Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü ve İnsan Odaklı İletişim Uygulama ve Araştırma Merkezi (İLİMER) ortaklığında düzenlenen "Cumhuriyet’in 100. Yılında Kadın Gazeteciler" paneli büyük beğeni topladı.
İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Doç. Dr. Gül Esra Atalay’ın moderatörlüğünde, Prof. Dr. Birsen Talay Keşoğlu ve araştırmacı yazar Serdar Soydan’ın katılımlarıyla gerçekleşen panelde, Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze kadın gazetecilerin karşılaştıkları zorluklar ve yaşadıkları deneyimler aktarıldı.
Kadın gazeteciler konusu çok önemli
Panelin açılış konuşmasını yapan İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Süleyman İrvan, Cumhuriyet’in 100. yılında yapılan fakülte etkinliklerinin ilkinin kadın gazeteciler konusunda olmasının çok önemli olduğunu söyledi. İrvan, “Öncelikle hepiniz hoş geldiniz. Bu yıl Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı. Bizim açımızdan önemli bir tarih. Bu önemli tarihi önemli etkinliklerle hatırlatmaya çalışıyoruz. Bu etkinlik fakültemizin düzenleyeceği yüzüncü yıl etkinliklerinin ilki. Diğer bölümlerimiz de yüzüncü yıl konulu etkinlikler düzenleyecekler. Kadın gazeteciler konusunun ne kadar önemli olduğunu vurgulamamız lazım. Bu panelle ilgili araştırma yaparken, kimleri hatırlıyoruz diye sordum kendime ve isimlerin çoğunu unuttuğumuzu fark ettim. İletişim Fakültesi olarak bu konuyu gündemde tutmalıyız diye düşünüyorum. Türk basınının kadın gazetecileri diye bir araştırma yapılabilir. Bu panel güzel bir kitap çalışmasına vesile olabilir” şeklinde konuştu.
Kadın gazeteciler birçok sorunla karşı karşıya
Paneli yöneten Gazetecilik Bölüm Başkanı Doç. Dr. Gül Esra Atalay, Türkiye’de kadın gazeteci olmanın zorlukları beraberinde getirdiğini ifade etti ve şunları söyledi: "Türkiye’de kadın olmak zor, gazetecilik de öyle. Kadın gazeteciler istihdam, eşit ücret, cam tavan gibi birçok konuda problem yaşıyorlar. İş ilanlarında dahi erkek muhabirler aranıyor. Bu gibi şeylerin günümüzde artık yaşanmıyor olması gerekirdi. Sektörün olduğu kadar, toplumun kadına bakışı da kadınların iş yaşamını zora sokuyor. Kadın basın çalışanları taciz ve şiddetin her türlüsüne maruz kalıyor. Bunlar kadınların meslekteki ilerlemesinin önünde büyük engeller oluşturuyor. Gazetecilik sektörünün dili ve işleyiş biçimi eril bir alan. Kadınlar bu eril alanda var olma mücadelesini sürdürüyorlar. Bir diğer önemli sorun ise ciddiye alınmama. Tırnak içerisinde “ciddi” haberler erkeklere yakıştırılıyor. Peki hiç mi iyi bir şeyden bahsedemeyiz? Elbette iyi şeyler de var. Kadının yeri konusunda kadın hareketi ve kadın basın çalışanlarının mücadelesi yıllar içerisinde olumlu sonuçlar verdi ve ilerlemeler kaydedildi. İyiye gidiş var ama yeterli değil. Bu yüzden bugün kadınların gazetecilik mesleğinde var olmasına ilk adım atanları konuşacağız.”
İlk kadın gazeteci Selma Rıza Feraceli
Panele konuşmacı olarak katılan Beykoz Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Birsen Talay Keşoğlu, ilk kadın gazetecileri ve dönemin şartlarını anlattı. Keşoğlu, Osmanlı Devleti ve Cumhuriyet döneminde gazetecilik yapan Selma Rıza Feraceli, Fatma Aliye Topuz, Nigar Hanım, Makbule Hanım, Selma Rıza, Suat Derviş, Halide Edip Adıvar, Güzide Gülpınar Taranoğlu, Prof. Dr. Nermin Abadan Unat ve Müşerref Hekimoğlu’nun yaşamları ve gazetecilik faaliyetlerini aktardı. Kadınların gazetecilik yapabilmesinin ülke modernleşme tarihi ile ilişkisi olduğunu söyleyen Birsen Talay Keşoğlu, "Cumhuriyet’in yüzüncü yılında ilk kadın gazetecileri anlatabilmek için Osmanlı’dan Cumhuriyet’e modernleşme tarihini bilmemiz gerekiyor. Ülkemizde modernleşme Tanzimat Fermanı dönemiyle başlamış, Islahat Fermanı, I. Meşrutiyet ve II. Meşrutiyet dönemi ile devam etmiştir. Tanzimat’la birlikte gazeteler önemli rol oynuyor. Çünkü o dönem topluma bilgi ve haber vermenin yolu gazetecilik. Ancak basının renklendiği ve yayın sayısının artış gösterdiği asıl dönem II. Meşrutiyet sonrası doğan özgürlük ortamı ile ortaya çıkıyor. Kadınlar da bunu değerlendiriyor ve kendi taleplerini ifade ediyorlar. Toplumda farklı bir statü isteyen kadınlar, taleplerini kadın dergileri aracılığıyla dile getiriyorlar. Biz bu dergilerin çoğunu günümüz Türkçesine çevirdik. Elbette aralarında farklılaşıyorlar. Mehasin, Kadınlar Dünyası ve Süs isimli dergiler ortaya çıkıyor mesela. Bu tarihlerde kadınlar kendileri için feminist tanımlamasını yapıyorlar. Yani bu zamandan geçmişe bakıp yapılan bir tanımlama söz konusu değil. Kendilerini bu şekilde tanımlıyorlar” dedi. Kadınların kendi adlarını kullanmadıklarını söyleyen Keşoğlu, “Kendi adlarını kullanmıyorlar çünkü buna alışık değiller. Örnek olarak “Üsküdar’da bir sakine hanım” gösterilebilir. isimler genel olarak babanın ismiyle birlikte kullanılıyor” dedi.
Cumhuriyet döneminde kadınların belirli kazanımları olduğunu ancak bunların gelişmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Prof. Dr. Birsen Talay Keşoğlu, “Cumhuriyet’le birlikte kadınların seçme ve seçilme hakkı geliyor. Medeni Kanun'la beraber kadınların itirazları artık cevap bulmuş oluyor. Elbette bunların sonrasında kadınların birçok zorluk karşısında mücadeleleri devam ediyor” şeklinde konuştu. Günümüzde gazetecilik yapan kadınların yaşadığı zorluklar ile geçmişteki kadın gazetecilerin yaşadıkları arasında benzerlikler olduğunu söyleyen Keşoğlu, bu zorlukların üstesinden gelinmesi için kadınların mücadele ettiğini ve etmeye devam etmesi gerektiğini vurguladı.
Sabiha Sertel’in 1930’larda bir davada tanık olmak istemesi üzerine yetkililerin izin vermemesini anlatan Keşoğlu, bu gibi şeylerin günümüzde aşıldığını ancak kadın gazetecilerin önünde hâlâ büyük zorluklar olduğunu ifade etti.
Araştırmacı yazar Serdar Soydan, gazeteci Suat Derviş'i anlattı
Araştırmacı yazar Serdar Soydan, kişisel merakı ile kütüphanelerde araştırmalar yaparken Suat Derviş ismi ile karşılaştığını söyledi. Araştırmalarını derinleştirdikçe farklı dillerde ve ülkelerde yayınları olan bir Bab-ı Ali emekçisi ile karşılaştığını belirten Soydan, dinleyicilere Suat Derviş’in yaşamını anlattı. Derviş’in varlıklı ve eğitimli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmesinin ardından, gazetecilik mesleğini yapması sırasında yaşadığı dönüşümleri aktaran Soydan, “Suat Derviş’in Bab-ı Ali emekçiliğine başlaması 1920 yılında Hezeyan isimli dergide yazılarının yayımlanması ile başlıyor. Daha sonrasında ise profesyonel olarak başka bir gazetede muhabir olarak işe başlıyor. 1921 yılında eğitim için bulunduğu Almanya’dan Türkiye’ye haberler göndermeye başlıyor. 1930 yılına gelindiğinde Yarın Gazetesi’nde işe başlıyor. Orada dönemine göre oldukça ilerici yazılar yazıyor. Eşit işe eşit ücret, kadınların geçim problemleri nedeniyle çocuklarını kaybetmesi gibi konular o dönem için oldukça dikkat çekici. Bu yıllarda feminist bir damardan akan çağlayan olarak ortaya çıkıyor. Aynı zamanda Serbest Cumhuriyet Fırkası üyesi. Parti kapatılınca yurt dışına gidiyor ve Almanya’da büyük bir yayın evi ile anlaşarak eserlerinin tüm Avrupa’ya yayılmasını sağlıyor.
Derviş’in eserleri 16 ülkede yayımlanıyor. Bu süreçte yaşanan toplumsal olayların da etkisiyle farklı bir bilince sahip oluyor. 1933 yılında Türkiye’ye döndüğünde daha toplumcu bir çizgiye iniyor. Son Posta isimli gazetede roman ve öyküler yayımlıyor, ardından Cumhuriyet gazetesi muhabiri oluyor. Burada toplumsal sorunları tümüyle ele alan ve çözüm arayan yazılar ortaya koyuyor. Burada yaptığı haberler nedeniyle başının derde girmesinin ardından 1937 yılında Tan gazetesine geçiyor ve benzer haberleri burada da kaleme alıyor. Bu süreçte yargılanıyor ve yargılanmasının ardından iş bulması zorlaşıyor. 1953 yılında Avrupa’ya gitmek zorunda kalıyor ve 1963 yılında tekrar ülkesine dönüyor. Bu dönemde de romanları Fransızcaya çevriliyor ve kendisini burada da var etmeyi başarıyor. Türkiye’ye döndüğünde her türden ideolojiye sahip basında eserleri yer buluyor. 1972 yılında yaşamını yitirdiğinde 45 üzeri roman, 300 üzeri öykü, 35-40 röportaj dizisi, 200-300 fıkra ve gezi yazısını ardında bırakıyor. 1920 yılından 1972 yılına kadar yaptığı basın emekçiliği sırasındaki en büyük şikâyeti ise, erkek meslektaşlarının psikolojik şiddet ve baskısı oluyor” şeklinde konuştu.
Konuklar konuşmalarını tamamlamalarının ardından öğrencilerin sorularını yanıtladılar. Sonrasında Prof. Dr. Süleyman İrvan ve Doç. Dr. Gül Esra Atalay, davetli konuşmacılar Prof. Dr. Birsen Talay Keşoğlu ve Serdar Soydan’a teşekkür plaketlerini verdiler.
Eklenme Tarihi : 25 Ekim 2023