Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Barış Erdoğan ve Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölüm Başkanı Doç. Dr. Gül Esra Atalay ile medya ve sosyolojik yapı bağlamında kadın cinayetlerini konuştuk.
Prof. Barış Erdoğan: "Türkiye’de kadın erkek ilişkilerinde problem var"
19 yaşında bir gencin vahşice bir cinayet işleme potansiyeli üzerinde aile ve çevresel etmenlerin rolüne ilişkin sorumuzu cevaplandıran Prof. Dr. Barış Erdoğan şunları söyledi:
"Bireysel açıdan baktığımızda psikolojik sorunları olduğunu görebiliyoruz. Bu kişinin bireysel sorunlarının ötesinde toplumsal resme de bakmamız gerekir. Sadece bu gencin işlediği cinayet değil, yıllardır Türkiye’de birçok kadın, erkekler tarafından öldürülmekte. Sokak ortasında yaralanmakta, tacize, tecavüze uğramakta. Bunların çoğunun da tanıdıkları kişiler tarafından gerçekleştiriliyor olması, eski eşler, eski sevgililer, aileden kişiler olması dikkat çekici. Bu olayda da gördüğümüz üzere, öldürdüğü iki genç kızdan birisi eski sevgilisi birisi yeni sevgilisi. Yabancı, sokaktan geçen herhangi birini öldürmüyor. Bu durum şunu gösteriyor: Türkiye’de kadın erkek ilişkilerinde problem var. İnsanların eski partnerleri ile ilişkileri birtakım toplumsal nedenlerden dolayı bitirilemiyor. Bunun sonucunda karşısındaki eski partnerine zarar verme durumu doğuyor. Bütün bunların dışında, kadınlar bu ülkede sokaklarda çok rahat değiller. İş ortamlarında, okullarda ve birçok yerde. Dünyada yapılan birçok araştırmada da kız çocuklarının erkeklere oranla cinsel taciz, tecavüz, saldırıya uğrama durumlarının çok yüksek olmasını da rakamlar ortaya koyuyor. Küresel çapta büyük bir problem var. Bu problemin önemli bir kısmını da biz bu coğrafyada ve yakın coğrafyalarımızda görüyoruz.
Semih Çelik’in babasının ifadesinde, “Semih liseyi okumak istemediğini söyleyince ona nedenini sordum, o da okuyup bilim adamı olup ne yapacağım dedi” şeklinde konuştu. Eğitim seviyesi ile ekonomik durum arasındaki ilişkinin her geçen gün düşmesinin bu olayda bir payı var mıdır?
Günümüzdeki önemli sorunlardan bir tanesi gençlerde umudun azalmış olması, geleceğe dair bir umutlarının olmaması. Okuyarak da bir yere gelemeyecek, okumayarak da bir yere gelemeyecek. Çalışsa çalıştığı parayla, onuruyla geçineceği, en azından orta sınıf bir hayata sahip olamayacağı konusunda bir umutsuzluğu var ki bu gencin alakalı olduğu söylenilen Incel hareketine baktığımızda da bir umutsuzluk durumu söz konusu. O hareketin içinde birtakım genetik, biyolojik, ekonomik nedenlerden dolayı kendini Incel olarak tanımlayanlar, asla başka kadınlarla cinsel ya da duygusal bir bağ oluşturamayacaklarını, kadınların sadece alfa erkeklerle bir ilişki kuracaklarını düşünüyorlar. Bu da bir tür umutsuzluktur aslında. Hatta çaresizce bir umutsuzluk diyebiliriz. Bu okul hikayesi de bana onu anımsatıyor. Okula gidip ne olacak? Bu bireysel bir sorun olarak gözükse de gençlerin çoğunun geleceğe yönelik umutlarının her geçen gün azaldığını görebiliyoruz.
“Suça eğimli kişiler bu tarz olaylara öykünebilir”
2009 yılında yaşanan cinayetle yaşamını kaybeden Münevver Karabulut’un katil zanlısı Cem Garipoğlu’nun mezarı yakın zamanda açıldı, birtakım örnekler alındı. Ardından Türkiye’de böyle bir olay yaşandı. Bu durumla ilgili neler söylemek istersiniz?
Bu şahıs olayı Cem Garipoğlu-Münevver Karabulut cinayetindeki gibi işledi diyebiliriz. Burada taklit yasaları ortaya çıkıyor. Suç işlemeye eğimli insanlar o dönem kamuoyu tarafından dikkat çeken bir olayı benzer şekilde işleyebiliyorlar. Bu, insanların Münevver Karabulut cinayetini gördükleri ve aynı şekilde birilerini öldürelim diye taklit etmek istedikleri anlamına gelmez. Suça eğimli kesim ateşli bir silahla veya başka bir şekilde suç işleyecekken ona öykünüp onun benzerini yapmak istemiş olabilir ama bu şahıs, psikolojik sorunları olan birisi. Etkilenmiş de olabilir, etkilenmemiş de olabilir. Bu tip olayları medyada dile getirirken çok dikkatli davranmak gerekir. Okuyucu ya da izleyici kesimden suça eğimli olanları bu tarz davranışlara özendirmemek gerekir.
Doç. Dr. Gül Esra Atalay: "Medya cinayetleri dramatize ederek vermemeli"
Yaşanan olayı ve kadın cinayetlerini medya açısından değerlendiren Doç. Dr. Gül Esra Atalay, medyanın bu tarz olayları dramatize ederek vermemesi gerektiğini vurguladı. Atalay, Incel kavramı ve medyadaki kadına bakışı Haber Üsküdar için değerlendirdi.
İncel kavramı ile ilgili neler söylemek istersiniz?
İncel, istemsiz bekar demektir. Aslında kadınlarla ilişki kurmak isteyen erkeklerin bir şekilde buna ulaşamıyor olmasıdır. İncellerin menosfer ekosistemine dahil bir hareket olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle sosyal medya üzerinde bugün erkek hakları savunuculuğu adı altında aslında erkek haklarından çok daha uzak ve kadın düşmanlığı üzerine kurulu bir hareket var. İnceller kendi yaşadıkları mutsuzluk, umutsuzluk durumunu haksızlık olarak görüyorlar. Özellikle erkeğin kadından daha üstün olduğu inanışının bir parçası olarak her erkeğin bir karşı cinsle ilişki kurma hakkı varken bu haktan mahrum bırakılma söylemi üzerinden bir kadın düşmanlığı kuruluyor. Kadınları suçlama, kadınların tercihlerinin çıkar üzerinde olduğu gibi yanlış inanışlar içeren söylemler var. Bu insanlar sosyal medyada bir araya gelerek radikalleşiyor. Bu çocuğun da böyle bir grupta olduğu ve olay yaşandıktan sonra bu gruplarda da bir övgü söz konusu olduğundan bahsediliyor.
“Bir insanın özgürlük sınırı diğer insana dokunmamalı”
Bazı yayın kanalları hakkında şu anda bir düzenleme ve denetleme söz konusu. Herhangi bir düzenleme durumunda ifade özgürlüğünden nasıl bahsedebiliriz?
İki tarafı keskin bıçak gibi bir konu diyebiliriz. Bir yandan dijital teknolojiler özgürlük getirdi diyoruz ama farklı bir bakış açısından da özgürlüğün bir sınırı olması gerektiğini biliyoruz. Bir insanın özgürlüğü başka bir insanın özgürlük sınırına dokunmamalı. Her şeyi özgürlük alanında değerlendiremeyiz. Evet, ifade özgürlüğü olsun ama nefret içeren, şiddete çağrı yapılan bir ortamda ifade özgürlüğünden bahsedemeyiz.
Bu cinayetin ardından medyada olayla ilgili bazı görüntüler paylaşıldı. Ardından yayın yasağı getirildi. Bu olayda toplumu yönlendiren medya mıydı? Bu görüntüler ortaya çıkmasaydı toplum sizce yine aynı şekilde etkilenir miydi?
Medya korkuyu artırıyor. George Gerbner, “Acımasız Dünya Sendromu” kavramını bir araştırma sonucu ortaya koymuştur. Uzun yıllar boyunca uzun saatler televizyon izleyen ve izlemeyen insanları araştırıyorlar. Televizyonu uzun süre izleyen insanların dünyayı olduğundan daha acımasız, daha kötü bir yer olarak gördükleri ortaya çıkıyor. Medyada gördüklerimiz bizi dünyayı daha güvensiz bir yer olarak görmeye itiyor. Suç her zaman vardı ama artık medyayla birlikte daha fazla görüyoruz. Aslında dünya daha kötü bir yer haline gelmiyor, büyük resme baktığınızda suç oranları azalmış ama medya yönüyle biz artık her olaya çok daha hızlı erişim sağlıyoruz. Bu hızlı erişim ile birlikte olaylar daha korku salıcı hale geliyor. Gazetecilikte kan varsa manşet vardır diye bir söz mevcuttur. Medyanın bakışını da bu şekilde değerlendirebiliriz. Kan varsa, dehşet varsa medya bunu manşete taşıyor. Çünkü insanlar bu konuları yakından takip ediyorlar. Bizler aslında sürekli vahşete maruz kaldığımız için psikolojik yönden çok fazla etkileniyoruz.
Kadına yönelik şiddeti önlemek için ne gibi çalışmalar yapılabilir?
Kadına yönelik şiddeti azaltmak için mantalite değişimi gerekiyor. Kadın nedir? Erkek nedir? Kadının toplumdaki yeri nedir? Bunları daha farklı bir perspektifle görmemizi sağlayan bir mantalite gerekli. Bu da her şeyden önce eğitimle meydana gelecek. Eğitim sisteminin de içinde barındırması gereken bir konu. Bu yavaş yavaş yapılmaya çalışılıyor ama medyaya da
burada önemli bir rol düşüyor. Mesela televizyonda da sadece haberler değil dizilerde filmlerde kadına şiddeti gösterdiğiniz zaman bu durum normalleşiyor. Kadına şiddet meselelerini bu kadar uzatarak dile getirmemek gerekir. İyi örnekleri medya göstermeli. Kadına şiddeti değil tam tersi kadının gücünü gösteren yapımları görmemiz lazım. Haberciler olarak da aslında bu durumla mücadele eden oluşumların daha fazla ortaya koyulması gerekiyor. Kadın cinayetleri medya tarafından dramatik bir yapım gibi sunuluyor. Ayrıntılar, dramatik ögeler gibi birçok unsur söz konusu. Bu çok çirkin bir yaklaşım. Medyanın bu yaklaşımı da insanları hipnotize bir şekilde olanları izlemeye itiyor. İnsanların bir kısmı da olanları izlemekten zevk alıyor. Bir cinayetteki tüm detayları insanlarla paylaşmayı doğru bulmuyorum. Bir cinayetteki teknik detayların haber maksadını aştığını düşünüyorum. Medyanın bu tür olayları dramatize ederek, uzun uzun ve çok ayrıntılı bir şekilde, cinayetin nasıl işlendiğine dair yol haritaları çizerek vermesi çok sakıncalı. Bir sonraki olay için örnek teşkil ediyor diye düşünüyorum.
Eklenme Tarihi : 18 Kasım 2024