Aday Üsküdar | Üniversitemizle ilgili tüm merak ettiklerin için uskudar.edu.tr/aday

Yeni Medya ve Gazetecilik Akademik Etkinlikler

22 NİS 2024

"Spor Haberciliği" etkinliğine davetlisiniz

Etkinlik adı: Spor HaberciliğiTarihi: 22.04.2024Saat: 13.30Yer: Fuat Sezgin Konferans SalonuKonuklar: Cahit Yavuz (Spor Gazetecisi), Elis Buse Araç (Spor Spikeri/Gazeteci), Ferhat Kızıltaş (Spor Muhabiri)Açıklama: Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü'nde "Spor Haberciliği" etkinliği gerçekleşecektir. 22 Nisan Pazartesi günü yapılacak etkinlikte Cahit Yavuz, Elis Buse Araç ve Ferhat Kızıltaş, öğrencilere spor haberciliği konusunda bilgi ve deneyimlerini aktaracaklardır. Etkinliğe tüm fakülte öğrencileri davetlidir.

05 MAR 2024

Prof. Dr. Süleyman İrvan'la Haber Atölyesi'ne davetlisiniz!

Prof. Dr. Süleyman İrvan, fakültemiz öğrencileriyle dönem boyunca her haftanın salı günü atölye çalışması gerçekleştirecektir. Atölye çalışmasında çeşitli gazetecilik dallarında haberler yazacak öğrencilerin haberleri, Haber Üsküdar basılı ve internet gazetesinde yer alacaktır. Atölye çalışmasına tüm fakülte öğrencileri davetlidir.Yer: Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Güney Yerleşke C-D Blok GCB-201Tarih-Saat: Her hafta SALI günü, 14:30

29 ŞUB 2024

"Euroleauge Türkiye Sosyal Medya Haberciliği Atölyesi" etkinliği başlıyor

Etkinlik ismi: "Euroleauge Türkiye Sosyal Medya Haberciliği Atölyesi"Tarihi: 29.02.2024Saat: 15.00Yer: Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Güney Yerleşke C-D Blok Mac Lab-1Konuklar: Dilara Durmuş (Genel Koordinatör), Hüseyin Karagöz (Sosyal Medya Yöneticisi)Açıklama: Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü'nde "Euroleauge Türkiye Sosyal Medya Haberciliği Atölyesi" etkinliği gerçekleşecektir. 29 Şubat Perşembe günü yapılacak atölye çalışmasında Euroleauge Türkiye Genel Koordinatörü Dilara Durmuş ve Sosyal Medya Yöneticisi Hüseyin Karagöz, öğrencilerle sosyal medya haberciliği uygulamaları gerçekleştirecektir.

27 ŞUB 2024

Bahar Dönemi Haber Atölyesi başlıyor

27 Şubat Salı saat 14.30’da Bahar Dönemi Haber Atölyesi başlıyor.  Prof. Dr. Süleyman İrvan rehberliğinde gerçekleşecek atölye çalışmasına fakültemizin tüm öğrencileri davetlidir.

26 OCA 2024

Cem Tekel, Üsküdar İletişim'de televizyon haberciliği atölyesi düzenledi

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü ile Gazetecilik Kulübü’nün ortaklaşa düzenlediği atölye çalışmasında, usta gazeteci Cem Tekel televizyon haberciliğini anlattı.Gazetecilik Bölümü ve Gazetecilik Kulübü’nün birlikte düzenlediği “Televizyon Haberciliği” konulu atölye çalışmasında usta gazeteci Cem Tekel, profesyonel televizyon haberciliğini anlattı. Üsküdar ve Marmara Üniversitesi’nden öğrencilerin katıldığı atölyede Tekel, öğrencilere televizyon haberciliği hakkında bilgiler verdi. Öğrencilerin televizyon haberciliğiyle ilgili sorularını yanıtlayan Tekel, ardından uygulamalı olarak televizyon haberinin nasıl yapılacağını anlattı."Sektöre hazır olmalısınız"Atölye etkinliği sırasında öğrencilere deneyimlerini aktaran Cem Tekel, “Bugün üniversite sıralarında eğitim görüyorsunuz. Aynı zamanda yaptığınız projeler, ödevler ile haberler üretiyorsunuz. Bu sırada sektörde yapılan haberleri iyi birer gözlemci olarak takip etmelisiniz. Çok sayıda örneği incelerseniz, konuya bakışınızda belirgin farklılıklar ortaya çıkmaya başlayacaktır. Bu profesyonel hayatta da çok önemlidir. Okul zamanında staj imkânları yaratıp, çeşitli kurumlarda çalışırsanız çeşitli iş olanaklarının da önü açılacaktır. Küçük kurum ya da büyük kurum diye ayırt etmeksizin, internet mecralarında habercilik yapan yerlere de başvurularınızı yapmayı ihmal etmeyin. Buralarda edineceğiniz tecrübeler sizleri bambaşka yerlere taşıyacaktır” şeklinde konuştu."Gazetecilik sevgi işidir"Profesyonel yaşamda insanların zorluklar yaşayabileceğini, gazeteciliğin ise çok daha zor tecrübeleri beraberinde getirdiğini söyleyen Tekel, “Mesleğin iyi yanları olduğu gibi kötü yanları da var. İnsanlara ve topluma yardım edebilmek için büyük bir fırsat veriyor bu meslek. Aynı zamanda bilinir ve popüler bir insan olabilmeyi de beraberinde getirme şansı var. Ancak zor şartlarda, tehlikeli durumlarda çalışmak bu işin bir parçası olabiliyor. Bu yüzden sadece maddi bir gelir isteyen birisi gazetecilik yapamaz. Bu işi sevmek gerekiyor. Gazetecilik sevgiyle yapılacak bir meslektir” dedi.Cem tekel, atölye çalışmasında öğrencilerin sorularını yanıtladıktan sonra öğrencilerle televizyon haberciliği uygulaması gerçekleştirdi. Tekel, öğrencilere kamera, anons, haber metni oluşturma ve haberi kurgulama konusunda neler yapmaları gerektiğini uygulamalı olarak gösterdi.Kaynak için: Haber Üsküdar

06 KAS 2023

Haber Atölyesi 2023-2024 yılı eğitimleri başladı

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nün Haber Atölyesi eğitimleri kapsamında düzenlediği “Derdimiz Haber-Yaratıcı Haber Atölyesi” etkinliği gerçekleşti.2023-2024 eğitim öğretim yılı Haber Atölyesi eğitimleri başladı. “Derdimiz Haber-Yaratıcı Haber Atölyesi” başlığı altında öğrencilere, geleneksel haber bulma yöntemlerinin yanı sıra dijital iletişim teknolojilerini kullanarak haber konusu üretme eğitimi verildi. Eğitime İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Süleyman İrvan, Gazetecilik Bölüm Başkanı Doç. Dr. Gül Esra Atalay, İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Bahar Muratoğlu Pehlivan, Araştırma Görevlileri Atila Erdemir ve Hakan Koluman katıldı. Doç. Dr. Gül Esra Atalay ve Doç. Dr. Bahar Muratoğlu Pehlivan öğrencilere haber konusu bulma konusunda teorik-pratik bilgiler verdiler ve deneyimlerini aktardılar. Arş. Gör. Atila Erdemir ise Haber Atölyesi eğitimleri ve etkinlikleri hakkında öğrencilere bilgi verdi.  Kaynak için: Haber Üsküdar

06 KAS 2023

Gazetecilik Bölümü Haber Atölyesi eğitimleri “Derdimiz Haber-Yaratıcı Haber Atölyesi” ile başlıyor.

“Derdimiz Haber-Yaratıcı Haber Atölyesi” 6 Kasım Pazartesi günü saat 14:00’te Güney Yerleşke Fuat Sezgin Salonu’nda gerçekleşecek. Atölye eğitimine tüm öğrencilerimiz davetlidir.Etkinlik BilgileriEtkinlik adı: “Derdimiz Haber-Yaratıcı Haber Atölyesi”Tarih: 06.11.2023, PazartesiSaat: 14:00Yer: Fuat Sezgin Konferans Salonu, Güney YerleşkeNot: Etkinlikler başta olmak üzere, fakülte ile ilgili önemli tüm gelişmelerden haberdar olmak için if.uskudar Instagram hesabını takip edebilirsiniz.

20 HAZ 2023

YMG öğrencileri mezuniyet projelerini jüri önünde savundu

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve Gazetecilik (YMG) programı son sınıf öğrencileri, mezuniyet projesi olarak hazırladıkları haber sitelerini, podcast yayınlarını ve tezlerini jüri önünde sundular.Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve Gazetecilik Programı dördüncü sınıf öğrencileri, Prof. Dr. Süleyman İrvan, Doç. Dr. Gül Esra Atalay, Doç. Dr. Bahar Muratoğlu Pehlivan, Dr. Öğr. Üyesi Yıldıray Kesgin, Arş. Gör. Atila Erdemir ve Arş. Gör. Hakan Koluman’dan oluşan bölüm jürisinin önünde, mezuniyet projesi olarak hazırladıkları haber sitelerini, podcastleri ve tezleri anlattılar. Çevrim içi olarak gerçekleştirilen ve 4 gün süren proje sunumlarında jüri üyelerinin tasarımlar ve içerikler hakkında yaptıkları değerlendirmelerle öğrencilerin proje notları belirlendi.Prof. Dr. Süleyman İrvan: Öğrencilerimiz her yıl daha iyi projelerle geliyorİletişim Fakültesi Dekanı ve Gazetecilik Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Süleyman İrvan, Üsküdar İletişim’in gazetecilik eğitimi alanında iddialı olduğunu ve bu iddiasını her yıl TGC-Aydın Doğan Vakfı Genç İletişimciler Yarışması’nda aldığı ödüllerle kanıtladığını söyledi. İrvan, İletişim Fakültesi’nin tüm bölümlerinde mezuniyet projelerine çok önem verdiklerini, pandemi ve deprem gibi iki önemli felaketin yaşandığı bir süreçte eğitim gören öğrencilerin, bütün olumsuz koşullara rağmen oldukça iyi projelerle karşılarına geldiklerini ifade etti.   54 YMG öğrencisi mezuniyet projelerini savundu12 Haziran Pazartesi günü başlayan proje sunumlarında ilk gün Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın danışmanlığını yaptığı 11 öğrenci sunum yaptı. Sunumları, Prof. Dr. Süleyman İrvan, Doç. Dr. Gül Esra Atalay ve Araştırma Görevlisi Hakan Koluman’dan oluşan jüri değerlendirdi. 13 Haziran Salı günü, Doç. Dr. Bahar Muratoğlu Pehlivan’ın danışmanlığını yaptığı 9 öğrenci sunum yaptı. Sunumları, Doç. Dr. Bahar Muratoğlu Pehlivan, Dr. Öğr. Üyesi Yıldıray Kesgin ve Araştırma Görevlisi Atila Erdemir’den oluşan jüri değerlendirdi. 14 Haziran Çarşamba günü, Doç. Dr. Gül Esra Atalay’ın danışmanlığını yaptığı 15 öğrenci sunum yaptı. Sunumları, Doç. Dr. Gül Esra Atalay, Doç. Dr. Bahar Muratoğlu Pehlivan ve Araştırma Görevlisi Hakan Koluman’dan oluşan jüri değerlendirdi. 15 Haziran Perşembe günü, Dr. Öğr. Üyesi Yıldıray Kesgin’in danışmanlığını yaptığı 19 öğrenci sunum yaptı. Sunumları, Dr. Öğr. Üyesi Yıldıray Kesgin, Araştırma Görevlileri Atila Erdemir ve Hakan Koluman’dan oluşan jüri değerlendirdi. Kaynak için: Haber Üsküdar

08 HAZ 2023

Üsküdar İletişim'de sürdürülebilir gazetecilik konuşuldu

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından düzenlenen Akademik Konuşmalar etkinliğinin üçüncüsü gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Süleyman İrvan'ın yaptığı söyleşiye katılan Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Emel Baştürk "Sürdürülebilir Gazetecilik: BBC ve Birleşik Krallık Deneyimi" başlıklı bir konuşma yaptı.Konuşmasına "sürdürülebilir habercilik" kavramını açıklayarak başlayan Prof. Dr. Emel Baştürk, “Sürdürülebilirlik kavramı son yıllarda çok gündeme gelen, popüler olan bir kavram. 2012 yılında Rio de Jenario’da gerçekleşen ‘Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’nde bir tanımının yapıldığını biliyoruz. Sürdürülebilirliğin habercilik ve medya ile ilgili boyutu nedir? Burada iki boyut karşımıza çıkıyor. Birincisi medyanın sürdürülebilir kalkınma konusundaki rolü. Medyanın bunu topluma aktarması, politika yapıcılar ve kamu arasındaki bağlantıyı kurması, açık ve şeffaf bir sürdürülebilirlik politikalarının üretilmesine bir taraf olması, medyadan bu noktada aracı olması gibi bir rol bekleniyor. İkinci boyut ise medyanın kendisi için sürdürülebilirlik dediğimiz şeyler. Medyanın kendisi için de bir sürdürülebilirlik krizi olduğundan söz ediyoruz” ifadelerini kullandı."BBC ifade özgürlüğünün teminatının altını çiziyor"Medya için sürdürülebilirlik konusuna açıklık getiren Prof. Dr. Baştürk, “Birincisi medya kuruluşlarının ayakta kalması, ikincisi haberciler ve tüm çalışanlar için yeterli gelir kaynağının temini, okur/izleyici için alternatif ve uygun kanalların yaratılması, güvenilir ve kesintisiz bir haber akışının sağlanması şeklinde özetlenebilir. Bunların yanı sıra benim BBC’de gözlemlediğim, onun habercilik bakışının içerisindeki temel unsurlardan bir tanesi de ifade özgürlüğünün teminat altına alınması, bağımsız ve çoğulcu bir medya yapısının sağlanması ve bu ikisi ile ilişkili biçimde de okurun güveninin teminini sağlamaktır. Biz Türkiye’de sürdürülebilir habercilik tanımlarını yaparken hep biraz önce söylediğim dört boyuta değiniyoruz ama BBC’deki tanımlama aslında bu beşinci boyutun çok altını çizen bir bakış açısı” şeklinde konuştu."Geleneksel medya kriz içinde"Konuşmasında geleneksel medyanın yaşadığı krizden söz eden Prof. Dr. Emel Baştürk, krizin göstergeleri olarak şunları sıraladı: "Geleneksel medyanın okur ve reklam gelirleri giderek azalıyor. Sosyal medya hem reklam hem de haber akışı konusunda ciddi bir rakip haline gelmiş durumda. Sosyal medyadaki pek çok haber kaynağı güvenilir kabul edilmese de insanlar sosyal medyayı tercih etmeye devam ediyorlar.""Medyada temsil edilmenin temel bir gereksinim olduğu inancı var"BBC’nin sürdürülebilir haberciliğe bakış açısını anlatan Prof. Dr. Emel Baştürk, “Özellikle Covid-19 pandemisi sürecinde okurun yerel ya da kişiselleştirilmiş habere olan ilgisinin arttığını gözlemliyorlar. Birleşik Krallık’ta okurun yerel habere ilgisinin çok arttığı görülüyor. Bence bizde de öyle oldu, evet Çin’de ne olduğunu merak ettik ama sonrasında da, markete gidebilecek miyiz, otobüse binebiliyor muyuz, tiyatroya gidebiliyor muyuz gibi kendi şehrimizde ne olduğunu ya da kendi şehrimizdeki vakaları merak etmeye başladık. Dolayısıyla böyle bir ilgi olduğunu ve okur sadakatinin buraya doğru evrildiğini söylüyorlardı. BBC’nin kendine lisans bedeli ödeyen her kesimi kapsamak gibi bir sorumluluğu olduğunu söylüyorlar. Medyada temsil edilmenin toplumsal içerme ve toplumsal katılımın temel gereği olduğu konusunda kökleşmiş bir inançları var ve bu tüm çalışanlar tarafından da içselleştirilmiş" diye konuştu."Yerel demokrasi muhabirliği fonunun iki amacı var"Söyleşide, BBC tarafından başlatılan yerel demokrasi muhabirliği fonu uygulamasından da söz eden Prof. Dr. Emel Baştürk, "Fonun iki amacı var; Birincisi yerel yönetimler hakkında yapılan haber sayısını artırmak ve böylece yerel yönetimlerin daha göz önünde ve şeffah olmasına katkı sağlamak; ikincisi de yerel medyaya istihdam desteği sağlamak" diye konuştu.Prof. Baştürk, haber odalarında yaptığı gözlemleri aktardıTUBİTAK burslusu olarak Birleşik Krallık'ta kaldığı sürede 4 haber odasında gözlem yaptığını anlatan Prof. Emel Baştürk, South Wales Argus, Cearphilly Observer, BBC Wales ve Türkçe yayımlanan Londra Olay gazetesinde yaşadığı deneyimleri paylaştı.Söyleşi, soru ve cevaplarla sona erdi.  Kaynak için: Haber Üsküdar

02 MAY 2023

Dünya Basın Özgürlüğü Günü panelinde deprem haberciliği konuşuldu

3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü kapsamında Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü'nün İLİMER ve MAKDER ile ortaklaşa düzenlediği "deprem haberciliği" konulu panele CNN Türk haber muhabiri Merve Tokaz, Demirören Medya Grubu Görsel Medya Direktörü Bünyamin Aygün, Medya Akademisi Derneği (MAKDER) Genel Başkanı Selçuk Taşdemir ve Milliyet gazetesi foto muhabiri Hakan Akgün katıldı. Çevrimiçi gerçekleştirilen panelde, 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından sahada bulunan medya çalışanları, bölgede karşılaştıkları zorlukları aktardı.Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü, İletişim Araiştırmaları Derneği (İLİMER) ve Medya Akademisi Derneği (MAKDER) ile birlikte, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü kapsamında deprem haberciliğini irdeleyen bir panel düzenledi. Panelin moderatörlüğünü yapan Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Süleyman İrvan, açılış konuşmasında Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nün anlam ve önemi hakkında bilgiler verdi. Prof. Dr. İrvan, şunları söyledi: “3 Mayıs, 1994 yılından beri dünyada Basın Özgürlüğü Günü olarak kutlanıyor. Aslında tam olarak 1993 yılının Aralık ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından ilan edildi 3 Mayıs tarihi. Neden bu tarih seçildi peki? Çünkü UNESCO 1991 yılında  Namibya'nın başkenti Windhoek'te Afrika’da basın özgürlüğü sorunlarıyla ilgili bir toplantı düzenliyor ve toplantının son günü olan 3 Mayıs'ta 17 maddelik bir bildirge yayımlanıyor. Bu bildirge Windhoek Bildirgesi olarak anılıyor. Bildirgede, özellikle hükümetlerin basın özgürlüğünü sağlama konusunda neler yapmaları gerektiği vurgulanıyor. Örneğin, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ne atıfla, ifade ve basın özgürlüğü bir ülkede demokrasinin geliştirilmesi ve sürdürülmesi için bir zorunluluktur deniliyor. 1991 yılında yayımlanan bu bildirgeye atfen 3 Mayıs, Dünya Basın Özgürlüğü Günü olarak kabul ediliyor. 1994 yılından itibaren basın özgürlüğünün durumunu değerlendiren, medyaya yönelik saldırılara karşı dayanışma oluşturmaya çalışan ve öldürülen gazetecileri anmaya yönelik bir güne dönüşüyor. Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi olarak bizim için de bu tahih oldukça önemli. Biz de bu günün anlam ve önemine vurgu yapmaya çalışıyoruz.”İrvan: "Mesleki dayanışma anlamında Türk medyasının iyi bir sınavdan geçtiğini düşünüyorum”İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Süleyman İrvan, ifade özgürlüğü ve sansür uygulamlarına dikkat çeken bu tarihte, felaket anlarında önemi daha iyi anlaşılan gazeteciliği sahada çalışan gazetecilerden dinlemek için bu etkinliği gerçekleştirmek istediklerini belirtti. Deprem sürecinde gazetecilerin gösterdikleri mesleki dayanışma hakkında da değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Süleyman İrvan, "Bu sürecin gazeteciler açısından gayet başarılı atlatıldığını düşünüyorum. Mesleki dayanışma ve sahiplenme duygusunu gördük. Oradaki gazetecilerin aslında tek amacı, halkın sıkıntılarını aktarmak ve depremi haber yapmaktı" dedi. Sözü etkinliğe konuk olan gazetecilere bırakan Prof. Dr. İrvan, gazetecilik öğrencilerinin gazetecilerin deneyimlerinin ilk ağızdan dinlemeleriini istediklerini belirtti.Selçuk Taşdemir: “Gazeteciler deprem sürecinin gizli kahramanlarıdır"Konuşmasında basın özgürlüğü, deprem haberciliği ve dezenformasyon yasasına değinen Medya Akademisi Derneği (MAKDER) Genel Başkanı Selçuk Taşdemir, “Deprem sırasında tıpkı pandemi döneminde olduğu gibi bu işlerin sessiz kahramanı gazeteciler oldu. Dernek olarak bunu vurgulamya çalışıyoruz. Deprem haberciliği önemli bir konuydu. Deprem bölgesine giden gazeteci arkadaşlarımız adına da deprem haberlerinin doğru verilmesi adına da pandemi döneminde olduğu gibi gazetecilerin görüşleri, düşünceleriyle birlikte bu konuyla ilgili neler yapılabilir, bunu dile getirmek için çalışmalar yaptık. Öte yandan, dezenformasyon yasası veya sansür yasası olarak adlandırlan yasanın tekrar gözden geçirilmesi ve basın özgürlüğüne uygun hale getirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Biz 29. maddeye ciddi bir şekilde karşı çıktık. Bunu her yer paltformda dile getirdik, getirmeye devam ediiyoruz. İnternet gazeteciliği için ayrı bir sürecin oluşması lazımdı” dedi.Hakan Akgün: “Meslektaşlarımızla aramızda yoğun bir dayanışma oldu”Deprem bölgesinde yaşadığı deneyimleri paylaşan Milliyet gazetesi foto muhabiri Hakan Akgün, sahadaki dayanışmanın önemi üzerinde durdu. Akgün, sahada gördükleriyle ilgili  şu ifadeleri kullandı: "Depremin ilk gününden itibaren yola çıkanlardan birisiydim. Saat 4.50 itibariyle yola çıkmıştık. İlk önce Malatya’ya vardık. Gördüğümüz durum çok kötüydü, yaklaşık 15 saat geçmişti ancak kimsenin ulaşamadığı enkazlar vardı. Hava çok soğuktu, eksi 18 dereceleri gördük. Ben 53 gün boyunca bölgede kaldım. İlk 10 gün boyunca Hatay’dan haberimiz yoktu, biz de olay yerine gittik, Hatay’ı gördük. İletişim sıkıntısı yaşadık, telefonlarımız çekmedi. Daha sonraki günlerde durum biraz daha düzeldi. Yan sokağımda ne olduğundan haberim olmadığı zamanlar oldu. Diğer meslektaşlarımızla aramız çok iyiydi, yoğun bir dayanışma oldu. Internet konusunda, haberde birbirimize yardım ediyorduk. O konuda bence medyanın kendi içerisinde de halka karşı da iyi bir sınav verdiğini düşünüyorum."Bünyamin Aygün: “Ekiplerimiz, gazetecilikten önce ‘biz insanız’ dediler”Deprem sürecinde sahada görev alan ekiplerin koordinasyonunu gerçekleştiren ve aynı zamanda Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü öğrencisi olan Demirören Medya Görsel Medya Direktörü Bünyamin Aygün, deprem sürecinde gazetecilerin meslekleri bir yana insan olarak hareket ettiklerini belirtti. Aygün, "Çok ciddi bir gazeteci ekibiyle depremin ilk gününden itibaren deprem bölgesindeydik. Hala da ekiplerimizin bir kısmını bölgeden çekmedik. Belki otosansür uygulayan meslektaşlarımız olmuştur, bu sahadaki muhabirin inisiyatifinde olan bir şey ama biz hiçbir zaman bizim için şunu yap bunu yap diyerek zorlamadık. Depremde iki ay boyunca saha olan arkadaşlarımıza hiç müdahale etmedik. Öyle bir sinerji oluştu ki Demirören Medya ekibi olarak bölge halkıyla ekip bütünleşti. Ekiplerimiz, gazetecilik bir yana ‘biz insanız’ dediler. Kimin neye ihtiyacı varsa ekiplerimiz önce o sorunu çözmeye çalıştılar. Tarihte eşine az rastlanır bir etik gazetecilik örneği sergiledik. Ana akım medya olmanın hakkını vermeye çalıştık. Deprem olduğunda 37  ekiple yola çıktık. Her ekip en az iki kişiydi. CNN Türk ve Kanal D ortak yayın yaptık ve ilk yirmi gün on sekiz saat aralıksız yayında kaldık. Mubirlerimiz bu iki ay boyunca yüzlerce haber yaptı" ifadelerini kullandı.Merve Tokaz: "Hem depremzede hem de muhabirdik"6 Şubat Kahramanmaraş depreminde sahada görev alan CNN Türk muhabiri Merve Tokaz, deprem bölgesinde temel ihtiyaçların karşılanması noktasında gazetecilerin önemli bir işlevi yerine getirdiğini belirtti. Bölgede yaşadıklarını anlatan Tokaz şu ifadeleri kullandı: “Bizler uykumuzda bile bir gözümüz ve bir kulağımız açık oluyoruz. Deprem bunu bize tekrar göstermiş oldu. O saat pek çok insanın uyuduğu bir saatti ve biz bir refleks gösterdik, sahaya indik. Deprem bölgesine ayağımızı bastığımızda hem depremzede hem muhabirdik. Günün 24 saatini oradaki insanlarla geçiriyorsunuz, orada yemek yiyorsunuz, onların yaşadıkları felaketi içselleştiriyorsunuz. Vicdanınızla hareket etmek zorundasınız. Bize eksikler, ihtiyaçlar ne ise her şeyi olduğu gibi aktarın denildi. Oradaki depremzedeler ne yiyorsa biz de onlarla beslendik. Duş, tuvalet ihtiyacımızı oralarda karşıladık. Belli bir noktadan sonra oradaki insanlarla aranızda bir bağ oluşuyor. Deprem bölgesinde 64 gün kaldım. Yayından sonra iki tercihiniz var, ya araca geçip dinleneceksiniz ya da depremzedelerle konuşacaksınız. Böyle bir acıda moral vermeniz mümkün değil ancak o süreçte onların elini tutmak, göz yaşlarını silmek, sarılmak çok kıymetliydi. İnsanların da en çok buna ihtiyacı vardı. Böyle olduğu zaman aramızda doğal bir bağ oluştu. Her şeyden önce onlardan biri olduğunuzda izleyicideki karşılığı farklı oluyor. Bu süreçte resmi makamlarla iletişimimiz oldu ve eksikliklerle ilgili ihtiyaçları aktarabiliyorduk.Gazetecilik her meslekte olduğu gibi fedakârlık ister, çok az uyudum ama oradaki insanların hayatlarına dokunduğunuz zaman doğru nokta burası diyorsunuz. Olumlu tepkilerin yanında vicdan rahatlığı da oluyor."Kaynak için: Haber Üsküdar

28 MAR 2023

Üsküdar İletişim'de gazeteciler yavaş gazetecilik deneyimlerini paylaştı

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın verdiği Gazetecilikte Yeni Yaklaşımlar dersi kapsamında gazeteciler Nida Dinçtürk ile Dicle Baştürk, Fikritakip deneyimlerini paylaştılar.Kurdukları haber sitesinde arşiv haberciliği yaparak güncel ve önemli konuları kronolojik olarak ele alan gazeteciler Nida Dinçtürk ile Dicle Baştürk, Gazetecilikte Yeni Yaklaşımlar dersine katılarak yaptıkları yavaş gazetecilik pratiğini anlattılar.Gazeteci Nida Dinçtürk: "Fikritakip bilinci oluşturmak gibi bir misyon edindik"Fikritakip projesinin ortaya çıkış serüvenine ve gazetecilerin haber yazmada yaşadıkları sorunlara değinen gazeteci Nida Dinçtürk; “Türk halkı olarak her zaman balık hafızalı olmakla eleştiriliriz. Ben çok büyük bir eksiklik hissetmeye başladım. Ajanstan bir haber çektiğiniz zaman elinize sadece bir parça geçiyor. Halbuki bu haber parçasının çok büyük bir arka planı var. Siz o geçmişi hatırlatmakla ve haber için uygun bir giriş yazmakla mükellefsiniz. Bir taraftan dijital medyanın önceliği hıza dönüştüğü için günde kaç tane haber girdiğinizle ölçülüyor başarınız. Böyle olunca ben haberin arka planını, dahil olduklarını anlatma tarafında büyük eksiklikler yaşadığımızı fark ettim. Bir giriş paragrafını yazmak için bile araştırmalar içinde kayboluyorsunuz. Bir bilginin birden fazla şekilde yazıldığı, değişikliklerin olduğu bir kaos ortamı var. Önce bu durumu kabul ettik ve öyle devam ettik. Sonrasında bu sorunun çözülmesi gerektiğiyle yüzleştik. Sosyal medyanın en büyük problemi yanlış bilginin yayılması. Haber parçalarının da dağınık olması toplamda büyük bir problem. Fikritakip projesi de benim kişisel deneyimimde acı çektiğim bir yeri çözebilmek için düşünerek yola çıktığım bir projeydi” dedi.Dicle Baştürk: "Çoğu haber sitesinin birbirinin kopyası olduğunu görüyoruz"Gazeteci Dicle Baştürk, projeye hakkındaki fikirlerini şu sözlerle dile getirdi: "Günlük hızlı haber tüketiminde çoğu haberi son dakika olarak giriyoruz. Sonrasında ayrıntılar geliyor, onları ekliyoruz. Ama o ayrıntılar sadece birkaç cümleden ibaret kalıyor. Çoğu haber sitesinin birbirinin kopyası olduğunu görüyoruz. Hiçbir haberde maalesef olayın arka planı yok, fikri takibi yok ve sindirerek haber tüketmek lüks hale geldi. Ben de bu işi yaparken hem çok zorlanıyorum. Bu proje gelince çok sevinmiştim. Yahu şu konuyla ilgili ne olmuştu diyerek dönüp bakabildiğim bir kaynak haline geldi fikritakip. Kahramanmaraş merkezli depremde olayın ilk üç gününde ne olduğunu, ilk hafta ne olduğunu arkadaşlar oturup saat saat bu haberleri güncellediler ve kronolojik olarak olayın hikayesini çıkarttılar. Bir nevi haberin vikipedisi olmaya çalışıyoruz. Bu anlamda çok cazip bir hale geldi.”Süleyman İrvan: “Türkiye'de yüzeysel habercilik yapılıyor”Prof. Dr. Süleyman İrvan, yüzeysel habercilik sorunuyla ilgili düşüncelerini ve sorusunu şu sözlerle aktardı: “Türkiye’de yüzeysel habercilik yapılıyor. Hızlıca ve yüzeysel olarak verilip geçilen bir habercilik yaygınlaştı. Aslında Türkiye'de günlük olarak çok fazla haber yapılıyor. Günlük üretilen haber sayısı çok yüksek ama içeriğe bakıldığında yüzeysel ve haberler birbirine benziyor. Ajansların haberleri bile birbirine benziyor, burada bile farklılaşma yok. Dolayısıyla bir arka plan bilgisi yok. Toplumun ilgisizliği midir? Hız mıdır? Gazeteciliği bu yöne iten?” Gazeteci Nida Dinçtürk, bu soruya şu cevabı verdi: "Ben toplumun ilgisizliğinden önce gündemin çok hızlı değişmesinin etkisi olduğunu düşünüyorum. Gündem değişmesi dijital medyayla ilgili ve dünyanın tamamında böyle. Türkiye’de ekstra gündemin dönem dönem manipüle edildiğini söyleyebiliriz. Bazen gerçekten siz de fark ediyorsunuzdur, kendi hayatımızı doğrudan etkileyecek meseleleri konuşmak yerine bir anda çok tuhaf açıklamaların peşinde koşup onları tartışmaya başlayabiliyoruz. Fikritakibin biraz misyonu da buydu. Gündemi doğru yerde tutmaya çalışmak. Bu olurken bu da oluyordu ama biz bunu tartışıyordukm meselesini de hatırlatmaya çalışıyoruz. Toplumun ilgisizliğinden ziyade ben gündem meselesinin çok büyük bir sorun olduğunu düşünüyorum. İnsanlar artık haberlere ilgilerini kaybediyorlar. Ya da içeriklerin uzunluğu nedeniyle tüketmekte tembel davranıyoruz. Burada ben haber tüketicilerinin davranışlarına kusur bulmaktan önce hep biz neyi problemli yapıyoruz bu taraftan bakıyorum. Bizim bu sistemi sağlıklı bir zeminde tutmamız gerekiyor. Geliştirdiğimiz projeler buna katkıda bulunmalı."Dicle Baştürk: "Haber sitelerinin yönetim tarzının etkisinin olduğunu düşünüyorum"Konuya farklı yerden bakan Dicle Baştürk, “Ben yönetici pozisyonundaki gazetecilerin hızlı ve yüzeysel haber tüketimine çok büyük etkileri olduğunu düşünüyorum. Bu dijital ve hızla gelişen gündemde Google Analitik verileriyle hareket ediyorlar. Bir siteye 5 saatte 20-30 haber birden girmemizi istiyorlar. Bu da 1 saatte 4-5 haber gireceksem beni haberlerin üzerine çok da fazla düşünmeden, arka planına inmeden hızlı hızlı haber yazmaya zorluyor. Bu nedenle haberlerin çok yüzeysel olduğunu görüyoruz.” diyerek haber sitelerinin yönetim tarzının etkisinin büyük olduğunu dile getirdi.Dicle Baştürk: "Gündemden çok fazla uzaklaşmadan tazeliği de koruyarak okuyucuların ilgisini çekmek gerekiyor"Fikritakip haber sitesinde yayımlanan Kızılay dosyasının yazım sürecine değinen Dicle Baştürk, “Kızılay çadır satışı ilk patladığında Kızılay’la ilgili son dönemde, kurumda usulsüzlükler yapıldığına ilişkin haberler geldi aklıma. Bu konu hakkında dosya hazırlayalım dedik. Bir yandan da Kızılay’ın ne kadar gündemde kalacağını da tartışıyorduk. Çünkü gündemi de yakalamak gerekiyor. Ben de 3-4 günde hızlıca toparlamaya çalıştım. Hazırlanması, sunulması ve teyit edilmesi yaklaşık 5-6 günümü aldı. Burada yavaş gazeteciliğinin en önemli dezavantajlarından biri de gündemden çok fazla uzaklaşmadan, tazeliği de koruyarak haberi okuyucuların ilgisini çekecek biçimde sunmak gerekiyor” ifadelerini kullandı.Nida Dinççtürk: “Web sitelerindeki içerikler çok okunmuyor, sosyal medyadaki trafik daha yüksek”Dosyaların okunma durumu ve istatistikleri sorulduğunda, sosyal medyadaki trafiğin gerisinde kaldıklarını belirten gazeteci Nida Dinçtürk,“Dosyaları yeni yayınladığımızda ilgi çekiyor. Fakat onunla beraber çok uzun süreye yayılan dosyalarda biz yayımlayıp bırakmıyoruz. Olayla ilgili gelişmeler yaşanmaya devam ettikçe haberi güncelliyoruz. Yaptığımız dosyalardan avukat arkadaşlarımızın ya da STK’larda çalışan arkadaşlarımızın iddianamelerini yazarken faydalandıklarını duyuyoruz. Bu tip dosyalar çok daha spesifik olduğu için dosyaların okunurluğu çok fazla değil ama Kızılay, deprem, orman yangınları gibi dosyalar ilgi çekiyor. Tabii artık insanlar web sitelerinden içerik okumaktan çok hoşlanmadıkları için her zaman sosyal medyadaki trafik daha yüksek” sözlerini kullandı.Kaynak için: Haber Üsküdar

15 MAR 2023

Demirören Görsel Medya’dan gazeteciler deprem sürecinde yaşadıklarını paylaştılar

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan tarafından verilen Gazetecilikte Yeni Yaklaşımlar dersi kapsamında Milliyet gazetesi ile Demirören Görsel Medya’da çalışan muhabirler depremin ilk gününden itibaren sahada yaşadıklarını paylaştılar.Demirören Görsel Medya Direktörü ve aynı zamanda Üsküdar İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü öğrencisi Bünyamin Aygün tarafından organize edilen etkinlikte Demirören Medya’da çalışan gazetecilerden Uğur Yıldırım, Cemal Yurttaş, Hakan Akgün, Hüseyin Altun ve Umut Ünver, derse katılarak deprem sürecinde yaşadıkları deneyimleri öğrencilerle paylaştılar.Bünyamin Aygün: "Demirören grubu olarak 37 muhabirimiz ikinci günden itibaren deprem bölgesindeydi"  Deprem sürecinde Demirören Medya grubu muhabirlerini organize eden gazeteci Bünyamin Aygün, sürecin başlangıcını şöyle anlattı: “Deprem sabana karşı 4.17’de olmuştu, 4 buçuk gibi Hakan Akgün beni aradı, ne yapıyoruz diye sordu. Ben bir kişi gitsin dedim ama depremin bu kadar büyük olduğunu kestiremedik. Saat 5 gibi sanki deprem daha büyük, Cemal Yurttaş da gitsin dedim. Saat 6 gibi depremin boyutunu öğrenince artık bütün ekipleri deprem bölgesine gönderdik. Şu malzememiz var mı, bu var mı diye bakmadık, muhabirlerimizi bölgeye gönderdik. Demirören grubu olarak 37 muhabirimiz ikinci günden itibaren deprem bölgesindeydi.   Uğur Yıldırım: "Depremin ilk günü babamı hastaneye bırakıp yola çıktım"Deprem sürecinde yaşadıklarını paylaşan Demirören Medya muhabiri Uğur Yıldırım şunları söyledi: “Depremin ilk günü babamı hastaneye bıraktıktan sonra yola çıktım. Adana ve Adıyaman hava limanlarında ilk gün sıkıntı olduğu için Elazığ’a indim. Elazığ’dan bir kiralık araçla 20 saate yakın bir yolculuk sonunda Hatay’a ulaştım. İlk günlerde Hatay’a girmek çok sıkıntılıydı. Çok yoğun bir araç konvoyu vardı. Şehirden kaçmaya çalışanlar, şehire girmek isteyenler nedeniyle yol çok kalabalıktı. Depremde yaşanan kırılmalar nedeniyle otoban iptal durumdaydı, Nurdağı’ndaki viyadük çökmüştü. Yollarda derin yarıklar vardı. Hatay’a ulaştığımda zaten gece yarısıydı, elektrik yoktu, bu zor koşullarda yardım ekipleri de Hatay’a ulaşmak için zorluk çektiler.” Antakya’da 25 gün kaldığını ifade eden Uğur Yıldırım, giderken yanınıza neler almıştınız sorusuna şu cevabı verdi: “Bir muhabir kriz bölgesine giderken temel ihtiyaçlarını yanına alması gerekir. Bunu yapmazsa zaten ikinci gün iptal olur. Yolda büyük miktarda erzak aldım, benden önce bölgeye ulaşan arkadaşlar için de erzak aldım. Benzini fulledim. Bir miktar da bidonlar içinde benzin aldım. Yedek bataryalar vardı, battaniye vardı, kıyafet almıştım. 3-4 gün böyle idare ettik. STK’lar bölgeye geldikten sonra biz de diğer depremzedeler gibi bu STK’ların kurdukları aşevlerini kullanmaya başladık. Zaten Hatay’da 20 gün para geçmedi. Bir şey satın alabileceğiniz açık bir market yoktu yani.”Cemal Yurttaş: “Fotoğraf çekerken gözle gördüklerim fazla etkilemiyor ama o arkada duyulan sesler, feryatlar bayağı acı vericiydi”     Milliyet gazetesi foto muhabiri Cemal Yurttaş da deprem sürecine ilişkin şunları anlattı: “Deprem sabahı beni Hakan Akgün aradı, dedi ki deprem oldu. Bu kadar büyük bir felaket olduğunu tahmin etmemiştim. Uyandım, twitter’a baktım. Çok büyük bir deprem olduğunu anladım. Hemen bir muhabir arkadaşımla İstanbul’dan Antakya’ya 17-18 saatte ulaştık. İlk gittiğimizde geceydi, yağmur yağıyordu, hava soğuktu. Etrafta insanlar geçiyordu ama ortalık zifiri karanlıktı. Şehir, bilgisayar oyunlarındaki hayalet şehir gibiydi. İlk olarak devlet hastanesinin enkazına gittik, araba farıyla aydınlattık, insanlar vardı enkazın başında. İlk 2-3 gün trafik çok yoğundu, şehirde araçla dolaşmak neredeyse imkansızdı. Ben 14 gün kaldım ilk gittiğimde, sonra İstanbul’a geldim, bir hafta sonra tekrar deprem bölgesine gittim. Bu sefer de Antep üzerinden Kahramanmaraş ve Adıyaman bölgelerine gidiyorum. Bu ikinci gidişimde muhabir arkadaşımla çadır kentleri geziyoruz. İnsan hikayelerini haberleştiriyoruz.” Bu süreçte haber yaparken en çok nelerden etkilediniz şeklindeki soruyu cevaplandıran Cemal Yurttaş şunları söyledi: “Beni etkileyen şey şu oldu. Fotoğraf çekerken aslında mekanik bir şey yaptığım için gözle gördüklerim fazla etkilemiyor ama o arkada duyulan sesler, feryatlar bayağı acı vericiydi.”Hakan Akgün: “Depremin ilk günü Malatya’yı görünce şok geçirdim”Milliyet gazetesi muhabiri Hakan Akgün deprem sürecinde yaşadıklarını şöyle aktardı: “Ben aynı zaman da Demirören Görsel Medya’da da çalışıyorum. Depremin ilk günü yola çıkan ilk ekiplerden birisiydik. İlk olarak Hatay’a doğru yola çıkmak istedik. Fakat yolların durumu çok kötüydü. İlk olarak Malatya’ya gittim. 10 gün boyunca Malatya’da kaldım. Daha sonra Gaziantep’e geçtim. Son olarak da Hatay’a geçtim. Hatay’da bir hafta kaldıktan sonra İstanbul’a dönüş yaptım. Birkaç sonra da tekrar deprem bölgesine döndüm. İlk gittiğimde 21 gün kalmıştım bölgede. Şimdi de 8 gündür buradayım. Ben Hatay bölgesinde görevliyim ama İslahiye’ye bir mezarlık çekimi için geldim, geri döneceğim Hatay’a. Hatay’da daha çok tarihi mekanlara bakıyorum, camilere, kiliselere bakıyorum.” Deprem bölgesine ilk ulaştığınız günkü atmosfer nasıldı şeklindeki soruyu cevaplayan Hakan Akgün şunları söyledi. “Sabah depremi öğrendikten sonra Bünyamin Aygün’ü aradım. Hemen yola çık dedi bana. Bir muhabir arkadaşımla yola çıktık. Hatay’a gitmek istiyorduk, fakat yollar çökmüştü, bizim de o gece bir yere ulaşıp fotoğraf geçmemiz gerekiyordu. Bu nedenle Malatya’yı tercih ettik. Kayseri üzerinden Malatya’ya geçtik. Müthiş bir kar yağışı vardı Kayseri’de. Arabamız yolda kaldı, kendi çabalarımızla aracımızı çıkardık ve Malatya’ya devam ettik. İlk gördüğüm yer Malatya’ydı. Depremin ilk günü Malatya’yı görünce şok geçirdim. İkinci deprem de olmuştu biz ulaştığımızda. Artık Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak dedim gördüklerim karşısında. Malatya’yı yıkan ikinci deprem olmuş. Ama onun da şöyle bir etkisi olmuş. İlk depremde insanlar evlerinden çıkmış, ikinci deprem binaları yıkmış ama can kaybı bu nedenle daha az olmuş.”          Uğur Yıldırım: “Önce insanız sonra gazeteci”Siz deneyimli bir gazetecisiniz, böyle durumlarda önce ne yapmamız gerekiyor, nasıl davranmamız gerekiyor şeklinde Bünyamin Aygün’ün sorusunu cevaplayan Yıldırım, “Önce insanız, sonra gazeteciyiz” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir şeyin kaldırılması gerekiyorsa önce onu kaldırıp sonra fotoğraf çekiyorum, birisine yardım edilmesi gerekiyorsa önce yardım edip sonra işimi yapıyorum. Ama bu anlık bir şey. Eğer enkazın üzerindeki arama kurtarma ekibi zayıfsa tanıdığım bütün STK’ları, arama kurtarma ekiplerini arayıp yardım etmelerini istiyorum. Profesyonel bir ekibe ihtiyaç var diyorum. Bu konuda bile elimden gelen her türlü yardımı yapmaya çalışıyorum.”Hüseyin Altun: “İlk çektiğim karelerde elim titredi”,Milliyet gazetesi magazin muhabiri Hüseyin Altun da deprem sürecinde bölgeye giden gazeteciler arasında yer alıyor. Hüseyin Altun, bu süreçte yaşadıklarını şöyle anlattı: “Ben Milliyet’te magazin gece muhabiriyim. Depremden birkaç gün önce İstanbul’da galalar vardı, onları haber yapıyorduk. Deprem olduğunda biz gideceğimizi tahmin etmiyorduk, diğer ekipler vardı. İlk hafta depremi gazeteden takip ettik. Sonrasında bizim de gideceğimizi öğrenince biz de ilk olarak alışverişimizi yaptık. Erzak aldık, battaniye aldık. Ben Umut abiyle beraber Hatay’a gittim. 6-7 gün boyunca arabada yattık. Gece varmıştık Hatay’a. İlk başta bir şey idrak edememiştim. Sabah deprem bölgesine doğru gittiğimizde felaketin büyüklüğünü görmüş oldum. Tabii bir şok yaşadım. Bir hafta önce İstanbul’un renkli caddelerinde, galalarda, konserlerde gezerken, birden kendimi gerçek hayata adapte etmek kolay olmadı. Biz genelde eğlenceli şeyler çekiyorduk. Aksiyon vardı ama eğlenceli aksiyonlardı. Bu sefer tamamen acının içinde olunca, ilk çektiğim karelerde elim titredi. Zor bir süreçti, ilk kez böyle bir göreve gidiyordum. Maskeli balodan hayatın gerçeklerine doğru gidince biraz tökezledim ben de.”    Umut Ünver: “Hatay’ı görünce çok büyük bir felaket yaşadığımızı anladım”“Ben de Hüseyin Altun gibi magazin muhabiriyim” diyerek konuşmasına başlayan Milliyet magazin muhabiri Umut Ünver sözlerini şöyle sürdürdü: “Depremden 6 gün sonra Cumartesi sabahı Hüseyin’le birlikte deprem bölgesine ulaştık. 20 gün Hatay’da kaldım. Bizim için zor bir süreçti. İlk gittiğimizde gece olduğu için bir şey anlamadık ama sabah kalktığımızda fark ettik ki Hatay’ın neredeyse tamamının yıkıldığını gördük. Biz dört magazin muhabiri birlikte gitmiştik. Hatay’ı görünce çok büyük bir felaket yaşadığımızı anladım. Oraya gitmeden, sadece haberlere bakarak ne olduğunu idrak edemiyorsunuz. İnsanların acısını paylaşıyorsunuz ama oraya gittiğinizde durum çok farklı oluyor. Sonuçta hepimiz insanız. Bir gazeteci olarak elbette olanı biteni görüntülemek lazım, çaba sarfetmek lazım ama tabii ki insanlık daha ağır basıyor. Enkaz altından çıkarılan çocukları görüyorsunuz, enkazın başında annelerinin feryatlarını dinliyorsunuz. Zor bir süreçti bizim için.”Kaynak için: Haber Üsküdar

22 ŞUB 2023

Gazetecilik Bölümü mezun öğrencileriyle buluştu

Gazetecilik Bölümü mezun öğrencileriyle buluştuÜsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü öğretim üyeleri, mezun öğrenciler ile dış paydaş toplantısı gerçekleştirdi. Çevrimiçi olarak yapılan toplantıda mezunlar, Resmi İlan ve Reklam Yönetmeliği ile yeni iş imkânları hakkında bilgilendirildi. Toplantının devamında ise mezun öğrenciler aldıkları eğitime ilişkin değerlendirmelerde bulundu.Zoom uygulaması aracılığıyla 22 Şubat'ta düzenlenen mezunlarla paydaş toplantısına Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan, bölüm öğretim üyeleri Doç. Dr. Gül Esra Atalay, Doç. Dr. Bahar Muratoğlu Pehlivan, Araştırma Görevlisi Selin Maden, Araştırma Görevlisi Atila Erdemir ile mezun öğrenciler Ayça Aybüke Kurt, Berika Aktaş, Hilal Büyükyavuz, Abdullah Keleş, Aleyna Yıldırım, Bensu Akdoğan, Feyza Ağırtmış ve Şule Akdağ katıldı.“Resmi İlan ve Reklam Yönetmeliği mezunlarımız için yeni istihdam olanaklarına kapı aralıyor"Paydaş toplantısının açılış konuşmasını yapan Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan, 1 Şubat 2023 tarihinde Rresmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Resmi İlan ve Reklam Yönetmeliği hakkında bilgiler verdi ve mezunların iş ilanlarını takip etmelerine yönelik önerilerde bulundu. Konuşmasında ulusal düzeyde yayımlanan gazetelerin internet sitelerinin yanı sıra, haber sitelerinin ve yerel gazetelerin internet sitelerinin de mezunlar için yeni istihdam olanakları sağladığını vurgulayan Prof. İrvan, “Hem yerel hem de ulusal medya kuruluşlarında iş ilanlarıyla karşılaşıldığında birbirimizi haberdar edelim, doğan iş fırsatlarını iyi değerlendirelim” dedi.Prof. Dr. İrvan, "Aramızda farklı dönemlerde mezun olan öğrencilerimiz var. Sizlerden bu fakülteden aldığınız eğitimin artılarını ve eksilerini duymak istiyoruz. Sizlerin önerileri verdiğimiz eğitimin iyileştirilmesi için çok önemli” diyerek sözü mezun öğrencilere bıraktı.Mezunların eğitime ilişkin önerileri dinlendiMezunlar paydaş toplantısında yaptıkları konuşmalarda aldıkları eğitimden memnun olduklarını, öte yandan bazı konularda eksiklikler hissettiklerini ifade ettiler. Eğitim süresince gazetecilik alanında daha fazla pratik yapılması gerektiğini söyleyen mezunlar, alanda kullanabilecekleri Indesign, Photoshop gibi bilgisayar programlarının öğretilmesine daha fazla ağırlık verilmesinin iyi olacağını ifade ettiler. Bazı mezunlar, dijital pazarlama ve sosyal medya yöneticiliği gibi alanlarda dersler olması gerektiğini belirttiler.Kaynak için tıklayınız.

12 ŞUB 2023

Üsküdar İletişim'den deprem haberciliği rehberi

Üsküdar İletişim'den deprem haberciliği rehberiÜsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi akademisyenleri bir araya gelerek sosyal medya kullanıcıları ve gazeteciler için 30 maddeden oluşan ‘Deprem Haberciliği Rehberi’ hazırladı. Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nazife Güngör, “Yüzyılın Felaketi” olarak nitelendirilen Kahramanmaraş depremlerinde sosyal medyanın etkin şekilde kullanıldığını belirtti. Doğru kullanımı teşvik etmek amacıyla hazırlandıGazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın girişimiyle hazırlanan rehberde, sorumlu ve etkili biçimde kullanıldığında sosyal medya platformlarının depremde nasıl işe yarayabileceğinin ortaya çıktığı vurgulandı. Prof. Dr. Süleyman İrvan, “Elbette yaşadığımız bu deprem sürecinde sosyal medyada iyi kullanımlar olduğu kadar kötü kullanımlara da rastladık. Medya kuruluşları da daha ilk günden itibaren insan kaynaklarını deprem bölgesine kanalize ederek deprem haberciliği yapmaya başladı. Biz, Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim elemanları olarak, yaşanan deneyimlerden de hareketle sosyal medya ile geleneksel medyanın daha doğru kullanılmasını teşvik etmek amacıyla bu rehberi hazırladık” ifadelerini kullandı.Rehber 30 maddeden oluşuyorÜsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi akademisyenleri tarafından sosyal medya kullanıcıları ve gazeteciler için hazırlanan ‘Deprem Haberciliği Rehberi’ şu maddelerden oluşuyor:1.    Sosyal medyanın gücünün farkında olalım. Sosyal medyadan yapılan yardım çağrılarıyla çok sayıda canın kurtarıldığını unutmayalım.2.    Depremi Amerikalılar yaptı, depremi bilen kâhin gibi bilimsel değeri olmayan paylaşımlar yapmamak, yapılan paylaşımları yaymamak gerekir. 3.    Önceden meydana gelen başka bir depreme ilişkin görüntüler yeniymişçesine sosyal medyada paylaşılmamalıdır.4.    Sosyal medyada paylaşılan fotoğraf ve videolarda gerçekliği bozacak şekilde ekleme, çıkarma, kolaj veya montaj gibi oynamalar yapılmamalıdır.5.    Sosyal medya paylaşımlarında ve haberlerde nefret söylemi içeren, kışkırtıcı, ötekileştirici, ayrıştırıcı ifadeler kullanmamaya özen gösterilmelidir.6.    Depremde yardımları kolaylaştırmak için kullanılan hashtag’ler, takipçi kazanmak amacıyla ilgisiz paylaşımlarda kullanılmamalıdır. Bu paylaşımlar yardımları sekteye uğratmaktadır.7.    Sosyal medyada yardım ekiplerinin yönlendirilmesi amacıyla paylaşılan içeriklerin doğru ve güncel olmasına özen gösterilmelidir. Sonuç alınmış paylaşımların silinerek tekrar dolaşıma girmesi engellenmelidir.8.    Sosyal medyada, gerçek yardım kuruluşlarını taklit ederek oltalama yöntemiyle yardım çağrıları yapanlara karşı dikkatli olunmalı, bu hesaplar tespit edilir edilmez engellenmeleri için sosyal medya platformlarıyla iletişim kurulmalıdır.9.    Sosyal medyada, normal dönemlerde makul karşılanabilecek şekilde takipçi toplamak, beğeni almak gibi amaçlarla sansasyonel paylaşımlar yapmamak gerekir.10.    Sosyal medyada, sahada haber yapan gazetecilere yönelik linç girişimleri çokça yaşanmaktadır. Bu tür girişimlere destek verilmemelidir.11.    Yaralı ya da enkazdan kurtulan çocuk fotoğraflarının ve videolarının sosyal medya platformlarından paylaşılmasının ve bu çocukların sembol haline getirilmesinin yaşadıkları travmayı ömür boyu atlatamamalarına yol açabileceğini unutmayalım.12.    Yalan haberlerin daha hızlı yayıldığının farkında olalım ve teyit edilmemiş haberleri paylaşmaktan kaçınalım.13.    Göçük başında yakınlarının enkazdan kurtarılmasını bekleyen insanlarla konuşurken dikkatli bir dil kullanılmalı, ne hissediyorsun, acı var mı gibi moralleri daha da bozucu nitelikteki sorular sormaktan kaçınılmalıdır. 14.    Depremzedelerle röportaj yaparken ve haberleri aktarırken duyarlı olunmalı, insani duygu ve değerler göz ardı edilmemelidir. 15.    Röportaj yapmak istediğiniz, mikrofon uzattığınız insanlarla, öncelikle kimlik bilgilerimizi paylaşalım, orada bulunma ve onlarla görüşme amacımız konusunda kendilerine bilgilendirme yapalım. 16.    Yakınları vefat etmiş insanlara baş sağlığı dileyelim ve üzüntülerimizi bildirelim, ama acınızı anlıyorum, bunlar geçecektir, her şey düzelecektir gibi ifadeler kullanmayalım. 17.    Yakınları halen göçük altında olan insanlara mikrofon uzatırken çok dikkatli davranalım ve mümkünse bu röportajları canlı yayın esnasında yapmayalım. Acılı insanlar istemeden başlarına dert açacak ifadeler kullanabilirler. 18.    Depremde hayatını kaybedenlerin görüntülerini ve özellikle de yüzlerini gösteren görüntüleri vermekten kaçınmak gerekir. Çünkü bu görüntüler en başta vefat eden kişinin yakınlarında kalıcı travmalara yol açabilmektedir. 19.    Deprem gibi travmatik olaylara ilişkin yayınların izleyiciler ve okuyucular üzerinde etkileri olacağını hesaba katmak gerekir. Travmatik görüntülerin insanlarda merhamet yorgunluğuna yol açtığını unutmamalıyız. 20.    Deprem haberlerini sayılara indirgemek, hemen her saat başı ölü ve yaralı sayılarını vermek bir süre sonra insanlarda duyarsızlığa yol açmaktadır. Ölenlerin birer insan olduğunu, istatistikten ibaret olmadığını dikkate almak gerekir.   21.    Depreme ilişkin haberleri verirken, görüntülere müzik ekleyerek dramatikleştirmek ve fotoğrafları hikâyeleştirmek doğru değildir. Haberler duygu değil bilgi temelli olmalıdır. 22.    Göçük altında bulunan insanlarla, habercilik uğruna sağlıklarını tehlikeye atacak şekilde gereksiz temas kurmaya çalışmayalım; oksijen kaybına yol açmamak için kurtarılmayı bekleyen kişileri konuşmaya zorlamayalım.23.    Resmî açıklamalar ve güvenilir kaynaklar dışında yapılan açıklamalara itibar etmemek gerekir.24.    Sosyal medyada paylaşılan görüntüleri teyit etmeden haberlerde kullanmamak gerekir.25.    Olanı biteni objektif biçimde aktarmak için çaba göstermeliyiz. En kötü gazetecilik, gerçeği çarpıtan gazeteciliktir. Bu tür gazetecilik hem halkın bilgi alma hakkına hem de mesleğin itibarına zarar verir. 26.    Başvurulacak haber kaynaklarının konunun uzmanı kişiler olmasına dikkat etmeliyiz. 27.    Gazetecilerin ve sosyal medya kullanıcılarının yayın yaparken kendilerini ve başka kişileri tehlikeye atacak davranışlardan kaçınmaları gerekir.28.    Medya doğru şekilde haber yaptığında aksaklıkların hızla düzeltildiği defalarca görülmüştür. İhtiyaçları ve yanlış uygulamaları uygun bir dille haber yapmaktan kaçınmamalıyız.  29.    Sadece sorunlara değil, çözümlere de yoğunlaşmak gerekir. Olası çözüm önerilerini haberleştirerek sahadaki ekiplere daha fazla yardımcı olmak mümkündür.30.    Haber yapma sürecinde enkaz kaldırma ve göçük altından can kurtarma çalışmalarına engel olunmamalı. Canlı yayında hayat kurtarma görüntüleri verebilmek için çalışmaların aksatılmamasına özen gösterilmeli.  Kaynak için tıklayınız.

09 ŞUB 2023

Prof. Dr. Süleyman İrvan: Depremler için sosyal medya kullanım kılavuzu hazırlamalıyız

Depremde sosyal medya kullanımı konusunda İlke Haber Ajansı'na (İLKHA) açıklamalarda bulunan Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan, sosyal medyanın doğru kullanımı konusunda bir kılavuza ihtiyaç olduğunu ifade etti.Depremde toplumun hızlı ve sağlıklı bilgilendirilmesinin önemine dikkat çeken Prof. Dr. Süleyman İrvan, son yaşanan depremde sosyal medyanın yararını gördüklerini belirtti."Deprem gibi felaketlerde sosyal medyanın nasıl kullanılması gerektiği konusunda insanların eğitilmesi lazım"Yaşanan deprem felaketi nedeniyle yaralananlara acil şifalar ve hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet dileyen İrvan, "Süreçte medyanın ve özellikle de sosyal medyanın doğru kullanımı çok önemli. Sosyal medya belki ilk kez bu kadar kapsamlı biçimde kullanılmaya başladı. Daha önceki krizlerde ve felaketlerde de aslında sosyal medya etkili olarak kullanılmıştı. Ama bu felaketin boyutları çok büyük. Tabii bu depremde iyi amaçlı kullanımlar da çok yaygın ama kötü amaçlı kullanımlar da var. Bu konuda biraz yurttaşları uyarmak gerekiyor; bazen insanlar farkında olmadan yanlış bilgileri paylaşabiliyorlar, kasıtlı olmayabilir bu paylaşımlar ama kasıtlı biçimde, toplumun acılarıyla dalga geçmek isteyen insanlar da çıkıyor maalesef. Bunları, nasıl tanımlamak lazım bilmiyorum. Belki sosyal medya psikopatları şeklinde tanımlamak gerekiyor, bunlar acılardan haz alan insanlar maalesef. Bu gibi olağan dışı durumlarda sosyal medyanın nasıl kullanılması gerektiği konusunda insanların eğitilmesi lazım. Bizim en çok üzerinde durduğumuz medya okuryazarlığı konusu çok önemli, biliyorsunuz. Medya okuryazarlığı aslında medyanın sorumlu biçimde nasıl kullanılabileceğini anlatan bir kavram. Bu konuda okullarımızda eğitim verilmesi lazım, çocuklarımızın eğitilmesi lazım, toplumun sosyal medyanın doğru kullanımı konusunda bilgilendirmesi lazım" dedi."Medya da dikkatli biçimde haber yapmalı"Yaşanan süreçte medyanın önemli bir rol üstlendiğine dikkat çeken İrvan, "Geleneksel medya dediğimiz televizyonlar sahada gerçekten çok zor bir görev yapıyorlar, onları da takdir etmek lazım. Gayet sorumlu biçimde haber yapmaya çalışıyorlar. Zaman zaman hata yaptıkları da oluyor. Dolayısıyla onların da dikkatli biçimde haber yapmaları lazım. Mesela ceset görüntülerini yayımlamamaları lazım veya insanlar panik halinde oldukları ve travma yaşadıkları için onlara mikrofon uzatırken dikkatli olmak lazım" diye uyarılarda bulundu.Sosyal medya kullanıcılarının da yapması gerekenler hakkında konuşan İrvan, "Şimdi herkesin elinde cep telefonu var. Dolayısıyla insanlar hem yardım çağrılarında bulunuyorlar hem de çevrelerinde olup biteni kendi sosyal medya hesaplarından aktarmaya çalışıyorlar. Bunu yaparken onların da dikkatli olmaları lazım, sonuçta bu görüntüler dünyaya yayılıyor" şeklinde konuştu."Devletin hızlı biçimde bilgi akışını sağlaması ve yardım çalışmalarını hızlandırması gerekiyor"Sağlıklı bilgi akışının çok önemli olduğunu, dolayısıyla yetkililerin hızlı olması gerektiğini dile getiren İrvan, "Bu süreçte insanlar ne olup bittiğini bir an önce öğrenmeye çalışıyorlar. Mesela yakınları varsa onlara ulaşmaya çalışıyorlar, ulaşamıyorlar. Dolayısıyla burada da devletin hızlı biçimde bilgi akışını sağlaması ve yardım çalışmalarını hızlandırması gerekiyor. Deprem başka felaketlere benzemiyor, işte ilk 48 saatte ne kadar can kurtarabilirseniz o kadar iyi, 48 saat geçtikten sonra göçük altında kalanların yaşama şansı azalıyor, ayrıca bu soğuk havada insanların soğuktan donarak ölme riskleri de var. Dolayısıyla çok hızlı biçimde hareket edilmesi gerekiyor. Şu anda deprem bölgesinde olan biteni tam olarak bilemiyoruz, sosyal medyadaki paylaşımlarda bazı bölgelere yardım ekiplerinin henüz ulaşmadığı söyleniyor. Depremden sadece şehirler değil köyler de etkilendi ama onlarla ilgili doğru dürüst bilgimiz yok. Enkazlara hızlı biçimde ulaşılması ve insanlara yardım edilmesi lazım ama bu çok büyük felaket, bunu da kabul etmemiz lazım" şeklinde konuştu."Güvenilir kaynaklardan gelmeyen bilgilere itimat etmemeliyiz"Sosyal medya kullanımı konusunda bir rehber hazırlanması gerektiğini savunan İrvan, "İnsanlar mesela sosyal medyayı nasıl kullanmaları gerektiği konusunda çok da bilgi sahibi değiller. Sosyal medyayı hepimiz kullanıyoruz ama bu tür olağan dışı durumlarda nasıl kullanmayız, nasıl daha dikkatli kullanmayız? Çünkü yaptığımız her paylaşım başkalarını etkiliyor. Dolayısıyla burada bir rehber olması lazım, yani insanlar ne tür görüntüleri paylaşırlarsa problem olur, ne tür görüntüleri paylaşırlarsa daha iyi olur bunu bilmemiz lazım. İkincisi, kimlere güvenmeliyiz? Sosyal medyada gördüğümüz her şey doğru olmayabiliyor, güvenilir kaynaklardan gelmeyen bilgilere itimat etmemek lazım ama çoğu kez insanlar gördükleri görüntüleri doğru zannedip paylaşabiliyorlar veyahut da bazıları kasıtlı olarak bu paylaşımları yapabiliyorlar. Bunları engellememiz, bunlarla mücadele etmeniz lazım. Dolayısıyla burada bir rehbere ihtiyacımız var diye düşünüyorum" ifadelerini kullandı. Kaynak için tıklayınız.

02 ŞUB 2023

Prof. Dr. Süleyman İrvan: “Reklamsız gazete istiyorsak ücretini ödememiz gerekir”

Prof. Dr. Süleyman İrvan: “Reklamsız gazete istiyorsak ücretini ödememiz gerekir”Haber sitelerinin daha iyi habercilik yerine daha çok tıklanacak haberlere yöneldiğini ifade eden Prof. Dr. Süleyman İrvan, Google gazeteciliğinin haberciliğin özünü bozduğunu söyledi.Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan, haber sitelerinde yoğun şekilde rastlanan reklam trafiği ve bu durumun etkilerine ilişkin değerlendirmede bulundu.“Haber siteleri daha çok tıklanacak haberlere yöneliyor”“Haber siteleri daha iyi habercilik yapmaya çalışmak yerine daha çok tıklanacak haberlere yöneliyorlar” diyen İrvan, “Google, Arama Motoru Optimizasyonu (SEO) gibi bir saçmalığı maalesef gazeteciliğin içine soktu, 5N1K gazeteciliğinin özünü bozdu. Artık bir olayı tam ve doğru anlatmak değil, aranan soruya cevabı bulana kadar okuru sayfada tutmak daha önemli hale geldi” diye konuştu.“Reklamlar, bedava haber okuyabilmenin masrafsız maliyetidir”Okuyucu olarak haber sitelerinde yoğun bir reklam trafiğine maruz kalındığını belirten Prof. Dr. Süleyman İrvan, haber sitelerinin en önemli gelir kaynağının reklam olduğunu söyledi. Prof. Dr. Süleyman İrvan, şöyle devam etti: “Ancak bu reklamlar, bedava haber okuyabilmenin masrafsız bir maliyetidir. Özellikle Türkiye’de haber sitelerinin en önemli gelir kaynağı Google reklamlarıdır. Elbette Adguard, Adblock gibi reklam engelleyiciler var ama bir okur olarak haber sitelerinde bu engelleyicilerin kullanılmasının etik açıdan doğru olmadığını söyleyebilirim. Nedeni ise şu, bu engelleyiciler yoluyla en önemli gelir kaynağı Google reklamları olan bir haber sitesinin gelir kaynağı kesilmiş oluyor. Nasıl ki bir Youtube kanalına sadece abone olarak ve yüklenen videoları izleyerek bağımsız gazetecileri ve sokak röportajcılarını destekleyebiliyorsak, Google reklamlarına maruz kalarak da bağımsız haberciliği destekliyoruz. Haber alma özgürlüğümüz Google reklamlarına maruz kaldığımızda değil, takip ettiğimiz haber sitesi finansman desteği sağlayamayıp kapandığında engellenir.”“Asıl sorun, haber formatında gizli reklam yapılmasıdır”Haber sitelerinin tek gelir kaynağının Google reklamları olmadığını kaydeden Prof. Dr. Süleyman İrvan, “Eğer bir gün örneğin ABD’de olduğu gibi biz de haber okumak için haber sitelerine para ödemeye ve ücretli abone olmaya başlarsak, reklamsız bir haber sitesi de talep edebiliriz. Aslında Türkiye’de asıl sorun çok daha vahimdir. Asıl sorun, haber sitelerinde reklamların yayımlanması değildir. Asıl sorun, iş birliği vesaire adı altında ve ücreti mukabilinde haber formatında gizli reklam yapılmasıdır. Reklamları engelleyicilerle önlemek mümkün ama gizli reklamları engelleyemeyiz. Mücadele etmemiz gereken, bu tür bir gazeteciliktir” diye konuştu.“Reklamlara tıklayarak haber sitesine destek olabiliriz”Bir okur olarak haber sitesinde karşımıza sürekli bazı ürünlerin reklamlarının çıkmasının elbette rahatsız edici olduğunu ifade eden Prof. Dr. Süleyman İrvan, “Ancak sitede bir reklam gördüğümüzde rahatsız olmak yerine belki o reklama tıklayarak haber sitesine daha fazla kaynak sağlanmasına da yardımcı olabiliriz. Bir yerel haber sitesinde aynen şu ifadeler yer alıyor: ‘…………… adresini ziyaret ederek haber okuyabilirsiniz. Haberleri okurken sayfanın yanında ve üst kısmında çıkan reklamları tıklamayı da ihmal etmeyin.’ Haklı bir talep değil mi” diye konuştu.“Reklamsız gazete istiyorsak ücretini ödememiz gerekir”Ülkemizde internet üzerinden yayın yapan haber siteleri ile yabancı haber siteleri kıyaslandığında ortaya çıkan farklara da değinen Prof. Dr. Süleyman İrvan, şunları söyledi: “Genelleme yapmayı çok doğru bulmamakla birlikte takip ettiğim yabancı haber/medya siteleri içinde benim en ilginç bulduğum site theguardian.com sitesi. Sitede reklam yok, üstelik haberleri okumanız için ücret de talep etmiyor. Peki nasıl ayakta duruyor? Okur bağışlarıyla elbette. Bir haber okuduğunuzda karşınıza şöyle bir çağrı metni çıkıyor: ‘Milyarder bir sahibimiz yok ve biz kendimizi gerçeklik, titizlik ve dürüstlükle tanımlanan bir gazeteciliğe adadık. Ancak okur tarafından finanse edilen bir medya kuruluşu olarak bunları yapabilmemiz için desteğinize ihtiyacımız var. Eğer haber için para ödeyebilecek durumdaysanız lütfen yapınız. Sizlerin sayesinde milyonlarca kişi Guardian’ın haberlerini okumaya devam edecek.’ Anlamlı değil mi? Herhangi bir zorlama yok ve 2 milyon civarında bir okur gazeteye maddi destek sağlıyor.”“SEO, gazeteciliğin özünü bozdu”Haber sitelerinde artık SEO editörlerinin olduğunu kaydeden Prof. Dr. Süleyman İrvan, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu editörler, neyin haber değeri taşıdığına değil, neyin Google’da arandığına odaklanıyorlar ve o yönde içerikler üretiyorlar. Google’da iyi gazetecilik demek, arama motorunda en önde çıkan içerik demek. Çünkü parayı o içerik kazandırıyor. Gazeteciliğin bu cendereden çıkabilmesi çok kolay değil. Alternatif gelir modelleri geliştiremezsek Google gazeteciliğine razı geleceğiz demektir.”Kaynak için tıklayınız.

01 ŞUB 2023

Yeni Medya ve Gazetecilik öğrencileri mezuniyet projelerini jüri önünde sundu

Yeni Medya ve Gazetecilik öğrencileri mezuniyet projelerini jüri önünde sunduÜsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve Gazetecilik Programı son sınıf öğrencileri, mezuniyet projesi olarak hazırladıkları gazetelerini, haber sitelerini ve podcast yayınlarını jüri önünde sundular.Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve Gazetecilik Programı dördüncü sınıf öğrencileri, Prof. Dr. Süleyman İrvan, Doç. Dr. Gül Esra Atalay, Doç. Dr. Bahar Muratoğlu Pehlivan, Dr. Öğr. Üyesi Yıldıray Kesgin, Arş. Gör. Atila Erdemir ve Arş. Gör. Selin Maden’den oluşan bölüm jürisinin önünde dönem boyunca hazırladıkları haber sitelerini, gazeteleri ve podcastleri anlattılar. Zoom uygulaması üzerinden çevrim içi olarak gerçekleştirilen ve 3 gün süren sunumlarda jüri üyelerinin tasarımlar ve içerikler hakkında yaptıkları değerlendirmelerle öğrencilerin proje notları belirlendi.Jüri üyeleri her sunumun ardından projelerin içeriklerinin ve tasarımlarının güçlü ve zayıf yanlarına değinip, öğrencilere projelerini nasıl geliştirebilecekleri konusunda önerilerde bulundular.Bu sene projelerde çeşitlilik fazlaydıYeni Medya ve Gazetecilik mezuniyet projelerine bu sene basılı gazete, haber sitesi ve tezlere ek olarak podcast, YouTube ve sosyal medyada içerik üretimi seçenekleri de eklendi. Öğrencilerden bazıları sosyal medyaya içerik üreterek yaptıkları projeyi ilerletip geleceğe taşıyacaklarını söylediler. Mezuniyet projesi olarak çoğunlukla haber sitesi tercih edilirken, sağlık, spor, kültür-sanat, teknoloji ve genel gündem temalarına odaklandıkları görüldü. Tez yazmayı tercih eden öğrenciler ise çalışmalarını sürdürürken bahar dönemi sonunda tez sunumlarını gerçekleştirecekler.Birinci gün 21 öğrenci sunum yaptıÜç gün süren mezuniyet projesi sunumlarının ilk gününde danışmanlıklarını Arş. Gör. Selin Maden’in yaptığı öğrenciler projelerini tanıtırken; Prof. Dr. Süleyman İrvan, Doç. Dr. Bahar Muratoğlu Pehlivan ve Dr. Öğr. Üyesi Yıldıray Kesgin’den oluşan jüri üyeleri projeler hakkında değerlendirmelerede bulundular. Mezuniyet projesi sunumlarının ilk gününde 21 öğrenci sunum yaptı. İlk sunumu yapan Gizem Cici, “Geçmişin Kapısı” isimli tarih temalı haber sitesini sundu. Yusuf Can Uluocak, “YSport1907” isimli spor temalı haber sitesinde haber ve röportajlara yer verdi. İrem Uzun “Withofart” isimli haber sitesinde kültür-sanat temasıyla yaptığı haber ve röportajları sundu. Ayberk Erdoğan, “Güncel Gazete” isimli haber sitesinde farklı meslek çalışanlarıyla yaptığı röportajları anlattı. Damla Orak, “Gündem Sende” isimli haber sitesini tanıttı. Erge Benan Boyacı, “Bariz” adını verdiği podcastinde kadın ve hayvan haklarıyla ilgili yaptığı söyleşileri anlattı. Hanne Altın, “Kültür Gezgini” isimli sitesinde ürettiği kültür-sanat temalı haber ve röportalarını anlattı. Harun Reşit Kork, “HaroSpor” isimli spor sitesindeki içerikler hakkında bilgiler verdi. Eda Nur Yazıcıoğlu, “Arnavutköy Kollektiv” adını verdiği, yerel içerikli haber sitesini anlattı. Betül Kalkuloğlu, “Pet World” isimli haber sitesinde yer verdiği hayvanları konu alan haberlerini ve röportajlarını sundu.Abdullah Şaşkın, “Global Haber” isimli sitesinde yapığı spor haberlerini ve röportajları sundu. Neslihan Gültekin, “Yeni Medya Yeni Gazeteci” isimli podcast çalışmasında farklı meslek alanlarındaki mobbing temalı söyleşilerini anlattı. Ümit Yılmaz, “TarafToryum” isimli podcast çalışmasında futbol temalı söyleşileri hakkında bilgi verdi. Samet Emul, “Meslekler” isimli podcast çalışmasında farklı meslekleri icra eden kişilerle yaptığı söyleşileri anlattı. Neslihan Urhan, “PodTalk” isimli podcast çalışmasında yer verdiği farklı alanlarda uzman isimlerle yaptığı konuşmaları dinletti. Melda Gerz, “Psikanaliz Haber” isimli psikoloji temalı haber sitesindeki röportajlar hakkında bilgi verdi. Begüm Yılmaz, “Arts and Culture” isimli sitesindeki kültür-sanat haberlerini sundu. Kaan Güzeltepe, “Oculus Industria” isimli haber sitesinde yer verdiği farklı sektör çalışanlarıyla yaptığı röportajları anlattı. Elif Aleyna Kılıç “Bağımsız Haber Portalı” isimli haber sitesinde yer verdiği kadın haklarına yönelik uzmanlarla gerçekleştirdiği röportajları anlattı. Özlem Yalçın, “Teknolog Dünya” isimli teknoloji temalı haber sitesini anlattı. Samet Sağlam, “Bilim Park” isimli haber sitesinde farklı bilim dallarında uzmanlarla gerçekleştirdiği röportajları anlattı.İkinci gün 19 öğrenci sunum yaptıMezuniyet projesi sunumlarının ikinci gününde danışmanlığını Doç. Dr. Gül Esra Atalay’ın yaptığı 19 öğrenci projelerini tanıtırken; Prof. Dr. Süleyman İrvan, Arş. Gör. Selin Maden ve Arş. Gör. Atilla Erdemir’den oluşan jüri üyeleri projeler hakkında değerlendirmede bulundular. İlk sunumu yapan Hande Deniz Uluğ, “Uluğ Haber” isimli haber sitesini tanıttı. Dilara Yemenici, “Dilara Soruyor” isimli sokak röportajlarından oluşan Youtube kanalını tanıttı. Yusuf Kars, “Bi’ Dolu Podcast” isimli podcast çalışmasında çeşitli konular ve meslek grupları üzerine yaptığı söyleşileri anlattı. Merve Cebeci, “Artisan Kültür Sanat” isimli kültür-sanat temalı haber sitesini tanıttı. Ayça Aracıçam, “Haber Akademi” isimli basılı gazetesi hakkında bilgi verdi. Eren Bilaloğlu, “Baştan Yukarı Vücut Geliştirme” isimli podcast kanalında vücut geliştirme sporlarıyla ilgili yaptığı yayınları anlattı. Sefa Mert Kahraman, “Meslek Rehberim” isimli sitesinde çeşitli meslek dallarıyla ilgili yaptığı haber ve röportajları sundu. Ebrar Kadir Taban, “Kültür Milenyum” isimli sitesinde kitap, film ve gezilecek yerleri tanıttığı yazılarını anlattı. Gamze Özadanır, “Sanat Kültür Haberleri” isimli kültür-sanat temalı haber sitesini anlattı.Ahmet Kenan Çelik, “Sport Life” isimli haber sitesinde spor temasıyla yaptığı içerikleri sundu. Özge Aksu, “Aktüalite” isimli haber sitesinde yaptığı haber ve röportajları anlattı. Semanur Yeşildaş, “İcaz Haber” isimli haber sitesinde çeşitli konularla ilgili yaptığı haberleri sundu. Oğuz Ateş, “Spor Postası” isimli, spor temalı basılı gazetesini sundu. İpek Toksoy, “Cep Rehberim” isimli kültür-sanat temalı haber sitesini tanıttı. Melisa Duygun, “Gazetecilik Akademisi” isimli Instagram sayfasında sektörden isimlerle yaptığı röportajları ve alanla ilgili bilgi içeriklerini paylaştığı gönderilerini anlattı. Ateş Tınaz, “Aydınlık Kültür” isimli kültür-sanat temalı haber sitesini anlattı. Sena Demiröz, “Her Açıdan Sağlık” isimli podcast çalışmasında sağlık alanında çalışan kişilerle yaptığı söyleşileri sundu. Vera Emelcan Türkan, “Yerli Yersiz Sohbetler” isimli podcast yayınlarında konuklarıyla çeşitli konular üzerinden gerçekleştirdiği söyleşiler hakkında bilgi verdi. Ramazan Eles, “Blockchain Journalism” isimli haber sitesini tanıttı.Son gün 21 öğrenci projelerini anlattıMezuniyet projesi sunumlarının son gününde sabahtan Doç. Dr. Bahar Muratoğlu Pehlivan’ın danışmanlığını yaptığı öğrenciler sunum yaptı. Günün ilk sunumunu yapan İbrahim Ethem Altınsoy, “Oku İzle Yaz” isimli kültür sanat sitesinde paylaştığı içerikler hakkında bilgi verdi. Baha Burak Bekçi, “Spor635” isimli spor sitesinde farklı spor dallarında ürettiği haberleri paylaştı. Ayşe Elmas, “HueArt” adını verdiği kültür sanat sitesinde yer verdiği haber ve röportajlar hakkında bilgi verdi. Cemre Esentürk, “Haber Halk” isimli haber sitesinde yayımladığı haber ve röportajları anlattı. Fatih Yücel, “Gazeteci’nin Sesi” adını verdiği haber sitesinde paylaştığı haber ve röportajları aktardı. İlyas Dursun, “Bu-Haber” isimli haber sitesinde yer verdiği içerikleri anlattı.    Öğleden sonraki çevrim içi toplantıda Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın danışmanlığını yaptığı öğrenciler projelerini sundu. Cansel Atmaca, “Ne Yapıyoruz?” isimli podcast programında paylaştığı farklı meslek dallarını anlatan söyleşileri hakkında bilgi verdi. Samet Kaplan, “Herodot Meclisi” adını verdiği podcast kanalında paylaştığı söyleşilerden söz etti. Şeyma Altundal, “Kültür Tohumu” adını verdiği haber sitesinde paylaştığı kültür sanat konulu haber ve röportajları anlattı. Alper Kaan Başdoğan, “News Fener” adını verdiği Fenerbahçe kulübüne odaklanmış spor sitesi hakkında bilgi verdi. Mustafa Bedirhan Okuyucu, “İş’te İnsan” isimli podcast kanalında paylaştığı söyleşileri anlattı. Esma Helen Sarıgül, “Kürtaj Yolculuğu” isimli röportaj sitesini tanıttı. Merve Şişman, “Kadına Göre” adını verdiği sitede paylaştığı içerikler hakkında bilgi verdi. Umut Aytekin Sayıner, “Kültür ve Sanat Dünyası” isimli, kültür sanat temalı haber sitesini anlattı. Pelin Gökçe Yıldız, “Sağlık ile Kal” isimli sağlık sitesinde paylaştığı haber ve röportajlar hakkında bilgi verdi. Hümeyra Yıldız, “Sanat İçin” isimli kültür sanat sitesinde paylaştığı içerikleri aktardı. Beyza Nur Pelit, “Senin Nabzın” isimli, sağlık temalı haber ve röportajlar paylaştığı sitesi hakkında bilgi verdi. Miray Çetin, “Mirakültür” adını verdiği kültür sanat sitesini anlattı. Hande Serra Keskin, “Çiftçi Dünyası” isimli, tarım ve hayvancılığı konu alan haber ve röportajlarını paylaştı. Damla Demiral, “Sağlık Bölgesi” isimli sağlık sitesini anlattı. Doğan Mert Erçel, “Sağlığa Doğru” adını verdiği sağlık sitesi hakkında bilgi verdi. Ömer Faruk Uyak, “Kariyerin İçinden” isimli, meslekleri tanıtan podcast kanalını anlattı.Kaynak için tıklayınız.

10 OCA 2023

Üsküdar İletişim'de 10 Ocak Gazeteciler Günü paneli düzenlendi

Üsküdar İletişim'de 10 Ocak Gazeteciler Günü paneli düzenlendiÜsküdar Üniversitesi Gazetecilik Kulübü'nün Gazetecilik Bölümü ve Medya Akademisi Derneği (MAKDER) işbirliğinde 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü kapsamında düzenlediği ‘Gelenekselden Dijitale Gazetecilik Mesleği’ başlıklı panel gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın yaptığı panelde Habertürk gazetesinden Kemal Öztürk, Milat gazetesinden Fırat İpek ve yenibirgazete.com'dan İsmail Polat konuk oldu.Üsküdar Üniversitesi Gazetecilik Kulübü'nün Gazetecilik Bölümü ve Medya Akademisi Derneği işbirliğinde Üsküdar Üniversitesi İleişim Fakültesi Fuat Sezgin Konferans Salonu'nunda gerçekleştirilen panelde gelenekselden dijitale gazetecilik mesleği konuşuldu. Konuşmacılar; geleneksel gazeteciliğin dijitale dönüşümü, süreç içerisinde geleneksel gazeteciliğin geldiği nokta, dijitalleşme ile birlikte artan dezenformasyon gibi çok sayıda konu hakkında düşüncelerini aktardı. Prof. Dr. Nazife Güngör: Beyniniz açık, kaleminiz güçlü olsunPanelin açılışında bir konuşma yapan İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nazife Güngör şunları söyledi: "Gazetecilik Bölümümüz 10 Ocak Çalışan Gazeteciler günü dolayısıyla beş yıldan beridir bu etkinliği düzenliyor. Bu yıl Gazetecilik Kulübümüz de etkinliğin gerçekleşmesine dahil oldu. Kendilerine teşekkür ediyorum. Beş yıldan beridir düzenlendiğine göre bundan sonraki yıl bu etkinliği bir sempozyuma dönüştürmeyi de planlayabiliriz. Gazetecilik önemli bir meslek, gazetecinin  toplumdaki misyonu da oldukça önemli. Toplumu bilgilendirmek, aydınlatmak, dünyanın ve insanlığın gidişatına yön vermek gibi önemli misyonu olan gazetecinin beyninin açık, kaleminin güçlü olması lazım. Bu nedenle Gazetecilik Bölümü öğrencilerimize diyorum ki sizler de önemli bir mesleğe hazırlanıyorsunuz. Beyniniz açık, kaleminiz güçlü olsun. Düşünsel zenginliğiniz, güçlü kaleminizle topluma ve insanlığa siz yön vereceksiniz. Bu vesileyle tüm konuklarımıza hoş geldiniz diyor, verimli bir panel olmasını diliyorum.Prof. Dr. Süleyman İrvan: Demokrasi özgür gazeteciliğin, özgür gazetecilik de demokrasinin oksijenidirDaha sonra kısa bir konuşma yapan Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nün 1961 yılında, gazeteciler açısından çok önemli olan 212 sayılı Basın İş Kanunu'nun yürürlüğe girmesi nedeniyle kutlanmaya başladığını ifade etti. "Bu kanun ile gazetecilere çeşitli haklar ve güvenceler sağlandı" diyen İrvan, gazetecilerin haklarına ve özgürlüklerine ilişkin mücadelenin gazeteciler ve gazetecilik eğitimi veren fakülteler tarafından sürdürülmesi gerektiğini vurguladı. "Bana göre, çalıştığı mecraya bakılmaksızın asıl işi ve başlıca geçim kaynağı gazetecilik olan herkes gazeteci kabul edilmeli, koşulları sağlayanlara basın kartı verilmelidir" diyen Süleyman İrvan, Türkiye’de ciddi anlamda bir gazeteci işsizliği söz konusu olduğunu, bunun yanında çözülmesi gereken başka sorunlar da bulunduğunu söyledi. Prof. Dr. Süleyman İrvan konuşmasını şu sözlerle tamamladı: "Unutmamak gerekir ki demokrasi özgür gazeteciliğin, özgür gazetecilik de demokrasinin oksijenidir. Biri olmadan diğeri yaşayamaz."Selçuk Taşdemir: MAKDER olarak kendimizi Üsküdar İletişim'in bir parçası olarak görmekteyizMedya Akademisi Derneği (MAKDER) Başkanı Selçuk Taşdemir de açılışta bir konuşma yaptı ve şunları söyledi: "Medya Akademisi Derneği olarak bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi'ndeyiz  Gecesini gündüzüne katan, mesleğini onuru ve hakkı ile yapan tüm gazeteci meslektaşlarımın 1O Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nü kutluyorum. Medya Akademisi Derneği olarak medya ve iletişim alanında çalışmalar yapmaktayız. Derneğimizi kurduktan kısa bir sonra ilk etkinligimizi 21 Ekim'de Kütahya Dumlupınar Üniversitesi'nde gerçekleştirdik 10 Ocak  vesilesi ile ikinci etkinliğimiz Üsküdar Üniversitesi'nde yapmaktayız. Üsküdar İletişim bizim için  ayrı bir önem taşıyor, sizler öğrenci ve gazeteci adayı olarak çok şanslısınız, başta dekanımız Prof. Dr. Nazife Güngör hocamız ve Gazetecilik bölüm başkanı olan Prof. Dr. Süleyman İrvan hocam olmak üzere iletişim alanında yaptıkları çalışmalarla mesleğinize ve geleceğimize önemli katkılar sunmaktadırlar. Bizler MAKDER olarak kendimizi paydaş olmanın ötesinde Üsküdar İletişim'in bir parçası olarak görmekteyiz. Sizlerden ricam mesleğinize önem verin, Türkçemizin doğru kullanılması ve medya okuryazarlığı bizim için çok önemli. Amacımız klasik dernekçiliğin  ötesinde genç meslektaşlarımızın önünü açarak geleceğimize sahip çıkmaktır. Bir kez daha 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Gününüzü kutluyor, meslek yaşamlarınızda üstün başarılar diliyorum.Kemal Öztürk: Mesleğimiz radikal bir değişimin tam ortasındaGazeteci Kemal Öztürk, dijitalleşen gazetecilik mesleği ile ilgili olarak şunları söyledi: “Matbaanın yaygınlaşmasında direnç olduğu gibi, dijitalleşmede de bizim kuşak bir direnç gösteriyor. Hattatların hayatlarının radikal şekilde değişmesi gibi mesleğimiz de radikal bir değişimin tam ortasında. Değişim daha iyidir ama bu genç çocuklarımız böyle bir şey hissetmiyorlar çünkü içinde doğdular. Dijital devrime daha iyi uyum sağlıyorlar. Ellerindeki cep telefonuyla canlı yayın yapabileceklerini, haber yapabileceklerini, fotoğraf, video çekebileceklerini ve bunu dünyaya yapabileceklerini biliyorlar. Biz bunu sonradan öğrendik. Bu çocuklar öğrenmediler, biliyorlar. Yani doğduklarında böyleydi. Şimdiki gençleri bekleyen rekabet sistemi daha zor ve acımasız. Biz bu gençleri ona göre yetiştiriyor muyuz? Bence, hayır. İletişim fakültelerinin durumu vahim. Bu çocuklar diploma olsun diye okuyorlar fakat ileride bizim gazetecilere ihtiyacımız olacak. Bu çocuklar robot gazetecilerle hızlı ve acımasız bir rekabetin içine girecekse onlara robotların yapamayacağı bir şey öğretmemiz gerekiyor. Analiz ve yorum yapmayı öğretmemiz gerekiyor. Bu da ancak genel kültür ile olur. Bizim mesleğimiz genel kültür üzerine bir inşa oluşturur. Hepimiz sonradan uzmanlaşıyoruz. Gençler için şimdiden önlem almazsak batıya bağımlı bir medya sektörü ile yüzleşeceğiz. Bunu anlamazsak hepimiz birer dijital köleye dönüşeceğiz" ifadelerini kullandı.Fırat İpek: Gazetecilik mesleği bilgiyi terbiye eden ve yaygınlaşmasını sağlayan bir meslekGazeteci Fırat İpek, panelde yaptığı konuşmada gazetecilik mesleğinde teyidin önemine değindi. İpek şunları söyledi: "Gazetecilik mesleği bilgiyi terbiye eden ve yaygınlaşmasını sağlayan bir meslek. Basılı gazetenin yaygın olduğu zamanlarda yanlış bilgiyi gazeteyi arayarak bildirebiliyorduk. Sosyal medyanın hayatımıza girmesi ve vatandaşın da haber paylaşımları yapması sebebi ile bilgi deformasyona uğruyor. İletişim Fakültesi öğrencileri haberleri teyit etmeli, paylaşım yaparken dikkat etmelidir. Gazeteci olarak doğru bilgiye ulaşmanız gerekir. Dijital devrim yaşanırken bizler ne yapacağımızı tam bilmediğimiz için otokontrolün şart olduğunu düşünüyorum. Yeni basın yasasında yer verilen 29. madde için bazıları sansür yasası diyor ama ben bunun dezenformasyon yasası olduğunu düşünüyorum. Burada herhangi bir sansür yok. Bu yasa elzemdi ve otokontrol şarttı. Gazetecilik birilerini töhmet altında bırakmak değildir” dedi.İsmail Polat: Şu an hiçbir gazetede muhabir yokMedyanın geldiği son noktadan bahseden gazeteci İsmail Polat şunları söyledi: "Mesleğe, 1985 yılında spor muhabiri olarak başladım. Daha sonra ulusal medyada polis-adliye muhabirliği yaptım. Emekli olunca yenibirgazete.com isimli gazetemi çıkardım. Gazeteler artık tiraj almıyor çünkü özel haber yapmıyorlar. Haber ajanslarından gelen haberleri kullanıyor ve kendi muhabirlerini çalıştırmıyorlar. Çok mezun var fakat mezunlar iş bulamıyor çünkü gazeteler çok kısıtlı kadrolarla çalışıyor. Yeni personel alımı yok. İnternet haberde çalıştım bir süre. 60 personel çalışıyordu. Dijital bir yayın organıydı. Özel ve farklı haberler yapılıyordu. Ajanstan gelen haberlere mutlaka özel bir şeyler katıyorduk. Şu an hiçbir gazetede yeterli sayıda muhabir yok” şeklinde konuştu.Panel, öğrencilerin ve konukların sorularına verilen cevaplarla devam etti. Panelin sonunda ise Gazetecilik Kulübü üyesi öğrenciler konuşmacılara birer plaket takdim etti.Kaynak için tıklayınız.

08 OCA 2023

Üsküdar İletişim'de suç haberciliği ve etik paneli gerçekleştirildi

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü tarafından ‘Suç Haberciliği ve Etik’ konulu panel düzenlendi. Moderatörlüğünü Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın yaptığı panelde konuşmacı olarak Milliyet Adliye Muhabiri Damla Güler, TRT Adliye Muhabiri Hamza Çiftçi ve Anadolu Ajansı Adliye Muhabiri Başak Akbulut yer aldı.Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü tarafından düzenlenen panelde suç haberciliği ve etik konuşuldu.  Etkinlikte suç haberciliği ve suç haberciliğinin etik çerçevesi üzerinde durulurken konuk gazeteciler de deneyimlerini aktardı.Kendini tanıtarak söze başlayan Başak Akbulut, “Adana’da İletişim Meslek Lisesi okudum. Sonra Çukurova Üniversitesi’ne girdim, Çukurova’dan da Marmara Üniversitesi’ne dikey geçiş yaptım. Marmara Üniversitesi Gazetecilik Bölümü mezunuyum. İhlas Haber Ajansı’nda gazeteciliğe başladım. Üç buçuk yıl adliye muhabirliği yaptım, sonrasında Anadolu Ajansı’na geçtim. Sekiz yıldır Çağlayan’da adliye muhabirliği yapıyorum” ifadelerini kullandı.On üç yıldır bu mesleği yaptığını söyleyen Damla Güler, “Trakya Üniversitesi Radyo ve Televizyon Bölümü mezunuyum. On üç yıldır bu mesleği yapıyorum, mesleğe 2010 yılında Beşiktaş’ta DGM’de başladım. Orada başlayıp bütün adliyeler Çağlayan’da toplanınca Çağlayan'a geçtik. Polis muhabirliği de yaptım” şeklinde konuştu.2012 yılında öğenci iken gazeteciliğe başladığını söyleyen Hamza Çiftçi, ““İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü mezunuyum. Beş yıldır TRT’deyim. Başta hem emniyet hem de adliye muhabirliği yapıyordum. Son 2 yıldır sadece adliye haberleri yapıyorum. Emniyet ve güncel olaylarla ilgili de haberlere çıkıyorum tabii geçen yıl Ukrayna’ya da gitmiştim ama uzmanlığım adliye alanı” diye konuştu.TRT Muhabiri Hamza Çiftçi: “Adliye muhabirliği daha zor”Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın ‘adliye muhabirliği mi daha zor yoksa polis muhabirliği mi? sorusuna adliye muhabirliğinin daha zor olduğunu belirten Hamza Çiftçi, “İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturmayı başlatıyor. Biz soruşturma aşamasından takip etmeye başlıyoruz. Sonra operasyon için bir talimat veriliyor, polis muhabirleri operasyonu takip ediyor, kaç kişi gözaltına alındı, ifadesi vs. dört gün takip ediyor, sonra adliyeye geliyorlar. Bizim serüvenimiz başlıyor. İfadesi alındı, hakimlikte sorgusu alındı, tutuklandılar mı? Birkaç ay sonra iddianamesi hazırlandı mı? buna bakıyoruz. Sonra ilk duruşma ne zaman, ilk duruşmaya giriyoruz; ikinci duruşma, üçüncü duruşma, karar duruşması, istinafı, yargıtayı derken polsi mıuhabirleri bir olayı dört gün takip ederken biz iki sene takip ediyoruz” ifadelerini kullandı.Anadolu Ajansı Muhabiri Başak Akbulut: “Savcı bilgi vermediğinde kilitleniyoruz”Aynı soruya Başak Akbulut şu şekilde cevap verdi: “Şöyle bir şey var. Bir olay oluyor adamı emniyete götürüyorlar. Polis oradaki polis muhabirine bilgi veriyor, muhabir onu yazıyor. Bizimle savcı görüşmeyince biz hiçbir şey yazamıyoruz. Bizim bir de teyitli olanı yazmamız lazım. Biz bazen teyit edemiyoruz. En azından savcının ağzından bir şeyler duymamız lazım. Avukatı geliyor, bilgi veriyor ama onun söylediklerini teyit etmemiz gerekiyor. Savcı bizimle görüşmediği zaman orada kitleniyoruz. Bizim bilgi almamız polis muhabirlerinden daha zor, o sıkıntıyı hep yaşıyoruz.”“En büyük sorun savcıya ulaşamamak ve dosyayı görememek”"Habercilik açısından en büyük sorun savcıya ulaşamıyoruz, davaya döndüğümüzde de dosyayı göremiyoruz. Yurt dışında, şu dosyayı görebilir miyim diye talep ediyormuşsunuz, gösteriyorlarmış, burada öyle bir şey yok. Avukatlar görebiliyor ama ‘ben prensip gereği bilgi paylaşmıyorum’, ‘arkadaşlar soruşturma gizli’, en çok duyduğumuz cümleler bunlar. Biliyoruz zaten bütün soruşturmalar gizli. Biz ne yazacağız o zaman? Bizim dosyaya erişebilmemiz gerekiyor eğer biz erişemezsek insanlar nasıl öğrenecek? Bazen duruşmalara bile giremiyoruz. Bazen adliye memurları var ‘kalem’ deniyor, onlardan bilgi almaya çalışıyoruz. O kadar zor ki bilgi almak, bu noktada insan ilişkileri çok önemli. Birini tanıyorsun, gidiyorsun onunla arkadaşlık kuruyorsun, sana bir süre sonra dosya gösteriyor, ama ona da bir mesai harcaman gerekiyor ve bir de duruşmaları da takip etmen gerekiyor” şeklinde konuştu.“Dosyaları bazen not alıyoruz, bazen de fotoğraf çekip özet çıkarıyoruz”Dosyayı gördüklerinde ne yaptıklarını da aktaran Akbulut, “Kimisi not al diyor, dosyayı alıyoruz önemli yerleri not alıyoruz. Kimisinin fotoğrafını çekiyoruz, özet geçiyoruz. Zaten her şey haber olmuyor, haber değeri taşıyan dosya bulmamız lazım. Artık kaç sene oldu şöyle bakınca suçu neymiş, müştekisi kimmiş, sanığı kimmiş, bundan haber çıkar diyoruz” diye konuştu.Milliyet Muhabiri Damla Güler: “İddianameyi okurken aralarda önemli detaylar çıkabiliyor”Bir iddianameyi okurken neye baktıklarını anlatan Damla Güler, “Ben baştan başlıyorum. Başı tabii ki FETÖ veya PKK değilse, onlarda altı yüz sayfa nereden nereye geldi, ne eylemler yaptı onu anlatıyorlar. Oraları geçiyorum. Başka bir çete davası, yeni bir çeteyse, silahlı örgütse aralarda önemli detaylar çıkabiliyor. Şu eylemi yaptılar, şuna şunu söylediler gibi. Artık şüphelilerin hepsinin tam ifadesini, gizliliği ihlal olmasın diye koymuyorlar. Sadece savcının dikkatini çeken bir yer varsa kalın puntoyla, büyük harflerle yazıyorlar. Onlardan güzel habrler çıkıyor. Sonuç kısmı da savcının yorumu oluyor” dedi.Başak Akbulut: “Sonuç bölümünden olayı yazıp, cezayı hesaplayıp veriyorum”Bunun kurumun haber anlayışına bağlı olduğunu belirten Başak Akbulut, “Ben önce sonuç bölümünden davanın ne olduğunu yazıp, cezayı hesaplayıp veriyorum. Sanık hakkında bu kadar ceza istemiyle dava açıldı diyorum. Ama internet sitesi veya gazetede öyle didik didik ederler, bizde kısa bir haber, onlarda uzunca bir haber olur” diye konuştu.Hamza Çiftçi: “Olay çok önemliyse iddianamenin sayfa sayısını söyleyerek yayına çıkıyorum”Olay çok önemliyse sayfa sayısını söyleyerek canlı yayına çıktığını belirten Hamza Çiftçi, “Çok önemli bir şeyse örneğin 547 sayfa iddianame düzenlendi, şu suçlardan ceza isteniyor diyorum. Cezanın hesabıyla bile uğraşacak vakit olmayabiliyor” ifadelerini kullandı. Suç Haberciliği ve Etik paneli soru cevap bölümünün ardından sonra erdi.Kaynak için tıklayınız.

23 ARA 2022

Foto muhabiri Güliz Vural ölüm botuyla yaptığı yolculuğu anlattı

Foto muhabiri Güliz Vural ölüm botuyla yaptığı yolculuğu anlattıÜsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde Prof. Dr. Süleyman İrvan tarafından verilen Gazeteciliğe Giriş dersi kapsamında ‘deneyimsel gazetecilik’ konuşuldu. Derse foto muhabiri Güliz Karaoğlan Vural konuk oldu.Prof. Dr. Süleyman İrvan tarafından verilen Gazeteciliğe Giriş dersinde ‘deneyimsel gazetecilik’ konuşuldu. Derse foto muhabiri Güliz Karaoğlan Vural çevrim içi ortamda konuk oldu ve yaşadıklarını öğrencilerle paylaştı.“Fotoğraf makinesi benim için her yere giriş vizesi”Konuşmasına kendisini tanıtarak söze başlayan Güliz Karaoğlan Vural, “Ben Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde fotoğraf eğitimi aldım. 16 yıldır birçok gazete ve dergide foto muhabirliği yapıyorum. Şimdi İngiltere'ye yerleştim, işime burada devam ediyorum” dedi. Derste ‘ölüm botu’ adını verdiği bot ile yaptığı yolculuğun hikayesini anlatan Vural, “Bugün size ölüm botu ile yolculuğu anlatacağım. Aslında mültecilerle yaptığım üç proje vardı. Bu, o projenin bir ayağı. Diğer iki ayağından ve beni bot projesine götüren süreçten biraz bahsetmek istiyorum. İstanbul Fatih’te Sulukule’yi bilirsiniz, daha önce orada Romanlar yaşıyordu. 2011’de Suriye’deki iç savaşla birlikte oraya Suriye’den gelen insanların yerleştiğini fark ettim. Önce acaba buraya zengin Suriyeliler mi yerleşiyor diye düşündüm. Orada Romanlar yaşıyordu, kentsel dönüşümden dolayı evlerini boşalttılar. Çok yüksek bütçelerden dolayı Romanlar oraya tekrar yerleşemediler. 2011 yılında da iç savaştan kaçan Suriyeliler Sulukule’ye yerleşti. Ben ilk yerleşen Suriyelilerin zengin Suriyeliler olduğunu düşündüm. Çünkü kiralar çok yüksekti. Bu kanıya oradan vardım. Fakat projeye başladığımda aslında birçok gencin bir arada yaşadığı ve her boşluğun ranza olarak değerlendirildiği evler gördüm. Bu evlere girmem hiç kolay olmadı. Burası neden önemli, çünkü burası Avrupa’ya geçişin yoluydu. Bu ranzaları kiralayan gençler burada para biriktiriyorlar, buradan Avrupa’ya geçiyorlar. Sulukule’de aylarca çalıştım. Eskiler gidiyor, yenileri geliyor. Bir kere gördüğümü bir daha görememeye başladım. Çünkü herkes çıkmanın bir yolunu buluyordu. Fotoğraf makinesi çok büyülü bir şey. Fotoğraf makinesi her yere giriş vizesi benim için, o yüzden çok önemli. Bu projeyi çok sevmemin nedeni Türkiye’nin hafızasına bir katkıda bulunmuş olmam, bu beni çok mutlu ediyor” ifadelerini kullandı.“İnsanlar ölümü göze alarak gitmek istiyorlardı”Ölüm botu ile ilgili izlenimlerini de aktaran Vural, “Özellikle 2013’te Ege ve Akdeniz üzerinden Türkiye’den Ege’deki Yunanistan adalarına çok ciddi bir insan trafiği başladı. Bu insanlar şişme botlarla ölümü göze alarak Batı ülkelerine gitmek istiyorlardı. Türk medyasında her gün batan botların ve kaybolan insanların haberlerini okuyordum. Hem Türkiye hem Batı bu trajik durumu sadece izliyordu. Gözünüzün önünde yüz binlerce insan şişme botlarla akıbetini bilmedikleri bir yolculuğa çıkıyordu, bu yolculuğu herkes gibi gazeteciler de kıyıdan izliyordu. Bu beni çok etkiledi. Bu insanlar bu güzergahı nasıl geçiyor? Neden ölüyorlar? Botlar neden batıyor? gibi soruların cevabı yoktu, bu beni çok etkiliyordu. Ne yapabileceğimi düşündüm, botla geçiş projesini Mimar Sinan Üniversitesi’ne bitirme projesi olarak sundum. Sonrasında P24’e gittim, projeyi sundum ve fon istedim. Ölüm botu ile yolculuk yapacağımı söyledim. Hemen proje kabul edildi, iki günde BBC ve Hollanda Dış İşleri Bakanlığı’nın dahil olduğu bir fon aldım. Bir hafta içinde tüm hazırlıklarımı yaptım. Hızlı olmalıydım çünkü botun batma ihtimaline karşı hipotermi geçirmemek için deniz suyu henüz sıcakken yola çıkmalıydım. İnsan kaçakçılarıyla konuştum. 2015 yılının Ekim ayında Türkiye’nin Yunanistan’ın Midilli Adası’na en yakın noktası Ayvacık Bektaş Köyü’ne giderek biraz gözlem yaptım, gözlerime inanamadım. Eminönü – Üsküdar seferi gibi gözümün önünde botlar yola çıkıyordu. Gecenin karanlığında bile yola çıkıyordu, aslında çok tehlikeliydi. Orada bir otele yerleştim, sahibi ve ailesiyle tanıştım, ne yapmak istediğimden bahsettim. Onlar da yardım etmek istediler. Neden otel sahibiyle konuştum, çünkü orada insan kaçakçılığı yapan çocuklar köyde zeytin toplayan çocuklar aslında. Tabii bu bir şebeke işi ama onlar bu işin görünen yüzüydü" şeklinde konuştu.“Kadın olmam tehlikesiz olduğum anlamına geliyordu”ölüm botuna biniş sürecinde neler yaşadığını anlatan Güliz Vural şu ifadeleri kullandı: “Bir keşif yaptıktan sonra sabah çıkan bota binmeye karar verdim. Otel sahibi ve eşi ile birlikte çıkan bir bota yaklaştık. Kıyıya yakın ormanlık bir alanda botu şişiriyorlardı. Ben gördüğümde botu şişirmeye başlamışlardı, benim için en zor olan anlar bu anlardı. Çünkü insan kaçakçıları ile bire bir konuşup artık bota binmek için onlarla bir nevi pazarlık yapmam gerekiyordu. Bir proje hazırladığımdan ve fotoğraf çekmek istediğimden bahsettim. Bu projede bir başarı varsa o da insan kaçakçısı engelini aşmak. Sonra zaten meslektaşlarımın neden bota binmediğini anlamıştım. Bence bir kadın olmam onların gözünde tehlikesiz olduğum anlamına geliyordu. Erkek olsam benim bir proje yaptığımdan bile bahsetmem mümkün değildi. Büyük bir makineyle onların fotoğrafını çekiyor olmam, onların kendilerini iyi hissetmelerini sağladı. Mülteciler botu kıyıya doğru taşırken fotoğraflamaya başladım. 18 Ekim 2015 saat 11’e doğru botu kıyıya yerleştirdiler ve üç dört dakika bir mülteciye botu nasıl kullanacağını gösterdiler. Botların batma sebeplerinden biri de bu, botu bilen kişiler kullanmıyor. O bota binen herhangi bir mülteci kullanıyor. On iki kişilik bota kırk beş elli kişi bindirmeye çalıştılar, yer kalırsa çantaları vereceklerdi. Bu bota binen her bir kişiden kişi başı üç bin dolar para alıyorlardı. Ben botun en uç kısmına oturdum ve hiç hareket etmeden fotoğraf çekmeye başladım. İnsanlar bot hareket ettikten sonra çok karışık duygular içindeydiler, o an şunu düşündüm belki de evlerinden o an ayrılıyorlardı, artık bir geri dönüş yoktu. O gerçek bir gidişti.“Adaya çıkar çıkmaz gözaltına alındım”Konuşmasında bot yolculuğunu ve sonrasını da paylaşan Güliz Karaoğlan Vural şunları söyledi: “Otel sahibi bana şöyle bir bilgi verdi. Bot patlarsa kendini düşen insanlardan uzağa at. Çünkü herkes birbirini aşağı çekerek öldürüyormuş. Bu bilgiyle o bota binmek çok zordu. Kıyıya çok fazla ceset vuruyordu, o dönem o yüzden köylüler çocukların kıyıya yaklaşmalarını istemiyorlardı. Yol bir saatten fazla sürdü. Midilli’ye çıktığımız kıyı da çok önemliydi çünkü kıyıya yaklaşmadan sert kayalara çarpabilirdik. Ada iyice belirmeye başladığında düdük sesi duyduk. Avrupa’dan gelen çok fazla yardım gönüllüsü doğru kıyıya çıkmamız için bizi yönlendiriyordu. Adaya çıkar çıkmaz gözaltına alındım. Beni karakola götürdüler. Tüm malzemelerime el kondu. Polis ellerim kelepçeli şekilde beni sahil güvenliğe teslim etti. Çünkü sahil güvenlikte gözaltına alınmam gerekiyordu. Fakat nezarethane erkek doluydu çünkü adada bu şekilde gözaltına alınan bir kadın yoktu, nezarethane erkekler için tasarlanmıştı. Beni o hücreye koyamazlardı. Sahil güvenlik telsizlerinin bulunduğu odada bir kanepeye oturttular beni. Eşim Dış İşleri Müsteşarı ile bağlantı kurdu, Dış İşleri Bakanlığı Konsolos’u bilgilendirdi ve Konsolos benimle irtibata geçti. Bana, ‘sakin olun, ani tepki vermeyin, sizi oradan kurtaracağız’ gibi şeyler söyledi. Ben ne olduğunun farkında değildim çünkü plan şuydu: Ertesi gün sınır dışı edilecektim. Ancak kıyıda botun yanaştığını gören bir asker botu benim kullandığıma dair ifade vermişti ve insan kaçakçılığından yargılanacaktım. Dava ertelenirse Atina Cezaevi’ne gönderilecektim ve orada da altı aydan az olmamak üzere kalabilirdim. Biz bunu planlamamıştık. Pazar günü gözaltına alındım, Pazartesi mahkemeye çıktım. Hakim bana çok ciddi iki suçla yargılandığımı söyledi: hem ülkeye illegal girişten hem de insan kaçakçılığından. Size Çarşamba gününe kadar savunmanız için süre veriyorum dedi. Beni bu süreçte birçok yerel gazeteci ziyaret etti, tebrik etti. Bana normal gözaltı prosedürlerini uygulamıyorlardı. Çarşamba gününe kadar iyi bir dosya hazırladık, Türkiye’de de birçok yerde haber olmuştum. Freelance olarak çalıştığım dergi ve üniversite benimle ilgili yazı yollamıştı, hepsini sunduk. On bin Euro teminatla tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldım. Hemen serbest bırakılmadım, mahkemeden yazının emniyete gitmesi iki gün sürdü. Bu sürede hapishaneye yollandım, iki gün hapishanede kaldım. Çok fazla Türk vardı ve tek kadın bendim. Herkesin hücresi açıktı, sadece benimki kilitliydi. Oradaki Türklerin tamamı da insan kaçakçısıydı. Avukatım hafta sonunu orada geçirmemem için çok mücadele etti çünkü hafta sonuna kalırsa tutukluluk sürecim uzayacaktı. Cuma yazı mahkemeden emniyete gitti ve cuma deport edildim. Beş gün gözaltında kaldım. Dava iki buçuk yıl sürdü, yirmi beş yılla yargılandım ve insan kaçakçılığından beraat ettim, ülkeye illegal girişten yargılanmaya devam ettim. Halen ülkeye giriş yasağım var fakat fotoğrafları bir ay sonra sanatçı haklarından dolayı geri aldım.”Foto muhabiri Güliz Karaoğlan Vural, konuşmasının ardından öğrencilerin yolculuğa ve gazeteciliğe dair sorularını cevapladı.  Kaynak için tıklayınız.

Üniversitemizle ilgili “AKLINDA NE VARSA” bize sor!