Atasoy; “Bilim sınavında bilgi ile soru sormak yanlış olur. Bu alanla ilgili bilginiz olmadığı için size sadece neden bu alanı seçtiğinizi sormak doğru. Uzun bir paragrafla neden bu alanı seçtiğinizi yazmanızı istiyoruz. Bu sınavda sizin ne kadar iyi Türkçe bildiğinizi ve bir fikri savunma durumunuzu, kendinizi ne kadar iyi ifade edip edemediğinizi ölçümleyeceğiz. Bu meslek, bu kriterleri taşıyacak bireyleri gerektirir. Eğer Türkçe ile ilgili sıkıntınız varsa bilirkişi raporu yazmakta zorlanırsınız. Bu nedenle mutlaka neden Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsünde yer almak istediğinizi ifade etmeniz gerekmektedir. Şu anda online bir başvuru var. Bilim sınavı dediğimiz sınav farklı iki günde yapılacak. Her iki günde bir ikişer oturum yapacağız. Yani sınava girmek için dört farklı şansınız olacak.” Bilgilerini paylaştı.Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü yüksek lisans şartları anlatıldıBağımlılık ve Adli Bilimler Enstitü sorumlusu Aslı Işık ise Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü yüksek lisans şartlarını anlatarak; “Bilim sınavı bizim için önemli. Bilim sınavı kazanan öğrencilerimiz mali işlerle kaydını tamamlayarak öğrenci olma hakkı kazanmış oluyor. Şartlarımız genel olarak değişmektedir. Tezli yüksek lisansta 15, tezsiz yüksek lisansta da 30 kontenjanımız oluyor. Kesin kayıt hakkı kazanan öğrenciler için lisans mezuniyet belgesi ile beraber ALES şartımız var 55 puan üzeri olmak durumunda. Tezsiz yüksek lisans programında ALES sınavı şartı aramıyoruz. Doktora programında ise lisans ve yüksek lisans mezuniyet belgeleriniz ile ALES puanı ve yabancı dil puanı şartlarımız arasındadır. Bu gerekliliklerden bir tanesi bile eksik olması durumunda süreç olumsuz olacaktır.” Dedi.Yüksek lisans Mali işlemleri hakkında bilgi verildiYüksek Lisans ve Doktora Programları mali işlemleri hakkında bilgi veren Muhasebe Yönetici Yardımcısı Öğrenci Muhasebesi Sorumlusu Sevim Şeyma Kara; “Ücretler tezli programlarda dört dönemi, tezsiz programlarda üç dönemi, doktora programlarında ise sekiz dönemi kapsamaktadır. Hazırlık programı ayrıca ücretlendirilmektedir. Tüm programlarda çalışan öğrencilerde kurum bursu uygulanır.” Şeklinde konuştu.
Türkiye’de adli bilim denildiğinde akla gelen ilk uzman olan Prof. Dr. Sevil Atasoy öncülüğünde adli tıp alanında eğitimler veren Üsküdar Üniversitesi, bu alanda yine önemli çalışmalar gerçekleştirecek bir merkez kurdu. Adli Bilimler ve Adli Tıp Uygulama ve Araştırma Merkezi, ileri düzeyde uygulama ve araştırma çalışmalarının yanı sıra bu alanda uzmanlar yetişmesi için çalışmalar yürütecek. Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy öncülüğünde adli bilimler eğitimi veren Üsküdar Üniversitesi, bünyesinde açtığı Adli Bilimler ve Adli Tıp Uygulama ve Araştırma Merkezinde kapsamlı çalışmalar gerçekleştirecek.İleri düzeyde uzmanlık kursları açılacakAdli Bilimler ve Adli Tıp Uygulama ve Araştırma Merkezi, uygulama ve araştırma konularında ileri düzeyde uzmanlık kurslarına, seminerlere, çalıştaylara, kongrelere ve sempozyumlara ev sahipliği yapacak. Merkez bünyesinde yapılacak çalışmalar ile adli bilimler ve adli tıp konusunda üniversiteye disiplinlerarası iş birliği ile ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde bilirkişilik yapılarak adalete hizmet edilmesi, eğitim faaliyetleri gerçekleştirilmesi ve araştırmalar kazandırılması amaçlanıyor.Uluslararası organizasyonlarla iş birliği yapılacak Merkezde öğrenciler ilgili eğitim, proje ve seminerlere yönlendirilecek. Adli bilimler ve adli tıp alanında araştırma yapacak olan öğrenci ve akademisyenler için kaynak ve rehberlik sağlanacak, uygulama ve araştırma çalışmaları sonrası elde edilen bilimsel ve teknik bulgular bir araya getirilerek bilimsel dergi, kitap, bültenlerde yayınlanacak. Çalışma alanında Türkiye dışında bulunan araştırma ve eğitim kuruluşlarının yanı sıra uluslararası organizasyonlar ile iş birliği sağlanacak.Yetkili adli mercilere görüş bildirilecek Adli Bilimler ve Adli Tıp Uygulama ve Araştırma Merkezi; mahkemeler ile hakimliklere, savcılıklara, kolluk kuvvetlerine, tüzel ve gerçek kişilerin talep ettiği adli bilimler ve adli tıp ile ilgili konularda ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde bilimsel ve teknik görüş bildirmeyi de amaçlıyor. Delillerin önemi vurgulanacak Adli Bilimler ve Adli Tıp Uygulama ve Araştırma Merkezi, delillerin önemini vurgulayan farkındalık kampanyaları gibi ulusal boyutlu faaliyetlerin yanı sıra alanda şu önemli çalışmaları da gerçekleştirecek;Ulusal ve sosyal politikalarla uyum içinde ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının ortak hedef ve çalışmalarıyla paralel, bilirkişilik hizmetini güçlendirecek sosyal politikaları destekleyici çalışmalarda bulunulacak, bu politikalara paralel stratejik eylem planları uygulanacak ve geliştirilecek,Adli bilimler ve adli tıp alanında geliştirici eğitim ve danışmanlık hizmetleri verilecek,Ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla iş birliği içinde araştırma, uygulama ve yayın çalışmaları gibi etkinliklerde bulunulacak,Merkez bünyesinde yapılan çalışmalar akademik yayın, eğitim, konferans, seminer, çalıştay yoluyla paylaşılacak,Kamuyu bilinçlendirecek yayın faaliyetleri yapılacak, canlı programların yanı sıra ilgili bireyler için gerektiğinde uzaktan eğitim gerçekleştirilecek.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanlığının (KOM) Çankaya Anıttepe'deki binasında düzenlediği Uyuşturucu Madde Kullanımını Önleme Öykü Yarışması ödül törenine katıldı. Aynı zamanda jüri üyesi de olan Atasoy, yarışmada dereceye giren öğrencilere ödüllerini taktim etti.Törene İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, İçişleri Bakan Yardımcısı Muhterem İnce, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş, Sahil Güvenlik Komutanı Tuğamiral Ahmet Kendir, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Arif Çetin ve diğer ilgililer katıldı.204 üniversitenin 156'sından bin 78 öğrencinin katıldığı yarışmada "Yırtık Akvaryum" öyküsüyle Nagihan Korkutata birinci, "Üçgenler" öyküsüyle Beytullah Peker ikinci, "Yalnız+1" öyküsüyle Edanur Çiçek üçüncü oldu. Dereceye girenlere ödülleri protokol üyelerince verildi. Program sonunda toplu şekilde fotoğraf çekildi.
BM Uyuşturucu ve Suç Ofisi 2020 Dünya raporu, Prof. Dr. Sevil Atasoy tarafından tüm dünyayla birlikte aynı anda açıklandı. Prof. Dr. Sevil Atasoy, Üsküdar Üniversitesi tarafından 26 Haziran Uluslararası Uyuşturucu Kullanımı ve Kaçakçılığı ile Mücadele Günü çerçevesinde düzenlenen basın toplantısında bütün organize suç örgütlerinin aktifliğini sürdürdüğünü ve yeni koşullara hızla uyum sağladığını söyledi. Pandemide esrar kullanımının arttığını kaydeden Prof. Dr. Sevil Atasoy, suç örgütlerinin uyuşturucu kaçakçılığını bir yana bırakarak siber suçlara ve sahte ilaç kaçakçılığına yöneldiğini belirtti. Covid-19 döneminin bağımlılık tedavisinde eksen kayması yaptığına dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan ise bu dönemin psikolojik sağlamlığı öğrenme açısından bir fırsat olduğunu ancak; dünyayı bağımlılık pandemisinin beklediğinin de altını çizdi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1987 yılında uyuşturucu kullanılmayan sağlıklı bir toplum hedefine ulaşmak, uyuşturucu ile mücadele konusunda uluslararası alanda eylem ve iş birliğini güçlendirmek amacıyla 26 Haziran tarihini "Uluslararası Uyuşturucu Kullanımı ve Kaçakçılığı ile Mücadele Günü" olarak kabul etti.Prof. Dr. Sevil Atasoy, BM Uyuşturucu ve Suç Ofisi 2020 Dünya Raporunu dünyayla aynı anda açıkladıÜsküdar Üniversitesi tarafından 26 Haziran Uluslararası Uyuşturucu Kullanımı ve Kaçakçılığı ile Mücadele Günü çerçevesinde düzenlenen basın toplantısında BM’nin Uyuşturucu ve Suç Ofisi 2020 Dünya raporu, Prof. Dr. Sevil Atasoy tarafından tüm dünyayla birlikte aynı anda açıklandı. Toplantıda Covid-19 salgınının uyuşturucu kaçakçılığına, bu suçla mücadele yöntemlerine, madde bağımlılığı ve bağımlılık türlerine etkileri konuşuldu. Prof. Dr. Sevil Atasoy: “Madde kullanımı dünyanın her coğrafyasında arttı”Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, 2005-2010 ile 2015-2022 dönemleri Birleşmiş Milletler (BM) Uyuşturucu Kontrol Kurulu Üyesi ve önceki Başkanı Prof. Dr. Sevil Atasoy, 2020 raporunun madde kullanımının dünyanın her coğrafyasında arttığını gösterdiğini kaydederek “2009’da 15 ila 64 yaş aralığındaki dünya nüfusunun % 4.8’ı madde kullanırken, 2018’de bu oran % 5.3’e ulaştı. 269 milyon kullanıcı arasından 35 milyon 600 bini madde kullanım bozukluğunun pençesinde acı çekmekte. Her türlü uyuşturucu maddeye, opioidlere, kokaine, metamfetamin ve daha onlarca bağımlılık yapan maddeye erişim daha kolaylaştı. Maddeler on yıl öncesine göre çeşitlendi, çok daha etkili bir hale geldi, kaçakçılık yolları ve zula olarak tanımladığımız gizleme yöntemleri çeşitlendi. İnsan sağlığına verdiği zarar büyüdü, bu yüzden gerek önleme gerekse madde kullanım bozukluklarının tedavisi daha karmaşık ve zor bir hal aldı. Ne yazık ki ergenler ve genç yetişkinler madde kullanıcılarının en büyük bölümünü oluşturuyor” dedi.Prof. Dr. Sevil Atasoy: “Türkiye’de uyuşturucuya bağlı ölümler ciddi ölçüde azaltılabildi”Geçtiğimiz yıl 585 bin kişinin madde kullandığı için hayatını kaybettiğini kaydeden Prof. Dr. Sevil Atasoy, “2008’den bu yana madde bağlantılı ölümlerde % 25 artış oldu. Son 10 yılda opioid kullanım bozukluğuna bağlı ölümler ortalama % 71 oranında arttı. Artış kadınlarda % 92, erkeklerde % 63 oranında. Yeri gelmişken belirtmekte fayda var. Türkiye, İçişleri Bakanlığı başta gelmek üzere pek çok bakanlığın eşgüdümlü gayretleri sayesinde uyuşturucuya bağlı ölümleri ciddi biçimde azaltabildi. 2017 yılında 941 vatandaşımız madde yüzünden hayatını kaybederken bu sayı 2018’de 657’ye, 2019’da 342’ye düşürülebildi” dedi.Prof. Dr. Sevil Atasoy: “Pandemide esrar kullanımı arttı”Prof. Dr. Sevil Atasoy, Covid-19 salgının dünya genelinde madde kullanımına etkisinin, maddenin niteliğine göre değişiklik gösterdiğini belirterek “Avrupa Uyuşturucu İzleme Merkezinin bulgularına göre bazı ülkelerde pandemi sırasında cannabis (esrar) kullanımı arttı. Bunun nedeni, sokağa çıkma kısıtlarından önce cannabis depolanması ile açıklanıyor. Esrar yanı sıra alkol, benzodiyazepinler ve diğer müstahzar ilaçların kötüye kullanımı izlendi. İnsanlar evde kaldığından genellikle kalabalık ve eğlence mekanlarında kullanılan kokain ve ekstazi kullanımında azalma gözlendi. Yüz yüze danışmaların yerini bazı ülkelerde teletıp uygulamaları ile bu hizmet sürdürüldü. Gelecekte madde kullanım sorunları olanlara teletıpla hizmet vermenin yaygınlaşması gerekiyor.Prof. Dr. Sevil Atasoy: “Uyuşturucu kaçakçılığı, siber suçlara ve sahte ilaç kaçakçılığına yöneldi”Prof. Dr. Sevil Atasoy, uyuşturucu piyasalarına Covid-19 etkisini de şöyle özetledi: “Bütün organize suç örgütleri aktifliğini sürdürdü ve yeni koşullara hızla uyum sağladı. Balkan ülkelerindeki örgütler uyuşturucu kaçakçılığını bir yana bırakıp, siber suçlara ve sahte ilaç kaçakçılığına yöneldi. Tedarikçiler ve sokak satıcıları arasındaki şiddette bir azalma gözlenmedi. Europol’e göre uyuşturucu arz zincirinde sosyal mesafe kuralları nedeniyle sadece dağıtım seviyesinde bir aksama yaşandı. Bu da kısa süreli fiyat yükselmelerine yol açtı. Torbacı adını verdiğimiz sokak satıcıları hareket kısıtlılığı nedeniyle kullanıcıya ulaşmakta güçlük yaşadıklarından alternatif yöntemlere başvurdular. Geleneksel webin yanısıra darknet piyasalarının, sosyal media ve şifreli iletişim uygulamalarının kullanıcı düzeyinde madde sunumu için daha yaygın biçimde kullanıldığını gördük. Evlere uyuşturucu servisinin, daha az yüzyüze iletişimin ve daha az nakit paranın kullanıldığı bir süreçten geçtik, aynı uygulamanın devam edeceği düşünülüyor” dedi. Prof. Dr. Sevil Atasoy: “Türkiye’nin adının geçmesi üzücü”Sınır kapılarında alınan ciddi önlemlere rağmen Avrupa Birliği ülkeleri arasındaki ticaret sürdüğünden büyük miktardaki uyuşturucu maddenin bir ülkeden diğerine geçişinin de sürdüğünü kaydeden Atasoy, “Özellikle büyük miktarda kokainin deniz yoluyla Avrupa’ya girişinde bir azalma gözlenmedi. Hollanda ve Belçika başta gelmek üzere salgın sırasında çok sayıda yasa dışı laboratuvar çökertildiği halde, Avrupa’da sentetik uyuşturucuların imalatı sürdü, bu yüzden pandemi kısıtları ortadan kalktığında piyasalarda daha fazla sentetiklerin görülme ihtimali bulunuyor. 2020 dünya raporunun 3. kitabında Avrupa’nın metamfetamin imal eden ülkelerinden biri olan Çek Cumhuriyetindeki küçük ve orta ölçekli yasadışı laboratuvarların çıkış maddesi olarak kullandığı psödoefedrinin Türkiye ve Polonya piyasalarından elde edilen ilaçlardan ekstre edildiğinin yer alması bizi üzmüştür. Ayrıca yine 3. kitapta Güney-Doğu Avrupa’daki amfetaminin menşeinin Bulgaristan ve Türkiye olduğunun kaydedilmesi bizim için ayrı bir sorundur. Avustralya, ele geçirdiği Batı Avrupa menşeili ekstazinin % 30’unun Türkiye üzerinden geldiğini bildirmiştir” dedi. Prof. Dr. Atasoy, Türkiye’nin dünyanın en fazla amfetamin ve ekstazi yakalayan ülkeleri arasında olduğunu da sözlerine ekledi.Prof. Dr. Nesrin Dilbaz: “Erkeklerde sanal oyun, kızlarda sosyal medya kullanımı daha fazla”Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Bağımlılık Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü, NPİSTANBUL Beyin Hastanesi AMATEM Koordinatörü ve Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nesrin Dilbaz ise pandemi döneminde değişen bağımlılık davranışlarından bahsetti.Son dönemde gençlerde sanal bağımlılık ya da sosyal medya bağımlılığının da gittikçe arttığını gördüklerini kaydeden Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, “Hem tedavi başvuruları açısından hem de yaygınlık açısından baktığımızda kumar alışkanlıklarının gittikçe arttığını da söyleyebiliriz. Özellikle sanal ortamı kullanan yani kumar veya oyun nedeniyle kullanımın erkeklerde ama sosyal medya kullanımının da kızlarda daha fazla olduğunu gördük. Sosyal medya kullanımının hangi maddeyi kullanırsa kullansın o grupta yoğun olduğunu görüyoruz. Birkaç tane belirteç var bizim için. İnterneti, sosyal medyayı ya da sanal alemi fazla kullanmak ve nargile. Covid – 19 döneminin faydalı yönü nargile kafelerin kapanması oldu. Daha çok maddi düzeyi ve eğitim seviyesi düşük insanların maddeye maruz kaldığı ile ilgili bilgiler de var. Onlar daha çok bu işin satışını yani ticaretini yapıyorlar, yaparlarken de kullanıyorlar. Özellikle gençler için baktığımızda son dönemlerdeki çalışmalarda ebeveyn eğitim seviyesinin artması, gençlerde alkol, madde, sosyal medya kullanımı, oyun ve kumar oranlarıyla doğru orantılı çıktı. Yani eğitim seviyesi arttıkça bu bağımlılıklarda da bir artış olduğu ortaya çıktı. Bu altı çizilmesi gereken bir nokta. Sigara açısından baktığımızda ise tersi olduğu görülüyor. Ebeveynlerin eğitiminin yüksek olması gençleri sigaradan biraz olsun koruduğunu söyleyebiliriz” dedi.Prof. Dr. Nesrin Dilbaz: “Ebeveynler çocuklarını mutlaka takip etmeli”Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, “Covid-19 ile birlikte çocuklarımızın ve hepimizin evde kapandığı dönemde, büyükler de dahil olmak üzere çok ciddi anlamda sosyal medyayı kullandık. Yaptığımız bir araştırmada insanların asıl bilgiyi sosyal medyadan edindiklerini gördük, yani yüzde 70’i sosyal medyadan gelen bilgiyi alıyorlardı. Onun için kesinlikle korunma ile ilgili yöntemleri geliştirirken bunları da göz önünde bulundurmak lazım. Ebeveynler çocuklarının nerde ve kiminle olduklarını bilmiyorlarsa o zaman çocuklarının alkol, sigara ve yasadışı madde kullanım risklerini yüksek olduğunu söyleyebiliriz” uyarısında bulundu.Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, “Covid-19 sonrasında hazza yönelik bir arayış olacak”Pandemi döneminde sosyalleşmenin, iletişimin çok önemli olduğunu gördüklerini kaydeden Dilbaz, “Covid sonrası durumun ne olacağını hep birlikte göreceğiz. Avrupa’daki meslektaşlarımız ile görüştüğümüzde onlar da bize benzer yani eğlence amaçlı madde kullanımının azaldığını belirtiyor. Çünkü insanların sosyal anlamda bir araya gelemedikleri için onun yerine evde yalnızken kullanılan maddelere yönelik bir artış var bu dönemde. Reçeteli satılan ilaçlar gibi, kokainde bir miktar azalma var. Ama bunlar böyle olmayacak, insanın doğasında hazza yönelik bir arayış var. Bağımlılıkta haz almayla ilgili beyindeki bir eksiklikten kaynaklandığı için mutlaka hazza yönelik bir arayışı olacaktır” dedi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Pandemi dönemi psikolojik olgunluğu pozitif etkiledi”Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan da Pandemi döneminin insanların psikolojik olgunluğunu pozitif yönde etkilediğini, bu durumun Üsküdar Üniversitesi tarafından yapılan Koronafobi araştırmasında görüldüğünü söyledi. Tarhan, “Bu çalışmanın bir ayağı salgının psikolojik olgunluğa etkisi idi. Korunma ve önleme, kişi ne yapılırsa bağımlı olmaz gibi pek çok konuda bize fikir veren bir çalışma oldu. ‘Salgın sürecinde elimdekilerin kıymetini daha iyi anladım, ilişkilerime daha çok emek sarf etmeye başladım, olayları olduğu gibi kabul ediyorum, zorlukları göğüsleyebileceğimi anladım’ gibi cevaplar aldık” dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Pandemi, dayanıklılık eğitimi açısından bir fırsat oldu”Psikolojik sağlamlık eğitiminin en önemli ayaklarından birinin psikolojik dayanıklılık eğitimi olduğunu vurgulayan Tarhan, “Anadolu’da “yılmazlık” denilen dayanıklılık eğitimi. Gençler hayatta bir çok şeyi kolaylıkla elde ettiği için aldığı hazzı daha ön planda tutuyor. Yaşam amacı haz peşinde koşmayı gören bir gençlik geliyor. Daha benmerkezci, daha konformist düşünüyorlar. Bu süreç onlar için de önemli oldu. Kaygılarında yükselme oldu. Öğrencilerin kaygılı olduğunu görüyoruz. Hem sınav süreçleri hem de Covid sürecinin geliştirdiği bir kaygı oldu. Bu yaş grubunun dar bir alanda uzun süre kalmaları onların biyolojik doğasına aykırı. Böyle bir tahammulü başarılı olarak göstermeleri aynı zamanda onlar için dayanıklılık eğitimidir. Bu süreç gençlerimize dayanıklılık eğitiminde katkı sağladı diyebiliriz” diye konuştu.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Covid-19 dönemi bağımlılık tedavisinde eksen kayması yaptı” Bağımlılık hastalarının en büyük özelliğinin acelecilik ve sabırsızlık olduğunu kaydeden Tarhan, “Doyum erteleme becerileri zayıftır. Bu becerileri geliştirmesi için Covid-19 döneminde bir fırsat ortaya çıktı. Bu nedenle doyum peşinde koşmak değil, doyumu ertelemek de bir beceridir. Doğuştan gelmez, genetik değil, öğrenilmesi gerekiyor. Covid-19 dönemi bağımlılık tedavisinde eksen kayması yaptı, sosyal hayatta eskiye göre bir çok şey değişti. Ama aynı zamanda insanlığın bağımlılıkla ilgili koruyucu tedavilerin daha iyi yapılması ile ilgili bize ciddi fırsatlar ortaya çıkardı” dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Dünyayı bağımlılık pandemisi bekliyor”Covid-19 pandemisinde grup tedavilerinin birden bloke olduğunu kaydeden Tarhan, “ABD’de bir çok bağımlılık kliniği kapandı. Opiat reçetelenmesi de hastanelerde azaldı. Fakat ortaya çıkan sonuca göre opiat reçetelenmesi azaldı ama aşırı doz ölümlerde artış oldu. Bağımlılık tedavisinde eksen kayması yaşandığı ile ilgili makale bulunuyor. Covid pandemisi sadece ekonomi ve diğer eksenleri değil bağımlılık eksenini de değiştirdi. Hatta tersine döndürdü diyen literatürler bulunuyor. Bir pandemi olarak düşünürsek dünyayı bağımlılık pandemisi bekliyor diyebiliriz. Çünkü bu krizler genellikle var olan sorunun ortaya çıkmasını ve sorunun büyümesini hızlandırır. Eğer doğru çözümler üretilirse sorunu çözme fırsatı da ortaya çıkar” dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Covid dönemi bağımlılık tedavisinde eksen kayması yaptı, sosyal hayatta eskiye göre bir çok şey değişti. Ama aynı zamanda insanlığın bağımlılıkla ilgili koruyucu tedavilerin daha iyi yapılması ile ilgili bize ciddi fırsatlar ortaya çıkardı” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Sevil Atasoy ve Doç. Dr. Kaan Yılancıoğlu ile youtube yayınında bir araya geldi. Kiralık katillerin ele alındığı programda Atasoy kiralık katillerle ilgili çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Kiralık katillerin çok eski tarihlerden beri var olduğunu belirten Atasoy, bir dönem gazetelerde kiralık katil ilanlarının bulunduğunu söyledi.Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık Adli Bilimler Enstitüsü Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Kaan Yılancıoğlu’nun youtube yayını konuğu oldu. Seri olarak düşünülen yayınların ilkinin konusu kiralık katiller oldu.“Neden kiralık katil olunur?”Prof. Dr. Sevil Atasoy, insanların neden kiralık katil olduğu ile ilgili çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Atasoy, “Kimileri kendini akıllı sanır. Kendileri birini öldürmektense para karşılığı başkasına öldürtür. Bu tarz kişiler kimi zaman sadece planlar, bu şekilde senelerini bile geçirebilir. Fakat kimileri de hedeflerine ulaşır. Bu olayın pek çok örneği Türkiye’de de var. Fakat bana göre kiralık katil ile yapılan ortaklık, dünyanın en aşağılık suç ortaklığı. İnsanların birini öldürtmelerinin altında yatan pek çok sebep var. Kimisi gönül ilişkileri yüzünden, kimisi para için kimisi de bir rakibini ortadan kaldırmak için kiralık katiller ile ortaklık anlaşmaları yapabiliyor. Fakat diğer cinayetlerden farklı olarak kiralık katiller aracılığı ile işlenen cinayetlerde fail ile mağdur arasında bir aracı var. Kiralık katillerin ise genelde tek amacı para kazanmak olur.” İfadelerini kullandı.“Kiralık katiller çok eski tarihlerden beri var”Prof. Dr. Sevil Atasoy, kiralık katil, silah gibi şeyleri bulabilmenin çok kolay olduğunu söyleyerek artık web sitelerinin bile var olduğunu belirtti. Atasoy, “Kiralık katil kiralanabilecek siteler vardı şuanda yasaklandı bunlar. Otomobil alıp satmakla başlayan işler yavaş yavaş silah almaya, uyuşturucu almaya, katil aramaya kadar gidiyor. Ama zaten biz tarihe baktığımız zaman çok çok gerilerde kiralık katil olaylarını görebilmekteyiz. 1950’li 1960’lı yıllarda kiralık katil için gazetelere verilen ilanlar var. Kiralık katilliğin piyasası çok enteresan.” Şeklinde konuştu.“Kiralık katille yapılan anlaşmaların doğuracağı sonuçlar” Kiralık katillere yapılan anlaşmaların doğuracağı sonuçlara değinen Prof. Dr. Sevil Atasoy doğabilecek sonuçları dört başlık altında belirtti. Atasoy, “İlk doğacak sonuç maalesef en kötüsü amaca ulaşılır ve kişi ölür. İkincisi katil teşebbüs halinde kalır, kişi ölemez. Üçüncüsü polisin araya girmesi ve cinayeti önlemesi. Sonuncusu da kiralık katilin veya asıl kişinin cinayeti işlemekten veya işletmekten vazgeçmesidir.” Şeklinde konuştu.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğünün düzenlediği Motivasyon Konuşmaları programı Instagram canlı yayınının konuğu oldu. Prof. Dr. Sevil Atasoy “Pandemi Sonrası Çocuklarda ve Gençlerde Oluşabilecek Siber Bağımlılık” konusuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu.Online eğitim psikolojik açıdan çok önemli!Prof. Dr. Sevil Atasoy online eğitim sürecinin öğrencilerin psikolojik dünyası açısından ne derece önemli olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Atasoy, “Her yaşta insan, okula giden ya da gitmeyen, öğrenci olan ya da olmayan herkes evde kaldı. Öğrencilerin önemli bir bölümü imkanlar kapsamında evden online eğitimlerine devam etti. Hiçbir şey öğrenememiş olsalar bile yine de psikolojik açıdan bu durum çok önemli bir ayrıntı. Kişinin kendinin önemsendiğini, bir şeyler öğrenmemi isteyen birileri var diyebilmesi psikolojisi açısından çok değerli” dedi.“Milyonlarca insanın elinde ekranlar var”Prof. Dr. Atasoy, insanların izolasyon sürecinde sosyalleşme yöntemleri ile ilgili paylaşımlarda bulundu. Atasoy, “Sosyal medyada insanlar sosyalleşmeye çalışıyor. Dijital medyada kimi insan içerik üreterek, kimi de onları izleyerek ekran karşısında. Milyonlarca insanın elinde ekranlar var. Önceden çocuklara kısıtlamalar yapılıyordu. Bu süreçte kısıtlama yapılmaya çalışılınca online eğitimler gerekçe gösterilmeye başlandı. Ergenlikte olanlar için bu çok önemli. Tam o yaşlar gençlerin evden, aile baskısından birazda olsa uzaklaşmak istediği vakitler. Bunun en iyi yeri okul ve arkadaş ortamıydı. Bu durumda hiçbir arkadaşıyla iletişim kuramayan, imkânı olmayan çocuklarda ciddi sorunlar ortaya çıkabiliyor” ifadelerini kullandı.“İnsanın her yaşta rehbere ihtiyacı vardır”Sosyal medyayı ölçülü kullanmak gerektiğini hatırlatan Prof. Dr. Sevil Atasoy, ölçülü kullanılmaması durumunda kötü sonuçlar ortaya çıkacağını söyledi. Atasoy, “Sosyal medyada beğenme ve beğenilme meselesi ortaya çıktı. Instagramın kendine göre başka bir meselesi var o da sizi takip edenler. Takipçi sayısını arttırmaya çalışan gençlerin girdiği gayret sağlıklı bir şey değil. Bu kendi yalnızlığının dışa vurumu ve bu durum normal değil. Paylaştığım fotoğrafı kim beğendi kim beğenmedi diye kaygıya girmek kişiyi strese götürür. Çünkü bu giderek içe kapanmaya, anksiyete ve öz benliğin azalmasına yol açar.İnsanlar dış görünüşünün beğenilmesini de istiyor ve bununla ilgili dış görünüşü değiştirecek yazılımlar, programlar ortaya çıktı.Bununla birlikte ikinci bir insan ortaya çıktı. Artık programların değiştirdiği kişi ve gerçek kişi var. Normal hayatta kilosunu burnunu ya da herhangi bir yerini önemsemeyen insan medyaya attığı fotoğrafı dert etmeye başladı. Bu durum ciddi bir sorun haline geliyor. Bunu önlemenin bir yolu da çocuklara ilgi göstermektir. Ekran gerektirmeyen etkinlikler icat etmemiz lazım ve bunları yaparken tek başına değil birlikte yapılmasının sağlanması lazım. Çünkü insanın her yaşta rehbere ihtiyacı vardır” şeklinde konuştu.“Yanlış sitelere girmek ömür boyu unutulamayacak travmalara neden olabilir” Prof. Dr. Sevil Atasoy, çocukların yanlış sitelere girmesinin ömür boyu unutamayacağı travmalara neden olabileceğine değindi. Atasoy, “Maalesef internet sadece bizim gördüğümüz internet değil. Dark Web denilen karanlık web diye bir yer var. Burada her türlü kötü içerik, çocukların hayatında ciddi travmalara yol açacak görüntüler var. Dark web denilen yerden çocuk istismarları, pornografik görseller oluyor. Bu normal insanların yaptığı bir şey değil. Bir çocuğun bunları görmesi ömür boyu unutamayacağı travmalara sürükleyebilir. Geriye kalan yaşantısını hatta evliliğini ciddi bir şekilde etkileyebilir” ifadelerini kullandı.Takipçi sayısı arttıkça siber zorbalık artıyor!Çok takipçisi olan kişilerin karşılaştığı en önemli durumun siber zorbalık olduğunu söyleyen Prof. Dr. Sevil Atasoy, sosyal medyada yaşanan zorbalığa dikkat çekti. Atasoy, “Sosyal medyada kişiyi sevenler kadar sevmeyen, kıskanan bir kesim de var. Hakaretler, eleştiriler, rezil etmeler, yazılan şeyleri yayınlayarak olmadık şeyleri yaymak gibi zorbalıklarla karşılaşıyorlar. Takipçi sayısı arttıkça bunun oranı yükselir. Bu duruma her gencin direnci farklıdır.Genç insanlar eleştiriye gelemez, tek başına karşılaştığı durum içinde çıkamaz ve ailelerine de suçlanacakları korkusuyla söyleyemezler.Çünkü aileler internet okuryazarlığına hâkim değil. Ayrıca takipçi sayısının fazla olmasıyla sıkıntılı durumların çıkmasının yanı sıra az takipçi olup da çok kişinin takip edilmesi durumu da sıkıntı doğurur. Kimseyle takipleşmeyip ve iletişim kurmayıp sadece gözlemlemekte çok tehlikeli. Bu iki durumunda bir ölçüsü var” dedi.Haber: Esragül Batal
Dünyanın akışını tamamen değiştiren Covid-19'a uluslararası alanda tüm sağlıkçılar çare ararken özellikle ABD'den yükselen Çin'e yönelik suçlayıcı iddialar uzmanlar tarafından çürütülmeye devam ediyor. Bu kez de konuyu Çin'i yakından tanıyan ve bilimsel çalışmalarını ilgiyle takip eden bir uzman ile konuştuk.Uzun bir süre yaşanmış gerçek suç hikâyelerinden yola çıkarak oluşturulan "Kanıt" adlı programı sunan ve zekice yapıldığına inanılan cinayet, hırsızlık gibi birçok suç olayının nasıl çözüldüğünü ortaya koyan Adli Tıp Uzmanı ve Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, Covid-19 virüsüne ilişkin komplo teorilerini ve Çin'e yönelik suçlamaları değerlendirdi.-ABD'nin Çin'e yönelik birtakım suçlamaları var, Covid-19 virüsünün yapay olduğuna ve Wuhan Viroloji Enstitüsünden çıktığına dair… Siz virüsün yapay olduğunu düşünüyor musunuz?Yapay olduğunu düşünmüyorum. Düşünmeye yol açacak herhangi bir kanıt görmedim çünkü. Nitekim yapay olduğunu iddia edenler, ellerinde çok miktarda kanıt olduğunu ileri sürseler de 6 Mayıs 2020 itibarıyla henüz hiçbirini paylaşmış değiller. Konu maalesef politik bir malzeme olarak kullanılıyor.-Bir uzman olarak virüsün yapay olmadığına dair teorik olarak bazı ipuçları varsa eğer tahmin ya da yorumlarınızı paylaşır mısınız?Yapay olmadığına dair teorinin ötesinde bilimsel yayınlar var. Örneğin "Nature Medicine" dergisinin 17 Mart 2020'de yayınlanan Andersen, K.G., Rambaut, A., Lipkin, W.I. et al. The proximal origin of SARS-CoV-2. başlıklı yayını gibi…-ABD'deki Tulane Üniversitesi'nden Virolog Robert Garry virüsün kaynağının "doğa" olabileceğini açıkladı. Nasıl yorumlarsınız?Robert, az önce sözünü ettiğim "Nature Medicine" yayınında yer alan araştırıcılardan biri. Uluslararası bir araştırıcı ekibi virüsün açık kaynaklarda bulunan genomik özelliklerini karşılaştıran matematiksel bir modelle bu sonuca vardılar.-Virüsün Wuhan'dan önce Amerika, Fransa gibi diğer ülkelerde de görüldüğü konuşuluyor.6 Mayıs günü "Le Canard Enchaîné" adlı yayın organı, Fransa'nın Beycin Büyükelçisi Laurent Bili'nin 2019 yılı Aralık ayında gerek Fransa Cumhurbaşkanı Emannuel Macron'u, gerekse Dışişleri Bakanı Jean-Yves LeDrian'ı Wuhan'daki koronavirüs tehlikesi açısından uyardığını ancak yönetimin girişimde bulunmadığını yazdı. Fransa'nın resmi olarak kabul ettiği üç olgudan ikisi Wuhan'dan gelen iki Çinli turist, diğeri Çin kökenli bir Fransızdı.-Covid-19 nedeniyle vefat eden bir hasta üzerinde otopsi gibi çalışmalar yapılıyor mu, yapılmalı mı? Bu çalışma ne gibi veriler elde etmemizi sağlar?Evet, yapılıyor ve giderek artıyor. Elde edilen veriler, hastalığın mekanizması ve ölüm nedenini saptamanın yanı sıra erken tanı ve etkili tedaviye büyük fayda sağlayacak, ayrıca enfeksiyon sonrası karşılaşılabilecek tehlikeler hakkında ipuçları verecektir. Özetle; kapsamlı ve ayrıntılı bir otopsinin yerini tutacak başka bir yöntem bulunmuyor.-Virüsün insandan değil de hayvanlardan bulaşma ihtimali nedir sizce?Bir hayvandan doğrudan insana, ya da aradaki bir başka konak üzerinden, örneğin yarasadan pangoline, orada insana geçmiş olabilir. Ancak bu geçiş on yıllar öncesinde de gerçekleşmiş olabilir. Virüs, yerleştiği insanın bedeninde mutasyona uğrayarak bugünkü ölümcül şeklini almış ve o kişiden başkalarına bulaşmış olabilir.15 Mart'ta dünyada ilk Covid-19 otopsisini yapan Çinli Adli Tıp Uzmanının açıklamalarını paylaşmıştınız. Virüsün Çin'de ilk çıktığı zamanlarda Çinli Adli Tıp Uzmanının çalışmalarını nasıl değerlendirirsiniz?Huazhong Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Adli Bilimler Bölümünden Profesör Liu Liang'ın cesaretini ve önderliğini takdir ediyorum, Covid-19 nedeniyle hayatını kaybeden iki kişiye 16 Şubat 2020'de otopsi yapmıştır. Otopsi yaptığı koşulların ne kadar tehlikeli olduğunu kendi sözleriyle tekrarlayacak olursam; "Bir nükleer radyasyonun tam ortasında kalmış gibi". "Madem bu kadar tehlikeli neden yaptınız?" diye sorulduğunda, hepimize ders olması gereken bir yanıtı var: "Yapmasaydım utanırdım!" Şimdilerde otopsiler, negatif basınçlı odalarda, ileri derecede korunarak uygulanıyor ve değişik ülkelerde birbiri ardı sıra otopsiler yapılıyor. Dr. Liu Liang, henüz virüsün nasıl etki ettiği ve bulaştığı hakkında pek bir şey bilinmezken bu çok tehlikeli uygulamaya ilk cesaret eden, en azından batı dünyasının bildiği ilk hekim olarak tarihe geçmiştir. Onu takdir etmemek mümkün değil.-Genel olarak Adli Tıp Uzmanlarına bu gibi durumlarda ne gibi görevler düşer?Mutlaka otopsi yapmalı ve bulgularını hızla dünya ile paylaşmalılar.-Bu tip aniden ortaya çıkabilen salgınlara karşı ülkelerin ne gibi çalışmalar ve yatırımlar yapması gerekir?Virüsler, bakteriler, toksinler birer biyolojik silah olarak kullanılabilir. Bunların eldesi kimyasal silahlardan daha kolay ve daha ucuzdur. Sadece insanları değil, hayvanları ve bitkileri öldürmekte kullanılabilir. Hititlerin M.Ö. 14. Yüzyılda hasta koçları düşmanlarına gönderdiği biliniyor. Tarihte su kuyularına atılan çürümüş insan ve hayvan bedenleri ile bir gemiden diğerine küp içinde fırlatılan zehirli yılanlarla ya da vebalı asker ölülerini kuşattıkları liman kentlerine mancınıkla fırlatarak savaş kazanan olmuştur. Biyolojik silahlara karşı her zaman hazırlıklı olmak gerekir. Nitekim pek çok ülke bu alanda, örneğin saldırıyı dakikalar içinde saptayacak dedektörler üzerinde çalışan araştırma laboratuvarları kurmuş, koruyucu önlemler açısından toplumun farkındalığını arttıracak çabalar içine girmiştir.-Son olarak Çin'in sağlık hizmetlerini ve tıp alanında aldığı önlemleri, başarısını nasıl değerlendirirsiniz?Mesleğim nedeniyle Çin'in adli bilimler alanındaki gelişmelerini yakından izlerim. Örneğin; adli tıpla ilgili uygulamaları M.Ö. 3. Yüzyılda Qin Dönemi'ne kadar gider. Mezar taşları üzerine "Asılarak Ölüm" ya da "Gasp Bağlantılı Şiddet ile Ölüm" diye kayıt düşmüşler. 1200'lerin ilk yarısında yaşamış olan ve Çin Adli Tıbbı'nın atası kabul edilen Song Ci'nin ünlü Xi Yuan Ji Lu (Hataları Yıkamak) kitabı, tarihte bu alanın ilk sistematik adli tıp kitabıdır. Çok sayıda Çinli meslektaş tanıma fırsatım oldu. Günümüzde Çin Adli Bilim Uzmanları, özellikle yüz tanıma ve genetik analizler konusunda çok ileriler. 1980'lerden bu yana olay yeri incelemede kullandıkları yüksek teknolojiye dayalı yöntemler, suçluları yakalamada onları dünya lideri olma noktasına hızla taşımakta.Röportaj: Tülin TonkuşKaynak: CRI TÜRKHaberin linki: https://www.criturk.com/haber/ozel-haber/prof-dr-atasoydan-abdnin-iddialarina-tokat-gibi-yanit-147531
Koronavirüsün yol açtığı Covid-19 salgınının insan eliyle üretilen bir sentetik silah olduğuna inanmadığını belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy, ancak bu yüzyılda biyolojik saldırılar görülebileceğine dikkat çekiyor. Bu tür olası saldırılara ya da salgınlara karşı önlem alınmasının önemini vurgulayan Prof. Dr. Sevil Atasoy, virüslerle ilgili DNA ve RNA bankaları kurulması ve virüsleri tespit edecek dedektörlerin geliştirilmesi gerektiğine işaret etti. Bu mücadelenin bir genetik dedektiflik öyküsü olduğunu belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Bu bir polisiyedir ve genetik bir polisiyedir” dedi.Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, Üsküdar Üniversitesi Instagram hesabı üzerinden yapılan “Bilimden Sağlığa Korona Özel” yayınına konuk oldu. Gazeteci Şaban Özdemir’in moderatörlüğünde gerçekleşen yayında Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Biyolojik Silahların Dünü, Bugünü, Yarını” konusundaki görüşlerini paylaştı.21. yüzyıl moleküler biyolojinin yüzyılıBiyoterörü “İnsanda, hayvanda ve bitkilerde kitlesel ölümlere yol açacak şekilde bakteri, virüs ya da toksinlerin bilerek ve kasten salıverilmesi” olarak tanımlayan Atasoy, “Amaç politik ya da sosyal bir yıkım. Bir önceki yüzyıl fiziğin yıldızının parladığı bir yüzyıldı. 21. yüzyıl biyolojinin, biyologların, moleküler biyologların yüzyılı. Çünkü bu alandaki araştırmalar o kadar hızlı gelişiyor ki bu gelişmeler aynı zamanda teröristlerin de teknik becerilerinin gelişmesine yol açıyor” dedi.Koronavirüs biyolojik bir silah mı?Koronavirüsün neden olduğu Covid-19’un insan eliyle üretilen biyolojik bir silah olduğuna inanmadığını belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Bu laboratuvarda çalışan dikkatsiz birine bulaştığını, bu kişinin de etrafına bulaştırdığını düşünüyorum. Kasten üretilen sentetik bir şey olduğuna inanmıyorum. Ama bu yüzyılda biz böyle saldırıları görürüz. Covid-19’la biyoterör görürüz diye düşünüyorum. Çünkü o kadar hızlı mutasyona uğruyor ki aşılar da belki günün birinde buna etki etmeyecek” dedi.DNA ve RNA veri bankası kurmamız lazımProf. Dr. Sevil Atasoy, “Biz bu yüzyılda bu tip biyolojik silahlarla karşılaşılacağını hayvan, bitki ya da insan olsun bilerek kendimizi geliştirmemiz, farkındalık oluşturmamız ve mutlaka bunlara yönelik bir DNA ve RNA veri bankası kurmamız lazım. Çünkü sadece insanların DNA bankasıyla suçluları yakalamak mümkün olmaz. Bunların bir veri tabanı elimizde olursa eğer ve de teşhis koyamadığımız, ne olduğunu anlayamadığımız bir hastalıkla karşılaşırsa onun vücudundan elde edilen virüs ya da bakteri bu veri tabanı ile karşılaştırılarak ortaklık bulmak mümkün” dedi.Virüsleri tespit edecek dedektörler üretilmeliVirüsleri önceden tespit edebilecek dedektörlerin geliştirilmesi gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Bunun hayatımızda her zaman olacağını bilmek, bunu süratle tespit edebilecek yerli ve milli dedektörler imal etmek, eşzamanlı olarak herhangi bir biyolojik saldırının bitkilere yönelik hayvana ya da insana yönelik herhangi bir biyolojik saldırıyı saniyeler içinde tespit edebilecek dedektör yapabilmemiz lazım. Bunun teknolojisi olabilir çünkü çalışanlar var. O nedenle bunun üzerinde çalışılması gerekiyor. Önce çabuk fark edebilmek, herkese çabuk haber verebilmek, herkesin kendini koruyacak ne gerekiyorsa maske, gözlük, eldiven ve kıyafet yanında bulunmasını sağlayabilmek nasıl bir deprem çantası varsa aynı şekilde bunlara karşı kendimizi o anda koruyacak bir şey lazım. Çünkü bir şehrin üzerine bakteriler ya da virüsler de atılabilir. Çok eski zamanlarda düşman şehirlere ölü fareler ya da ceset parçaları atılmış, istila etmek için. Şimdi de bu tip yöntemler kullanılabilir. Bir de bunların analizini yapabilecek adli mikrobiyoloji ya da viroloji laboratuvarların mutlaka olması lazım” dedi.Adli Tıp uzmanları bu süreçte çok dikkatli olmalıBu süreçte otopsi yapan ekiplerin çok dikkatli davranmaları ve önlem almaları gerektiğini belirten Prof. Dr. Atasoy, “Her otopsiyi, sıradan ölüm olaylarındaki otopsileri bile Koronavirüs taşıyıcısı ya da hastasıymış gibi görüp öyle otopsi yapmaları yapmak lazım. Adli tıp uzmanları, otopsi salonlarında bulunanlar, otopsi yapanlar, toksikolojik analizi yapan kimyacılar, biyologlar, o kadar çok dikkat etmeli ki çünkü bu muazzam şekilde bulaşabilen bir şey. Herkesin tıpkı yoğun bakım doktorları ve hemşireleri gibi giyinmesi gerekiyor. Yoğun bakım doktoru koronavirüs riskini biliyor ona göre önlem alıyor ama adli tıp uzmanı bunu bilmiyor” uyarısında bulundu.Koronavirüs otopsileri çok değerliKoronavirüsten kaynaklanan ölümlerde mutlaka otopsi yapılması gerektiğini kaydeden Atasoy, “Şu anda bulgu açısından hiçbir şey yok. Bu hastalara mutlaka otopsi yapılabilmesi lazım. Eğer yapmadan defnediliyorsa çok büyük bir hata çünkü ancak o şekilde iç organların histopatolojisi ile mikroskobuyla yaptığı harabiyeti çok daha iyi anlayabileceğiz ve hangi organları tuttuğunu ve ne şekilde tuttuğunu anlayacağız. Sadece Koronavirüs vakalarını incelemek üzere belki ayrı bir otopsi salonu yapmak gerekir” dedi.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdür Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Kaan Yılancıoğlu ile Adli Bilimler Enstitüsü Öğr. Üyesi Doç. Dr. Aylin Yalçın Sarıbey, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencileri ile bir araya geldi.Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Konferans Salonunda gerçekleşen programa öğrencilerin ilgisi yoğun oldu.Marmara Üniversitesi Türk Hukuku Araştırmaları Kulübünün düzenlediği toplantıda Prof. Dr. Sevil Atasoy “Çürük Elmalar Masum Mahkûmlar” başlıklı konuşmasını gerçekleştirdi. Dr. Öğr. Üyesi Kaan Yılancıoğlu ile Doç. Dr. Aylin Yalçın Sarıbey “Adli Balistik ve Olay Yeri İnceleme ve Biyolojik Delillerin Önemi” konularında önemli paylaşımlarda bulundu. Programın sonunda katılımlarından dolayı Prof. Dr. Sevil Atasoy’a, Dr. Öğr. Üyesi Kaan Yılancıoğlu’na ve Öğr. Üyesi Doç. Dr. Aylin Yalçın Sarıbey’e fidan sertifikası takdim edildi. Toplu fotoğraf çekiminin ardından program sona erdi.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, 14’üncü Ankara Kitap Fuarında okurlarıyla bir araya geldi.Ankara ATO Congresium’da gerçekleşen kitap fuarına katılımcılar yoğun ilgi gösterdi.Prof. Dr. Sevil Atasoy, 14’üncüsü düzenlenen Ankara Kitap Fuarında okurlarının kitaplarını imzalayarak onlarla bol bol fotoğraf çektirdi. Okurlarıyla sohbet eden Prof. Dr. Sevil Atasoy için uzun kuyruklar oluştu.28 Şubat’ta ATO Congresium’da kapılarını açan Ankara Kitap Fuarı 8 Mart’a kadar devam edecek.
Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) tarafından oluşturulan 2019 Raporu, dünya ile aynı anda paylaşıldı. Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, 2005-2010 ile 2017-2022 dönemleri Birleşmiş Milletler Narkotik Kontrol Kurulu Üyesi ve önceki başkanı Prof. Dr. Sevil Atasoy, Türkiye’ye ilişkin rakamların yanı sıra Orta Doğu ülkelerindeki uyuşturucu mücadeleye ilişkin verilerle ilgili bilgi verdi.Sahte captagon üretimi ve kaçakçılığının Orta Doğu’daki uyuşturucu ile mücadeleyi ciddi biçimde etkilediğini belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Captagon tabletlerinin bir bölümü Orta Doğu pazarlarına ulaştırılmak üzere Türkiye’ye ve Suriye üzerinden Lübnan’a kaçırıldı” dedi. Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan ise 2011’de uyuşturucuya bağlı 105 ölüm gerçekleşirken 2019’da bu sayının 9 kat artarak 945’e çıktığını söyledi. Ülkemizin yatarak tedavide başarılı olduğunu belirten Tarhan, buna rağmen yüzde 70 oranında hastanın rehabilitasyon ve sosyal entegrasyonu ile ilgili çalışmaların yetersizliği nedeniyle taburcu olduktan sonra yeniden kliniğe geri döndüğünü kaydetti. Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşkesi Senato Salonunda düzenlenen basın toplantısında Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, 2005-2010 ile 2015-2022 dönemleri Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Kontrol Kurulu Üyesi, önceki dönem başkanı Prof. Dr. Sevil Atasoy, Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) tarafından oluşturulan 2019 Raporunu dünya ile aynı anda paylaştı.Dünyada haşhaş üretimi artıyor!Haşhaş üretiminin giderek arttığını söyleyen Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Dünya genelindeki morfince zengin haşhaş hasadı 44 bin hektardan yaklaşık 61 bin hektara yükseldi. Bu yükselişte Türkiye’nin önemli bir payı var. Ülkemiz bir önceki yıla göre % 90 artış gerçekleştirdi ve halen elinde dünyanın en büyük morfince zengin konsantre haşhaş kapsül stokunu bulundurmakta ve Avustralya ve Fransa ile birlikte dünya morfin ihtiyacının % 88’ini karşılıyor” dedi.Uyuşturucu sevkiyatına yeni yollar eklendiProf. Dr. Sevil Atasoy uyuşturucu nakil yolları ile ilgili şunları söyledi; “Son yıllarda geleneksel Balkan Yolu’na Suriye Arap Cumhuriyeti, Irak ve Güney Kafkasya ülkelerinden geçen yan yollar eklenmiş olsa da, Balkan Yolu hala Afganistan’dan İran’a, Türkiye ve Balkan Ülkeleri üzerinden Batı ve Orta Avrupa’ya afyon, morfin ve eroin taşınmasında başlıca güzergâh olmayı sürdürüyor.”Avrupa’dan daha fazla eroin yakalıyoruzAtasoy, “Eroin kaçakçılığı dendiği zaman Türkiye’nin adı mutlaka geçiyor. Bunlardan bir tanesi son BM Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin raporunda söz konusu edilen Balkan Yolu ülkemiz üzerinde geçen yoldur. Yakalamalar dendiğinde yine en fazla eroin yakalayan ülkelerin başında Türkiye geliyor. Türkiye’de yakalanan eroin Avrupa ülkelerinin tamamında yakalanan eroinden çok daha fazla” dedi.Denetlenmeyen madde kaçakçılığında artış var!Sentetik opioid tramadol kaçakçılığındaki artışa ve nedenlerine değinen Atasoy, “Sahte “captagon” imalatı ve kaçakçılığı Orta Doğu ülkelerinin tamamını ciddi biçimde etkiliyor. Bu ülkelerden bazıları sadece hedef piyasalar değil, kaynak da olmaktalar. Ülkemizin de içinde bulunduğu bölgenin bir diğer sorunu uluslararası denetimde olmayan sentetik opioid tramadol kaçakçılığı ve kullanımında gözlenen artış. “Captagon” ve tramadol kaçakçılığının artışına bölgenin bazı yerlerindeki çatışma, fakirlik, ekonomik fırsat yokluğu katkıda bulunuyor” dedi.Prof. Dr. Sevil Atasoy sözlerini şöyle sürdürdü: “Sahte “captagon”un üretimi ve kaçakçılığı Orta Doğu’daki uyuşturucu ile mücadeleyi ciddi biçimde etkiliyor. Başta Lübnan ve Suriye Arap Cumhuriyeti olmak üzere, gerek iç piyasa gerekse Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerine kaçırmak amacıyla captagon imal eden yasadışı laboratuvarlar olduğuna dair işaretler var. Bu captagon tabletlerinin bir bölümü Orta Doğu pazarlarına ulaştırılmak üzere Türkiye’ye ve Suriye üzerinden Lübnan’a kaçırıldı. İran ve Ürdün’ün amfetamin kaçakçılığında kaynak ülke olduğu ileri sürülüyor.”Prof. Dr. Sevil Atasoy, Orta Doğu ülkelerindeki uyuşturucu mücadeleye ilişkin verilerin yanı sıra rapordaki Türkiye’ye atfedilen bölümlere ilişkin bazı çarpıcı bilgiler verdi:Türkiye geçmiş yıllarda olduğu gibi gerek bölgesel gerekse uluslararası düzeyde gerçekleştirilen pek çok eğitim ve operasyonda yer aldı. Örneğin yeni psikoaktif maddelerin, sentetik opioidlerin ve esrarın kaçağa kaydığı yollarla ilgili 19 bin 500 narkotik personelinin yer aldığı ve 11 ton uyuşturucunun yakalandığı, 579 kişinin tutuklandığı Orta Asya merkezli Kanal-Center operasyonunda Türkiye gözlemciydi.Eroin eşdeğeri olarak hesaplandığında, dünya genelinde opiyatların % 39’u İran, % 26’sı Afganistan, % 14’ü Pakistan ve % 7’si Türkiye tarafından yakalandı.Bölge piyasalarının önemli bir sorunu olan cannabis reçinesinin (esrar) kaynağı Afganistan. Esrarın % 90’ı kara ve deniz yoluyla Pakistan üzerinden, % 10’u doğrudan Afganistan’dan İran’a girdi. İran’dan çıkartılan esrarın % 55’i Arap Yarımadasındaki ülkelere, % 25’i Türkiye ve Güney Kafkaslara sokuldu.Prof. Dr. Sevil Atasoy: “Bu yılki rapor gençler üzerine odaklandı”Prof. Dr. Sevil Atasoy, bu yılki raporun, gençler üzerinde odaklanarak uyuşturucu maddelerin kontrolünün küresel görünümünü incelediğini belirterek “Devletlere uluslararası insan hakları standartlarına ve normlarına tam bağlı kalarak uyuşturucu bağlantılı sorunların çözümlerine yönelik tavsiyelerde bulunuyor” dedi.Bu yılki raporda tematik bölümün gençlere ayrılmış bulunduğunu kaydeden Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Gençlere yönelik madde kullanımını önleme ve tedavi hizmetlerini iyileştirme başlığı altındaki bölümde şu anda gençler arasında uyuşturucu kullanımını önlemek için uygun müdahalelerin mevcut olduğuna işaret ediyoruz. Uluslararası düzeyde kontrol altında olan maddeler arasında Cannabis (esrar) hem ergenler hem de yetişkinler arasında en önemli rolü oynamaya devam ediyor” dedi.Prof. Dr. Sevil Atasoy’un açıkladığı rapora göre, gençler (15-24 yaş grubu) arasında psikoaktif maddelerin kullanımı üzerinde yoğunlaşılması büyük önem taşıyor. INCB, psikoaktif maddelerin gençler üzerindeki etkilerinin yetişkinler üzerindekilerden farklı ve belirgin olduğunu vurguluyor.Madde kullanımına başlama yaşı endişe oluşturuyorRaporda, “Psikolojik, sosyal ve duygusal gelişimlerinden dolayı gençler özellikle söz konusu maddelerin uzun vadeli etkilerine karşı daha fazla savunmasız oluyor. Araştırma, ilk kullanım yaşı ne kadar erken olursa, yetişkinlikte madde kullanım bozukluğu gelişme olasılığının da o kadar yüksek olduğunu gösterdiğinden, madde kullanımına başlama yaşı en büyük endişe kaynağını oluşturuyor. INCB ergenlik döneminde sağlığın korunmasının halk sağlığının daha iyi olmasına ve ekonomiye ve topluma tahmin edilenden fazla yarar sağladığına dikkat çekiyor. Madde kullanımı ve madde kullanımı bağımlılığı gençlerin gelişimlerini olumsuz etkileyebilir. Ergenlik döneminde gelişimlerinde yaşanacak eksiklikler yaşam boyu peşlerini bırakmayacak olumsuzluklara ve hayatları için zararlı sonuçlara yol açabilecektir” denildi.Alkol ve tütün kullanımını Cannabis ve diğer maddeler takip ediyor INCB Raporunda çocuklar ve ergenlerin alkol ve tütün kullanımının psikoaktif madde kullanımına başlamalarıyla yakından bağlantılı olduğu belirtiliyor. Çoğunlukla alkol ve tütün kullanımını, cannabis (esrar) ve diğer kontrol altındaki maddelerin kullanımı takip ediyor. Çocukları ergenlik dönemine kadar takip eden profil araştırmalarında 16-19 yaş grubunda alkol, tütün ve cannabis (esrar) kullananların erişkinlikte opioid ve kokain kullanma ihtimalinin yükseldiğini ortaya koyuyor.Dünyada en fazla afyon üretilen ülke AfganistanRaporda Avrupa, Orta Asya ve Afrika’da ele geçen opioidlerin hemen hemen tamamının menşeinin Afganistan olduğu belirtilerek “2018 verilerine göre dünyada en fazla kaçak haşhaş ekimi yapılan ve afyon üretilen ülke Afganistan’dır. Afganistan aynı zamanda dünya çapında en büyük cannabis reçinesi kaynaklarından biridir ve sınırları içinde sentetik uyuşturucu kaçakçılığında artış yaşamaya devam etmektedir” denildi.Raporda Afganistan’dan Avrupa’ya uyuşturucu kaçakçılığının ana güzergâhı olan Balkanlar’da birçok yeni hattın kendini göstermeye başlamış bulunduğu, bu hatların bazılarının Suriye ve Irak ile Güney Kafkasya ülkelerini kapsadığına dikkat çekildi.Avrupa’da kokain kullanımı artıyorRapora göre, Avrupa’da saflık derecesi yüksek kokain miktarı ve kullanımı artıyor. Birçok Avrupa ülkesinde 2018 ve 2019 yıllarında rekor seviyede kokain ele geçirilmesi, kokain kaçakçılığında artış olduğunu ortaya koyuyor ve bunun sonucu olarak da Avrupa’nın genelinde saflık derecesi yüksek kokain miktarında artış yaşanıyor. Kokain, Güney ve Batı Avrupa’da daha yaygın olmak üzere en fazla karşılaşılan yasa dışı uyuşturucu olarak karşımıza çıkıyor.Avrupa’da en fazla ele geçirilen esrarEsrar Avrupa’da en fazla ele geçirilen ve kullanılan uyuşturucu olmaya devam ediyor; bazı Avrupa ülkelerinde eroinin yerini fentalin alıyor. Avrupalı yetişkin nüfusun yaklaşık yüzde 29’u hayatlarının bir döneminde en az bir kez uyuşturucu kullanmış. En çok kullandıkları uyuşturucu ise esrar. Esrarın kullanım çokluğu diğer uyuşturuculara göre beş kat daha fazla.Toplantıda Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan ise “Gençlerde uyuşturucu madde kullanımındaki gelinen nokta ve alınması gereken önlemler” başlığı altında görüşlerini paylaştı ve son gelişmeleri aktardı.Metamfetaminler şizofreniye yol açıyorMadde kullanımlarının bireylerdeki etkilerine değinen Tarhan, “Opioidler çok etkili ağrı kesiciler olarak da biliniyor. Hastalar bu ilaçları zorla doktorlara yazdırarak aşırı ve kontrolsüz kullanımla birlikte bağımlı hale geliyorlar. Bu madde ABD’de büyük krize neden oldu ve sağlık kongrelerinde konuşulan bir konu haline geldi. Türkiye’de yoğun kullanımı söz konusu olan metamfetaminler dikkat eksikliğini gideriyor, çocukların ders çalışırken daha konsantre olmalarını sağlıyor ama bunların da aşırı kullanımı şizofreniye yol açıyor” dedi.Tarhan: “Hastaların yüzde 70’i taburcu olduktan sonra kliniğe geri dönüyor”2011’de uyuşturucuya bağlı 105 ölüm gerçekleşirken 2019’da bu sayının 9 kat artarak 945’e çıktığını belirten Tarhan madde bağımlılığı tedavisinde uyguladıkları yöntemlerle ilgili şunları söyledi: “Yatarak tedavi yani detoks süreci olarak adlandırdığımız dönemde Türkiye oldukça başarılı. Ancak hastaların yüzde 70’i detoks dönemini tamamlayıp taburcu olduktan sonra rehabilitasyon ve sosyal entegrasyonları ile ilgili çalışmaların yetersizliği nedeniyle yeniden kliniğe geri dönüyor.”Biz bilim ortağımız NPİSTANBUL Beyin Hastanesi’nde kurduğumuz AMATEM biriminde tedavi takip sistemi oluşturduk. Doğrulama laboratuvarlarımızda uyguladığımız ve yüzde 98 kesinlik sunan ileri toksikolojik testlerle kullanım ölçümleri gerçekleştiriyoruz. Böyle bir teste tabi tutulan kişinin kullandığını inkâr etmesi ve kaçışı mümkün olamıyor çünkü kullandığı tespit edildiğinde denetimli serbestlik kapsamında yargılanacağını biliyor. Risk gruplarında erken tanı ve tedavi uyguluyoruz. Madde kullanımının önlenmesiyle ilgili çalışmalarda, verilmek istenen mesajlarda çok dikkatli olunması gerekiyor. Burada kullanmayan kişilerin de aklında yer edinmesini, merak uyandırmasını sağlayacak mesajlardan uzak durulması, negatif yaklaşımlar yerine pozitif anlatımlarla ilerlenmesi gerekiyor.”Tarhan: “Ebeveyn çocuğunun uyuşturucu kullandığını ancak 2 yıl sonra anlıyor!”Ebeveynlerin çocuklarındaki uyuşturucu kullanımını ancak 2 yıl sonra anlayabildiğini belirten Tarhan, “Çocuk sürekli yalan söylüyorsa, ders performansında ciddi düşüşler yaşanıyorsa ve otokontrol mekanizması zayıfladığı için sıra dışı davranışlar, günlük yaşamında sürekli hatalar yapıyorsa bu durumdan şüphelenilmeli ve uzman yardımı alınmalıdır” dedi.Bağımlılık ve Koronavirüs benzerliği…Prof. Dr. Nevzat Tarhan, madde bağımlılığının insandaki etkisinin Korona virüsü ile aynı olduğunu belirterek “bağımlı bireylerde bağışıklık sistemi düştüğü için tıpkı virüslerden etkilenenlerde olduğu gibi hayatını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalırlar” dedi.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy Enka Okulları’nda öğrencilerle buluştu. Atasoy, lise öğrencilerine yönelik gerçekleştirdiği konferansta “Her Gazoz İçilmez” başlıklı sunumunu yaptı. Atasoy, tarihin her döneminde insanların mutlaka madde kullanmış olduğunun altını çizdi.Enka Okulları konferans salonunda düzenlenen etkinliğe öğrenciler yoğun ilgi gösterdi. “Her gazoz içilmez” Prof. Dr. Sevil Atasoy, Türkiye’de uyuşturucu ve maddeye bağımlılık yaşının 11 yaşa kadar düştüğünü belirtti. Atasoy; “Renksiz, kokusuz, tatsız olan her türlü sıvı ve yiyeceğe karıştırılan maddeler var ve henüz Türkiye’de bu maddeleri ölçebileceğimiz testler yok. O yüzden önünüzde açılmayan hiçbir maddeyi tüketmeyin. Bu maddeler farkında olmadan tüketilmesi halinde kısa süreli hafıza kaybına sebep olabiliyor. O anda başınıza ne geldiğini fark edemezsiniz. Öyle ki cinsel saldırıya bile maruz kalabilirsiniz ve o anda ne olduğunun farkında olmadığınız için kimseyi de suçlayamazsınız. Bu sebeptendir ki her gazoz içilmez.” ifadelerini kullandı.“Tarih boyunca her insan mutlaka madde kullanmıştır”Sözlerinin devamında tarihin her döneminde insanların mutlaka madde kullanmış olduğunun altını çizen Atasoy; “Bundan binlerce yıl önce yaşamış olan Mısırlı mumyaların ağzında bile kokain yaprakları bulunmuştur. Şu anda da dünyanın her yerinde madde kullanımı oldukça yaygın. Madde bağımlılığı deyince aklınıza sadece esrar, kokain vs. gelmesin. Antidepresanlar gibi reçeteye bağlı ilaçlar da bağımlılık yapar.” şeklinde konuştuYaklaşık 350 öğrencinin katıldığı etkinlikte Atasoy, öğrencilerin sorularını da cevapladı. Program, hediye takdimi ve fotoğraf çekimi ardından sona erdi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Türkiye’yi sarsan 6.8 büyüklüğündeki Elazığ depremi sonrası provokatif sosyal medya paylaşımlarıyla ilgili yaklaşık 60 kişi hakkında soruşturma başlattı. DHA’nın savcılık kaynaklarından edindiği bilgilere göre, Emniyet Bilişim Suçları Şube Müdürlüğü’nün tespit ettiği sosyal medya hesapları ile ilgili başlatılan soruşturmalar, TCK’nın 213 ve 301’nci maddelerinde düzenlenen ‘halk arasında endişe, korku ve panik yaratmak, milleti, devleti ve hükümeti aşağılamak’ suçlamalarından yürütülüyor.''DEVLETE GÜVENSİZLİK OLUŞTURUYOR''Sosyal medya paylaşımlarındaki suç unsurlarının gerçek hayatta olduğu gibi cezai yaptırımı olduğunu belirten uzmanlar, polisin 7/24 takibinde olan sanal dünyada kaynağı belirsiz, provokatif bilgilerin dikkate alınmaması uyarısı yapı. Üsküdar Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Bilişim Uzmanı Mustafa Sansar, depremden sonra olumsuz birçok paylaşım yapıldığını belirterek, şunları söyledi: "Bazen bunlar o anın verdiği stresten oluyor, bazen de tahrik edici, bilerek ve isteyerek, bir grup çerçevesinde hareket edilerek yapılan paylaşımlar oluyor. Unutulmamalı ki bu paylaşımların sonucu suç.Günün sonunda ortam sanal olsa da, işlenen bir suç var, gerçek bir suç. Bununla ilgili idari ve adli soruşturmalar mutlaka hemen başlatılır, yapılır. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da bunu yaptı. Kaynağı belli olmayan, hayal ürünü paylaşım yapıldığında, halk o anın heyecanıyla bunların gerçek olabileceğini düşünerek, bir tahrik havası, devlete güvensizlik oluşturabiliyor. Bunu bilerek, isteyerek yapanlar var. Zaten ilgili siber suçlar birimleri, bunların tespitini kolaylıkla yapabiliyor. Vatandaş her bilgiyi mutlaka süzgeçten geçirmeli, devletin kaynaklarının bilgilerini önemsemeli.Kaynağı belirsiz bir yerden gelen bilgiyi paylaşmamalı, inanmamalı. Biraz daha tedbirli ve sağduyulu olmalıyız. Kolluk birimleri yasalar çerçevesinde interneti 7/24 suça karşı izliyor, denetliyor. Böyle bir provokatif eylemi gerçekleştiren sosyal medya paylaşımlarıyla ilgili teknik çalışmalar yaparak gerçek şahsı bulabiliyor. Bunlar bulunmaz diye düşünülmemeli, cezai müeyyidesi olmadığını düşünülmemeli."Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-haberler-depremden-sonra-provokatif-paylasim-yapan-60-kisiye-sorusturma-iste-detaylari-41433332
Üsküdar Üniversitesi Sağlık Kültür ve Spor Direktörlüğü koordinatörlüğünde Psikoloji Kulübü tarafından,“Rashomon Film Analizi” etkinliği gerçekleşti. Etkinliğin konuğu Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy oldu.Merkez Yerleşke Nermin Tarhan Konferans salonunda gerçekleşen etkinliğe katılımcılar yoğun ilgi gösterdi.“Rashomon Etkisi”Prof. Dr. Sevil Atasoy, psikoloji, sosyoloji, felsefe ve adli bilimlerde film ile gelişen bir Rashomon olgusu olduğunu söyledi. Atasoy, “Rashomon etkisi gördüğünüz gibi aynı olayın farklı kişiler tarafından farklı biçimde yorumlanması ya da aktarılmasına verdiğimiz isim” dedi.“Bir gerçek ve bir yalan”Filmde kullanılan ışık açılarına dikkat çeken Atasoy, “Bütün film boyunca gölge ve güneş ışığı birbirini izleyerek karşımıza çıkıyor. Kimi zaman insanların yüzüne vuran güneş ışığı kimi zaman yüzünün yarısı gölgelenmiş şekilde insanlara, yere ve mekâna vuruyor. Bunun sembolik anlamı şu bir gerçek ve bir yalan var, bir karanlık bir aydınlık var ve biz hangisinin doğru olduğunu bilemiyoruz. İlk defa ışığa karşı kamera kullanılan bir film” şeklinde konuştu.“Aydınlığa doğru yürüyen oduncu ve çocuk”Atasoy, Batı kültürü ve Japon kültürü arasındaki farka da değindi. Atasoy, “Batıdaki Western filmlerinde kovboy filmlerinden öykü bittiği zaman genellikle atının üzerindeki kovboyun güneş batarken ilerlediğini ve ufukta kaybolduğunu görürüz. Sahne genellikle güneş batarken biter, burada tam tersi güneş doğuyor yani aydınlığa doğru yürüyen oduncu ve çocuk var. Her iki kültürün birbirinden farklı olarak bir öyküyü tamamlama şeklinden bahsediyoruz” dedi.“Olayları ne derece çarpıtabileceğini görüyoruz”Bu filmi öğrencilere izletme ve analizini yapma amaçlarını belirten Atasoy, “Bir sanat eseri üzerinden görgü tanıklarının kimi zaman bilerek, kimi zaman bilmeden olayları ne derece çarpıtabileceğini ve saptıracağını görüyoruz” şeklinde konuştu.Psikoloji Kulübü Film Analiz Birim Sorumlusu Betül Yılmaz tarafından katılımlarından dolayı Prof. Dr. Sevil Atasoy’a çiçek takdim etti.Toplu fotoğraf çekiminin ardından etkinlik sona erdi.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, Çukurova 13’üncü kitap fuarında okurları ile buluştu.4 – 12 Ocak tarihlerinde Tüyap Adana Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezinde düzenlenen etkinliğe katılımcılar yoğun ilgi gösterdi.Prof. Dr. Sevil Atasoy Akdeniz Salonunda son kitabının ismiyle “Çürük Elmalar ve Masum Mahkûmlar” konulu söyleşi gerçekleştirdi. Söyleşinin ardından Prof. Dr. Sevil Atasoy okurlarının kitaplarını imzalayarak onlarla fotoğraf çektirdi.Prof. Dr. Sevil Atasoy’a okurları kitaplarını imzalatmak için uzun kuyruklar oluştu.
Üsküdar Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Adli Bilimlerin geleneksel hale getirdiği akademisyen aile buluşması yapıldı. Adli bilimler birinci sınıf öğrencilerinin aileleri Adli Bilimler bölümü akademisyenleri ile bir araya geldi.Bölüme yeni başlayan öğrenci ve ailelerin bir arada olduğu etkinliğe Rektör Yardımcısı Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Kimya Biyoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Kaan Yılancıoğlu, Adli Genetik Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Ünsal, Olay Yeri İnceleme ve Kriminalistik Dr. Öğr. Üyesi Aylin Yalçın Sarıbey ve Arş. Gör. Kemal Akın katıldı.Merkez Yerleşke Nermin Tarhan Konferans Salonunda gerçekleşen etkinlikte keyifli anlar yaşandı. Öğrenci aileleri etkinliğe yoğun ilgi gösterdi.Aileler akademisyenler ile sohbet etme imkânı bulduAdli Bilimler akademik personelin kendini tanıtmasının ardından üniversiteye yeni başlayan öğrencilerin aileleri, bölüm hocalarıyla fikir ve görüşlerini paylaştı. Aileler öğretim üyeleriyle birebir tanışıp sohbet etme imkânı buldu.Program sonrası öğrencilerin aileleri akademisyenler ile fotoğraf da çektirdi.
Üsküdar Üniversitesi bünyesinde bulunan Şiddet ve Suç Önleme Araştırma Uygulama Merkezi (ŞİDAM) Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü arasında imzalanacak işbirliği protokolün koşullarını görüşmek için bir araya geldi.Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü ŞİDAM Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü protokol görüşmesinde önemli başlıklara değinerek işbirliği protokolünün maddelerini değerlendirdi.Şiddet ve Suç Önleme Araştırma Uygulama Merkezi Tüm dünyada ve Türkiye'de giderek artan çocuk istismarı ve ihmali, engelli ve yaşlı istismarı ve ihmali, şiddet, saldırganlık, uyuşturucu ve intihar eğilimleri karşısında çocukların ve ailenin korunmasını güçlendirecek sosyal politikalar geliştirilmesine katkıda bulmayı amaçlamaktadır.İşbirliği protokol görüşmesi toplu fotoğraf çekimi ardından sona erdi.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, Ankara Yenimahalle Mustafa Azmi Doğan Anadolu lisesinde öğrencilerle buluştu.İlçe Milli Eğitim Müdürleri ile 500 öğrencinin katıldığı konferansta Prof. Dr. Sevil Atasoy, Kusursuz Cinayet Yoktur konulu konuşmasını gerçekleştirdi.Adli Bilimler kariyeri hakkında da bilgiler veren Atasoy, öğrencilerin sorularını da cevapladı.Program toplu fotoğraf çekiminin ardından sona erdi.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, Çankırı Şehit Hasan Gülhan Cumhuriyet Anadolu Lisesi öğrencileriyle bir araya geldi. İki farklı konu ve oturumda öğrencilerle buluşan Atasoy’a öğrencilerin ilgisi yoğun oldu.“Kusursuz Cinayet Yoktur” ve “Mucize Deliller” başlıklarında sabah ve öğle olmak üzere iki farklı oturumda öğrencilerle bir araya gelen Atasoy’u yaklaşık 500 öğrenci ilgiyle dinledi.Çankırı İl Milli Eğitim Müdürü Muammer Öztürk, katılımı ve konuşmasından dolayı Prof. Dr. Sevil Atasoy'a teşekkürlerini iletti.Konferansın ardından öğrencilerin sorularını da cevaplayan Atasoy’a Çankırı Şehit Hasan Gülhan Cumhuriyet Anadolu Lisesi Okul Müdürü Ahmet Yolcu, plaket ve hediye taktim etti.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, Bahçeşehir Üniversitesinin düzenlediği Güncel Gelişmeler Işığında Adli Bilimler, Adli Tıp ve Ceza Hukuku Konferansına konuşmacı olarak katıldı. Atasoy, “Masumiyet Projesi” konusunda sunum yaptı.Bahçeşehir Üniversitesi Haydarpaşa Hukuk Kulübü, Bahçeşehir Hukuk Kulübü ve Doğuş Hukuk Kulübü tarafından Bahçeşehir Üniversitesi B Konferans Salonununda gerçekleşen etkinliğe katılımcılar yoğun ilgi gösterdi.
Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Vural Kavuncu ve beraberindeki heyet Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ı ziyaret etti.Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşkede gerçekleşen ziyarete; Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Muhsin Konuk, Rektör Danışmanı Halide İncekara, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdür Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Kaan Yılancıoğlu, Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Cem Algın, Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Adli Tıp bölümü Prof. Dr. Hüdaverdi Küçüker de katıldı.Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü ile ilgili bilgi verildiDr. Öğr. Üyesi Kaan Yılancıoğlu, Türkiye’de ilk kez kurulan ve Üsküdar Üniversitesi bünyesinde bulunan Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü ile ilgili paylaşımlarda bulundu. Yılancıoğlu, gerçekleştirdikleri çalışmalar ve projeler hakkında bilgi verdi.Tarhan: “Bizim çinilerimiz de kitaplarımız”Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Vural Kavuncu, Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a ve Rektör Danışmanı Halide İncekara’ya çini vazo hediye etti. Kavuncu, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Muhsin Konuk’a da hediye taktimin de bulundu. Hediyeler için teşekkür eden Tarhan, Kavuncu ve beraberindeki heyete kitaplarını hediye etti. Tarhan, “Bizim çinilerimiz de kitaplarımız” dedi.Hatıra fotoğrafı çekimi ardından Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdür Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Kaan Yılancıoğlu, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsünü gezdirerek adli bilimler eğitimi ile ilgili bilgi verdi.
Üsküdar Üniversitesi akademisyenleri bu yıl 38’incisi gerçekleştirilen TÜYAP Uluslararası Kitap Fuarında okurları ile bir araya geldi. Söyleşi ve kitap imza programlarının gerçekleştiği fuar bu yıl da binlerce kitapseveri ağırladı. Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan “Duygusal Boşluk”, Prof. Dr. Sevil Atasoy “Çürük Elmalar ve Masum Mahkumlar”, Prof. Dr. Sinan Canan’ın “Keşfeden Beynim” konulu söyleşileri de ilgiyle dinlendi. Üsküdarlı yazarlar, söyleşinin ardından okurlarına kitaplarını imzaladı.02-10 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilen, yurt içi ve yurt dışından 800’ün üzerinde yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katıldığı 38’inci Uluslararası TÜYAP Kitap Fuarı birçok yazarı da misafir etti. Ana teması “Edebiyatımızda Elli Kuşağı” olan fuara Üsküdar Üniversitesi akademisyenleri de katılım sağladı.Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a yoğun ilgiÜsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan “Duygusal Boşluk” konulu söyleşi gerçekleştirdi. Katılımcılar söyleşiye yoğun ilgi gösterdi.Tarhan söyleşi sonrasında TİMAŞ Yayınları standında okurlarına kitaplarını imzaladı. Tarhan’a yoğun ilgi gösteren okurlar, Prof. Dr. Nevzat Tarhan ile fotoğraf da çektirdi.Prof. Dr. Sevil Atasoy kitaplarını imzaladıÜsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy tarafından TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezinde gerçekleştirilen “Çürük Elmalar ve Masum Mahkûmlar” söyleşisi yoğun ilgi gördü.Son kitabının ismiyle gerçekleştirilen söyleşi ardından Prof. Dr. Sevil Atasoy okurlarının kitaplarını imzaladı. Atasoy için de uzun kuyruklar oluştu.Daha önceden Üsküdar Üniversitesinde Prof.Dr. Sevil Atasoy ile birlikte bir söyleşi yapan Tess Gerritsen de TÜYAP Uluslararası Kitap Fuarında okuyucuları ile buluştu. Söyleşi esnasında Gerritsen'i ziyaret eden Atasoy, Gerritsen için de kitaplarını imzaladı.Prof. Dr. Tayfun Uzbay okurları ile buluştuÜsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay da okurlarının kitaplarını imzalayıp, sorularını yanıtladı. Destek yayınlarında okurlarıyla buluşuna Uzbay, okurları ile fotoğraf çektirmeyi de ihmal etmedi.Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan’a yoğun ilgiKitap fuarında okurlarıyla bir araya gelen diğer Üsküdar Üniversitesi akademisyenlerinden biri de Rektör Danışmanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan oldu. Arıboğan, İnkılap Kitapevi standında okurlarıyla bir araya geldi. Okurları ile sohbet etmeyi ihmal etmeyen Arıboğan, okurlarının kitaplarını imzalayıp onlarla fotoğraf çektirdi.Cemalnur Sargut okurları ile bir araya geldiÜsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı Cemalnur Sargut da Nefes Yayınları standında okurları ile bir araya geldi. Okurlarının kitaplarını imzalayıp, sorularını yanıtlayan Sargut, okurları ile bol bol fotoğraf çektirdi. Fuarda Sargut’a da ilgi oldukça yoğundu.Prof. Dr. Sultan Tarlacı okurları ile buluştuÜsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi, NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Sultan Tarlacı da TÜYAP Uluslararası Kitap Fuarında okurları ile bir araya gelen isimlerden oldu. Okurlarının kitaplarını imzalayan Tarlacıyla okurları fotoğraf çektirmeyi de ihmal etmedi.Prof. Dr. Sinan Canan da okurlarıyla söyleşti İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Canan, “Keşfeden Beynim” konulu söyleşinin ardandan, okurlarının kitaplarını imzalayarak, okurları ile fotoğraf çektirdi.Uğur Canbolat okurları ile sohbet ettiÜsküdar Üniversitesi NP Etiler Polikliniği İdari Direktör Vekili Yazar Uğur Canbolat da okurları ile TÜYAP Uluslararası Kitap Fuarında bir araya geldi.Okurları ile sohbet eden Canbolat, okurlarının kitaplarını imzalayarak onlarla fotoğrafta çektirdi.Haber: Meryem ÖzkanFotoğraf: Zahid Aslan
Üsküdar Üniversitesi akademisyenleri bu yıl 38’incisi TÜYAP Kongre Merkezi’nde düzenlenecek Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nda. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Prof. Dr. Sevil Atasoy, Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, Prof. Dr. Tayfun Uzbay, Prof. Dr. Sinan Canan, Prof. Dr. Sultan Tarlacı, Cemalnur Sargut söyleşi ve kitap imza programlarıyla okurlarıyla bir araya gelecek.Kaleme aldıkları kitaplarıyla milyonlarca okurun beğenisi toplayan Üsküdar Üniversitesi yazarları bu yıl da TÜYAP Kitap fuarında okurlarıyla buluşuyor. 2-10 Kasım arasındaki ziyaret edilebilecek fuarda; Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, Rektör Danışmanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, Rektör Danışmanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, Psikoloji Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Sinan Canan, Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğr. Üyesi Sultan Tarlacı ve Rektör Danışmanı Cemalnur Sargut okuyucularıyla bir araya gelecek.Akademisyenlerimizin 38’inci TÜYAP Kitap Fuarı söyleşi ve imza programları:Prof. Dr. Tayfun Uzbay2 Kasım CumartesiDestek Yayınları16:00 Kitap İmzaCemalnur Sargut3 Kasım PazarNefes Yayınları13:00 Kitap İmzaProf. Dr. Sevil Atasoy9 Kasım CumartesiDoğan Kitap13:00 “ Çürük Elmalar & Masum Mahkûmlar” Söyleşi/ Kitap İmzaProf. Dr. Nevzat TarhanTimaş Yayınları9 Kasım Cumartesi17:30 “Duygusal Boşluk” Söyleşi/Kitap İmzaProf. Dr. Deniz Ülke Arıboğan9 Kasım Cumartesiİnkılâp Kitapevi18:30 Kitap İmzaProf. Dr. Sinan Canan10 Kasım PazarTuti Kitap14:00 "Keşfeden beynim" Söyleşi/ Kitap İmzaProf. Dr. Sultan Tarlacı10 Kasım PazarDestek Yayınları14:00 Kitap İmza
Şırnak’ın sınır ilçesi olan Ortasu Köyü Ortasu Ortaokulu’nda okuyan 31 öğrenci, öğretmenleri Ramazan Teker’in desteğiyle yazdıkları “21. Yüzyıl Bilim İdollerimiz” isimli kitapta hayalerini ve örnek aldıkları 31 bilim insanını anlattı. Öğretmenlerinin “Dünyanın En Güzel Çiçekler” diye nitelendirdiği öğrencilerin örnek aldıkları bilim insanları arasında Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy ile İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan da yer alıyor.Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy ve İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, Şırnak’ta öğretmenleri Ramazan Teker’in desteğiyle bir kitap yazan ortaokul öğrencilerinin kahramanı oldu.Kitapta gelecek hayallerini anlatan minik öğrenciler, kendilerine örnek olarak seçtikleri kahramanlara yer verdi. Öğrencilerden 13 yaşındaki Dilber Encu Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ı, aynı yaştaki İklima Encu Prof. Dr. Sevil Atasoy’u, Keser Encu da Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan’ı idol olarak seçtiklerini anlattı. Öğrenciler, örnek aldıkları isimlerin özgeçmişlerine de yer verdi.Bu öğrenciler bugünün iyi insanları, yarının başarılı bireyleriÖğretmenleri Ramazan Teker de kitabın ortaya çıkış hikayesini şöyle anlattı:“Dört yıl önce baba nasihatiyle geldiğim bu sınır köyü okulunda öğrencilerimle beraber öğrendim iyi insan olmanın hayattaki her şeyden daha önemli, bütün bilgilerin ancak iyi insanların ellerinde yeryüzündeki her şeyin dostu olduğunu. Sonra sonra anladım insanı hayalerinin ayakta tuttuğunu. Bu mucize çocukların gözlerindeki ışığa değince anladım okulun ‘işe gidiyorum’ diye gelinen yer olmadığını. Hayalleri olan ve asla pes etmeyen öğrencilerin öğretmeni olma gururuyla yazdım bu satırları size. Tam 31 tane öğrencim de hayallerinin peşinden gitmiş ve başarmış, gurur tablomuz olan, yol gösteren, ufuk açan bize yeni kapılar aralayan 31 tane bilim insanımızın hayatlarını ve başarılarını merak edip araştırıp yazdılar. Bu öğrenciler bugünün iyi insanları ve iyi hayal kurucuları, yarının iyi insan ve başarılı bireyleri. Çünkü biliyorum yeni şeyler çıkacak, yeni bir dünya yaratılacak azim ve cesaretin olduğu yerlerden.”Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ı kendini dünyaya kanıtladığı için idol aldımÜsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ı idol aldığını ve öğretmen olmak istediğini belirten 13 yaşındaki Dilber Encu, kitapta şu satırları kaleme aldı:“Merhaba ben Dilber Encu. 25 Aralık 2006 tarihinde Şırnak Uludere Ortasu Köyü’nde dünyaya geldim. 13 yaşındayım. Ortasu Ortaokulu 8. Sınıf öğrencisiyim. En büyük korkum Allah korkusudur. Hayalim olan meslek öğrencilerin bir şeyleri bilmesi ve kendilerine iyi bir gelecek hazırlamalarına yardımcı olmak için öğretmen olmak istiyorum. Babam da bu konuda beni çok destekliyor ve öğretmen olmak istiyorum.Köyümüz şirin bir yerdir ve sakindir. Sabahları beni derenin sesi ve kuşların cıvıltısı uyandırır. Her sabah bu yüzden zinde bir şekilde uyanır, bunun için şükrederim. Yerine göre başarmak için hırs yaparım. Benim kendime idol aldığım bir bilim insanı var ve kendini dünyaya kanıtlamış bir isim: Nevzat Tarhan. Eğer siz de kendinize, ailenize, ülkenize ve bütün canlılara faydalı birer insan olmak istiyorsanız tek yapmanız gereken Nevzat Tarhan gibi çok çalışmak ve hayallerinize inanmaktır. Ben inanıyorum. Siz de inanın!”Dünyanın örnek aldığı, idolüm bilim insanı: Sevil AtasoyÜsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy’u örnek aldığını belirten 13 yaşındaki İklima Encu da kitapta hayallerini şöyle anlatıyor:“Merhaba ben İklima Encu. 1 Haziran 2006 tarihinde Şırnak Merkez’de dünyaya geldim. 13 yaşındayım. Şırnak Uludere Ortasu Köyü’nde yaşıyorum. Köyümüz büyük dağlarla kaplı yemyeşil bir yerdir. 7. Sınıf öğrencisiyim. Derslerime çok çalıştığım ve iyi dinlendiğim için başarılı biriyim. Hayattaki en büyük korkum ailemi kaybetmektir ve onları bir daha görememektir çünkü onları çok seviyorum. Hobilerim basketbol oynamaki futbol oynamak, gezmek, koşu yapmak gibi eğlenceli şeylerdir. Herkesin hayatta kendine özgü hayalleri vardır, elbette benim de var. İlerideki hayalim başarılı bir doktor olup yeni bir hayata başlamak, hayatlar kurtarmaya vesile olmaktır. Bunun için çalışıyorum, çalışmaya da devam edeceğim. Yeni yerler gezip görmek ve yaşamak istiyorum. Evet köyümden ayrılmak epey zor olacak ama benim için hayallerim daha önemli! Hayallerimin peşinden her zorluğa göğüs gerip koşmaya devam edeceğim. Aslında benim de kendime örnek aldığım, dünyanın saygınlığını kazanmış bir bilim insanı var. Onun gibi büyük başarılara imza atmak ve başarılı olmak için ne yapmak gerekiyorsa ben de hazırım. Dünyanın örnek aldığı, idolüm bilim insanı: Sevil Atasoy. Eğer siz de kendinize, ailenize, ülkenize ve bütün canlılara faydalı birer insan olmak istiyorsanız tek yapmanız gereken Sevil Atasoy gibi çok çalışmak ve hayallerinize inanmaktır. Ben inanıyorum. Siz de inanın!”Deniz Ülke Arıboğan’ı dünya tanıyor, saygı duyuyor, idol alıyor Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan’ı idol olarak seçtiğini belirten 13 yaşındaki Keser Encu da duygularını şöyle anlattı:“Merhaba ben Keser Encu, şimdi size kendi hayatımdan bahsetmek istiyorum. Ben 2 Eylül 2006 tarihinde Şırnak Uludere Ortasu Köyü’nde dünyaya geldim. Köyümüz minik ama tatlı bir yerdir. Her yerinde dağlar, yeşillikler ve dereler vardır. Sizin de görmenizi çok isterim. Yeşil gözlü, sarışın, 48 kilo ve 1.55 boyunda arkadaşlarıyla iyi geçinen, kitap okumayı, ders çalışmayı ve voleybol oynamayı seven hayalleri olan bir kızım. En sevdiğim renk kırmızıdır. Yılandan ve örümceklerden çok korkarım. Benim en büyük hayalim doktor olmak ancak sahnede olmayı da çok seviyorum. Tiyatrocu olmayı da çok istiyorum. Okulumuzda kurulan ‘Dünyanın Bütün Çiçekleri’ isimli tiyatro ekibinde beşinci sınıftan beri yer alıyorum. İki farklı oyun sergileme imkanı bulduk ekibimizle beraber çeşitli şehir ve üniversitelerde.Hayallerime ulaşmak için çok çalışacağım ve çabalayacağım. Ailemle vakit geçirmeye ve onlarla pikniğe gitmeye bayılıyoum. İnandığım yolda başarıya ulaşmak için elbette benim de idol aldığım bir bilim insanı var. Onu dünya tanıyor, saygı duyuyor, idol alıyor. Bence siz de bu harika bilim kadınını tanımalısınız: Deniz Ülke Arıboğan. Eğer siz de kendinize, ailenize, ülkenize ve bütün canlılara faydalı birer insan olmak istiyorsanız tek yapmanız gereken Deniz Ülke Arıboğan gibi çok çalışmak ve hayallerinize inanmaktır. Ben inanıyorum. Siz de inanın!”
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği 3. Kayseri Kitap Fuarı’nda okurları ile buluştu. Atasoy yeni çıkan “Çürük Elmalar Masum Mahkûmlar” kitabını da okurlara imzaladı.Kayseri Dünya Ticaret Merkezi'nde gerçekleştirilen 3. Kayseri Kitap Fuarı’nda Atasoy, okurları ile “Şiddet bir salgın hastalık mı? Konulu söyleşi de düzenledi.Söyleşinin ardından Atasoy okurları için kitaplarını imzaladı.Kitaplarını imzalatmak isteyen okurları Atasoy için uzun kuyruklar oluşturdu.Atasoy ile okurları hatıra fotoğrafı da çektirdi.
O, Profesör Sevil Atasoy. Adli tıp konusunda uzman. Hocaların hocası... Saygın, bilgili, donanımlı. Ve ölümüne çalışkan. Uykusunda bile çalışıyor! Düşünün bu (‘Çürük Elmalar ve Masum Mahkûmlar’) dokuzuncu kitabı. Aynı anda üniversitede bölüm kuruyor, ders veriyor, televizyon programı yapıyor ve işiyle ilgili dünyayı geziyor. Çünkü ülkeler onun uzmanlığına ihtiyaç duyuyor ve davet ediyor. Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu üyesi. Dünyada, Türkiye’den çok daha meşhur yani. Ben hep çok sevdim. Çünkü analitik, net, açık ve direkt. Dan dan dan, ne düşünüyorsa söylüyor. Yakaladım, sordum.Sizdeki enerji kimsede yok! Bir taraftan dünyanın dört bir yanına yaptığınız mesleki seyahatler, bir taraftan üniversitede hocalık, bir taraftan yeni kitap, bir taraftan da TLC’deki yeni program... Pek çok program yaptınız bugüne kadar, yakında başlayacak bu programın diğerlerinden farkı ne?- ABD’de çözümü yıllar, hatta on yıllar almış, gazetelerde defalarca manşet olmuş, TV programlarında tartışılmış, kimi yakın zamanda sonuca ulaşmış, kimi hâlâ tartışılan vakalarla ilgili bir program bu. Cinayetler, intiharlar, kazalar... Her bir bölümün içine girerek yorum yapmamı istediler.Delil avcısı, haksız mahkûmiyetleri önlerSizi nasıl buldular?- Sanırım dünyada, Türkiye’de olduğumdan daha meşhurum! Hele Amerikan ve Avrupa kriminalcileri arasında... Birçoğunu şahsen tanırım. 1980’ lerden başlayarak profesyonel derneklere de üyeyim.Siz, bir ‘delil avcısı’sınız. Bu tam olarak ne demek? ‘Delil Avcısı’, “Ben yaptım!”, “Ben gördüm” ya da “O yaptı” diyenlere itibar etmeyen, yani gördüğüne, duyduğuna inanmayan; bir suçu mutlaka delillendirmeye çalışan, haksız mahkûmiyetlerin ancak böyle önlenebileceğine inananları tanımlayan bir kavram. 2005-2010 arasındaki Hürriyet Pazar ekinde yazdığım sayfanın da adıydı bu. Kanat Atkaya’yla Ertuğrul Özkök’ün birlikte buldukları bir isim.Delil avcısının en önemli organı beyni midir, vicdanı mı?- Bu kavramda vicdan yoktur. Sadece akıl, analitik düşünce ve nedensellik ilişkisi kurabilme vardır.İşinizde ne kadar iyisiniz? En iyisi misiniz?- ‘En iyi’ diye bir şey yok! ‘Dünyanın en iyisi’ de yok. Ama şu kadarını söyleyebilirim; benim mesleğimde olup da bildiklerini benim gibi farklı formatlarda, geniş kitlelerle paylaşan bugüne kadar olmadı.Parmak izinin yerini DNA analizi aldıMesleğinizde geçen yüzyılın sihirli değneği parmak iziydi...- Aynen öyle! Şimdilerde DNA analizleri! Ama teknoloji geliştikçe, hata yapma oranı da arttı.Nasıl yani?- Bugün parmak izi karşılaştırmalarında hata yapılabildiğini biliyoruz. DNA’nın bir yerden başka yere ‘gezdiğini’, hatta cinayet silahı üzerinde bulunan DNA’nın, gerçek katile değil de daha önce onu tutmuş birine ait olabileceğini biliyoruz! Ya da aynı çamaşır makinesinde yıkanan kirli bir çamaşırdan temiz olanına DNA transferi olabileceğini... Dolayısıyla günümüzde sonuçların yorumlanması çok büyük önem taşır oldu.Türkiye’de kriminal laboratuvarların durumu ne?- Neredeyse tamamının teknolojik altyapısı iyi. Çalışanların tamamı olmasa bile çoğu iyi eğitimli. Ama ne yazık ki, ‘olay yeri inceleme’de hata var. Hâlâ ikrar ve ithamlar önem taşıyor. Bilimin ışığı daha güçlü yanmalı. Bunun çaresi de sürekli eğitim.Cinayet her yerde var ama sebebi farklıBM Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu üyesisiniz aynı zamanda. 2022’ye kadar da göreviniz devam edecek. O yüzden çok farklı coğrafyalara gidiyorsunuz; Botsvana, Katar, Moritanya, Madagaskar gibi. Oralarda işlenen suçların bizimkilerden farkı ne? Coğrafyaya göre, suç ve suçluluk oranı değişiyor mu?- Cinayet gibi kimi suçlar vardır, dünyanın her coğrafyasında görülür. Ama motif, yani neden öldürdüğü farklılaşır. Kimi ülkede intikam, kimisinde kıskançlık, kimisinde uyuşturucu, kimisinde para sık rastlanan motiftir. Bizde olan aile içi şiddet, kadın cinayetleri ya da çocuğun cinsel istismarı henüz Afrika’nın ya da Orta Asya ülkelerinin önceliği değil.Birlikte çalıştığım öğretim üyeleri yeniden âşık olmamı kurtuluş olarak görüyorAma böyle bir şansları yok!Okan Bayülgen’in kayınvalidesi olacak mısınız, yoksa arkadaşınız olarak kalmasını mı tercih edersiniz?- Okan Bayülgen zekâsına, nezaketine, mesleki bilgisine hayran olduğum, çok şey öğrendiğim bir dost. Kızım Selin Atasoy’la uzunca bir süredir iş ilişkileri var. Özel hayatlarının nereye evrileceği konusundaysa fikir yürütmek ikisine de saygısızlık olur. Kızınızın aşk hayatı iyi, sizinki nasıl peki? Bu kadar kriminal vaka arasında aşka vaktiniz var mı?- Birlikte çalıştığım öğretim üyeleri çok çalıştığım, onları da çalıştırdığım için yeniden âşık olmamı kurtuluş olarak görüyorlar. Ancak böyle bir şansları yok!ÇÜRÜK ELMALAR VE MASUM MAHKÛMLARYeni kitabınız da çıktı, tebrikler. Yine pek çok farklı vaka ve analizleriniz var. Dokuzuncu kitap, değil mi?- Evet öyle.’Çürük Elmalar ve Masum Mahkûmlar’da -adından da anlaşılabileceği gibi- iyi sandıklarımızın kötü, suçlu sandıklarımızın da masum çıktığı soruşturmaları yazdım. Bunun yanı sıra, seri katillere âşık olan kadınlardan hastaları öldüren hemşirelere, tek böcek yüzünden kaldırılan idam cezasına, Katar’ın görme engelli şarkıcılarına varıncaya kadar az bilinen gerçekleri de... Kısacası otuz iki kısım tekmili birden!Kitabınızdan anlıyoruz ki, suçla mücadelenin olmazsa olmazı DNA bankaları. Türkiye’de niye yok?- Evet, yasal bir DNA bankamız ne yazık ki bulunmuyor. Oysa bir kere suç işleyenin yeniden suç işleme ihtimali yüksek! Aynı kişinin işlediği suçlardan birini aydınlatırsanız, diğerlerini de aydınlatırsınız. Dolayısıyla faili meçhullerin sayısı azalır. DNA bankamızın olmayışı maliyet yüzünden mi, politik bir tercih mi?- Aslında her hükümet bu bankanın öneminin farkında ama bir türlü ideal bir yapıda karar verilemedi. Kimden örnek alınacak, nerede ve nasıl çalışılacak, bilgi kimin kontrolünde olacak, ne zaman silinecek ve daha birçok ayrıntısı var. Kanaatimce, her mahkûmdan alınması şart. En azından cezasını çekip salıverilmeden önce.HA BİRE KOCASI ÖLÜP EVLENENLERE DİKKATNiye kadınlardan seri katil çıkmıyor?- Kadınlardan seri katil olmaz diye bir şey yok. Mesela ha bire kocası ölüp yeniden evlenenlere dikkat etmeli! Bir de kadınların eşlerini, sevgililerini ya da aileden birini cinayete azmettirmesi var ki, göz ardı etmeye gelmez. Mutfağı kimin kontrol ettiği önemlidir! Çünkü o, yemeklere istediğini katmak gibi olağanüstü bir gücün sahibidir! Canı isterse sizi baştan çıkarır, isterse başka bir âleme yolcu eder. Nitekim yazılı tarihin ilk kadın seri katili de Roma İmparatoru Claudius’un dördüncü karısı genç Agrippina, mutfaktan çıkmıştır!İdam edilecekler dahil, 349 mahküma ‘Pardon, suçsuzmuşsunuz!’ dedilerÇürük elma ve masum mahkûm oranı ne dünyada? İçeridekilerin ne kadarı aslında suçsuz?- Çürük elmaların sayısı bilinmiyor. Ama masum mahkûmlar hakkında yaklaşık bir fikrimiz var, o da sadece ABD için. Eyaletten eyalete değişiyor gerçi. Kiminde yüzde 2, kiminde yüzde 10. Yaklaşık 2.3 milyon mahkûmdan 46 ile 230 bin arası masum. Son 25 yılda DNA analizi sayesinde 349 kişiye “Pardon!” dediler. Bunlardan 20’si idama mahkûm edilmişti!‘Delil eken’ polislerden söz ediyorsunuz kitapta. Bu ne demek?- Şüphelinin aleyhine daha güçlü bir delil oluşturmak amacıyla sahtekârlık yapan görevliler var. Resmen delil ekiyorlar!KATİLLERE ÂŞIK OLAN KADINLARKitapta katillere âşık olan kadınlarla ilgili bir bölüm de var...- Evet, bazı kadınlar çok sayıda masumun canına kıymış katillere gönül veriyor. Onları kaçırıyor, hayatlarını birleştiriyorlar. Değişik nedenleri var. Sevgiyle iyileştirme umudu gibi kurtarıcı fanteziler, ünlü olmak, manşetlerde yer almak, gücü ve vahşeti paylaşmak ama ondan zarar görmemek gibi. Ülkede kadın kıyımı yaşanıyor! Siz bu konuda ne diyeceksiniz?- Evden uzaklaştırma, elektronik kelepçe ya da hapis çözüm değil. Riski çok önceden fark edebilmek, erkekle kadına psikolojik ve sosyal destek vermek, mali kaynak gerek.Adli bilimler lisans bölümü 50 yıllık rüyamızdı... Açıldı!Üsküdar Üniversitesi bünyesinde, Türkiye’nin ilk adli bilimler lisans bölümünü açtınız. Gençler acayip ilgi gösteriyor...- 80’lerden bu yana gördüğümüz bir rüya! Gerçi bu alanda yüksek lisans ve doktora eğitimini 1982’den beri veriyorduk ama 50 yıldır dünyanın pek çok ülkesinde yürütülen adli bilimler lisansını açmaya bir türlü cesaret edememiştik. Aradan geçen yıllarda bu eğitimi verebilecek kadrolar yetişti. Nasıl bir fayda sağlayacak?- Mezunlar kriminalistiğin balistik, belge inceleme, DNA analizleri, olay yeri inceleme, bilişim delilleri gibi alanlarında çalışabilecek. Üniversite yönetimi olağanüstü donanımlı laboratuvarlar kurdu.Kaynak: Hürriyet GazetesiHaberin linki: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ayse-arman/profesor-sevil-atasoy-yeni-kitabi-ve-televizyon-programiyla-huzurlarinizda-41349670Ayşe Arman'ın köşe yazısı için: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ayse-arman/sule-cet-sorusturmasinda-bence-eksikler-var-41350766
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy’un yeni kitabı “Çürük Elmalar Masum Mahkûmlar” raflardaki yerini aldı.Adli bilimlerin önde gelen ismi, “delil avcısı” Prof. Dr. Sevil Atasoy ’un ilgi çekici yeni kitabı Çürük Elmalar Masum Mahkûmlar, Doğan Kitap tarafından kitapseverler ile buluştu.İyi ile kötüyü, doğru ile yalanı birbirinden ayırmaya çalışanların zorlu dünyasından son gelişmeler ve ilginç vakaların yer aldığı kitapta günümüzde soruşturmaların sihirli değneği olan DNA analizleri…Parmak izinden ya da saldırganın olay yerinde damlayan kanından elde edilen inanılmaz bilgiler...Suçu aydınlatmayı değil, önlemeyi hedefleyenlerin yeni araştırma alanı: düşünce okuma…Olay yeri inceleme uzmanlarının, laboratuvar çalışanlarının bilerek ya da bilmeyerek yaptığı yanlışlar... gibi birçok konuda okuyucuyu aydınlatıyor.''Suç işleyebilir” iddiasıyla özgürlükleri kısıtlanan masumlar… Ve güvenlik uğruna gelecekte karşılaşılabilecek yeni tehlikeler… Seri katillerle evlenen kadınlar, roman yazmak için cana kıyan yazarlar, delil “eken” polisler hastalarını öldüren hemşireler, hayatı oyun sanıp cana kıyan bilgisayar bağımlıları…Tek toprak taneciğinin yönlendirdiği efsane soruşturma, tek fotoğrafa dayalı müthiş savunma, tek böceğin yasaklattığı idam… Botsvana, Katar, Moritanya, Özbekistan gibi aşina olmadığımız coğrafyalardaki ilginç vakalar… Otuz iki kısım tekmili birden Çürük Elmalar Masum Mahkûmlar’da okurunu bekliyor...Prof. Dr. Sevil Atasoy HakkındaProf. Dr. Sevil Atasoy, Alman Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi’nin ardından İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde biyokimya uzmanı, doktoru, doçent ve profesörü oldu.Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı’ndaki öğretim üyeliğinin yanı sıra, 1980-1993 arasında Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Kimyasal Tahliller İhtisas Dairesi Başkanlığını, İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü’nün 1987-2005 yılları arasında müdürlüğünü yürüttü; biyokimya, kriminalistik ve kriminolojinin farklı alanlarında lisans, yüksek lisans ve doktora dersleri verdi; tez danışmanlığı yaptı ve 2009’a kadar İstanbul Üniversitesi’ndeki öğretim üyeliğini sürdürdü.Halen İstanbul Üsküdar Üniversitesi’nde rektör yardımcılığı, Adli Bilimler lisans bölüm başkanlığı, Adli Bilimler ve Ceza Adaleti lisansüstü eğitimleri verilen Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü ile Şiddet ve Suçla Mücadele Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürlüğünü yürütmektedir. 2005-2010 arasında Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) üyesi olan ve 2009-2010 dönem başkanlığını üstlenen Atasoy, Ekonomik ve Sosyal Konsey tarafından 2017-2022 arasında görev yapmak üzere yeniden seçildi.Biyokimya, toksikoloji ve genetik alanında çok sayıda bilimsel yayını olan Sevil Atasoy, 2005-2009 arası, Hürriyet gazetesinde “Delil Avcısı” adlı sayfada haftalık adli bilim yazıları kaleme aldı, CNN Türk’te “Suç ve Delil”, HaberTürk’te “Acayip İşler”, NTV’de “Gel Zaman Git Zaman” tartışma programlarını yaptı, Kanal D’de Okan Bayülgen ile birlikte sunduğu “Muhabbet Kralı” programı İsmail Cem En İyi Talkshow Programı Ödülü’nü kazandı. Yine Kanal D’de, “Kanıt” adlı yüz bölüm süren polisiye dizinin konsept sahibi ve hikâye danışmanlığı ile sunuculuğunu üstlendi. Ekim 2019’dan itibaren TLC Türkiye kanalında “Sevil Atasoy ile People Dergisi Araştırıyor” programında yorumcu olarak yer aldı.Kitapları:Çürük Elmalar Masum MahkumlarZüppe Kocanın Şarkıcı Karısı ve Başka Nahoş GerçeklerAcayip İşlerKaranlığa Yolculuk (Gerçek Suç Öyküleri ve Başka Karanlık İşler)Her Çikolata YenmezYeraltındaki Melekler Yerüstündeki ŞeytanlarBu Ayak İzi Senin Dr. Watson!Kusursuz Cinayet Yoktur
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Üsküdar Üniversitesi Şiddet ve Suçla Mücadele Uygulama ve Araştırma Merkezi (ŞİDAM) Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, yeni televizyon programı ile izleyicisinin karşısına çıkmaya hazırlanıyor.Daha önce “Kanıt” dizisiyle ekranlarda olan ünlü Adli Tıp Uzmanı Atasoy, birbirinden farklı cinayetleri konu alan 'People Dergisi Araştırıyor' adlı belgesel serisinin yeni sezonunda polis ve muhabirlerden oluşan kadroya dâhil oluyor. Uluslararası tecrübesi ve bilinirliğiyle Atasoy, programdaki vakalara dair analiz ve yorumlarını izleyicilerle paylaşacak.TLC’de yayınlanacak olan programın ilk bölümü ise Cuma günü 22.30’da ekranlarda olacak.
Florya Kolejinden 11 öğrenci Üsküdar Üniversitesi ziyaret ederek, Adli Bilimler laboratuvarları hakkında bilgi aldı.Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Adli Bilimler bölümü Arş. Gör. Kemal Akın öğrencilere yerleşke hakkında bilgiler verdi.Öğrenciler daha sonra Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy ile de bir araya geldi. Öğrencilerle sohbet eden Atasoy, onların sorularını da yanıtladı.Hatıra fotoğrafı çekilmesinin ardından program sona erdi.
Sosyal medya üzerinden kurulan sanal ilişkiler, kimi zaman istenmeyen şekilde sonuçlanabiliyor. Sanal dünyadaki tuzaklara karşı alınabilecek önlemler olduğunu belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy, özellikle çocukların aileleri tarafından bilgilendirilmesinin önemli olduğunu vurguladı. Sahte profillere, profil fotoğraflarına ve kimlik bilgilerine dikkat etmek gerekiyor. Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, internet üzerinden kurulan tuzaklara karşı bilinçlenmenin önemine işaret etti.İnternet üzerinden kurulan ilişkilerin bir kısmının hayal kırıklığıyla ya da istenmeyen şekilde sonuçlanabildiğini belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Sanal dünyada arkadaş aramak isteyenler için şartlar çok cazip gibi görünebiliyor. Kişi, evinde yani kendini en güvende ve en konforlu olduğu alanda iletişim kuruyor. Sosyal medya platformları iletişimi kolaylaştırdı. Ancak ne yazık ki karşısındaki kişi gerçek bir kişi olmayabilir. Profildeki fotoğraf, gerçekten o kişi olmayabilir ve bu işin sonu hiç beklenmedik noktalara da gidebilir” dedi.Profil fotoğrafı geriye dönük aranabilirSosyal medya hesaplarında sahte fotoğraf ve isimle kendine hayali bir kimlik uyduran kişileri saptamanın bazı yöntemleri olduğunu belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy, “En basiti profildeki fotoğraf araştırılabilir. Google’da yer alan, geriye yönelik fotoğraf arama motorunu kullanarak söz konusu fotoğrafın daha önce başka bir yerde yayınlanıp yayınlanmadığını tespit edebilirler. İkincisi bu kişinin belirttiği yerde oturup oturmadığını anlayabilmek üzere IP sayısının bildirdiği şehirle bağlantılı olup olmadığına bakılabilir. Google’ın IP arama motorundan yararlanılabilir” diye konuştu.Gerçekten aynı okulda mı okuduk?Sosyal medya üzerinden tanımadığı kişilerle bağlantı kurmak isteyen kişilerin, karşı tarafla eski okulundan ya da eski iş yerinden olduğunu iddia ederek iletişime geçtiklerini belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy, bu kişinin gerçekten kendisini tanıyıp tanımadığını tespit etmek için bazı sorular sorulması gerektiğini söyledi.Prof. Dr. Sevil Atasoy, basit gibi görünen ama karşı tarafı rahatsız eden sorular yöneltilmesi gerektiğini ifade ederek “Mesela ‘Hangi liseye gittin?’ sorusu sorulabilir. Ya da ‘Hangi öğretmeni en çok seviyordun? O öğretmen hangi dersi anlatıyordu?’ şeklinde sorular yöneltilerek kontrol edilebilir. Geriye yönelik sorularla o kişiyi rahatsız etmek hem de onu kontrol etmek mümkün olabilir. Bunun yanı sıra karşımızdaki kişiden bir elektronik posta adresi istediğimizde bu kişi bir elektronik posta adresi vermekte tereddüt ediyorsa bu da büyük bir soru işareti” uyarısında bulundu.Tehditten korkmamak gerekiyorSanal dünyada kurulan bu tip ilişkilerin kimi zaman tehdit ve şantaja varan olaylarla sonuçlanabileceği tehlikesine dikkat çeken Prof. Dr. Sevil Atasoy, şu değerlendirmelerde bulundu:“Sosyal medya üzerinden karşısındaki kişiyi tanımadan uzunca bir süre ilişki yürüten, kimi zaman cinsellik içeren iletişime giren, kimi zaman karşısındaki kişiye özel fotoğraflarını gönderen kişiler bir süre sonra bu ilişkiyi sonlandıramıyor. Çünkü korkuyorlar. ‘Ya bu ilişki ortaya çıkarsa, ya benim böyle bir şeyler yazdığım birisi tarafından aileme iletilirse, ailem tarafından onlara verdiğim fotoğraf anlaşılırsa çok zor durumda kalırım’ diyerek korku ve endişe yaşıyorlar. Ancak bundan korkmamak lazım çünkü zararın ve tehlikenin neresinden dönülürse kardır.”Bu tuzakların bir numaralı nedeni; ekonomik çıkarBu tip tuzak ve tehlikelerin en büyük nedeninin ekonomik çıkar olduğunu belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Ekonomik çıkar için bunu yapan insanlar var. Yani internet üzerinden görüştüğünüz kişi bir gün sizi bir yere davet eder ve buluşmaya gidersiniz ya da ‘Yanına gelmek istiyorum ama param yok’ diye bir süre sonra sızlanmaya başladığı zaman büyük hata yapar ve para göndermeye başlarsınız. İşin içine para girdiği zaman burada bir ekonomik çıkar oluyor. Ne yazık ki onun yanına gitmeye kalktığınız zaman ve de kendinize göre uzunca süre bir ilişki kurmak için gittiğinizde daha ağır bedeller ödeyebilirsiniz. Bu kişiyle iyi anlaştığınızı ve artık bir arada yaşamak istediğinizi düşünüyorsunuz. Eğer sizin kendi paranız yoksa yavaş yavaş evdekilerin eşyalarını ya da annenizin altınlarını dahi alıp yollara düşebilirsiniz. Ve gittiğiniz yerde de maalesef sizi aslında bir çete bekliyor olabilir” uyarısında bulundu.Çocuklara tehlikeleri anlatmak gerekiyorSosyal medyadaki tehlikeler konusunda ailelerin çocuklarını mutlaka kontrol etmelerini, gereken uyarılarda bulunmalarını ifade eden Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Çocuklara başka şeyler öğretmek gerekiyor. Bunlardan bir tanesi tabi ki internet üzerinden görüştüğü hiç kimseye güvenmemesi gerektiği anlatılmalı. İletişim kurduğu kişinin aslında başka biri olabileceği, kimliğini gizlemiş biri olabileceği, 11-12 yaşında olduğunu zannettiği kişinin aslında erişkin biri ya da kız olarak tanıdığı kişinin aslında yetişkin bir erkek olabileceği söylenmelidir. İnternet üzerinden görüşülen kişiyle buluşulmaması gerektiği ya da bu kişinin adresini öğrenmek istemesine karşı özel bilgilerin kesinlikle verilmemesi gerektiği anlatılmalı. Bu tip bilgilerin istenmesi halinde çocuğun mutlaka ailesini haberdar etmesi istenmeli. Çocukla her zaman yakın ilişkide bulunmak ve güçlü bir iletişim kurmak önemli” diye konuştu.Hiçbir erişkinin bir çocuğun yardımına ihtiyacı yokturDışarıdaki tehlikelere karşı çocuğa bilgi vermenin önemine işaret eden Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Çocuğun şunu bilmesi lazım; hiçbir erişkinin bir çocuğun yardımına ihtiyacı yoktur. ‘Köpeğimi kaybettim gel beraber arayalım’ diye çocuktan yardım istenmez ya da ‘Şuraya nasıl gidilir?’ diyerek yol tarifini çocuğa sormaz. Böyle bir soruyla karşılaştığı zaman çocuğun bundan tedirgin olmasını öğretmek lazım. İkinci önemli nokta, hiçbir şekilde bir yabancıyla bir otomobile binmemesi gerekiyor. Okuldan onu kim alacaksa o kişiyle beraber okuldan ayrılması gerekiyor” uyarısında bulundu.Prof. Dr. Sevil Atasoy, ailelere çocuklara özel bölgelerine yani mayonun örttüğü yerlere kimsenin dokunmaması gerektiğini öğretmek gerektiğini de bir kez daha vurguladı.
Özbekistan Emniyet Müdürlüğü Kriminal Daire Başkanı Nail Galipshin ve beraberindeki heyet, Prof. Dr. Sevil Atasoy önderliğinde çalışmalarını sürdüren Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsünü ziyaret etti. Yeni binasına taşınan Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsüne ziyaret devam ediyor.Özbekistan Emniyet Müdürlüğü Kriminal Daire Başkanı Nail Galipshin, Özbekistan Emniyet Müdürlüğü Kriminal Daire Başkan Yardımcısı Aziz Salimov, Özbekistan Dışişleri Bakanlığı Dış İşleri Sorumlusu Bakir Urkinbayey ve Adalet Bakanlığı Yapı İşleri Müdürü Olga Belozyora Adli Bilimler Enstitüsüne ziyaret etti.Heyet, Adli Bilimler Fakültesi Mdr. Yrd. Dr. Öğr. Üy. Kaan Yılancıoğlu’ndan enstitü hakkında bilgi aldı.Adli Bilimler laboratuvarlarını da gezen heyet, enstitüyü çok beğendiklerini ve ilerleyen dönemlerde birlikte ortak çalışmak yapabileceklerini ifade etti.Toplu fotoğraf çekimi ardından ziyaret sona erdi.
Üsküdar Üniversitesi Adli Bilimler Kompleksi, geleceğin adli bilimcilerine pratik yapma ve uygulama imkanı sunuyor. Öğrenciler, Prof. Dr. Sevil Atasoy önderliğinde son teknolojiye sahip laboratuvar ve cihazların yer aldığı komplekste uluslararası standartlarda bilgi ile donatılıyor. DNA’nın her türlü analizini yapacak cihazlar, Türkiye’de sayılı olarak bulunan belge ve imza inceleme için kullanılan son teknoloji ile donatılan cihazlar, balistik yani silah bilimi eğitimi için gerekli olan mukayese mikroskoplarına kadar pek çok cihaz komplekste bulunuyor.Üsküdar Üniversitesi, Türkiye’de ilk kez tam donanımlı Adli Bilimler Kompleksi ile geleceğin adli bilim uzmanlarını yetiştiriyor. Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Adli Bilimler bölümü ile Adli Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans programı öğrencileri, Adli Bilimler Kompleksinde akademik bilgileri uygulama ile buluşturma imkanına sahip oluyor.Prof. Dr. Sevil Atasoy öncülüğünde adli bilimler eğitimiÜsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy önderliğinde Türkiye’nin ilk Adli Bilimler lisans eğitiminde öğrenciler, teknolojinin son imkanları ile donatılan laboratuvarlarda olay yeri inceleme, DNA analizi, balistik inceleme, toprak analizi, sahte imza gibi adli bilimleri ilgilendiren alanlarda bilgi edinerek uygulama yapma imkanı buluyor.Adli Bilimler lisans eğitimi ilk kez Üsküdar Üniversitesi’nde başladıAdli Bilimler bölümünden mezun olan kriminalistlerin olay yeri incelemeden DNA analizine, balistikten toprak analizine, yazı ve imzadan dijital delillere varan çok geniş yelpazede bilgi ve beceri ile donatıldığını belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Böylece yurt içi ve yurt dışından delil inceleyen resmi ya da özel kurumlarda en iyi şekilde görev yapabilecekleri gibi, bilirkişi olarak da hizmet edebilirler. Bölümden mezun olanlar, yine üniversitemizin sunduğu yüksek lisans ve doktora programlarını da tamamlayabilirler. Dünyada üniversitelerde Adli Bilimler lisans eğitimi yıllardır veriliyor. Adli Bilimler lisans eğitimi ülkemizde ilk kez Üsküdar Üniversitesinde donatılmış derslik ve laboratuvarlarda uluslararası standartlarda bir eğitim sunuyoruz” dedi.Prof. Dr. Sevil Atasoy, sayısal ile girilen Adli Bilimler lisans programı mezunlarının çalışma alanlarının çok geniş olduğunu belirterek Adli Tıp Kurumu gibi resmi kurumların yanı sıra su analizinden bir çanta ya da ayakkabının gerçek bir markaya mı yoksa sahte mi olduğunu belirleyen özel ve kamu kurumlarında çalışabileceklerini kaydetti.Modası hiç geçmeyen meslekAdli Bilimlerin hiçbir zaman modası geçmeyecek bir meslek olduğunu belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy, “İnsanoğlu var olduğu sürece suç da her zaman olacaktır ve bu suçu aydınlatacak olan, gerçek suçlu ile masumları birbirinden ayırt edecek olan uzmanlar her zaman gerekecek. Gelecekte pek çok şeyi robotlar yapsa bile bu robotlar da bir noktada suç işleyecek. Burada yazılımı yapanları mı robotu mu cezanlandıracağız? Burada mutlaka mahkemelere iş düşecek ve o zaman da bilirkişiler yani adli bilimler uzmanları devreye girecek” dedi.Önlisanstan doktoraya kadar eğitim… Adli Bilimler lisans programında uygulamalı bir eğitim sunduklarını belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Adli Bilimlerde teorik bilginin yanı sıra en önemli olan uygulama eğitimidir. Biz çok ciddi bir altyapı hazırladık. Böyle bir eğitim şu anda dünyada bile yok. Bu konuda çok iddialıyız. Ön lisanstan doktoraya kadar Adli Bilimler Kompleksinde eğitim sunuyoruz. Örneğin otopsi yardımcılığında mevcut eğitiminin yanı sıra delil toplamayı olay yeri incelemeyi de öğretiyoruz. Bizim ayrı bir binamız var. Bu binamızda çok önemli laboratuvarlarımız var. Burada DNA’nın her türlü analizini yapacak cihazlar, Türkiye’de iki üç tane bulunan belge inceleme, imza inceleme için kullanılan son teknoloji ile donatılan cihazlar, balistik yani silah bilimi eğitimi için gerekli olan mukayese mikroskopları, böcekleri karşılaştırmak için kullanılan mikroskoplar gibi pek çok cihaza ve alt yapıya sahibiz” dedi.Amerikan Adli Bilimler Akademisi ile görüşmeler sürüyorAkreditasyon açısından dünyada Adli Bilimler eğitiminin akreditasyonunu yapan tek kuruluş olan Amerikan Adli Bilimler Akademisi ile görüşmelerinin olduğunu belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Bunun yanı sıra üçüncü sınıftan dördüncü sınıfa geçecek olan öğrencilerimiz için Los Angeles Polis Kriminal ve Şerif Kriminalde bir süre çalışma ve öğrencilerimizin oraları görmelerine imkan tanımaları için çalışmalar yürütüyoruz” dedi.Dışa bağımlılıktan kurtulmak için uzman yetiştirilmeliAdli Bilimler alanında uzman yetirştirmenin adli bilim alanındaki dışa bağımlılıktan kurtulmada önemli bir etken olduğunu belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Sınırların kaldırıldığı, suçlu ve suçun sınır tanımadığı günümüzde, teknolojik gelişmeler yasa dışı güçler tarafından da yakından izlendiğinden adli bilimler alanında çalışacak profesyonellerin, gelişmiş ülkelerden sadece bilgi ve teknoloji transferi ile yetinmeyip, ülkemizi dışa bağımlılıktan kurtaracak, patent almaya yönelik yeni araç-gereç, yöntem ve teknolojiler geliştirecek şekilde eğitilmeleri gerekir” dedi.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) üyesi Prof. Dr. Sevil Atasoy, 26 Haziran Uyuşturucu Madde Bağımlılığı ve Kaçakçılıkla Mücadele Günü kapsamında önemli açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Bağımlıların hapisle cezalandırılması yerine alternatif çözümler üretilmeli, verilecek cezaların suçla orantılı olmasına dikkat edilmelidir” diyerek, bağımlı her bireyin tedavi, rehabilitasyon ve tedavi sonrası bakım hakkına sahip olduğunu vurguladı. Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) üyesi Prof. Dr. Sevil Atasoy, 26 Haziran Uyuşturucu Madde Bağımlılığı ve Kaçakçılıkla Mücadele Günü kapsamında önemli değerlendirmelerde bulundu.Adaletsizlikler, milyonlarca insanı etkiliyor“Bu yıl 26 Haziran’da dünya genelinde ‘Adalet için Sağlık, Sağlık için Adalet’ teması üzerinde duruluyor. Böylelikle tüm dünya vatandaşlarının, özellikle çocuk, kadın, yaşlı ve engellilerin sağlığı için adaletin vazgeçilmezliğine dikkat çekilecek” diyen Prof. Dr. Sevil Atasoy,“Madde bağımlılarının yan sıra madde satıcılarının da adalete ihtiyacı olduğu açıktır. Orantısız cezalar, yargısız infazlar, tedavi ve sosyal bütünleşmenin önündeki engeller, yasal ve toplumsal damgalamalar milyonlarca insanı etkiliyor” şeklinde konuştu.“Yargısız infaz, insan hakkı ihlalidir”Uluslararası sözleşmelerin madde bağımlılarına, insan hakları ve onuruna saygılı bir muameleyi şart koştuğunu kaydeden Prof. Dr. Sevil Atasoy,“Benzer şekilde verilecek cezaların da suçun niteliği ile orantılı olmasını gerektirir. Uyuşturucu bağlantılı suçlarda ister devlet memurları tarafından, isterse onların cesaretlendirmesi sonucunda gerçekleştirilen yargısız infazlar, insan hakkı ihlalidir, sözleşmelere aykırıdır ve kesinlikle kabul edilemez. Madde bağımlıları ve satıcılarına yönelik bu tür yasa dışı şiddet eylemlerinde bulunanların soruşturulması ve kovuşturulması şarttır” dedi. Bağımlılar için alternatif çözümler üretilmeli“Bağımlıların hapisle cezalandırılması yerine alternatif çözümler üretilmeli, verilecek cezaların suçla orantılı olmasına dikkat edilmelidir” diyerek, sözlerini şöyle tamamladı:“Bazı ülkelerde madde bağımlılarının idamla cezalandırılması kaygı uyandırmakta olup, uluslararası gelişmelere uygun biçimde düzenlemelere gidilmelidir. “Bağımlı her bireyin tedavi, rehabilitasyon ve tedavi sonrası bakıma hakkı vardır”Adil bir toplum, en marjinal bireylerinin dahi sağlığına önem veren toplumdur. Uluslararası sözleşmeler doğrultusunda her bağımlı bireyin tedavi, rehabilitasyon ve tedavi sonrası bakıma hakkı vardır. Bu kişilerin toplumla yeniden bütünleşmesi sağlanmalı ve damgalanmaları önlenmelidir. 1961’den bu yana uyuşturucu ile mücadeleyle ilgili üç temel sözleşmenin hükümetler tarafından uygulanmasını izlemekle görevlendirilen bağımsız, yarı-yargısal yetkiye sahip Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Kontrol Kurulu her zaman olduğu gibi, bireyin sağlık ve refahını merkeze yerleştiren uyuşturucuyla mücadele politikalarını özendirmeyi ve gerekli desteği vermeyi sürdürecektir.”
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Adli Bilimler bölüm başkanı Prof. Dr. Sevil Atasoy, Kadıköy İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve Kadıköy Rehberlik Araştırma Merkezinin düzenlenen Travma ve Okul Temelli Müdahale Sempozyumuna konuşmacı olarak katıldı. Atasoy, İstanbul genelindeki rehber öğretmenlere “internetteki çocuk avcıları” konulu sunum gerçekleştirdi.“Kaçırılan çocuklar üçüncü saatinde öldürülüyor”Kadıköy Anadolu İmam Hatip Lisesi 15 Temmuz Şehitleri Konferans ve Spor Salonunda gerçekleşen konferansta Atasoy, cinsel sebeplerden dolayı kaçırılan çocukların öldürülme ihtimallerinin yüksek olduğunu belirtti. Kaçırılan çocukların kaçırıldıkları andan itibaren üçüncü saatinde öldürüldüğüne dikkat çeken Atasoy, “aileler çocukları kaçırıldıklarında polise haber vermek için iki saat bekliyor, bu da polisin elinde bir saat bırakıyor. Çocuk tahmin edilen yerde değilse mutlaka polise haber verilmeli. Çocuğun son görüldüğü yer çok önemli” şeklinde konuştu.“Çocuğu gören son kişi olabiliriz”Hepimizin birey olarak etrafta olup bitene çok dikkat etmemiz gerektiğini vurgulayan Atasoy, belki bir çocuğu gören son kişi olabiliriz dedi.Türkiye genelinde çocuk tacizi vakalarının çok fazla olduğuna değinen Atasoy, çocuklara kimlerin kötülük yapabilecekleri konusunda değerlendirmelerde bulundu. Atasoy, çocuklara zarar verenlerin büyük bölümünün çocuğun tanıdığı, akraba ya da komşusu olabileceğine dikkat çekti.Atasoy şunları söyledi: Çocuklara cinsel tacizde bulunanlar genellikle bekâr, kendi ailesi ya da yalnız yaşayan, bilgi ve beceri gerektirmeyen işlerde çalışan ya da işsiz olan insanlar. Ama bazen istisnalar olabiliyor. Nice seri katiller vardır ki öğretmen, sevecen bir dede ya da spor takım antrenörü de tehdit olabiliyor.“Hiçbir görüntü, ses ve mekân gerçeği yansıtmayabilir”Prof. Dr. Sevil Atasoy, kendi çocuklarımız ve okuttuğumuz öğrencilere öğütler vermemiz gerektiğini internetteki hiçbir görüntü, ses ve mekânın gerçeği yansıtmayabileceğini söyledi.Ailelerin plajda çektikleri çocuklarının fotoğraflarını sosyal medyada paylaşanların olduğunu fakat bu fotoğrafın bir yerlerde para karşılığı satılarak o çocuğu hedef haline getirdiğini belirtti.Teknolojinin çok değerli olduğu belirten Atasoy teknolojinin bazen de suçların işlenmesi için bir silah haline geldiğini söyledi.“Çocuğun her söylediğine inanmak gerekiyor”İlerleyen günlerde ampulün olduğu her yerde internete ulaşılabileceğini belirten Atasoy, tek çare neyle karşılaştığımızı bilebilmek. Bir çocuk aile içinde sır saklamamalı. Her türlü olayı iyi ya da kötü olayı paylaşabilmeli. Çocuğun her söylediğine inanmak gerekiyor” şeklinde konuştu.Prof. Dr. Sevil Atasoy konuşmasının ardından izleyicilerin sorularını yanıtladı.Programın sonunda Atasoy okurları için kitaplarını imzaladı.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Adli Bilimler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sevil Atasoy, BIOEXPO “Yaşam Bilimleri Forumu” ve ANALYTECH fuarında söyleşi ve imza gününe katıldı.İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Merkezi Akdeniz Salonunda Labmedya sponsorluğunda düzenlenen fuarda Prof. Dr. Sevil Atasoy “Mucize Deliller” konulu söyleşi gerçekleştirdi.Atasoy’un söyleşisine ziyaretçiler yoğun ilgi gösterdi.Söyleşinin ardından Atasoy, okuyucuları için kitaplarını imzaladı.
Üsküdar Üniversitesi Adli Bilimler Bölümü, özel ya da resmi kriminal laboratuvarlarda görev yapacak, bilimsel araştırmalar yürütecek, yeni yöntem ve gereçler geliştirecek, bunları uygulamaya geçirecek profesyonellerin eğitimine devam ediyor. Bu yıl yeni binasına taşınan Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü öğrencileri en son teknoloji laboratuvarlarda alanında uzman isimlerden dersler alıyor.Üsküdar Üniversitesi adli bilimcileri suçu aydınlatmaya, suçluyu bulmaya yönelik yenilikler üretmeyi hız kesmeden sürdürüyor.Öğrencilere, başarılı bir soruşturmanın vazgeçilmez unsurlarından olan, adli fotoğrafı, olay yeri inceleme, delil toplama ve yeniden canlandırmanın teori ve pratiği özel laboratuvarlarda öğretiliyor.İntihar, cinayet, kaza, cinsel saldırı ya da hırsızlık senaryolarıyla düzenlenen sahte olay yeri (mock crime scene) laboratuvarlarında lisanstan doktoraya her düzeyde adli bilim öğrencilerinin yanı sıra otopsi teknisyenleri de eğitim görüyor.
Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü tarafından düzenlenen 1. Uluslararası Adli Bilimciler ve Ceza Hukukçuları Kongresi’nde cinsel şiddet ve cinsel suçlar, adli ve hukuki yönleriyle ele alınıyor. Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, cinsel şiddet ve cinsel suçlara yönelik panik yasaların çözüme yönelik olduğunu, bu durumun suçun önlenmesinde yeterli olmadığını söyledi. Teknolojinin yaygınlaştığı günümüzde yasaklamaların sonuç vermeyeceğini ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bireylerde zarar algısının oluşturulması gerektiğini belirterek “Bu algı oluştuğunda kişi, bu yaptığım şey bana zarar veriyor, bunu yaptığımda başkasına zarar vereceğim diye düşünerek kendi kendini durdurabilir noktaya geliyor. Asıl özgürlük içindeki ayartıcı ve suça yöneltici duygulara hayır diyebilmek” dedi. Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşkesi Kuleli Salonu’nda düzenlenen 1. Uluslararası Adli Bilimciler ve Ceza Hukukçuları Kongresi’nde cinsel şiddet ve cinsel suçlar tüm yönleriyle ele alınıyor.Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kongrenin açılış konuşmasında kongrenin cinsel şiddet ve cinsel suçlara önemli bir bakış açısı getireceğini belirterek özellikle birbirinden farklı disiplinlerin sadece fen filimlerinde değil, sosyal bilimler, hukuk ve adli bilimler alanında ortak çalışmalar yapmasının önemine işaret etti. Prof. Dr. Tarhan, “Bu multidisipline çalışmalar olmazsa sorunlar çözülemiyor ve daha karmaşık bir hal alıyor” dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Panik yasalar suçun önlenmesinde yeterli olmuyorProf. Dr. Sevil Atasoy’un açılış konuşmasında bahsettiği ceza hukukçusu Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer’in 1984 yılında vurguladığı “panik yasası”na değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, günümüzde cinsel saldırı ve cinsel şiddet suçlarına yönelik panik yasaların ortaya çıktığını ancak bunun sadece sonuca yönelik olduğunu, suçların önlenmesine ve caydırıcılık konusunda etkisinin bulunmadığını söyledi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Şu an sonuçlar üzerinden gidiliyor. Elektronik kelepçe ve 6 ay uzaklaştırma gibi cezalar veriliyor ama problem azalmıyor daha da artıyor. Travma olduktan sonra ikincil üçüncül travmalar olur, şiddet olur; bu sefer ikincil şiddetle olmaya başladı demek ki metod yanlış. Bunun gözden geçirilmesi gerekir. Buradan çıkacak sonuç bildirgesinde bunun üzerinde durulmasında fayda var. Cinsel suçlar ceza adaleti, ceza hukuku ve adli bilimlerin kesiştiği önemli bir alan” diye konuştu.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Yasaklayarak sonuç alınamaz”Cinsel şiddet suçlarının 1960’lı yıllardan sonra tüm dünyada artış gösterdiğini kaydeden Prof. Dr. Tarhan, bunda alkol ve madde bağımlılığındaki artışın etkisi olduğunu, bunun artmasıyla beraber cinsel şiddet suçlarının arttığına dikkat çekti. ABD Başsavcılar Yüksek Kurulu’nun bir kararında cinsel şiddet suçlarıyla erotik pornografik materyal kullanımı arasında nedensellik ilişkisi olduğuna yer verildiğini belirten Tarhan, bu tür suçların önlenmesinde zarar algısının vurgulanmasının önemli olduğunu söyledi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Teknolojinin bu kadar yaygınlaştığı bir dönemde yasaklayarak sonuç alamayız. İnsanlarda zarar algısını oluşturmamız gerekiyor. Bağımlılığı önlemek için en çok üzerinde durduğumuz konu, kişide zarar algısı oluşması. Bu algı oluştuğunda kişi, bu yaptığım şey bana zarar veriyor, bunu yaptığımda başkasına zarar vereceğim diye düşünerek kendi kendini durdurabilir noktaya geliyor. Asıl özgürlük içindeki ayartıcı ve suça yöneltici duygulara hayır diyebilmek” dedi.Prof. Dr. Sevil Atasoy: “Sadece cezaların artırılması sorunu çözmüyor”Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy ise programın birbirinden farklı ancak birbirine çok bağlı iki disiplinin adli bilimler ve ceza adaleti birlikteliğinden oluştuğunu söyledi. Prof. Dr. Sevil Atasoy, cinsel saldırının hiç kuşkusuz vahim bir toplumsal sorun olarak karşımızda durduğunu belirterek Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nün 2005 ile 2015 yıllarına ilişkin yayınladığı cinsel saldırı suç ve sayıları başlıklı bültene göre, cinsel saldırı suçunu işlediği iddia edilen her 100 kişiden 73’ü öyle ya da böyle gerçekleştirmiş olduğu fiil sebebiyle suçlu bulunduğunu söyledi. Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Bu suçun önlenmesinden başlayarak suçlunun topluma kazandırılmasına varan geniş yelpazedeki bütün faaliyetler ülkemize uygun bir suç siyasetini yansıtmalıdır. Ancak bir suç tipi yaygın hale geldiği zaman sadece kanunda ön görülen cezaların artırılması suretiye suçun işlenmesinin azaltılabileceği bir başka deyişle panik mevzuatla düzeltilebileceği gibi hatalı bir anlayış bulunmaktadır. İşte tam da bu yüzden 1. Uluslarası Adli Bilimler ve Ceza Hukuku Kongresinin cişnsel saldırı suçuna odaklanmasını çok doğru bulmaktayım” dedi.Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Ceza Adaleti Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Gülsün Ayhan Aygörmez Uğurlubay da kongreye destek veren Üsküdar Üniversitesi’ne, Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a ve Prof. Dr. Sevil Atasoy’a teşekkür ederek kongrenin önemli sonuçları olacağını söyledi.Aile ve okulda eğitim şartKongrenin “Cinsel Şiddet Olgusu” başlıklı ilk oturumu, Prof. Dr. Sevil Atasoy’un moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Üsküdar Üniversitesi Adli Bilimler Bölümü’nden Umut Kendüz’ün cinsel şiddet olgusunu ele aldığı oturumda, Üsküdar Üniversitesi Radyo TV Sinema ve Psikoloji Bölümü öğrencisi Onur Özyalçın ve Üsküdar Üniversitesi Psikoloji ve Sosyoloji Bölümü öğrencisi Ceren Atlı, “medyada cinsel şiddet olgusu ve psikolojisi” konuşuldu; cinsel şiddet olgusuna karşı aile ve okullarda bilgilendirme çalışması yapılmasının önemine dikkat çekildi.Alman ve Türk Ceza Kanunlarında cinsel suçlar konuşulduÖzyeğin Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Dr. Yener Ünver’in moderatörlüğünü yaptığı “Cinsel Suçlar: Alman ve Türk hukuk mevzuatında cinsel suç düzenlemeleri” başlıklı oturumla devam eden kongre, Özyeğin Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Özlem Yenerer Çakmut’un moderatörülüğünde “Alman ve Türk Hukuk Mevzuatında Cinsel Suç Düzenlemeleri”, Üsküdar Ünbiversitesi Adli Bilimler Bölümü Öğretim Üyesi Zekai Genç’in moderatörlüğünde “Cinsel Suçlarda Güncel Tartışmalar ve İfadelerden Kaynaklanan Sorunlar” başlıklı oturumlarla devam etti.Kongre iki gün sürecekKongrenin ikinci gününde ise Prof. Dr. Sevil Atasoy moderatörlüğünde “Cinsel Suç Nedenleri, Profilleme ve Suç Önleme Stratejileri”, Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Ceza Adaleti Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Gülsün Ayhan Aygörmez Uğurlubay’ın moderatörlüğünde “Cinsel Suçları Önlemeye Yönelik Stratejiler ve Çözüm Önerileri” ve Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Ensititüsü Adli Bilimler Doktora Öğrencisi Hacer Eşref Atik Tosunlar’ın moderatörlüğünde “Cinsel Suç Mağdurlarını Korumaya Yönelik Gelişmeler ve Öneriler” başlıklı oturumlar gerçekleştirilecek.
Polis Akademisi Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. İbrahim Dursun ve Md. Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ali Tekiner, Prof. Dr. Sevil Atasoy önderliğinde çalışmalarını sürdüren Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsünü ziyaret etti. Yeni binasına taşınan Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsünün ilk ziyaretçileri Polis Akademisi Adli Bilimler Enstitüsünden oldu.Polis Akademisi Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. İbrahim Dursun ve Md. Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ali Tekiner Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsünü ziyaret etti.Dursun ve Tekiner, Adli Bilimler Fakültesi Mdr. Yrd. Dr. Öğr. Üy. Kaan Yılancıoğlu, Doç. Dr. Gülsün Ayhan A. Uğurlubey, Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Ünsal, Dr. Öğr. Üyesi Zekai Genç, Öğr. Gör. Duygu Yavuz, Öğr. Gör. Buse Sabiha Bozaslan ile toplantı gerçekleştirdi.“Öğrencilerimiz önce suçların sınıflandırılması tanımlanmasına yönelmelidir”Toplantıda, öğrencilere verimli bir eğitim verilmesi gerektiğinden, asayiş şubedeki veri eksikliğine ve bunun nasıl düzeltilmesi gerektiğine kadar birçok konudan bahsedildi.Öğrencilerin önce veri eksikliğine ve suçların sınıflandırılması, tanımlanmasına yönelmesi gerektiğini belirten Dursun; “Mevcut verileri talep etmek yerine mevcut verilerin sağlıklı edinilmesini sağlamamız gerekiyor. Hırsızlık tek başına bana bir şey ifade etmiyor. Onu tanımlamak lazım. Bizim önce bir şey vermemiz gerekiyor ki sonra talep edelim. Biz mevcut veriyi işlediğimiz zaman bu bize ülke olarak aleyhte bir durum. Bizim sınıflandırmalara ve sokaktaki gerçeklere değinmemiz gerekiyor. Öğrencilerimiz önce suçların sınıflandırılması tanımlanmasına yönelmelidir” dedi.Toplantının ardından, Polis Akademisi Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. İbrahim Dursun ve Md. Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ali Tekiner’e öğretim görevlileri Adli Bilimler laboratuvarlarını gezdirdi.Toplu fotoğraf çekimi ardından ziyaret sona erdi.
Üsküdar Üniversitesi Adli Bilimler öğretim üyeleri, Emniyet Teşkilatının 174. kuruluş yıl dönümü kapsamında İstanbul Polis Eğitim ve Kongre Merkezinde yapılan “Dijital Çağda Güvenliğin Dönüşümü ve Bir İç Güvenlik Aktörü Olarak Polis" sempozyumuna katıldı.Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsünü temsilen Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdür Yardımcısı Dr. Öğretim Üyesi Kaan Yılancıoğlu, Dr. Öğretim Üyesi Aylin Yalçın Sarıbey, Dr. Öğretim Üyesi Tuğba Ünsal ve Dr. Öğretim Üyesi Zekai Genç ile Strateji Geliştirme Direktörü Ayşe Öztürk, İstanbul İl Emniyet Müdürü Dr. Mustafa Çalışkan’ın davetlisi olarak sempozyuma katılım sağladı.Sempozyuma İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, İstanbul İl Emniyet Müdürü, çeşitli Üniversitelerin Rektörleri, Emniyet teşkilatı mensupları ile akademisyenler de katılım sağladı.İl Emniyet Müdürünün 2018 yılı Suç Profili sunumuyla başlayan sempozyum, diğer konuşmacıların “Dijital Dönüşümde Suç ve Suçluyla Mücadele” konuları hakkındaki görüş alışverişi ve tartışmaları ile son buldu.Emniyet Teşkilatının 174. kuruluş yıl dönümü sebebiyle Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan da İl Emniyet Müdürü Dr. Mustafa Çalışkan’a çiçek gönderdi.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, "Türkiye'de seri katil yoktur denir, ben buna katılmıyorum. Bunu söyleyebilmek için son 50 yılda çözülememiş hiç cinayetinizin olmaması lazım. Bizde aydınlatılamamış olay var, kayıp da çok." dedi.Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi (MAKÜ) Bucak Hikmet Tolunay Meslek Yüksekokulu tarafından bu yıl 13'üncüsü düzenlenen Kariyer Günleri toplantısında konuşan Prof. Dr. Sevil Atasoy, üniversite öğrencilerine kariyerinin dönüm noktalarını anlattı.Bir öğrencinin sorusu üzerine "Kusursuz cinayet yoktur" sözünün çok fazla bilinir olduğunu ifade eden Atasoy, "Bir olay çözülemiyorsa öncelikli olarak olay yeri incelemede problem var demektir. İyi bir olay yeri incelemesi yapılırsa mutlaka olayların aydınlatılma oranı yükselir." diye konuştu.SAHNELENEN OLAY YERLERİ VARAtasoy, her olay yerine aynı kalitede personeli göndermenin mümkün olmadığını belirterek, "Sahnelenen olay yerleri var, yani intihar gibi olan aslında cinayettir. Cinayet gibi duran da intihardır. Olay yerlerine ön yargı ile yaklaşılıyor ve ilk görülen şeye inanılıyor. Ona göre deliller toplanıyor. Bu bir açmaza girdiği zaman da tekrar olay yerine dönülemiyor. Ön yargı olmadan bu senaryolar düşünülerek delillerin toplanması lazım." ifadelerini kullandı."Kusursuz cinayet hakikaten yoktur." diyen Atasoy, kusurlu personel ve laboratuvar çalışanı, kasten yanlış yapan laboratuvar çalışanı olduğunu söyledi.Atasoy, insanların deneyim sahibi olmasının önemine işaret ederek, şöyle konuştu:"KAYIP DA ÇOK""Türkiye'de seri katil yoktur' denir mesela. Ben buna katılmıyorum, bunu söyleyebilmek için son 50 yılda çözülememiş hiç cinayetinizin olmaması lazım. Böyle bir şey yok. Bizde aydınlatılamamış olay var, kayıp da çok. Memleketi mi terk etti, dağa mı çıktı, yoksa bir yerde öldürüldü mü? Bilmediğimiz bir sürü insan var. Çünkü seri katil 3 ya da daha fazla kişiyi arada soğuma evreleri olmak kaydıyla öldürene diyoruz. Ama bu soğuma evresi 10 yıl olabiliyor, 15 yıl olabiliyor."Atasoy'a günün anısına, MAKÜ Rektörü Prof. Dr. Adem Korkmaz tarafından hediye verildi.Kaynak: Hürriyet GazetesiHaberin Linki: https://www.hurriyet.com.tr/gundem/merak-edilen-o-soruya-cevap-verdi-seri-katiller-41154979
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy Nazilli Belediyesinde “Mucize Deliller” konulu söyleşi gerçekleştirdi.Nazilli Belediyesi Mehmet Yüzügüler Kültür Merkezinde gerçekleşen söyleşiye katılımcılar yoğun ilgi gösterdi.Mucize Deliller sunumunda gelişen teknoloji ile birlikte adli olaylarda delil olarak kullanılan materyallere dikkat çeken Atasoy, aydınlatılmış ve aydınlatılamayan cinayet örneklerine değindi.Atasoy söyleşi sonrası okurlarının kitaplarını imzaladı.Atasoy’a yoğun ilgi gösteren okurlar, Atasoy ile bol bol fotoğraf çektirdi.
Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu (INCB) tarafından oluşturulan 2018 Raporu, dünya ile aynı anda paylaşıldı. Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, 2005-2010 ile 2017-2022 dönemleri Birleşmiş Milletler Narkotik Kontrol Kurulu Üyesi ve önceki başkanı Prof. Dr. Sevil Atasoy, Orta Doğu ülkelerindeki uyuşturucu mücadeleye ilişkin verilerin yanı sıra rapordaki Türkiye’ye ilişkin rakamları da paylaştı. Türkiye’nin, Afganistan’dan eroinin kullanıcısı olan Avrupa ülkelerine transit olarak geçtiği, klasik Balkan yolu üzerinde bulunduğunu ve transit rolünü sürdürdüğünü belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Geçtiğimiz yıla göre neredeyse iki kat eroin yakalamış durumdayız. Yani yakalamada muazzam bir artış var. Benzer şekilde geçtiğimiz yıllara oranla neredeyse 10 kat anhidrit yakalamış durumdayız. Uyuşturucu ile mücadelede bir önceki yıla oranla 0 artmış bir başarı var” dedi. Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşkesi Senato Salonunda düzenlenen basın toplantısında Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, 2005-2010 ile 2017-2022 dönemleri Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Kontrol Kurulu Üyesi, önceki dönem başkanı Prof. Dr. Sevil Atasoy, Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu (INCB) tarafından oluşturulan 2018 Raporu, dünya ile aynı anda paylaştı. Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu (INCB) hakkında bilgi veren Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Tıbbi ve bilimsel kullanım dışında narkotik ve psikotrop maddelere erişimi, ayrıca bunların üretim, imalat, dağıtım, kullanım ve ticaretini denetlemek suretiyle, dünya vatandaşlarının sağlık ve refahını korumayı hedefleyen uluslararası nitelikte üç Birleşmiş Milletler Sözleşmesi bulunur. Bunlara, Okyanusya’daki birkaç ada devlet dışında, bütün üye ülkeler taraftır. BM’nin başka hiçbir düzenlemesi bunlar kadar evrensel kabul görmemiştir. Sözleşmelere uyumu BM’nin bağımsız organı Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) denetler. Sözleşmelere göre Ekonomik ve Sosyal Konsey tarafından beş yıllığına seçilen ve 13 uzmandan oluşan Kurul, her yıl, sadece Hükümetlerin yetkili organlarının bildirimlerine dayanarak kaleme aldığı bir rapor ile eklerini yayınlamak zorundadır” dedi. 2018 INCB Raporu’nun öncelikle Cannabis’in (esrar) tıbbi amaçla kullanımının risk ve yararlarına odaklandığını, ayrıca Cannabis’in tıp dışı kullanımı ile ilgili yasal gelişmeleri değerlendirdiğini belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy, şunları söyledi: “Raporun “Uluslararası Denetime Tabi İlaçlara Erişim” başlığını taşıyan bir de özel eki var. Ayrıca 5 Mart 2019 günü, 2018 Öncüller Raporu da dünyanın dört bir yanında basın mensuplarına sunulacak. Bir dizi bölgesel gelişmeye değinen bu raporlar Afganistan’ın uyuşturucu madde ile mücadelede karşılaştığı sorunlarla başa çıkabilmesi için mali ve teknik destek çağrısında da bulunuyor.” “Dünyanın eroin ve morfin kullanımını önlemek için önce Afganistan sorunu çözülmeli” Prof. Dr. Sevil Atasoy, Afganistan’ın bu yıl yasal ihracat gelirlerinin çok üzerinde afyon üzerinden kazanç elde ettiğini belirterek “Afganistan sorunu çözülemediği takdirde dünyadaki eroin bağımlığının ve morfin kullanımının önüne geçmek mümkün değil” uyarısında bulundu. Yakalama oranında % 100 oranında başarı var Ülkemizde alınan önlemler, eğitimli personel gibi çeşitli etkenlerle yakalanma oranında ciddi bir başarı tablosu olduğunu belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy, yakalanma oranlarında en az 0 elde edilmiş başarı olduğuna dikkat çekti. Prof. Dr. Sevil Atasoy, şunları söyledi: “Türkiye’nin Afganistan’dan eroinin kullanıcısı olan Avrupa ülkelerine transit olarak geçtiği, klasik Balkan yolunun önemini bu yıl da aynen devam ettirdiğini görüyoruz. Yani azalan pek şey yok. Kuzey yolu güney yolu denilen birçok yol var ise de en ucuzu, en kolayı, en hızlısı Balkan yolu. Dolayısııyla bu memleketin üzerinden bu geçiyor. Önemli olan geçtiğimiz yıla göre neredeyse iki kat eroin yakalamış durumdayız. Yani böyle muazzam bir yakalamada artış var. Benzer şekilde geçtiğimiz yıllara oranla neredeyse 10 kat anhidrit yakalamış durumdayız. Uyuşturucu ile mücadelede 2018 raporu, 2017 raporundaki Türkiye’nin durumu ile karşılaştırıldığında en az 0 artmış bir başarı var. Bu başarının ölçüsü Kontrol Kurulu için yakalanan torbacı sayısı değil. Kilogram, litre, ton, yani makro düşünmek gerekiyor. Mühim olan güvenlik görevlilerinin arzla olan mücadelesi.” Yakalamada en üst seviyedeyiz Ülkemizin üzerinden geçen maddenin yakalanma oranının dünyada en üst seviyede olduğunu ifade eden Prof. Dr. Atasoy, “0’ün yakalanmasının zaten mümkün değil. Türkiye’nin polis ve Jandarması her zaman takdir edilen bir performans gösteriyor. Ancak bu yine de Avrupa’daki eroin bağımlılığın artması, önlenmesi ve erişim fiyatına etki edilemiyor” dedi. Bu mücadele bitmez! “Uyuşturucu ile mücadele bitmeyecek bir mücadeledir” diyen Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Binlerce yıldır insanlar değişik nedenlerle değişik maddeleri kullanıyor. Çünkü insan beyni kendine yetemiyor. İyi olma halini spor gibi uğraşlarla yani başka şekilde elde etmeyi topluma, gençlere öğretmek gerekiyor” dedi. Bu raporda ülkelerin kendi adlarının geçmesini hiç istemediklerini ifade eden Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Raporda az geçmek en büyük hedefidir. Türkiye’nin adının geçtiği yerler görüyoruz ama bunların büyük çoğunluğu iyi şeyler” dedi. Genç nüfusu olan bir ülkeyiz, dikkatli olmak zorundayız Prof. Dr. Sevil Atasoy, basın mensuplarının Türkiye’de geçen yıla göre kullanımın ne durumda olduğu soru üzerine “Uyuşturucu madde kullanımının rastlanma sıklığına dair çok araştırma yapma şansınız olmuyor. Okul öğrencisine anket yapmak mümkün değil bunun en büyük nedeni özendirme kaygısı, çünkü hiç bilmediği bir maddeyi öğrenebilir. O nedenle okullar bilinemiyor. Çok genç nüfusu olan bir ülkeyiz, meraklı bir gençlik var. Dikkat etmek gerekiyor” uyarısında bulundu. Kadınlar sert maddeler kullanmıyor Kadınların esrar ve eroin gibi sert maddeler kullanmadığını, bunun yerine reçeteyle yazılan ilaçları tercih ettiğini belirten Atasoy, bu durumun dünyaya engelli gelen bebeklerin sayısındaki artışta etkili olabileceğine dikkat çekti. Türkiye’ye 20 konuda atıfta bulunuluyor Prof. Dr. Sevil Atasoy, Orta Doğu ülkelerindeki uyuşturucu mücadeleye ilişkin verilerin yanı sıra rapordaki Türkiye’ye atfedilen bölümlere ilişkin de şu bilgileri verdi: “INCB 2018 Raporu Türkiye’ye yaklaşık 20 kadar konuda atıfta bulunmaktadır. 2016’ya göre haşhaş ekimi alanlarının Türkiye dahil dünya genelinde azaldığı, ancak morfince zengin afyon ham maddesi stokunun en büyüğünün Türkiye’nin elinde bulunduğu ( 725 ton morfin eşdeğeri stokun 161 tonu)Türkiye’nin Uluslararası ithalat – ihracat Yetkilendirme Sistemi’ni (I2ES) aktifleştiren 40 ülkeden biri ve siteme bilgi yükleyen 10 ülkeden biri olduğuAfganistan kaynaklı olup Batı ve Orta Avrupa ülkelerini hedefleyen opiatların (eroin, morfin, afyon) başlıca Balkan Yolu’nu kullandığı ve yolun İran İslam Cumhuriyeti, Türkiye ve Balkan ülkeleri üzerinden geçtiğiTürkiye’nin, 10-11 Kasım 2017 tarihlerinde Özbekistan tarafından düzenlenen Orta Asya’da Güvenlik ve Sürdürülebilir Gelişme Uluslararası Konferansı’na katıldığıMadde kullanım bozukluklarının tedavisi, rehabilitasyon, sosyal reentegrasyon ve madde kullanımını izleme konularının yanı sıra çok sayıda hukuki düzenleme ve güvenlik önlemini kapsayan 2018 – 2023 Ulusal Strateji Belgesi ve Eylem Planını kabul ettiğiYetkililerin, Türkiye’de ele geçen eroin ile asetik anhidrit miktarlarındaki artış yüzünden 2017-2018 döneminde Avrupa piyasalarına giren eroin miktarında yükselme görüleceğini belirttikleriTürkiye’de 2016 yılında 5.5 ton eroin yakalanırken 2017’de bu sayının 17.7 tona yükseldiği2018 yılı Ocak ve Haziran ayları arasında 9.5 ton eroin yakalandığı2016’da 337 kilogram afyon ele geçerken, 2017 yılında bu sayının 933 kilogram olduğuYetkililerin bildirimine göre, İran İslam Cumhuriyetinden yola çıkan, İran plakalı kamyonların Türkiye üzerinden hedef piyasaların bulunduğu Avrupa’ya geçişlerinde artış gözlendiğiYetkililere göre, Türkiye’de ele geçen afyonun Avustralya, Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri yasa dışı piyasalarını hedeflediğiKuzey Irak’ta eroin imalatının gerçekleştiğine dair işaretler olduğu, Kuzey Irak’tan Türkiye’ye giren eroin yakalamalarında artış gözlenmesinin, ayrıca Irak’a gitmekte olan ciddi miktarda asetik anhidritin Türkiye’nin batı sınır bölgesinde ele geçmesinin bu durumu desteklediğiTürkiye’de yakalanan Cannabis (esrar) miktarının ciddi artış gösterdiği, 2016 yılında ele geçen 36 tona karşılık, bu sayının 2017 yılında 81 tona eriştiğiYakalanan kenevir bitkisi miktarında ise azalma olduğu, 2016 yılında 110 ton kenevir ele geçerken, 2017 yılında bu sayının 94 ton olarak gerçekleştiğiTürkiye’nin ciddi biçimde esrarın daha etkili biçimi olan “skunk” adlı uyuşturucunun kaçakçılığı ile karşılaştığı. Bir önceki yıla göre dört kat artışla 2017 yılında 6.5 ton skunk yakalandığı,Yetkililere göre Skunk’ın menşeinin Hollanda başta olmak üzere Avrupa olduğu, maddenin Orta ve Güney-Doğu Avrupa (başlıca Yunanistan) üzerinden Türkiye’ye ulaştığıTürkiye’deki kokain yakalamaları arttığı, 2016 yılında 845 kilogram ele geçtiği halde 2017 yılında bu miktarın 1.5 ton’a yükseldiğiYetkililere göre kokain kaçakçılığının Brezilya, Kolombiya ve Venezuela gibi Güney Amerika ülkelerinden doğrudan ya da Nijerya ve Güney Afrika gibi Afrika ülkelerinden transit geçerek gerçekleştiği, bu amaçla sıklıkla İstanbul Atatürk Hava Limanı kullanıldığı. Yetkililere göre Türkiye’nin “captagon” kaçakçılığında transit ülke olmayı sürdürdüğü. Captagon’un başta Suriye Arap Cumhuriyeti olmak üzere Orta Doğu’da imal edildiği ya da satıldığıCaptagon kaçakçılığında terörist ve isyancı grupların da yer aldığıTürkiye’de asetik anhidrit yakalamalarının büyük artış gösterdiği, 2016 yılında 1588 litre abhidrit ele geçtiği halde, 2017 yılında bu sayının 23000 litre olduğu, 2018 yılı Ocak ve Haziran ayları arasında da 34000 litre yakalandığı, buna göre eroin sentezinin vazgeçilmezi olan asetik anhidrit kaçakçılığının bütün hızıyla sürdüğü.Yetkililere göre asetik anhidritin kaynağının genellikle Almanya ve Hollanda olmak üzere Orta ve Batı Avrupa ülkeleri, hedefin ise İran İslam Cumhuriyeti ve Irak olduğuMayıs 2017’de Türkiye’nin, piyasada gözlenen yeni psikoaktif maddelerdeki artış yüzünden 138 adet merkezi sinir sistemi baskılayıcı maddeyi denetlemeye başladığı, yılın Ağustos ayında da denetime 31 yeni maddeyi eklediği kaydedilmiştir.
İnternet ortamında yayınlanan akademik makalelerin, başta sosyal medya olmak üzere yayınlandığı ortamlarda ne kadar etkileşim aldığını ve kaç kişiye ulaştığını belirlemek amacıyla kullanılan PlumX ve Altmetrics’i Türkiye’de uygulayan ilk üniversite Üsküdar Üniversitesi oldu. Uygulamayla akademik çalışmaların herkese ulaşması hedefleniyor. Doç. Dr. Türker Tekin Ergüzel, Üsküdar Üniversitesi tarafından yayınlanan dergilerde yer alan tüm makalelerin yaklaşık üç aydır PlumX ve Altmetrics sistemine dâhil edildiğini söyledi.Üsküdar Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Yazılım Mühendisliği Bölüm Başkanı ve Bilgisayar Mühendisliği Öğretim Üyesi Doç. Dr. Türker Tekin Ergüzel, Üsküdar Üniversitesi’nin Türkiye’de ilk kez PlumX ve Altmetrics sistemini kullanan üniversite olduğunu söyledi.Akademik makaleler topluma ne kadar ulaşıyor?Doç. Dr. Türker Tekin Ergüzel, PlumX ve Altmetrics’in, internet ortamında yayınlanan akademik makalelerin; haberlerde bahsedilme oranı ya da hakkında yapılan sosyal medya paylaşım sayısı gibi etkileşim kriterleri göz önüne alınarak hazırlanan bir beğeni göstergesi olduğunu ifade etti. Ergüzel, sistemin akademik verilerin anlamlandırılabilmesini ve karşılaştırma yoluyla analiz edilebilmesini sağladığına dikkat çekti.Üsküdar Üniversitesi, bir ilki gerçekleştirdiÜsküdar Üniversitesi'nde üç aydan bu yana kullanılan PlumX ve Altmetrics çalışmaları ile üniversite tarafından yayınlanan dergilerdeki tüm makalelerin bu iki sisteme dahil edildiğini kaydeden Doç. Dr. Türker Tekin Ergüzel, sistemle ilgili şu bilgileri verdi:“Bu iki metrik, iki farklı firma gibi düşünülebilir. Biz ikisinden de istifade ediyoruz. research.uskudar.edu.tr’de ikisi de var. Bu şu işe yarıyor; örneğin televizyonda akademik içerikli bir yayın yapıldı. Bu yayını sadece akademik içerikli mecralarda paylaşıyoruz ama sosyal etkisinin olabilmesi için sosyal mecralarda da paylaşılıyor. Bu yayının daha basitleştirilmiş formatını özet bir metinle research.uskudar.edu.tr’de paylaşıyoruz.Bilimsel veriler topluma ve insana ulaşmalıBilimsel çalışmaların topluma etki etmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Bir akademik çalışmanın insana dokunan noktası neresi veya insanlar bundan nasıl istifade edebilir şeklinde bir endişemiz olduğu için research.uskudar.edu.tr’yi oluşturduk. İngilizce tam metni veriyoruz. Bu web metrikler şunu yapıyor. Ben girdim research.uskudar.edu.tr’de bir kişinin hazırladığı makaleye ulaştım. Özetini de okudum. O özeti Twitter’da Facebook’ta ya da sosyal mecralarda paylaştığım zaman bu web metrikler, ilgili kişinin söz konusu çalışmasını Facebook’ta 4 kişi, Twitter’da 10 kişi tarafından paylaşıldığını gösteriyor. Bir pasta dilimli grafik var, bu paylaşımı onun üzerinde gösteriyor. Bu neye yarıyor? Bizim akademik çalışmamızın kaç insana dokunduğunun ölçülmesine yarıyor. Bu web metrikler, bir standart olacak.”Bilgi rafta kalmamalıUygulamanın yaygınlaşması gerektiğini belirten Doç. Dr. Türker Tekin Ergüzel, “Türkiye’de sadece Üsküdar Üniversitesi’nde kullanılıyor. Yurt dışında yeni yeni standart olmaya başladı. Research aslında research.uskudar.edu.tr, kendi adına yeni bir mecra. Bunun da örneği yok. Bunun sosyal mecrada paylaşımına dair de bir örneği yok. Her ikisi de bu anlamda çok kıymetli” diye konuştu.Akademik makale ve çalışmaların topluma ulaşmasının anlamlı olduğunu belirten Doç. Dr. Türker Tekin Ergüzel, şunları söyledi:“Yaptığınız bilimin sadece akademik mecrada kalması yeterli değil. Akademik çalışmaların topluma ve insana dokunması da önemli. Annemin buradaki meditasyon ile ilgili çalışmayı okuyup hoşuna gittiğini bilirim. Bu tip sonuçlara niye sadece akademik bakışla bakılsın ki? Toplum ile bilim insanları veya bilimle olan mesafenin kapanması, bir vizyon katacak insana. Bu bir yöntemdir ve yöntemle öğreniyor insanlar. Metot öğreniyorlar ve bilimsel bir bakış analiz tecrübesi kazanıyorlar.”
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy ve Prof. Dr. Sinan Canan Yeni Nesil Kitap Fuarı İstanbul’da okurları ile buluştu.NAP Fuarcılık tarafından Zorlu PSM’de hayata geçirilen ve şehrin merkezinde gerçekleştirilen programda Atasoy, “Mucize Deliller” adlı bir söyleşi düzenledi.Atasoy, söyleşinin ardından okurları için kitaplarını imzaladı.Fuarda Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Canan da okurları ile bir araya geldi.Prof. Dr. Sinan Canan “Beyin ve Hayal” adlı söyleşi gerçekleştirdi.Söyleşinin ardından Canan, okurları için kitaplarını imzaladı.11-20 Ocak tarihlerinde gerçekleştirilen Yeni Nesil Kitap Fuarı’na, Türkiye’nin önde gelen yayınevleri ve yazarları katıldı.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy İstanbul Erkek Lisesi öğrencileri ile bir araya geldi. İstanbul Erkek Lisesi öğrencilerine “Mucize Deliller” başlığında konferans veren Atasoy, “Kusursuz cinayet yoktur ama kusursuza yakın cinayet vardır” dedi. “Hiçbir şey apaçık ortada görünen kadar aldatıcı değildir”Prof. Dr. Sevil Atasoy, ortada gerçek gibi görünen hiçbir olaya gerçek gözüyle bakmamak, şüphe ile yaklaşmak gerektiğini ifade etti. “Hiçbir şey apaçık ortada görünen kadar aldatıcı değildir, dolayısıyla alternatif düşünmek, farklı ihtimallerin de olabileceğini unutmamak gerek” dedi.“Her temas bir iz bırakır”İnsanın bulunduğu ortamlarda kendine ait izler bıraktığını söyleyen Atasoy, bırakılan izlerle ilgili örneklere yer verdi. “Oturduğunuz sıralarda bile DNA’larınız var. Başınızdan düşen saç, elinizin teri ile oralara bulaşmakta veya iki futbolcu maç sonunda birbirlerine formlarını vererek birbirlerine lifler aktarırlar özetle her temas bir iz bırakır” dedi.“Adermatoglifiya, parmak izi olmama hastalığıdır” Prof. Dr. Sevil Atasoy, adli olaylarda suç delili olarak sıkça parmak izlerine başvurulduğunun altını çizdi. Parmak izlerinin nasıl oluştuğu ile ilgili kesin bir bilgi olmadığını belirten Atasoy her kişide farklı olan hatta tek yumurta ikizlerinde bile farklılık gösteren parmak izlerinin bazı insanların genetik faktörler nedeniyle bulunmadığını söyledi. Parmak izi olmama hastalığının adermatoglifiya olarak adlandırıldığını ifade eden Atasoy, adermatoglifiya hastalığı ile ilgili bilgi verdi.“Her parıltı bir delildir”Mucize deliller ile ilgili paylaşımlarda da bulunan Atasoy, “Parlak olan ışıltıyı yansıtan her şey delil. Bir oje ile bir ruj ile aydınlatılan birçok cinayet var” dedi. Atasoy, pırıldayan deliller sonucu aydınlatılan olaylarla ilgili örnekler verdi.Programın sonunda Atasoy, öğrencilerin sorularını cevapladı.Haber-Fotoğraf: Merve Özkan
Üsküdar Üniversitesi Sağlık Kültür ve Spor Direktörlüğü, Bilim Ofisi ve Biyomühendislik öğrenci kulübünün düzenlediği “Olmak İstediğin Yerde Misin?” etkinliği gerçekleştirildi. Etkinliğin konuşmacısı Üsküdar Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Kaan Yılancıoğlu oldu.Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşkede gerçekleşen etkinlikte Yılancıoğlu, Adli Bilimlerin ne olduğu, tam olarak ne işe yaradığı, mezun olduktan sonra hangi pozisyonda çalışılacağı hakkında öğrencilere önemli bilgiler verdi.“Adli bilimlerin içerisinde neredeyse her şey var”Öncelikle adli bilimlerin; kriminoloji olarak da geçen suç bilimini konu alan, suçu bilim olarak gören ve bu suçu bilimsel olarak irdeleyen bir bilim dalı olduğunu söyleyen Yılancıoğlu; “Özellikle Adli Bilimler tek başına bir alan değil. Adli bilim dediğimiz zaman elle tutabileceğiniz, anlatabileceğiniz bir alandan bahsedemezsiniz. Birçok alanı barındırır içerisinde; fiziki bilimler, fenni bilimler, fizik, kimya, biyoloji, jeoloji, coğrafya, siyaset, suç önlemeyle alakalı alanlar var. İçerisinde neredeyse her şey var” dedi.“Türkiye’de ilk kez Üsküdar Üniversitesinde!”Yılancıoğlu; “Hâkim, bilmediği konularda teknik bilgiye ihtiyaç duyduğunda bilirkişiden yardım alır. Bu bilirkişilerin hepsinin bir özelliği vardır. Bunun içinde adli tıp kurumuna başvurulur. Bunun bir tanesi bizim üniversitededir. ‘Adli Bilimler Enstitüsü’. Türkiye’de ilk kez var o da Üsküdar Üniversitesinde başka bir yerde yok. Prof. Dr. Sevil Atasoy tarafından kurulan bir bölümdür. İlk olarak bizim üniversitede var ve öğrenciler bu alanda iyi bir eğitim alıyorlar” dedi.Sonrasında adli bilimcilerin ne işe yaradığından bahseden Yılancıoğlu; “Adli bilimler hâkimin karar verme sürecinde etkili oluyor. Bu noktada değer kazanıyorlar bir avukat gibi bir şekilde topluma hizmet ediyorlar. Bir adli bilimci bir olay yeri incelemesinden, bir genetik incelemeden, bir adli fizik, adli kimya incelemesinden, bir belge incelemeden, bir dijital delil incelemesinden hepsine vakıf olabilecek bir alt yapıya sahip oluyor” dedi.Etkinlik, Yılancıoğlu’nun katılan öğrencilerle fotoğraf çektirmesi ile sona erdi.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Adli Bilimler bölüm başkanı Prof. Dr. Sevil Atasoy, dünyadaki 23 ünlü adli bilimciden biri. CRIMES LAB’ın listesinde yer alan tek Türk olan Atasoy, 14. Sırada bulunuyor.Suçu önleme ve suçlunun yakalanması adına bugüne kadar yaptığı çalışmalarla bir çok başarıya imza atan Prof. Dr. Sevil Atasoy, Adli Bilimler alanında dünya listesine girdi.Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü aynı zamanda da Adli Bilimler Bölüm başkanı olan Prof. Dr. Sevil Atasoy dünya sıralamasındaki tek Türk oldu.CRIMES LAB’ın “23 ünlü kadın adli bilim insanı listemiz” başlığında yayınladığı çalışmada Prof. Dr. Sevil Atasoy 14. Sırada yer alıyor.Listedeki tek Türk isim olan Prof. Dr. Sevil Atasoy böylece Türkiye’yi bu alanda Dünyada temsil eden bilim insanı olarak da kayıtlara geçti.Çalışmada Atasoy ile ilgili şu bilgilere yer verilmiştir.Prof. Dr. Sevil AtasoySevil Atasoy, lisansını Kimya alanında, yüksek lisansını Biyokimyada, doktorasını felsefede ve doktora derecesini Biyokimya alanında yapmıştır. Adli Bilimler, madde bağımlılığı ve bağımlılık alanlarında uluslararası bir liderdir. Sevil, Türkiye’de ki Masumiyet Projesinin direktörü olmakla beraber İstanbul’da bulunan Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Sosyal Bilimler ve Suç Önleme Merkezinin başındadır. Bakanlıklar arası Uyuşturucu Önleme Komisyonu üyesidir. Türkiye’de kriminologlar ve suçların çözülmesi için kullandıkları fiziksel kanıtlar hakkında bir televizyon programı vardır.Ayrıntı için:https://www.crimeslab.com/famous-female-forensic-scientists/
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy Doğu Anadolu Bölgesinin en büyüğü olan Van Kitap Fuarı’nda okurlarıyla bir araya geldi.Van Büyükşehir Belediyesi ve Van Valiliği öncülüğünde, Organize Sanayi Bölgesi Fuar ve Kongre Merkezinde düzenlenen etkinlikte Atasoy “kusursuz cinayetler” konulu bir söyleşi de gerçekleştirdi.Söyleşinin ardından okurları için kitaplarını imzalayan Atasoy’a yoğun ilgi gösterildi.Atasoy katılımcılarla hem hatıra fotoğrafları çektirdi, hem de onlara kitaplarını imzaladı.Fuara İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa gibi birçok ilden 150’nin üzerinde yayın evi ve kitap evi katılım sağladı.
Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) Üyesi ve Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, "Uyuşturucu artık evlerin balkonlarında, teraslarında, mutfaklarında bile yetiştirilebilir hale geldi. Maalesef uyuşturucuyu her yerde yetiştiriyorlar. Burada polisin, komşuların, apartman yöneticilerinin, su ve elektrik faturası görevlilerinin, yangına müdahale eden itfaiyecilerin bile dikkatli olması gerekiyor" dedi.Atasoy, uyuşturucuyla mücadeleye ilişkin bir kongreye katılmak için geldiği Antalya'da, 2005'ten bu yana 190'dan fazla ülkenin arz ve talepler mücadelesini dünyada izleyen 13 kişiden biri olduğunu söyledi.Türkiye'deki madde bağımlılarının sayısının dünyanın birçok ülkesinden az olduğunu ama bu sayının giderek arttığını vurgulayan Atasoy, gençlerin uyuşturucu bağımlısı olmasının tehdit oluşturduğunu dile getirdi.Atasoy, şunları kaydetti:Türkiye Asya ile Avrupa arasında köprü konumunda ama her şeyin köprüsündeyiz, kötülüklerin de köprüsündeyiz. Afganistan'dan yola çıkan İran'dan geçerek Batı'ya ulaşan eroin trafiğinin üzerindeyiz.Avrupa'da 1,5 milyon eroin bağımlısı var. Eroin bağımlıları bu maddeyi buluyor. Bu eroin de önemli ölçüde Türkiye'den Kuzey Karadeniz'den ya da Arap Yarımadası'ndan gidiyor."Kazanılan para teröre dönüştürülüyorArzla mücadelenin yetmediğini, taleple mücadele edilmesi gerektiğini vurgulayan Atasoy, şöyle konuştu:"İnsanların madde kullanmasını engellemek lazım. Madde kullanmasını engelleyemiyorsak hızlıca tedavi etmemiz lazım. Bağımlı bir kişi 'Tedavi olmak istiyorum' dediği anda buna mutlaka imkan sağlamamız lazım. Yoksa bu kişiler hemen vazgeçebiliyor.Tedavi kanıta dayalı bilimsel yöntemle olmak zorunda. Tedavi ömür boyudur. Bağımlılığın tedavisi mümkün ama devamlı olmalı. Tedavi edilen kişiler topluma kazandırılmalı ve psikososyal destek verilmesi gerekiyor. Afganistan'dan Batı'ya giden uyuşturucu trafiğinden 32 ülke etkileniyor. Buradan elde edilen gelir 10 milyar dolar. Bu da birtakım örgütlere aktarılıyor, teröre dönüştürülüyor. Terör örgütü uyuşturucudan elde ettiği parayla sadece silah almıyor, Afgan köylüsünü de finanse ediyor.Batı'ya Kolombiya'daki gibi uyuşturucu ve terör örgütleri arasındaki ilişkiye benzer bağlantıyı bir türlü bizim için kurduramıyoruz. Kanıt istiyorlar. Türkiye'nin haklı olduğu pek çok konuda Batı bizden olmadık kanıtlar istiyor. Uyuşturucu ve terör örgütleri arasındaki bağlantının kanıtları hiç olmadığı halde başka ülkeler için ne güzel kararlar alındığını biliyoruz. Zor bir coğrafyada yaşıyoruz ama biz Türk'üz. Bu işin de üstesinden geliriz."Herkes dikkatli olmalıAtasoy, parçalanmış ve aile içi şiddetin olduğu durumlarda çocukların risk altına girdiğini belirterek, şunları söyledi:"Okullarda bu çocuklara özel destek verilmesi gerekiyor. Rehberlik öğretmenlerinin risk altındaki çocuklarla ilgili nasıl hareket etmesi gerektiğinin iyi öğretilmesi lazım. Anne ya da babadan birisinin cezaevinde olması da risk. Çocuğun tacize, istismara uğraması da risk. Risk sadece aile işi şiddet, eşler arasındaki problemlerden oluşmuyor. Bu çocuklara okul öncesi iyi eğitim ya da öğretmen destekli yol göstermemiz gerekiyor.Uyuşturucu artık evlerin balkonlarında, teraslarında, mutfaklarında bile yetiştirilebilir hale geldi. Maalesef uyuşturucuyu her yerde yetiştiriyorlar. Burada polisin, komşuların, apartman yöneticilerinin, su ve elektrik faturası görevlilerinin, yangına müdahale eden itfaiyecilerin bile dikkatli olması gerekiyor. Elektrik faturalarına, su sarfiyatlarına dikkat edilmeli. Farklı kokulara duyarlı olunmalı çünkü yasak olmayan maddelerle bile uyuşturucu madde sentezlemenin yöntemleri internette anlatılıyor. Maalesef yabancı akıl hocaları oluyor."Kaynak: Anadolu AjansıHaberin linki: https://www.yenisafak.com/gundem/sevil-atasoy-uyardi-yuksek-elektrik-su-faturalarina-dikkat-3415401
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy İstanbul Üniversitesinde öğrencilerle bir araya geldi. Atasoy öğrencilere adli bilimler konusunda merak edilenleri anlattı.İstanbul Üniversitesi Aziz Sancar Deneysel Tıp Araştırmaları Enstitüsünde gerçekleşen programda Atasoy, “Adli Bilimlerin Gizemli Dünyası” konulu bir sunum gerçekleştirdi.Öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği programda Atasoy, öğrencilerin sorularını da cevapladı.Programın sonunda katılımlarından dolayı Atasoy’a plaket takdim edildi.Atasoy sonrasında ilgili bölüm hocalarıyla da bir araya geldi.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy ile İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan Bahçelievler Kongre Merkezi’nde düzenlenen 4. Kariyer günlerine katıldı. Öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği seminerde Atosoy ve Arıboğan’ı 5 bin öğrenci dinledi.Bahçelievler İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı olarak çalışan Rehberlik araştırma merkezi müdürü Mehmet Hilmi Eren ve ekibinin çabaları ile 4 sene önce ilki yapılan Kariyer günlerinin bu sene 4’üncüsü Bahçelievler Kongre merkezinde yapıldı.Birçok yayınevi, diğer kurum ve kuruluşların stant açtığı 4. kariyer günlerine öğrenciler yoğun katılım sağladı.Üsküdar Üniversitesinin de bulunduğu etkinliğe Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy ve İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan da seminerleriyle katıldı.İki farklı günde gerçekleştirilen Atasoy ve Arıboğan’ın seminerlerine öğrencilerin ilgisi yoğun oldu.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve BM Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) Üyesi Prof. Dr. Sevil Atasoy, Polis Akademisi Başkanlığı Suç Araştırmaları ve Kriminoloji Araştırma Merkezi Müdürlüğü (SAMER) tarafından düzenlenen “Türkiye'de ve Dünyada Uyuşturucuyla Mücadele” temalı konferansa katıldı.Konferansta, Prof. Dr. Sevil Atasoy programın giriş konuşmasını gerçekleştirdi.İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun katılımıyla Antalya Belek Turizm Merkezi’nde gerçekleştirilen Uluslararası Uyuşturucu Konferansı'nda siyasal bilimlerden psikiyatriye, medyadan sivil toplum kuruluşlarına kadar farklı konular ele alındı.Konferansta, farklı disiplinlerin, ulusal ve uluslararası kuruluşların bir araya getirilerek olgunun derinlemesine analiz edilmesi ve uyuşturucuyla etkin bir mücadele için öneriler sunulması konuları üzerinde duruldu.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü, Adli Bilimler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sevil Atasoy, Ankara’da düzenlenen 2. Ulusal CDS Tıpta Kariyer ve Bilimsel Araştırmalar Zirvesine katıldı.Ankara Neşet Ertaş Sanat ve Gösteri Merkezinde düzenlenen programda Atasoy, Türkiye’nin dört bir yanından gelen tıp öğrencileriyle bir araya geldi.Atasoy, Viyana Spiegelgrund Hastanesinde bedensel ve zihinsel özürlü yüzlerce çocuğa uyguladığı ötanazi sayesinde elde ettiği otopsi materyalini değerlendiren ve yaptığı bilimsel yayınlarla şeref madalyası alan psikiyatri ve nöroloji uzmanı Dr. Heinrich Gross’u, anatomi kitaplarının nasıl yazıldığını konularında öğrencileri bilgilendirdi.Atasoy’a öğrencilerin ilgisi ise oldukça yoğundu.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, cinayetlerin büyük bir bölümünün DNA analizlerinin yanı sıra adli tıp uzmanı, toksikoloji ya da balistik uzmanı gibi farklı mesleklerin profesyonelleri sayesinde çözüldüğünü anlattı.Atasoy, "Adli bilimlerin değişik alanlarında bilgi sahibi olan bir kişi, yakalanma riskini azaltabilir, hatta kusursuz cinayeti işleyebilir mi? Olay yerini inceleyen polislerin neyi arayacaklarını bilse, o delilleri bırakmamaya özen göstererek adaletten kaçabilir mi? Hatta suçu başka birinin üzerine atabilir mi? Medyada yer alan suç haberlerinin fazla ayrıntılı olması, dünyanın dört bir yanında bu soruların sorulmasına yol açar." diye konuştu.Olay yeri incelemesinin tıpkı adli bilimlerinin diğer uzmanlık alanları gibi kuralları olan, sistematik biçimde yürütüldüğünü vurgulayan Atasoy, suç işleyecek olanların suç olgusuna bilimsel biçimde yaklaşmadıkları için çabuk yakalandıklarını dile getirdi.Otopsinin ölümden sonra geçen zamanı saptadığını, hatta kurbanın en son ne zaman ne yediğini, ölüm şeklini, kullanılan silahın cinsini, kimi zaman hangi silahın kullanıldığını bile söylediğini vurgulayan Atasoy, bu ayrıntıların, suçluya götüren ipuçları olduğunu kaydetti.DNA analizi ele veriyorBeden üzerinde hiçbir iz bırakılmasa bile olay yerinde mutlaka DNA örneği bulunduğunu vurgulayan Atasoy, şöyle devam etti:"Bir kere DNA profili bilinirse, aradan on yıllar geçse, hatta katil toprak altına bile girse, uzak bir akrabasının suç işlemesiyle birlikte kim olduğunun anlaşılması an meselesidir. Hatta, akrabası suç işlememiş olsa bile, biyolojik örneğine ulaşılması yeter. Berbere gidip saç kestirmiş, çiğnediği sakızı yere tükürmüş, şimdilerde pek revaçta olan kökenini öğrenmek amacıyla DNA analizi yaptırmış olabilir. İnsan haklarına aykırı diyecek olursanız, polisler size katili yakalamanın daha önemli olduğunu söyleyecektir. Bedenden kurtulmak için yakmayı ya da asitte eritmeyi aklından geçirirse de başarılı olma ihtimali yoktur. Çünkü ne yakarak, ne de litrelerce asitte haftalarca bekletmekle bedenin tamamını yok etmek mümkündür. Bu arada, bir bedeni çamur haline getirmek için yüz litre kadar aside ihtiyaç vardır. Bunu da köşedeki bakkaldan alamayacağını belirtelim."Atasoy, tarihte ceset olmadığı halde mahkum edilen nice katile rastlandığını ifade ederek, "Kanımca olayların nasıl çözüldüğüne yer veren haberlerin özendirici olmaktan çok caydırıcı yanı var. Ayrıca nasıl hastalık yok, hasta var diyorsak, her suç farklı biçimde soruşturulur, farklı şekilde delil aranır ve bulunur. Unutmayalım ki, polisin basınla paylaştığı bilgiler de her zaman suçluya götüren asıl kanıtı içermez." dedi.Kaynak: Anadolu AjansıHaber linki: https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/prof-dr-faruk-asicioglu-sucluya-giden-delillerin-kamuoyuyla-paylasilmasi-caydirici-olur/1314531
TBMM Başkanı Binali Yıldırım, günümüzde insanların ve kurumların artık belirledikleri alanlarda referans gösterilecek işler yapmaya yöneldiğini belirterek “Üsküdar Üniversitesi'nin de bu çerçevede nöroloji, psikiyatri, psikoloji birlikteliğini gerçekleştirerek, teşhisten tedaviye çok disiplinli yaklaşımı Türkiye'ye taşımaya çalıştığını görüyoruz” dedi.Davranış Bilimleri ve sağlık alanında Türkiye'nin ilk tematik üniversitesi olan Üsküdar Üniversitesi 2018-2019 Akademik Yıl Açılış Töreni, TBMM Başkanı Binali Yıldırım’ın katılımıyla gerçekleştirildi. Törende TBMM Başkanı Binali Yıldırım’a Fahri Doktora unvanı takdim edildi ve Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan tarafından cübbesi giydirildi.Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşkesi Nermin Tarhan Konferans Salonu’nda düzenlenen 2018-2019 Akademik Yıl Açılış Törenine TBMM Başkanı Binali Yıldırım, İstanbul Valisi Vasip Şahin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan Danışmanı Prof. Dr. Erman Tuncer, Üsküdar Kaymakamı Murat Sefa Demiryürek, Kadıköy Kaymakamı Dr. Mustafa Özarslan, İl Halk Sağlık Hizmetleri Başkanı Dr. Abdullah Emre Güner, Üsküdar İlçe Sağlık Müdürü Dr. Yusuf Taşçı, Üsküdar Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi Mustafa Ataş, Kredi Yurtlar İl Müdürü Cemil Bağlama katıldı.Prof. Dr. Tarhan: “Ar-Ge odağı olarak nörobilimi seçtik”Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, törenin açılış konuşmasını yaptı. “Değişen Dünya ve Gençlik” başlıklı akademik yılın ilk dersini veren Tarhan, 7. Akademik Yıl Açılışını gerçekleştirdiklerini üniversitenin 14 bin mezun verdiğini, 5 fakülte, 1 sağlık meslek yüksekokulu ve enstitülerde 19 bin civarında öğrencilerinin bulunduğunu söyledi. Bir vakıf üniversitesi olarak en iyiyi yapmaya çalıştıklarını belirten Tarhan, üniversitelerin 4 önemli fonksiyonu olduğuna dikkat çekerek “Meslek edindirme, toplumu bilgilendirme, Ar-Ge yapmak ve bilginin ürüne dönüştürülmesini sağlamak. Biz bu dördüne birlikte yönelmeye özen gösteriyoruz. Üniversite olarak Ar-Ge odağı olarak nörobilim üzerine çalışıyoruz” dedi.Niyetin nörobiyolojisi araştırılıyorDünyada şu anda niyetin nörobiyolojisinin araştırıldığını ifade eden Tarhan, “İnsanın karar verme bölgesi aynı zamanda niyet bölgesi. Neye niyet ediyorsanız, beyniniz bir şeyi hayal ettiği zaman mesela yemek yemeyi hayal ederken beynin o bölgesi, yemek yiyormuş gibi çalışıyor. Bunun için niyetlenmiş davranışın insanların davranışında temel davranış olduğu biliniyor. Bu bizi pozitif psikoloji çalışmalarına götürdü, ahlakın nörobiyolojisine götürdü. Kişi niyetlediği zaman beynin ayna nöronları çalışıyor. Bu nedenle niyetlenmiş davranış, artık bilimsel bir kategori. Sadece edebiyatçıların ve dil bilimcilerin ele alabileceği bir konu değil, psikoloji biliminin de konusu. Şu anda Harvard Üniversitesi’nde pozitif psikoloji dersi okutuluyor” dedi.Üsküdar Üniversitesinde 2012’den bu yana pozitif psikoloji dersinin zorunlu dersler arasında olduğunu ifade eden Tarhan, “Bu derste insani değerleri öğretiyoruz. Pozitif Psikoloji kuramı sanki Mevlana’dan alınmış, sistematize edilmiş, metodoloji haline getirilmiş, bilimsel gerekçelerle anlatılıyor ama maalesef referans vermemişler. Bu da bizim kusurumuz” dedi.Eleştirisel düşünceden vazgeçmek, düşüncenin ilerlemesini durdurduOsmanlı’nın sanayi devrimini kaçırmasının nedenlerine değinen Prof. Dr. Tarhan, “18. Yüzyılda medreselerden mantık, matematik, astronomi, felsefe dersleri kaldırıldı. İbni Sina, İbni Rüşt, İkinci Aristo denilen Farabi eğitimden çıkarıldı. Ortaçağ’da Avrupa eleştirisel düşünce okuluna başlamışken vakıf korumasındaki medrese eğitiminde eleştirisel düşünceden vazgeçerek korumacı davrandı. Düşüncenin ilerlemesini durdurdu” dedi.Eleştirel düşünmeyi öğretmek gerekiyorProf. Dr. Tarhan, eleştirel düşüncenin mekteplerde öğretilmesinin önemine işaret ederek “Din eğitimi ile pozitif bilimlerin beraber verilmesi burada çok önemli. Düşüncenin ilerlemesini sağlamak açısından. Eleştirebilen ve sorgulayabilen bir kuşak yetişmesi bu açıdan önemli” dedi.Değer içerikli eğitim önemliYapay zeka konusunun dünya genelinde konuşulan bir konu olduğunu, şu an hem Batı’da hem de Doğu’da bir medeniyet krizi yaşandığını belirten Tarhan, “Bununla ilgili değişen bir gençlik var. Değer içerikli bir eğitim olması önemli. Yardımseverliği, bağışlayıcılığı, iyi insan olmayı öğretebilmek önemli. Yeni yetişen gençleri böyle kazanabiliriz” dedi.Gençlerin psikolojik ihtiyaçlarına karşılık vermeliyizGünümüzde gençlerin üç kırılgan noktasının olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Genç kuşakta adalet beklentisi yüksek. Buyurgan yaklaşımdan nefret ediyorlar ve özgürlük beklentileri yüksek. Gençlerin bu beklentilerine ve psikolojik ihtiyaçlarına uygun biçimde karşılık vermezsek genç kuşaklarla aramızda bağlantı kurmak çok zor oluyor. Sultan Abdülhamid çok iyi liderdi, padişahtı. Güçlü bir askeri yapıya kadar büyük işler yaptı fakat bunu yaparken bir yerde bir açık verdi; o açık da genç kuşaklarla diyalog kuramadı. Bu nedenle yetiştirdiği çocuklar ona karşı oldular. Bu nedenle buradan ders alarak gençlerle duygusal bağ kurabilmeyi başarmamız gerekiyor” diye konuştu.Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, fahri doktora gerekçesini okuduÜsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı ve Rektör Danışmanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, fahri doktora gerekçesini okumasının ardından fahri doktora töreni gerçekleştirildi. Fahri Doktora gerekçesinde “Üsküdar Üniversitesi Senatosu’nun aldığı kararla; bugüne kadar gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk ve altyapı çalışmalarıyla, toplumu birleştiren kişiliğiyle ve ilkeli duruşuyla Türk siyasetine, demokrasimize ve Türk Halkına yaptığı anlamlı katkılardan dolayı TBMM Başkanı Binali Yıldırım’a Fahrî Doktora takdim edildiği belirtildi.TBMM Başkanı Binali Yıldırım’a fahri doktora takdim edildiTBMM Başkanı Binali Yıldırım’a Fahri Doktora takdim edildi ve Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan tarafından cübbesi giydirildi. Üsküdar Üniversitesi Hisseden İnsan Heykelinin de verildiği törende Yıldırım, bir konuşma yaptı.TBMM Başkanı Binali Yıldırım: “Bu gençler istikbalimizin umudu haline geliyorlar”Temelleri 1999 yılında NP Grup tarafından atılan Üsküdar Ünivesitesi’nde 4 fakülte, 5 enstitü ve 1 yüksekokulunda 19 binin üzerinde gencin eğitim gördüğünü ifade eden Binali Yıldırım, “Bu gençler aldıkları formasyon eğitimiyle, istikbailimizin umudu haline geliyorlar. Çünkü Üsküdar Üniversitesi; gerçekleri arayan pozitif bilimlerle; iyi, güzel ve doğruyu arayan sosyal bilimleri buluşturan bir üniversitedir. Arkadaşlarımız üniversitenin Türkiye'nin ilk davranış ve sağlık temalı üniversitesi olduğunu söylediler bana." diye konuştu.Üsküdar Üniversitesi, teşhisten tedaviye çok disiplinli yaklaşımı Türkiye’ye taşımaya çalışıyorGünümüzde her alanda, her konuda iyi olmanın mümkün olmadığını, 'Her işi yaparım ağabey' döneminin artık tarihte kaldığını belirten Yıldırım, şunları söyledi:“İnsanlar ve kurumlar artık belirledikleri alanlarda referans gösterilecek işler yapmaya yöneliyorlar. Üsküdar Üniversitesi'nin de bu çerçevede nöroloji, psikiyatri, psikoloji birlikteliğini gerçekleştirerek, teşhisten tedaviye çok disiplinli yaklaşımı Türkiye'ye taşımaya çalıştığını görüyoruz. Bu yönüyle diğer üniversitelerden ayrılan bir üniversite olduğunu da söyleyebilirim. Bu arada sağlık bilimlerini klasik alandan bilgisayar tabanlı gerçeğe taşımaya çalıştığı da bir gerçek. Üniversitenin bu vasfının psikoloji ve davranışsal sağlık bilimlerine ilgi duyan gençlerimize iyi hitap ettiğini söyleyebilirim. Evren, şehir manasına gelen üniversite yerelden evrensele ulaşmanın kapısıdır. Evreni bir bütün olarak kabul eder, insanlığın birikimlerinden yararlanarak farklı inanç, düşünüş ve yorumlarla yeni bir senteze ulaşmaya çalışır. Bu noktada ideolojik, doğmatik davranmamak çok önemlidir. Bilgiyi sistematik şekilde üretmek, akademik düşünceyi öğretip, analiz gücünü elde etmek için üniversitelere ihtiyaç olduğu aşikar. Farklılıkları zenginlik olarak görüp, iletişim ve istişare kültürünü geliştirerek, demokrasiyi olgunlaştırmak için yine üniversitelere ihtiyacımız var. Bu manada sağlık, mühendislik, sosyal bilimler gibi sahalarda, bilgi ve değer üreten üniversiteler insanlık ailesine çok büyük katkı sağlıyor.”Meclis Başkanı Yıldırım’dan Rektör Tarhan’a teşekkür TBMM Başkanı Binali Yıldırım, “İlkelerini eleştiriye açık, özgürlükçü, çoğulcu ve katılımcı olarak ifade eden Üsküdar Üniversitesi’nin size çok müthiş imkanlar sunduğunu bugün yakından gördüm, şahit oldum. Bir kez daha bu üniversitenin düşüncesini ortaya koyan, gerçekleştiren başta Prof. Dr. Nevzat Tarhan olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyorum” dedi.Sosyal sorumluluk projelerini takdir ettiÜsküdar Üniversitesi’nin sadece akademik eğitim-öğretim ile meşgul olmayıp, toplumsal sorumluluk projeleri de gerçekleştirdiğini öğrendiğini de kaydeden Yıldırım, “Haydi Tut Elimi, Mutlu Yuva Mutlu Yaşam Derneği gibi sivil toplum kuruluşları marifeti ile istismara uğrayan, barınma ihtiyacı olan yavrularımıza, gençlerimize el uzatıyor olmanızı da takdirle karşılıyorum. Toplumla bütünleşmek ve nazariyeden uygulamaya yönelmek işte budur. Toplumsal sorunlarımızı çözme noktasında faal bir şekilde sahada olmanızdan dolayı da ayrıca tebrik ediyorum” dedi.Bu yıllar sizin altın yıllarınız, iyi değerlendirin“Sevgili gençler, Türkiye’nin istikbalini korumasında, istikbale umutla bakmasında şüphesiz en iyi güvencemiz, güç kaynağımız sizlersiniz” diyen Binali Yıldırım, “Mutlaka üniversitedeyken bir dil öğrenin. Yazmayı, konuşmayı, her yönüyle bir dil öğrenin. Bu yıllar sizin altın yıllarınız. Eğer bu sıralarda öğrenmemişseniz, sonrası biraz daha zor oluyor. 45 yaşıma geldim, 2 sene yurt dışına gittim, çoluğu çocuğu bıraktım lisan öğrendim. İhtisas da yaptım. Ama buna ihtiyacımız var. Hangi mesleğin eğitimini alırsanız alın, eğer dünyaya açılmak istiyorsanız, dünyada ne oluyor, ne bitiyor anlamak istiyorsanız, mutlaka bir lisan öğrenin. 1 tane öğrenin, hangisi olursa olsun” tavsiyesinde bulundu.Meclis Başkanı Yıldırım: “Okumayı bırakmayın”Öğrenmenin yaşının olmadığını belirten TBMM Başkanı Binali Yıldırım, "Okumayı bıraktığınız an yaşlandınız demektir. İster 60, ister 20 yaşında olun okumak insanı genç tutar. Onun için gençler okuyacağız. Daha çok okuyacağız. Okumak insanları bir anlamda törpüler. Kavgacı kimliğini tamamen ortadan kaldırır. Okumak, her şeyi karşılıklı anlayışla halletmenin daha doğru olduğu noktasına getirir” dedi.Prof. Dr. Sevil Atasoy, cübbelerini takdim ettiTörende Akademik Yükseltme Cübbe Giyme Merasimi gerçekleştirildi. Törende doktor öğretim üyeliği, doçentlik ve profesörlük unvanı alan hocalara yeni cübbeleri takdim edildi.İlk olarak doktor öğretim üyeliğine yükselişi olan hocalara cübbeleri Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy tarafından takdim edildi. İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji (İngilizce) Bölümü’nden Merve Çebi, Sağlık Bilimleri Fakültesi Ergoterapi Bölümü’nden Zeynep Bahadır Ağce, Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü’nden Çetin Sayaca, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu Eczane Hizmetleri Programından Sultan Mehtap Büyüker, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu Laboratuvar Teknolojisi Programından Ebru Özkan Oktay, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu Nükleer Teknoloji ve Radyasyon Güvenliği Programından Feride Kulalı, Miraç Kamışlıoğlu, Özge Kılıçoğlu, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Programından Tuğba Kaman cübbelerini giydi.Prof. Dr. Mehmet Zelka, doçentlik cübbelerini giydirdiDoçentlik unvanı alan hocalara ise cübbeleri Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Zelka tarafından takdim edildi. İletişim Fakültesi Medya ve İletişimi Bölümünden Feride Zeynep Güder, Reklam Tasarımı ve İletişimi Bölümünden Özgül Dağlı ve Dinçer Atlı, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Felsefe Bölümünden Çiğdem Yazıcı, Psikoloji Bölümünden Işıl Göğcegöz Gül, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Yazılım Mühendisliği Bölümünden Türker Tekin Ergüzel, Sağlık Bilimleri Fakültesi Ergoterapi Bölümünden Cemal Onur Noyan, Biyomedikal Cihaz Teknolojisi Programından Mesut Karahan, Sağlık Yönetimi Bölümünden Tuğba Altıntaş, Radyoterapi Programından Hüseyin Ozan Tekin cübbelerini giydi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan, profesörlük cübbelerini takdim ettiProfesörlük unvanı alan akademisyenlere ise cübbeleri Prof. Dr. Nevzat Tarhan tarafından takdim edildi. Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik (İngilizce) Bölümünden Tunç Çatal, Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümünden Nedret Hızel, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümünden Defne Kaya, Odyoloji Bölümünden Arif Şanlı, Sosyal Hizmet Bölümünden Abdullah Karatay ve İsmet Galip Yolcuoğlu ile Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Programından Niyazi Beki’ye cübbeleri takdim edildi.ÜÜ TV’den canlı olarak yayınlanan tören sonunda birlikte hatıra fotoğrafı çektirildi.Tören sonrası öğle yemeğini de Üsküdar Üniversitesinde yiyen Binali Yıldırım’a Erzincan fasulyesinden yapılmış özel kuru fasulye yemeği ikram edildi.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği 2. Kayseri Kitap Fuarı’nda okurları ile buluştu.“Kanıt Peşinde” konulu bir sunum da gerçekleştiren Atasoy’un programına ilgi yoğun oldu.Yurt dışında yaşayan Türk vatandaşının kriminal incelemesinden örneği anlattığı konuşmasında Atasoy, şunları kaydetti:Ceset bulunamasa bile cinayeti kanıtlamak mümkün"Amerika'da bir Türk; adı Fikret, annesi ve 2 ağabeyi ile beraber evde oturuyorlar. Fikret, o gün işe gitmiyor. Can sıkıntısından o bölgede hizmet veren bir masaj firmasına telefon ediyor ve masaj yaptırmak için birini çağırıyor. Onlar diyor ki 'Biz elemanımızın giriş saatini tespit ederiz, bize haber verir. Hiçbir şekilde soyulmaya zorlanamaz. Hiçbir şekilde ilişkiye giremezsiniz, sadece usulüne uygun olarak masaj yaptıracaksınız'. Fikret, 'Peki' diyor. Masör kadın eve geliyor ama bir daha ortada gözükmüyor. Fikret'in evine polis geliyor; ama birkaç gün sonra gelebiliyorlar. Önce hiçbir şey bulamıyorlar. Sonra Kriminal Daire Başkanı'nı arayıp, delil bulamadıklarını söyleyip, onu da çağırıyorlar. Müdür geldiği zaman evin sabun koktuğunu anlıyor ve 'Yere yatın ve halıya yüzünüzü dayayın' diyor. Islak olduğunu anlıyorlar. Müdür, 'Kaldırın halıyı' diye sesleniyor. Duvardan duvara olan halı kaldırıldığında altından kan çıkıyor. O kanın miktarını hesap ediyorlar. 'Bir insan bu kadar kanamışsa mutlaka ölmüştür' diyorlar. Ortada ceset olmadığı halde Fikret, ömür boyu hapse mahkum oldu. Ama bu olaydan 4 yıl sonra da 50 kilometre ötede bir bahçede kadının cesedi, parçalanmış halde gömülmüş olarak bulundu. Buradan çıkaracağımız olay, ceset bulunamasa bile bir cinayeti kanıtlamak mümkün."Kayseri Dünya Ticaret Merkezi’nde düzenlenen fuarda Atasoy’un okurları kitaplarını imzalatabilmek için uzun kuyruklar oluşturdu.Okurlarının kitaplarını imzalayan Atasoy, onlarla hatıra fotoğrafı da çektirdi.Kaynak: DHA
Prof. Dr. Sevil Atasoy, Kanada’nın keyif amaçlı esrar kullanımını serbest bırakan C-45 Yasası’nı değerlendirdi. “C-45 Yasası, Kanada’nın da imzaladığı ve uyuşturucuların sadece bilimsel ve tıbbi amaçlarla üretim, imalat, ithalat, ihracat, dağıtım ve ticaretine izin veren 1961 Uyuşturucu Maddeler Tek Sözleşmesi’ne aykırıdır” diyen Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Bu siyasi tercihin başta Kanada gençliği olmak üzere, gelecek kuşakların sağlığı üzerinde meydana getireceği zararlardan kaygı duyduğunu ifade etti. Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve BM Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) Üyesi ve Prof. Dr. Sevil Atasoy, Kanada’nın 17 Ekim 2018 tarihinde kabul ederek keyif amaçlı esrar kullanımını yasal hale getirdiği C-45 Yasası hakkında önemli değerlendirmelerde bulundu. “C-45 Yasası, 1961 Uyuşturucu Maddeler Tek Sözleşmesi’ne aykırıdır”“Kanada, 17 Ekim 2018 tarihinde kabul ettiği C-45 yasası ile keyif amaçlı cannabis (esrar) kullanımını yasal hale getirdi. Bu uygulama, Birleşmiş Milletlere üye ülkelerin uymakla yükümlü olduğu sözleşmelere ters düşmektedir” diyen Prof. Dr. Sevil Atasoy, “C-45 Yasası, Kanada’nın da imzaladığı ve uyuşturucuların sadece bilimsel ve tıbbi amaçlarla üretim, imalat, ithalat, ihracat, dağıtım ve ticaretine izin veren 1961 Uyuşturucu Maddeler Tek Sözleşmesi’ne aykırıdır” dedi.Prof. Dr. Sevil Atasoy: “Kanada’nın kararı gelecek kuşaklar açısından kaygı verici”Sözleşmelerin uygulanışını denetleyen BM Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) üyesi olan Prof. Dr. Sevil Atasoy, Kanada Hükümeti’nin bu davranışı ile yasal ve siyasi yükümlülüklerini yerine getirmediğini, uluslararası düzeyde uyuşturucu ile mücadeleye sekte vurduğunu ve bu siyasi tercihin başta Kanada gençliği olmak üzere, gelecek kuşakların sağlığı üzerinde meydana getireceği zararlardan kaygı duyduğunu belirtti. INCB Kurulu, Kanada ile görüşmelerini sürdürecek2005-2010 yılları arasında BM Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu Üyeliği ve Başkanlığı görevini yürüten Prof. Dr. Sevil Atasoy, “BM Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu, bu ciddi konuda Kanada Hükümeti ile istişarelerine devam edecek ve konuyu 30 Ekim – 16 Kasım 2018 tarihlerinde Viyana’da toplanacak 123. oturumunda irdeleyecektir” diyerek, kurul hakkında şu bilgileri verdi: “INCB, bağımsız bir BM organı olup, 1961 TEK Sözleşmesi ile kurulmuştur. BM ülkelerinin imzaladığı üç adet uluslararası sözleşmenin denetimi ve ülkelerin sözleşmelere uyumunu desteklemekle yükümlüdür. 13 üyesi, Ekonomik ve Sosyal Konsey tarafından beş yıllığına seçilir.”
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Adli Bilimler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sevil Atasoy Adli Bilimler ve Otopsi Yardımcılığı bölümlerini kazanan birinci sınıf öğrencilerini ikinci sınıflarla tanıştırmak için bir etkinlikte buluşturdu. Atasoy, yapım aşamasında olan yeni Adli Bilimler binasının bitmesine çok az kaldığını söyledi.“Üst sınıflarınız sizin mihmandarınız olacak”Merkez Yerleşke Ayhan Songar konferans salonunda düzenlenen etkinlikte birinci sınıflara yönelik yaptığı konuşmada “Biz bir aileyiz” vurgusu yapan Atasoy, ikinci sınıftaki öğrencilere de birinci sınıflara yardımcı olmaları konusunda onlardan destek istedi.Sonrasında sırasıyla bölüm hocalarını tanıtan Atasoy, kapılarının her zaman bütün öğrencilere açık olduğunu söyledi.“Adli Bilimler yeni binasında çok daha fazla aktif olacak”Yapım aşamasında olan yeni Adli Bilimler binasının bitmesine çok az kaldığını müjdeleyen Atasoy, “yeni binamızda çok daha gelişmiş, yenilikçi projelerle sahalarda olacağız bunun için öğrencilerimizin desteğine ve azmine ihtiyacımız var” dedi.Etkinlik sonunda geçtiğimiz yıl Adli Bilimler ve Otopsi Yardımcılığı öğrencilerinin birlikte kurmuş olduğu Adli Bilimler ve Ceza Adaleti Kulübünün yeni başkanları seçildi. Kulüp başkanlığını Otopsi Yardımcılığı ikinci sınıf öğrencisi Muhammet Aksar üstlenirken, Kulüp eş başkanı Adli bilimler ikinci sınıf öğrencisi Pelin Su Gençay oldu.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy’a Özel Dedektifler Derneği Tarafından “11 İyi Adam Dedektif Ödülü” verildi.IKD’nin 21. Genel Kurul Toplantısı 14-16 Eylül tarihlerinde ÖDD’nin ev sahipliğinde İstanbul’da yapıldı.Özel Dedektifleri Derneği ile IKD – Uluslararası Özel Dedektifler Dernekleri Federasyonu tarafından oluşturulan kurulun belirlemesi ile ÖDD Türkiye’nin 11.kuruluş yılı nedeniyle Türkiye’de Özel Dedektiflik Mesleğinin gelişimi ve uluslararası alanda itibarını artırmada katkıda bulunanlara verilmek üzere “11 İyi Adam Dedektif Ödülleri” ile birlikte “Onur Sertifikaları” verildi.Türkiye'den Prof. Dr. Sevil Atasoy, İsmail Yetimoğlu, Yusuf Vehbi Dalda, Murat Söylemez, Ayla Yorulmaz, Oya Söylemez, Prof. Dr. Gazi Uçkun Oryal Ünver, Feridun Bayram, Yurdışından, Tony Imossı ve George Hırtl'a takdim edildi.
Üsküdar Üniversitesi, Prof. Dr. Sevil Atasoy başkanlığında 8. Avrupa Adli Bilimler Akademisi Kongresi’ne katıldı. Türkiye’deki Adli Bilimler eğitiminden balistiğe, çapraz sorgu uygulamalarından suç korkusuna kadar birçok alanda bilginin paylaşıldığı kongrede, Dr. Öğr. Üyesi Kaan Yılancıoğlu’nun sözlü sunumu büyük bir ilgi ile karşılanırken, oturum başkanı Prof. Dr. Eric Baccino, Montpellier Üniversitesi ile Üsküdar Üniversitesi arasında iş birliği teklifini sağladı. Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Adli Bilimler Bölümü ve Otopsi Yardımcılığı programı öğretim üyeleri ile lisansüstü öğrencilerinden oluşan sekiz kişilik ekip, 8. Avrupa Adli Bilimler Akademisi Kongresi’ne katıldı. Üsküdar Üniversitesi’nin sözlü ve poster sunumlar ile katıldığı kongre, 27 – 31 Ağustos 2018 tarihleri arasında Fransa’nın Lyon kentinde gerçekleşti.Dr. Öğr. Üyesi Kaan Yılancıoğlu’nun sunumu büyük bir ilgi gördüAvrupa Adli Bilim Enstitüleri Ağı (ENFSI – European Network of Forensic Science Institutes) tarafından üç yılda bir düzenlenen kongre, 2003 yılında iki bine yakın delegenin katılımı ile İstanbul’da toplanmıştı.Türkiye’deki Adli Bilimler eğitiminden balistiğe, çapraz sorgu uygulamalarından suç korkusuna ve DNA analizlerine varan çok geniş bir yelpazede bilgi paylaşılan kongrede, Dr. Öğr. Üyesi Kaan Yılancıoğlu’nun DNA analizleri ile robot resim çizimine ilişkin deneysel bulgularını kapsayan sözlü sunumu büyük bir ilgi ile karşılanırken, oturum başkanı Prof. Dr. Eric Baccino, Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığını yürüttüğü Montpellier Üniversitesi ile Üsküdar Üniversitesi arasında anılan konuda iş birliği teklifini sağladı.Heyet, Interpol mensupları tarafından karşılandıProf. Dr. Sevil Atasoy başkanlığındaki heyet, kongrenin ardından Interpol’ün Lyon’daki merkezini ziyaret etti. Interpol’de görevli Türk Emniyet Müdürleri ve Interpol Suç Örgütleri Birimi Müdür Yardımcısı Jose de Gracia tarafından karşılanan heyete, teşkilatın farklı birimlerinin yöneticileri tarafından brifing verildi. Heyet, bu çerçevede Komuta ve Koordinasyon Merkezi’nin yanı sıra, Para ve Kıymetli Doküman İncelemeleri, Uyuşturucu Suçları ile Mücadele, DNA Analizleri, ayrıca Yüz Tanıma Bölümlerini ziyaret etti. Üsküdar Üniversitesi öğretim üyesi ve öğrencilerinin Lyon’daki Interpol Merkezi’nin farklı bölümlerinde ve Singapur’da kurulmuş olan Siber Suçlarla Mücadele Birimi’nde öte yandan çalışma ve staj olanakları da görüşüldü.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, “4 Eylül Sivas Kongresi Kültür ve Sanat Şenlikleri” etkinlikleri kapsamında düzenlenen Sivas 7. Kitap Günleri’nde okurları ile buluştu.Sivas Tarihi Kent Meydanı, Şifaiye Medresesi yanında düzenlenen fuarda Atasoy’un okurları kitaplarını imzalatabilmek için uzun kuyruklar oluşturdu.Okurlarının kitaplarını imzalayan Atasoy, onlarla hatıra fotoğrafı da çektirdi.100 yayınevinin 90 stantta kitapseverlerle buluştuğu fuar, 9 Eylül'de sona erdi.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, Üsküdar Üniversitesi Tercih ve Tanıtım Günleri Buluşmaları kapsamında, üniversite adayları ve veliler ile bir araya geldi.Prof. Dr. Sevil Atasoy: “Tarihin ilk kadın seri katili mutfaktan çıkmıştır”Tarih boyunca varlığını sürdüren bir cinayet şekli olarak; zehirleyerek öldürme vakalarından örnekler aktaran Atasoy, “Siz siz olun mutfaktakine her zaman dikkat edin, nitekim yazılı tarihin ilk kadın seri katili mutfaktan çıkmıştır” dedi.Otopsi ve olay yeri incelemenin yapılmaması, cinayetleri karartıyorOsmanlı’da, Tanzimat fermanından sonra kurulan Nizamiye Mahkemeleri ve 1858 tarihli Ceza Kanunu’nda zehrin ilk defa bir cinayet silahı olarak kabul gördüğüne dikkat çeken Atasoy, tıbbi ya da kozmetik amaçlı kullanımları olmakla birlikte ölüme de yol açabilen otuzun üzerinde doğal madde ve kimyasal bileşiğin İmparatorluğun dört bir yanında serbestçe satılabilmesinin, zehirle cinayet salgınına yol açtığını belirtti. Atasoy, “Esrar, afyon, sıçanotu, aksülümen, balıkotu, horasani, kara çöğleme, tatula tohumu, kunduz böceği, kargabüken, ebucehil karpuzu, göztaşı gibi maddelerin bakkallardan, berberlerden, kökçülerden, aktarlardan kolayca temin ediliyordu. Esnafın denetlenmesi ve cezalandırılması yönünde genelgeler yayınlandı. Hekim ve eczacılar yetkilendirildi ama personel eksikliği nedeniyle uygulanamadı. Yasa çıkarmak yetmiyor, bunu izleyecek, uygulayacak kişiler gerekli. Keşif, otopsi ve olay yeri incelemesindeki eksiklikler özellikle zehirle cinayetlerin karanlıkta kalmasına yol açar, suçlular cezasını bulmaz. Günümüzde de aynı sorunlar yaşanıyor” şeklinde konuştu.Bir cinayet şekli olarak: Çorbaya zehir katmaKadınların geçmişten bugüne kadar ellerini kana bulamaktan çekindiklerini ifade eden Atasoy, “Ya zehirle öldürmüşler ya da başka birine öldürtmüşlerdir. Osmanlı kadınları genellikle zehirleme tekniği olarak, yiyecek ve içeceklere özellikle de çorbaya madde katarak kişileri zehirlemişlerdir” diye belirterek, örnekler verdi.“Seri katil” kime denir?İki ya da daha fazla kişiyi aradaki bir soğuma evresinden sonra öldüren kişilere seri katil tanımlaması yaptıklarını belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy, ”Bir anda 8-10 kişiyi öldürene seri katil demiyoruz. Dünya’da her on erkek seri katile karşılık, bir kadına rastlanıyor. Ülkemizde de hemen her suç tipinde aynı oran geçerli.” dedi.Atasoy, dünyanın en tanınmış kadın seri katillerinden Viyanalı Bayan Elfriede Blaunsteiner’in kumar parası için tek başına yaşayan, akrabası bulunmayan en az on zengin ve yaşlı erkeği gazete ilanı ile bulup öldürdüğünü belirtti.“Birisi birini öldürmeyi aklına koydu mu bunun önüne geçilemez”Zehirlemenin günümüzde gündemini korumakta olduğunu belirten Atasoy, sözlerini şöyle sürdürdü:“Zehirleyen maddelerin giderek arttığı bir dünyada yaşıyoruz. Daha önceki kuşakların bildikleri arsenik, siyanür ya da mantar gibi zehrin ötesinde, bugün akla hayale gelmeyecek başka maddeler ve tekniklerle zehirlemek mümkün. Bütün bunları açığa çıkarabilmek için çok güçlü adli bilimler teknolojisine, alt yapısına ve bilgisine sahip olan bir ülkede yaşamanız lazım. Bugün Afrika ve Asya’nın birçok ülkesinde zehirlenme vakaları doğal ölüm zannedilerek üzeri kapansa da gelişmiş ülkelerde kriminal laboratuvarların yetenekleri ve otopsilerdeki beceriler sayesinde mümkün olduğunca aydınlatılmaya çalışılıyor. Ama birisi birini öldürmeyi aklına koydu mu bunun önüne geçilemez.”Adli Bilimlerde 4 yıllık lisans eğitimi, ilk kez Üsküdar ÜniversitesindeBiyoloji, kimya, fizik, matematik, arkeoloji, antropoloji, sosyoloji, psikoloji gibi her mesleğin suçun aydınlatılması ve suçlunun ortaya çıkarılması için Adli Bilimler şemsiyesi altında hizmet ettiğini belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy,“Üsküdar Üniversitesinde suçla mücadele eden birimler var. Bunları topluca “Adli Bilimler Kompleksi” olarak adlandırıyoruz. Başta, Türkiye’de ilk defa ve sadece Üsküdar Üniversitesinde olmak üzere 4 yıllık bir lisans eğitimi var. Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi bünyesinde yürütülen 4 yıllık lisans eğitimi sonunda mezun olacaklar birer kriminalisttir. Yani olay yerinden elde edilen delilleri inceleme yeteneğine sahip olan kişiler. Onlar Türkiye’nin ilk ve gerçek kriminalistleri olarak adalete hizmet edecek. Bu arada Üsküdar Üniversitesi’nin Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü’nde farklı bilim alanlarında Adli Bilimler Yüksek Lisansı ve Doktora eğitimi almak da mümkün. Ayrıca Adli Bilimler gibi adalete hizmetin ayrılmaz parçası olan Ceza Adaleti Yüksek Lisans eğitimi ile, Vakıf Üniversiteleri arasında bir ilki daha gerçekleştirdik. Adli Bilimler Kompleksi, Sağlık Meslek Yüksek Okulu bünyesindeki Otopsi Yardımcılığı’nı, Şiddet ve Suçla Mücadele Uygulama ve Araştırma Merkezi’ni, Bilirkişilik Temel Eğitimi’ni, kurulan Tıp Fakültesi’ndeki Adli Tıp Anabilim Dalı’nı ve mezunlarımıza bir kariyer merkezi olarak da hizmet edecek Adli Bilimler Derneği’ni kapsıyor.Programın sonunda aday öğrenci ve velilere soğuk çorba ikramı yapıldı.
Üsküdar Üniversitesi Türkiye’de bir ilki daha gerçekleştirdi. Her geçen yıl, bünyesine yeni bölüm ve programlar ekleyen Üsküdar Üniversitesi, vakıf üniversitelerinde olmayan Ceza Adaleti Anabilim Dalı Ceza Adaleti Yüksek Lisans Programını Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü çatısı altında açtı. Enstitü, öte yandan Adli Bilimler Doktora programına da öğrenci kabul edecek.Prof. Dr. Sevil Atasoy önderliğinde geçen yıl Türkiye’de ilk Adli Bilimler lisans eğitiminin açılmasının ardından Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü bir ilki daha gerçekleştirdi. Enstitü, Ceza Adaleti Anabilim Dalı Ceza Adaleti Tezli/Tezsiz Yüksek Lisans Programını açtı.Bir yeni program da doktorada gerçekleşti. Adli Bilimler Anabilim Dalı Adli Bilimler Doktora Programı 2018-2019 güz yarıyılı için öğrenci alacak. Prof. Dr. Sevil Atasoy: “Türkiye için çok çağdaş ve yeni bir uygulama”Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, Ceza Adaleti Anabilim Dalı Ceza Adaleti Yüksek Lisansı Programının Türkiye için çok çağdaş ve yeni bir uygulama olduğunu ifade etti. “Vakıf üniversitelerinde olmayan bir ilki gerçekleştiriyoruz” diyen Atasoy, Adli Bilimler tezli lisans okuyanların burada tezsiz okuma imkânı da bulduğunu belirtti. Atasoy: “Cezaların insancıl özellikler içermesini hedefliyoruz” Ceza Adalet Yüksek Lisans Programında; suçun önlenmesi, suçların karşılığının verilmesi ve suçlunun iyileştirilmesine yönelik konularda ileri düzeyli akademik çalışmaların yapılmasının hedeflendiğinin altını çizen Atasoy, “Toplumdaki hastalıkların ve yaraların sarılmasına, cezaların insancıl özellikler içermesi, bilgisizlik ve birtakım yanlışlar sonucunda işlenen suçların özel durumlarını, kişisel sorumluluk bilinçlerini cezalandırmada göz önünde bulunduran kuşakların yetişmesine katkıda bulunmayı amaçlıyoruz” ifadelerini kullandı. İsteyen istediği alanda uzmanlaşacak!Atasoy, Ceza Adaleti Yüksek Lisans Programının ders içeriklerine ilişkin ise şunları söyledi:“Adli bilimler alanındaki gelişmeler, kriminoloji alanındaki uygulama ve teoriler, kolluk faaliyetleri, infaz yöntem ve hedeflerinin yanı sıra, öğrencinin uzmanlaşmak istediği alana uygun şekilde terör ve terörizm, siber suçlar, suç haritaları, olay yeri inceleme, delil toplama, alkol ve uyuşturucunun sosyal etkileri, bilgi güvenliği, suç önleme ve analizi, görüşme teknikleri gibi dersler verilecek.” Adli Bilimlerde doktora programı hedefleriEnstitü bünyesinde Adli Bilimler Anabilim Dalı Doktora Programını da hayata geçirdiklerini belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Bilimsel yöntemleri kullanarak bilgi ve uygulamalara kanıt oluşturacak araştırmalar yapma, yapılan çalışmaların sonuçlarını yorumlama ve sentez yaparak mesleğe katkı sağlama, ileri düzeyde bilirkişilik hizmeti verme niteliklerinin kazandırılmasını hedefliyoruz” şeklinde konuştu. Atasoy, “Adli Bilimler Anabilim Dalı Doktora Programı çatısı altında; Adli Psikoloji ve Davranış Delilleri, Kriminalistik ve Olay Yeri İnceleme, Adli Moleküler Biyoloji ve Genetik, Adli Kimya, Adli Bilişim ve Dijital Deliller, Adli Suç Önleme ve Analizi Bilim Dalı bulunmaktadır” dedi.
Milli Eğitim Bakanlığı desteğiyle Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda 140 üniversitenin katıldığı tercih fuarında Üsküdar Üniversitesi standı yoğun ilgi gördü.Üsküdar Üniversitesi öğrenci adayları ve velilerin heyecanına ortak olurken, Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan ve Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy da standı ziyaret edip, aday öğrenciler ve velilerle sohbet ederek onların sorularını cevapladı.Bu yıl “Dünyayı Senin Beynin Değiştirecek” sloganıyla yola çıkan Üsküdar Üniversitesi uzman tercih danışmanları ve akademisyenleri ile adayların aklındaki sorular ve doğru tercih konularına açıklık getiriyor.Kusursuz kariyer yoktur!Tercih günleri kapsamında, Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy da Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı Konferans Salonu’nda “Kusursuz Kariyer Yoktur” konulu konuşmasını gerçekleştirdi.Konuşmasında kusursuz cinayet olmadığı gibi kusursuz kariyerin de olmadığına değinen Prof. Dr. Sevil Atasoy kendi hayatındaki tecrübelerinden örnekler sundu.Çocukken başlangıçta kuaför olmak, gazete satmak veya mimar olmak gibi meslekleri isterken ailesinin etkisiyle biyokimya uzmanı olmaya yöneldiğinden bahseden Prof. Dr. Sevil Atasoy, hiç düşünmediği bir alanda hiç beklemediği bir meslekte ilk adımlarını atarken başına gelen bir olaydan etkilenip adli bilimlere yöneldiğini anlattı. Atasoy, kusursuz kariyerin de olmadığını vurguladı.“Meslekte fark yaratmalısınız” Gelecekteki meslekleri ve bölüm seçimleri hakkında kararsız olan adaylara yönelik, hedefiniz olmayabilir, başlangıçta herhangi bir mesleğe girebilirsiniz, mühim olan o meslekte bir fark yaratmak için kendinizde dürtü hissetmeniz diyen Atasoy, mühim olanın rakibin sadece öğrencinin kendisi olduğunu ve başkalarıyla kendilerini karşılaştırmamaları gerektiğini de sözlerine ekledi.Üsküdar Üniversitesi olarak Türkiye’de ilk defa, 2017 yılında lisans düzeyinde Adli Bilimler bölümü açtıklarından söz eden Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, bunun mesleki kariyerinde en tepe nokta olduğunu belirtti.Konuşmasının ardından aday öğrenciler Prof. Dr. Sevil Atasoy ile fotoğraf çektirdi.6 Ağustosa kadar sürecek olan fuar 10.00-18.00 saatleri arasında ziyaret edilebilecek.
Üsküdar Üniversitesi, Tercih ve Tanıtım Günleri’nde akademisyenleri adaylarla buluşturacak. “Tercih Buluşmaları”, üniversite adaylarına gelecekle ilgili verecekleri kararda önemli ölçüde yol gösterecek. Programın ilk konuğu Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan olacak. Adaylarla 5 Ağustos 2018 Pazar günü bir araya gelecek olan Prof. Dr. Arıboğan, “Değişen dünyada yeni fırsatlar ve kariyer fırsatları” başlıklı bir konuşma yapacak.Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşkesi Nermin Tarhan Konferans Salonunda düzenlenecek “Tercih Buluşmaları”, üniversite adaylarına gelecekle ilgili verecekleri kararda önemli ölçüde yol gösterecek.Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, Prof. Dr. Sinan Canan, Prof. Dr. Sultan Tarlacı, Doç. Dr. Serhat Özekes ve Dr. Öğretim Üyesi Ihab Elaff adaylarla bir araya gelecek.“Tercih Buluşmaları” nın ilk konuğu, akademisyen Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan olacak.Prof. Dr. Arıboğan, 5 Ağustos 2018 Pazar günü “Değişen dünyada yeni fırsatlar ve kariyer fırsatları” başlıklı bir konuşma yapacak.Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, 12 Ağustos 2018 Pazar, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy 10 Ağustos 2018 Cuma günü gençlerle buluşacak.
Üsküdar Üniversitesinin düzenlediği “Kanıt Peşinde Semineri”, Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşkesi Nermin Tarhan Konferans Salonunda gerçekleştirildi. Yüksek lisans adayları ve lisans aday öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği seminere konuşmacı olarak Prof. Dr. Sevil Atasoy katıldı.“Kanıt dizisi tekrar yapılabilir”Konusu, “Kanıt Peşinde” olan seminerde Üsküdar Üniversitesi Rektör Yrd. Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü, Adli Bilimler Bölüm Başkanı Atasoy, Kanıt dizisinin aynı kadroyla olmak suretiyle tekrar yapılabileceğini söyledi. Birçok şehirde ve ülkede Kanıt dizisinin izlendiğinden de bahseden Atasoy, bu dizinin oldukça rağbet gördüğünü kaydetti.İnsanın hayatının her noktasında kanıt peşinde olduğunu, bunun bazen aşkta, işte ve eğitim hayatında da söz konusu olduğunu vurgulayan Atasoy, adaletin kanıtsız olmayacağının ve kanıtın bu noktada çok önemli olduğunun altını çizdi.Tarihteki ilk kanıt belgesi5. Moğol Hanı Kubilay Han’dan bahseden Atasoy, tarihte var olan en geniş topraklara sahip olan ve en büyük imparatorluğu kurmuş olan lider olduğunu da konuşmasına ekledi. Kubilay Han ile Marco Polo’nun çok yakın olduğunu ve bu iki şahsiyetin yazdığı, içeriği “kanıt” olan tarihteki ilk kanıtsal nitelikli belge yerine geçen “Hataları Yıkamak (Sung Tz’u)” adlı eserden bahsetti. Atasoy, tarihin ilk bilinen otopsisinin “Sezar Suikasti, bıçak yarası (M.Ö. 44,23)” olduğunu da söyledi.“En önemli kanıt örneği parmak izidir”En önemli kanıt örneği olan parmak izini 1880 yılında ortaya koyan William James Herschel ve Henry Faulds de bahseden Atasoy, Osmanlı İmparatorluğunda da parmak izinin kanıt olarak kabul eden ilk kullanan padişahın 2. Abdülhamid (1898) olduğuna değindi.“Parmak izi konusunda bir uzman gözü çok önemlidir”2004 yılında Madrid’deki bir tren istasyonunda aynı anda birçok bombanın patlamasıyla yüzlerce insanın can verdiğini söyleyen Atasoy, tarihin en büyük terör eylemlerinden biri olan bu patlamanın failinin bir parmak izi yoluyla bulunmaya çalışıldığını fakat neticenin doğru sonuç vermediğini söyledi. Atasoy, parmak izinin öncelikle bilgisayar arayıcılığıyla veri tabanında arandığını, daha sonra bir listenin çıkarıldığını söyledi. Parmak izi konusunda bir uzman gözünün de çok önemli olduğunun altını çizdi.Dünyanın dört bir yanında, önyargı yaygındırDünyanın dört bir yanında önyargının yaygın olduğunu söyleyen Atasoy, bunun sonuçlarının da birçok haksızlığa neden olduğunu vurguladı. Atasoy; “aynı şeylere farklı pencerelerden bakıldığı surette farklı şeyler görürüz ve ne görmek istiyorsak karşımızda da onu görürüz” dedi.“Ön yargısı olmayan ve gerçeğin peşinde çabalayan Adli Bilimcilere ihtiyacımız var”Üsküdar Üniversitesinde 2016’da başlanıp büyük bir hızla devam eden Adli Bilimler Bölümü, ilk olarak Yüksek Lisans formatıyla müfredata girdi. Daha sonra lisans eğitimi olarak da eğitim hayatına dâhil olan bu bölümde önceliğin, ön yargısı olmayan ve gerçeğin peşinde çabalayan Adli Bilimcilerin yetiştirilmesi olduğunu söyleyen Atasoy, bu bölümün Türkiye’de bir ilk olduğunu da vurguladı. Türkiye’de olay yerlerinin iyi delillendirilmediğini söyleyen Atasoy, yetiştirilen bu öğrencilere bu nokta da yardım edileceğinden bahsetti.“Bu iş tek başına yapılacak bir iş değildir”İşinin sadece eğitim olmadığını, onun dışında toplantılara ve kongrelere katıldığını söyleyen Atasoy, bu programlara Adli Bilimler ve Otopsi Yardımcılığı Bölümlerinde okuyan öğrencilerle beraber gittiğine değindi. Son olarak bu işin tek başına yapılamayacağını, tek başına adaletin söz konusu olmayacağını, ancak bir grup eşliğinde yapılabileceğini söyleyen Atasoy, bu işin zor bir iş olduğunun da altını çizdi.Programın sonunda Atasoy öğrencilerin sorularını yanıtladı.Sonrasında öğrenciler için kitaplarını imzaladı.Programa katılan Azerbaycanlı ressam Garip Garibli Atasoy’a kendi çizdiği resmi hediye etti.
Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü çatısı altında verilen Adli Bilimler Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Programı, adli bilimci olmak isteyenlere çok farklı konularda imkânlar sunuyor. Saha deneyimi bulunan akademik kadrolarla Adli Kimya, Adli Farmakoloji ve Toksikoloji, Adli Biyoloji, Adli Genetik, Adli Hemşirelik/Ebelik, Olay Yeri ve Kriminalistik, Adli Bilişim Suçları, Adli Psikoloji ve Suç Önleme ve Analizi alanlarında eğitimler veriliyor. Üsküdar Üniversitesi, ülkemizde daha çok yeni bir alan olan Adli Bilimler alanında yüksek lisans eğitim programları düzenliyor.Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü çatısı altında yer alan Adli Bilimler Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Programı, bu alana meraklı olan, adli bilimler konusunda uzmanlaşmak isteyen kişilere önemli fırsatlar sunuyor. Eğitimler, saha deneyimi bulunan akademik kadrolarla veriliyor.Prof. Dr. Sevil Atasoy: “Ülkemizin ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlıyoruz”Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, programın ülkemizin adalet hizmetleri, bağımlılık ve suç önleme konularında temel gereksinimlerini karşılamayı amaçladığını söyledi.Prof. Dr. Sevil Atasoy, programda ayrıca birey, aile ve toplumun mağduriyetini engellemek, suçu ve suçluyu kuşkuya yer bırakmayacak biçimde modern teknolojilerle kanıtlayabilmenin amaçlandığını söyledi. Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Programda bu alanlarda yeni teknolojiler geliştirmek ve ülkemizi dışa bağımlı olmaktan çıkartacak bilimsel araştırmalar yapmak için ileri düzey bilgi, anlayış ve beceri ile donanmış uygulayıcı, eğitici ve araştırmacı adli bilimcilerin yetiştirilmesi hedeflenmektedir” diye konuştu.Adli Bilimler Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Programı kapsamında Adli Kimya, Adli Farmakoloji ve Toksikoloji, Adli Biyoloji, Adli Genetik, Adli Hemşirelik/Ebelik, Olay Yeri ve Kriminalistik, Adli Bilişim Suçları, Adli Psikoloji ve Suç Önleme ve Analizi alanlarında eğitimler veriliyor.Lisans mezunları başvurabilirBağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü, 9 farklı uzmanlık alanıyla hemen her lisans dalından mezun olana uluslararası kalitede lisansüstü eğitim ve öğretim vermenin yanı sıra, suç önleme ve suç analizine odaklanarak, özellikle kadına ve çocuğa karşı şiddetin önlenmesi ve suçun öngörülmesi konularını ele alıyor.
Bir yanda ayakları kesilen, gözleri oyulan köpekler... Çuvallara doldurulup çöpe atılan, yakılan kediler… Diğer yanda kaçırılan, tecavüz edilen, açlıktan ölüme terkedilen çocuklar… Bu vahşet birbiriyle ilintili mi? Kimler tecavüze daha yatkın? Çocuklarımızı nasıl koruyabiliriz? İdam cezası, kimyasal kastrasyon çare mi? Dünya nasıl yapıyor? Türkiye’nin en önemli adli tıp profesörü Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Sevil Atasoy sorularımıza çok çarpıcı örneklerle yanıt verdi.- Eylül’e kıyan cani daha önce de iki köpeğe tecavüz edip telle boğmuş. Bu vahşet ortaya çıkınca büyük tepki gösterdiniz; "10 yıldan fazla oldu söyleyeli. Sakalım yok ki dinlesinler” diye bir tweet attınız. İkisi arasında nasıl bir bağlantı var?Muhtemelen 10 yıldan fazla oldu. Hayvan haklarıyla ilgili çalışan bir ekip benden bir konferansa katılmamı istedi. Konferans verirken, “Siz hayvan haklarından yola çıkarak bunu gündeme getiriyorsunuz ama yanlış bir noktadasınız. Çünkü mesele hayvan hakkı değil, insan hakkı. İnsanların güvenliğini sağlayabilmek için de hayvanlara şiddet gösterenleri durdurmanız gerekir, bu noktadan hareket edin” dedim ve örnekler vermeye başladım. Baştan söyleyelim, elbette her hayvana fena muamele yapan çocuğun ileride insana şiddet göstereceğini söylemiyorum. Burada hayvana kötü muamele dediğimiz zaman kediyi canlı canlı toprağa gömenden, karnını açıp içine bakandan, kulağını, burnunu kesip gözünü çıkarandan, aç hayvanları bir kafese koyup hiç yemek vermeyerek birbirlerini yedirtenden söz ediyorum. Bunları yapanların yarın öbür gün şiddet eylemi gösterebileceğinin altını çiziyorum. Seri katiller üzerine yapılan araştırmalar da bununla ilgili önemli şeyler söylüyor.Mesela?FBI’ın yaptığı büyük bir araştırma vardır, sonra başka ülkelerde de tekrarlanmıştır. Seri katillerin geçmişlerinde mutlaka hayvana yönelik fena muamelenin, işkencenin ve öldürmelerin olduğu, bunların önemli bir bölümünün insanlara uyguladığı tekniği daha önce hayvanlara uygulayarak deneyim kazandıklarını biliyoruz.Bu kişilerin aileleri hakkında ne biliyoruz?Ailelerinde hayvanlara fena muamele edenler var ve onları görüyorlar. Belki normalleştiriyorlar, belki de genetik bir geçişi var. Onu bilmiyoruz ama her halükarda hayvana fena muamele, yarın öbür gün şiddete yol açıyor. Dövme, yaralama, giderek de adam öldürmeye varıyor. Nitekim bugünün psikiyatri uzmanları, DSM denilen ruh hastalıklarını tasnifte kullandıkları bir rehberde hayvana fena muameleyi bir davranış kusuru olarak gösteriyor artık ve “Bu bir risk” diyor.Riskin ortaya çıkış yaşı kaç?3-4 yaşında ortaya çıkabiliyor. Aile görüyor, öğretmen görüyor, mahalleli tanık oluyor. Tek yaptıkları “Yapma” demek, en iyi ihtimalle cezalandırıyor. Fakat hiçbir işe yaramıyor, çünkü bu profesyonel destek isteyen bir şeydir. Kanada’da Luka Magnotta adlı bir üniversite öğrencisi, sınıf arkadaşı olan bir Çinli’yi öldürdü, parçalara ayırdı, parçaları farklı çöplere attı, bir bölümünü yedi. Hatta bir takım siyasetçilere posta içinde videolarını gönderdi. Bu genç, bir model, yani bir erkek güzeliydi. Önce Paris, sonra Almanya’ya kaçtı. Almanya’da bir internet kafe’nin yöneticisi Türk bunu fark etti, polise haber verdi, yakalandı. Şimdi bu adamın, olaydan çok daha önce internette boğmuş olduğu kedilerin fotoğraflarını ve kısa video filmlerini paylaştığı biliniyor. Hayvan hakları savunucuları da bunu polise bildirdiği halde kimse ilgilenmemiş. O zaman engellenseydi, o Çinli öldürülmemiş olacaktı. Bu örnekler çok fazla.Türkiye’deki durum hakkında bilgi sahibi miyiz?Sorulmadığı için bilmiyoruz. İlk ifade alma sırasında mutlaka “Hayvana yönelik bir şiddet gösterdiniz mi” veya “Ailenizde kimse kediye, köpeğe zarar verdi mi” diye sorulmalı. Cezaevlerinde bu konuda anket yapılmalı. Çocuklarının böyle bir şiddete eğimi olduğunu gören aile, derhal yardım almalı. Kedinin boynuna ip bağlayıp çekeni gördüğünüzde bile bildirmeniz gerekiyor. Yarın öbür gün muhakkak hayvana ve tabii ki insana daha çok zarar verecektir.Ayakları kesilen... poposuna silikon sıkılıp bağırsakları patlatılan... gözleri oyulan köpekler... Çuvallara doldurulup çöpe atılan, yakılan kediler var. Bu nasıl bir gözüdönmüşlüktür?Patolojik. Akıl hastalığı. Öğrenilen bir şey değil. Acıma hissi, empati duyguları yok. Canlarının yanacağını hissetmiyorlar.Yıllarca bu konular üzerine çalışmış bir bilim insanısınız. Bu vahşet artış mı gösteriyor, yoksa hep vardı da biz mi yeni farkediyoruz?Tabii ki bu konuya yönelik farkındalığımız arttı. Bu farkındalık iyi bir şey aslında ama sayısal olarak neydi de ne oldu derseniz, bir istatistik verimiz yok.Toplumu derinden sarsan son iki olay Eylül ve Leyla! Tüm o süreci izlerken ne düşündünüz? İlk nereye bakmak gerekiyordu böyle bir durumda?Çocukların kaybolmasıyla ilgili çok değişik sebepler vardır. Bunlardan biri çeker gider, kaçar. Durduk yerde kaçmaz. Ya dayak yiyordur, ya istediği bir şey alınmıyordur, bunu alışkanlık haline getirmiş çocuklar vardır. Eğer böyle birisiyse “Dur, gelir” deniyor. Gelemeyebilir. İkincisi, kaçırılmalardır -ki kaçırılmanın da envai çeşidi var. Bir ülkede iç savaş vardır, kaçırılan çocuk asker olarak kullanılır. Fidye için kaçırılanlar vardır, aile boşanıyordur, biri çocuğu kaçırır. Cinsel taciz maksadıyla kaçırılmış olmaksa bizim için en yaralayıcı olan, ona tahammül edemiyoruz. Fakat altını çizmemiz gerekir, elbette cinsel taciz maksadıyla da çocuklar kaçırılıyor ama çok sık değil. Ayrıca cinsel tacize uğramış çocuk da her zaman öldürülmüyor. Bu, bütün dünyada aşağı yukarı yüzde 1. Tabii bir kişi bile çok değerli.Yüzde 1 dediniz; peki öldürmeye nasıl karar veriyor?Bu amaçla kaçırılıp, öldürülen çocuk kaçırılmayı takip eden üç saat içinde öldürülüyor. Bu insanların maalesef yüzde 90 kadarı çocuğun tanıdığı ve elbette güvendiği biri. Bu kişi, çocuk olayı anlatacak ve kim olduğunu söyleyecek diye korkar. O yüzden öldürür. Erken saatte öldürmesinin nedeni de karşısındaki çocuk ağlar, bağırır. Onun başında beklemeyecektir.Yüzde 90’ı çocuğun tanıdığı, güvendiği biridir, dediniz. Bu daha da korkutucu…Tabii. Hatta çocuğu öldürdükten sonra aramalara katılabilir. Bu, çok rastlanan bir şeydir. Aileyle beraber ağlar, koşturur, yardımcı olur. Aslında uzak bir akrabadır, daha önce bu kadar da yakınlığını görmediğiniz biridir ama sizinle gece-gündüz tarla, otluk, bahçe demeden dolaşır. Eve gelen misafirlere şeker tutar, kahve yapar. Bu kişilerden mutlaka şüphelenmek gerekir. Zaten polis bunu fark ederse sorguya alır. Yeter ki siz aile olarak birini işaret edin.Bizde aileler “Allah razı olsun, zor günümüzde bizi bir dakika yalnız bırakmadı” diye bakıyor…Öyle ama neredeyse aileden çok üzülen, arayan, teselli etmeye çalışan, özellikle de soruşturmanın yönü hakkında “Polis geldi mi, nereyi aradılar” gibi çok soru soran kişilerden mutlaka kuşkulanmak gerekir.Nitekim 8 yaşındaki Eylül Yağlıkara’yı öldürdüğü suçlamasıyla tutuklanan Uğur Koçyiğit, Eylül’ü arama çalışmalarına katılmıştı.Tabii. Bu kişiler o kadar ailenin yanındadır ki, polisle de muhabbet eder. “Abi şurayı aradınız mı” diye sorar örneğin. “Aradık” diye cevap alırsa, nasılsa aranmıştır diye cesedi gidip oraya atabilir. Risk analizini yapıp, “Bu tehlikeli bir olay” diyebilmeli. Eylül ve Leyla’yı ele alalım. Her ikisi de güzel, sosyal, güleç, insanlara kolay güvenen çocuklara benziyorlar. Polis zaten “Nasıl bir çocuktu” diye sorduğu, bir de fotoğraf gördüğü zaman bunun tehlikeli bir hadise olduğunu anlar. Elde çocuğa ait en son çekilmiş fotoğraf hazır bulundurulmalı. Üstünde ne olduğunu tarif etmek her zaman kolay değildir. Maalesef ailelerin bu detayı her zaman akıllarında tutmaları gerekir. Çünkü iş çığrından çıkar da toplumun katkısı istenirse bunlar işe yarayacaktır. Neticede TV’lerde çocukların fotoğrafının gösterildiği noktaya kadar gidebilir. Özel ihbar hatları kurulabilir ki Türkiye bu konuda çok eksik. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Buna kaynak ayırmak lazım. 3 milyon Suriyelinin olduğu bir ülkede göçmenlerle ilgili problemlerin de olduğunu, bunların giderek artacağını çocuğun maalesef ‘para ettiğini’ hesaba katmamız gerekiyor. Bu yüzden kaçırmalar arasında öldürülme oranları azdır.Çok önemli bir uyarınız da oldu; “Türkiye’de çocukla teması olan mesleklere insan alımında sicil araştırması iyi yapılmıyor” dediniz. Bu meslekten kişilere çok rastlanıyor mu?Bunlar hemen her zaman çocuklara ulaşmanın kolay olduğu mesleği seçer. Daha çok kimsesiz çocukların barınaklarında ya da küçük çocuklara spor öğretmenliği, yüzme öğretmenliği, servis şoförlüğü, kantin personeli olmayı tercih ederler. Her pedofil mutlaka bu eylemini hayata geçirecek diye bir şey yok. Çok büyük bir bölümü de bu durumu fantezilerinde veya internetteki çocuk pornografi sitelerinde yaşar. Eyleme hiçbir şekilde dönüşmez, kaybedecek şeyleri vardır. Ortaya çıkarsa “Mesleğimden atılırım, işimi kaybederim” diye korkar.Bu adamlar evlenir, çoluk çocuk sahibi olur mu?Tabii ki.MAYONUN ÖRTTÜĞÜ YERLERE ANNE DAHİ DOKUNMASIN!Çocuklarımızı iyi koruyabiliyor muyuz?Tabii ki hayır... Olayı paranoya haline getirmemek lazım ama inanın eviniz güvenlikli bir sitede olsa da, çocuğunuzu o sitenin içindeki büfeye sadece su almaya gönderseniz bile başına bir şey gelebilir. Burada ailenin dikkatinden ziyade çocuğun eğitimi önemli. Çocuğa ne öğretilecek? Mesela mahrem yerlerine anne dahil kimse dokunmamalı. Mahrem yer dediğimiz, mayonun örttüğü yerler. Bunu ailelere anlatmak o kadar zor ki. Tuvalete giden çocuğun altını kendi silmek istiyor. “Yıkanamaz” diyor, bunu ileri yaşlara kadar yapabiliyorlar. “Yaptın mı, yapmadın mı” falan çıplakken kontrol ediyor. Devamlı ortalıkta olan bir cinsel organlar meselesi var. Çocuk herkesin önünde soyunabileceğini sanıyor. Bunun kötü bir şey olmadığını düşünüyor. Annem-babam yapıyorsa amcam da dayım da abim de, komşunun oğlu da yapar diye düşünüyor. Orada itiraz etmiyor artık. Oysa biz kaçamayacağına göre, bağırmasını, ısırmasını, tekme atmasını, direnmesini istiyoruz. Sonra çocuğu tek başına bırakmayacaksınız. Alışveriş merkezinde annesinin elini bırakıyor, şuraya kadar gidip geleceğim diyor, dönmeyebilir.Biz sokakta oynardık. O zamanlar farklı mıydı?Farklıydı. Çünkü büyük bir aileydik aslında. Herkes herkesin çocuğunu bilirdi, eksikliğini fark ederdi, kapı arkasında olur olmaz hareketlerde bulunurlarsa, büyükler tarafından kenara çekilirlerdi. Komşu gözü dediğimiz bir şey vardı. Şimdi kimse kimseyi tanımıyor ve buradan geri dönüş yok. Artık başka bir dünyada yaşıyoruz.TÜİK verilerine göre kayıp çocuk vakamız son 8 yılda 100 bini aşmış. Dünyayla karşılaştırdığımızda bu rakamlar çok mu?Nüfusa orantılı oranda söylenmediği takdirde mukayese etmemiz mümkün değil. Ayrıca kayıpların ne kadarının bulunduğunun takibi de yapılmıyor. Aile dahi haber vermiyor.KUNDAKTA BEBEĞE TECAVÜZÜ GÖRDÜKDaha çok kız çocukları seçiliyor ama erkek çocuklar da hedefte değil mi?Erkeklerin küçükleri istismarı olduğu gibi, kadınların da küçükleri istismarı vardır. Buna değinilmiyor ama fazla. Erkek çocuklara sorun, size yaşça büyük üst komşu hanımın tacizde bulunduğuyla ilgili bir şeyler anlatacaktır. Ama ötekiyle karşılaştırıldığında zararsız görünüyor. Hele eski kuşakların hiç üzerinde durmadığı bir şey. Şimdilerde önemsenir oldu.Tanık olduğunuz “Bu kadarı da olmaz artık” dedirten bir olay var mı?Kundakta bebeğe tecavüzü görmüştük. Detayını konuşmak istemiyorum.İDAM HİÇBİR SUÇ İÇİN ÇÖZÜM DEĞİLHepimizin içi acıyor ve doğal olarak büyük infial iç Akla ilk gelen de idam cezası oluyor... İdam cezasına nasıl bakıyorsunuz?Haksız olarak idama mahkûm olup da 20-30 yıl idamını bekleyen onlarca insan olmuştur, sonra masum oldukları anlaşılmıştır. İdam edilip masum oldukları anlaşılanlar da vardır. Bundan her zaman çok korkarım. Çünkü çocuk buydu diye işaret ettiği zaman ne olursa olsun o kişi kendini savunamaz artık. Halbuki benzetebilir, kardeşidir, ağabeyidir, çocuk bu, insanları birbirine benzetebilir. İleri yaşta kadınların bile kendilerine tecavüz edenleri karıştırdıkları çok olur. Travmanın etkisiyle o panik sırasında ayrıntıya bakmamıştır, benzetir. Haksız mahkûmiyetlerin en yüksek olduğu alan budur. Çünkü aynı zamanda görgü tanıklığının en yüksek olduğu alan budur. Bana göre idam hiçbir suç için çözüm değil.Caydırıcı etkisi olmaz mı?Hayır. Mesela Amerika’da idam cezasının olduğu ve olmadığı eyaletler var. Aynı memleketin içinde farklı uygulamalar. İdam cezası olan yerlerde yükselen bir cinayet trendi söz konusu, olmayan yerlerde oran düşüyor. Bunu izah etmek mümkün değil. Caydırıcı olsaydı orada da olurdu.Yakında kimyasal kastrasyon Türkiye’de uygulanacak gibi görünüyor. Peki bu yöntem çözer mi?Kimyasal kastrasyon belli bazı ilaçların verilmesini öngören ve cinsel arzuları baskılayan tıbbı tedavilerdir. Bu ilaçların belli aralıklarla verilmesi ya da o iğnelerin düzenli kullanılması gerekiyor. Bu ilaçların verilmesini takip edemeyecek Türkiye. Kimse takip edemiyor. Kim bu ilaçları kullanmak ister ki?Kim istemez ki? Sonuçta iğrenç bir şey yapıyor…O normal gibi görüyor. Uyuşturucu madde bağımlılığından herkes kurtulmak istiyor ama tedaviye gitmiyor. “Sigara zararlı, ölürsün” diyorlar; içiyoruz. Bu da böyle bir şey. Kendisi bu davranışın onu mutlu ettiğini düşünüyor. Ben denetimli serbestliğe imkân tanımamak kaydıyla ömür boyu ağırlaştırılmış hapis cezasını öngörürüm.TEK BİR YAPRAK BİLE ÇÖZERCinayetleri sosyal medya üzerinden adeta hep birlikte çözmeye çalışıyoruz. Peki polisin işini kolaylaştırıyor muyuz sizce?Polisiyelerin, dizilerin, sosyal medyanın etkisi soruşturmayı bazen yanlış yönlendiriyor. 8 yaşındaki Eylül ile ilgili yapılan araştırmada görenler vardı, çok çabuk biri üzerinde şüphelenildi, nitekim olay daha kolay çözüldü. Diğerinde önemli olan şuydu: “Biz burayı aradık, bir şey yoktu” dediler. Sonra cenazeyi önceden baktıkları yerde buldular. Polisin nerede arama yaptığını katil de biliyordu. Kriminolojide “Suça Yolculuk” diye bir şey vardır. Eğer işin içinde intikam yoksa 500 kilometre öteden gelip de çocuğa böyle bir şey yapmaz. Bu kişi, zaten nerelerde arama yapıldığını görüyor, biliyor ve aranmış yere gidip cesedi bırakıyor. Çünkü, “Zaten burası arandı, bir daha gelmezler” diye düşünüyor.Olay yeri inceleme mekanizması doğru işliyor mu?İşte en önemli nokta. Burada önemli olan, bu çocuğu nereden getirip, buraya bıraktı. Bunu bulursanız faile daha da yaklaşırsınız. Bir cenaze bir yerden başka bir yere götürülürken mutlaka üzerinde o ilk yere ait ot, toprak, böcek bir şey vardır. Bu veriler sayesinde bu çocuğun buraya nereden getirildiğini bulabiliriz. Çünkü toprak, bitki örtüsü 10 metre mesafede bile fark eder. Ancak bizde otopsi yapıldığı zaman hiçbirine dikkat edilmiyor. Olay yeri incelemenin önemi çok büyüktür. Avustralya’da bir tek yapraktan bulunmuş bir olay vardır. Bir posta memuru o tek yaprağı tanır, “böyle bir ağaç sadece bilmem kimlerin bahçesinde var” der ve cinayet aydınlatılır.BİR FOTOĞRAFTAN EVİ BİLE BULUNUR!Çocukların sosyal medyada fotoğraflarının paylaşılması da tartışılıyor..Yapmamak lazım. Çeşitli nedenleri var. Bunlardan biri paylaşan ünlü biriyse onu korkutmak ve parasını alabilmek için çocuğu kaçırılabilir. Çocuk hakkında hangi okulda okuduğuna kadar tüm detayları bulabilir. O fotoğraftan ev adresi anlaşılır. Çocuk pornografik amaçla kullanılabilir. Yarın öbür gün çocuğunuzun fotoğraflarını birden bire hiç ilgisiz yerlerde görmeye başlarsınız. Paylaşmamak gerektiği gibi çocukların paylaşımlarına da dikkat etmek gerekir.Kaynak: HürriyetHaberin linki: https://www.hurriyet.com.tr/gundem/katil-aramaya-katilir-aileyle-aglar-40890529
Ankara’da Eylül Yağlıkara, Ağrı’da Leyla Aydemir’in ölümüyle gündeme gelen çocuğa yönelik şiddet ve cinsel saldırı olayları toplumda infial oluştururken uzmanlar, ailelere önemli görevler düştüğünün altını çiziyor. Çocukları asla yalnız bırakmamak gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Sevil Atasoy, her olayda iyi bir otopsi, iyi bir olay yeri incelemesi ve bu delillerin iyi çalışılmasına ihtiyaç olduğunun altını çizdi. Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Adli Bilimler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sevil Atasoy, çocuğa yönelik şiddet ve cinsel suçları gerçekleştiren kişilerin, çok büyük bölümünün çocuğun yakın çevresinde bulunan kişiler olduğuna dikkat çekti.Saldırgan çocuğun yakınında olabilirProf. Dr. Sevil Atasoy, dünya genelinde erkek popülasyonunun %1 ile %5 oranının küçük çocukları, yani 12 yaş altı çocukları kız ve ya erkek fark etmeksizin bir cinsel uyaran olarak gören kişiler olduğunu söyledi. Bu kişilerin genellikle çocukların çok yakınında bulunduğunu ifade eden Prof. Dr. Atasoy, “Bunları anlamak mümkün değil ama bu kişilerin nerelerde çalıştığına bir kere bakarsak, çocuklara ulaşabilmenin kolay olduğu yerlerde çalışırlar. Mesela öğretmendirler, bir yurt müdürüdürler küçük çocukların olduğu ya da bir spor takımının koçudur, yüzme antrenörüdür ya da sahilde çalışan bir şezlongcudur. Her halükarda çocuklara ulaşmanın kolay olduğu meslekleri seçerler” diye konuştu.İstihdam öncesi iyi araştırma yapılmalıÇocuklarla iletişimin çok fazla olduğu meslek gruplarında işe alınan personel seçiminin önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Öncelikle aklımızda tutmamız gereken şey bu gibi mesleklerde personel istihdam ettiğimiz zaman bu kişilerin geçmişlerini çok iyi araştırmamız gerekiyor. Dolayısıyla herkesi işe almamak gerekiyor, minibüs şoförlerinden kantin çalışanlarına varıncaya kadar” uyarısında bulundu.Çocuklar hiçbir zaman yalnız bırakılmamalıİkinci önemli konunun “çocukları hiçbir zaman yalnız bırakmamak” olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Sevil Atasoy, şunları söyledi:“Çocukları hiçbir zaman yalnız bırakmamak gerekiyor. Ne yaparsanız yapın, ne kadar güvenlikli bir yerde olursanız olun yine de çocukların çok kolay bir yere yönlendirilebildiğini akıldan çıkarmamak gerekiyor. Çocukların kendilerine çeşitli bahanelerle kuş, böcek ya da köpek göstereceği gerekçesiyle kimsenin olmadığı bir yere çok kolayca gidebileceklerini ve de üstelik bu kişi tanıdığı birisi ve hatta akrabaysa çok daha kolay bir şekilde bu kişinin peşi sıra gidebileceğini unutmamak gerekiyor. Çocuklar kolay kolay direnç gösteremiyorlar.Uygulamada örnek olunmalıBiz ne kadar öğretsek de mesela ‘Mayonun örttüğü yerlere dokundurtma diye öğretsek de hatta anne ve babaya dahi ‘Çocuğun mahrem yerlerini siz yıkamayın. Bırakın kendisi yıkasın, bunlar dokunulmaz bölgelerdir’ şeklinde onlara öğretsek de yakın bir tanıdığı olduğu takdirde buna hayır demesi mümkün değil. Çocuğa yüksek sesle hayır demeyi öğretmeyi istediğiniz kadar öğretin bunu uygulamada örnek olmanız lazım. Anne dahi çocuğun kendini bildiği tarihten itibaren mahrem yerini yıkamayacak. Çocuğa başka kimsenin kendine dokundurtmaması gerektiği ancak böyle öğretilebilir. Çünkü anne bile diyelim ki bir amcayı birbirinden tefrik edemez yani akrabayı tefrik edemez. Anne de o kişiyi yakını diye görebilir.”Türkiye’de aranan başka kayıp çocuklar varÇocuklara yönelik cinsel suç ve saldırılarda hedefin erkek ya da kız fark etmediğini, her yaş grubundan çocuğun hedefte olabileceğini belirten vurgulayan Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Sadece kız çocukları değil, erkek çocukları da hedef seçilebiliyor.Türkiye’de şuan aranan başka kayıp çocuklar da var. Hepsini bilmiyor kamuoyu. Bildiklerinin üzerinde tabi ki yorum yapıyor. Ben bunu doğru bulmuyorum. Önemli bilgi kirlilikleri var.Sosyal medyanın bu konularla ilgilenmesini doğru bulmuyorum çünkü bu çok profesyonelce bir iştir. Ülkemizde yaşanan her olayda iyi bir otopsi, iyi bir olay yeri incelemesi ve bu delillerin iyi çalışılmasına ihtiyaç var.Bu da birtakım soruları zaten yanıtlar. Yani aç mı bırakılmış ondan mı ölmüş veyahut bir yerde öldürülmüş sonra başka bir yere mi taşınmış saat kaçta öldürülmüş hangi gün öldürülmüş vs. yani soruşturmaya gerekecek her türlü bilgiyi zaten bu ekipler çözer.Yeter ki meselelere önyargılı yaklaşılmasın ve de herkes kendi işini yapsın” diye konuştu.Olay yerine sadece yetkililer girmeliBu tür olaylarda olay yeri incelemesinin çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Sevil Atasoy, olay yerine birçok kişinin girdiğini belirterek bu durumun delilleri yok etmesine ya da onlara yeni bir şeyler eklenmesine yol açabileceğine dikkat çekti.Olay yerine sadece yetkili kişilerin girmesi gerektiğini ifade etti.
BURSA, (DHA)- ÜSKÜDAR Üniversitesi Rektör Yardımcısı Adli Bilimci Prof. Dr. Sevil Atasoy, bir suçlunun, uzaya gider gibi giyinmediyse eğer, mutlaka olay yerinde delil bırakacağını söyledi. Atasoy, hatalı ve eksik deliller, yanlış görgü tanıklıkları nedeniyle cezaevlerinin, 'Ben yapmadım' diyenlerle dolu olduğunu söyledi.Prof. Dr. Sevil Atasoy, Bursa Barosu’nun organizasyonuyla Bursa Akademik Odalar Birliği'nde (BAOB), 'Ceza ve Hukuk Davalarında Bilimsel Deliller’ konulu konferans verdi. Bursa Barosu Başkanı Av. Gürkan Altun’un sunuş konuşmasıyla başlayan konferansta Prof. Atasoy, öncelikle Cargill ile ilgili AİHM kararı nedeniyle Bursa Barosu’nu kutladı.'Her dava bir kararla sonuçlanır, ancak her karar doğru değildir' sloganı önünde konuşan Prof. Dr. Atasoy, İstanbul Kumkapı’da 2002 yılında işlenen bir cinayet olayından yola çıkarak diş ve ısırık izi karşılaştırmasının artık ‘çöp bilim’ olarak adlandırıldığını söyledi. Bu olayda öldürülen ev sahibinin yanağındaki diş izinin kiracısı olan kadına ait olduğunun, şüpheliye karakolda şeftali ısırtarak tespit edildiğini gülerek anlatan Atasoy, “Böyle bir yöntem olamaz” dedi.'TECAVÜZE UĞRAYAN, ‘BUYDU’ DEDİĞİ ANDA BİTTİ'Her gün onbinlerce suç işlendiğini ve masumların tutsak edilmemesi gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Atasoy, “Görgü tanıklığı ve yalancı tanıklık en önemli sorun. Tecavüze uğrayan bir kadın, birini işaret ederek ‘Bana bu tecavüz etti’ dediği anda kimse karşısında duramıyor. Yanılma çok oluyor ne yazık ki. Çok büyük hatalar olabiliyor. Bilirkişi incelemelerinde, otopsilerde çok büyük hatalar olabiliyor. Bilirkişilerin, o işi ne kadar bildiklerini sorgulayan bir mekanizma yok. O kişinin ne yaptığını, nasıl yaptığını görmemiz lazım aslında. Otopsi yapan hekimleri sınayacak mekanizma da yok. O kadar ciddi eksiklikler var ki; şaşırıp kalıyorsunuz” diye konuştu.'EN ÇOK MEZAR AÇTIRAN ÜLKEYİZ'Prof. Dr. Sevil Atasoy, kriminal laboratuvarların teknolojisinin çok yüksek olduğunu, dokunmayla geçen DNA’yı bile ayırabildiğini belirterek şöyle konuştu:“Olay yerlerinde tek eldiven değil, iki kat eldiven kullanmak gerekiyor. Hatta her delilden sonra değiştirmek gerek. Polisler olay yerinde sigara içiyor, buzdolabını açıp su içiyor, tuvalete giriyor.Farklı kişilere ait olabilecek delilleri aynı torbaya dolduruyor. Yerdeki bıçağı alıp, dolabın üstüne koyan var. Hiç değilse telefonunuzla olay yerinin fotoğraf çekin.Önyargıyla bakan görevli, kendince yeterli delili topladığına kanaat getirip, delil toplamayı bırakabiliyor. Muhbirlik ve ihbar müessesesi de çok kişinin canını yakıyor.Özellikle hapiste birinin, ‘rüyasında ben öldürdüm dedi’ demesi, delil sayılabiliyor. Yetersiz savunma da büyük sorun olabiliyor. Haksız mahkumiyetlerin 4’te 3’ünün nedeni görgü tanıkları.873 haksız mahkumiyetin nedenleri şöyle: Cinayetlerin yüzde 64’ünde yalan tanıklık, iftira. Cinsel saldırıların yüzde 80’inde hatalı görgü tanıklığı.Çocuk cinsel istismarında da yüzde 74 yalan tanıklık, iftira ve diğer suçlarda da yüzde 51 oranında hatalı görgü tanıklığı. Bu nedenle dünyada en fazla mezar açan ülkeyiz.Mesela, aynı çamaşır makinesinde yıkanan erkek çamaşırından çocuk çamaşırına bulaşmış DNA bulunabiliyor. Üzeri tozlanmış olsa bile parmak izinden DNA elde edebiliyoruz.Silah atış artığı da elleri kelepçeli bir kişiyi polis aracına bindirip indirin, polislerin artıklarından bulaşabilir.”'İMZANIZDA ADINIZ SOYADINIZ OKUNSUN'Prof. Dr. Sevil Atasoy, mürekkep yaşı belirleme konusunda uzman olmadığını ifade ettiği sunumunda, yeni imzalanmış bir belgenin, üzerine ütü basarak ya da saç kurutma makinesiyle eskitilebileceğini, imzalarda da mutlaka ad ve soyadın okunması gerektiğini söyledi.Atasoy, imzanın ad ve soyadla yazıya dönüşmesi halinde taklidinin zorlaşacağını bildirdi.En önemli iki sorundan birinin ‘transfer deliller’ olduğunu, her yerde, her şekilde bulaşma olabildiğini, diğerinin de sahnelenen olay yerleri olduğunu kaydeden Prof. Atasoy, yıllar önce Bursa’da yaşanan bir olayı örnek gösterdi.Bir tarlada sırtından vurulmuş kişinin, önyargılı inceleme yapıldığı için hep katil zanlısı arandığını, oysa ölen kişinin, ağaca tüfek bağlayıp, arkasını dönerek iple tetiği çektiğinin sonradan anlaşıldığını hatırlattı.Atasoy, konuşmasını “Olay yerine ilk giden görevli mutlaka fotoğraf çekmeli. Önyargısız şekilde delil toplamalı. Çünkü cezaevlerinde ‘Ben yapmadım’ diyen tutuklu ve hükümlü dolu.Ayrıca bir insan uzaya gider gibi giyinmediyse eğer, mutlaka delil bırakır” sözleriyle tamamladı.Kaynak: DHAHaber linki: https://www.hurriyet.com.tr/prof-dr-atasoy-cezaevleri-ben-yapmadim-diy-40882353
Üsküdar Üniversitesi, beş enstitüde çok sayıda lisansüstü programı ile akademik kariyer yapmak ve alanında uzmanlaşmak isteyenlere yüksek lisans imkânları sunuyor. Adli Bilimlerden tasavvufa kadar çok farklı alanda uzmanlaşmak isteyenler için ilgi alanlarına uygun seçenekler mevcut. Ayrıca Sağlık Bilimleri Enstitüsüne bağlı 4, Sosyal Bilimler Enstitüsüne bağlı 1 doktora programı bulunuyor.Üsküdar Üniversitesi, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü, Fen Bilimleri Enstitüsü, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Sosyal Bilimler Enstitüsü ve Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü çatısı altında çeşitli yüksek lisans programları düzenliyor. 5 farklı enstitüde 30 farklı programda lisansüstü programı olanağı sunuyor.Adli Bilim uzmanı yetiştiriliyorBağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü, Türkiye’de bir ilki hedefleyerek dokuz farklı programla hemen her lisans dalından mezun olanlara uluslararası kalitede lisansüstü eğitim ve öğretim vermeyi amaçlıyor.Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Adli Bilimler Anabilim Dalı altında; Adli Kimya, Adli Toksikoloji, Adli Moleküler Biyoloji, Adli Genetik, Adli Hemşirelik/Ebelik, Olay Yeri İnceleme ve Kriminalistik, Adli Bilişim ve Dijital Deliller, Adli Psikoloji ve Davranış Delilleri ile Suç Önleme ve Analizi programları yer alıyor.Adalet hizmetlerindeki ihtiyaçlar gözetiliyorProgram, adalet hizmetleri, bağımlılık ve suç önleme konularında temel gereksinimleri karşılamayı ayrıca birey, aile ve toplumun mağduriyetini engellemeyi amaçlıyor. Programda suçu ve suçluyu kuşkuya yer bırakmayacak biçimde modern teknolojilerle kanıtlayabilmek, bu alanlarda yeni teknolojiler geliştirmek ve ülkemizi dışa bağımlı olmaktan çıkartacak bilimsel araştırmalar yapmak için ileri düzey bilgi, anlayış ve beceri ile donanmış uygulayıcı, eğitici ve araştırmacı adli bilimcilerin yetiştirilmesi hedefleniyor.Evrensel bilime katkı sağlayacak uzmanlar yetiştiriliyorSağlık Bilimleri Enstitüsü, üniversitenin davranış ve sağlık bilimleri alanlarındaki deneyim ve bilgi birikimini kullanarak, ulusal ve uluslararası düzeyde tercih edilen, saygın yaratıcı ve evrensel bilime katkı yapan bilim insanları ve alanında yetkin uzmanlar yetiştirmeyi amaçlıyor. Enstitü bünyesinde Çocuk Gelişimi, İş Sağlığı Ve Güvenliği, Nörobilim, Sağlık Yönetimi, Sosyal Hizmet, Dil ve Konuşma Terapisi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon, Bağımlılık Danışmanlığı ve Rehabilitasyon, Hemşirelik, Psikiyatri Hemşireliği, Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği, İç Hastalıkları Hemşireliği, Toplum Ruh Sağlığı Hemşireliği ve Sağlık Yönetimi yüksek lisans programları yer alıyor.Doktora yapma olanağı sunuluyorSağlık Bilimleri Enstitüsünde ayrıca Sağlık Yönetimi Doktora Programı, Moleküler Nörobilim Doktora Programı, Dil ve Konuşma Terapisi Doktora Programı ve Hemşirelik Anabilim Dalı Doktora Programı yer alıyor.AR-GE çalışmalarına katkı sağlanıyor Fen Bilimleri Enstitüsünde ise Biyomühendislik Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Moleküler Biyoloji Bilim Dalı Yüksek Lisans programlarında eğitim veriliyor.Bilim, sağlık ve teknoloji alanındaki gelişmeleri takip eden Üsküdar Üniversitesi’nin lisansüstü eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetlerinde önemli yeri olan Fen Bilimleri Enstitüsü, geleceğin bilim insanlarını yetiştirme amacıyla çalışmalarını sürdürüyor.Üsküdar Üniversitesi’nin AR-GE faaliyetlerine de katkıda bulunan ve gelecekte de bu alanda çalışmalar yürütecek nitelikli insan gücünü yetiştirmeyi hedefleyen enstitü, ulusal ve uluslararası düzeydeki akademik çalışmalarına devam ediyor.Uygulama imkanları sunuluyorSosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde ise Klinik Psikoloji, Uygulamalı Psikoloji, Nöropazarlama, Medya ve Kültürel Çalışmalar, Yeni Medya ve Gazetecilik Yüksek Lisans Programları yer alıyor.Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesindeki yüksek lisans programları, akademik bilgi birikiminin yanı sıra uygulama imkânları sunuyor. Programa katılanlar, Üsküdar Üniversitesi NP Etiler Tıp Merkezi, NP Feneryolu Tıp Merkezi, Üsküdar Üniversitesi uygulama ortağı olan NPİSTANBUL Beyin Hastanesinde bulunan laboratuvarlarda çalışma, uygulama ve staj olanaklarından yararlanabiliyor.Psikoloji doktora programı varSosyal Bilimler Enstitüsü Psikoloji Doktora Programı ise eğitim ve araştırma kariyerine hazırlıyor.Tasavvuf her yönüyle ele alınıyorTasavvuf Araştırmaları Enstitüsü bünyesindeki Tasavvuf Kültürü ve Edebiyatı Tezli ve Tezsiz Yüksek Lisans Programları içeriği; başta tasavvuf doktrini olmak üzere, tasavvuf tarihi, tasavvuf edebiyatı konularını birbirleriyle ve temel İslâm bilimleri ile bütünlüklü, İslâm düşünce ve medeniyet tarihi konuları başta olmak üzere sosyal bilimlerin çeşitli disiplinleri ile ilişkilendirilerek yapılandırıldı.Aynı zamanda kendi kültür coğrafyamızı konu alan “İslâm medeniyeti, tasavvuf düşüncesi ve kültürü” perspektifine dayalı disiplinler arası kültür çalışmaları üretimine katkı sağlamayı hedefleyen program, her branştan ilgiliye tasavvuf ve ilgili konularında lisansüstü eğitim yapma imkânı sağlıyor.Daha fazla ayrıntı için:https://uskudar.edu.tr/tr/enstituler
Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Öğretim Üyeleri, Leica Avrupa Bölge Müdürü Michael Doppler, Türkiye Endüstiriyel Uygulamalar Müdürü Tolga Özgür ve Satış Müdürü Aytek Aytekin ile düzenlenen seminerde bir araya geldi.Seminerde, Adli Bilimler alanında balistik, belge ve doküman inceleme, adli biyolojik örnek inceleme, alet izi ve lif incelemeleri, kimyasal madde incelemeleri için kullanılan makroskop ve mikroskop cihazları hakkında bilgiler verildi.Ayrıca mukayese makroskopları, stereo makroskoplar ve son teknoloji ürünü dijital mikroskoplar ile yapılan görüntüleme, ölçüm ve analiz uygulamaları hakkında bilgilendirici bir eğitim de verildi.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Aile ve Gençlik Merkezi’nin (TDV KAGEM), düzenlediği Kocatepe Gençlik Fuarına katıldı.Ankara Kocatepe Camii Fuar Alanında düzenlenen ve beşincisi gerçekleştirilen fuarda bu yıl “İrade, Erdem ve Hürriyet” kavramları öne çıkarıldı. Prof. Dr. Sevil Atasoy’un yanı sıra çok sayıda akademisyen, yazar ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarının katıldığı fuarın açılışı Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş tarafından gerçekleştirildi.“Kusursuz kariyer yoktur” konulu söyleşi düzenleyen Atasoy’a gençlerin ilgisi büyük oldu.11’i uluslararası, 27’si de ulusal olmak üzere 38 sivil toplum kuruluşunun katıldığı fuarda tanıtım, söyleşi, sergi ve ortak alan etkinliklerinin düzenlenecek. Fuar 5 ve 6 Mayıs’ta 10.00-21.30, 7 ve 8 Mayıs’ta ise 16.00-21.30 saatlerinde açık olacak.
Üsküdar Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimler Fakültesi Adli Bilimler Bölümü lisans 1. sınıf ve Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü yüksek lisans öğrenci ve öğretim üyeleri 15. Adli Bilimler kongresi için Antalya’daydı.Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy’un öğrencileri yılın en önemli ulusal meslek kongresine katıldı.Antalya Paloma Foresta Resort otelde 12-15 Nisan tarihlerinde gerçekleşen etkinliğe ilgi yoğun oldu.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, Antalya Sahil Güvenlik Okul Komutanlığı’nın konuğu oldu. Atasoy, “insanlar neden suç işler” konulu bir konferansı verdi.Prof. Dr. Sevil Atasoy şehir dışı konferanslarına devam ediyor.Atasoy bu kapsamda Anlatya’daydı.Antalya Sahil Güvenlik Okul Komutanlığı’nın konuğu olan Atasoy, “insanlar neden suç işler” konulu bir konferansı verdi.İlginin oldukça yoğun olduğu konferansta Atasoy’a teşekkür plaketi takdim edildi.
Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (GASAM) ve Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi (FSMVÜ) işbirliğiyle “Narkoterörizm Sarmalında Afganistan ” konulu panel düzenlendi.Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcı ve BM Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) Üyesi Prof. Dr. Sevil Atasoy'un katıldığı panele; Güvenlik ve Savunma Uzmanı Dr. Merve Seren, Afganistanlı Gazeteci-Yazar Mohammad Hashim Hamdam panelist olarak katıldı.Panelde, Afganistan’daki siyasi istikrarsızlık, bölgedeki terörizmin ana finans kaynağı olan uyuşturucu ticareti konuları masaya yatırıldı.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy TÜYAP Bursa Fuarcılık AŞ tarafından Türkiye Yayıncılar Birliğinin iş birliğiyle düzenlenen Bursa 16. Kitap Fuarı’na katıldı. Okurlarıyla söyleşen Atasoy, kitaplarını da imzaladı.TÜYAP Bursa Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi'nde düzenlenen söyleşi ve imza gününde kitapseverler Atasoy’a büyük ilgi gösterdi.Söyleşinin ardından Atasoy’a kitaplarını imzalatmak isteyen yüzlerce kişi uzun kuyruklar oluşturdu.Okurlarının kitaplarını imzalayan Atasoy onların fotoğraf isteklerini de geri çevirmedi.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, Beşiktaş Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi öğrencilerine “Başarılı bir kariyer yolculuğu nasıl olmalı, bu kariyer yolculuğunda önümüze çıkan fırsatları nasıl değerlendirmeliyiz” başlıklarında deneyimlerini paylaştı.Atasoy ayrıca, Üsküdar Üniversitesinde Adli Bilimler bölümünde yapılan çalışmalar hakkında bilgi verdi. Programa öğrencilerin ilgisi oldukça yoğun oldu.Öğrencilerin soruları yanıtlayan Atasoy’a programın sonunda katılımlarından dolayı plaket takdimi yapıldı.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, Isparta 2. Kitap Fuarında kitapseverlerle buluştu.Gökkubbe Fuar ve Kongre Merkezinde düzenlenen kitap fuarına on binlerce insan akın etti. Sevdikleri yazarları görmek ve kitaplarını imzalatmak için stantların önünde uzun kuyruklar oluşturdu. Atasoy’a da kitapseverlerin ilgisi yoğun oldu. Söyleşi ve kitap imzalarının ardından sevenleri Atasoy’la bol bol fotoğraf çektirdi.Isparta Belediye Başkanı Yüksek Mimar Yusuf Ziya Günaydın katılımlarından dolayı Atasoy’a plaket takdim etti.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Sevil Atasoy, Bahçeşehir Üniversitesi tarafından 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında gerçekleştirilen "Başarıya Ulaşmanın Sırrı" konferansına katıldı.İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi tarafından Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Güney Kampüsü B Konferans salonunda gerçekleşen konferansa Atasoy’un yanı sıra, İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Uzmanı Canan Karatay, Yazar Dr. Pınar Kür ve Emekli Büyükelçi Uluç Özülker de konuşmacı olarak katıldı.Başarıya ulaşmanın sırlarının konuşulduğu programda Atasoy, tarihte kadınların nasıl liderlik yaptığına dair örnekler sundu.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, Yalova Üniversitesi Hukuk Topluluğunun düzenlediği ‘Masumiyeti Kanıtlanıncaya Kadar Suçlu’ adlı konferansa katıldı.Yalova Üniversitesi Özgecan Aslan Salonunda gerçekleşen konferansı izlemek için akademisyenler ve öğrenciler salonu doldurdu. Konferansın sonunda katılımlarından dolayı Atasoy’a plaket ve çiçek takdim edildi. Programın sonunda öğrenciler için kitaplarını imzalayan Atasoy’la öğrenciler fotoğraf çektirdi.
Okyanus Koleji’nde düzenlenen “An’lara Tutunmak” temalı TEDx Youth programına Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy konuşmacı olarak katıldı.Dünyanın en önemli fikir ve tartışma platformlarından biri olan TEDx’e ilgi oldukça yoğundu.Programa, Prof. Dr. Sevil Atasoy’un yanı sıra iş kadını Simay Dinç, kök hücre araştırmacısı İnci Kadribegiç ve Psikolog Serdar Vatansever de konuşmacı olarak katıldı.Programın sonunda Prof. Dr. Sevil Atasoy’a katılımlarından dolayı Okyanus Koleji tarafından teşekkür plaketi takdim edildi.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy liselilerle ‘Kariyer, motivasyon’ buluşmalarını sürdürüyor. Atasoy şimdi de Ahmet Sani Gezici Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencileriyle bir araya geldi. Atasoy, öğrencilere kariyer ve kariyer planlamayla ilgili önemli paylaşımlarda bulundu.Prof. Dr. Sevil Atasoy’un durağı bu kez Kadıköy Ahmet Sani Gezici Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencileriydi.Öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği Atasoy, kariyer yolculuğuna dair önemli paylaşımlarda bulundu.Kariyer yolculuğuna ilişkin yaşamından örnekler veren Atasoy, öğrencilere gayret ve mücadeleyi hiçbir zaman elden bırakmamaları gerektiğini söyledi.Türkiye’nin Adli Bilimler karnesine ve bu alanının bugüne nasıl geldiğine ilişkin de bilgiler veren Atasoy, Üsküdar Üniversitesinin bu alandaki çalışmalarını da anlattı.Öğrencilerin merak ettiği soruları da yanıtlayan Atasoy daha sonra öğrencilerle hatıra fotoğrafı çektirdi.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, Tenzile Erdoğan Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde öğrencilerle buluştu. Atasoy, öğrencilere kariyer ve kariyer planlamayla ilgili önemli paylaşımlarda bulundu.Öğrencilerle buluşmalarını sürdüren Prof. Dr. Sevil Atasoy’un durağı bu kez Tenzile Erdoğan Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi’ydi.Öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği Atasoy, kariyer yolculuğuna dair önemli paylaşımlarda bulundu.Her zaman bir hedefiniz olmalı diyen Atasoy, öğrencilere gayret ve mücadeleyi hiçbir zaman elden bırakmayın uyarısında bulundu.Türkiye’de Adli Bilimlerin bugüne nasıl geldiğine ilişkin de bilgiler veren Atasoy, Üsküdar Üniversitesinin bu alandaki çalışmalarını da anlattı. Atasoy daha sonra öğrencilerle hatıra fotoğrafı çektirdi.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, öğrencilerinin aileleriyle buluştu. Çocuklarının okul ortamlarında bulunma fırsatının mutluluğunu yaşayan ailelere Atasoy, okul ve derslere ilişkin paylaşımlarda bulundu. Ailelere ‘Biyokaçakçılık’ konusunda da sunum yapıldı.Prof. Dr. Sevil Atasoy, Adli Bilimler ve Otopsi Yardımcılığında eğitim gören öğrencilerinin aileleriyle bir araya geldi.D Blok Ayhan Songar Konferans Salonunda gerçekleştirilen buluşmaya öğrencilerin aileleri yoğun ilgi gösterdi.Öğrencilerin yakınlarını bir araya getirmek isteyerek böyle bir toplantıyı uygun gördüğünü belirten Atasoy, “Burada herkes bizim çocuğumuz” ifadelerini kullanarak ders ve program içeriklerinden ailelere bahsetti.Atasoy, ailelere tek tek de söz hakkı vererek onların duygu ve düşüncelerini dinledi.Böyle bir imkânın diğer üniversitelerde tanınmadığın ifade eden aileler ise, Üsküdar Üniversitesine teşekkür ederek bu buluşmaların sürekli olmasını istedi.Buluşmada Dr. Çiler Erkan da ‘Biyokaçakçılık’ başlığında sunum yaptı.Aileler ile buluşmanın sonunda hatıra fotoğraf çektirmeyi de ihmal etmedi.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü ve Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) Üyesi Prof. Dr. Sevil Atasoy, Marmara Üniversitesi Kimya ve Sektör Kulübü’nün düzenlediği Adalet ve Kimya Konferansına katıldı.Türkiye'de adli tıp ve kriminal denince akla gelen ilk isim olan ve bu konuda otorite olarak kabul edilen Prof. Dr. Sevil Atasoy, Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Konferans Salonu’nda düzenlenen konferansa katıldı.Kimya ve Sektör Kulübü öğrencilerinin düzenlediği konferansta Atasoy, adli tıp dünyasındaki son gelişmelere dair bir konuşma yaptı ve mesleki tecrübelerini de katılımcılarla paylaştı. Öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği programda Atasoy, gelen soruları da cevapladı.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, Selçuk Üniversitesi Hukuk ve Kariyer Topluluğu’nun düzenlediği “Kriminoloji Suç ve Delil” söyleşisine katıldı. Öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği konferansta Atasoy kariyerler planlamasına ilişkin önemli paylaşımlarda bulundu.Söyleşi Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi.Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy “Kriminoloji Suç ve Delil başlığında öğrencilere ‘Kusursuz cinayet yoktur’ bağlamında paylaşımda bulundu.Atasoy öğrencilerin merak ettiği soruları da cevapladı.Öğrencilerin yoğun ilgisiyle karşılaşan Atasoy öğrencilere kitaplarını da imzaladı.Atasoy yeni kitabını imzaladıAtasoy hafta sonu da Trump Alışveriş Merkezi’nde okuyucularıyla buluştu.“Züppe Kocanın Şarkıcı Karısı ve Başka Nahoş Gerçekler” adlı yeni kitabı imzası için okuyucularıyla bir araya gelen Atasoy, onlarla uzun uzun da söyleşti.Atasoy’a burada da ilgi oldukça yoğundu.
Üsküdar Üniversitesi yüksek lisans programları güçlü akademik kadrosu ile nitelikli uzman yetiştirmek üzere öğrenci kabulüne başladı.Tezli ve tezsiz programlar çerçevesinde eğitim alan yüksek lisans öğrencileri, teorik bilgilerin yanı sıra Üsküdar Üniversitesinin bütün laboratuvarlardan da faydalanabiliyor.Yüksek Lisans Programları; ulusal ve uluslararası arenada kariyer sahibi olmak isteyenler için yeniçağın getirdiği ihtiyaçlara uygun yetenek ve donanıma sahip bireyler yetiştirmek üzere güçlü bir akademik kadro eşliğinde uygulanıyor.Üsküdar Üniversitesi; Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü, Fen Bilimleri Enstitüsü, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Sosyal Bilimler Enstitüsü ve Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü olmak üzere 5 enstitü altında 30’dan fazla yüksek lisans programı sunuyor.Yüksek lisans öğrencileri %30’a varan burs olanakları ile birlikte, tüm laboratuvarlardan yararlanmanın yanı sıra gerekli koşullar sağlandığı takdirde Erasmus’un bütün imkânlarından da faydalanabiliyor. Yüksek lisans programları hakkında bilgi için; https://uskudar.edu.tr/tr/sayfa/331/enstituler#
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, Mersin Valiliği ve Mersin Büyükşehir Belediyesinin birlikte düzenlediği 3. CNR Mersin Kitap Fuarında kitapseverlerle buluştu. Önce “Kusursuz Cinayet Yoktur” söyleşisi yapan Atasoy’a kitapseverlerin ilgisi yoğundu. Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü ve Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) Üyesi Prof. Dr. Sevil Atasoy bu kez Mersinlilerle bir araya geldi.CNR EXPO Yenişehir Fuar Merkezi’nde düzenlenen etkinliğe Atasoy’u sevenler yoğun ilgi gösterdi.Atasoy ilk olarak “Kusursuz Cinayet Yoktur” söyleşisi ile kitapseverlerin karşısına çıktı. Her yaştan kişinin katıldığı söyleşide Atasoy, katılımcılara tavsiyelerde de bulundu.Söyleşinin ardından okuyucularına kitaplarını imzalayan Atasoy’a burada da yüzlerce kişi ilgili gösterdi.Atasoy, standın önünde uzun kuyruklar oluşturan okurlarının önce kitaplarını imzaladı sonra da onlarla fotoğraf çektirdi.
BM Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu’nun Viyana’da gerçekleştirilen 120. Oturumuna katılan Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof.Dr. Sevil Atasoy, bu yıl Afganistan’da haşhaş ekilen arazinin 2016’ya oranla % 63 oranında artması nedeniyle 9 bin ton gibi rekor düzeyde afyon üretileceğini, bu durumun da küresel risk oluşturduğunu söyledi. Prof.Dr. Sevil Atasoy, “Bu rekor eroinin Avrupa ülkelerine taşınmasında başlıca güzergah olan Balkan Yolu üzerinden yani Türkiye üzerinden bir önceki yıla oranla neredeyse iki kat daha fazla eroin geçmesine sebep olacak. Başta İran ve Türkiye olmak üzere güvenlik güçlerinin olası gelişmelere uygun önlemler alması gerekiyor” uyarısında bulundu. Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü ve Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) Üyesi olan Prof. Dr. Sevil Atasoy, Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu’nun Viyana’da gerçekleştirilen 120. Oturumu ile ilgili bilgi verdi.Afganistan’daki rekor üretim konuşulduUluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu’nun 120. Oturumu’nun 31 Ekim ile 17 Kasım 2017 tarihleri arasında üç hafta sürdüğünü belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy, kurulun öncelikli olarak BM’ye üye ülkelerin dikkatini Afganistan’daki gelişmelere çektiğini vurguladı. Sevkiyat iki kat artacak, önlem alınmalıBu yıl, Afganistan’da haşhaş ekilen arazinin 2016’ya oranla % 63 oranında artarak 127 bin hektardan 328 bin hektara yükselmiş olması yüzünden 9 bin ton gibi rekor düzeyde afyon üretileceğini, bunun da küresel anlamda pek çok riski doğuracağını belirten Prof.Dr. Sevil Atasoy, şunları söyledi:“Bilindiği gibi eroinin ham maddesi afyondur. Korkutan bu rekor, sadece Afganistan ve çevre ülkelerinin yasa dışı piyasalarında daha fazla eroin bulunmasına, daha fazla kişinin bağımlı olmasına; şiddet, istikrarsızlık ve rüşvetin artmasına, küresel operasyonlarını uyuşturucu parasıyla yürüten terörist grupların daha fazla gelir elde etmesine neden olmayacak. Eroinin Avrupa ülkelerine taşınmasında başlıca güzergah olan Balkan Yolu üzerinden yani Türkiye üzerinden bir önceki yıla oranla neredeyse iki kat daha fazla eroin geçmesine sebep olacak. Bu yüzden, başta İran ve Türkiye olmak üzere güvenlik güçlerinin olası gelişmelere uygun önlemler alması gerekiyor. Ayrıca piyasadaki eroin fazlalığı, fiyatının da düşmesine yol açacağı için dünya genelinde daha fazla kişi eroin kullanacak, sağlık problemleri ve sosyal sorunlar artacak.”Prof. Dr. Sevil Atasoy, Kurulun masaya yatırdığı bir başka sorunun, bazı ülke ya da eyaletlerde gözlenen, cannabis, yani esrarın, tıbbi olmayan (non-medikal) amaçlara yönelik ekimi ve/veya dağıtımı ile ilgili olduğunu belirterek “Kurul, esrarla ilgili bu uygulamaların, 1961 TEK Sözleşmesinin 4 (c) maddesine göre yasak olduğunu, sözleşmeye göre cannabis’in tıpkı morfin ve kokain benzeri diğer denetime tabi maddeler gibi, sadece tıbbi ve bilimsel amaçlarla kullanılabileceğini tekrarladı” dedi.Dünya raporu Mart 2018’de yayınlanacakDünyanın 190 ülkesinin yıl içindeki uyuşturucu madde arz ve talebiyle mücadelesinin uluslararası sözleşmelere uyumunun yanı sıra, kontrole tabi kimyasalların ithalat ve ihracatını, ayrıca üye ülkelerin talep ettiği haşhaş ekim alanlarını değerlendiren ve onaylayan Kurul, 2018 Mart ayında yayınlanacak dünya raporu üzerinde çalışmalarını sürdürdü.Prof. Dr. Sevil Atasoy, madde bağımlılarının insan haklarına uygun tedavi hakkının yanı sıra, yasa dışı internet eczaneleri, piyasaya sürülen yeni psikoaktif maddeler, denetime tabi maddeler içeren ilaçları bulunduran yolcuların gümrüklerde karşılaştığı sorunlar, uyuşturucu suçu işleyenlere verilen orantısız cezalar, hatta bunların yargılanmadan infazı, 2017’de sadece ABD’de yirmi bin kişinin ölümüne yol açan sentetik opioid nitelikte bir ağrı kesici olan yasal fentanil ve yasadışı fentanil türevlerinin yarattığı halk sağlığı krizi de incelenen konular arasında olduğunu ifade etti.Kurul ayrıca İnterpol, Dünya Gümrük Birliği, BM Uyuşturucu ve Suç Ofisi ile Uyuşturucu Madde Komisyonu başkanlarını dinleyerek 2017 yılı etkinlikleri hakkında bilgi aldı.Prof. Dr. Sevil Atasoy, Cenevre’deki toplantıya da katıldıKurulun Mali ve İdari İşler Komitesi Başkanlığını da yürüten Prof.Dr. Sevil Atasoy, bu çalışmalar dışında 6 – 9 Kasım tarihlerinde Cenevre’de yapılan Dünya Sağlık Örgütü’nün 39. Madde Bağımlılığı Uzmanlar Komitesi toplantısına katılarak Kurul’u temsil etti.Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu’nun bir sonraki toplantısı 2018 Şubat ayında, yine Viyana’da yapılacak.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Adli Bilimler Bölümü Başkanı Prof. Dr. Sevil Atasoy, 31 Ekim- 17 Kasım 2017 tarihleri arasında Viyana’da gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu’nun oturumuna katıldı. Kurulun 13 üyesinden biri olan Atasoy, toplantıların ilk iki gününde Tahminler Daimi Komitesi’nin çalışmalarında yer aldı.Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Adli Bilimler Bölümü Başkanı Prof. Dr. Sevil Atasoy, 31 Ekim- 17 Kasım 2017 tarihleri arasında Viyana’da toplanan Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu’nun 120’nci oturumunda.Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu, uluslararası sözleşmeler ışığında dünya ülkelerinin uyuşturucu ve öncül kimyasalların yasa dışı arz ve talebiyle mücadelesini izleyerek yasal ihtiyaç, üretim, imalat, ihracat ve ithalatı onaylıyor.Kurulun ayrıca ambargo teklif etme yetkisi bulunuyor.Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu’nun, BM tarafından beş yıllığına seçilen 13 üyesinden biri olan Prof. Dr. Sevil Atasoy, toplantıların ilk iki gününde Tahminler Daimi Komitesi’nin çalışmalarında yer aldı.Prof. Dr. Sevil Atasoy, 5-9 Kasım 2017 tarihleri arasında Cenevre’de yapılacak Dünya Sağlık Örgütü toplantısında kurulu temsil ederek, piyasaya yeni giren psikoaktifler ile esrar etkin maddelerinin denetimi konusunda görüş bildirecek.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü ve Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) Üyesi olan Prof. Dr. Sevil Atasoy'un son kitabı "Züppe Kocanın Şarkıcı Karısı ve Başka Nahoş Hikayeler" Kayseri Kitap Fuarı'nda yapılan lansmanın ardından, raflardaki yerini aldı.Fuarda önce bir söyleşi düzenleyen Prof. Dr. Sevil Atasoy ardından Doğan Kitap standında hayranları için kitaplarını imzaladı. Hem söyleşi de hem de imza etkinliğinde Atasoy'a ilgi büyüktü.Türkiye'de Adli Bilimler ve Kriminoloji denince akla gelen ilk isim olan Prof. Atasoy, yıllar boyunca karşılaştığı olaylardan derlediği öykülerle çok sayıda kitaba imza atmıştı.Atasoy, kitabını şu sözlerle anlattı;"Bildiğiniz gibi ben çok uzun yıllardır Adli Bilimleri her türlü uygulama alanıyla popülerleştirmeye çalışıyorum. Hak arama bilincini geliştirmeye, delillerin öneminin altını çizmeye ve artık ben gördüm ya da ben yaptım diyenlerin ifadelerine fazla rağbet etmeyip bütün olayları somut delillere dayandırarak aydınlatmanın ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Bu kitabımda, dünya genelinde adli bilimlerde karşılaşılan ve çok yıldızlaşan soruşturmaların yanı sıra bir soruşturma sırasında yapılan hata yüzünden haksız mahkumiyetlere varan ve biraz daha iç acıtan fakat kızım sana söylüyorum gelinim sen anla tarzında kısa öyküler yazdım. Gerçek öyküler bunlar. Bu sefer haksız yere idam edildiği artık bilimsel olarak da kanıtlanmış yüzyıl önceki bir olayı ele aldım. Züppe Koca o işte. Öte yandan sadece kırmızı elbiseli kadınlara saldıran seri katillerden, on binlerce kişiden örnek alarak bir katili bulmaya çalışan İtalyan savcıya, FBI akademisine heykeli dikilen bir başka savcıya varıncaya kadar, çok değişik alanlarda kolay okunabilir, kolay anlaşılabilir ama kaynak da vererek bilimsel dipnotlarla her meslekten, her yaştan kişiye ulaşmayı denedim. Hayali bir unsur içermiyor. Hem profesyonellere, polislere, savcılara, jandarmalara, olay yeri inceleme timlerine, kriminal laboratuvar çalışanlarına hem de tamamen farklı bir meslekten bir sosyoloğa bir psikoloğa ya da bir ev hanımına, lise öğrencisine varıncaya kadar okuyunca anlaşılabilir."Kitabın önsözü ve kapağında…Efsane polisler, heykeli dikilen savcılar, yıldızlaşan delil avcıları arasında yeni bir yolculuğa hazır mısınız? Kırmızı elbise giymeye korkan kadınlar, buz üzerindeki seks işçileri, cinlere perilere inananlar sizi bekliyor. Çinliler Uygurların DNA’sını neden topladı?Kadın savcı on binlerce kadın ve erkek arasında yeşil gözlü katili nasıl buldu?Kusursuz cinayeti işlemek mümkün mü?İnsanoğlu ne kadar vahşileşir? Bu soruların ve daha nicelerinin yanıtlarını veren Züppe Kocanın Şarkıcı Karısı, baş döndürücü tekniklerle yürütülen başarılı soruşturmaların yanı sıra, masumları yıllarca hapiste tutan hatalar, “sihirli bir değnek” sanılan DNA’nın neden olduğu haksızlıklar gibi nahoş gerçekleri mercek altına alan yeni bir Sevil Atasoy kitabı.Tek bir söz Bu sizinle sekizinci buluşmamız. İlki 2006 Ekim’de raflarda yerini alan Labirent: Adli Bilimlerin Gizemli Dünyası adını taşıyordu ve ilk satırları şöyleydi: “Size, akıllara durgunluk veren Ölüler Meydanı Jemaa el-Fna’yı anlatabilirdim. Ya da Kathmandu’danLhassa’ya planladığınız yolculukta yanınıza alacaklarınızı. Gelin görün ki paylaşmak istediğim başka şeyler var.” O tarihten bu yana geçen yıllarda, sıra bir türlü Fas ve Tibet yolculuklarımın keyifli anılarına gelemedi. Bir polisiye roman yazmama da henüz sıra gelemedi. Çünkü bana kalırsa suçla mücadele eden profesyonellerin kimi zaman parlak, kimi zaman çok karanlık sonuçlarla noktalanan serüvenlerinin bilinmesi gerekiyor. Ancak bu şekilde mesleğe ilgiyi artırabilir; ama daha önemlisi nerede, nasıl ve neden yanlış yapıldığını bilirsek adli hataları önlemeye çalışır, haksız mahkumiyetleri engeller, hak arama bilincini geliştirebiliriz. İşte on bir yılda üç yüze yakın öyküyle size benim dünyamın güzellik ve çirkinliklerini tanıtmaya çalışmam bundan.
Türkiye'nin lisans düzeyindeki ilk adli bilimler eğitimine başlayan Üsküdar Üniversitesi öğrencileri, laboratuvar çalışmalarına da başladı. Adli tıp ve kriminolojinin Türkiye'deki marka ismi Prof. Dr. Sevil Atasoy öncülüğünde oluşturulan bölüm müfredatı, uygulama ve laboratuvar çalışmalarıyla da dikkat çekiyor.Yrd. Doç. Tuğba Ünsal, Yrd. Doç. Dr. Pınar Şen ve Arş. Gör. Özlem Şimşek ile kimya ve biyoloji derslerinin laboratuvar uygulamasını yapan genç adli bilimciler, ilerleyen dönemde fizik dersinin uygulaması için de laboratuvar araştırmaları yapacak.Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü ve Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) Üyesi olan Prof. Dr. Sevil Atasoy, yapılan kimya ve biyoloji laboratuvar uygulamasının klasik çalışmalardan farklı olduğu belirtti.Adli bilimlerin biyoloji ve kimyası farklı!Atasoy; "Bizim için önemli olan adli bilimlerin biyoloji ve kimyası. Mühendislik fakültelerindeki kimya ve biyolojiden farklı eğitimler veriyoruz. Eğitimin hedefi; buradan mezun olacak olan kişilerin kriminal laboratuvarlarda ve her türlü suç deliliyle çalışacak olan resmi ve özel kurum ve kuruluşlarda uzman personel olarak çalışmalarını sağlayabilmek. O nedenle fizik, kimya ve biyolojinin temel prensiplerden sonra; boya analizi, toprak analizi, mürekkep analizi gibi kimyayla ilgili konular üzerinde diğer yandan kan ve DNA analizleri üzerinde çalışmalar yapacağız. Daha önce çoğu teorikte kalan dersleri artık uygulamaya ve laboratuvara alarak çok daha nitelikli, amaca yönelik adli bilimciler yetiştirmeyi amaç edindik." dedi.Programın yüklendiği misyonun çok önemli olduğunu da belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy, Adli Bilimler Lisans Programı'yla Türkiye'nin adli tıp alanında dışa bağımlılığının en aza ineceğinin altını çizdi.
Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü ve Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) Üyesi Prof. Dr. Sevil Atasoy, Adli Belge İncelemecileri Derneği ABİDER'in düzenlediği 1. Ulusal Adli Belge İnceleme Kongresi'ne katıldı.Türkiye'de adli tıp ve kriminal denince akla gelen ilk isim olan ve bu konuda otorite olarak kabul edilen Prof. Dr. Sevil Atasoy adli tıp dünyasındaki son gelişmelere dair bir konuşma yaptı ve mesleki tecrübelerini de katılımcılarla paylaştı.Lionel Hotel’de gerçekleştirilen kongrenin sonunda ABİDER üyeleri Prof. Dr. Sevil Atasoy'a bir teşekkür plaketi takdim etti.
2017 Üniversite Tercih Dönemi'nde 21-23 Temmuz 2017 tarihlerinde İstanbul Kongre Merkezi Harbiye'de gerçekleştirilen Educaturk Üniversite Tercih Fuarı, üniversiteler ile öğrencileri aynı çatı altında buluşturdu.Üsküdar Üniversitesi'nden Eğitim Kurumları ve Rehberlik Hizmetleri Yöneticisi Uzm. Psk. Dan. Ece Tözeniş ve TV Programcısı - Gazeteci Şaban Özdemir’in katılımıyla düzenlenen “Hayat Tercihtir” söyleşisinde ikili aday öğrencilerle tercih ve kariyer planlarına dair söyleşti.Yüzlerce öğrencinin katıldığı söyleşiye öğrenciler akıllarında ne varsa ikiliye sorma şansı buldu.Yapılan soru-cevaptan sonra sahneyi Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü ve Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) Üyesi, aynı zamanda da Rektör Yardımcılığı görevinde bulunan Prof. Dr. Sevil Atasoy devraldı.Atasoy, mesleğe nasıl başladığını ve yaşadığı zorlukları anlattı.‘Kusursuz Kariyer Yoktur’ isimli söyleşide Atasoy; “Benim gençlik zamanımda da üniversite sınavı tercihi vardı fakat bu kadar kapsamlı üniversiteler yoktu ve kimya okudum. Şimdi ise hayali mi gerçekleştirdim “Adli Bilimler” bölümünü açtım dedi.”Konuşmaların sonunda Tözeniş, Özdemir ve Atasoy’a katılımlarından dolayı teşekkür plaketi takdim edildi.
Geçtiğimiz günlerde bir dizi etkinliğe katılmak için Yozgat'a giden Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Adli Tıp Kurumu Yozgat Şube Müdürlüğü Hizmet Binası’nın açılışında yaptığı konuşmada, 2017 yılının sonuna kadar Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlüğü olmayan ilin kalmayacağını söyledi. Bakan Bozdağ; "Bakanlık olarak Adli Tıp Kurumu şube müdürlüklerini, Türkiye’nin 81 ilin tamamında faaliyete geçirme kararı aldık." dedi. Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü ve Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) Üyesi olan Prof. Dr. Sevil Atasoy, bakanlığın almış olduğu kararı çok yerinde bularak, "Adalet hizmeti hızlanacak ve kalitesi artacak." dedi.Türkiye'de adli tıp ve kriminal denince akla gelen ilk isim olan ve bu konuda otorite olarak kabul edilen Prof. Dr. Sevil Atasoy, Türkiye'nin 81 ilinde kurulması planlanan Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlükleri’nin özellikle otopsi konusunda yaşanan sıkıntıları en aza indireceğini vurguladı.“Adalet hizmeti hızlanacak, kalitesi artacak”Atasoy; "Şubelerin az sayıda olması öncelikli olarak otopsilerin sağlıklı biçimde yapılamamasına neden oluyordu. Her ilde şube müdürlüğü kurulmasıyla; otopsi, olay yeri inceleme yani keşif, toksikoloji ve DNA analizi gibi konularda yerinde hizmet verilmesi sağlanacak. En büyük sorun; analiz için toplanan örneklerde bir yerden bir yere nakil sırasında görülen kirlenme ve bozulmaydı. Artık nakil gerekmeyeceği için, bozulma ve kirlenme olmayacak, hem adalet hizmeti hızlanacak hem de kalitesi artacak. Çok yerinde bir karar." dedi.Üsküdar Üniversitesinde önce Adli Bilimler Yüksek Lisans Programını ardından da Adli Bilimler Lisans Programını hayata geçirdiklerini ifade eden Prof. Dr. Sevil Atasoy, Bakanlığın bu girişimiyle hem yüksek lisans hem de lisans programında mezun olacak kriminalistler için çok değerli bir istihdam alanının ortaya çıktığının altını çizdi.“Üsküdar Üniversitesi’nden mezun olacak adli bilimciler için istihdam alanı açıldı”Atasoy; "Bu karar, 1 yıl sonra vereceğimiz yüksek lisans mezunlarımız ve 4 yıl sonra vereceğimiz lisans mezunlarımız için istihdam alanını inanılmaz ölçüde genişletmiş oldu. 81 il demek, en az 300'ün üzerinde kriminalist personel demek. Ama unutmamak gerekiyor ki, otopsi yapılan her yerde bir de otopsi yardımcılarına ihtiyaç var. Üsküdar Üniversitesinde bu yıl açılan otopsi yardımcılığı ön lisans programı için de müthiş bir istihdam alanı açılmış oldu. Üsküdar Üniversitesi olarak büyük bir avantaj elde etmiş olduk. Adli tıp konusunda eğitilmiş olay yeri inceleme uzmanı inanılmaz bir fark yaratır. Çünkü olay yerinde polis ve jandarmanın yanında adli tıp kurumunun kendi olay yeri inceleme personeli olduğu takdirde çok daha iyi delil toplanacak. Üsküdar Üniversitesinde mezun olmuş, adli bilimler konusunda eğitilmiş teknik personel adalet hizmetinin sağlanmasında kaliteyi yükseltecek." dedi.Daha önce Bağımlılık ve Adli Bilimleri Enstitüsü çatısı altında Adli Bilimler Yüksek Lisans Programı açan Üsküdar Üniversitesi, 2017-2018 öğretim yılında Türkiye'nin ilk ve tek Adli Bilimler Lisans Programı'nı hayata geçirdi. Başvurusu YÖK tarafından onaylana bölüm, ilk öğrencilerini bu yıl alacak ve Türkiye'nin yeni nesil adli tıpçılarını yetiştirecek.
Üsküdar Üniversitesi 2016-2017 Akademik Yılı Mezuniyet Töreni, Ülker Sports Arena’da gerçekleştirdi. Ön lisans, lisans ve yüksek lisans bölümlerinden mezun 3 bin 808 öğrenciye diplomaları görkemli bir törenle verildi. Heyecanlı ve duygulu anların yaşandığı törende Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan alınlarından öperek mezun ettiği öğrencilerine “Son Ders ve Mezunlara Veda” başlıklı bir de konuşma yaptı. Törende 7 Haziran 2016 tarihinde İstanbul Vezneciler'de gerçekleştirilen terör saldırısında şehit olan Üsküdar Üniversitesi öğrencisi polis memuru Duha Beker de anıldı. Fizyoterapi bölümü öğrencileri, diplomalarını alırken bu yıl kendileriyle beraber mezun olacak Duha Beker’i de unutmadılar. “Seni unutmayacağız” yazılı pankart açan arkadaşları salonda dakikalarca ayakta alkışlandı. Üsküdar Üniversitesi, 2016-2017 Akademik Yılı sonunda ön lisans, lisans ve yüksek lisans öğrencilerini mezun etmenin sevincini ve gururunu yaşadı. Ataşehir Ülker Sports Arena’da gerçekleştirilen 4. mezuniyet töreninde 3 bin 808 öğrenci diplomalarını aldı.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Mutlaka bir amacınız ve yol haritanız olsun”Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Son Ders ve Mezunlara Veda” başlıklı konuşmasında eğitimin hayat boyu sürdüğünü belirterek önemli tavsiyelerde bulundu:“Mesleğinizi yaparken ne yaptığınız kadar nasıl yaptığınız da önemli. Özellikle sağlık alanında çalışacak mezunlarımız size danışan hasta ve hasta yakınlarını sanki ailenizin bir üyesi gibi düşünmeyi ihmal etmeyin. Üniversiteye başladığınızda bir kıvılcımdınız şimdi alev oldunuz bundan sonra bulunduğunuz yeri ısıtacak, aydınlatacak ve canlandıracaksınız. Burada öğrendiğiniz bilgileri kendinizi geliştirerek hayatınızın sonuna kadar götürmeniz önemli. Mutlaka hayatta bir hedefiniz olmalı, yaşam amacınız olmalı. Bunun için nereye gittiğinizi bilmeniz gerekiyor onun için de mutlaka bir yol haritanız olmalı. Daha iyilerden mutlaka yardım alın danışmadan karar vermeyin. Gelecek projeleriniz olmalı hedefe giderken karşınıza çıkan zorluklardan asla yılmayın. Uçurtmayı uçuran rüzgâr değil uçurtmanın rüzgâra karşı aldığı pozisyondur. O nedenle siz olaylara karşı doğru pozisyon alırsanız o pozisyon sizi uçurabilir. Doğru pozisyonu almak için ne yapacağız? Bir bilenden yardım alacağız. Kendimizi tanıyacağız, niyetimize bakacağız. Niyetimiz iyiyse ve ilkeli yaşamayı başarıyorsak iyi pozisyonu mutlaka yakalıyoruz. Bireysel fayda yerine toplumsal faydayı hedefleyen kişiler başarılı oluyor.”Törene Adnan Tanrıverdi ve Mustafa Ataş da katıldıÜniversiteden birinci, ikinci ve üçüncülükle mezun olan öğrenciler anons edilerek ödülleri takdim edildi. Törene katılan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Üsküdar Üniversitesi Mütevelli Heyeti Kurucu Üyesi Mustafa Ataş, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Adnan Tanrıverdi, Üsküdar Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Furkan Tarhan ve Mütevelli Heyet Üyesi Fırat Tarhan, aralarında birincilerin de bulunduğu mezun öğrencilere diplomalarını verdi.Rektör yardımcılarının mutlu günüÜsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Mehmet Zelka ve Prof. Dr. Muhsin Konuk da kızlarını mezun etmenin heyecanını yaşadı. Prof. Dr. Mehmet Zelka, Fen Bilimleri Enstitüsü Moleküler Biyoloji Bölüm Birincisi Meryem Kevser Zelka’ya, Prof. Dr. Konuk ise bu yıl psikoloji bölümünden mezun kızı Büşra Konuk’un diplomasını verdi.Birincilikle mezun olan öğrenciler konuşma yaptıTörende ön lisans birincisi Odyometri bölümünden Mehtap Dölen, lisans birincisi Sosyal Hizmetler Bölümünden Nurefşan Tomaç ve yüksek lisans mezunlarını temsilen Lebriz Canpoyraz Germen bir konuşma yaptı.Üsküdar Üniversitesi’nde okuyan yabancı öğrencileri temsilen de Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik bölümünden Muna Mohamed Abdalla bir konuşma yaptı. Duygu yüklü konuşmasında Abdalla zaman zaman gözyaşlarını tutamadı.Tarhan birincileri alınlarından öptüLisans birincisi Nurefşan Tomaç ve önlisans birincisi Mehtap Dölen, konuşmalarının ardından yaş kütüğüne plaka çaktı. Rektör Tarhan birinci olan öğrencilerini alınlarından öptü.Arkadaşları şehit polis Duha Beker’i unutmadıÖğrenci ailelerinin de bulunduğu 12 bin kişi mezuniyet sevincine ortak oldu. Duygusal anların yaşandığı törende 7 Haziran 2016 tarihinde İstanbul Vezneciler'de gerçekleştirilen hain terör saldırısında şehit olan Üsküdar Üniversitesi öğrencisi polis memuru Duha Beker de anıldı.Fizyoterapi bölümü öğrencileri, diplomalarını alırken bu yıl kendileriyle beraber mezun olacak Duha Beker’i de unutmadılar. “Seni unutmayacağız” yazılı pankart açan arkadaşları salonda dakikalarca ayakta alkışlandı.Sosyal Sorumluluk Özel Ödülü verildiTörende terör olaylarını protesto etmek için geçtiğimiz Ocak ayında İstanbul’dan Ankara’ya yürüyen Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ergoterapi Bölümü öğrencisi İsa Kör’e de Sosyal Sorumluluk Özel Ödülü verildi. Kör’e plaketi Üsküdar Üniversitesi Mütevelli Heyeti Kurucu Üyesi Mustafa Ataş verdi.Sürpriz evlilik teklifiTörende Tıbbi Dökümantasyon ve Sekreterlik Bölümü’nden mezun olan Musa Geyik, aynı bölümden mezun olan Ebru Cengiz’e evlenme teklif etti. Diplomalarını almak için sahneye çıkan Musa Geyik, hazırladığı pankartı açarak salondakilerin huzurunda Ebru Cengiz’e “Benimle evlenir misin?” dedi. Musa Geyik’in sürprizi karşısında şaşıran genç kız arkadaşlarının alkışları arasında kabul etti. Törene annesi Elif Kantar’ın kucağında katılan 2,5 aylık Ahmet Emir de ilgi odağı oldu.Törende önlisans, lisans ve yüksek lisans programlarından mezun olan öğrenciler diplomalarını aldı.Bayrak ve flama teslim törenlerinin de gerçekleştirildiği programda mezun öğrencilerden Begüm Aygördü, bayrağı Mücahit Ayhan’a, flamayı ise lisans birincisi Nurefşan Tomaç, Ayça Turan’a teslim etti.Tören sonunda mezunlar Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur eşliğinde Üsküdar Üniversitesi andını okudular. Mezuniyet töreni yeni mezunların kep atmaları ile sona erdi.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü ve Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) Üyesi olan Prof. Dr. Sevil Atasoy, Etik ve İtibar Derneğinin düzenlediği 7. Uluslararası Etik 2017 Zirvesi'ne katıldı.Bilgi Üniversitesi'nde düzenlenen zirvede Atasoy'un "Bataklıkta Sular Çekilmez" isimli etkileyici sunumu büyük beğeniyle izlendi.Prof. Dr. Sevil Atasoy, İnsanlar Neden Suçlar İşler? sorusunun cevabı adli bilimler dünyasından örneklerle anlattı.İlgiyle dinlenen buluşmada Atasoy, merak edilen soruları da cevapladı.
Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü ve Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) Üyesi olan Prof. Dr. Sevil Atasoy, Kadıköy Kitap Günleri kapsamında düzenlenen imza gününde okurlarıyla bir araya geldi.Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, hafta sonu Doğan Kitap tarafından düzenlenen kitap günlerine katıldı.Haydarpaşa Tren Garı'nda düzenlenen etkinlikte Atasoy’un okurları uzun kuyruklar oluşturdu.Atasoy katılımcılarla hem hatıra fotoğrafları çektirdi, hem de onlara kitaplarını imzaladı.200 yayınevinin stant açtığı kitap günleri, 11 Haziran’a kadar devam edecek.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu’nun 119’uncu oturumuna katılmak üzere Viyana’ya gitti. Prof. Dr. Sevil Atasoy, Kurul’un önümüzdeki bir yılda bağımlıların kaliteli ve etkili tedaviye ulaşabilmesi amacıyla hükümetlerle işbirliği yapılması, bağımlıların hapsedilmesi yerine tedavi ve rehabilitasyon gibi alternatif uygulamalara geçilmesi konusunda hükümetlerin cesaretlendirilmesi konularında çalışmalar yürüteceklerini söyledi. Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Atasoy, Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu’nda 2022 yılına kadar görev yapmak üzere Ekonomik ve Sosyal Konsey tarafından yeniden ve en yüksek oyu alarak seçilmişti. Kurulda 13 üyenin kendi arasında yaptığı görev dağılımında Mali ve İdari İşler Komisyonu Başkanı olarak seçilen Prof.Dr. Sevil Atasoy, 2010 – 2015 yılları arasında da kurulda başkanlık yapmıştı.Prof. Dr. Sevil Atasoy: “Ceza yerine tedavi için hükümetler cesaretlendirilecek”Prof. Dr. Sevil Atasoy, Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu’nun 119’uncu oturumuna katılmak üzere Viyana’ya gitti.Viyana’ya hareketinden önce açıklama yapan Prof. Dr. Sevil Atasoy, önümüzdeki bir yılın hedeflerini şu şekilde sıraladı:“Orta ve düşük gelirli ülkelerde ağrı kesici opiyatlara erişimin arttırılması, bağımlıların kaliteli ve etkili tedaviye ulaşabilmesi amacıyla hükümetlerle işbirliği yapılması, uyuşturucu bağlantılı suçlara orantılı cezalar verilmesi, bağımlıların hapsedilmesi yerine tedavi ve rehabilitasyon gibi alternatif uygulamalara geçilmesi konusunda hükümetlerin cesaretlendirilmesi konularında çalışmalar yürüteceğiz.”Ülkelerin aldığı önlemler gözden geçirilecek26 Mayıs’a kadar sürecek olan 119. oturumda üyeler, Ekonomik ve Sosyal Konsey, Narkotik Maddeler Komisyonu ve Dünya Sağlık Örgütü başkanlarıyla bir araya gelerek değerlendirmeler yapacak.Ayrıca ülkelerin tıbbi ve bilimsel amaçla kullanmak üzere talep ettiği narkotik ve psikotrop madde miktarlarını inceleyip onaylayacak. Uyuşturucuların yasadışı üretiminde kullanılan asetik asit anhidrit gibi öncül maddelerin kaçakçılığına engel olmak üzere ülkelerin aldığı önlemleri gözden geçirecek Kurul, piyasaya sürülen yeni psikoaktif maddeler hakkındaki gelişmeleri, bunlarla mücadele yöntemlerini ve toplumların sağlığına verdiği zararları değerlendirecek.Kurul’un bir diğer görevi, 200’ün üzerinde ülke ve bölgenin, uyuşturucu maddelerin denetimini düzenleyen 1961, 1971 ve 1988 tarihli uluslararası sözleşmelere uyumunu izlemek ve özellikle Afganistan’daki gelişmeleri mercek altına alarak çözüm önerileri geliştirmek.Kurulda kimler var?Kurulda Prof. Dr. Sevil Atasoy’un yanısıra Cornelis P. de Joncheere (Hollanda), Wei Hao (Çin), David T. Johnson (A.B.D.), Galina A. Korchagina (Rusya) Bernard Leroy (Fransa), Raúl Martín del Campo Sánchez (Meksika), Richard Mattick (Avustralya), Luis A. Otárola Peñaranda (Peru), Jagjit Pavadia (Hindistan), Viroj Sumyai (Tayland), Francisco E. Thoumi (Kolombiya) ve Jallai Toufiq (Fas) yer alıyor.Kurul üyeleri ülkelerini temsil etmiyor. 13 üyeden üçü Dünya Sağlık Örgütü’nün, 10’u ise hükümetlerin gösterdiği adaylar arasından seçiliyor. 1909’dan bu yana faaliyet gösteren Kurul’un sözleşmelere uygun davranmayan ülkelere ambargo konulması için Birleşmiş Milletlere teklif götürme yetkisi bulunuyor.
Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü ve Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) Üyesi olan Prof. Dr. Sevil Atasoy ve İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Canan 22. İzmir Kitap Fuarı'nda düzenlenen imza günü etkinliklerinin konukları oldu.Çok sayıda hayranı ve okuru için kitaplarını imzalayan Prof. Dr. Sevil Atasoy, fuarın en kalabalık kitap standlarından biri olmasıyla dikkat çekti.Uzun yıllar kriminoloji ve adli tıp dünyasında çalışan ve Türkiye'nin sayılı uzmanlarından biri olan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, özellikle mesleki tecrübe ve hikayelerini paylaştığı kitaplarını imzaladı.Okurları Atasoy ile öz çekimi de ihmal etmedi.İzmir Kitap Fuarının bir diğer önemli konuğu ise Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Canan’dı.22. İzmir Kitap Fuarında hayranları ve okurlarıyla buluşan bir diğer isim olan Canan, beyin alanındaki dikkat çekici tespit ve gözlemlerinin yer aldığı kitaplarını okurlarına imzaladı, hayranlarıyla bol bol fotoğraf çekildi.
Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü ve Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) Üyesi olan Prof. Dr. Sevil Atasoy Boğaziçi Üniversitesi Yaşamboyu Eğitim Merkezi tarafından düzenlenen ‘Yarın Bugündür’ Seminerinin konuğu oldu. BÜYEM Aktif Yaşam Seminerleri kapsamında düzenlenen etkinliği teması "Hayatı İyi Yaşaydı" olarak belirlendi.Uzun yıllar kriminoloji ve adli tıp dünyasında çalışan ve Türkiye'nin sayılı uzmanlarından biri olan Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, hayatını uyuşturucuyla mücadeleye adayan biri olarak bilgi ve tecrübelerini katılımcı öğrencilerle paylaştı.
Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü ve Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) Üyesi olan Prof. Dr. Sevil Atasoy, Marmara Üniversitesi İbn-i Sina Sağlık Kulübü ve Avicenna Sağlık Platformu tarafından düzenlenen "Adli Tıp ve Uyuşturucu Kontrolü" isimli konferansa katıldı. Uzun yıllar kriminoloji ve adli tıp dünyasında çalışan ve Türkiye'nin sayılı uzmanlarından biri olan Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Atasoy, hayatını uyuşturucuyla mücadeleye adayan biri olarak bilgi ve tecrübelerini katılımcı öğrencilerle paylaştı.Uyuşturucunun tarihini anlatan Prof. Dr. Sevil Atasoy, uyuşturucuyla mücadele etmenin yollarını da anlattı, dünyada ve Türkiye'de uyuşturucuyla mücadele için neler yapıldığını dile getirdi.Öğrencilerin ilgi gösterdiği konferans sonunda katılımından dolayı Prof. Dr. Sevil Atasoy'a bir teşekkür çiçeği takdim edildi.
Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, Acıbadem Üniversitesinde düzenlenen “Seri Katiller” isimli panele katıldı. Prof. Dr. M. Oğuz Polat da, Atasoy'a panelde eşlik etti. Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) Üyesi olan Prof. Dr. Sevil Atasoy panelde uzun yıllarını verdiği kriminoloji ve adli tıp dünyasıyla ilgili bilgi ve tecrübelerini öğrencilerle paylaştı.Özellikle seri katiller ve seri cinayetler üzerine değerlendirmelerde bulunan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, seri cinayetlerin tarihçesini anlattı.Seri katillerin yakalanma hikâyelerini de anlatan Atasoy, polis ve adli tıbbın seri cinayetleri çözerken nasıl çalıştığını da katılımcılarla paylaştı.
Üsküdar Üniversitesi şiddeti masaya yatırdı. Önemli akademisyenlerin katılımıyla ‘Medya ve Adli bilimler’ başlıklarında iki farklı panelin yer aldığı “Şiddet Sempozyumu” nda şiddetin nedenleri tartışıldı. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şiddetin sosyal çalışma sisteminin kurulmasıyla önlenebileceğine dikkat çekerken Prof. Dr. Sevil Atasoy şiddetin önlenebileceğinin altını çizdi. Prof. Dr. Nazife Güngör ise şiddetin yalnız cinsler arasında değil her yerde olduğunu söyledi.Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü, Şiddet ve Suçla Mücadelede Uygulama ve Araştırma Merkezi ile İnsan Odaklı İletişim Uygulama ve Araştırma Merkezlerinin birlikte düzenlediği “Şiddet Sempozyumu” Nermin Tarhan Konferans Salonunda yapıldı.Güngör: “Şiddet her yerde”Üsküdar Üniversitesi Televizyonundan da canlı yayınlanan sempozyumda ‘Medyayla Şiddet’ ve ‘Adli Bilimler’ başlıklarında iki farklı oturum gerçekleştirildi. Açılış konuşması kapsamında insanların birbirlerine acımasızca davranıp, şiddet uygulamaları ve birbirlerini ezmelerinin öteden beri değişmediğine dikkat çeken İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nazife Güngör, şiddetin sadece cinsler arasında olmadığını, iş hayatından, özel hayatta, arkadaşlık ilişkilerine kadar birçok yerde şiddetin olduğunu söyledi.Atasoy: “Şiddet hastalık olarak kabul edilseydi tedavi geliştirilirdi”Kürsüye gelen Rektör Yardımcısı, Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy Dünya Sağlık Örgütü’nün raporlarına dikkat çekti. 3 kadından 1’i hayatında bir kez fiziksel, cinsel şiddete maruz kaldığını ifade eden Atasoy, kadına yönelik şiddet hızla yayılan bir hastalık olsaydı hastalığa karşı ilaçlar, tedavi yöntemlerinin geliştirilebileceğini kaydetti. Kadına şiddette hiçbir tedavi geliştirilmediği ve şiddetin hızla yayıldığını vurgulayan Atasoy, şiddetin risk faktörlerinin altını çizerek şunları söyledi.Atasoy: “Seri katillere bakın her biri çocukluğunda hayvana şiddet uygulamıştır”“Şiddeti önceden tespit etmek önemli. Şiddet bu şekilde önlenebilir. Örneğin hayvana yönelik şiddet uygulayan bir çocuk ileride şiddete aday kişiler olabiliyor. Tüm seri katillere bakın çocukluklarında hayvana şiddet uyguladığı görülür. Ya bir kedinin ve ya köpeğin kuyruğunu, kulağını, karnını kesmiştir.Dolayısıyla çevresinde her hangi bir hayvana şiddet uygulayan kişi görüldüğünde onun profesyonel bir yardım almasını sağlıyor olmamız gerekiyor. Aksi halde ileride şiddet uygulayacak kişilere aday bireyler olarak yetişirler. Cinsel istismarda çocukların, hayvana şiddette hayvanların suçu olmadığı gibi kadınlara şiddette de tek suçlu kadınlar değildir. Şiddetle topyekûn mücadele etmek gerekiyor.”Tarhan: “Çocuk şiddeti modelliyor”Açılış konuşmaları kapsamında son olarak kürsüye Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan çıktı. Şiddetin psikolojik yönüne vurgu yapan Tarhan, şiddet davranışının bir kötülük davranışı, kötü karakterli kişilerin şiddete daha eğilimli kişiler olduğunu söyledi. Şiddetin onaylandığı ortamlarda, kültürlerde yetişen çocukların şiddeti modellediğini hatırlatan Tarhan, şiddet mağduru olmamak için şu uyarıda bulundu:Şiddete tepki göstermeyen kadın daha ağırına maruz kalıyor“Kadın kendine ilk şiddet uygulandığında şiddete karşı tepkisini ortaya koymalı. Aksi halde erkeğin şiddetinin dozu her geçen gün artarak devam edecektir. Kadın ne olursa olsun şiddeti onaylamadığını ifade etmelidir.”Tarhan: “Şiddetle mücadelede sosyal çalışma sistemi şart”Şiddeti önlemeye yönelik kelepçe önleminin çözüm olmadığını da kaydeden Tarhan, çevresindeki kişilerin de tahrikiyle ceza alan kişilerin daha çok tahrik olabileceğini, şiddet uygulama davranışının tetiklenebileceğini dile getirdi. Tarhan, çözümün yasalardan ziyade sosyal çalışma sistemi ile gerçekleştirilebileceğini, sosyal çalışma sisteminin kurularak mahalle, bölge, semtlerin risk haritalarının çıkarılıp ona göre stratejilerin belirlenmesi gerektiğini belirtti.Açılış konuşmalarının ardından sempozyumun panel bölümüne geçildi. İki oturumda düzenlenen panellerin ilkinde moderatörlüğü Prof. Dr. Nazife Güngör yaptı. "Medyayla Şiddet" temalı panelde ilk sözü Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Gül Esra Coşkun aldı. Çoşkun, “Şiddeti Haber Yapmak: Gazeteciler ve Travma" adlı sunumunda medyada yer alan şiddet haberlerine değindi. Panelin ikinci konuşmacısı olan Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya ve İletişim Sistemleri Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Feride Zeynep Güder de “Yeni Medya, Yeni Şiddet Mekânları ve Değişen Şiddet Algıları” isimli sunumunda yeni medya olarak adlandırılan dijital medyada şiddet olgusunu ele aldı. Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Birsen Çetin ise, "Radikal Şiddet Karşısında Donald Trump 'ın Ayrılıkçı Söylemlerinin Yazılı Basında Ele Alınış Biçimi" isimli sunumunda Donald Trupm'ın seçim kampanyası üzerinden siyasi şiddet kavramını tartıştı. İlk panelin son konuşmacısı olan Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan ise "Kadına Yönelik Şiddet Haberlerinde Etik Sorunlar" isimli sunumunda ahlaki açıdan şiddet haberlerini yorumladı.Aranın ardından panelin 2. bölümüne geçildi.Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy'un yönettiği “Adli Bilimler” isimli ikinci bölümde şiddet adli açıdan ele alındı. Ebe İnci Yağmur Tezbasan “Gebelikte Şiddet”, G. Sara Berber “Eğitimde Şiddet”, Kriminal Adalet Araştırmacısı Rugby Oyuncusu Ali Bayer “Sporda Şiddet”, Psk. Dan. Betül Kılınç “Cinsel Şiddet – Ensest”, Ant. Semra Ay “Duygusal Şiddet”, Stj. Av. Yeşim Bucak “Çocuğa Şiddet”, Av. Hatice Yılmaz “Şiddete Karşı Başvurulacak Yasal Yollar”, Av. Özgür Eraslan “İstanbul Protokolü ve Hukuki Şiddet” konularında değerlendirmelerde bulundu.
Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında çok anlamlı bir etkinliği imza attı. Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy ve Adli Bilimler Yüksek Lisans öğrencilerinin birlikte organize ettiği Kadın Adli Bilimciler Konferansı, adli bilimlerin uzman kadınlarını biraraya getirdi. Konferansın açılış konuşmasını yapan Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, Türkiye'de Adli Tıp Kurumu'nun kurulmasıyla beraber kriminoloji ve adli bilimler alanlarında çok hızlı bir gelişme sağlandığını ve bu gelişimde payı olduğu için çok mutlu olduğunu söyledi. Üsküdar Üniversitesi bünyesinde Adli Bilimler Yüksek Lisans Programı'nın kurulmasını sağlayan Atasoy, 4 yıllık lisans programı olarak Adli Bilimler Bölümü'nün açılması için çalışmaların ve sürecin devam ettiğini de belirtti.Prof. Dr. Sevil Atasoy'un ardından söz alan İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi avukatlarından Yüksel Yangel de, kadınların halen hak mücadelesine devam ettiğini ancak hiç bir zaman erkek haklarını konuşmadığımızı söyledi. Yangel, erkeklerin güçlü olduğu için haksızlık yapmaya hakları olmadığını belirtti.Üsküdar Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şule Gök'ün moderatörlüğünü yaptığı konferansın 1. oturumunda; Uzman Doktor Zeynep Orhan; Adli Tıp ve Kriminoloji, Ebe İnci Yağmur Tezbasan; Adli Ebelik, Hemşire Merve Eyüp; Adli Hemşirelik ve Antropolog Semra Ay da Adli Antropoloji hakkında mesleki bilgiler içeren bir sunum gerçekleştirdi.Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdür Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Meltem Narter'in moderatörlüğünü yaptığı konferansın 2. oturumunda; Avukat Hatice Yılmaz; Masumiyet Projesi ve ülkemizde yürütülen çalışmalar, Avukat Murat Yılmaz; Adli Bilişim ve Hukuk, Avukat Yeşim Bucak; Adli Arama, Avukat Özgür Eraslan da Adli Bilimler ve Hukuk konularında bilgi ve tecrübelerini paylaştı.Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü ve Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy'un moderatörlüğünü yaptığı konferansın 3. oturumunda; Doktor Erkin Kırkpınar; Toksikoloji ve Adli Toksikoloji, Kimyager Reyyan Özdemir; Adli Kimya, BiyoMühendis Hüma Erkoç; Biyolojik Savaş ve Biyosilahlar, Biyolog Hamide Sümeyye Bozkurt; Adli Biyolojide Gelişmeler, Biyolog Fatma Gizem Uğur; Adi Entomoloji ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü Polis Memuru Burcu Özsoy da Olay Yeri İnceleme konularında birer konuşma yaptı.Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Gökben Hızlısayar'ın moderatörlüğünü yaptığı konferansın 4. oturumunda; Psikolog Oktay Çavuş; Adli Piskoloji, Psikolojik Danışman Betül Kılınç; ARDIÇ Projesi ve Adli Görüşme Odaları, Psikolog Gizem Akıncılar; Kiriminal Profilleme, Matematik Öğretmeni Güzide Sara Berber de Havacılık Güvenliği konularında dikkat çekicisi sunumlar yaptı.Çok yoğun bir katılıma sahne olan konferansın sonunda, söz alan katılımcılara oturum moderatörleri tarafından teşekkür belgeleri takdim edildi.
Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, Doğan Kitap ve Tavsiye Evi işbirliğiyle düzenlenen sohbete katıldı. Tavsiye Melekleri'nin sorularını yanıtlayan Atasoy, günümüzde çok fazla delil hatası yapıldığına dikkat çekerek, “Olay yerinde zaman kaybı oluyor ve deliller kaybediliyor. Birçok kişi delil hatası yüzünden müebbet hatta idam cezasına çarptırılıyor.” Dedi.Farklı bir konsepte markalarla kadınları bir araya getiren Tavsiye Evi, aynı zamanda Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) Üyesi olan Prof. Dr. Sevil Atasoy'la yazarlığa ilgi duyan kadınları buluşturdu. Atasoy, sohbet boyunca katılımcılara yazarlık konusunda tavsiyelerde bulundu, mesleki deneyimlerini onlarla paylaştı.Haksız mahkûmiyet dünyanın her yerindeSuç, olay yeri inceleme, yargılama, ceza ve deliller üzerine gelen sorulara cevap veren Prof. Dr. Sevil Atasoy; suçluların bulunmasında, olay yeri incelemenin önemine dikkat çekti.Atasoy; "Olay yerinde zaman kaybı oluyor ve deliller kaybediliyor. Çok fazla sayıda delil hatası yapılıyor. Birçok kişi delil hatası yüzünden müebbet hatta idam cezasına çarptırılıyor. Ancak birçoğunun sonradan ortaya çıkan delillerle, suçsuzluğu ispatlanıyor. Amerika'da idam cezası alan ve hücresinde cezasının infazını bekleyen yaklaşık 40 kişinin suçsuz olduğu 2. kez yapılan test ve analizlerde ortaya çıktı. Eskiden DNA testi olmadığı için delil hataları olabiliyordu. Masumiyet Projesi adıyla geliştirilen proje kapsamında, eldeki biyolojik deliller yeniden DNA testine alınarak, bir kez daha analiz ediliyor ve suçlular yeniden yargılanıyor. Bu çalışma sonunda birçok mahkûmun suçsuz olduğu ortaya çıktı. Şu ana kadar Amerika'da 400'ün üzerinde kişi yeniden muhakeme edilerek, cezaevinden tahliye edildi. Bu kişilerin ortalama cezaevinde kalma süresi 12 yıl civarı. Bu çok uzun bir süre. Maalesef Dünya'nın her yerinde haksız mahkûmiyet var." dedi.Suç işlemeye karar veren her şekilde işliyor!Son yıllarda kadınların suç ve şiddet içerikli polisiye roman ve dizilere ilgisinin arttığını söyleyen Prof. Dr. Sevil Atasoy, sanıldığının aksine bu tip kitap ve filmlerin suça teşvik ettiğine dair çok net bulgular olmadığını söyledi.Atasoy; "Suçu işlediği ispatlanan ve hapis cezası alan kişilere bu konuda sorular yöneltiliyor. Şu ana kadar hiç kimse çok net olarak filmden ya da romandan etkilendiğini söylemiş değil. Suç işlemeye karar veren her şekilde işliyor zaten. Dizi ya da filmleri izleyip, ben de oradakiler gibi bir şey yapayım demiyor." dedi.Atasoy hayranlarına imzalı kitap hediye ettiSohbetin sonunda etkinliğe katılanlar, Prof. Dr. Sevil Atasoy'un Doğan Kitap tarafından yayımlanan "Acayip İşler" isimli kitabını imzalatma imkânı bulurken, Atasoy’la fotoğraf çekildi.
Dünya genelindeki bağımlıların üçte birini kadınların ve genç kızların oluşturduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Bu sayı, gelir düzeyi yüksek ülkelerde daha fazla. Yapısal, sosyal, kültürel ve kişisel nedenler bağımlı kadınların tedavi merkezlerine başvurmasını engelliyor” dedi. Uyuşturucu suçlarından tutuklanan kadın sayısında da artış olduğunu vurgulayan Atasoy, bağımlı 5 kadından sadece 1’inin tedavi gördüğünün da altını çizdi. Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu üyesi ve Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne ilişkin yaptığı açıklamada dünyanın birçok ülkesinde geçtiğimiz yıllara göre uyuşturucu bağımlısı kadınların sayısındaki artışın erkeklere oranla çok daha yüksek bir noktaya ulaştığını söyledi.Bağımlılığı önlemeye yönelik daha fazla kaynak ayrılmalı!Bu duruma karşı uyuşturucu politikalarında ve mücadele programlarında gerekli çalışmaların yapılması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Sevil Atasoy, şu değerlendirmelerde bulundu:“Bu beklenmedik durum, hükümetlerin uyuşturucu politikalarında ve mücadele programlarında kadın sayısındaki artışı göz önüne almalarını gerektiriyor. Bu çerçevede, bağımlı kadınların sağlık kurumlarına ulaşımını mümkün kılmalı ve tedavilerine, ayrıca kadınlar arasında uyuşturucu bağımlılığının yaygınlaşmasını önlemeye daha fazla kaynak ayırmalılar. Öte yandan uyuşturucu madde kullanan ya da uyuşturucu suçundan mahkûm olan kadınların ve ailelerinin de haklarının gözetilmesine ihtiyaç bulunuyor.”Bağımlı 5 kadından sadece 1’i tedavi görüyor Dünya genelindeki bağımlıların üçte birini kadınların ve genç kızların oluşturduğunun altını çizen Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Bu sayı, gelir düzeyi yüksek ülkelerde daha fazla. Yapısal, sosyal, kültürel ve kişisel nedenler bağımlı kadınların tedavi merkezlerine başvurmasını engelliyor. Bu yüzden bağımlı kadınların sadece beşte biri tedavi görüyor. Kadınlar erkeklere göre daha çok reçeteye tabi narkotikler ve anksiyete ilaçları kullanmaktalar. Dolayısıyla esrar ya da eroin yerine adı geçen ilaçlara karşı bağımlılık gelişiyor. Örneğin Almanya ve Sırbistan’da reçeteye tabi ilaç doz aşımından ölen kadın sayısı erkeklere oranla çok daha fazla” diye konuştu. Uyuşturucu suçlardan tutuklanan kadın sayısı artıyor! Öte yandan uyuşturucu bağlantılı suçlardan tutuklanan kadın sayısında da artış gözlendiğini belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Kadın mahkûmlar ve seks işçileri başlıca risk grupları arasında. Ayrıca cezaevine düştükten sonra bağımlı olan kadın sayısı da erkeklere göre daha yüksek. Seks işçiliği ile madde bağımlılığı arasında da güçlü bir ilişki var. Birçok kadın uyuşturucu parası kazanabilmek amacıyla seks işçiliğine yöneldiği gibi, bu alanda çalışanlar işin gerekleri ve doğasıyla başa çıkabilmek için uyuşturucu kullanıyor. Kadın mahkûmlar ise evlerinden, aile ve çevrelerinden uzakta kalmanın oluşturduğu stres ve buna bağlı olarak gelişen çeşitli ruhsal sorunlar nedeniyle de madde kullanıyor. Tam da bu nedenlerle gerek cezaevlerindeki kadınlara gerekse seks işçilerine yönelik özel önleme programlarının uygulanması gerekiyor” dedi.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, son dönemde hayatımızın her evresine giren internet ve teknolojinin artık suçun da merkezi olduğunu belirterek "21. Yüzyıl parmak izinin değil, dijital delillerin devri olacak. Çünkü parmak izi ve DNA'da hata ihtimali halen olsa da dijital delillerde hata ihtimali çok az oluyor” dedi.Üsküdar Üniversitesi Sağlık, Kültür ve Spor Direktörlüğü ve Bilişim Kulübü tarafından düzenlenen Bilişim Güvenliği ve Bilişim Suçları Konferansı'nın katılımcıları Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, Sızma Testi Uzmanı Mert Sarıca ve Siber Güvenlik Araştırmacısı Halit Alptekin'di.Üç oturum şeklinde üç saatten fazla süren konferansta, hacker'lık, siber dünyanın güvenliği, sanal alemin yeraltı dünyası, siber suçlar, bilişim delilleri konularında üzerinde bilgi ve tecrübe paylaşımı yapıldı. Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşke Nermin Tarhan Konferans Salonu'nda düzenlenen konferansa, Üsküdar Üniversiteli öğrencilerin ilgisi büyük oldu.Bilgisayar korsanlığında kariyer şansıKonferansta ilk sözü alan Bilişim Güvenliği ve Sızman Testi Uzmanı Mert Sarıca, Ethical Hacking yani Ahlaki Bilgisayar Korsanlığı kavramını ele aldı ve iyi bir hacker'ın suçu karışmadan bu bilgi ve yeteneğini çok faydalı işlerde kullanabileceğini söyledi.Sarıca; "Ethical Hacker yani ahlaklı bilgisayar korsanı tüm kurumların ihtiyaç duyduğu bir kişi. Eğer sizin yazılımlar konusunda bilginiz varsa bunu kanuna aykırı işler yaparak değil geliştirilen yazılımları denetlemek ve sistem açıklarını bularak kurumlara yardımcı olma yönünde kullanabilirsiniz. Artık bu iş bir kariyer hedefine geldi ve bu işi yapanlar çok iyi paralar kazanıyor. Kanuna aykırı olarak sistemleri hack'leyenler; bankalara, hastanelere ve benzeri kurumlara zarar verenlerin sonu cezaevi oluyor. Eğer bu konuda bir yetkinliğiniz varsa alacağız eğitimlerle bu konuda da daha gelişip, kariyerinizi daha üst seviyeye taşıyabilirsiniz." dedi.Ahlaklı bilgisayar korsanı yani etik hacker olmak isteyenlere iyi derecede İngilizce bilmelerini gerektiğini hatırlatan Mert Sarıca, sık sık pratik yapın ve gündemi yakından takip edin, önerisinde bulundu.Yeraltı dünyasının sonu cezaeviKonferansta ikinci sırada söz alan Siber Güvenlik Araştırmacısı Halit Alptekin de siber güvenlik aleminin yeraltı dünyası olarak nitelenen underground'a dair bilgiler verdi. Hacker'ların zaman zaman farkında bile olmadan çok büyük suç örgütlerine yardımcı olduğunu işler yaptığını söyleyen Alptekin, "İnternetin yeraltında dünyasında işler yapan hacker'lar silah satışı ve uyuşturucu ticareti yapılan platformların kurucusu ya da üyesi olabiliyor. Ancak bu faaliyetlerin içinde yaralan bilgisayar korsanları er ya da geç yakalanıp cezaevine giriyor. Bu bilgi ve yeteneğin insanlığa yararlı şekilde kullanmasın çok önemli" dedi."21. yüzyıl dijital deliller devri olacak"Konferansta son olarak söz alan Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, son dönemde hayatımızın her evresine giren internet ve teknolojinin artık suçun da merkezi olduğu belirtti ve "21. Yüzyıl parmak izinin değil dijital delillerin devri olacak. Çünkü parmak izi ve DNA'da hata ihtimali halen olsa da dijital delillerde hata ihtimali çok az oluyor. Bununla beraber artan teknolojiyle beraber çok ciddi bir suç örgütlenmesi olmasına rağmen bilişim suçlarını araştıran emniyet güçleri sayısında yetersizlik var, personel ihtiyacı bulunuyor. İnternet ve teknolojisi sayesinde insan kaçakçılığı, uyuşturucu tacirliği, çocuk pornografisi gibi suçlarda çok ciddi artış oldu çünkü terör örgütleri siber dünyayı kullanıyor, iletişim kanalı haline getiriyor." dedi.“Dijital deliller iki tarafı da keskin bıçak gibidir” diyen Atasoy, çok çabuk yok edilen ya da tahrip edilen dijital delillerin takibi için çok iyi yetiştirilmiş uzman güvenlik güçlerine ihtiyaç olduğunun altını çizdi. Konferansın sonunda Prof. Dr. Sevil Atasoy, Mert Sarıca ve Halit Alptekin’e birer teşekkür belgesi takdim etti.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı İKSV ve Doğan Kitap işbirliğiyle düzenlenen yazar sohbetlerinin bu ay ki konuğu Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy'du. Salon İKSV'de düzenlenen "Beni Katil Ettiniz" isimli söyleşide Yazar Rıza Kıraç da, Atasoy'a eşlik etti.Aynı zamanda Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü de olan Prof. Dr. Sevil Atasoy, hayatını uyuşturucuyla mücadeleye adayan bir adli tıp uzmanı olarak söyleşide yıllara dayanan tecrübelerini paylaştı, yazarlığı ve kitaplarıyla ilgili paylaşımlarda bulundu.Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) üyesi olan Prof. Dr. Sevil Atasoy adli tıp ve kriminolojiyle ilgili olarak şu ana kadar 7 kitap yazdı ve birçok televizyon programı hazırladı.
Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) İşletme Kulübü tarafından bu yıl 15.si düzenlenen “Yılın Yıldızları Ödülleri” gerçekleştirilen törenle sahiplerini buldu. Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, Yılın Yıldızı Ödülü'ne layık görüldü. Yıldız Teknik Üniversitesi Davutpaşa Kampüsü Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen ödül töreni, Türkiye’nin önde gelen isimlerini bir araya getirdi. Geceye medya, sanat, ekonomi ve spor dünyasından çok sayıda ünlü isim katıldı.Prof. Dr. Sevil Atasoy ve Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın NTV Televizyonu'nda birlikte hazırlayıp sundukları “Gel Zaman Git Zaman” isimli program 2016 Yılının En Beğenilen Kültür Sanat Programı seçildi.Alanlarının sadece Türkiye'de değil dünyada en başarılı isimleri arasında sayılan Prof. Dr. Sevil Atasoy ile Prof. Dr. İlber Ortaylı gündemin sıcak konularını, suçun tarihini ve çok daha fazlasını bu programda ele alıyor, olayları farklı bir bakış açısıyla yorumluyor.
Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, İstanbul Medipol Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'nden gelen daveti üzerine "21. Yüzyılda Uluslararası Uyuşturucu Denetimi" isimli bir konferans verdi. Medipol Üniversitesi Kavacık Kampüsü'nde düzenlenen konferansa, Eczacılık Fakültesi akademisyenleri ve öğrencileri katıldı. Aynı zamanda Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) üyesi olan Prof. Dr. Sevil Atasoy'a konferans boyunca çok yoğun ilgi gösterildi.Hayatını uyuşturucuyla mücadeleye adayan Atasoy, konferansa uyuşturucuyla mücadelenin tarihini anlatarak başladı. Yaklaşık 100 yıllık bir geçmiş olan uyuşturucuyla mücadele tarihinde, önemli toplantı, anlaşma ve çalışmalara değinen Prof. Dr. Sevil Atasoy, hiç bir ülkenin tek başına uyuşturucuyla mücadele etmesinin mümkün olmadığını, uyuşturucuyla mücadelede uluslararası işbirliği en önemli gereksinim olduğunu belirtti.Çözümün yolu talebi azaltmakGeçen yıl 100 yıllık dönem içinde, uyuşturucuyla mücadele için çok çeşitli yollar denendiğini hatta Filipinler, İran gibi ülkelerde idam cezası olduğunu, çok ağır cezalara rağmen uyuşturucu kullanımının hala bitirilemediğine dikkat çeken Atasoy, bunun temel sebebinin talebin oluştuğu noktadaki sorunun çözülememesi olduğunu kaydetti.Atasoy; "1909 yılından bu yana yapılan çalışmalar ve alınan önlemler, uyuşturucu hammaddesi yetiştirilmesi ve üretilmesi konusunda çok ciddi azalmalar sağlasa da halen uyuşturucu kullanımı devam ediyor. Çünkü ana sorun kaynağı olan talebin oluşmasına müdahale edemiyoruz. İnsanların uyuşturucu kullanma gereksinimini ortadan kaldırmak gerekli. Talep oluşan yerde arz hemen oluşur. Arz edenle mücadele etmek yeterli sonucu vermiyor. Ölüm cezası olmasına rağmen insanlar uyuşturucu kullanmaya devam ediyor." dedi.Uyuşturucuyla mücadele konusunda başarılıyızTürkiye'nin uyuşturucuyla mücadelede çok önemli bir rol oynadığını ve uluslararası anlaşmaları uygulayarak çalışmalara destek verdiğini belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy, afyon ya da haşhaş gibi uyuşturucu hammaddelerinin sadece tıbbi amaçlarda kullanılmak için çok kısıtlı ve yasal yollarla yetiştirilmesini gerektiğinin önemini vurguladı. Türkiye'de jandarmanın bu konudaki başarısını dile getiren Atasoy; "Türkiye'de üretim çok başarılı şekilde kontrol altında tutuluyor ancak ne yazık ki sentetik yani kimyasal uyuşturucuların hayatımıza girmesiyle bu kez farklı boyutta yeni tehlikeler ortaya çıkmaya başladı. Özellikle Orta Asya ülkelerinden tüm dünyaya yayılan bu tehlike konusunda herkesin dikkatli olması gerekiyor." dedi.Eczacılık Fakültesi öğrencilerinden Sevil Hoca'ya büyük ilgiKonferansın sonunda, İstanbul Medipol Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şeref Demirayak ve Farmasotik Toksikoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gülden Zehra Omurtag, Prof. Dr. Sevil Atasoy'a teşekkür plaketi takdim etti.Yoğun katılımın olduğu konferans sonunda Eczacılık Fakültesi öğrencileri Prof. Dr. Sevil Atasoy ile fotoğraf çektirme yarışına girdi, çok sayıda akademisyen ve öğrenci Dünya'nın sayılı isimleri arasında bulunan Atasoy'la fotoğraf çekildi.
Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü, Adli Bilimler Anabilim Dalı'na bağlı olarak eğitim veren Adli Bilimlerde Yüksek Lisans Programı dünyaca ünlü akademik kadrosu ve özgün eğitim programıyla dikkat çekiyor. Suç delillerinin incelenmesinde uygulayıcıların yanı sıra; bilim üreterek, yeni yöntem ve teknolojiler geliştirmeyi hedefleyen enstitü, bu alanda ülkemizi dışa bağlılıktan kurtarmayı amaçlıyor. 30 yıldır Adli Tıp başlığı altında biyokimya, toksikoloji, genetik, kriminalistik ve kriminolojinin farklı alanlarında lisans, yüksek lisans ve doktora dersleri veren ve tüm Dünya'nın adli tıp konusunda saygı duyduğu bir isim olan Prof. Dr. Sevil Atasoy, yüksek lisans programını yönetiyor.Vizyon ve misyon açısından ülkemizdeki bir ilki hedefleyen Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü, sekiz farklı programla her lisans dalından mezun olana uluslararası kalitede lisansüstü eğitim ve öğretim vermenin yanı sıra, suç önleme ve suç analizine odaklanarak, özellikle kadına ve çocuğa karşı şiddetin önlenmesi ve suçun öngörülmesi konularını ele alıyor.Temel amaç suçu önlemekBağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü, Adli Bilimler Anabilim Dalı altında; Adli Kimya, Adli Toksikoloji, Adli Moleküler Biyoloji, Adli Genetik, Olay Yeri ve Kriminalistik, Adli Bilişim ve Dijital Deliller, Adli Psikoloji ve Davranış Delilleri, Suç Önleme ve Analizi programları ile ülkemizin adalet hizmetleri, bağımlılık ve suç önleme konularında temel gereksinimlerini karşılamak; birey, aile ve toplumun mağduriyetini engellemek, suçu ve suçluyu kuşkuya yer bırakmayacak biçimde modern teknolojilerle kanıtlayabilmek, bu alanlarda yeni teknolojiler geliştirmek ve ülkemizi dışa bağımlı olmaktan çıkartacak bilimsel araştırmalar yapmak için ileri düzey bilgi, anlayış ve beceri ile donanmış uygulayıcı, eğitici ve araştırmacı adli bilimcilerin yetiştirilmesini amaçlıyor.Prof. Dr. Sevil Atasoy: "Bilim ve teknoloji üretecek bir program"Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy; programın hem kişiye hem de topluma kazandırdıklarına ilişkin şu ifadelerde bulundu."Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü’nde suç delillerinin incelenmesinde uygulayıcıların yanı sıra; bilim üretecek, yeni yöntem ve teknolojiler geliştirecek, ülkemizi dışa bağlılıktan kurtaracak gençlere ulaşmayı hedefliyoruz. Bu amaçla programları Sağlık, Fen ve Sosyal Bilimlerin ötesinde daha ayrıntılı olarak planladık. Ayrıca ülkemizin başını giderek ağrıtan bağımlılıkla mücadeleyi de her programın içine entegre ettiğimiz gibi, suçu işlendikten sonra delillendirmeye dayanan geleneksel adli bilimleri, suçu önleme ve öngörme boyutuna taşıdık. Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü’nün önemli bir yeniliği, açılacak programları ve bu programlarda yer alacak zorunlu ve seçimlik dersleri, konu ile ilgili kamu ve özel kurumların yöneticileri, akademisyenler ve profesyonellerle istişareler sonucu belirlemiş olmamız. Şu gerçeğin altını çizmek isterim. Genç kuşakların Adli Bilimlere ilgisinin filmler, televizyon dizileri ve polisiye romanlar sayesinde arttığının farkındayız. Ancak medyada aktarılanların cazibesi sizi yanıltmamalı. Genellikle olay yeri incelemeden başlayan uzun soluklu bir süreç çok sayıda meslek sahibinin sabırla, bir arada ve uyum içinde çalışmasını, bilgilerini lisansüstü eğitiminden sonra da sürekli güncellemesini gerektirir. Bu zor, ama çok keyifli yolculuğa çıkmak isteyenler için en doğru program."Olay yeri uzmanları da ders veriyor Üsküdar Üniversitesinin güçlü akademik kadrosuyla eğitimlerini sürdüreceklerini belirten Atasoy, dışarıdan da alanının duayenlerini öğrencileriyle buluşturduklarını söyledi.“Olay Yeri İncelemede çalışmış olan çok deneyimli polisler ve genetik laboratuvarında DNA analizleri yaparak ömrünü geçirmiş uzmanlar bize omuz veriyor. Uzman akademik kadromuzun yanında saha tecrübesine çok tecrübeli isimler en güncel teknolojiyi uygulamayla bize kazandırıyor."Program suçu aydınlatma dışa bağımlılığı azaltıyorFarklı branşlarda eğitim almış isimlerin katılımıyla yerli adli tıp teknolojisinin de gelişime katkı sunan program, özellikle mühendislik mezunlarının ilgisini çekiyor. Programla beraber hem kimyasal hem de teknik alanda ihtiyaç duyulan materyallerin geliştirilmesine katkı sunuluyor. Geliştirilmesi hedeflenen yerli teknoloji, suçu aydınlatmada dışa bağımlılığı azaltıyor.Hak arama bilincinin geliştiriyorAdli bilimlerin amacının, varlık nedeninin toplumda adaletin tecellisinde çalışacak olanları bilgilendirmek olduğunu belirten Atasoy, buna paralel olarak bir hak arama bilincini toplumda geliştirdiklerini söyledi.“Mahkemeler çok daha iyi bilirkişi raporlarına ulaşabilecekleri gibi bu eğitime tabi olan insanlar arasında da toplumu geniş çaplı bilgilendirecek olanlar da çıkıyor. Bizim için bu açıdan çok önemli bunun bir de Olay Yeri İnceleme ve kriminalistlik dediğimiz önemli bir bölümü var ki çok daha spesifik ve çok daha profesyonellere yönelik bir alan. Herkes olay yeri inceleme yapamaz ve herkes de bu bilgilere sahip olmayabilir ve ihtiyaç da olmayabilir. Ama en azından bunu yapacak olanların çok güncel, çok çağdaş bilgiyle donatılmasını ve bu alanda kullanılacak malzeme ve araç gerecin neler olduğu hakkında çok daha günümüz batı dünyasının gelişmelerinden haberdar olarak da mezun olmalarını sağlayacaklar.”Kimler başvurabilir?Bu programlara; Hukuk Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Fen Fakültesi (Biyoloji, Kimya, Matematik, İstatistik, Fizik) Eczacılık Fakültesi, Mühendislik Fakültesi (Bilgisayar Mühendisliği, Elektrik-Elektronik Mühendisliği, Biyomühendislik, Endüstri Mühendisliği, Gıda Bilimleri ve Mühendisliği, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümleri) Veteriner Fakültesi (Temel ve Klinik Öncesi Bölümler) İlahiyat Fakültesi (Temel İslam Bilimleri Bölümü) Eğitim Fakültesi (Eğitim Bilimleri Bölümü) Hemşirelik Fakültesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi (Hemşirelik Bölümü, İş Sağlığı ve Güvenliği Bölümü, Sosyal Hizmet Bölümü) Mimarlık Fakültesi (Şehir ve Bölge Planlama Bölümü) Spor Bilimleri Fakültesi (Spor Yöneticiliği Bölümü), İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi (Psikoloji, Sosyoloji Bölümleri) mezunları başvurabiliyor.
Prof. Dr. Sevil Atasoy, Türkiye Zekâ Vakfı ve ODTÜ işbirliğiyle Ankara’da düzenlenen 4. Zekâ ve Yetenek Kongresine katıldı. Atasoy, “Suç soruşturmasında hayal gücü, zekâ ve yetenek” başlıklı konuşma yaptı.Türkiye Zekâ Vakfı ve ODTÜ işbirliğiyle 19-20 Kasım'da Ankara’da düzenlenen 4. Zekâ ve Yetenek Kongresi Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kültür ve Kongre Merkezi'nde yapıldı.Çok sayıda akademisyen, eğitimci, zekâ ve yetenek konularında tanınmış isimlerin konuşmacı olarak katıldığı programa Üsküdar Üniversitesi Rektörü Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy da katıldı. Atasoy, “Suç soruşturmasında hayal gücü, zekâ ve yetenek” konusunda konuşma yaptı.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy Toplum Gönüllüler Vakfı’nın organize ettiği Gönülden Sohbetler programına konuşmacı olarak katıldı. “Gerçek Nerede” başlıklı konuşma yapan Atasoy, gerçeğin ne duyduğumuza ne de gördüğümüze inanmamakta olduğunu, kanıta dayalı hareket etmek gerektiğini söyledi.Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, Toplum Gönüllüler Vakfı’nın, gençlerin sosyal sorumluluk projelerini desteklemek amacıyla gerçekleştirdiği ‘Gönülden Sohbetler’ etkinliğine konuşmacı olarak katıldı.Adahan İstanbul Hotel’de gerçekleştirilen, vakıf yönetimi kurulu üyeleri ile destekçilerin katıldığı programda Atasoy “Gerçek Nerede?’’ başlıklı konuşma yaptı.Türkiye'yi anlamamız ve insanların nasıl doğruyu söylediklerini, aldatılıp ya da kandırılmamak, kötü bir duruma düşmemek ve o kanıya varmamak için neler yapmamız gerektiğiyle sözlerine başlayan Atasoy, gerçek, öldürücü darbenin kim tarafından yapıldığını anlamak için Sezar örneğine dikkat çekti. Adli bilimin önemine vurgu yapan Atasoy, “Hiçbir şeyin apaçık ortada göründüğü kadar aldatıcı değildir'' diyerek iyi soruşturmacılar ve gerçek faili bulmaya yatkın olan kişilerin bu cümleyi slogan olarak benimsemeleri gerektiğini aktardı.Eğer gördüğünüze inanan biriyseniz, cinayeti intihar zannedebilirsiniz yahut hayat sigortasından yararlanabilmek için intiharı cinayet gibi gösterenlere inanabilirsiniz diyen Atasoy, DNA analizlerinin sihirli bir değnektir olduğunu söyledi. Atasoy son DNA analizinin son 20 yılın bütün gidişatını değiştiren bir analiz olduğunu söyleyerek hata yapılma payına da dikkat çekti.Sorgu tekniklerinin kişilerin ''ben yaptım'' demesine yol açtığını belirten Atasoy, ''İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük kentlerde delil toplamak daha kolayken, köylerde yaşanan birçok olayın aydınlatılamadığı için sonuçsuz kaldığını sözlerine ekledi. Avukatların önemine dikkat çeken Atasoy, avukatların yetiştirilmesinde ciddi problemlerin olduğunu kaydetti.Konuşmasında Türkiye ayağını yönettiği Masumiyet Projesine de yer veren Atasoy, masum 347 kişinin 20'si idamı beklerken, DNA sayesinde serbest kaldığını söyledi.Polislerin yetiştirilmesi, hukukçuların daha dikkatli olması gerektiğine vurgu yapan Atasoy, ‘Gerçek Nerede?’ sorusuna ise “Gerçek için ne duyduğumuza ne gördüğümüze inanmamalıyız” diyerek cevap verdi.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy, İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından desteklenen, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü Özel Eğitim ve Rehberlik Şubesi tarafından yürütülen “Fark Et Fark Ettir-Yaşam Becerisi Eğitim Programı” program kapsamındaki sempozyuma konuşmacı olarak katıldı. Her ülkenin uyuşturucuyla ilgili deneyimlerinin olduğuna dikkat çeken Atasoy, uyuşturucuyla mücadelenin basite alınacak bir şey olmadığını söyledi.İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından desteklenen, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü Özel Eğitim ve Rehberlik Şubesi tarafından yürütülen “Fark Et Fark Ettir-Yaşam Becerisi Eğitim Programı” projesi kapsamındaki çocukların ve gençlerin bağımlılık yapıcı maddelerden uzak durmaları için hazırlanmış önleme programı gerçekleştirildi.Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Topkapı Yerleşkesinde gerçekleştirilen programa Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy da konuşmacı olarak katıldı. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Musa Duman, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Ömer Faruk Yelkenci’nin de yer aldığı “Bağımlılıkla Mücadelede Kapsamında Önleyici Çalışmalar” konulu sempozyumunda Atasoy uyuşturucu maddeyle mücadelede önemli değerlendirmelerde bulundu.Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu üyesi de olan Atasoy, Birleşmiş Milletlerin bağımlılık yapan maddelere karşı olan tutumundan ve ülkelerin bağımlılıkla mücadelede uyguladığı çalışmalara dikkat çekti.Her ülkenin kendine özgü uyuşturucu maddelerde deneyimi vardır diyen Atasoy bir ülkede başarılı olmuş bir bağımlılık çalışmasının başka bir ülkede başarılı olmayabileceğine vurgu yaptı. Uyuşturucuyla mücadelenin basite alınacak bir şey olmadığının üzerinde duran Atasoy şu değerlendirmelerde bulundu.“Türkiye’nin her yerinde birçok bağımlı kişi var. Öğrenciler için bağımlılık ciddi tehlike oluşturuyor. Bağımlılık tedavi edilebilen bir beyin hastalığıdır. Madde ile mücadelede herkesin elinden geleni yapması gerekir. Lütfen herkes elinden geleni yapsın çünkü ülke olarak bu konuda bir kişiyi bile kaybedecek lüksümüz yok.” Dedi.
Davranış Bilimleri ve Sağlık alanında Türkiye’de gerek teori gerek ise pratikte öğrencilere ve topluma önemli kazanımlar sağlayan Üsküdar Üniversitesi, alanında derinleşmek isteyenlere de açtığı lisansüstü eğitimlerle imkân sunuyor. Üsküdar Üniversitesi yeni akademik yıl öncesi 5 yeni programı açtı.Ön kayıtları devam eden yeni açılan yüksek lisans ve doktora programları şöyle:Sağlık Bilimleri EnstitüsüFizyoterapi ve Rehabilitasyon Yüksek Lisans Programı (Tezli-Tezsiz)Bağımlılık Danışmanlığı ve Rehabilitasyon Yüksek Lisans Programı (Tezli-Tezsiz)Sağlık Yönetimi Doktora ProgramıSosyal Bilimler EnstitüsüPsikoloji Doktora ProgramıBağımlılık ve Adli Bilimler EnstitüsüAdli Bilimler Yüksek Lisans Programı (Tezli-Tezsiz)Adli KimyaAdli ToksikolojiAdli Moleküler BiyolojiAdli GenetikOlay Yeri ve KriminalistikAdli Bilişim ve Dijital DelillerAdli Psikoloji ve Davranış DelilleriSuç Önleme ve Analizi
Prof. Dr. Sevil Atasoy, Türkiye’de adli bilimler konusunda iyi yetişmiş gazetecilerin gerekliliğine vurgu yaptı. Bu alanda yetişen bir gazetecinin haber ya da yazısını hazırlarken her söyleneni doğru kabul etmeyip, kuşkucu yaklaşarak doğru kişilere ulaşıp doğru bilgileri kamuoyuna aktarabileceğini söyledi.Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy Ülke Tv’de katıldığı Artı Eksi programında Türkiye’de adli bilimlerde yetişmiş gazetecilere ihtiyaç duyulduğunu söyledi.Konuyla ilgili Şaban Özdemir’in sorularını cevaplayan Prof. Dr. Sevil Atasoy bir adli muhabirin ve köşe yazarının adli bilimler hakkında bilgi sahibi olması gerektiğine dikkat çekti. Adli bilimler alanını bilen gazetecinin hem haberini hem de yazısını daha kaliteli hale getirebileceğini belirten Atasoy, böylece hatalı, yanlış bilgi ve yazımların da önüne geçilebileceğini kaydetti.Atasoy canlı yayında şu değerlendirmelerde bulundu:“Bu alanda yetişen bir gazetecinin haberi ya da yazısını hazırlarken her söyleneni doğru kabul etmeyip, kuşkucu yaklaşıp doğru kişilere ulaşarak doğru bilgileri kamuoyuna aktarabilmeli. Aksi halde kamuoyunda kafa karışıklığı yaşanabilir. Bununla ilgili ülkemizde çok sayıda örnek var. Özellikle de son 5 yılda. Bir gazeteci diyelim ki adliye muhabiri olduğunda haberini yaparken çok daha sağlıklı verilerle çok daha bilinçli olarak haberini yapacak ve hatasız olarak yapacak. Suçun nedenlerini, insanların neden suç işlediğini ve kimlerin suç işleyebileceğini ve bunun nasıl önlenebileceğini teorisini de bilerek sahaya çıkacak. Cinayet davalarından, siyaset davalarına kadar eksik bilgi ve duyduklarını doğru farz etmeyecek.”Ülkemizin genç kuşakları adil bilimlerle olan tanışıklığının büyük ölçüde filmler, diziler ve polisiye romanlarla olduğunu ifade eden Atasoy, bu konuda çok dikkatli olunması gerektiğini söyledi. Adli bilimlerin alanda uygulanmasının kesinlikle filmlerde, dizilerde görüldüğü gibi olmadığını kaydeden Atasoy, adli bilimlerin emek isteyen ve büyük ekiplerin işi olduğunu dile getirdi.Suçun önlenmesi ve bu alanda daha bilinçli bir toplum oluşturmak için Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimleri Enstitüsü bünyesinde Adli Bilimler yüksek lisans programını hayata geçirdiklerini ifade eden Atasoy ilgi duyan herkesin lisansüstü eğitime katılabileceğini vurguladı.
Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimleri Enstitüsü çatısı altında Adli Bilimler yüksek lisans programı açıldı. Tüm lisans mezunlarının kayıt yaptırabileceği programla olay yeri inceleme ve kriminalistlik gibi spesifik alanlarda öğrencilere donanım sağlanacak. Adaletin tecellisinde çalışacak olanları bilgilendirmek, buna paralel bir hak arama bilincini toplumda geliştirmek ve suçun aydınlatılmasında dışa bağımlılığı azaltmanın hedeflendiği eğitimlerle güncel, batı dünyasında ki gelişmeler de yakından takip edilecek.Üsküdar Üniversitesi, Türkiye’de ihtiyaç duyulan önemli bir alanda daha lisansüstü eğitimlerine başlıyor.Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü altında;Adli KimyaAdli ToksikolojiAdli Moleküler BiyolojiAdli GenetikOlay Yeri ve KriminalistikAdli Bilişim ve Dijital DelillerAdli Psikoloji ve Davranış DelilleriSuç Önleme ve Analizi programlarında eğitimler başlayacak.Enstitüye ve çalışmalara ilişkin bilgi veren Enstitü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, YÖK tarafından enstitü ve programların tescil edilmesinin kendilerini çok sevindirdiğini söyledi. Bundan 30 yıl önce İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü’nde başlattığı yüksek lisans ve doktora programlarının bu kez Üsküdar Üniversitesi’nde de hayata geçirmiş olmanın gururunu yaşadığını belirten Atasoy şu değerlendirmelerde bulundu.“Adli Bilimler Ana Bilim Dalı altında farklı programlar yürüteceğiz. Bu programlar, başvuran öğrencilerin mesleklerine göre şekillendirilen programlar olacak. Herkesin mezun olduğu lisans dalına göre zorunlu ve seçmeli dersler olacak. Ortak girecekleri dersler de olacak olay yeri inceleme ve kriminalistlik ya da ceza hukuku ve deliler bunlardan bazıları. Programlarla adli biyoloji, adli genetik, adli farmakoloji ve toksikoloji, adli psikoloji , davranış delillleri, suç önleme ve suç analizi de bunun alt branşlaşmaları olacak. Alacakları diplomalarda ‘Adli Psiloloji alanında Adli Bilimler Yüksek Lisansı’ yazacak.”Tezli ve tezsiz olmak üzere iki eğitim olacağını belirten Atasoy, programlara kabulde lisans sınırlamasının bulunmadığını belirterek şunları kaydetti. Hangi bölümler katılabiliyor?Biz bu programa üniversitelerin biyoloji, moleküler biyoloji ve genetik, sağlık bilimleri, tıp, eczacılık, veterinerlik, matematik, fizik, kimya, eczacılık, psikoloji, sosyoloji, sosyal hizmet, gazetecilik, hemşirelik, malzeme mühendisliği, kimya mühendisliği, makina mühendisliği gibi birbirinden çok farklı dallarda hatta görüntü işleme, hukuk, kamu yönetimi gibi sosyal bilim dallarından da öğrenci alacağız.”Hak arama bilincinin geliştirilmesi hedefleniyorAdli bilimlerin amacının, varlık nedeninin toplumda adaletin tecellisinde çalışacak olanları bilgilendirmek olduğunu belirten Atasoy, buna paralel olarak bir hak arama bilincini toplumda geliştirmeyi hedeflediklerini söyledi.“Mahkemeler çok daha iyi bilirkişi raporlarına ulaşabilecekleri gibi bu eğitime tabi olan insanlar arasında da toplumu geniş çaplı bilgilendirecek olanlar da çıkacak. Bizim için bu açıdan çok önemli bunun bir de Olay Yeri İnceleme ve Kriminalistlik dediğimiz önemli bir bölümü var ki çok daha spesifik ve çok daha profesyonellere yönelik bir alan. Herkes olay yeri inceleme yapamaz ve herkes de bu bilgilere sahip olmayabilir ve ihtiyaç da olmayabilir. Ama en azından bunu yapacak olanların çok güncel, çok çağdaş bilgiyle donatılmasını ve bu alanda kullanılacak malzeme ve araç gerecin neler olduğu hakkında çok daha günümüz batı dünyasının gelişmelerinden haberdar olarakk da mezun olmalarını sağlayacaklar.”Güçlü akademik kadro! Üsküdar Üniversitesi’nin güçlü akademik kadrosuyla eğitimlerini sürdüreceklerini belirten Atasoy, dışardan da alanının duayenlerini öğrencileriyle buluşturacaklarını söyledi.“Olay Yeri İnceleme’de çalışmış olan çok deneyimli polisler var ya da genetik laboratuvarında DNA analizleri yaparak ömrünü geçirmiş olanlar var. Bunlar da bize omuz verecekler. Büyük bölümü ders ücreti bazında bize gelecek ama kendi kadrolarımız da bunu götürecek.”Suçun aydınlatılmasında dışa bağımlılığı azaltacağız!Atasoy eğitimlerle Türkiye’nin suçu aydınlatmada dışa bağımlılığını da azaltmayı hedeflediklerini kaydetti.“Herkeste çok büyük bir heyecan var. Diyelim ki mühendislik fakültesinde çalışmakta olan bir elektrik-elektronik mühendis, birdenbire delil inceleyecek. Bir alanın kapısı daha açılmış oluyor. Belki kişiler bundan daha fazla zevk alır, belki de bu delilleri inceleyecek yeni gereçlerin geliştirilmesinde, yeni yazılımların yazılmasında ilgi duyarlar ve Türkiye dışa bağımlı olmaktan kurtulur. Maalesef delillerin incelenmesinde çok büyük ölçüde neredeyse dışa bağımlı hem araç gereç hem kimyasal madde açısından. Bu da akademik bir eğitimden geçenlerin sayısının azlığından kaynaklanıyor. Verilecek projelerle gerek yurt içi gerek yurt dışında projelerle bu açığın kapatılmasında ivme kazandırabiliriz. Türkiye’nin dört bir yanından da öğrenci kabul edebiliriz.” Ayrıntı İçin:
Üsküdar Üniversitesi, akademik ve mesleki kariyerde ilerlemek, kişisel gelişimlerine katkıda bulunmak isteyenler için 5 yeni yüksek lisans ve doktora programı açtı. Yeni açılan bu programlara 2016-2017 Akademik Yılı’nda ilk kez öğrenci kabul edilecek.Davranış Bilimleri ve Sağlık alanında Türkiye’nin ilk tematik üniversitesi olan Üsküdar Üniversitesi, mesleki ve akademik kariyer konusunda ilerlemek ve kişisel gelişimine katkıda bulunmak isteyenler için farklı alanlarda özgün lisansüstü programlarıyla nitelikli eğitim imkânı sunuyor. Güçlü akademik kadrosuyla 5 enstitüde 29 programda yüksek lisans ve doktora eğitimi veren Üsküdar Üniversitesi bu yıl 5 yeni program açtı.Sağlık Bilimleri Enstitüsü bünyesinde Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Yüksek Lisans Programı, - Bağımlılık Danışmanlığı ve Rehabilitasyon Yüksek Lisans Programı ve Sağlık Yönetimi Doktora Programı açıldı. Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde Psikoloji Doktora Programı ve Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü bünyesinde Adli Bilimler Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Programı açıldı. Öğrencilere uygulama olanağıYeni açılan bu programlara 2016-2017 Akademik Yılı’nda ilk kez öğrenci kabul edilecek. Üsküdar Üniversitesi, yüksek lisans ve doktora programı öğrencilerine NPİSTANBUL Hastanesi, Uygulama ve Araştırma Merkezleri ve laboratuvarında uygulama avantajı da sağlıyor.Bağımlılık tedavisinde eğitilmiş personel açığı kapatılacakÜsküdar Üniversitesi Bağımlılık Uygulama ve Araştırma Merkezi (ÜSBAUMER) Müdürü Prof.Dr. Nesrin Dilbaz, dünyada olduğu gibi ülkemizde de bağımlılığın gittikçe artan bir sorun olarak karşımıza çıktığını belirterek bu artışa paralel olarak tedavide ya da hastalığın yönetiminde görev alacak ve yeterince eğitilmiş personel eksiğinin olduğuna dikkat çekti.Bağımlılık Danışmanlığı ve Rehabilitasyon Yüksek Lisans Programı’nın bu alandaki açığı kapatmada etkili olacağını belirten Prof.Dr. Dilbaz, “Bu personel eksiğini de doktorlar ya da yardımcı sağlık personeli veya psikologlarla çözmeye çalışıyoruz ama onlar da yeterli değil. Gerçekten bu anlamda çok ciddi bir boşluk dolduracak ve bağımlılık danışmanı olarak eğitim görecek bir program hazırladık. Bizim için bu programın en büyük özelliği bu” dedi.Öğrenciler mesleklerine göre branş seçebilecekÜsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü, Rektör Yardımcısı Prof.Dr. Sevil Atasoy, tezli ve tezsiz olmak üzere iki tip yüksek lisans eğitiminin yapılacağı Adli Bilimler Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Programı’nda Adli Kimya, Adli Toksikoloji, Adli Moleküler Biyoloji, Adli Genetik, Olay Yeri ve Kriminalistik, Adli Bilişim ve Dijital Deliller, Adli Psikoloji ve Davranış Delilleri, Suç Önleme ve Suç Analizi gibi alt branşların olacağını söyledi.Prof. Dr. Atasoy, üniversitelerin farklı bölümlerinden lisans eğitimini tamamlayanların başvurabileceğini belirterek “Bu ana bilim dalının altında farklı programlar yürüteceğiz. Bu programlar, başvuran öğrencilerin mesleklerine göre şekillendirilen programlar olacak. Öğrencilerin mezun olduğu lisans dalına göre tabii ki dersler zorunlu dersler ve seçimli dersler olarak şekillendirilecek. Bu programlardan mezun olacak öğrencilerin diplomalarında da branşlaştığı alanlara göre örneğin ‘Adli Psikoloji alanında Adli Bilimler Yüksek Lisansı’ yazacak” diye konuştu.Fizyoterapide bilişsel yöntem ve nörobilim kullanımı işlenecekÜsküdar Üniversitesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölüm Başkanı Doç. Dr. Defne Kaya, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Yüksek Lisans Programı’nda bir çok programdan farklı olarak, bilişsel yöntem ve nörobilimin fizyoterapi rehabilitasyonun her alanında nasıl kullanılacağının işleneceğini ayrıca yüksek lisans öğrencilerinin “akademik klinik çalışma” dersi ile kliniklerde proje ve çalışmalar yaparak akademisyenliğe güçlü bir şekilde hazırlanacaklarını söyledi. Doç.Dr. Defne Kaya, “Bu programı tamamlayan mezunlar, fizyoterapi ve rehabilitasyonun çeşitli özelleşmiş alanlarındaki klinik ve akademik çalışmalarında uzmanlık düzeyinde derinleştirdiği ve geliştirdiği yeterlilikleri kullanabilir ve ileri düzeyde mesleki uygulama ve araştırma yapabilir” dedi.Üsküdar Üniversitesi Yüksek Lisans ve Doktora programları için ayrıntılı bilgi;https://enstitu.uskudar.edu.tr/