Aday Üsküdar | Dünyayı Değiştirmeye Var mısın? uskudar.edu.tr/aday

Tıp Fakültesi - Haberler

23 MAR 2023

Üsküdar Üniversitesi'nde Rektörlük Devir Teslim Töreni Düzenlendi…

“Hayatta ya öğrenen ya öğreten ya da bunlara destek olanlardan olmak lazım”Rektörlük devir teslim töreninde ilk olarak sözü 2019 yılından beri Rektör vekili olarak görev yapan Prof. Dr. Mehmet Zelka aldı. Akademik yıllarına dair duygu ve düşüncelerini dile getiren Zelka, akademiye başlayış sürecinden bahsetti. Prof. Dr. Zelka; “45 yıl evvel bu akademik hayata atılma noktasında karar verdiğimizde bir heyet bizim bu kararımızı değerlendirmek üzere toplandığında sordular. Çok cazip alternatifler vardı. O alternatifler dururken neden akademik hayatı tercih ediyorsunuz diye sordular. Burada bulunduğunuz kurumda daha iyi hizmet verebileceğimize inandığımız için ve bu kurumda olmamız halinde orada görev ifa edecek şahısların yetişmesine biz katkıda bulunacağız cevabını verdik. Tabi bu hayat süreci içerisinde bize bir manada ışık tutan tavsiye var. Bu tavsiye şuydu: ‘Hayatta ya öğrenen ya öğreten ya da bunlara destek olanlardan olmak lazım’ diye. Dördüncüsü olmayın. Biz bu tavsiyeye uymaya çalıştık. Öğrenmeye gayret ettik. Bunun sonu yok. Ömrümüz vefa ettiği sürece devam edeceğiz. İlk olarak cübbeyi giymemi bundan yaklaşık olarak on altı sene evvel teklif etmişlerdi. Nasip oldu Üsküp’te orada 2007-2010 yılları arasında rektörlük görev ifa etmek kısmet oldu. Balkanlar her birimizin birer parçasını bulabileceği yerlerdir. Bu bakımdan kendimizi orada yine memleketteymiş gibi hissettik. Oradan 2010’un sonunda döndüm. 2010’un sonlarında bir vesile ile bazı dost grubu bizi ziyaret etmişlerdi. Beraber çalışma teklifinde bulunduklarında bizim için tabi bir görev addettik. Üniversite resmen kurulmadan evvel 2011’in başında bu Üsküdar Üniversitesinde göreve başladık. Mart ayındayız aradan 12 sene geçmiş. Zaman çok çabuk geçiyor. Kısmet oldu.” Dedi.“İlmin zekâtı, bilmeyene ilmi öğretmekle ödenir”Öğrencilere eğitim ve öğretim noktasında amacın bir diploma almak olmadığını söyleyen Prof. Dr. Mehmet Zelka, yapılan işin manevi boyutunun çok güçlü olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Zelka; “Amacınız, bir diploma alıp, o diplomayı bir duvara yerleştirmek olmamalıdır. Bizim kültürümüzde vurgulandığı gibi önemli olan insanlara faydalı olabilmektir. Faydalı olabilme noktasında gayret göstermek faaliyet göstermektir. Bu böyle olduğu zaman öğretme sürecine katkıda bulunulduğu zaman ilim adamlarının en büyük sorumluluklarından bir tanesi budur. Yani ilmi öğretmektir. Çünkü ilmin zekâtı, bilmeyene ilmi öğretmekle ödenir. Aksi taktirde bir yüktür. Orijinal bir benzetme ile yani ilim sahibi olup da ilmini çevresine aktarmayan, çevresinin istifade etmeyen şahıslar affınızı istirham ederek örnek orijinal olduğu için öyle paylaşayım. Kitap yüklü merkebe benzetirler. Ondan tabi kurtulmak lazım faydalı olma noktasında, gayretler göstermek lazım. Eskiden öğrencilerime şunu tavsiye ederdim. Ben de bu tavsiyeyi kendime de yapardım. Kesinlikle yaptığınız işin bedelini aldığınız üç beş kuruşla ölçüp değerlendirip küçültmeyin. Burada yapılan işin bedeli maddeyle ölçülmeyecek derecede büyüktür çünkü hitap ettiğiniz, yetişmesine katkıda bulunduğunuz insan kainatla eş değer… Eğer ölçülebilse bir kıymette bir varlıktır. Buna yapılan hizmet buna yapılan katkı asla ve asla alınan üç beş kuruşla ölçülmemelidir. Böyle olduğunda gönül de katılmış olur.” şeklinde konuştu.“Yapılan işe gönül katılmışsa daha derin ve daha güzel sonuçlar elde etmek mümkündür”Her işe gönül gücünün katılmasını vurgulayan Prof. Dr. Mehmet Zelka, Üsküdar Üniversitesine, kendisine yaptığı katkılardan dolayı şükranlarını belirtti. Prof. Dr. Zelka; “İnsanın genelde kas gücünden ve beyin gücünden bahsedilir. İktisat kitaplarının hemen hemen hiçbirinde görmediğim ama başka eserlerde gördüğüm insanın bir üçüncü gücünden bahsedilir: Bu güç, ‘Gönül gücü’ dür. Eğer bir işte gönül gücü de katılmışsa bu her şeydedir. Her işe gönül katılmışsa daha derin ve daha güzel sonuçlar elde etmek mümkündür. Bu görevimin ifası süresince Nevzat hocamın mevcudiyeti bizler için fevkalade bir kolaylıktır. Fevkalade bir şans olmuştur. Kendilerinin katkıları için kendilerine şükranlarımı sunuyorum. Mütevelli heyeti başkanımı Furkan Bey ve üyeleri yine bu husustaki yaklaşımları ve sürekli olarak kendilerinin takip etmeleri her manada takdire şayan bir davranıştır. Ayrıca teşekkür ediyorum. Beraber çalıştığımız arkadaşlarımızın hepsine dekanlarımız, müdürlerimiz, akademisyen arkadaşlarımız, idari personelin hepsine ayrı ayrı şükranlarımı sunuyorum. Bu süre zarfında görevimizin ifasına ciddi katkıları olmuştur. Katkılarınız için hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum, şükranlarımı sunuyorum. Sağ olun var olun.” şeklinde konuştu.Prof. Dr. Nazife Güngör: “Öncelikli görevimiz dünyayı çok daha insanî bir dünyaya doğru götürmektir”Rektörlük devir teslim töreni konuşmasına ülkemizin içerisinde bulunduğu zor sürece değinerek başlayan Prof. Dr. Nazife Güngör, üretmenin ve insana uygun değerler ortaya koymanın önemine dikkat çekti. Prof. Dr. Güngör; “Güzel bir üniversitedeyiz, sistemi kurulmuş, üniversitel yapısı önemi ölçüde tamamlanmış ve Türkiye’de hatta dünyada belli bir yere gelmekte olan bir üniversiteyiz. Böylesine değerli bir görevle bundan sonraki süreçte de hizmet ehli olmak benim için bir onurdur. Tabi insanlık zor günlerden geçiyor, aslına bakarsınız insanlık kendi zor sınavını veriyor. İnsanlık gereği gibi üretim yapmamanın aslında zorlu bir sınavını veriyor. Çalışmak ve üretmek insan olmanın en önemli şartıdır, benim de en kutsal değerimdir. Çünkü insanı insan yapan üretimdir. Bir dünyanın içine doğuyoruz, bu dünyada içine doğduğumuz yaşamı eğer insan olarak etkileyemiyorsak, değiştirmeye çalışmıyorsak, onu içerisinde eğer uyumlanarak, debelenerek yol almaya çalışıyorsak, işte o birey olarak, insan olarak kendi hayatımızı öznesi olamamak anlamına geliyor. Dolayısıyla da bugün insanlığın, dünyanın yaşamakta olduğu ekonomik krizin arkasında, insanın kendisine insanî değer atfetmemesi ve üretim süreçlerini de etkin bir biçimde gerçekleştirememesinden kaynaklanıyor. Biz insansak biz bu dünyaya gelmişsek biz bu dünyanın içine doğuyorsak, bizim öncelikli görevimiz o dünyayı çok daha insanî bir dünyaya doğru götürmektir. Bunu da öncelikli yolu çalışmaktır, üretmektir, değer üretmektir. Orada değer üretmekte hem maddi hem de manevi değer üretimidir. Hepsi de sentezlendiğinde insanî değer üretilir.” dedi.“Bir üniversitenin en temel değeri bilimdir”Bir üniversitenin en temel değerini ‘bilim’ olarak tanımlayan Rektör Prof. Dr. Nazife Güngör, kurumsal devamlılığın sağlanmasında insanî özkaynak üretimine dikkat çekti. Güngör; “Biz Üniversite olarak Nevzat hocamızın önderliğinde sürekli üretime teşvik edilen bir üniversiteyiz. Anımsayın, bütün toplantılarda Nevzat hocamız proje diyor. Aslında bunun altında ki neden, üretmek. Bir üniversite, bir yapının içeresindeysek o yapıyı güçlendirmek için o yapının bir kere ayakta durması için kendi öz kaynaklarını üretmesi gerekir. Bir üniversitenin en temel değeri bilimdir. Bilimsel öz kaynağını üretecek, bilimsel değer üzerinden maddi öz kaynaklarını üretecek, bilimsel değer üreterek de dünyada ve Türkiye’de akademik anlamda var kalacak ve yoluna güçlenerek devam edecek. Bir üniversitenin en önemli faaliyetlerinden biri eğitim öğretimdir. Eğitim öğretim önemli bir hizmet, En değerli olan insan sermayesine katkı yapmak, insan sermayesini çoğaltmak, güçlendirmektir. İşte bu da eğitim kurumlarından geçiyor. Biz üniversite olarak, eğitim öğretimi olabilecek en kaliteli bir biçimde götürmeliyiz. Bir üniversitesinin en önemli işvelerinden biri de kendi insansal öz kaynağını üretmektir. Eğer asistanlarımızı eğer genç akademisyenlerimizi bu üniversite çatısı altında geleceğe hazırlayamıyorsak o zaman ileriye doğru, devamlılığı olan güçlü bir yapımız olmaz. Onun için kurumsal devamlılık ve kurumun akademik anlamda güçlenerek devam için evet yetişmiş olanların yetişmekte olanlara emek vermesi, yetişmekte olanları da kendi düzeylerine hatta kendi düzeylerinin ötesine taşıması için elinden geleni yapması gerekir.” ifadelerini kullandı.“Üniversite içerisinde yer aldığı topluma ve insanlığa hizmet etmeli”Üniversitenin önemli işlevlerinden birinin ‘içerisinde yer aldığı topluma ve insanlığa hizmet etmek’ olduğunu aktaran Güngör, içine kapanan kampüslerin yozlaşarak toplumsal sorunlardan uzaklaştığına değindi. Güngör; “Üniversitede yarattığımız, ürettiğimiz her değerin toplumsal yansımaları vardır. Topluma mutlaka aktarılması gerekiyor. Dolayısıyla bir üniversite bilim kurumudur, bir eğitim öğretim kurumudur ama aynı zamanda toplumsal bir değer üreten bir kurumdur. Dolaysıyla da burada hep önemsendiği gibi ve bundan sonra da hep üzerinde önemle durulacağı gibi üniversite-toplum iş birliklerine çok önem vermek, topluma değer üretmek, burada üretilecek bilginin topluma yansıması gerekir. Kampüsleri kendi içine kapatırsanız hiçbir anlamı yoktur. Kendi içinde anlamı olur ama yansıması olmazsa kendi içerisinde yozlaşır. O içe kapanan yapılar zaman içeresinde büzüşmeye, büzülmeye ve içe patlamaya mahkumdurlar. Dolayısıyla mutlaka dışa açılmak, topluma yayılmak, halka dokunmak ve sorunları da dinlemek oralarda, kampüs dışına da birtakım çözüm önerileri üretmek ve katkılar yapmak zorundayız.” şeklinde konuştu.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Yaptığımız işe anlam yüklediğimiz için işi değerli hale getiriyoruz.”Rektörlük devir teslim töreni konuşmasında Üsküdar Üniversitesinin kuruluş aşamaları, hedef ve ilkeleri bağlamında konuşan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Yönetim Üst Kurulu Başkanı Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, en büyük hedeflerinden birinin yüksek hedeflere anlam katarak ilerlemek olduğuna dikkat çekti. Tarhan; “2011 yılında Üniversitenin fiilen kuruluşundan itibaren, 2019 yılında Rektörlük bayrağını Prof. Dr. Mehmet Zelka hocama devrettik. 2023 yılında da şu anda Nazife Hocam bayrağı devralıyor. Üniversitenin kuruluşundan itibaren gerçekten az zamanda çok şeyler yaptık, tahmin ettiğimden daha güzel ve hızlı sonuçlar aldık, işte hem öğrenci kalitesi hem hocaların yetkinliği ve toplumdaki marka değerimiz açısından, bunu geliştirerek devam ettirmek gerekiyor. Burada önemli olan vizyon, misyon ve kalite standartlarına uygun, bunların sadece bir kâğıtta kalmadığı fiilen uygulamaya geçtiği ve takım çalışması olmasının olması bizim için oldukça önemliydi. Dört ilkemiz var bu ilkeler; eleştirilebilirlik, özgürlükçülük, çoğulculuk ve katılımcılık. Bu ilkeleri bizim temel değerlerimiz olarak kullandık ve bunu kullanmaya devam ediyoruz. Soranlara biz üniversite olarak Birleşmiş Milletler gibiyiz, diyoruz çünkü üniversitelerin belirli hedefleri vardır. Bizim önem verdiğimiz değerler ehliyet, liyakat, gayret ve adalet bu dört kavramı önemseyen kişilerle ancak bunu ve yönetim felsefesi olarak bunu önemseyen kişilerle yol alınabilir. Kılcal damarlarımıza kadar yaptığımız işe anlam yüklediğimiz için bu işi değerli hale getiriyoruz, kendimizi aşmayı başarıyoruz. İnsanın en önemli 24 altın değeri var, o altın değerlerinden bir tanesi ki aşkınlık, kendini aşabilmesi yani kendinden daha yüksek hedeflere anlam katarak ilerleyebilmesi. Biz de vizyon olarak bunu belirledik.” dedi.“Bir üniversitenin en önemli üretimi, insan yetiştirmek”Bir üniversitenin en önemli üretiminin insan yetiştirmek olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Tarhan, bu konuda iyi sonuçlar elde ettiklerini vurguladı. Prof. Dr. Tarhan; “Dünyadaki rekabet edebileceğimiz küresel bir rekabet var, bazı şeyleri önceden öngörmek gerekiyor küresel eğilimler var. Küresel eğilimleri önceden öngörerek, proaktif olursak bazı şeyleri yapabiliyoruz onun için Üniversite ilk kurulurken kuruluş teması olarak, davranış bilimlerine, mühendislik bilimlerine ve sinir bilimleri, biyolojik bilimler ve sosyal bilimler ile belirli bir felsefe içerisinde kurmaya çalıştık. İnovasyonda kuralı var. O kurala göre bir insanın 100 saati varsa 85 saatini o işe ayırıyorsa, 15 saatini de o iş hakkında düşünmeye ayırması, düşünce hakkında düşünceyi ayırması, bunu yaparsa o işini daha iyiye götürür. Vizyon olarak bunun üzerinde durduk, misyon olarak da takım çalışması önem verdik. Bir üniversitenin önemli üretimi, insan yetiştirmek, iyi meslek adamı yetiştirmek. Bu konuda da güzel sonuçlar aldık daha sonra toparlayıcılık çok önemli. İnsanları böyle, gruplara ayırarak çözemeyiz. Dikey değil yatay koalisyonlar kurmalıyız, bu nedenle Türkiye’nin buna ihtiyacı var. Üniversite yönetimi olarak ancak konuşarak yol alabileceğimizi düşünüyoruz, konuşarak aradaki sorunları çözebiliriz. Problemlerin çoğu iletişim eksikliğinden kaynaklanıyor, bu nedenle iletişimi canlı tutabilmek çok önemli ve bunu böyle kılcal damarlarımıza bunu yansıtabilmek çok önemli. Bu nedenle ben Nazife Güngör Hocamızın bu vizyon, misyon ve kalite standartları içerisinde İletişim Fakültesinde yaptığı güzel hizmetleri burada da devam ettireceğini düşünüyorum, o nedenle kendisine hayırlı, uğurlu, bereketli olsun diyorum.” ifadeleriyle sözlerini noktaladı.Prof. Dr. Mehmet Zelka’ya teşekkür plaketi verildi.Konuşmaların ardından Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, 2019 yılından itibaren Rektör Vekili olarak görev yapan Prof. Dr. Mehmet Zelka’ya teşekkür plaketi takdim etti.Prof. Dr. Nazife Güngör’e Rektör Cübbesini Prof. Dr. Nevzat Tarhan giydirdi…Törenin son aşamasında Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, rektörlük cübbesini yeni Rektör Prof. Dr. Nazife Güngör’e giydirdi. Törende Prof. Dr. Nazife Güngör’ün özgeçmişi katılımcılarla paylaşıldı.Rektörlük Devir Teslim törenine Üsküdar Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Furkan Tarhan, NPİSTANBUL Beyin Hastanesi ve Üsküdar Üniversitesi Yönetim Kurulu Üyesi Fırat Tarhan, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Sevil Atasoy, Prof. Dr. Hikmet Koçak, Prof. Dr. Muhsin Konuk, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Osman Çerezci, Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Arif Aktuğ Ertekin, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Haydar Sur, Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yumuşhan Günay, Sağlık Hizmetleri MYO Müdürü, Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Mesut Karahan, Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Elif Erhan, Rektör Danışmanları Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, Prof. Dr. Tayfun Uzbay, Prof. Dr. Sırrı Akbaba, Prof. Dr. İsmail Barış, Prof. Dr. Şefik Dursun, Öğr. Gör. Serdar Karagöz ve Emine Dönmez ile Genel Sekreter Selçuk Uysaler, Genel Sekreter Yardımcıları Ayşe Öztürk ve Asil Barış Bağ Katılım sağladı.Ayrıca törene Üsküdar üniversitesinin tüm daire başkanları ve idari personellerin yanı sıra çok sayıda akademisyen katılım sağladı.Tören toplu fotoğraf çekiminin ardından sona erdi.

21 MAR 2023

TÜBİTAK, Üsküdarlı 28 öğrencinin projesini daha destekleyecek

TÜBİTAK 2209-A 2022/2. Dönem Öğrenci Projeleri Destek Programı başvurusu yapılan 41 projeden Üniversite Öğrencileri Araştırma Projeleri Destekleme Programı 2022/1 Dönemi Bilimsel Değerlendirme Sonuçlarına göre 28 proje desteklenmeye uygun görüldü.Lisans öğrencilerinin araştırma kültürü kazanması, proje geliştirme, sanayi ile birlikte proje geliştirme, başvuru ve yönetim yetkinliklerini artırarak; akademik dünya ile TÜBİTAK desteği ile birlikte tanışma fırsatı buldu.TÜBİTAK 2209-A 2022/2. Dönem Öğrenci Projeleri Destek Programı kapsamında desteklenecek öğrenci ve proje isimleri ise şu şekilde:

15 MAR 2023

‘14 Mart Tıp Bayramının Anlam ve Önemi’ konuşuldu…

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hikmet Koçak moderatörlüğünde gerçekleştirilen etkinliğe, Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Başkanı Rektör Danışmanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, Sağlık Bilimleri Fakültesi Ergoterapi Bölüm Başkanı Rektör Danışmanı Prof. Dr. Şefik Dursun, Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Arif Aktuğ Ertekin, Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yumuşhan Günay, Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Halis Köylü, , Tıp Fakültesi Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Öztek, Tıp Fakültesi Fizyoloji ABD Prof. Dr. Sadettin Çalışkan ve Tıp Fakültesi Temel Tıp Bilimleri Bölümü Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mevlüt Sait Keleş katılım sağladı.Prof. Dr. Hikmet Koçak: “Kendileri için değil, başkaları için yaşayan bir meslek grubu”Konuşmasında kutsal bir mesleğin ifa edildiğinin altını çizen Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hikmet Koçak; “Bu seneki 14 Mart Tıp Bayramı biraz hüzünlü bir ortamda oldu. Tıp Bayramının başlangıcı da öyledir. Öncelikle depremde hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza ve sağlık çalışanlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Sağlık çalışanları bir noktada kendileri için değil de başkaları için yaşayan bir meslek grubudur. Bir olay olduğu zaman evde çocuklarını, eşini bırakıp hastaneye koşan bir meslek grubuyuz. Bir yaşam tarzını benimsemiş ve o yaşam tarzıyla mücadele eden bir grubuz. Onun için kutsal bir mesleği ifa ediyoruz. O dönemde yine zorluklar içerisinde karanlık bir gecede aydınlık bir sabahta uyanılmış.” şeklinde konuştu.Prof. Dr. Nil Sarı: “Tıp bayramı bize has, milli bir bayramdır”14 Mart Tıp Bayramının tarihi ve amacı hakkında bilgilendirmelerde bulunan Biruni Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nil Sarı; “Tıp bayramımızın bir özelliği vardır. Bu bayram dünyanın kutladığı bir bayram değildir. Bize has bir milli bayramdır. Sadece Türkiye’de kutlanıyor ve bizim için çok büyük anlamı vardır. 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi imzalandı. İtilaf devletleri bir madde koydular; ‘Biz eğer bir güvenlik tehdidi hissedersek herhangi bir yeri işgal edebileceğiz.’ dediler. 1919’da işgal edildikten kısa bir süre sonra 1920’de çekilmiş fotoğrafta pijamalarla derse giriyorlar. Olaylardan sonra Tıp öğrencilerinden bazıları Kurtuluş Savaşına katılmak üzere Kuvay-i Milliye’ye girdi. Tıp öğrencileri; ‘Bu işgale karşı bir baş kaldırış için ne yapabiliriz?’ diye düşündüler. Tutuklanma tehlikesi de var, idareciler; ‘Başınıza bir iş gelmesin.’ diye uyardılar. ‘Bu memleket bizim, sahip çıkacağız bunun için ne yapabiliriz?’ diye düşündüler. Tepki göstermek için Tıphane-i Amire’nin açıldığı tarihi seçtiler, kutlamak için. 1827’de çağdaş tıp eğitimi başlatılıyor. Sizin aldığınız eğitim çağdaş tıp eğitimidir. Kanıta dayalıdır. Batı’da geliştirilen bizim çok sonradan alıp öğrendiğimiz tıptır.” dedi.Tıbbiyelinin vatan işgaline karşı sergilenen bağımsızlık ruhunun yansıması…14 Mart bayramının aynı zamanda tıbbiyelinin vatan işgaline karşı sergilenen bağımsızlık ruhunun yansıması olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Nil Sarı; “14 Mart 1919’daki ilk kutlamada Memduh Necdet Bey de konuşmuştur. Tıbbiye’nin Birinci Dünya Savaşında vatan müdafaasına katkısını sayılarla dile getirmiştir. 1’inci Dünya Savaşında 680 Türk, 40 Rum, 35 Ermeni, 10 Musevi toplam 765 Tıp öğrencisinin orduda hizmet verdiğini, 415’inin şehit olduğu açıklanmıştır. Tıbhane-i Amire’nin 14 Mart 1827 tarihinde açılışı dolayısıyla tıp eğitimimizin doğu tıbbından batı tıbbına resmen geçişini temsilen her yıl kutlanan 14 Mart Bayramımız aynı zamanda tıbbiyelinin vatan işgaline karşı sergilenen bağımsızlık ruhunun yansımasıdır. Osmanlı dönemi olsun, Selçuklu dönemi olsun mimarisinde tabiata hiç dokunmuyorlar. Öyle yakıp, yıkmak, yok etmek bu Avrupa zihniyetidir. Tabiata zarar vermek, insanın üzerinde deney yapıp ona zarar vermek Avrupa zihniyetidir. Bunu artık terk etmemiz gerekiyor.” ifadelerini kullandı.Prof. Dr. İbrahim Öztek: “Asılan bayrak istiklal savaşımızın ilk meşalesidir”Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Öztek, Tıbbiyeli Hikmet’in çok önemli olduğuna değindi. Öztek; “Tıbbiyeli Hikmet çok önemlidir. O düşman işgali günlerinde 14 Mart 1919 günü bugünkü Sağlık Bilimleri Üniversitesi bu bina İstanbul’da daha çok Haydarpaşa lisesi olarak bilinir. Sultan Abdülhamit tarafından kurulmuştur. Ondan 8-10 yıl önce Haydarpaşa Askeri hastanesi kurulmuştur. Sultan Abdülmecid zamanında Tıbbiyenin hikmeti, önemi şuradan geliyor, Tıp fakültesi binası işgal kuvvetlerinin karargahıyken Tıbbiyeli Hikmet ve arkadaşları 14 Mart’ı kutlamak istiyorlar. Çeşitli engellemelere rağmen o binanın iki tane büyük binası vardır. O kulenin arasına İstanbul’un her yerinden görünecek şekilde bir Türk bayrağı asıyorlar. O bayrak orada dalgalanıyor ve bütün İstanbul görüyor, işgal kuvvetleri de bu manzara karşısında dehşete düşüyor. Oraya Tıbbiyeli Hikmet tarafından asılan bayrak bana göre de istiklal savaşımızın ilk meşalesidir.” şeklinde konuştu.Öğrenciler tarafından oldukça ilgi gören program toplu fotoğraf çekiminin ardından sona erdi.

27 ŞUB 2023

Üsküdar Tıp “United States Medical Licensing Examination” için gerekli tüm akreditasyonları elde etti.

Üsküdar Tıp Mezunları ABD, Kanada, Yeni Zelanda, İsrail ve Avusturalya gibi birçok ülkede uzmanlık eğitimi yapabilecekProf. Dr. Murat Kalemoğlu, Üsküdar Üniversitesi Medya İlişkileri Uzmanı Ayşe Nur Akçelik’e Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi WDOMS ve ECFMG akreditasyonu ile ilgili açıklamalarda bulundu. Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Yeni Zelanda, İsrail ve Avusturalya gibi pek çok ülkede hekim olarak çalışmak için ihtisas sınavı olan `United States Medical Licensing Examination` (USMLE)’de başarılı olmak ve uzmanlık eğitimine bu sınavı geçtikten sonra başlana bildiği bilgisini veren Prof. Dr. Kalemoğlu; “ Tıp fakültesi öğrencilerimizden gelen yoğun talepler sonrasında, öğrencilerimizin USMLE sınavına girebilmeleri için gerekli olan adımları gerçekleştirmek için çalışmalar yapıyoruz.” dedi.Üsküdar Üniversitesi Öğrencileri için gerekli olan tüm akreditasyonları yerine getiriyorProf. Dr. Murat Kalemoğlu, Akreditasyon sürecinin Üsküdar Üniversitesi’ne hangi artıları sunduğunu ifade etti. Prof. Dr. Kalemoğlu; “USMLE olarak bilinen Amerika Birleşik Devletleri Tıbbi Lisanslama Sınavı, Amerika Birleşik Devletleri'nde doktorluk yapmak isteyen herkes için gerekli olan ve üç aşamalı olarak yapılan bir sınavdır. Devlet Tıp Kurulları Federasyonu (FSMB) ve Ulusal Tıbbi Muayene Kurulu® (NBME®) tarafından desteklenmektedir.  Tıp Doktoru (MD) derecesini aldıktan sonra, doktorların Amerika Birleşik Devletleri'nde lisans alabilmeleri ve tıp uygulayabilmeleri için bu sınavı geçmeleri gerekmektedir. USMLE'nin üç adımı da birbirini tamamlar, hekimin beceri ve yeteneklerini değerlendirir, yani tıbbi lisans için hazır olma değerlendirmesinde bir adım tek başına duramaz.USMLE üç aşamaya ayrılmıştır;Aşama 1Adım 1, genellikle tıp fakültesinin üçüncü yılının sonunda alınan bir günlük testtir. Anatomi, biyokimya, davranış bilimleri, mikrobiyoloji, immünoloji, patoloji, farmakoloji ve fizyoloji dahil olmak üzere temel tıp bilimleri bilgisini sorgular. Beslenme, genetik ve yaşlanma gibi konular da işlenir. Tüm sorular çoktan seçmelidir.Aşama 2Adım 2, genellikle tıp fakültesinin dördüncü ve beşinci yılında alınan iki günlük bir sınavdır. İki bileşeni vardır. İlki (Klinik Bilgi veya CK olarak adlandırılır), cerrahi, dahiliye, pediatri ve kadın doğum ve jinekoloji gibi klinik bilimlerle ilgili çoktan seçmeli soruları yanıtlamanızı gerektirir. İkincisi (Klinik Beceriler veya CS olarak adlandırılır), hasta gibi davranan aktörleri muayene etmenizi ve teşhis koymanızı gerektirir.Aşama 3Adım 3, genellikle ABD’de ikametin ilk yılından sonra alınan iki günlük bir sınavdır. Bu, denetimsiz bir ortamda genel tıp pratiği yapmaya hazır olup olmadığınızın son değerlendirmesidir. Adım 2 gibi, Adım 3 de hastaların tanı ve tedavisine odaklanır. Hem çoktan seçmeli soruları hem de hasta bakımının bilgisayar simülasyonlarını içerir.Genellikle ilk iki adım öğrenci henüz tıp fakültesindeyken alınır ve ardından mezun olduktan sonra üçüncü adım atılır. USMLE sınavının geçerli olan ülkeler ise; Avustralya, Belize, Bermuda, Kanada, Cayman Adaları, Çin, Hindistan, İsrail, ABD, Yeni Zelanda, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Büyük Britanya ve İrlanda” olduğunu ifade etti.Akreditasyon programları öğrencilere hangi katkıları sağlıyor? Prof. Dr. Murat Kalemoğlu, WDOMS tanınırlığı ile öğrencilerimiz sadece Tıp fakültesinde okurken değil aynı zamanda ve mezun olduktan sonra da bu sınavlara giriş hakkı kazanıyorlar. Prof. Dr. Kalemoğlu; “Öğrencilerin sınavların sonunda alacakları ECFMG sertifikası ile Amerika Birleşik Devletleri’ne, ECFMG sertifikası almadan da USMLE sınavlarının sonucuyla yukarıda adı geçen devletlerde ihtisaslara başvurma ve isterlerse yurt dışında hekim olarak çalışma hakkına sahip olduklarını.” söyledi.Üsküdar Tıp fakültesi sağlık sistemine önemli katkılar sağlayacakTıp Fakültesi öğrencilerimiz en modern laboratuvarlarda, en donanımlı amfilerde, sayısız bilgiye erişim imkânlı 7/24 açık kütüphanelerde ve WDOMS, ECFMG, FAIMER Tanınırlığı ile ERASMUS imkanları ile üst seviyede konumlanmıştır diyen Kalemoğlu; “Akademik kadroyu oluşturan hocaların Tıp Fakültesi mezun kökenli olmaları da öğrencilerin klinik düzeyde bilgi almalarında çok büyük bir ayrıcalık sunmaktadır.” dedi.Son olarak Prof. Dr. Murat Kalemoğlu; “WDOMS, ECFMG dışında WFME ve FAIMER için tüm akreditasyon süreçlerinin tamamlandığını ve tıp fakültesindeki eğitimin iyileştirilmesi ve öğrencilerin gelişimlerinin desteklenmesi için; Güncel “ERASMUS +” Anlaşmalı ülke ve kurum sayısını artırma yönünden çalışmalarda sona yaklaşıldığını ve 2023-2024 yılındaki ERASMUS başvurularında çok daha iyi bir seviyede olacaklarını ümit ettiğini.” ifade etti.Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesini İncelemek İçin Tıklayınız:Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Akreditasyon Bilgi Sayfası İçin:  

24 ŞUB 2023

Afetzedelerle iletişim nasıl olmalı?

 Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur afetzedelerle iletişim konusunda önemli tavsiyelerde bulundu.Özenli davranmaya dikkat edilmeliTelefonla afetzedelere ve mağdurlara ulaşarak onlarla iletişime geçmenin birçok zaman görevlilerin eylemleri arasında yer aldığını belirten Prof. Dr. Haydar Sur, “Bu tür iletişimde ‘Nasıl olsa beni görmüyor’ diye düşünerek özensiz davranmak büyük hatadır. İnsanın beden postürü ve duygu durumu telefonda bile olsa sesine yansır ve hattaki kişi bizim tutumumuzu bu yansımalardan anlar. Yardımımızın dokunması için bu kişilerin bize güveninin hiçbir surette bozulmamasının büyük önemi vardır. Telefon iletişiminde seçtiğimiz sözcüklerin yanı sıra ses tonumuz, sesimizin şiddeti, karşımızdakine de konuşma fırsatı tanıyıp tanımadığımız, konuşma hızımız gibi unsurların dostane ve amaca yönelik olması gerekir.” dedi.İletişimde ortaya çıkacak engellerin farkına varılmalıdırDeprem gibi afet durumlarında ortaya çıkabilecek iletişim engellerine de değinen Sur, “Afetzedelere ve mağdurlara hizmet veren kişiler, olabilecek iletişim engellerinin farkına varmak ve bunların üstesinden gelmek için ellerinden gelen her şeyi yapmak durumundadır.” dedi.Çeşitli faktörler iletişimi engelleyebilirHalk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Haydar Sur, afet durumlarında iletişimin önünde de birtakım engeller olabileceğini belirtti. Prof. Dr. Haydar Sur, bu engellerin profesyoneller ve hizmet alanlar arasındaki kültürel farklılıklar, eğitim eksikliği gibi engeller, bazen kişilerin hizmetlere erişmek için seyahat etmesi gerekince coğrafi mesafeler gibi fiziksel engeller olabileceğini kaydetti. Diğer engeller ise dil engelleri, afetzedenin ve mağdurun ağır fiziksel veya duygusal travma sonrası odaklanamamasının yarattığı engeller ve yaralanma gibi nedenlerle oluşan engeller olarak sıraladı.Hizmet veren kişilerin yükümlülükleri varAfetzede ve mağdurlara hizmet veren kişilerin iletişimin en doğru şekilde yürütülmesi için bazı yükümlülükleri bulunduğunu ifade eden Prof. Dr. Haydar Sur, “Afetzedelere ve mağdurlara hizmet veren kişilerin ilişkiyi güven üstüne kurmakla, iletişim engellerini anlayıp üstesinden gelmekle, gözlem yaparak ve sorular sorarak etkili bir değerlendirmeye ulaşmakla yükümlüdür.” dedi.Güvene dayalı iletişim kurulmalıAfetlerden büyük kayıplar vererek çıkma veya suç mağduru olma deneyiminin geri kalan yaşamın her yönünü kaosa ve kargaşaya dönüştürecek etkiler bırakabileceğini ifade eden Prof. Dr. Haydar Sur, “Bir suçun ardından mağdurlar tarafından bildirilen yaygın bir duygu, kontrolü kaybetmektir. Mağdurların mağduriyetleri üzerinde hiçbir kontrolü olmadığı için, bu çaresizlik duygusu hayatlarının diğer alanlarında da devam edebilir ve diğer insanlara ve genel olarak ceza veya çocuk adalet sistemine karşı şüphe ve güvensizlik yaratabilir. Mağdurların hayatlarının kontrolünü yeniden kazanmaya başlamaları ve yaşadıkları sorunlarla başa çıkmalarına yardımcı olabilecek insanlarla güvene dayalı ilişkiler geliştirmeleri önemlidir.” diye konuştu.Mutlaka dönüş yapılmalıHalk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Haydar Sur, iyi bilgiye sahip olmanın ve mağdurlara faydalı, ilgili kaynaklar sağlayabilmenin, güven geliştirmede büyük önem taşıdığını vurgulayarak “Zamanında ve doğru bilgi sağlayabileceksek bunu mutlaka yapmalıyız. Bu tür bilgiler iletişim anında sağlanamıyorsa, kişiye belirli bir zaman diliminde elde etmeye çalışacağımızı ve onlara dönüş yapacağımızı bildirmeli ve bunu mutlaka yapmalıyız.” tavsiyesinde bulundu.

17 ŞUB 2023

Üsküdarlı genç doktor adayı depremzedelere yardıma koştu!

“Tıp öğrencisi olmam süreci hızlandırdı”Depremin ilk saatlerinde ailesinden haber alamadığını ifade eden Kızıltepe, en kısa sürede Kahramanmaraş’a ulaşmaya çalıştıklarını fakat uçak biletlerinin tükenmiş olduğunu aktardı.Kızıltepe; “Saat 04.30 civarında deprem haberi aldıktan sonra Kahramanmaraşlı arkadaşlarımızla ailelerimizden net bir haber alamadık. Bu sebeple diğer deprem bölgelerine ve Maraş’a hızlıca gidebilmenin yollarını aramaya başladık. Uçak biletleri tükenmişti aynı sınıftan yeni tanıştığım Vahit isimli arkadaşım bölgeye gidecek gönüllü uçaklarıyla ilgili bilgi vererek bu konuda çok yardımcı oldu. Uçağa binebilmek için yaklaşık 8 saat havaalanında bekledik. Tıp Fakültesi öğrencisi olduğumu söylediğimde daha hızlı bir şekilde yardımcı olmaya çalıştılar. Sekizinci saatin sonunda uçağa binmeyi başardık.” ifadelerini kullandı.“Deprem nedeniyle hava trafiği oluşmuştu uzun süre iniş yapamadık”Normal şartlarda İstanbul – Kahramanmaraş uçuşunun yaklaşık 1 buçuk saat sürdüğünü fakat deprem sonrası oluşan hava trafiği nedeniyle uzun süre iniş yapamadıklarını ifade eden Kızıltaş; “Deprem sonrası uçuş yoğunluğu nedeniyle hava trafiği oluşmuştu ve pistte de yoğunluk nedeniyle inecek yer olmadığından bir süre havada beklemek zorunda kaldık. Daha sonra yakıt problemi sebebiyle önce Elazığ’a iniş yaptık daha sonra Kahramanmaraş’a gelebildik. Vardığımızda saat gece iki sularıydı. Ben AFAD gönüllülerinin uçağıyla gelmiştim. O gece AFAD Genel Merkezinde konakladık, sabah saat 7-8 gibi tekrardan bir grup toplandı ve enkaz yerine geçmemiz için bir araba ayarlamaya çalıştılar. Daha sonra enkaz bölgelerine gittik fakat tıbbi müdahalede bulunmak için araç gerecimiz olmadığından, şehri de iyi bildiğimiz için otostop ile daha fazla yardım edebileceğimiz bir yer bulmaya çalıştık.” dedi.  “Hastaneye ulaşamayan hastalara hocalarımın tavsiyeleriyle ilk yardımda bulunduk”Daha sonraki günlerde tıp fakültesi öğrencileri olarak çeşitli hastanelerde ilk yardım faaliyetlerine katıldıklarını aktaran Kızıltepe, deprem bölgesinde ilk yardım ve yardım faaliyetlerine devam ettiklerini ifade etti. Kızıltepe; “İlk gün Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü (KASKİ)’ne gittik. Burada iki tane hasta vardı hastalardan biri ellerinde hafif yaralıydı, diğeri de kafa travması olan bir çocuktu. Bu hastanın tedavisi için Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesinden Ayhan Hocamla görüştüm, hastanın fotoğraflarını gönderdim ve tedavi planlaması için bir doktor grubu oluşturduk. Çeşitli doktorların önerilerini aldıktan sonra ilaçları temin etmeye çalıştık. Tedavisine başladık daha sonra uygun bir hastaneye sevk ettik.” şeklinde konuştu.“Yurt dışından desteğe gelen sağlık ekibi ile hasta arasındaki iletişimi sağladılar”Çeşitli bölgelerde ilk yardım faaliyetinde bulunduktan sonra hastanelere ulaştıklarını ve destek olmak istediklerini aktaran Kızıltepe, bir yandan hastalara müdahalede bulunurken diğer yandan yurt dışından gelen sağlık ekipleri ile hastalar ve çalışanlar arasında iletişimi sağladıklarına dikkat çekti.Kızıltepe; “Annemin hemşire olarak hizmet verdiği Yörük Selim Devlet Hastanesi’ne bize ihtiyaç olup olmadığını öğrenmek için gittik. Hastanelerde sağlık anlamında çok fazla yardıma ihtiyaç yoktu çünkü çok fazla yabancı sağlık ekibi vardı. Fakat hastane yönetimi ile görüştükten sonra destek vermek için kalmamızı talep ettiler. Hastanede görevli olan ve koordinasyonu sağlayan Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Öznur Hanım destek olmamızı rica etti. Yaklaşık 4-5 gündür İsrailli askerlerin hastalarla ve doktorlarla iletişim kurmalarına yardımcı olmaya çalıştık. Dün sabah itibariyle İsrail ekibi ülkelerine geri döndü, bizler de hastane de destek olmaya devam ediyoruz.” ifadeleriyle depremden sonra yaşadıklarını aktardı.

14 ŞUB 2023

Deprem bölgesinde 25 sahra eczanesinden ücretsiz ilaç temin ediliyor

İhtiyaç durumunda yeni sahra eczaneleri açılacakDepremin ardından Türk Eczacılar Birliği Merkez Heyetindeki görevi üzere Ankara’da çalışmalarını sürdüren Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, depremden etkilenen ve ilaca ihtiyaç duyan depremzedeler için 25 sahra eczanesi kurularak ilaçların ücretsiz temin edildiğini söyledi.İlaç tedarik zinciri ciddi zarar gördüBu tip doğal afetlerde önemli konulardan birinin de ilaca sağlıklı bir şekilde ulaşımın kesintisiz biçimde sağlanması olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Hem yaralı olarak kurtulanların hızlı ve etkili tedavisi hem de sağ kalanların sürekli kullandığı veya kullanacak olduğu ilaçlara ulaşabilmesi hayati önem taşıyor. Bu oldukça geniş çaplı bir felaket ve 10 ilimizde yaklaşık 13-14 milyon kişi afetten etkilendi. Hatay, Adıyaman, Kahramanmaraş, Malatya, Gaziantep ve Kilis’te ilaç tedarik zincirinin en önemli halkası olan eczaneler ve eczacılar da ciddi zarar gördü. Bu illerin bazılarında ilaca erişim bir anda ortadan kalktı, diğerlerinde de büyük ölçüde aksadı. Çünkü eczaneler de yıkıldı, eczacılar hayatını kaybetti veya enkaz altında kaldı. Adıyaman’da Eczacı odası Başkanı Ecz. Hüseyin Kemal Taş’ı da ailesi ile kaybettik.” dedi.Ezcacılık hizmetleri ayağa kaldırılmalıProf. Dr. Tayfun Uzbay, deprem bölgesindeki birçok il ve ilçede eczacılık hizmetlerinin durduğuna dikkat çekti ve sözlerini şöyle sürdürdü:“İlaca erişimin sağlanamaması hayatta kalıp da ilaca kronik ilaç kullanma zorunluluğu olan hastalar açısından da büyük önem taşıyor. Örneğin, diyabeti olan ve insüline bağımlı olan biri için ilacına ulaşamama ölümcüldür. Benzer şekilde sürekli ilaç kullanmak zorunda olan tansiyon hastaları, epilepsi hastaları, tiroit hastaları ve başka kronik hastalığı olanlar bakımından da ilaca ulaşamama kalıcı ve ciddi sağlık sorunlarına hatta ölüme yol açabilir. Hayatta kalanlarda dolaylı yoldan kayıplara yol açabileceği için bu da çok önemli bir nokta. Öte yandan enkazdan yaralı çıkarılanların ya da deprem sırasında yaralananların tedavisi için de başta anestezik ilaçlar ve çeşitli serumlar olmak üzere cerrahi malzemenin de yeterli ve ulaşılabilir olması şart. Deprem sonrası yaraların sarılması ve sağ kalımın artırılması bakımından ilaca erişim ve eczacılık hizmetlerinin ayağa kaldırılması büyük önem arz ediyor.”Birçok noktada sahra eczaneleri oluşturulduTürk Eczacıları Birliği (TEB)’nin yurt sathına dağılmış 54 eczacı odası ile birlikte oldukça güçlü ve bu tür felaketlerde hızlı hareket eden, deneyimli bir sivil toplum örgütü olduğunu belirten Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Türk Eczacıları Birliği daha önce orman yangınlarında, sel felaketlerinde ve maden kazalarında da hem ilaca erişim hem de maddi destek bakımından önemli katkılar sağladı. Bu felakette de TEB şu ana kadar iyi bir refleks verdi ve vermeye devam ediyor. Depremin hemen ardından TEB Merkez Heyeti ve Denetleme Kurulu toplanarak süratle durum tespiti yapmış, ilaca erişime yönelik planlarını ilgili eczacı odaları ile koordineli bir şekilde hayata geçirmiştir. Böyle durumlar için TEB’in kullandığı gezici bir TIR eczane bulunuyordu. Ancak bu felaketin çapı çok büyük. Bu nedenle sadece gezici TIR eczane değil sağlanan konteynerler ile birçok noktada seyyar veya sahra eczaneleri oluşturuldu.” dedi.25 seyyar eczanede ücretsiz ilaç temin ediliyorDepremin birinci gününden itibaren yola çıkan eczanelerin deprem bölgesindeki farklı noktalarda kurularak hizmet vermeye başladığını belirten Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Bu eczanelerden sağlanan ilaçlar ve her türlü tıbbi malzemenin ücretsiz olduğunu özellikle ifade etmekte fayda var. Bugün itibarı ile ikisi merkezde, 4’ü Türkoğlu, Afşin, Pazarcık ve Elbistan’da olmak üzere Kahramanmaraş’ta 6, biri merkezde, ikisi Defne’de, birer tane de İskenderun, Kırıkhan ve Samandağ’da olmak üzere Hatay’da 6, Gaziantep’te Islahiye ve Nurdağı’nda olmak üzere 2, Malatya’da hepsi merkezde çeşitli noktalarda olmak üzere 4, Adıyaman’da 3’ü merkezde ve Besni ile Gölbaşı ilçelerinde olmak üzere 5 ve Şanlıurfa merkezde 2 olmak üzere toplam 25 eczane faaliyet gösteriyor. İhtiyaca göre yenilerinin açılması gerekirse ilave konteynerler tedarik edilmeye devam edecektir. Bu eczanelerden her türlü ilaca erişim mümkün. TC kimlik numarası üzerinden müracaat edenin durumu sorgulanıyor ve ihtiyaç duyulan kronik ilaçlar veriliyor. Ayrıca ayakta kalan hastanelere ve yakındaki sahra hastanelerine de ilaç ve malzeme desteği sağlanıyor.” ifadelerini kullandı.TEB afet bölgelerinde çalışmalarını kesintisiz sürdürüyorAyrıca depremden etkilenmeyen illerdeki eczacı odalarının da organize olarak temin ettikleri tıbbi malzeme ve ilaç ile ihtiyacı olan özellikle ilçelerde sahra eczaneleri kurduklarını belirten Prof. Dr. Tayfun Uzbay,  sözlerini şöyle tamamladı:“Ayrıca ilaç bağışlarının yanı sıra giyecek, yiyecek ve içecek toplayarak bölgeye ulaştırıyorlar. Bölgeye sürekli gönüllü eczacılar gidiyor, gücü diri ve hizmeti sürekli tutmak için gönüllüler belirli aralıklarla yenileniyor. Ben de Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti’ndeki görevim gereği Ankara’ya ulaşarak merkezden koordinasyon faaliyetlerine destek olmaya çalışıyorum. Merkez Heyeti ve Denetleme Heyeti üyesi arkadaşlarımızın bazıları şu anda Adıyaman, Malatya, Hatay ve Kahramanmaraş gibi kritik noktalarda bizzat ilaç ve eczacılık hizmetlerinin koordinasyonunu yönetiyorlar. Birçok oda başkanımız ve yönetim kurulu üyeleri de deprem bölgesine dağılmış durumda. El birliği ve büyük bir uyum ile ilaç gibi hayati bir konuda aksaklık yaşanmaması için özveriyle çalışıyorlar. Merkezdeki kriz masamız TEB Başkanı, Genel Sekreteri, İkinci Başkanı, Saymanı ve diğer üyeler ile TEB’in çalışanlarından oluşuyor. Saha ile yakın bir iletişim içindeler. Ayrıca Sağlık Bakanlığı ve AFAD ile de iletişim sürüyor. Burada şu an için bir mesai kavramı yok. Herkes üzerine düşeni yaparak bu büyük felaketi en az zararla kapatma çabası içindeyiz.”  

13 ŞUB 2023

Depremde halk sağlığı çalışmaları hayati öneme sahip

Halk sağlığı hizmeti ihmali, salgın riskini ortaya çıkarabilir!Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, depremlerde halk sağlığı çalışmalarının önemi ve yapılması gerekenlere ilişkin değerlendirmede bulundu.Sağ kurtarılan kişilerin tedaviye ulaşması sağlanmalıDepremlerde özellikle halk sağlığına ilişkin çalışmaların önemine işaret eden Prof. Dr. Haydar Sur, “Depremlerden hemen sonra acilen yürütülmesi gereken arama ve kurtarma çalışmaları bir yandan sürdürülürken; diğer yandan göçük altından sağ kurtarılan kişilerin uygun tedaviye hemen erişiminin planlanıp sağlanması gerekir. Gereken teçhizat ve ilaç, insan gücü ve yapılanların mutlaka düzenli şekilde kayda geçirilmesi önemli hususlardır. Göçük altından alınan cenazelerin de uygun şekilde ailelere verilmesi ve defin işlemlerinde onlara yardımcı olunması yine çok önemlidir.” dedi.Sağ kurtulan depremzedelerin ihtiyaçları da karşılanmalıDepremden yara almadan kurtulan kişilere yönelik yapılacak işlerin de ayrı bir işlev oluşturduğunu ifade eden Prof. Dr. Haydar Sur, “Deprem sonrasında toplum nüfusunun çoğunluğu bu durumda olacaktır. Barınma, su ve gıda, tuvalet, ısınma, güvenlik gibi temel ihtiyaçlardan hemen sonra bu kişilerin bilgi edinme yani kendileri, yakınları ve yöneticilerin aldığı kararlar ve gelişmelerle ilgili olarak derdini anlatma, bu haldeyken bile başkalarına yardım etme ya da bir işe yarama gibi ihtiyaçları olmaktadır.” diye konuştu.Halk sağlığı hizmetlerinin ihmali, salgın riskini ortaya çıkarabilirBu süreçlerin ardından hemen sonra normale dönüşün yavaş yavaş gerçekleşeceğini kaydeden Prof. Dr. Haydar Sur, “Bu süreç içinde sağlık hizmeti adına sadece klinik hizmetler değil, bir yandan da halk sağlığı hizmetleri yürütülmelidir. Halk sağlığı hizmetleri verilmediği takdirde kısa sürede çöplerin toplanması, tuvalet kabinlerinin boşaltılması veya sahra helalarının yeni çukurlar açılarak her zaman kullanılır halde tutulması, sağlıklı kullanma ve içme suyunun ve yeterli ve dengeli beslenme için gıda sağlanması gibi hayati konularda hemen aksaklık oluşacak ve en korkulan şeylerden birisi olarak salgın hastalıklar baş gösterecektir.” uyarısında bulundu.Hijyen koşulları tam olarak sağlanmalıdırTemel halk sağlığı uygulamaları arasında aşılama faaliyetlerine ve sağlık eğitimi faaliyetlerine de ayrı bir önem verilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Haydar Sur, “Hijyen koşullarının tam olarak sağlanması durumunda sağ kalanların normal gündelik hayatına dönüşü daha hızlı olmaktadır. Hijyen çalışmalarının en önemli iki maddesi tabii ki su ve sabundur. Bu konuyla ilgili özellikle, tifo, paratifo, kolera, amipli veya basilli dizanteri yanında çocuklarda kızamık başta olmak üzere birçok solunum yolu enfeksiyon hastalıkları ve ishalli hastalıklar dikkatle takip edilmelidir. Ayrıca bitlenme ve uyuz salgınlarına dikkat edilmelidir.” diye konuştu.Deprem hayvanların da habitatlarını bozdu, haşerelere dikkat!Halk sağlığı çalışmaları içinde özellikle haşere ve fare gibi kemiricilerle mücadelenin de çok önemli bir yer tuttuğunu ifade eden Prof. Dr. Haydar Sur, depremin bu hayvanların da habitatlarını bozduğunu ve onları yeni arayış içine soktuğunu söyledi.Psikolojik destek ihmal edilmemeliTopluma yönelik psikolojik desteğin halk sağlığı konusunda önemli bir konu olduğunu belirten Prof. Dr. Haydar Sur, “Bu çalışmalar çerçevesinde ihmal edilme riski yüksek ama çok önemli olan bir kısım da topluma psikolojik desteğin verilmesidir. Hemen herkesin acısının olduğu bugünlerde acılı olanlara durumu anlama, kabullenme, toparlanma ve normale dönme motivasyonu sağlanmalıdır. Çöküntü içine girmiş kişilere psikoterapi desteği verilmelidir.” diye konuştu.Deprem bölgesindeki çalışmalar planlı şekilde yürütülmeliDeprem bölgesinde yapılacak her türlü çalışmanın büyük bir planlama dahilinde gerçekleştirilmesi gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Haydar Sur, “Bütün bu çalışmaların gelişigüzel bir şekilde yapılmasının topluma faydadan çok zarar vereceği bilinmelidir. Plansız ve öylesine yapılmış desteklerin bir yardım özelliği taşımadığı bilinirse, afet hallerinde sağlık yönetiminin önemi daha iyi anlaşılır. Gerekli kaynakların temini, sevk ve idaresi, yapılan bütün faaliyetlerin kayda geçirilerek hem afet anında hem de daha sonra geriye dönük değerlendirme aşamasında büyük bir veri kaynağı olacağı unutulmamalıdır. Elektronik imkanlar yoksa bile düz kağıda oluşturulan kayıt formları ile temel bilgiler mutlaka düzenli ve eksiksiz kaydedilmelidir.” uyarısında bulundu.Ekipler mutlaka iletişimde olmalı“Birden çok amaçla birbirinden kopuk kopuk çalışan ekiplerin birçok zaman kaynak israfına yol açtığı görülür” diyen Prof. Dr. Haydar Sur, “Bunun önüne geçmek için hangi tür hizmeti hangi hedef gruba veriyorsak, bununla ilişkili çalışan aynı bölgede veya civar bölgelerdeki ekipler ile mutlaka tanışmalı, onlarla entegrasyon içine girilmeli ve duplikasyonları önlemelidir. Zaman zaman profesyonellerin bir araya gelerek toplantılar yapması, durum değerlendirmesi ile planlarını revize etmesi çok yararlı olacaktır.” dedi.Halk sağlığı çalışmalarında yaşanacak eksiklikler acı sonuçlar çıkarabilirSağlık hizmetini yönetenlerin güvenlik, belediye, barınma, medya gibi alanların yöneticileriyle mutlaka irtibat içinde olması gerektiğini de vurgulayan Prof. Dr. Haydar Sur, sözlerini şöyle tamamladı:“Uluslararası sağlık profesyonellerinin yardıma geldiği durumlarda onların da çevreye uyum sağlamasına yardım edilmesi gerekecektir. Halk sağlığı çalışmaları böyle zamanlarda verildiği ve eksiklik yaşanmadığı durumda kimsenin fark etmeyeceği ve belki de takdir etmeyeceği çalışmalar arasında kalır. Ama eksikliği yaşanınca ortaya felaketin üzerine yeni bir felaket yaşanması gibi acıklı bir sonuç çıkar. Bu duruma gelinmeden halk sağlığı profesyonellerinin hizmetleri yerine getirmesi ve klinik hizmetlerin verilişinde de organizasyona destek vermesi beklenir.”

10 ŞUB 2023

Prof. Dr. Tayfun Uzbay Deprem bölgesine ilaç koordinasyonu için çalışıyor…

“İlaca erişim ve eczacılık hizmetlerinin ayağa kaldırılması oldukça önemlidir”Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı, Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Başkanı ve Türk Eczacılar Birliği Merkez Heyeti Üyesi Prof. Dr. Tayfun Uzbay bu tip doğal afetlerde önemli olan konulardan birinin de ilaca sağlıklı bir şekilde ulaşımın kesintisiz biçimde sağlanması olduğuna dikkat çekti. Uzbay; “Bu felakette hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet, yaralılara acil şifa diliyorum. Ülkemizin başı sağ olsun. Bu tip doğal afetlerde önemli konulardan biri de ilaca sağlıklı bir şekilde ulaşımın kesintisiz biçimde sağlanmasıdır. Bu hem yaralı olarak kurtulanların hızlı ve etkili tedavisi hem de sağ kalanların sürekli kullandığı veya kullanacak olduğu ilaçlara ulaşımı bakımından hayati önem taşır. Bu oldukça geniş çaplı bir felakettir. 10 ilimizde yaklaşık 13 milyon kişi bundan etkilendi. Hatay, Adıyaman, Kahramanmaraş, Malatya, Gaziantep ve Kilis’te ilaç tedarik zincirinin en önemli halkası olan eczaneler ve eczacılar da ciddi zarar gördü. Bu illerin bazılarında ilaca erişim bir anda ortadan kalktı, diğerlerinde de büyük ölçüde aksadı. Çünkü eczaneler de yıkıldı, eczacılar hayatını kaybetti veya enkaz altında kaldı. Adıyaman’da Eczacı Odası Başkanı Ecz. Hüseyin Kemal Taş’ı da ailesi ile kaybettik. Deprem bölgesindeki birçok il ve ilçede eczacılık hizmetleri durdu. İlaca erişimin sağlanamaması hayatta kalıp da ilaca kronik ilaç kullanma zorunluluğu olan hastalar açısından da büyük önem taşıyor. Örneğin, diyabeti olan ve insüline bağımlı olan biri için ilacına ulaşamama ölümcüldür. Benzer şekilde sürekli ilaç kullanmak zorunda olan tansiyon hastaları, epilepsi hastaları ve başka kronik hastalığı olanlar bakımından da ilaca ulaşamama kalıcı ve ciddi sağlık sorunlarına hatta ölüme yol açabilir. Hayatta kalanlar bakımından çadıra, battaniyeye, yiyecek ve içeceğe ulaşımın yanında dolaylı yoldan kayıplara yol açabileceği için bu da çok önemli bir nokta. Öte yandan enkazdan yaralı çıkarılanların ya da deprem sırasında yaralananların tedavisi için de başta anestezik ilaçlar ve çeşitli serumlar olmak üzere cerrahi malzemenin de yeterli ve ulaşılabilir olması şart. Deprem sonrası yaraların sarılması ve sağ kalımın artırılması bakımından ilaca erişim ve eczacılık hizmetlerinin ayağa kaldırılması büyük önem arz ediyor.” şeklinde konuştu.“Şu an deprem bölgelerinde 11 eczane faaliyet göstermektedir”Birçok noktada seyyar veya sahra eczaneleri oluşturulduğundan bahseden Prof. Dr. Tayfun Uzbay; “Türk Eczacıları Birliği (TEB) yurt sathına dağılmış 54 eczacı odası ile birlikte oldukça güçlü ve bu tür felaketlerde hızlı hareket eden, deneyimli bir sivil toplum örgütüdür. Daha önce orman yangınlarında, sel felaketlerinde ve maden kazalarında da hem ilaca erişim hem de maddi destek bakımından önemli katkılar sağlamıştır. Bu felakette de TEB şu ana kadar iyi bir refleks verdi ve vermeye devam ediyor. Depremin hemen ardından TEB Merkez Heyeti ve Denetleme Kurulu toplanarak süratle durum tespiti yapmış, ilaca erişime yönelik planlarını ilgili eczacı odaları ile koordineli bir şekilde hayata geçirmiştir. Böyle durumlar için TEB’in kullandığı gezici bir TIR eczane bulunuyordu. Ancak bu felaketin çapı çok büyük; bu nedenle sadece gezici TIR eczane değil, sağlanan konteynerler ile birçok noktada seyyar veya sahra eczaneleri oluşturulmuştur. Depremin birinci gününden itibaren yola çıkan eczaneler an itibarı ile deprem bölgesindeki farklı noktalarda kurulmuş ve hizmet vermeye başlamıştır. Bu eczanelerden sağlanan ilaçlar ve her türlü tıbbi malzeme ücretsizdir. Şu anda Kahramanmaraş’ta 2, Hatay merkezde ve İskenderun’da birer, Gaziantep’te 1, Malatya’da 3, Adıyaman’da 1 ve Şanlıurfa’da 2 olmak üzere toplam 11 eczane faaliyet göstermektedir. İlave konteynerler tedarik edilmeye ve ihtiyaca göre yenilerinin açılması devam etmektedir. Bu eczanelerden her türlü ilaca erişim mümkündür. T.C kimlik numarası üzerinden müracaat edenin durumu sorgulanmakta ve ihtiyacı olan kronik ilaçlar verilmektedir. Ayrıca ayakta kalan hastanelere ve yakındaki sahra hastanelerine de ilaç ve malzeme desteği sağlanmaktadır.” dedi.“Sağlık Bakanlığı ve AFAD ile de iletişim sürüyor”Merkez Heyetindeki görevi gereği Ankara’ya ulaşarak merkezden koordinasyon faaliyetlerine destek olmaya çalıştığından bahseden Prof. Dr. Tayfun Uzbay, birçok oda başkanının ve yönetim kurulu üyelerinin deprem bölgesine dağılmış durumda olduğuna değindi. Uzbay; “Depremden etkilenmeyen illerin eczacı odaları da organize olarak temin ettikleri tıbbi malzeme ve ilaç ile ihtiyacı olan özellikle ilçelerde sahra eczaneleri kurmakta, ilaç bağışlarının yanı sıra giyecek, yiyecek ve içecek toplayarak bölgeye ulaştırmaktadırlar. Ben de merkez heyetindeki görevim gereği Ankara’ya ulaşarak merkezden koordinasyon faaliyetlerine destek olmaya çalışıyorum. Merkez Heyeti ve Denetleme Heyeti üyesi arkadaşlarımızın bazıları şu anda Adıyaman, Malatya, Hatay ve Kahramanmaraş gibi kritik noktalarda bizzat ilaç ve eczacılık hizmetlerinin koordinasyonunu yönetiyorlar. Birçok oda başkanımız ve yönetim kurulu üyeleri de deprem bölgesine dağılmış durumda. El birliği ve büyük bir uyum ile ilaç gibi hayati bir konuda aksaklık yaşanmaması için canla başla çalışıyorlar. Merkezdeki kriz masamız TEB Başkanı, genel sekreteri, ikinci başkanı, saymanı ve diğer üyeler ile TEB’in çalışanlarından oluşuyor ve saha ile yakın bir iletişim içinde.Ayrıca Sağlık Bakanlığı ve AFAD ile de iletişim sürüyor. Burada şu an için bir mesai kavramı yok, herkes üzerine düşeni yaparak bu büyük felaketi en az zararla kapatma çabası içindeyiz.” ifadelerini kullandı.Gönüllü eczacıları da bölgeye gönderiyoruz…Prof. Dr. Uzbay, gönüllü olarak bölgeye gidip çalışmak isteyen eczacıları da belirleyip koordine ettiklerini söyledi.09.02.2023 tarihinden itibaren Türk Eczacıları Birliği Afet Yönetimi Bilgilendirme sayfası faaliyete sokuldu. Seyyar afet eczaneleri konum bilgilerine ve diğer güncel bilgilendirmelerine ulaşmak için tıklayınız: 

27 OCA 2023

Açıklanamayan kilo kaybı ve üst karın ağrısı karaciğer kanserini işaret ediyor…

Karaciğer kanseri riskini azaltmak için neler yapılmalı?Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Cerrahi Tıp Bilimleri Bölümü Başkanı Prof. Dr. Murat Kalemoğlu, karaciğer kanseri hakkında değerlendirmelerde bulundu ve çok önemli tavsiyeler paylaştı.Karaciğerin hayati bir iç organ olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Murat Kalemoğlu, “Karaciğer kanseri; zararlı kimyasalları ve diğer maddeleri kandan uzaklaştırmak, vücudun enerji için kullandığı besinleri depolamak ve vücudun yağları sindirmesine yardımcı olmak için safra yapmak da dahil olmak üzere birçok önemli işlevi yerine getiren karaciğer hücrelerinde başlıyor.” dedi.Erken teşhis ve tedavi ile süreç olumlu sonuçlanabiliyorKaraciğer kanserinin ciddi gelişebileceğini fakat erken teşhis ve tedavi ile birçok hasta için olumlu tablolar oluşabileceğini belirten Prof. Dr. Murat Kalemoğlu, karaciğer kanseri olan birçok kişinin herhangi bir belirti yaşamadığını söyledi ve ortaya çıkabilecek belirtileri şu şekilde sıraladı:Açıklanamayan kilo kaybı,İştah kaybı,Derinin veya gözlerin beyazının sararması (sarılık),Üst karın ağrısı,Karın şişmesi veya şişkinliği,Mide bulantısı ya da kusma,Halsizlik, zayıflık, tükenmişlik,Kireçli ve beyazımsı dışkı,Koyu renkli idrar,Kolay morarma veya kanama durumları.Aşırı alkol tüketimi önemli bir risk faktörü…Karaciğer kanserinin genellikle sirozun bir yan etkisi olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Murat Kalemoğlu, “Siroz genellikle hepatit, yağlı karaciğer hastalığı veya kronik alkol kullanımı gibi diğer karaciğer hastalıklarının sonucudur. Ayrıca diğer koşullar, yaşam tarzı veya ilaçlardan da kaynaklanabilir.” dediProf. Dr. Murat Kalemoğlu, karaciğer kanseri geliştirme şansını artıran risk faktörlerinden şöyle bahsetti:Karaciğer sirozu, kronik hepatit B veya hepatit C,Sigara kullanımı,Fazla kilolu veya obez olmak,Wilson hastalığı (bakır zehirlenmesine neden olan nadir bir hastalık) veya hemokromatoz (karaciğerde aşırı demir birikmesi ) gibi bazı kalıtsal hastalıklar,Aşırı alkol tüketimi,Diyabet,Aflatoksin (uygun şekilde saklanmamış tahıl ve yemişlerde büyüyebilen bir mantar) içeren gıdalar,Alkolsüz yağlı karaciğer hastalığı (karaciğerde yağ birikmesi) ve,60 yaşından büyük yaş.Sağlıklı bireyleri de etkileyebiliyorKaraciğer kanserinin herkesi etkileyeceğini ifade eden Prof. Dr. Murat Kalemoğlu, “Ancak hepatit B veya C gibi genellikle bir virüsün neden olduğu karaciğer iltihabı ve siroz dahil olmak üzere karaciğere zarar veren diğer durumları olan kişilerde karaciğer kanseri daha yaygındır. Karaciğer kanseri, altta yatan herhangi bir rahatsızlığı olmayan sağlıklı karaciğerlere sahip insanları da etkileyebilir. Bu durumlarda bilim adamları, karaciğer hücrelerinin DNA'larında kontrolden çıkıp bir tümör oluşturmalarına neden olan kusurlar veya mutasyonlar geliştirdiğini düşünüyor.” diye konuştu.İşte karaciğer kanserini önleyici tavsiyeler…Karaciğer kanseri riskini tamamen ortadan kaldırmanın bir yolu olmadığını fakat bazı yaşam tarzı önlemlerin hastalığa yakalanma olasılığını düşürmeye yardımcı olabildiğini belirten Prof. Dr. Murat Kalemoğlu, önlemeye yönelik tavsiyelerini ise şöyle sıraladı:Alkolü çok içmeyin. Kadınlar günde birden fazla içki içmemeli ve erkekler günde ikiden fazla içki içmemelidir.Hepatit B aşısı olun. Doğumda tüm bebeklere ve enfeksiyon geliştirme riski taşıyan yetişkinlere hepatit B aşısı önerilmektedir.Hepatit C'ye yol açabilecek davranışlardan kaçının. Hepatit C riskini azaltmak için güvenli seks yapın, iğneleri paylaşmayın ve dövme ve piercing yaptırmak için temiz, güvenli dükkânlar seçin.Sağlıklı kilonuzu koruyun. Kilo kaybını desteklemek için egzersiz yapın ve sağlıklı bir diyet uygulayın.Sigara içme. Karaciğer kanseri geliştirme riskinizi azaltmak için sigarayı bırakın veya başlamayın.Takibe alın.  Aşırı alkol tüketenler veya karaciğer hastalığı olanlar da dahil olmak üzere karaciğer kanseri riski taşıyan kişiler, tarama testleri yaptırmalıdırlar.

26 OCA 2023

Sağlık yöneticileri iş birliği yemeğinde buluştu

Prof. Dr. Haydar Sur: “Uzun yıllar bu iş birliğini götürmek bizim en büyük emelimizdir”İş birliği kapsamında düzenlenen akşam yemeğinin açılış konuşmasını Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur gerçekleştirdi. Sur; “Müdür beyle yaptığımız temasta kendisi sağ olsun, eğitime büyük destek veren bir eğitimci de olduğu için halden anladı ve bunun yolunu açtı. Adres gösterdiği iki hastanenin başhekimleri de gerçekten ama gerçekten önümüze çıkan irili ufaklı birçok engeli aşmamızda bize büyük destek sağladılar. Başta müdür beyin iradesi ve buna destek olan başhekimlerimizin teknik destekleri ve onlara destek veren hocalarımız olmasaydı tıp fakültesi dördüncü sınıf öğrencilerimizin bugün eriştiği eğitimlerden memnuniyet düzeyine erişememiş olacaktık. Bu açıdan ben öncelikle Tıp Fakültesi Dekanı olarak hepinize bu destekleriniz için çok teşekkür ederim. Bunun ne kadar güzel bir destek olduğunun sonuna kadar farkındayız. Bu desteği hiç suiistimal etmeden bundan sonra da sürdürülebilir halde rayına oturtup, uzun yıllar bu iş birliğini götürmek bizim en büyük emelimizdir. Genç mezunlarımız doktor olarak belki de sizin kurumlarınızda da çalıştığında onların ne kadar iyi yetiştiğini görüp eminim sizlerde mutlu olacaksınız.” şeklinde konuştu.Prof. Dr. Necdet Sağlam: “Hekimlerin hasta görerek eğitilmeleri çok önemli”Ümraniye Eğitim Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Necdet Sağlam; “Biz Ümraniye Eğitim Araştırma hastanesi olarak kamuda hizmet veren İstanbul’un en çeşitli hasta yoğunluğu olarak faaliyet gösteren Anadolu yakasında büyük bir hastaneyiz. Sayın müdürümüzün yönlendirmesi ve Nevzat hocamızın da ricası doğrultusunda sayın dekanımız, rektör yardımcılarımız ve ana bilim dalı başkanlarımız bizi ziyarete geldiklerinde kendileriyle bu konuda nasıl yardımcı olabiliriz diye oturup konuştuk. Bölüm sorumlusu hocalarımız, başkanlarımız, idari sorumlularımızla toplantı yaptık. Daha sonra kendileri baş başa toplantılar yaparak bizden nasıl destek alacaklarıyla ilgili teknik çalışmaları tamamladılar. Sonrasında da bizdeki çalışma ortamına uygun, kliniklere uygun hocalarımızla ve onların uzmanlarıyla eğitim desteğini vermeye devam ediyoruz. Eğitim gerçekten önemlidir. Hekimlerin hasta görerek, klinik destek alarak eğitilmeleri çok önemlidir.” dedi.Dr. Semra Baripoğlu: “Pratik çok önemlidir”NP İstanbul Hastanesi Başhekim Yardımcısı Psikiyatrist Dr. Semra Baripoğlu; “Kendi kurumum adına öğrencilerimize verdiğiniz katkıdan dolayı hepinize çok teşekkür ederim. Bir grup bizim hastanemizde de psikoloji stajı yaptı. Stajlarda birebir hastayla karşılaşmak, o gözlem, o deneyim onlar için çok önemlidir. Pratik çok önemlidir. Eminim diğer alanlarda da sizin gözetiminizde aynı heyecanı yaşıyorlardır.” ifadelerini kullandı.Prof. Dr. Cem Çelik: “Pratikte öğrencilere yardımcı olmaya çalışacağız”Bahçeci Kliniğinden Prof. Dr. Cem Çelik; “Biz Bahçeci kliniği olarak Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum bölümüne gerçekten destek olmaya çalışıyoruz. Umarım önümüzdeki dönemde de kendi kliniğimiz içerisinde de rutin pratikte öğrencilere yardımcı olmaya çalışacağız. Bu şekilde destekler içerisinde gideceğiz diye düşünüyorum.” şeklinde konuştu.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Şimdiki öğrencilerimiz bizden daha şanslılar”Öğrencilerin kaliteli yetişmesine ilkesel olarak çok önem verdikleri konusuna dikkat çeken Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Bizim için dördüncü sınıf kritik bir dönemdi. Öğrencilerimizin kaliteli yetişmesine ilkesel olarak çok önem veriyoruz. Tıp eğitimi kendi açımdan düşündüğümde veballi bir eğitimdir. Yetiştirdiğimiz öğrenciler yanlış bir tedavi yaparlarsa oradan kendimizi mesul hissediyoruz. Onun için genç arkadaşlarımızı iyi yetiştirmek, vaka görmelerini sağlamak, onların önünü açmak, onlara fırsat iklimi sunmak istiyoruz. Bunun için de Ümraniye ve Sancaktepe’de ki hastanelerimiz, müdürlüğümüz bu konuda çok yapıcı davrandılar. Özellikle teşekkür ediyorum. Öğrencilerimiz çok memnunlar. Cerrahpaşa’da ki dekan hocamız bize gelince ‘Bunu bizde mi yapsak acaba?’ dedi. Biz öğrenci asistanlığı sistemi kurduk. Her grubun bir tane öğrenci asistanı var. O bize haftalık rapor veriyor. Dersler nasıl gidiyor, nasıl oluyor? Resmi olarak biz onu sigortaladık. Faydalanma durumu nasıl tarzında bilgileri işleyen bir sistemdir. Çok güzel raporlama gidiyor. Son grubun sonuçlarını da Haydar hocam gönderdi. Tahmin ettiğimizden daha güzel bir geri bildirim var. Np’de de üç haftalık bir süreç oldu. Çocuk bölümü, genel cerrahi, dahiliye hepsi önemli vakalar gördüler. Hocalarına sorabiliyorlar, konuşabiliyorlar. Asistanlık eğitiminde biz hocalardan bir şey öğrenemiyorduk. Hatta baş asistandan bile öğrenemiyorduk. Kıdemli asistandan öğreniyorduk. Şimdiki öğrencilerimiz daha şanslılardır. Hocalara, uzmanlara direkt soru sorabiliyorlar. Birlikte vaka görebiliyorlar. İnşallah kurduğumuz bu sistem sürdürülebilir olur.” ifadelerini kullandı.Prof. Dr. Kemal Memişoğlu: “Herkes doktor olabilir ama herkes hekim olamaz”Esasında öğrencilere sadece öğretim değil, eğitim de yaptıklarından bahseden İstanbul İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Kemal Memişoğlu; “Herkes doktor olabilir. Ben Sağlık Bilimleri Üniversitesinde etik dersleri anlatıyorum. Herkes doktor olabilir ama herkes hekim olamaz. Hekimlik için M.Ö 5. yüzyılda kurallar etik değerler esasında konulmuş. Bunların en önemlilerinden bir tanesi hekimlik, toplumun lideri aynı zamanda da örnek insanı olarak tanımlanmıştır. İnsanlar kendi canlarını, kendi bedenlerini hiç tanımadıkları bir kişiye emanet edecekler. Güvenilir olması lazım, örnek olması lazım. Biz esasında sadece öğretim yapmıyoruz, sizleri eğitiyoruz. Eğitirken de çok önemli bir şey yapmamız gerekiyor, örnek olmamız gerekiyor. Hem hoca olarak, hem kurum olarak, hem davranış olarak örnek olmamız gerekiyor, hem üniversite olarak örnek olmamız gerekiyor, hem müdürlük olarak örnek olmamız gerekiyor ki siz hekim olun. Başta Nevzat hocam olmak üzere bütün Üsküdar Üniversitesini gerçekten tebrik ediyorum çünkü örnek davranışlar ve örnek üniversite olarak yıllardır birçok üniversiteye, birçok eğitim kurumuna staj imkânı sağlamış bir hastane grubuna, bir müdürlüğe ilk defa böyle nezaketli bir yemekle teşekkür eden bir üniversiteye rastladık. Onun için size başta teşekkür ediyorum. Bu ülkede birçok bilim insanı, birçok üniversite, birçok kamu yöneticisi, birçok siyasetçi, birçok iş adamı var ama bu ülkenin birçok örnek insanlara ihtiyacı var. Örnek üniversitelere ihtiyacı var. Örnek bürokratlara ihtiyacı var.” dedi.İş birliği ve tanışma yemeğine ayrıca Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hikmet Koçak, Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Arif Aktuğ Ertekin, Üsküdar Üniversitesi Genel Sekreteri Selçuk Uysaler, Genel Sekreter Yardımcıları Ayşe Öztürk ve Asil Barış Bağ, Kurumsal İletişim Daire Başkanı Tahsin Aksu, Kariyer Merkezi Daire Başkanı Aslı Cevahir Arabacı Keleşabdioğlu, NPİstanbul Hastanesi yönetim ekibi ve doktorlarının yanı sıra Ümraniye Eğitim ve Araştırma ve Bahçeci kliniğinde görev yapan doktorlar katılım sağladı.Samimi bir ortamda gerçekleşen akşam yemeği toplu fotoğraf çekiminin ardından sona erdi.

19 OCA 2023

Sağlık öğrencilerine daha iyi bir eğitim için bir araya geldiler…

Prof. Dr. Haydar Sur: “Yetiştirdiğimiz öğrencileri mıknatıs gibi çekiyorlar…”İş birliği kapsamında düzenlenen akşam yemeğinin açılış konuşmasını Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur gerçekleştirdi. Prof. Dr. Haydar Sur, “Bu yemek vesilesiyle dostluğumuzu pekiştirmek için bir araya geldiğimiz için çok mutluyum. İlk yemeğimizi de evimizde, yeni yerleşkemizde vermek istedik. Tıp fakültelerinde öğrenci yetiştirmenin sadece vakıf üniversitesinin sorumluluğunda gerçekleşemeyeceğini, bütün eğitimlerin hocaların nerede öğrenci yetiştirebilirse oraya destek vermesinin bir vatan sorumluluğu olduğunu ve bugün burada bulunan tüm hekim arkadaşlarımın bizimle bu sorumluluğu paylaştığını bilmek, görmek, hissetmek çok güzel bir duygu. Bugünlerde ülkemizde yetiştirmiş olduğumuz öğrencileri yurt dışından mıknatıs gibi çekiyorlar. Buna rağmen biz kendi insan gücümüzle kendimize yetmeye çalışıyoruz. O yüzden verdiğiniz desteklerin ve emeklerin sadece basit bir iş ortaklığı olmadığını daha ötesi olduğunun farkındayız. Bunun için sizlere çok teşekkür ediyorum, hepinize keyifli bir akşam diliyorum.” ifadelerini kullandı.Dr. Alparslan Tanoğlu: “Hastane olarak eğitim yuvası olmak için gayret ediyoruz…” Sancaktepe Şehit Prof. Dr. İlhan Varank Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Alparslan Tanoğlu, “Sancaktepe Şehit Prof. Dr. İlhan Varank Eğitim ve Araştırma Hastanesi çok yeni kurulmuş bir hastane olmasına rağmen ciddi bir sorumluluk üstlenerek İstanbul’da özellikle Anadolu yakasında çok büyük işler başararak, çok güzel bir sağlık hizmeti sunmakta. Hastanemizin tercih edilen bir eğitim yuvası olması için gayret sarf ediyoruz. Bu yönde sizlerle birlikte gerçekleştireceğimiz iş birliği neticesinde hastanemiz adına, tıp öğrencilerimizin eğitimleri için, bilime katkı sağlamak için çok önemli bir adım attığımızı söylemek istiyorum.” dedi.Dr. Dursun Ali Şener, “Tıp öğrencilerine katkı sağlamaktan büyük mutluluk ve gurur duyuyoruz”Memorial Ataşehir Hastanesi Başhekimi Dr. Dursun Ali Şener “Memorial olarak Türkiye’de özel sağlık sektörüne yön vermeye çalışan bir sağlık kurumuyuz. Türkiye’de sağlık sektöründe birçok ilklere imza attık. Bir özel hastaneye göre bünyemizde çok fazla akademisyen bulunduruyoruz ve bu bizi diğer özel sağlık kuruluşlarından ayıran çok güzel bir özelliğimiz. Sağlık alanındaki tecrübe ve bilgi birikimimizi Üsküdar Üniversitesi ile paylaşmaktan ve tıp öğrencilerimize katkı sağlamaktan kurum olarak büyük bir mutluluk ve gurur duyuyoruz.” şeklinde konuştu.Dr. Mehmet Topal, “Amacımız ülkemize iyi hekimler kazandırmak”NP İstanbul Hastanesi Medikal Direktörü Dr. Mehmet Topal ise “Hedeflediğimiz bu eğitim yolu içerisinde amacımız; ülkemize iyi hekimler kazandırmak, iyi insanlar kazandırmak, bu ülkeye daha iyi hizmet vermek adına bilimsellikle birlikte hareket eden genç bireyleri kazandırmaktır.” dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Aşçının hatasını maydanoz, terzinin ütü, doktorun hatasını ise toprak örter” Sağlık öğrencilerinin eğitim ve gelişimi için bir arada olmanın mutluluğunu yaşadığını belirten Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sağlık alanında bulunmanın önemli sorumlulukları beraberinde getirdiğini söyledi. Tarhan, “Aşçının hatasını maydanoz örter, terzinin hatasını ütü örter, doktorun hatasını ise toprak örter. Bu benim için meslek yaşamımda önemli bir ilke oldu. Bir hastaya yaklaşırken sorumluluk duygusunu ona göre hissetmeye çalışırım. Bu nedenle öğrencilerimizi yetiştirirken bu vizyonla yetiştirmek istiyoruz. Bundan dolayı öğrenci asistanlığı sistemi kurduk, her grubun bir öğrenci asistanı var onlar eksikleri görüyorlar, geri bildirim yapıyorlar biz de ona göre düzeltme yapıyoruz…” diyerek eğitime verdiği önemi dile getirdi.Tarhan: “Kaliteyi yüksek tutuyoruz”Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Öğrencilerimizin iyi yetişmesi için kaliteyi yüksek tutmaya çalışıyoruz. Öğrencileri bu sorumlulukla yetiştirebilmek için hastanelerle iş birliği yapmak istedik. Öğrencilerimizin memnuniyetini görmek çok güzel. Bir teşekkür için yemekte bir araya gelelim, teşekkürlerimizi sadece sözde değil sohbet içerisinde ifade etmiş oluruz diye düşündük ekip arkadaşlarımla ve bu akşam düşüncemizi eyleme yansıttık. Sizleri burada görmekten mutlu oldum. İnşallah sizlerle beraber çıktığımız iyi öğrenci yetiştirme yolculuğuna aynı şekilde devam ederiz. Gelecek nesillere faydalı oluruz iyi öğrenciler yetiştiririz.” dedi.İş birliği ve tanışma yemeğine ayrıca Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hikmet Koçak, Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Arif Aktuğ Ertekin, Üsküdar Üniversitesi Genel Sekreteri Selçuk Uysaler, Genel Sekreter Yardımcıları Ayşe Öztürk ve Asil Barış Bağ, Kurumsal İletişim Daire Başkanı Tahsin Aksu, Memorial Grup Direktörü Hakan Taşlı ile NPİstanbul Hastanesi yönetim ekibi ve doktorlarının yanı sıra Sancaktepe ve Memoril hastanelerinde görev yapan doktorlar katılım sağladı.Samimi bir ortamda gerçekleşen akşam yemeği toplu fotoğraf çekiminin ardından sona erdi.

17 OCA 2023

Tıbbi Genetik Uzmanı Prof. Dr. Nesrin Erçelen'den Önemli Çalışma Long Covid İçin İlaç Geliştirecek

Bitmeyen pandemi long covid Covid-19 pandemisi önceki yıllara oranla hız keserken, bütün dünyada "sessiz bir pandemi" varlığını hâlâ sürdürüyor: Long Covid ya da Uzamış Covid... Aradan geçen 3 yılın ardından artık hastalığın sadece bir grip olmadığını, grip gibi gelip geçmediğini bazı şikâyetlerin aylarca devam ettiğini gördük. Covid sonrasında birçok kişide ani kalp krizleri, kalp hastalığı, kalıcı akciğer enfeksiyonları, öksürükler, böbrek hastalığı, eklem ve romatizma hastalıkları, döküntüler, deri lezyonlan ama bunun yanında da çok ciddi sinir hasarı görüyoruz. Görülme sıklığı artan felçler, epilepsiler, daha önce hiç olmayan nörolojik bulgular, vücutta geçmeyen yaygın ya da lokal ağrılar, kişilik bozuklukları, psikiyatrik vakalar, geçici halüsinasyonlar, işitme ve görme kayıpları, devam eden tad ve koku bozuklukları yaşanıyor. Yani bu hastalık bizlerde kalıcı hasar bırakabiliyor.Covid genleri bozan bir hastalık Covid-19'un sadece bir virüs hastalığı değil, aynı zamanda genleri bozan kalıcı bir enfeksiyon olduğunu söyleyen Prof. Dr. Erçelen, "Virüs genetik yapısını vücudumuza bağlayabiliyor, genomlarıyla özellikle bağışıklık sisteminin kontrolünü bozarak, hem kendimize karşı bir hastalığın ortaya çıkmasını sağlıyor, hem de tutuğu bütün sistemleri etkiliyor. Bu yüzden Covid geçse de yan etkileri Uzamış Covid olarak devam ediyor" dedi.Covid enfeksiyonu sırasında kendi bağışıklık hücrelerinin insan vücuduna karşı kontrolden çıktığını ifade eden Prof. Dr. Erçelen, "Bugüne kadarki tecrübelerimizde Covid'in eski sistem ilaçlarla tedavi edilemeyeceğini öğrendik. Çünkü sistemin bozulmasına sebep olan bir virüsü sadece sistemin tümünü kontrol altına alabilecek başka bir ilaçla tedavi edebiliyoruz ki, bunlar da biyolojik ilaçlar. Enfeksiyonun yoğun olduğu dönemde, hastalığı kök hücre ile tedavi ettik. Tedavide mezenkimal kök hücre denilen, bütün dolaşımda, vücudun içine yayılmış kök hücreleri kullandık. Bunlar vücuda zarar verecek durum oluştuğunda hemen harekete geçen ve iyileşmeyi sağlayan hücreler. Mezenkimal kök hücre vücuda girdiğinde tıpkı bir internet gibi çalışıyor. Virüse karşı vücuda zarar verecek kadar çok üretilen, kontrolden çıkmış bağışıklık hücrelerinin salgıladığı molekülleri tanıyor ve oraya gidiyor. Kendi kök hücre şifresiyle bağışıklık sistemi kök hücresi arasında sinyal bağı kuruyor ve bağışıklık sisteminin kontrolden çıkmış genomik yapısını düzeltiyor. Ancak bazı durumlarda dozları yetmiyor, hemen harekete geçemeyebiliyorlar. Biz ve başka gruplar, bu hücreleri ilaç hâline getirip hastalara verdik ve görülen yüksek iyileşme oranları, dünyadaki başka grupların çalışmalarıyla birlikte kök hücre tedavisi Covid'de bir ilaç seçeneği hâline geldi" açıklamasını yaptı. Dünyada çok sayıda kişinin Covid enfeksiyonundan sonra felç kaldığını, kalp krizi sebebiyle hayatını kaybettiğini ve hayat kalitesini bozan geçmeyen hastalıklar yaşadığını belirten Prof. Erçelen "Long Covid dünyanın başındaki yeni sorun hâline geldi. Bu yüzden kök hücreleri tedavide ilaç olarak kullanıp başarı elde ettikten sonra acaba koruyucu olarak kullanabilir miyiz diye düşünüp çalışmalara başladık. Bakanlıktan gerekli izinleri aldık. Kök hücre ile tedavi ettiğimiz hasta grubu ile kök hücre vermeden tedavi edilen hasta grubunu karşılaştırıyoruz. Hangi grupta yan etkiler daha fazla, hangilerinde kaybolmuş, bunlara bakacağız. 6 ay-1 yıl sürecek bir çalışma bu. Büyük bir çalışma, Covid'in etkilerini tedavi eden birçok bilim dalından hocanın bir arada çalışacağı, genetik çalışmaların bir kısmı Üsküdar Üniversitesi Farmakogenetik Laboratuvarında yapılacak.Aşı yerine kullanılacak yeni bir hücre tedavisi umudu doğuyor Aşıların virüslere karşı etkili olduğunu ancak sürekli değiştiği için virüse etkin aşıların bazen yetersiz kaldığını anlatan Prof. Dr. Erçelen, "Bu durumda bütün virüslere karşı savaşan, bundan sonraki hastalıklara karşı da savaşma imkânı verecek yeni koruyucu hücre tedavisi planlaması yapabilir miyiz diye yola çıktık. Bunu bilimsel olarak kanıtlamamız gerekiyor. Türkiye'nin altyapısı da, kanuni düzenlemeleri de bunun için çok uygun. Biz şanslı bir ülkeyiz? Bu sonuçların hemen ardından da başlamak üzere şu anda AR-GE laboratuvarımızda, farmakogenetik laboratuvarımızda çalışmalarımızı sürdüreceğiz" diye konuştu.Mayo Clinic’ ten ortak çalışma teklifi Bu çalışmaların dünyada bir ilk olduğuna işaret eden Prof. Dr. Erçelen, "O yüzden bizimle iş birliği yapmak isteyen çok ciddi klinikler var. Artık isim verebiliyoruz. Mayo Clinic de bunlardan biri" dedi.Dünyanın ilk 10'unda kök hücre tedavilerine yön veriyorDünyada kök hücre tedavisinin Covid'de ilaç ve tedavi seçenekleri arasına girmesini sağlayan kök hücre tedavilerini yapan gruplardan biri de Prof. Dr. Nesrin Erçelen ve ekibi. Dünyada yapılmış 1200 çalışma içinden ilk 10'a giren Erçelen grubunun çalışması sitokin fırtınası sırasında verilen tedavide yüzde 80'in üzerinde başarı sağlandığını, entübe olmuş hastalarda ise yüzde 40 başarı sağlandığını gösteriyor. Türkiye'de kök hücre tedavisi yapılan yüzlerce hasta olduğuna işaret eden Prof. Dr. Erçelen, "Biz bunların 210 tanesini tedavisi öncesi ve sonrasında takip ettik. Dünyada böyle takip edilen kontrollü yapılmış, yararlı ve zararı olmadığı gösterilmiş, 10 çalışma var biri bizim. Bu şekilde belli dozlarda standart tedavi edilmiş ve takibi yapılmış 734 hasta var 210'u bizim. Yani dünyada standart kök hücre tedavisi alıp fayda gören hastaların üçte birini biz tedavi etmişiz" diye konuştu.Koruyucu tıp işbaşında 140 sene kadar yaşayabilirizİçinde bulunduğumuz 21’nci yüzyılın bir biyoteknoloji ve genetik çağı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Nesrin Erçelen, "İnsan genom projesinde kişinin bütün DNA şifresi çözüldü ve 2000 yılında tıp kişiselleşti. Biz buna bakarak dünyadaki 8 milyarda bir insanı diğerlerinden ayırt edebiliyoruz. Ona özel sağlık hizmeti planlayabiliyoruz, ona özel ilaçların dozlarını ve hangileri olduğunu seçebiliyoruz ve yapabiliyorsak da bu kişinin doğuştan getirdiği risklerini ölçüp daha hastalık ortaya çıkmadan önce tedavi etme imkânımız artık var. Bu nedenledir ki, eğer bu önleyici tedavileri kullanabilirsek insan ömrünün tıbben 140 yaş ve daha kaliteli olabileceğini artık söyleyebiliyoruz. Genetik yapımız hastalıkların ortaya çıkışında yüzde 40 etkili. Hâlbuki epigenetik dediğimiz genetik yapımıza etki eden çevre faktörlerine, yediğimiz içtiğimiz, anne karnındaki hormonlar dâhil olmak üzere hava kirliliği kullandığımız ilaçlar alışkanlıklarımız DNA'mızı yüzde 60 etkiliyor. Bu nedenle eğer biz kendi risklerimizi bilip buna göre hem önleyici tedavi hem de kendimize göre sağlıklı şartları belirleyebilirsek, ömrümüzü, yaşlanmamızı azaltabiliyoruz, sağlıklı hayatımızı artırabiliyoruz. Buna da önleyici tıp, prevantif tıp diyoruz" dedi.Sağlık ve genomik tıp bir devlet stratejisidir Prof. Dr. Erçelen: "Covid gibi büyük pandemiler gördük ki, ekonomiyi, savunmayı, sosyal hayatı ve geleceğimizi etkiliyor. Genomik bilim sadece insanlarla değil tüm canlılarla, bitki türleriyle, iklimle, gelecekteki kuraklıkla ilgili. O yüzden bizim mümkün olduğu kadar bu konuya ve biraz daha nem devletimizin hem akademimizin hem de özel kuruluşlarımızın daha yoğun şekilde sahip çıkması gerekiyor. Dünyanın en zengin 5 insanı iki sene önce biyoteknoloji şirketi kurdular ve bugüne kadar kurulmuş en büyük bütçeli şirket... Hem gelir getirici hem de stratejik."Türkiye Gazetesi 

06 OCA 2023

Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Recep Öztürk, Üsküdar’da sağlıkçılarla buluştu

Seminere İstanbul Medipol Üniversitesi Rektör Danışmanı ve Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları, Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı aynı zamanda Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Recep Öztürk konuk olarak katılım sağladı.Prof. Dr. Hikmet Koçak: “Sağlığa yapılan yatırım israf değildir”Sağlık alanında öğretmenlere ve öğrencilere düşen görevlerden bahsederek tıp alanında her daim güncel olunması gerektiğine dikkat çeken Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hikmet Koçak, “Sağlık, hepimizi ilgilendiren bir konudur. Sağlığa yapılan yatırım israf değildir. Sağlığı da icra eden geleceğin nesilleri olarak sizler de en iyi şekilde yetişmeniz gerekiyor ki gündemi en iyi şekilde takip etmeniz gerekiyor. Hipokrat’ın bir sözü vardır: ‘Zarar vermemek esastır’ diye. Bu sözü yanlış anlamamalıyız. Zarar vermemek hastaya dokunmamak değildir. Eğer bir hasta geldiği zaman siz bilgi eksikliğinden dolayı kendinize güvensizliğinizden dolayı bu hastadan uzaklaşıyorsanız, o da zarar vermektir. Onun için bize düşen görev de sizleri en iyi şekilde yetiştirmek ve sağlık ordusunun bir parçası haline getirmektir. Sizin göreviniz de bilgiyi en iyi şekilde öğrenmek ve kendine güvenen, ne yaptığını bilen cesaretli birer hekim olmanızdır. Bütün eğitimlerde olduğu gibi tıp alanında da güncel değişiklikler olmaktadır. Bu treni kaçırmamamız gerekiyor. Bugün öğrendiğinizle kalırsanız yarın yine eksik öğrenmiş olursunuz. Bizler yıllar önce öğrendiklerimizle sabit kalsaydık bugün çok geriler de olurduk. Onun için devamlı araştırıp öğrenmeniz gerekiyor” şeklinde konuştu.Prof. Dr. Recep Öztürk: “Sürekli kendimizi güncelleyeceğiz”Gelişen teknoloji ile birlikte tıp eğitiminde de değişimlerin olduğuna vurgu yapan Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Recep Öztürk: “Günümüzde tıp eğitiminin temel taşlarına bakarsak, kaliteli ve öz verili bir insan gücüne ihtiyaç duyuyor. Eğitimi hem verecek kişinin hem de alacak kişinin kalitesi, ilgisi ve adanmışlığı çok önemlidir. Ciddi bir altyapılanma ile birlikte teknolojik donanma çok önemlidir. Çünkü değişim ve yenilenmenin en fazla olduğu bir alan içerisindeyiz. Bilgi değişiyor, yaklaşımlar ve teknoloji değişiyor. Burada değişimi yönetmekte bir sanattır. Tıp eğitimini değerlendirirken bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirmek gerekir. Bileşenlerin birbirleriyle olan ilişkilerini iyi yorumlamak gerekmektedir. Tüm dünya tıp eğitimi sorunlarını tartışıyor. Her bir ülkenin kendine özgü sorunları var. Özellikle gelişen teknoloji ile birlikte eğitimin, hasta bakımının giderek daha karmaşık hale gelmesi ve pahalılaşması sorunları büyütmektedir. Sürekli kendimizi güncelleyeceğiz ama ona rağmen bilmediklerimizin bildiklerimizden çok daha fazla olduğunu her zaman düşünmek zorundayız. Günümüzde değişimden bahsediyoruz ama değerler olmayınca diğerlerinin çok büyük bir önemi yoktur. Önce değerleri ikame edeceğiz” diye konuştu.Prof. Dr. Recep Öztürk: “Hekimlik insanlığa adanmış bir sanattır”Bir hekimin sahip olması gereken kişilik özellikleri üzerinde duran Öztürk: “İyi ahlaklı hekim alanında yetkin, kendini güncelleyen, eski ve yeniyi sentezleyen, insana sevgi, şefkat ve saygıyla dolu yüksek ahlaklı meziyetlere sahip olandır. Medeniyetimizin olmazsa olmaz değerlerini uygulayan, bilimi uygulayan, hocalarına saygıyı gösteren, meslektaşlarını kardeş sayan, tevazu sahibi, samimi, kanaatkâr, vefakâr, sabırlı, hastalarına hiçbir nedenle ayrım yapmayan, hastalarının gözlerini okuyabilen, hastalarına da gözlerini okutabilen, empati yapıp kendini hastasının yerine koyabilen dürüst bir iletişim kurabilen, ön yargısız ve nezaket görgü kurallarına özenli olan kısaca deontolojik kurallar olarak hocalarımızın aktardığı değerlere bağlı bir kişilik diyebiliriz. Hastaya karşı davranışta bir kaybımız varsa orada bilgi ve beceri hiç önemli değil. Tabii ki bilgi sıfırsa diğerleri de hekimlik için işe yaramıyor. Bunların hepsini sıfırdan kurtarıcı şeyler yapmalıyız. Onun için tıpta insan bilimleri mutlaka müfredatımızda yer almalıdır. Tıp tarihi, tıp insanı, tıp antropolojik ve sanat arasında ilişkiyi kurmalıyız. Çünkü hekimlik insanlığa adanmış bir sanattır” dedi.Seminer öğrencilerin sorularının cevaplanmasının ardından toplu fotoğraf çekimi ile sona erdi.

30 ARA 2022

Havai fişekler bizi, havayı, doğayı ve canlıları olumsuz etkiliyor…

İlla diyorsanız 500 metre uzaktan izlenmeli… Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, eğlence ve gösteri amacıyla kullanılan havai fişeklerin halk sağlığı üzerindeki etkilerine ilişkin değerlendirmede bulundu.Havai fişek gösterileri eğlence amacıyla yapılıyorHavai fişeklerin estetik ve eğlence amaçlı kullanılan düşük patlayıcı güçlü piroteknik aygıtlar olduğunu kaydeden Prof. Dr. Haydar Sur, “Havai fişeklerin en yaygın kullanıldığı alan havai fişek gösterileridir. Bir havai fişek olayı yani havai fişek gösterisi piroteknik gösteri olarak da adlandırılır ve havai fişeklerin ürettiği efektlerin gösterisidir.” dedi.Havai fişek kültürü Çin’de keşfedilip yaygınlaştıHavai fişek kültürünün Çin’de 2000 yıl kadar önce keşfedildiğini kaydeden Prof. Dr. Haydar Sur, günümüzde de farklı amaçlarla kullanıldığını belirterek “Havai fişeklerin icadı ya da kaza sonucu bulunuşu ile ilgili en yaygın efsane, o günlerde mutfaklarda çokça bulunan odun kömürü, kükürt ve güherçilenin karıştırılmasıdır. Bu karışım bambu bir tüp içerisinde sıkıştırıldığında ve yakıldığında patlamaktaydı. Kestane fişekleri geçmişte ve hatta günümüzde bile şeytani ruha sahip hayaletleri yüksek ses yardımı ile korkutup kaçırmak için kullanılır. Kestane fişekleri doğum günlerinde, ölümlerde ve yeni doğan çocukları kutsamak için günümüzde de kullanılmaktadır. Çin yeni yılına özgü en yaygın kutlama şekillerinden biri de şeytani ruhlardan uzak bir yıl geçirmek için kestane fişekleri ile kutlama yapılmasıdır.” diye konuştu.Havai fişekler yıldız denilen kimyasallarla üretiliyorDaha sonra bu uygulamaların eğlence ve kutlama amaçlı bütün dünyada yaygınlaştığını ifade eden Prof. Dr. Haydar Sur, havai fişeklerin renklerinin genelde yıldız adı verilen ve yakıldığında kuvvetli ve parlak ışık veren karıştırılmış kimyasallarla üretildiğini söyledi. Yıldızların beş temel karışımdan oluştuğunu kaydeden Prof. Dr. Haydar Sur, “Yakıt, yıldızların yanmasını sağlar. Oksitler, bu bileşim oksijen üreterek yakıtın daha iyi yanmasını sağlar. Renk, kimyasallar tarafından üretilir. Tutkal, yıldızları oluşturan kimyasalların bir arada kalmasını sağlar. Klor verici, renkli alevin gücünü artırır. Bazen oksitler de bu işlevi yerine getirir.” dedi.Pekçok olumsuz etkileri bulunuyorHavai fişeklerin doğaya zarar verdiğini, doğanın kimyasal dengesini bozmanın yanında insanlara, hayvanlara, bitkilere değişik açılardan zarar oluşturduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Haydar Sur, “Yüksek şiddette ses nedeniyle insanlarda ve hayvanlarda işitme kayıpları; toprak, su ve hava kirlenmesine yol açarak çevreyi zehirleme; orman yangınlarına ve diğer yangınlara sebep olma ile insanlarda ve hayvanlarda yaralanmalara yol açma gibi olumsuz etkileri vardır.” dedi.Göz sağlığı açısından riskler barındırıyorHavai fişeklerin insanlar üzerinde ciddi sağlık sorunlarına yol açtığının anlaşıldığını belirten Prof. Dr. Haydar Sur, “Özellikle göz sağlığına zarar vermektedir. İnsanlar eğlence ya da estetik gösteri izlemek amacıyla gökyüzüne bakarken, renkli ışıkları veren maddeler yeryüzüne düşmektedir. Seyrederken bile sağlığa zarar vermekte, gözde tahribat ve yanık oluşturmaktadır. Havai fişekler ateşlendikten sonra gözde hem mekanik travma hem de termal yanıklara neden olur. Sorun görme kaybına kadar ilerleyebilir.” uyarısında bulundu.Gözle ilgili şikayet varsa mutlaka hastaneye başvurulmalıProf. Dr. Haydar Sur, gözlerde şikayetler başladığında acilen hastaneye gidilmesini, gözlerin yıkanmamasını ve ovuşturmamasını, gözlerin eller ile sıkıca kapatılmamasını veyahut gözlere basınç uygulanmamasını, gözde bir nesne olduğu hissedilirse müdahale edip çıkarmaya çalışılmamasını, doktorun önerdiği dışında göze değişik damla ve krem gibi tıbbi madde uygulanmamasını, aspirin gibi kan sulandırıcı ve ağrı kesici ilaçların alınmaması gerektiğini söyledi.500 metre uzaktan izlenmeliGösterilerin izlenmesini önermediklerini kaydeden Prof. Dr. Haydar Sur, “Yine de gösterisi izlenecekse, havai fişeklerden en az 500 metre uzakta durulmalı ve patlayan bir havai fişek ile karşılaşılırsa elle temastan mutlaka kaçınılmalıdır.” uyarısında bulundu.Bu uyarılara kulak verilmeli!Prof. Dr. Haydar Sur, diğer uyarılarını da şöyle sıraladı:Havai fişekler çok yüksek sıcaklıkta yanar. Bu nedenle çocuklardan mutlaka uzak tutulmalıdır.Havai fişekler mümkünse yerleşim yerlerinde ve içinde yanıcı maddelerin olduğu orman gibi yerlerde ateşlenmemelidir.Acil durumlar için (patlamayan ve tutuşmayan bir havai fişek olunca) veya yangın başlangıcı olunca söndürmek için yakın bir yerde bol su bulundurulmalıdır.Arızalı ve yanmayan havai fişekler asla tekrar kullanılmamalı ve ıslatılıp kullanım dışı bırakılmalıdır.Kullanılmayan havai fişekler sağlam olanların yanından uzak tutulmalıdır.Havai fişekler cam ve metal kapların içinde ateşlenmemelidir.Havai fişekler serin ve kuru yerlerde saklama talimatlarına uygun şekilde saklanmalıdır.Havai fişek ışık saçarken vücuda yakın bir şekilde tutulmamalıdır.Profesyonel olmayan hiç kimse bu işlemleri gerçekleştirilmemeli, profesyoneller de önlemlere eksizsiz uymalıdır.Havayi fişek alternatifi ürünler kabul görüyor…Günümüzde havai fişeklerin yerine geçebilecek ürünlerin gittikçe daha da kabul gördüğünü kaydeden Prof. Dr. Haydar Sur, “Bunlar arasında en yüksek tercih lazerli ışık gösterileri yönünde olmaktadır. Ancak bu gösterilerin kuşlarda yine de olumsuz etki potansiyeli vardır. Doğadaki bütün canlıları ve cansız varlıkları koruma sorumluluğumuz vardır. Bu konuda tek ve kesin çözüm, bizim için hayati bir öneme sahip olmayan havai fişek kullanımını bırakmaktır.” dedi.

22 ARA 2022

Bu belirtiler guatr habercisi olabilir!

Guatr tedavisi ihmal edilmemeliÜsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi  Dekan Yardımcısı Cerrahi Tıp Bilimleri Bölümü Başkanı Prof. Dr. Murat Kalemoğlu, guatr hastalığı hakkında değerlendirmede bulundu.Guatrın tiroid bezinizin büyüdüğü bir durum olduğunu kaydeden Prof. Dr. Murat Kalemoğlu, “Tüm tiroidiniz büyüyebilir veya tiroid nodülleri adı verilen bir veya daha fazla küçük topaklar geliştirebilir. Tiroid beziniz, boynunuzda Adem elmasının altında bulunan küçük, kelebek şeklinde bir iç salgı bezidir. Tiroksin (T4) ve triiyodotironin (T3) hormonlarını üretir.”dedi.Vücudun pek çok işlevinde önemli rol oynuyorProf. Dr. Murat Kalemoğlu, bu hormonların  metabolizma, vücut ısısı, ruh hali ve heyecanlanma, nabız ve kalp atım hızı, sindirim dahil olmak üzere belirli vücut işlevlerinde rol oynadığını söyledi. Guatr hastalığının belirtilerine de değinen Prof. Dr. Murat Kalemoğlu, “Bir guatrın boyutu, çok küçük ve zar zor fark edilenden çok büyüğe kadar değişebilir.  Guatrların çoğu ağrısızdır, ancak tiroiditiniz varsa yani tiroid bezinde iltihap varsa ağrılı olabilir.” uyarısında bulundu.Bu belirtilere dikkat!Prof. Dr. Murat Kalemoğlu, guatrın başlıca belirtilerini “Boynunuzun önünde, Adem elmanızın hemen altında bir yumru, boğaz bölgenizde bir sıkışma hissi, ses kısıklığı (cızırtılı ses), boyun damarı şişmesi ve kollarınızı başınızın üzerine kaldırdığınızda baş dönmesi” olarak sıraladı.Prof. Dr. Murat Kalemoğlu, guatrın diğer daha az yaygın semptomlarının da nefes almada zorluk (nefes darlığı), öksürük, nefes borunuzun sıkışması nedeniyle hırıltı, yemek borusunun sıkışması nedeniyle yutma güçlüğü olduğunu söyledi.Açıklanamayan kilo kaybı, hipertiroidizm belirtisi olabilirGuatrı olan bazı kişilerde ayrıca hipertiroidizm yani aşırı aktif tiroid olabildiğini ifade eden Prof. Dr. Murat Kalemoğlu, hipertiroidizm belirtilerini de şöyle sıraladı: “Hızlı kalp atış hızı (taşikardi), açıklanamayan kilo kaybı, ishal, egzersiz yapmadan veya artan oda sıcaklığından terleme, ellerde titreme, gerginlik ve kolayca sinirlenme.”Yetersiz tiroid salınımı yorgunluğa neden olabilirGuatrlı bazı kişilerde ayrıca hipotiroidizm yani yetersiz tiroid hormon üretimi olabileceğini kaydeden Prof. Dr. Murat Kalemoğlu, hipotiroidizm belirtilerinin de yorgunluk ya da yorgun hissetmek, kabızlık, kuru cilt, açıklanamayan kilo alımı, anormal adet görme dönemleri olarak sıraladı.Tedavisi ihmal edilmemeliGuatrın tedavisinin ihmal edilmemesi gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Murat Kalemoğlu, “Basit guatr genelde iyi bir prognoza sahiptir. Ancak tedavi edilmezse Tiroidiniz büyümeye devam ederse çevredeki yapılara baskı yaparak nefes almada ve yutkunmada güçlük ve ses kısıklığına neden olabilir. Guatr, Graves hastalığı veya Hashimoto hastalığı gibi başka bir tiroid hastalığının belirtisiyse, prognoz tiroid büyümesinin altında yatan nedene bağlıdır. Ayrıca Tiroid nodüllerinin bir kısmında kanserleşme riski vardır.”uyarıısında bulundu.İyot eksikliğine dikkat!Guatr hastalığında risk faktörlerine de değinen Prof. Dr. Murat Kalemoğlu, “Dünya çapında guatrların en yaygın nedeni, tahminen 2,2 milyar insanı etkileyen iyot eksikliğidir. İyot eksikliği ne kadar şiddetliyse, kişinin guatr olma olasılığı o kadar yüksektir:•Hafif iyot eksikliğinde guatr görülme sıklığı %5 ila %20 arasındadır.•Orta derecede iyot eksikliği ile görülme sıklığı %20 ila %30'a çıkar.•Şiddetli iyot eksikliği ile görülme sıklığı %30'un üzerine çıkar.Çeşitli tedaviler uygulanıyorGuatr tedavisinden bahseden Prof. Dr. Murat Kalemoğlu, tedavinin tiroidin ne kadar büyüdüğüne, bulgularına ve buna neyin sebep olduğuna bağlı olduğunu belirterek tedaviler hakkında şunları söyledi:Tedavi yok/"dikkatli izlem": Guatr küçükse ve sizi rahatsız etmiyorsa, sağlık uzmanınız tedavi edilmesi gerekmediğine karar verebilir. Ancak, herhangi bir değişiklik için tiroidinizi dikkatle izleyeceklerdir.İlaçlar: Levotiroksin bir tiroid hormon replasman tedavisidir. Guatrın nedeni az aktif bir tiroid (hipotiroidizm) ise hekiminiz muhtemelen reçete yazacaktır. Guatrın nedeni aşırı aktif bir tiroid ise (hipertiroidizm) başka ilaçlar reçete edilir. Bu ilaçlar arasında metimazol ve propiltiourasil bulunur. Guatr iltihaplanmadan kaynaklanıyorsa, hekiminiz aspirin veya bir kortikosteroid ilacı reçete edebilir.Radyoaktif iyot tedavisi: Aşırı aktif tiroid bezi vakalarında kullanılan bu tedavi, ağızdan radyoaktif iyot almayı içerir. İyot tiroid bezinize gider ve bezi küçülten tiroid hücrelerini öldürür. Radyoaktif iyot tedavisinden sonra, muhtemelen hayatınızın geri kalanında tiroid hormonu replasman tedavisi almanız gerekecek.Cerrahi: Hekiminiz, tiroid bezinizin tamamını veya bir kısmını çıkarmak için ameliyat önerebilir ( tiroidektomi ). Guatr büyükse ve nefes alma ve yutkunmada sorunlara neden oluyorsa ameliyat gerekebilir. Bazen nodülleri çıkarmak için cerrahi de kullanılır. Kanser varsa cerrahi yapılmalıdır. Çıkarılan tiroid bezi miktarına bağlı olarak, hayatınızın geri kalanında tiroid hormon replasman tedavisi almanız gerekebilir.İyotlu sofra tuzu tüketilmelidirProf. Dr. Murat Kalemoğlu, guatrın önlenmesi için tavsiyelerini de “İyot eksikliğinden kaynaklanan guatr (basit guatr) genellikle önleyebileceğiniz tek guatr türüdür. Balık, süt ürünleri ve sağlıklı miktarda iyotlu sofra tuzu içeren bir diyet tüketmek bu tür guatrları önler. İyot takviyeleri ve diğer takviyeler genellikle tavsiye edilmez ve yarardan çok zarar verebilir.”şeklinde sıraladı.

08 ARA 2022

AIDS Farkındalığı konuşuldu…

Konferansa HİV ve Epidemi Üyesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Dilek Manço, Kırmızı Kurdele Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Arda Karapınar ve Türkiye Aile Sağlığı ve Planlama Vakfı (TAPV) Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Eğitmeni Nurşen Kanbur konuşmacı olarak katıldı.Prof. Dr. Güler Cimete: “Cinsellik hassas bir konudur”Açılış konuşmasını gerçekleştiren Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Güler Cimete, cinselliğin fiziksel yönünün yanında zihinsel tarafının da önemli olduğuna vurgu yaptı. Cimete; “Sizlerle burada olmak büyük mutluluk. Ara ara özellikle cinsellik ile ilgili konularda bir araya gelmeyi çok önemsiyorum. Her yıl yani Aralık’ın ilk haftasında özellikle Türkiye Aile Planlaması Vakfı ile bir etkinlik düzenleyerek sizlere de hem AIDS hem cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda farkındalık yaratmayı yıllardır sürdürüyoruz. Cinsellik hassas bir konudur. Hala ülkemizde bir tabu şeklinde konuşulması, yaklaşılması, ortaya konulmasında birtakım kısıtlılıklar olan bunu kültürle aktararak geldiğimiz bir alan olduğu için insanların yargılarından da etkilenebiliyor. Cinselliğin fiziksel yönü olduğu gibi çok daha önemlisi zihinsel, sosyal, duygusal, spritüal yönü vardır. Dolayısıyla bu boyutlarıyla bir arada düşüneceğimiz bir alan ve tabulaştırırsak bu alanı tanımayacak olursak, bilgisiz kalacak olursak işte o zaman birtakım sağlık sorunları ortaya çıktığı gibi hem kendi sağlıklı cinsellik hakkımızı yaşayamıyoruz hem de başkalarının cinsel sağlık hakkını engellediğimiz gibi cinsel bağlantılı birçok soruna da zemin hazırlayabiliyoruz. Bunların üstesinde bilgilenmeyle, o yargılarımızı yok etmeyle geleceğiz. Kendi cinsel sağlığımızı sürdüreceğiz, ortam hazırlayacağız, geliştireceğiz ki hizmet verdiğimiz insanlara da benzerlerini aktarabilelim. Bu nedenle cinsel üreme sağlığıyla bağlantılı her konuda gerçekten hassasız, olabildiğince fırsat yaratmak ve kendi cinsel sağlığımızın yanı sıra topluma sunacağınız hizmet bağlamında sizleri aydınlatmak istiyoruz.” şeklinde konuştu.Prof. Dr. Arif Aktuğ Ertekin: “Doğamızda var olan bir şeyi görmezden gelirsek bu doğayla bağdaşmaz”Topluma cinsellikle ilgili doğru bilginin verilmesi ve önemine değinilmesi gerektiğini dile getiren Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Arif Aktuğ Ertekin; “Toplumlarda bir şeylere yasak getirdiğinizde o konuda doğal ve bilgi sahibi olması gereken konular varsa insanlar bunları doğru kaynağından alamıyorlar. Yanlış yerlerde almaya başlayınca da iş çok farklı yerlere kayıyor. Çok farklı yerlere kayınca da insanlar bunu farklı amaçlarla, kolaylıkla ve rahatlıkla istismarından tutunda pazarlamasından tutun da para kazanmak gibi suç işletmek gibi her konuda kullanabiliyorlar. Doğamızda var olan bir şeyi görmezden gelirsek bu doğayla bağdaşmaz. Bunu bilmek, öğrenmek gerekir. AIDS hastalığı HIV virüsü 1980’li yıllarda ilk olarak Amerika’ da tanımlanmıştır. Günümüze kadar yaklaşık 40 milyon insan ölmüştür ama bakıyorsunuz ölenlerin çok büyük bir çoğunluğu gelişmekte olan ülkelerde veya gelişememiş ülkelerde özellikle de Afrika’nın Sahra bölgeleri bu konuda başı çekiyor. Farka bakıldığında gelişmiş, ekonomik durumu iyi olan toplumlar kendi ülkesindeki insanları bilgilendirmişlerdir. Oralarda daha az görülmüştür. Günümüzde artık ölümden ortaya çıkmaya başladı. Kronik gibi hastalık gibi ama bu hale gelmesi için yaşam boyu düzenli tedavi almamız gerekiyor. Gelişmekte olan ülkeler bunu alamadığı için ne yazık ki eğitimde veremediği için kayıplar olmaktadır. Cinsellik yaşamımızın doğal bir parçasıdır. Bunu sağlıklı ve doğru bir şekilde yaşamak hem kişisel bizim hem de topluma bu konuda örnek olmamız, bilgi vermemiz gereken bir meslektesiniz.” dedi.Prof. Dr. Haydar Sur: “Medeni insanların gelişmemiş insanlardan en büyük farkı Sivil toplumlarda örgütlenme yeteneğini kazanmış olmalarıdır”Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, HIV konusunda politikliğin elden bırakılmaması gerekildiğini ifade etti. Sur; “Sadece bir bulaşıcı hastalık ve onun yayılması gibi kısır bir bakış açısından çok daha öte perspektiflerle ele alınması gereken bir sorundan bahsediyoruz. Bugün HIV virüsünün anne sütüyle bulaştığı biliniyor. Dünya Sağlık Örgütü bir tartışma yaptırıyor; ‘Afrika bölgesinde virüsü taşıdığı belli olan anneler doğduğu çocukları emzirsinler mi?’ diye. Bu tartışma gelişmiş ülkelerde yapılmadı çünkü onun yerine yapay beslenme şekliyle bebeği korumayı başardılar. Bu resmi toplantı da çıkan olay şuydu; ‘Bu bebekler anne sütüyle beslendiğinde HIV virüsüne maruz kalacaklardır. Ancak anne bu bebekleri beslemediğinde Malnütrisyondan beş yaşına kadar erişme şansları o kadar azdır ki en azında virüsü alarak AIDS ile yaşama şansları 15- 20 yıla uzayabilir. Bu yüzden emzirmelidir.’ Ben bunu ilk okuduğumda ağlamaklı oldum. AIDS diye bir hastalıktan bahsediyoruz. Onun için sosyal boyutunu da ihmal etmeden, evet cinsellik tarafı vardır ve yayılmasında en büyük etken güvensiz cinsel ilişkilerdir. Bundan sonra da önlemlerimizin en güçlüsü güvenli cinsellik yaşamını sağlayarak elde edilecektir ancak ne ile savaştığımızı iyi bildiğimizde olayın nihayetinde yine politiğiz. Uluslararası hakkaniyetsizliklere dayandığını da hiç unutmamamız lazımdır. Uygar, medeni insanların gelişmemiş insanlardan en büyük farkı sivil toplumlarda örgütlenme yeteneğini kazanmış olmalarıdır. Bu bilinçle fayda sağlayan kim varsa hepsine sonsuz teşekkür ediyorum.” ifadelerini kullandı.Dr. Dilek Manço: “HIV/ AIDS ülkemizin içinde bulunduğu coğrafyada yayılmaya devam ediyor”HIV/ AIDS’in bulaşma yollarına değinen HIV ve Epidemi Üyesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Dilek Manço; “40 yılı aşkın süredir hayatımızda olan HIV/ AIDS her ne kadar dünyada bazı ülkelerde azalmaya başladıysa da ülkemizin ve ülkemizin içinde bulunduğu coğrafyada yayılmaya devam ediyor. Bir yandan hastalık ve tanıyla mücadele ederken biz hastaların karşılaştığı zor durumlarla da mücadele ettik. Gelecekte sadece bir sağlık çalışanı değil, aynı zamanda bir toplum lideri olacaksınız. HIV insandan insana bulaşmaktadır. Virüs, HIV-pozitif bireylerin kan, sperm, vajina salgısı ve anne sütünde bulunur. Hem kadın, hem de erkekten bulaşabilir. HIV’in bulaşma yolları şunlardır: Cinsel temas, kan ürünleri ve anneden bebeğe bulaşmadır. Cinsel yolla bulaşan bir hastalığın varlığı bulaşmayı 9 kata kadar artırabilir. Vakaların tanımlanması ve virüsün bulunmasından sonra virüse karşı antikorların bulunmasıyla kan ve kan ürünleriyle buluşma oldukça azalmıştır. Anne HIV pozitifse ve herhangi bir tedavi almıyorsa bebeğine gebelik esnasında, doğum esnasında veya emzirmeyle bulaştırma şansı %30’dur. Ama tedaviyi düzenli kullanıyorsa virüs miktarı azalacaktır.” şeklinde konuştu.Arda Karapınar: “Covid aşılarını bulmamızı sağlayan teknolojiyi HIV’ e bağlıyoruz”Covid ve AIDS arasında bağlantı kuran Kırmızı Kurdele Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Arda Karapınar; “AIDS bizim şu an Covid aşılarına sahip olmamızın temel sebeplerindendir. AIDS üzerine yapılan çalışmalar, HIV ile ilgili aşı çalışmaları devam ederken denenmiş metotlar hatta bir süre denendi sonrasında vazgeçildi. Çünkü bu metodun çok pahalı olduğu görüldü. Sonra bilimsel açıdan fırsat devreye girince bunlardan yararlanıldı ve aslında Covid aşılarını bulmamızı sağlayan teknolojiyi HIV’ e bağlıyoruz.” dedi.Nurşen Kanbur: “Güvenli bir ilişki yaşamıyorsak cinsel sağlıktan bahsedemeyiz”Güvenli bir cinselliğin önemine vurgu yaparak cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların ortaya çıkardığı kanserlere değinen Türkiye Aile Sağlığı ve Planlama Vakfı (TAPV) Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Eğitmeni Nurşen Kanbur; “Özellikle gençlerin aklına gelmeyen sadece cinsellik yaşanırken kondom kullanırsam gebelikten korunurum cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlardan korunurum güvenli o zaman diye düşünüyorlar. Hayır, güvenli değil bir o kadar önemlisi yaşadığımız ilişki nedeni ile eğer ayrımcılığa maruz kalıyorsak, aşağılanıyorsak, ötekileştiriliyorsak, baskılanıyorsak, şiddet görüyorsak o zaman o ilişkide güvenden bahsedemeyiz. Güvenli bir ilişki yaşamıyorsak cinsel sağlıktan bahsedemeyiz. Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar cinsel sıvılarla ve kan yoluyla bulaşan enfeksiyonlar. Nedenleri virüsler olabilir parazitler olabilir bakteriler olabilir bu gibi çeşitli etkenler olabilir. Neden önemli cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar ülkemizin son yapılan nüfus sayımında 84 milyona yakın bir nüfusu var ve bunların yaklaşık 4/1’ inin genç olduğunu biliyoruz. HPV dediğimiz virüsün 200’ ün üzerinde çeşidi vardır. Bunların 18 çeşidi rahim ağzı kanseri, testis kanseri, penis kanseri ve dil kökü kanserine sebep oluyor. Ve son yıllarda dil kökü kanseri rahim ağzı kanserine neredeyse yetişiyor.” ifadelerini kullandı.AIDS Farkındalığı Konferansı, hatıra fotoğraflarının çekilmesinin ardından sona erdi. 

05 ARA 2022

‘Sağlık Çalışanlarının Güvenliği’ birçok yönüyle kitaplaştırıldı…

Alanında uzman otuzu aşkın akademisyenin katkı sağladığı eserin ders kitabı alanında önemli bir açığı kapatacağı tahmin ediliyor.Esere Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan kitap bölümü ile katkı sağlarken; Tıp Fakültesi Dekanı, Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı ve Sağlık Bilimleri Fakültesi Sağlık Yönetim Bölüm Başkanı Prof. Dr. Haydar Sur yazar ve editörler arasında yer aldı.Ayrıca İş Sağlığı ve Güvenliği Bölüm Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Rüştü Uçan ve  İş Sağlığı ve Güvenliği Bölümü Öğretim Üyesi Öğr. Gör. Ali Orhan Karacığan ile Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Ayhan Özşahin, Sağlık Bilimleri Fakültesinden Doç. Dr. Müge Ensari Özay ve Üsküdar Üniversitesi Kariyer Merkezi Yönetici Yardımcısı Doktorant Gülçin Eren kaleme aldıkları bölümler ile kitaba katkı sağlayan isimler arasında bulunuyor.Eser sağlık çalışanlarının sağlığı konusunu mercek altına alıyor“Sağlık Çalışanlarının Güvenliği” kitabının editörlüğünü Prof. Dr. Haydar Sur, Doç. Dr. Tunçay Palteki ve Dr. Öğretim Üyesi Gülay Yazıcı üstlendi. Eserde sağlık hizmetlerinin taşıdığı risklerin türü ve boyutu ortaya konularak bu risklerden korunma yöntemleri ifade ediliyor. Ders kitabı olarak okutulması da mümkün bir kitap olan eserde, sağlık çalışanlarının iş yaşamında biyolojik, kimyasal, ergonomik, fiziksel, ruhsal ve sosyal birçok tehlikelere maruz kaldığı ifade ediliyor.Otuzu aşkın yazarın kitap bölümü kaleme alarak katkı sağladığı eserde, sağlık hizmeti ortamının sağlık çalışanlarının “öz sağlığını” yok eden bir mekanizmaya dönüşebildiği ifade ediliyor.Nobel Tıp Kitabevi Yayınlarından çıkan eser raflarda.

21 KAS 2022

TÜBİTAK, Üsküdarlı 18 öğrencinin projesini daha destekleyecek

TÜBİTAK 2209-A 2022/1. Dönem Öğrenci Projeleri Destek Program başvurusu yapılan 25 projeden Üniversite Öğrencileri Araştırma Projeleri Destekleme Programı 2022/1 Dönemi Bilimsel Değerlendirme Sonuçlarına göre 17 proje desteklenmeye uygun görüldü.Aynı zamanda Üniversite Öğrencileri Sanayiye Yönelik Araştırma Projeleri Destekleme Programı 2022/1 Dönemi Bilimsel Değerlendirme Sonuçlarına göre de 1 TÜBİTAK 2209-B programı kapsamındaki proje desteklenecek.Lisans öğrencilerinin araştırma kültürü kazanması, proje geliştirme, sanayi ile birlikte proje geliştirme, başvuru ve yönetim yetkinliklerini artırarak; akademik dünya ile TÜBİTAK desteği ile birlikte tanışma fırsatı buldu.Projesi desteklenen öğrencilerin danışmanlığını Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Tunç Çatal, Prof. Dr. Korkut Ulucan, Doç. Dr. Mesut Karahan, Doç. Dr. Aylin Yalçın Sarıbey, Doç. Dr. Vildan Enisoğlu Atalay, Dr. Öğr. Üyesi Cihan Taştan, Dr. Öğr. Üyesi Salih Tuncay, Dr. Öğr. Üyesi Özlem Oğuz, Arş. Gör. Göksu Yılmaz üstlendi.TÜBİTAK 2209-A, 2209-B Üniversite Öğrencileri Araştırma Projeleri Destek Programı kapsamında desteklenecek öğrenci ve proje isimleri ise şu şekilde:

15 KAS 2022

Prof. Dr. Nesrin Kartal Özer Kore’ de uluslararası sempozyumlara katılım sağladı

Güney Kore’de düzenlenen, dünyanın saygın bilim insanlarının konuşmacı olarak katıldığı sempozyumda karşılıklı fikir alışverişinde bulunuldu.Prof. Dr. Nesrin Kartal Özer, Seoul-Kore’de gerçekleşen The Korean Academy of Science and Technology’nin 53. Sempozyumu ‘New Insights on the Landscape of Redox Signaling in Human Diseases’ e davetli konuşmacı olarak katılım sağladı. Özer, sempozyumda 'High Cholesterol Induced Endoplasmic Reticulum Stress Signaling: Role in the Progression of Cardiovascular Diseases' başlıklı bir konuşma gerçekleştirdi.Öte yandan Seoul National University tarafından Güney Kore’de düzenlenen SFRR-Asia 2022 ‘New Paradigm for Research on Oxidative Stress&Inflammation’ toplantısına davetli olarak katılım sağlayan Prof. Dr. Nesrin Kartal Özer, oturum başkanlığını yaptığı toplantıda ‘Cholesterol impact on cellular stress promoting nonalcoholic steatohepatitis’ başlıklı bir de konuşma yaptı.

10 KAS 2022

Gazi Mustafa Kemal Atatürk 84'üncü Ölüm Yıldönümünde Anıldı...

Üsküdar Üniversitesi olarak Atamızı bir kez daha saygı, sevgi ve minnetle anıyoruz.Üsküdar Üniversitesinde her yıl 10 Kasım Atatürk'ü Anma Günü ve Atatürk Haftası'nda anma etkinlikleri düzenleniyor.10 Kasım 1938'de Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, çok sevdiği vatanına ve hayata gözlerini yumdu. Eğitime, kadına ve hayvanlara verdiği önemle herkese örnek olması gereken Atatürk'ün ölümü, Türk Milletini derinden üzmüştür. Sadece Türk halkının değil, diğer milletlerin de sıklıkla örnek aldığı ve sevdiği bir lider olan Atatürk, 10 Kasım 1938'de saat dokuzu beş geçe bizlere veda etmiştir. Atatürk, ölümünden günümüzü her 10 Kasım’da çeşitli etkinliklerle anılıyor.Üsküdar Üniversitesi akademik ve idari kadrosu da öğrencileriyle birlikte saatler 09:05'i gösterdiğinde tüm yerleşkelerinde Mustafa Kemal Atatürk'ü andı. 

28 EKI 2022

YÖK Afiliye Hastaneler Denetimi Üsküdar Üniversitesinde gerçekleştirildi

Üsküdar Üniversitesi NP Sağlık Yerleşkesinde YÖK Denetçileri ile bir araya gelen Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan başkanlığındaki üniversite heyeti, YÖK yetkililerine bilgilendirmelerde bulundu. Hastane ve eğitim çalışmalarına ilişkin sunumu Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur gerçekleştirdi.Heyet, Tıp ve Diş Hekimliği fakültelerinde sağlık alanında eğitim gören öğrencilerin uygulama yaptıkları afili hastaneler NPİSTANBUL ve Memorial hastanelerindeki işleyişlerle ilgili de hastaneleri gezerek bilgi aldı. Üniversite heyeti ve YÖK denetçileri hastane gezileri sırasında tıp ve sağlık öğrencileri ile bir araya gelerek hatıra fotoğrafı da çektirdi.Denetimin gün boyunca sürmesi planlanıyor.

24 EKI 2022

Üsküdar Tıp Öğrencileri Birliği Kulübü “Prostat Kanseri” Semineri düzenledi

Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Yerleşkesi İbn-i Sina Oditoryumu'nda gerçekleşen etkinliğin konuğu, üroloji alanında çalışmalarıyla dikkat çeken Doç. Dr. Fatih Özkaya oldu. Özkaya, prostat kanseri hakkında genel bilgilendirmede bulunurken; semptomları, tanı koyma yolları ve hastalığın tedavisi hakkında genç hekim adaylarına bilgilendirmede bulundu. Üsküdar Tıp Öğrencileri Birliği (TÖB) Kulübü tarafından düzenlenen ve yaklaşık bir saat süren etkinlik, Tıp Fakültesi öğrencileri tarafından ilgiyle takip edildi.

14 EKI 2022

Her şey “Dumansız Kampüs” için...

“Türkiye'de 20 milyondan fazla kişi tütün kullanmaktadır”Sigara içen kişilerin artmaması ve azalması konusunda çarpıcı açıklamalarda bulunan Dünya Sağlık Örgütü Yöneticisi, Yeşilay Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Toker Ergüder; “Öncelikle sigara kullanımını azaltmaya yakınlarımızdan başlamalıyız. Çevremizdeki herkesi uyarmalıyız. Sigara bağımlılığında siz doktor adayları olarak bize destek olun. Doktorlar olarak sigarasız bir ortamda yaşamak zorundasınız. Sigara bağımlılığında özellikle, 18-25 yaş arasındaki artışı çok fazla. Türkiye'de her yıl 125 bin kişi sigara içtiği için hayatını kaybediyor. Ülkemizde tüm ölümlerin %25'i sigara kaynaklı ölümlerdir. Aslında tüm dünyada sigara içme oranları düşüyor ancak ülkemizde bu oranlar artış halinde. Türkiye'de başka bir sıkıntımızsa özellikle kadınların sigara içme oranlarının büyük ölçüde artması. Özellikle kadın doktorlarda, kadın hemşirelerde, kadın öğretmenlerde sigara içme oranları toplumun çok üzerinde. Erkeklerde eğitim ve statü yükseldikçe sigara içme oranları düşüyor, kadınlardaysa eğitim ve statü yükseldikçe sigara içme oranları artış gösteriyor. Sigara firmaları tüm bunları çok iyi bildiği içinde belki bu üniversitenin hemen dışında belki bir kafeteryada sigara firması size ilk sigarayı uzatacaktır ve eğer siz onlara hayır diyebilirseniz hayatınız boyunca bağımlı olmaktan kurtulacaksınız.” ifadelerini kullandı.“Tütünün yayılmasının ana sebebi tütün endüstrisidir”Tütün kontrolü kavramından söz eden Ergüder, sigaraya bağlı ölümlerin bu kontrol sayesinde azalacağının altını çizdi. Ergüder; “Tütün kullanımı dünyanın ve ülkemizin en önemli önlenebilir ölüm nedenidir. Bu durumu tütün kontrolü olarak ifade edebiliriz. Çünkü Türkiye’nin en önemli ve önlenebilir halk sağlığı sorunu tütün kullanımıdır. Tütün salgınının ve yayılmasının ana sebebi tütün endüstrisidir. Bizim mücadelemiz sigara içen insanlar değildir, sigara içen herkes genç yaşlarda bağımlı hale getirilmiş ve tütün endüstrisi tarafından tuzağa düşürülmüş insanlardır. Bizim en büyük mücadelemiz tütün endüstrisidir. Mesela sıtmayı yaymak için arkasında bir endüstri yoktur ama bu tütün mikrobunu yaymak için arkasında bir endüstri vardır. Bu endüstri ne yazık ki herkesi bağımlı hale getirip kar elde etmeye çalışır. Salgının önlenmesine yönelik çok etkili yöntemler var. Bu yöntemleri hayata geçirmeliyiz.” şeklinde konuştu. “Sigara dumanına maruziyet ciddi hastalıklara sebep oluyor”Sigaranın yapısından ve zararlarından bahseden Ergüder; “Zehirli bir bitki olan tütünün ince bir kâğıt içine sıkıştırılarak sarılmış halidir. İçinde 3 madde vardır. Bunlar; karbon monoksit, nikotin ve katran. Bunların içinde en az 70 tane kanserojen madde var ve 7 bine yakın kimyasal madde var. Akciğer kanserlerinin %99'u sigaradan kaynaklanmaktadır. Asıl bağımlılık yapan maddesi nikotindir. Diğerleri de kansere sebep olan maddelerdir. Sigara dumanı, 50’sinin kanserojen olduğu bilinen 6 binden fazla sağlığa zararlı kimyasal madde içerir. Hem içilen sigara hem de pasif içici olarak maruz kaldıkları sigara, insanların vücudunda hastalık yapıyor. Sigara dumanını ağzınızdan çekince akciğerlere gidiyor, oradan kana karışıyor. Daha sonra idrarla nikotin olarak atılıyor. Gittiği bütün organlarda kansere ve çeşitli hastalıklara sebep oluyor.” dedi.

30 EYL 2022

Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ’ın yeni kitabı “Beyinde Estetik ve Sanat Hareleri” raflarda

Bugüne kadar önemli kitapları okurlarına sunan Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ’ın yeni kitabı okurla buluştu.Alanında önemli bir eksikliği dolduracak kitap ilk günlerden yoğun ilgi görüyor. Kitap Hakkında: En önemli beyinsel yeteneğimiz var olmayanı hayal etmedir. Estetik ve sanatın beynimizle ilişkilerini düşünebilmenin ilk şartı; çoğumuza biyoloji dersleri yoluyla sadece var olan gerçekliğin ve nesnelerin güdümünde çalıştığı öğretilen hayvani-biyolojik bir organın, nasıl olur da var olanın bilgisinden var olmayanı hayal etme mertebesinde çalışabildiğine kafa yormaktır.Estetik ve sanat, bu kafa yormada var olanların dünyasından var olmayanın dünyasına geçişte beynimizle gerçekleştirdiğimiz iki aşamalı insan beyni çalışmasının örneklerini oluşturur. İlk aşamayı oluşturan estetik, var olanın dünyasından öbür uca doğru bir kalkış noktasını oluşturur. Çünkü Estetik, eski Yunanca hissetmek, algılamak anlamına gelen aisthesis sözcüğünden gelmektedir. Güzelliğin oluşturulması ve değerlendirilmesiyle ilgilenir. Beyin bilgisi diliyle bu, varlığımızın hissetme ve algılamayla ilgili parçası olan beynimizi kullanarak daha doğrusu beynimiz sayesinde güzellik kavramının oluşturulması ve değerlendirilmesidir. Diğer bir anlatımla, estetik sanata doğru gidişte var olanın izlenimleriyle kurduğumuz ilk aşamanın sonucudur.Sanat ise en genel anlamıyla, henüz estetik duyum aşamasında ya da var olanla ilişkinin içinde olmayan, var olmayana yönelik yaratıcılığın ve hayal gücünün ifadesi olarak anlaşılır. Estetik ve sanat kavramlarının başına eklenen “Nöro” eki, bu iki kavramın öncüllerinin de yapımızda var olduğunu ve bu varoluşun beynimiz tarafından sağlandığını ayrıca bu varoluşsal ilişkinin çeşitli beyin hastalıklarıyla bozulabileceğini gösterir. Kitabın ön kapağında yer alan Ressam William Utermohlen’in Alzheimer hastalığının sanatında oluştuğu değişim bu ilişkinin en çarpıcı örneklerinden biridir.Detaylı Bilgi ve Kitap Temini İçin Tıklayınız:

28 EYL 2022

Prof. Dr. Tayfun Uzbay 80. Uluslararası FIP Kongresi’nde Türkiye’yi temsil etti

Eczacılık alanı ile ilgili tüm çalışma gruplarına ait raporlarının sunulup, FIP bütçesinden politikaya ve projelere kadar her şeyin tartışılıp oylandığı kongrede Prof. Dr. Tayfun Uzbay, Türk Eczacılar Birliği Başkanı adına oy kullanıp ülkemizi temsil ediyor.Uzbay, “Covid 19'dan sonra dünyadaki eczacılık da bir değişim yaşayacak”Kongredeki tüm resmi programlara katılım sağlayan Prof. Dr. Tayfun Uzbay, kongredeki gözlemlerini dile getirdi. Uzbay;“Covid 19'dan sonra dünyadaki eczacılık da bir değişim yaşayacak. Onun arayışı içindeler. Eczacılık eğitiminin kalitesini çok dert ediyorlar, özel üniversitelerin standardı bozmasını ve eczacıların meslek doyumu ve motivasyon düşüklüğünü tartışıyorlar. İsrail'de eczacılık mezunlarının %40'ının hayal kırıklığı ve düşük meslek doyumu nedeniyle mesleği yapmadığı, başka alanlara yöneldiği söylendi.” dedi.

27 EYL 2022

Üsküdar Üniversitesi yeni akademik yıl oryantasyonları Tıp ve Diş ile başladı

Prof. Dr. Haydar Sur: “Genel kültür edinecek bir rota çizmelisiniz”Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, Üsküdar Üniversitesine yeni başlayan öğrencilere meslek edinme ve alanın eğitimiyle ilgili bilgilendirmelerde bulundu. Prof. Dr. Sur; “Meslek edinme ve kendini hayata hazırlama sorumluluğunu yerine getirme artık yetişkin rollerini üstünüze yavaş yavaş almaya bir yandan da yetişkin rolünü hayatta da iyi oynayabilecek, yani hayatın aslında sirkülasyonunun yapıldığı yerdir. Olaya bu açıdan baktığımızda sınavlarda kopya çekmeyin falan deniyor, bunlar benim garibime gidiyor. Hiç ısınamadım böyle şeylere sizin de hiç ısınamamanızı arzu ederim. Eğer bir insan üniversite hayatında kopya çekmeye teşebbüs ederse o hayat boyu başarı uğruna her an savrulup onu çalmaya hazır bir kişilik geliştirir. Hayatı nasıl bir insan olmak istiyorsanız o şekilde kafanızda şekillendirirken üniversite hayatında bunu denemeye çalışın.” dedi.Prof. Dr. Haydar Sur, öğrencilere kendilerini her alanda geliştirmeleri gerektiğine vurgu yaparak; “Hocalar olarak sadece tıp değil hayatın kendinize göre doğru olanları da aktarmaya çalışacağız. Sadece tıp öğrenerek uluslararası bir insan olunamıyor. Yabancı dil bilmeniz, en az 1 enstrüman çalmanız, dünya coğrafyası hakkında bilginiz olması gerekiyor. Genel kültür edinecek bir rota çizmelisiniz.” önerilerinde bulundu.Dr. Öğr. Üyesi Nuri Bingöl: “Dersler hep yüz yüze”Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Nuri Bingöl, Uzaktan eğitim ile ilgili bir bilgilendirme sunumu yaparak, üniversitenin dersler için kullandığı platformlar hakkında bilgi verdi. Bingöl; “Dersler hep yüz yüze, YÖK sadece maksimum %30’a kadar uzaktan eğitim olmasına izin veriyor. Bunların içinde İnkılap Tarihi, Türk Dili dersleri de var. Ekstrem durumlarda online olacak. Olduğunda ise LMS, bu platformu kullanacaksınız. Okulun birkaç platformu var, bunlardan birisi uzaktan eğitim platformu LMS. İkinci platformumuz OBS, Öğrenci İşleri Bilgi Sistemi. STIX veya ALMS sisteminden öğrenci hocayla iletişim kurabilir.” şeklinde konuştu.Prof. Dr. İbrahim Öztek: “Tıp hekimi olarak en büyük iyilik, önce onlara zarar vermemektir.”Oryantasyon programı kapsamında Tıbbi Patoloji Anabilim Başkanı Prof. Dr. İbrahim Öztek, “Dünden Bugüne Dünyada ve Türklerde Tıbbın Sultanları Konferansında” tıp öğrencilerine tıp tarihi ile ilgili bir sunum gerçekleştirdi. Prof. Dr. Öztek; “Hipokrat’ın şu sözü “Primum non nocere” ya da “Önce zarar verme.” Tıp hekimi, tıp öğrencisi olarak bugün ekip olma yolunda yarın öbür gün başkalarıyla karşı karşıya geldiğimiz zaman bizim onlara yapacağımız en büyük iyilik, önce onlara zarar vermemektir. 19. YY’da Anglosakson zamanında çok önem arz eden bu söz artık bütün tıp aleminin insanlarının da prensip haline gelmiştir. Burada Hipokrat’ı görüyoruz ve onun simgesinde orada yer alıyor.” Konferansın devamında öğrencilere önemli bilgiler vermeye devam eden Öztek, konferansın yapıldığı İbn-i Sina Oditoryumunda, İbn-i Sina hakkında da bilgiler verdi. Prof. Dr. Öztek: “Bu kapak resminde gördüğümüz kişi İbn-i Sina Oditoryuma ismini veren dünyanın en büyük tıp bilim adamı, astronot, matematikçi ve düşünürdür. Batılılar kendisine Avicenna ismini vermiştir. Kendisinin İranlı veya Arap, verdiği eserlerin büyük bir kısmı İran dilinde veya Arap dilinde olduğu için kendisine Arap veya Fars kökenli olduğu yakıştırmalarını ortadan kaldırabilmek için Rus bilginleri mezarını açtılar ve bunun antropolojik araştırmalar sonucunda öz ve öz Türk olduğunu ortaya koydular. Semerkant doğumlu ve bu resmi ve buna benzer bir heykeli yaparak gerekli yerlerde bunu kullandılar.” dedi.Prof. Dr. Yumuşhan Günay: “23 bin üyesi olan güçlü, geniş bir ailenin yani Üsküdar Üniversitesinin üyesi oldunuz”Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yumuşhan Günay, öğrencilere fakülte dışında sosyal sorumluluk ve bir sanat dalıyla ilgilenmeleri gerektiğine vurgu yaptı. Günay; “2 tane şeyin altını çizmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi fakülte dışındaki ilginizi sosyal sorumluluk alanlarına biraz yoğunlaştıracağız. Ülkemize sosyal sorumluluk gerektiren sosyal alanlar, parseller, adalar nelerdir? Bunların dinamikleri nedir? Biz bir insan, doktor ve diş hekimi olarak bu adaların neresinde ve hangi görevi devralabiliriz? Bu soruyu mutlaka kendimize soracağız. İkincisi de mutlaka bir izleyici olarak değil bir uygulayıcı olarak herhangi bir sanat dalının branşlarından bir tanesiyle ilgileneceğiz. İnanın bu ikisini yaparsanız yaşamakla, bulunduğunuz şehir ve ülkemizle ilgili iki farklı boyutta çok ciddi bir algı genişlemesi kazanacaksınız. Bir de şunun altını çizmem gerekiyor. Sakın kendinizi bir fakültenin üyesi olarak görmeyin. Siz aynı zamanda sizin gibi 23 bin üyesi olan güçlü, geniş bir ailenin yani Üsküdar Üniversitesinin üyesi oldunuz.” ifadelerini kullandı.Kurumsal İletişim Daire Başkanı Tahsin Aksu: “Sosyal medya hesaplarımızı mutlaka takibe almanızı öneriyorum”Bir çok daire başkanının kendi birim ve işleyişlerine ilişkin bilgi aktarımında bulunduğu programda Kurumsal İletişim Daire Başkanlığı için hazırlanan tanıtım filminde Kurumsal İletişim Daire Başkanı Tahsin Aksu, üniversitenin tüm kurumsal iletişim ve tanıtım çalışmalarını yürüttüklerini ve Kurumsal İletişim Daire Başkanlığı bünyesinde faaliyet gösteren birimlerin hangi alanlara yönelik çalışmalar yaptıklarına yönelik bilgilendirmelerde bulundu. Aksu; “Yıl içinde çok sayıda etkinlik düzenliyoruz. Web sitemizin etkinlik takviminde bu organizasyon bilgileri yer alıyor. Mutlaka sosyal medya hesaplarımızı takibe almanızı öneriyorum çünkü birçok duyuruyu paylaşımı web sitesinden önce sosyal medya hesaplarından yapıyoruz.” dedi.Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanı Sinan Eker, Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı Hakkında hazırlanan tanıtım filminde, yerleşkelerdeki kütüphaneler, elektronik kaynaklar ve kitap ödünç alma hakkında öğrencileri bilgilendirdi.Öğrenci İşleri Daire Başkanı Cumhur Bakır, öğrencilerin devam durumu, sınav notları, ders kayıt işleri, muafiyet talep sonuçlarını öğrenci bilgi sistemi üzerinden kontrol edebileceklerini dile getirdi.Kariyer Merkezi Uzmanı Şevval Karaçam, Kariyer Merkezi Daire Başkanlığı Hakkında bilgilendirme amaçlı yaptığı konuşmada, öğrencilerin yapacağı stajlar, mezun ilişkileri ve mezuniyet sonrası iş imkanları konusunda öğrencilere bilgi verdi.Bilgi Teknolojileri Uzmanı Erdal Özdek, Bilgi Teknolojileri Daire Başkanlığı Hakkında hazırlanan tanıtım filminde, öğrencilere her yerleşkede kullanımına sunulduğu internet hizmeti, öğrencilere verilen e-posta adresleri, dersliklerde olan akıllı tahtalar, bilgisayar laboratuvarları hakkında öğrencilere bilgilendirme yaptı.Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı çalışmalarına ilişkin ise SKS uzmanı Kenan Karagöz bilgilendirmede bulundu. Karagöz, 17 Ekim itibarıyla öğrenci kulüpleri başvurusu ve kısmi zamanlı çalışma bursu başvuruları olacağını ekledi.

08 EYL 2022

Üsküdar’da 9. mezuniyet coşkusu!

“Sadece teknik becerileri bilmek, yanlış şeyler yaptırıyor”Ataşehir Ülker Spor ve Etkinlik Salonu’nda düzenlenen 9. Dönem mezuniyet töreninde heyecan ve coşku bir arada yaşandı. Üsküdar Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Furkan Tarhan ve TARHAN-İDER Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Fırat Tarhan’ın da katıldığı törende Rektör Yardımcısı ve Mezuniyet Organizasyonu Koordinatörü Prof. Dr. Sevil Atasoy ve Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hikmet Koçak’ın da aralarında yer aldığı akademisyenler de hazır bulundu.Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü ve Yönetim Üst Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan, açılış konuşmasında yeni mezunlara tavsiyelerde bulundu.Üsküdar Üniversitesi ailesinin bir kez daha mezuniyet töreninde bir araya gelmesinin kendini mutlu ettiğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Pandemi döneminde üniversite öğrencisi olanlara artık gazi demek istiyorum.  Üniversiteyi zor şartlarda okudular. Kısmen üniversitede oldular, kısmen online dersler aldılar çevrimiçi olarak takip ettiler. Pandemi sürecinde biz üniversite olarak hızlı bir reaksiyon aldık. Çevik davrandık, hızlı bir şekilde online olarak canlı dersleri yaptık. Hiç videodan dersler yapmadan, hocalarımız büyük fedakârlık gösterdiler. Dersleri online olarak, canlı olarak dersleri, devam ettirdik ve bir şekilde eğitim kalitesini düşürmeden eğitimi yapmaya çalıştık. Çok şükür pandemiyle ilgili süreç de kontrol altında gidiyor. Hemen hemen artık bu konuda bu büyük toplantıyı yapabilecek seviyeye geldik. Bu nedenle aynı zamanda hepinize ve insanlığa geçmiş olsun da demek istiyorum.” dedi.Üniversite eğitiminin bir maraton olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Genç arkadaşlarımız için bu mezuniyet töreni, insanın hayatındaki çok önemli dönemeçlerden birisi. Artık öğrencilik bitiyor, öğrenciliğin özgürlük boyutu var, ders çalışmanın dışında sorumluluk boyutu daha az. Mezun olduktan sonra biraz özgürlük kısıtlanıyor, sorumluluk boyutu daha fazla ortaya çıkıyor. Bu nedenle mezun olanlara aynı zamanda hayatın gerçeklerine hoş geldiniz de demek istiyorum. Çünkü mezuniyet öncesi dinamikle, mezuniyet sonrası dinamik aynı olmuyor biliyorsunuz. Buna da uyum sağlamayı başaranlar, okulda başarılı olanlar sosyal hayatta da başarılı oluyorlar, meslek hayatında da başarılı oluyorlar aile hayatında da başarılı oluyorlar.” dedi.Üniversite olarak amaçlarının sadece teknik ve akademik becerileri öğretmek olmadığını, aynı zamanda yaşam becerilerini de öğretmek olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Sosyal becerileri, duygusal becerileri size öğreterek hayatta da hem başarılı hem mutlu hem iyi şeyler yapan mezunlar olmanız yönünde strateji geliştirmiştik. Bunu da uygulamaya çalıştık bu strateji içerisinde 21. yüzyılın becerileri var. Yenilikçilik, girişimcilik becerileri var. Biraz önce söylediğim gibi yaşam becerileri var. Bu yaşam becerileri derslerini biz, üniversite ilk kurulduğu zaman 2013’te pozitif psikoloji dersi olarak kurduk. Sonra 2015’te Harvard başlattı. Sonra 2018’de Yale Üniversitesi başladı. Şimdi artık gelişmiş ülkelerde, ortaokul liselerde bu dersler var. Mindfulness yani farkındalık dersleri olarak sadece üniversitelerde değil, oralarda da okutuyorlar.” diye konuştu.Hayat becerilerini öğretmenin önemini vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Hayat becerilerini öğretmezsek, sadece teknik becerileri öğrenen gençler yanlış şeyler yapıyorlar. Bu yaşam becerileri dersinin içeriğine baktığımız zaman, ne öğretiyor? Kendini tanımayı öğretiyor, empatiyi öğretiyor, bağışlayıcılığı öğretiyor, yardımlaşmayı öğretiyor, paylaşmayı öğretiyor.” dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şöyle devam etti: “Bunlar zaten bizim Anadolu irfanının gerçekleri. Biz bunu bilimsel metodoloji içerisinde sunmaya çalıştık ve pozitif psikoloji derslerinde de sunduk. Bununla ilgili ciddi literatüre katkı sağladık ve bunun ilk sonuçlarını da akademik alanda aldık. Enteresan bir şey yaşadık. Mesela dünyada Birleşmiş Milletler’in sürdürülebilir gelişme programı var. O program içerisinde tanımlamam 17 tane etiket var. O 17 etiketten, iki etiketi Üsküdar Üniversitesi aldı. 2021 – 2022 yılı bu nedenle bizim için uğurlu geldi.” dedi.Etiketlerden birinin Quality Education yani “eğitim kalitesi” etiketi olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Dünya standartlarına uygun eğitim kalitesi verdiğimizi kanıtlamış olduk.  Dünyada Time Higher Education (THE), Birleşmiş Milletler’in standartlarını kullanan bir kuruluş geçtiğimiz Nisan ayında bize uluslararası standartlarda bu etiketi bize resmi olarak verdi. Diğer etiket de Good Health and Well Being etiketi. Türkçe karşılığı iyi sağlık iyi oluş demek. “İyi sağlık ve iyi oluş” etiketini de almaya hak kazanmamızın en büyük sebebi gençlere birinci sınıftan itibaren yaşam becerilerini öğretmemiz. Bunu da belgeleyince almış olduk. Bu etiketi almak kolay değil.” dedi.Bu konuda proaktif olmalarının dünyanın gidişini bazı konularda ön görebilmelerinin önemli bir katkısı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, dünya üniversiteleri içerisinde ilk 500’e giren vakıf üniversitelerinden biri olduklarını belirterek şunları söyledi:“Bu sene biz yine bir sürpriz yaşadık. SCIMAGO diye derecelendirme kuruluşu var. THE kuruluşundan hariç. SCIMAGO da Scopus veri tabanında yapılan bir araştırma endeksinde dünya üniversitelerini derecelendiriyor. Dünya üniversitelerini derecelendirirken Türkiye’de de 500’ün altına giren vakıf üniversitesi dört tane var. O dört üniversiteden biri de biziz. Dünyada ilk 500 üniversiteye giren, araştırma endeksi puanı yüksek olan üniversiteyiz. Dünyada 5 araştırma endeksinde uluslararası bir derecelendirme kuruluşu tarafından ilk 500’e girdik. Hatta bizim sıralamamız 398, web sayfamızda da vardır, buna girdik.”Ayrıca güzel bir haberin de UNESCO’dan geldiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “UNESCO, TWAS programı var. UNESCO mükemmeliyet merkezleri belirliyor. UNESCO Temsilcisi üniversitemizi ziyaret etti. Bizi nörobilim alanında mükemmeliyet merkezi olarak ilan ettiler, yayınladılar. Türkiye’deki tek mükemmeliyet merkezi olan üniversiteyiz. UNESCO TWAS kuruluşu tarafından tanımlanmış ve burada nöro bilim dünyada postdoc olarak nörobilim yani doktora sonrası eğitim göndermek üzere bize öğrenci gönderme kararı aldı.Bu sene bir güzel haberin daha Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’ndan geldiğini ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bunu Sayın Bakanımız Mustafa Varank açıkladı. Türkiye’deki patent alan üniversitelerin listesini yayınladılar. Biz vakıf üniversiteleri arasında ikinci olarak bu sene 12 tane patent almışız. Türkiye’de 200 üniversite arasından, vakıf üniversiteleri arasından ikinciyiz patentte. Burada ben bu patent için başvuran, çalışan hocalarımıza özellikle teşekkür ediyorum ve burada bizim kurduğumuz teknoloji transfer ofisi var, kuluçka merkezimiz var. Biliyorsunuz Teknopark’ın bir öncesi. Kuluçka merkezimizde bununla ilgili patentten sorumlu bir görevlimiz var. Projeden sorumlu görevlimiz var. AR-GE’yle ilgili konularda görevli bölümlerimiz var. Tüm TÜBİTAK standartlarına uygun teknoloji transfer ofisi  kurmamızın ilk sonuçlarından birisi oldu. Bu kuluçka merkezimiz, teknoloji transfer ofisimizin ve hocalarımızın ciddi şekilde sahip çıkmasıyla yürüyor. Yani hocalarımız sahip çıkmasa bizim bu sonuçları almamız mümkün değil. Ben burada öğrencilerimin nezdinde onları yetiştiren hocalarımıza teşekkür ediyorum. Emekleri çok önemli. Aynı zamanda öğrencilerimizi buraya getirip bize emanet eden devamlı onların arkasında olan eli öpülesi annelere, babalara ve bütün büyüklerine de hepinize minnet ve şükranlarımı belirtmek istiyorum. Onlar da sağ olsunlar, var olsunlar.” diye konuştu.Üniversite olarak şu an 30 bin civarında mezun verdiklerini, şu anda 23 bin öğrencilerinin olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “6 fakülte var, 1 meslek yüksek okulu var, 5 enstitü var. 600’ü aşkın akademik kadromuz, 39 lisans bölümümüz, 59 ön lisans bölümümüz, 46 yüksek lisans bölümümüz, 14 doktora bölümümüz, 86 tane laboratuvarımız var resmi olarak tanımlanmış ve bizim uygulama ortağımız NPİSTANBUL Hastanesi var. Bu da Avrupa’da ikinci,Türkiye’de ilk olan nörobilim hastanesi, beyin hastanesi olarak hizmet veriyor. Bu hastane şu anda uluslararası alanda da ciddi şekilde faaliyet gösteriyor. Şu anda hasta yataklarının neredeyse 3’te birine yakını uluslararası hastalarla yürüyen bir hastane olarak da öğrencilerimizin hizmetinde. Hem stajyerler hem de bu sene Tıp Fakültemizin 4. Sınıfında okuyan öğrencilerimiz burada staj yapacaklar. Daha sonra intern yapacaklar.” dedi.Üniversite olarak dünya standartlarında değil, dünya standartlarının üstünde olmayı hedeflediklerini vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Dünya standartları bizim için küçük bir hedef. Büyük hedef dünya standartlarının üzerinde olabilmek. Bu nedenle hedefimiz büyük olduğu için gençlere bir örnek anlatmak istiyorum. 1960’larda Amerikan Başkanı Kennedy NASA’yı ziyaret ediyor. Orada bir temizlik işçisi görüyor. Elinde süpürge, ona takılıyor, ‘Ne yapıyorsun?’ diyor. Temizlik işçisinin vizyonuna bakar mısınız, ‘Ben uzaya gönderilen araçların yetiştirilmesine yardım ediyorum’ diyor. Vizyon. Mimar Sinan, Süleymaniye’yi yaparken 1-2 işçiyi ziyaret ediyor. Onlara ne yaptıklarını soruyor. Biri ‘Ben yevmiye bu kadar çalışıyorum’ diyor. Diğeri ‘Ben dünyanın en büyük mabedini yapıyorum’ diyor. İkisi de aynı işi yapıyor fakat vizyon çok önemli.” diye konuştu.Vizyon sahibi olmanın önemini vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Genç arkadaşlarımız  vizyonunuz sizden büyük olsun. Vizyonunuz Türkiye’den de büyük olsun. Vizyonunuz evrenin üstünde olsun. Böyle olursa ancak hayatta doğru kararlar verirsiniz, doğru şekilde ilerlersiniz. Bizim bu nedenle de en çok önem verdiğimiz konulardan biri de pozitif psikoloji derslerinde öğretmeye çalıştığımız… Yale Üniversitesi de bu dersi verirken iyilik bilimi diye halka açtı. 2021'nin Mart ayında konuyu iyilik bilimi olarak halka açtı ve kısa sürede 3,5 milyon kişi kayıt yaptırdığı için New York Times haber yaptı. Neden? Çünkü insanlar iyilik bilimine ihtiyaç hissediyor. Dünyanın gidişi bu yönde. Bizim Anadolu kültürünün ürettiği bilgiler bunlar. Doğu kültürü bu. Sosyal sermayemiz bizim. Sosyal sermayemizi zenginleştirmemiz gerekir. Finansal sermayeye fazla odaklanan kapitalist sistem şu anda duvara çarptı artık sosyal sermeyenin üzerinde duruyor, daha çok psikolojik sermayenin üzerinde duruyor.” diye konuştu.İnsanın psikolojik varlık olduğunun anlaşıldığını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “2000'li yıllarda bütün iktisatçılar homo ekonomik istiyordu. 2002 yılında Nobel Ekonomi Ödülünü iktisatçı bir psikolog olan Daniel Kahneman aldı.  Onun tezi de satın alma davranışında psikolojik etkenlerdi. Artık ondan sonra insanın homo ekonomikus değil, homo psikolojikus olduğu anlaşıldı. İnsan psikolojik varlık. Yatırım yaparken para için yapmıyor sevdiği şeylere yapıyor, takdir için, güven için yapıyor. Bu nedenle kendimizi bu alanda geliştirmemiz gerekiyor. Sözü fazla uzatmadan şunu söylemek istiyorum. Genç arkadaşlar ideallerini gerçekleştirirken ego idealleri olsun, hedefleri olsun.” dedi.Genç mezunlara bir de uyarıda bulunan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Onlara bir konuda uyarıda bulunmak istiyorum. Emin olun sosyal medya çok tehlikeli ve belalı bir alan. Bir hata yaparsınız yakınlarınız unutur ama sosyal medya unutmaz. Bir hata yaparsınız sevdikleriniz affeder ama sosyal medya affetmez. Onun için sosyal medyayı ben kötü yola düşen birine benzetiyorum kimin ne taraftan çekeceği belli olmuyor. Tecrübeyle sabittir. Herkese başarılar diliyorum.” diye konuştu.Prof. Dr. Nevzat Tarhan, mezun öğrenciyle sohbet ettiÜsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet bölümünden mezun olan Gamze Önder ile Prof. Dr. Nevzat Tarhan bir süre sohbet etti. Prof. Dr. Tarhan, tekerlekli sandalyede törene katılarak diplomasını alan Gamze Önder’in yanına giderek tebrik etti ve başarılar diledi.Dereceye giren öğrencilere plaket ve hediye takdimleri yapıldıTörende dereceye giren öğrencilere de plaket ve hediye takdimi oldu. Lisans düzeyinde ilk üç dereceye giren mezunlar Huriye Sude Ceşen, Rabia Duman, Sıla Kulaç, Seba Alturkmanı, Mohammad Al-Hammadi’ye Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Üsküdar Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Mehmet Zelka, Üsküdar Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Furkan Tarhan ve Tarhan Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Fırat Tarhan tarafından plaketleri verildi.Ön lisansta dereceye giren Ebru Güneş, Ülkü Dilli ve Sinemiz Kaçar da Rektör Yardımcısı, Mezuniyet Organizasyonu Koordinatörü Prof. Dr. Sevil Atasoy, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hikmet Koçak ve Rektör Danışmanı, İstanbul 22,23,24. Dönem Milletvekili Halide İncekara’dan plaket ve hediyelerini aldı.Kızına diplomasını takdim ettiMezuniyet töreninde mutlu anlar yaşandı. Üsküdar Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nden Dr. Öğretim Üyesi Hasan Çiçek, Klinik Psikoloji Yüksek Lisans programından mezun olan kızı Cansu Çiçek’e diplomasını verdi.Dr. Osman Coşkun kızının mezuniyet sevincine ortak olduT.C. Cumhurbaşkanlığı Bilim, Teknoloji ve Yenilik Politikaları Kurul Üyesi Dr. Osman Coşkun da kızının diploma sevincine ortak oldu. Üsküdar Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun olan Neva Coşkun diplomasını babası Dr. Osman Coşkun’dan aldı.Başarılı spor takımlarına plaket verildiTörende branşlarında önemli başarılara imza atan Üsküdar Üniversitesi’nin spor takımlarına da plaket takdimleri yapıldı. Üniversitenin futbol, futsal, kadın ve erkek basketbol, kadın voleybol ve korfbol takımlarına Kurucu Rektör Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Rektör Vekili Prof. Dr. Mehmet Zelka, Üsküdar Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Furkan Tarhan ve Tarhan Vakfı Mütevelli Heyet Üyesi Fırat Tarhan tarafından plaket takdimleri yapıldı.Mezunların sahneye çağrılarak diplomalarını aldığı törende bazı mezunlar, bebekleri ve çocuklarıyla diplomalarını aldı.Mezuniyet andı okuyup kep attılarÜsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, mezunlara mezuniyet andını okuttu. Mezunlar daha sonra kep attı. Heyecanlı ve coşkulu anların yaşandığı mezuniyet töreni DJ performansı ile sona erdi. Mezuniyet töreni ÜÜ TV ve Üsküdar Üniversitesi Youtube hesabından canlı olarak yayınlandı.

02 EYL 2022

Sağlığı koruma hizmeti, tedavi hizmetinden önce geliyor!

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, Halk Sağlığı Haftası dolayısıyla yaptığı açıklamada halk sağlığı ve önemine ilişkin değerlendirmede bulundu.Halk sağlığı çalışmaları bulaşıcı hastalıklar üzerinden olduHalk sağlığı çalışmalarının tarih boyunca hep yapılagelse de bunun sistemli bir şekilde yapılandırılma çalışmalarının bulaşıcı hastalıklar üzerinden olduğunu kaydeden Prof. Dr. Haydar Sur, “Örneğin karantina kelimesi İtalyanca’da limana yanaşacak gemilerin 40 gün boyunca içindekilerin şehre inmesinin yasaklanıp gemide izole edilmesiyle ortaya çıkmıştır. Böylelikle şehrin bulaşıcı hastalıklardan uzak tutulması sağlanıyordu.” dedi.Dünyadaki halk sağlığına ilişkin çalışmalardan örnekler veren Sur, “1850’li yıllarda Londra’da Avrupa’nın sürekli veba, kolera, çiçek gibi salgınlarla tehdit altında kaldığı dönemlerde 3-4 yılda önüne geçilmesi mümkün olmayan kolera salgınını Dr. John Snow’un koleranın su ile bulaştığını kanıtlayıp hastalık saçan pompayı mühürlemesiyle ilk epidemiyoloji uygulaması tarihe geçmiş oldu.” dedi.1950’lerde halk sağlığının önemi anlaşıldı1950’lere gelindiğinde savaş sonrası Avrupa’da ve Amerika Birleşik Devletleri’nde bireylerin tek tek hastalıklarının tedavi edilmesinin sonuçta bir fayda sağlamadığının anlaşıldığını kaydeden Sur,  “Çünkü bu insanlar tekrar hastalanıyorlardı. Böylelikle hastalığı yapan sebeplerin ortaya çıkarılması ve bu sebeplerin yok edilmesinin esas çözüm olduğu anlaşıldı. Bu anlayış halk sağlığı anabiliminin doğması anlamına gelir.” dedi.Halk sağlığı çalışmaları insan ömrünü uzattıHalk sağlığı çalışmalarının katkıları sayesinde insan ömrünün uzadığını kaydeden Prof. Dr. Haydar Sur, “20. Yüzyılın ikinci yarısında dünyaya ortalama ömür olarak toplam 30 yıl armağan edilmiş, bunun sadece 4 yılı tedavi hizmetlerindeki başarılarla elde edilmiş geri kalan 26 yıllık ortalama ömür uzaması halk sağlığının başarısı olarak tarihe geçmiştir.” dedi.20. Yüzyılda özellikle bulaşıcı hastalıklarla mücadelede başarı sağlandığını ifade eden Sur, “Aşılama çalışmaları, antibiyotiklerin kullanımı, su ve gıdalarla bulaşın önüne geçilmesi, çevre sanitasyonunda ilerlemeler bu başarıya katkı sağlamıştır.” dedi.Pandeminin etkisi hala sürmektedir21. Yüzyıla gelindiğinde bilindik hastalıklara karşı sürdürülen mücadelelerde belirli bir aşamaya gelinmiş olsa bile ortaya çıkan yeni yeni hastalıkların bütün dünyada endişe yaratmaya devam ettiğini ifade eden Prof. Dr. Haydar Sur, pandeminin etkilerinin hala devam ettiğini belirterek şunları söyledi:“MERS, SARS, Ebola, Covid-19 buna örnek gösterilebilir. Özellikle yaklaşık 3 yıl önce ortaya çıkan Covid- 19 virüsünün yol açtığı pandemi hem süre olarak hem de hastalandırma-öldürme boyutu olarak tahminlerin çok üzerine çıkmıştır. Bütün dünyada toplumların sıkı önlemler aldığı durumda bile pandemi henüz atlatılamamıştır. Bütün toplumları alt üst edecek şekilde etkisi altına alan Covid - 19 pandemisinde virüsün yol açtığı hastalığa kesin bir tıbbi tedavi bulunamamış. Hastalığın yol açtığı olumsuzlukların azaltıldığı ilaç uygulamaları ve bakım yöntemleriyle yetinilmek zorunda kalınmıştır. Yine en etkili yöntem olarak halk sağlığının teknikleri öne çıkmış; izolasyon, maske ve mesafe ile korunma, el ve bulunulan ortam hijyeni sağlanması ve aşılama tek kurtuluş reçetesi olmuştur. Halk sağlığı ekiplerinin sahada filyasyon çalışmaları daha fazla kişinin daha fazla kişinin hastalığı edinmesini ve sağlık sistemine daha fazla yüklenilmesinin kısmen önüne geçilmiştir.”Sağlığı koruma hizmetleri tedaviden önce gelir“Sağlık kaybedildiğinde başka bir varlıkla telafisi olmayan bir cevherdir” diyen Prof. Dr. Haydar Sur, “Sağlığın kaybedilmeden sürdürülmesi en etkili, ucuz ve sıkıntısız yöntemdir. Kaybedilen sağlığın geri kazanılmaya çalışılması, fiziksel ve ruhsal sıkıntılar, mali külfet getirmektedir ve bazen de sağlık geri kazanılamamaktadır. Bu açıdan iyice anlaşılmıştır ki sağlığı koruma hizmetleri tedavi hizmetlerinden önce gelir. Bilinen ikinci gerçek ise şudur: Hiçbir profesyonel bir bireyin sağlığını kendisi kadar koruyamaz. O halde tek çare kişilerin kendi sağlığına sahip çıkmasıdır.” dedi.Sağlık okuryazarlığı yükseltilmeliKişilerin kendi sağlığına sahip çıkabilmesi için sağlık okuryazarlığı düzeyinin ülke çapında yükseltilmesine çalışılması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Haydar Sur, “Bireylere düşen sorumluluk bu konuda bilinçlenmeye çalışmak, sağlıklarını korumanın önemini kavramak, kişisel yaşam tarzlarını sağlığa zarar veren madde ve davranışlardan uzak tutarak sağlıklı bir yaşam sürmeye çalışmaktadır. Bu şekilde hem sağlık harcamalarının azaltılmasına katkı verecek hem de sağlık sitemini gereksiz yere meşgul etmeyecektir.” dedi.Sağlıklı yaşam tarzı tercih edilmeliProf. Dr. Haydar Sur, bireylerin mutlaka özen göstermesi gereken sağlıklı yaşam tarzı denince ilk akla gelenleri sağlıklı ve dengeli beslenme, günlük yaşamda hareketli olabilme ve spor yapma, stresten uzak durma, yeterli ve düzenli uyku alışkanlığı edinme ve sigara alkol ve diğer tiryakilik veren maddelerden kaçınma olarak sıraladı.Prof. Dr. Haydar Sur, “Bireylerin sağlık bilincini artırmak ve sağlığa uygun yaşamak sorumluluğu yalnızca kendilerine karşı değil, topluma karşı bir yükümlülüktür.” dedi.Halk sağlığı bilinci edinen toplumlar önemli avantajlar sağlıyorProf. Dr. Haydar Sur, halk sağlığı bilincini tam olarak edinmiş toplumlarda diğer toplumlara göre gözle görülür kazanımlar elde edildiğini belirterek bunları şöyle sıraladı:- Sağlık sistemleri rahat çalışır ve gereksiz maliyetlere katlanmak durumunda kalmaz.- Toplumun ortalama ömrü uzar. Örneğin Japonya’da ortalama ömür 85 iken Mali’de 51’dir.- İnsanların beden ve ruh sağlığı olarak iyilik hali artar ve hayatın tadını çıkarırlar.- Yaşadıkları çevre temiz ve tertipli olur. Sağlığa tehdit oluşturan faktörler ortamdan uzaklaştırılmıştır.- Gelecek nesillere genetik ve davranışsal açıdan daha sağlıklı olma zemini aktarılar.- Yaşlılarına, engellilerine, muhtaçlarına yardım eli uzatma şansları artar.- Deprem, sel, yangın gibi felaketlerden mümkün olduğunca uzak dururlar, böyle bir felakete maruz kalsalar bile fazla can ve mal kaybı olmaz.

28 MAY 2022

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Sosyal başarı ve duygusal beceri, akademik başarı kadar önemli”

Üsküdar Üniversitesi NP Diş ve Sağlık Yerleşkesi İbni Sina Oditoryumu’nda gerçekleştirilen kongrede alanında uzman hekimler ve akademisyenler tıp fakültesi öğrencileriyle bir araya geldi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Konfor alanında yetenekler gelişmiyor”Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü ve Yönetim Üst Kurulu Başkanı Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, açılış konuşmasında bu tip kongreleri organize etmenin zorluğuna değinerek “Zor olmalı ki öğrencilerde gelişmeyi de sağlasın. Zor olmayan bir şeyde gelişme olmuyor, bu gizli bir psikoloji yasasıdır. Kişi zorlandığı zaman zenginlikler ortaya çıkıyor. Konfor alanında yetenekler gelişmiyor. Zorlanınca kişi yeni bakış açıları geliştiriyor, yeni bağlantılar kuruyor ve yeni bilgiler öğreniyor. Bu yüzden zora talip olmak çok önemli. Zora talip olanlar, konfor alanından çıkanlar bir müddet sonra diğer insanlar karşısında fark oluşturuyorlar.” dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Öğrenciler ikinci sınıftan itibaren proje algısı ile çalışıyor”Proje bakışının hedefi, çıktısı ve mantıksal çerçevesi olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Proje bakışı olan insan ancak hayat yolunda yeni keşifler yapabiliyor ve istediğini elde edebiliyor. Öğrencilerin henüz üçüncü sınıfta buna başlamaları çok önemli. Üniversite kurulduğu zaman ‘Yenilikçilik, Girişimcilik ve Proje Kültürü’ ile ‘Sosyopsikolojik İletişim Becerileri’ dersi koyduk. 2012 yılında karar alıp 2013 yılında ders programına koyduk. Proje kültürü ve girişimcilik dersi, o dönemde Türkiye’de hiç konuşulmuyordu, YÖK’ün de bu yönde bir tavsiyesi yoktu. İkinci sınıftan itibaren öğrenciler proje oluşturma algısı ile çalışıyorlar. Geçtiğimiz yıl bu atılımımızın meyvesini aldık. Üsküdar Üniversitesi SCIMAGO “Araştırma İndeksi” sıralamasında Türkiye’deki vakıf üniversiteleri arasında 4’üncü sırada yer aldık, dünyada ise ilk 500’deyiz.” diye konuştu.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Pozitif Psikoloji dersi ile faydalı sonuçlar elde ediyoruz”Toplumsal etki alanında ‘Good Health and Well Being’ etiketi aldıklarını ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Pozitif Psikoloji dersinin o etiketi almamızda büyük etkisi oldu. O dersi 2015 yılında Harvard Üniversitesi, 2018’de Yale Üniversitesi ve 2019’da ise İngiltere’deki Bristol Üniversitesi ders programına koydu. İntihar salgınına çözüm şeklinde değerlendirmişlerdi. Bütün batı dünyasında mindfulness eğitimi liselerde verilmeye başlandı. Mindfulness’ta Anadolu bilgeliği alınmış, sistematize edilmiş, metodoloji geliştirilmiş ve ders olarak anlatılıyor. Biz bu dersi koyduk ve dönemin sonunda öğrenim çıktılarını da alıyoruz. Anketler uyguluyoruz ve öğrencilerde faydalı sonuçlar alındığını görüyoruz.” dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Sosyal başarı ve duygusal beceri çok önemli”Prof. Dr. Nevzat Tarhan, 21’inci yüzyıl becerisinin sadece akademik başarıdan ve teknik beceriden ibaret olmadığını söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:“Bizim şu andaki eğitim sistemimiz sadece akademik başarı odaklı. Akademik ve teknik başarı olur ama kişi mutlu olmazsa, toplumda sağlıklı bir sosyal etkileşimi sağlayamazsa başarı saman alevi gibi oluyor. Sosyal ve duygusal beceri odaklı olunması da önemli. Yönetici ve liderin farkı da burada ortaya çıkıyor. Yönetici, verilen görevi yerine iyi getirir ama lider büyük düşünür. Ciddi bir takım liderliği oluşturur. Proje kültürü dersinin en çok önem verdiği konu takım liderliğidir. Bir kişi takım lideri olmayı öğrenemiyorsa o kişi başarılı olamıyor. Başarı sadece akademik başarı değildir. Sosyal başarı ve duygusal beceri de önemli. Bunlar takım çalışmalarında sosyal etkileşimle ortaya çıkıyor. Birleşmiş Milletler, 17 farklı alanda etiketleme veriyor. Geçtiğimiz Nisan ayında iki etiket aldık. Bunlar proje kültürü ile ilgili yaptığımız çalışmaların meyvesini vermeye başladığını gösteriyor. Aynı kaliteyi Tıp Fakültesi’nde de tutturmayı hedefliyoruz.”Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Kalite yönetiminde ölçülebilirlik çok önemli”Üniversite ve hastanenin ilk kuruluşundan itibaren kalite yönetimine önem verdiklerini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Tedavi kalitesi çerçevesinde her hasta için klinik yol haritaları oluşturuyoruz. Hasta kapıdan girdiği andan itibaren taburcu oluncaya kadar neler yapılacağı bir yol haritası şeklinde belirleniyor. Vizitlerde hastanın tedavi sürecindeki gelişimini ölçüyoruz. Ölçemediğimizi yönetemiyoruz. Kalite yönetiminde ölçülebilirlik çok önemli.” dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Hekim uygulamadığı tedaviden de sorumludur”Prof. Dr. Nevzat Tarhan, zihinsel dönüşüm olmadan sosyal dönüşümün ve hayat başarısının olamayacağını söyledi ve sözlerine şöyle devam etti: “Önce zihinsel dönüşüm olması gerekiyor. Zihinsel engelleri ve ön yargıları aşmalıyız. Hastanede Hipokrat’ın sözünün altına ‘Önce zarar verme’ sözünü de yazdık. Hastaya zarar verme yöntemlerinden birisi hastanın tedavisini bırakmaktır. Birçok meslektaş ‘önce zarar verme’ diyerek o hasta için çıkan yeni bir tedaviyi, yeni bir yaklaşımı zarar vermeme düşüncesi ile araştırmıyor. Bu çok üzücü bir yaklaşımdır. O hastanın tedavisi için bilimsel bir araştırma, yeni bir bilgi varsa tedavide uygulamaya çalışılmalı. Bilimde en önemli nokta eleştirisel düşüncedir. Metodolojik kuşkuculuk çok önemli çünkü insanı geliştiriyor, öğretiyor. Hastanın yararına olan tedaviyi uygulamak bizim görevimiz. Hekim, uyguladığı tedavilerden olduğu kadar uygulamadığı tedavilerden de sorumludur. Uygulanmayan tedavileri araştırıp, bulup hastaya uygulamak için çaba içinde olmalıdır. Örneğin manyetik uyarım tedavisi var. 2003 yılında Türkiye’ye getirmek için kooperatif evimi satıp cihaz aldık. Onu uyguladık ve çok güzel sonuçlar almaya başladık.”Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Tıp sadece bilim değil aynı zamanda sanattır”Yakın zamana kadar psikiyatriyi sadece felsefi alan gibi gören bir anlayışın hâkim olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Psikiyatri medikal bir alan oldu. Prof. Dr. Haydar Sur’un söylediği gibi tıp sadece bilim değil aynı zamanda sanattır. Sanat yaşayarak, deneyimleyerek ve usta- çırak ilişkisi ile öğrenilir. En iyi 21’inci yüzyıl öğrenme becerisi deneyimleyerek öğrenme becerisidir. O yüzden bu kongreler, öğrencilerin hocalarını gözlemlemesi ve becerilerini deneyimlemesi açısından geleceğe yönelik çok önemli adımlardır.” dedi.Prof. Dr. Haydar Sur: “Bilimi öğrenip uygulama alanına çekmemiz gerekir”Kongrenin açılış konuşmasını yapan Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, kongrenin hem akademisyenler hem de öğrencilerin büyük gayretiyle gerçekleştiğini söyledi. Dünya Tıp Birliği’nin 2013 yılında Newyork’ta bir kongre gerçekleştirdiğini belirten Prof. Dr. Haydar Sur, “Burada tıp mesleğini icra edenler bilim insanı mıdır yoksa sanat adamı mıdır tartışmasını yaptılar. Sonuç bildirgesinde anlam taşıyan bir cümle var: ‘Tıp doktoru, hekim bilimi en çok kullanan bir sanat adamıdır’ denildi. Biz bilimle her zaman iç içe olmak zorundayız ama bilimi öğrenip bunu uygulama alanına çekmezsek o zaman bir kıymeti kalmayan, boş yere ezbere tuttuğumuz ölü varlıklar haline gelir.” dedi.Prof. Dr. Hikmet Koçak: “Her zaman kendinizi yenileyeceksiniz”Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hikmet Koçak da açılış konuşmasında öğrencilere kendilerini her zaman geliştirmeleri tavsiyesinde bulundu. Tıp alanında öğrencilik döneminin sorumluluğun en az olduğu dönemler olduğunu kaydeden Prof. Dr. Hikmet Koçak, “Sorumluluk aldığınız günden itibaren işiniz zorlaşıyor. O zor günlere hazırlık bugünlerden geçiyor. Yaptığınız araştırmalar, bilgi birikiminiz, hocalarınızdan aldığınız beceriler önem kazanacak. Bilgi çok çabuk eskiyor ama değişmeyen bir şey var: Her zaman kendinizi yenileyeceksiniz.” dedi.Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalından Doç. Dr. Zozan Güleken de açılış konuşmasında kongreye 25 sözel bildiri ve 5 poster sunumun kabul edildiğini belirterek “İki günlük kongrede üç oturum, sözlü sunum ve bir panel ve iki atölye çalışması ve 14 konuşmacıya yer verildi. Bu yıl ilkini düzenleyeceğimiz kongresine başkanlık yapmanın gururu ve heyecanı içindeyiz.” dedi. Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi 3. Sınıf Öğrencisi Mustafa Şanverdi de konuşmasında kongreye destek veren hocalarına ve katılımcılarına teşekkür etti.İlk oturumda tecrübeli hekimler mesleklerini ve deneyimlerini anlattıÜÜ TV’den canlı yayınlanan ve iki gün sürecek olan kongrenin birinci oturumunda akademisyenler alanlarıyla ilgili bilgi verdi ve tecrübelerini paylaştı. Oturum başkanlığını Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hikmet Koçak’ın yaptığı birinci oturumda Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalından Prof. Dr. Sultan Tarlacı, “Nörolog Olmak” sunumunda nöroloji uzmanı bir hekim olarak deneyimlerini anlattı. Hekimliğin bir yaşam tarzı olduğunu belirten Prof. Dr. Sultan Tarlacı, “Diğer mesleklerde alınmayacak bir manevi haz ortaya çıkar. Bunu beyin hastalıkları ve nöroloji üzerine yaptığınız zaman sadece insan ilişkileri değil, dini, felsefi, mistik anlayışlarınızda da değişiklikler oluşuyor.” dedi. Yaşın ilerlemesiyle ortaya çıkan sorunların nörolojinin alanına girdiğini belirten Prof. Dr. Sultan Tarlacı, gelecekte nöroloji uzmanlarına olan ihtiyacın daha fazla olacağını söyledi.Prof. Dr. Nesrin Dilbaz: “Sorunlara değil, çözümlere odaklanın”Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalından Prof. Dr. Aptullah Haholu, “Patalog Olmak” sunumuyla katılırken; Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalından Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, “Tükenmişlik” başlıklı sunumunda doktor adaylarına tükenmişlik duygusuyla baş etmek için tavsiyelerde bulundu. Tükenmişlikle baş etmenin birinci yolunun başkalarına vermeyi denemek olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, “Almak değil, biraz da vermeyi öğrenmemiz gerekiyor. Çok güzel bir mesleğimiz var, bu anlamda baktığımızda. Hangi meslekte hem işiniz yapıp hem para kazanıp hem dua alırsınız? Yaptığımız işi bir bakıma kendimize yapıyoruz. Birine bir şey yaptığımızda beynimizin bazı noktaları aktif hale geliyor ve bizi mutlu ediyor.” dedi. Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, sorunlarla mücadele ederken sorunlara değil, çözümlere odaklanılması gerektiğini söyledi.İlk oturumda Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalından Prof. Dr. Murat Kalemoğlu “Cerrah Olmak”, Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalından Prof. Dr. Hikmet Koçak, “Kalp Cerrahisinde20.Yüzyıldan 21.Yüzyıla” ve Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalından Prof. Dr. Arif Aktuğ Ertekin de “Değişen dünyada Doğum, Kadın Sağlığı ve Hastalıklarına Klinik Yaklaşımlar” başlıklı sunumlarında alanlarıyla ilgili bilgiler verdi. Öğleden sonra ise sözlü oturumlar yapıldı.Kongre iki gün sürecekKongrenin 29 Mayıs Pazar günü gerçekleşecek ikinci gününde ise Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalından Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Bilim İnsanı Olmak”, Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalından Prof. Dr. Barış Metin, “Nörolojinin Tanı ve Tedavi Açısından Geleceği” başlıklı sunumlarıyla katılacak. Üsküdar Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı, Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalından akademisyenler Prof. Dr. Muhsin Konuk, Prof. Dr. Sevim Işık, Dr. Öğretim Üyesi Cihan Taştan, Dr. Öğretim Üyesi Ebru Özkan Oktay ve Dr. Öğretim Üyesi Yeşim Özdemir’in katılımlarıyla “Moleküler Bilimlerde Güncel Yaklaşımlar, Kök Hücre Tedavileri, Hastalıklarda in Silico çalışmalar, Epigenetik” başlıklı konuşmalarıyla katılacak. Kongrenin ikinci günü sözel bildiri oturumu, poster sunumu ve atölye çalışmaları ile tamamlanacak.

26 MAY 2022

Prof. Dr. Hikmet Koçak: “Perfüzyonistlerin sorumluluğu bir cerrah kadar önemlidir”

“Geçmişi hiçbir zaman inkâr etmemek lazım” Sağlık çalışanlarının geleceği inşa edeceğine vurgu yapan Prof. Dr. Hikmet Koçak; “Geçmiş her zaman önemlidir. Tarihi bilgileri bilmemiz, nereden nereye geldiğimizi görmemiz gerekiyor. Tarihe not düşmek, düşen notları da zaman zaman üzerleri örtülse de açmakta fayda var. Perfüzyon durumunda kalp ve akciğer hariç tüm vücudu devre dışı kalıyor. Tüm organlarda dolaşım sağlanmazsa problemlere yol açar. Kalp hastalıklarının eskiye dayanan bir durumu var. Hristiyanlığın bazı mezheplerinde kalbe özel yer ayrılmıştır. Tüm dinlerde kalp kutsal kabul edilir. İslamiyet’te kalp ikiye ayrılır, biri vücudumuzu besleyen merkez odaklı, ikincisi ise ruhla ilgili olan manevi kalptir.” şeklinde konuştu.“Teknoloji arttıkça konfor artar”Perfüzyon için kullanılan araç-gereç donanımların teknoloji anlamında iyi hale geldiğine değinen Koçak öğrencilere tavsiyelerde bulundu. Koçak; “İlk cerrahların harika işler yaptıklarını görüyoruz, yapılan işler takdir edilir derecededir. Teknoloji arttıkça konfor artıyor. Perfüzyonistler işlerini daha rahat yapabiliyor. 100 yılda yaşanan bu gelişmeler baş döndürücü görünse de aslında değil, daha yapılacak çok iş var. Daha önce sensör, seviye tespit vs. yoktu. Hastaları en iyi şekilde yoğun bakıma teslim etmek gerekiyor.  Perfüzyonistlerin sorumluluğu en az bir cerrah kadar önemlidir. Ameliyat başarısı, ekip başarısı demektir. Pompanın başında olan ekip önem arz eder. Bir hedefiniz olmalı, üstüne koyarak çalışmalarınıza devam edin.” dedi.

25 MAY 2022

Prof. Dr. Gökben Hızlı Sayar: “Stand-up, kendini ifade edebilmenin en samimi yollarından birisi”

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gökben Hızlı Sayar, Müze Gazhane’de düzenlenen “Cartoon İstanbul Mizah Karikatür ve Resimli Roman Festivali’nde” stand- up gösterisiyle sahne aldı.İstanbul’daki gösterileri ilgiyle takip edilen Prof. Dr. Gökben Hızlı Sayar, mizahçı Alpay Erdem ile Ankara, Bursa, Antalya, Muğla ve İzmir’i kapsayan stand-up turnesinin ardından Cartoon İstanbul’da izleyicileri ile buluştu.İzleyicilerin yoğun ilgisiyle karşılaşan Prof. Dr. Gökben Hızlı Sayar, stand-up gösterisi sonrası katılımcıların sorularını yanıtladı. Prof. Dr. Gökben Hızlı Sayar, “Stand-up, insanın kendisini ifade edebilmesinin en samimi yollarından birisidir. Son dönemde pandemi, ekonomik koşullar ve gelecek kaygısı gibi birçok olumsuz etmen gençleri bunaltıyor. Böyle bir ortamda yaşananlara esprili bir dille bakış açısı kazandırılması ve hep birlikte gülünebilmesi herkese iyi geliyor. Gösterilerde aileden, sağlık sisteminden, üniversitelerden ve hayatın içinden birçok konudan söz edebiliyoruz. Yakın zamanda Uykusuz dergisi çizerlerinden stand-upçı Alpay Erdem ile iyi bir uyum yakaladık. Hem birbirimizden hem de izleyiciden çok şey öğreniyoruz.” şeklinde konuştu.Prof. Dr. Gökben Hızlı Sayar ve Alpay Erdem’in stand-up programları yaz boyunca devam edecek. 

24 MAY 2022

Prof. Dr. Hikmet Koçak Hayatını ve Tecrübelerini Kitaplaştırdı

“Bir kalp cerrahının tecrübeleri merak uyandırıyor”İki bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde ailesi, çocukluğu, okul dönemleri, doktorluk mesleğine giriş ve meslekte ilerleme süreçlerini anlatan Koçak, ikinci bölümde 8 yıllık rektörlük dönemine ilişkin yaşanmışlıkları ve önemli çalışmaları oldukça sıcak ve samimi bir dille aktarıyor. Bölümün sonunda ise çok sayıda yerli ve yabancı kişinin Hikmet Koçak’la ilgili kaleme aldıkları mektuplar ve anı dökümleri yer alıyor. Meslek hayatı hakkında ilginç anılara yer veren Koçak eseri, oldukça merak uyandıran bir dil ile kaleme almış.“Anadolu’nun ücra bir köyünden insanlığa hizmete adanmış bir ömür”Anadolu’nun ücra bir köyünden çıkarak önemli bir kalp cerrahı olan Koçak amacının, insanları kurtarmak ve insanlığa hizmet olduğunu ifade ediyor. Yaklaşık 300 sayfa olan eserde Koçak, uzun yıllar devam ettirdiği Erzurum Üniversitesi Rektörlük görevi hakkında da ilginç anılara yer veriyor.Okuyucu eserde, dolu dolu yaşanmış bir hayattan süzülen önemli tecrübeleri okuyarak dersler çıkarıyor. Eserin akıcı ve samimi dili nedeniyle okuyucular tarafından ilgiyle takip edildiği biliniyor.

12 MAY 2022

Tıp Fakültesi öğrencileri beyaz önlük giymenin coşkusunu yaşadı

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin birinci sınıf öğrencileri için organize edilen ve NP Diş ve Sağlık Yerleşkesi, İbn’i Sina Oditoryumunda gerçekleşen törende coşku ve heyecan yaşandı. Akademisyen ve ailelerin de yoğun ilgi gösterdiği etkinlikte, öğrencileri beyaz önlükler ile gören veliler duygu dolu anlar yaşadı.ÜÜ TV ve Youtube üzerinden canlı olarak yayınlanan, İngilizce ve Türkçe gerçekleştirilen tören Tıp Fakültesi 1’inci sınıf öğrencilerinden Hüda Zemzem ve Tuğçe Uysal’ın açılış konuşmalarıyla başladı.Hüda Zemzem: “Arka planda olan emek, görünenden çok daha fazlası…”Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi birinci sınıf öğrencisi Hüda Zemzem, açılış konuşmasında hastanın yüksek yararını gözeterek hastalığın değil, hastanın var olduğu bilincine ulaştıklarını söyledi. Zemzem; “Bugün beyaz önlüğü giyerek yepyeni bir hayata adım atıyoruz. Bugüne kadar olan tüm süreçte bizleri buraya taşıyan tüm öğretmenlerimizden bize her daim destek olan arkadaşlarımıza kadar birçok kişinin emeğini üzerimizde taşımaktayız. Üsküdar Üniversitesine gelmeden önce ben de hepimiz gibi araştırdım. Hocaların donanımı, üniversitenin sunduğu imkânlar, uygulama derslerinde her öğrenciye bir mikroskop düşmesi, kütüphane olanakları tercih etmem için zaten yeterliydi. Fakat işin içine girince gerek sınıf temsilcisi olarak gerek okulun bir öğrencisi olarak arka planda olan emek görünenden çok daha fazlası olduğunu gördüm. Üniversitemizin tüm birimleri büyük bir özveriyle çalışıyor.” ifadelerini kullandı.Tuğçe Uysal: “Üsküdar yalnızca akademik bilgi değil, bizi ilerleten birikimlerini de kazandırdı” Tıp Fakültesi İngilizce birinci sınıf temsilcisi Tuğçe Uysal da akademisyenlerin onlar için birer meşale olduğundan bahsetti. Uysal; “Sıklıkla söz ettiğim bir yuvam var, Darüşşafaka. Biz Darüşşafaka’da eğitimin huzurlu ortamda daha efektif olduğunu ve eğitimciyle iç içe olmanın öğrencinin alabileceği faydayı maksimum düzeye çıkardığını gördük. Yalnızca akademik bilgi değil, insanlık adına bizi ilerleten birikimleri de kazandıran hocalarımıza çok teşekkür ederim. Onlar bize unvanlarından bir duvar örmeyerek çok önemli bir değeri en başından öğretmiş bulundular. Sizler bu yolda bize meşale oldukça bu gençliğin bilim ateşini harlayarak taşıyacağına söz veriyoruz.” ifadelerini kullandı.Dr. Hişam Alahdab: “Artık bilgiye ulaşmak çok daha kolay”Ataşehir Memorial Tıbbi Direktörü Dr. Hişam Alahbad konuşmasında teknolojinin hızlı bir dönüşüme neden olduğunu aktardı. Alahbad; “30 yıl önce yerinizdeydim ve bize tıbbi bilginin çok hızlı katlandığını söylerlerdi. Yaklaşık 30 sene önce tıbbi bilgi ortalama 6 yılda bir iki katına çıkıyordu ama şu anda işiniz çok zor çünkü artık tıbbi bilgi 2 ayda katlanıyor. En büyük değişim aslında bu çok hızlı büyüyen bilgi dağında görüyoruz ama iyi bir haberim var, artık bilgiye ulaşmak çok daha kolay. Kanallarımız çok fazla ve öğrenmenin çok çeşitli yolları var. Değişmeyen ve değişmesi hiçbir zaman beklenmeyen önemli değerlerimiz var. İyi bir hekim her şeyden önce iyi bir insan olmayı gerektiriyor.” dedi.Dr. Mehmet Topal: “Değerlere önem verdiğimiz sürece daha iyi bir hekim olacağız”NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Tıp Eğitimi Koordinatörü Dr. Mehmet Topal tıp fakültesine girmenin bir değerler silsilesi olduğundan bahsetti. Topal; “Tıp mesleğini seçmek çok önemli ve değerlidir. Tıp fakültesine girmek ve doktor olmak aslında bir değerler silsilesidir. Günümüzün ulaştığı bilgi çağında bilgiye herkesin ulaşımı varken bizim ulaşımımız tabi ki çok daha kolay, sizlerin de kolay ama bu değerlere önem verdiğimiz sürece çok daha iyi bir hekim olup, insanlığa faydalı şeyler yapabileceğiz. Bunların başında öncelikle insan olmak geliyor.”Prof. Dr. Haydar Sur: “Emanete sahip çıkacağız…”Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur öğrencilerle iletişimin ve onlara bir şeyler öğretmenin çok önemli olduğu konusuna dikkat çekti. Sur; “Biz burada bütünleşmiş bulunuyoruz. Kendi iç muhasebemizde dünya üzerinde ne kadar değer ürettik sorgusu bizi şu anda kıskıvrak yakalamış durumdadır. Öğrencilerimizle bu sıcak temas ve onlara elimizi verebilirsek işte bu muhasebeden mutlu bir şekilde ayrılacağız o zaman ölüm de bizim için kolaylaşacak. İyi ki bu güzel evlatları yetiştirdiniz ve bize emanet ettiniz. Size söz veriyoruz emanete sahip çıkacağız ve hıyanet etmeyeceğiz. Bu ülkeyi gençlere teslim edeceğiz.” şeklinde konuştu.Prof. Dr. Hikmet Koçak: “İyi hekim, insanları seven kişidir”Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hikmet Koçak beceri kazanabilmek için usta-çırak işinin olması gerektiğinden bahsetti. Koçak; “Hekimlik insanlık tarihi kadar eskidir. İlk insandan itibaren hekimlik söz konusudur. Geçmişe baktığımızda hekimlerin farklı mesleklerle de öne çıktıklarını hatta felsefi olarak da bazı kitaplar yazdıklarını görüyoruz. Demek ki kutsal meslek sadece bir cisme hizmetten ibaret değil. Vücudu, organik hastalıkları tedavi ona yardım ederken, insanın diğer bir yönü olan manevi yönünü düşünmemiz gerekiyor. İyi hekim, insanları seven kişidir. İnsanları sevmek yetiyor mu? Hayır ama başlıca esas hekimliğin belki ilk şartlarından birisi insanların sevilmesidir. İkincisi bilgi ve beceri sahibi olmasıdır. Bilgiyi çok değişik kaynaklardan elde edebilirsiniz hatta bazı bilgiler günlük bile değişebilir ama beceri mutlaka usta çırak işidir. Onu bir yerde ustanızdan öğreneceksiniz, ustalarınıza çıraklık yapacaksınız.” dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Bilgiyi sanat haline dönüştürmek gerekiyor”Açılış konuşmalarında son olarak kürsüye Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan geldi. İyi bir insan olmayı ego ideali olarak kendine seçmemiş bir kimsenin iyi bir hekim olamayacağına vurgu yapan Tarhan; “Hekimliğin bir bilim yönü var bir de sanat yönü vardır. Bu nedenle hekimlikte sadece bilgi yüklenmek değil, o bilgiyi sanat haline dönüştürmek de gerekiyor. Bu da usta çıraklıkla öğrenilir. Deneyimleyerek öğrenilir. Bu nedenle sizin teorik kitaplardan öğrendiğiniz bilgiden daha önemlisi uygulamayla ilgili buradaki kazanacağınız beceriler olacaktır. ‘Hekim nasıl bir hekim olmalı?’ diye çeşitli üniversiteler pandemiden önce beyaz önlük törenine ya da açılış konferansı gibi etkinliklere çağırmışlardı. Orada hep ‘İyi doktor nasıl olmalı?’ diye soru sorulur. Zeki olmak, çalışkan olmak ise hep söylenir ama üçüncü bir şey daha vardır ki hekimlikte olmazsa olmaz iyi insan olmaktır. İyi bir insan olmayı ego ideali olarak kendine seçmemiş bir kimse iyi bir hekim olamaz. Kapitalist ahlaklı bir hekim olur. Belki başarılı olabilir ama mutlu olamaz. Bunun için gençlere en önemli hasta hekim ilişkilerinde tavsiye edeceğim birincisi, kişisel alçakgönüllülükle mesleki iddianızı birleştirin. İkisi bir arada olabilir. Bu engel değildir. Kişi kitap okumayı, yenilikleri takip etme konusunda tutkulu bir şekilde gayretinizin olması önemlidir. Çünkü bilginin yarı ömrü çok kısaldı. Daha önce otuz sene derken şimdi üç seneye düştü. Hekimlik de bu daha fazla oldu. Özellikle işinizi iyi yapmak gibi bir ilkenizin olması lazım. İşini iyi yapmak, kalite yönetimi demektir. Parayı, kazanımı birinci sıraya alan kişi iyi bir hekim olamıyor. Birinci sırada işini iyi yaparsa zaten maddi kazanım arkasından geliyor. Kişinin yaptığı işin de kaliteli olması, insani değerler olarak da kaliteli olması bir hekim için temel iki özelliktir.” ifadelerini kullandı.Müzik dinletisi beğeniyle dinlendi… Beyaz önlük giyinme töreninde Tıp fakültesi 1. sınıf öğrencilerinden piyanoda Zeynep Coşar, kemanda Şule Yılmaz’ın müzik dinletisi törene katılanlarca beğeniyle dinlendi.Başta Kurucu Rektör, Yönetim Üst Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Tarhan Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Fırat Tarhan, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur olmak üzere akademik kadro öğrencilere beyaz önlüklerini giydirdi.Her bir öğrenciye stetoskopun da verildiği törende öğrencilere ayrıca Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın kaleme aldığı ‘Bilinçli Genç Olmak’ kitabı da hediye edildi.Beyaz Önlük Töreni toplu hatıra fotoğrafının çekilmesiyle son buldu.

12 MAY 2022

Üsküdar Üniversitesinde 3.Bilimsel Araştırma Zirvesi gerçekleştirildi

Dr. Öğr. Üyesi Nejla Polat: “İklim değişikliğinin oluşturduğu çevresel bozulmalar kısa zamanda giderilmez”Saygı duruşu ve İstiklal marşının okunmasıyla başlayan programın açılış konuşmalarını Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Dr. Öğr. Üyesi Nejla Polat, Stratejik Araştırma ve Geliştirme Kulübü (ÜSAK) Danışmanı, Araştırmacı Nihal Koncu Akhuy gerçekleştirdi.Nermin Tarhan Konferans Salonunda yapılan programın açılışında konuşan İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Dr. Öğr. Üyesi Nejla Polat, yaşadığımız dünyayı korumak, geleceğimizi kurtarmak ve yaşanılabilir kılmak için birçok şeyi değiştirebilme ve iyileştirme gücüne sahip olmak gerektiğine dikkat çekti. Polat, “Bireyler olarak farkındalık yaratmak, etrafımızı bilinçlendirmek ve küresel boyutlu bir tehdit haline gelen küresel ısınma ve iklim değişikliğine yönelik önemli adımlar atmak durumundayız. Bunu hemen yapmak durumundayız çünkü iklim değişikliğinin oluşturduğu çevresel bozulmaları ve değişiklikleri kısa zamanda gideremeyiz. Küresel ısınmayı önlemek için alınması gereken ulusal, bölgesel ve küresel önlemlerin ve politikaların uygulanması önemlidir.” dedi.Açılış konuşmasının ardından moderatörlüğünü Üsküdar Üniversitesi Reklam Tasarımı ve İletişimi Bölümü Mezunu, Araştırmacı Nihal Koncu Akhuy’un yaptığı ““Küresel İklim Değişikliğinin Etkileri ve Farkındalık” konulu oturuma geçildi.Prof. Dr. Şükrü Ersoy: “2030 yıllarında su fakiri olacağız”Oturumun ilk konuşmacısı olan Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi, Prof. Dr. Şükrü Ersoy, İklim Değişikliği ve uygarlıklar üzerindeki etkileri adlı sunumunda iklim ve hava durumu arasındaki ilişkiye değindi. Ersoy; “Atmosfer yaklaşık 3.5- 4 milyar yılda çeşitli aşamalardan geçerek meydana geldi ama biz onu 100 yılda çok güzel bozduk. Eğer atmosfer olmasaydı gece ve gündüz arasındaki fark kırk dereceye yakın olacaktı ve yaşamak imkânsız hale gelecekti. Yeteri kadar önlem alınmazsa su kaynaklarında azalma yaşanacak. Son 50 yılda Akdeniz’ in su bakımından en iyi ülkesiydik giderek azaldığı için 2030 yıllarında su fakiri olacağız. Buna göre kendimizi yapılandırmamız gerekiyor.” şeklinde konuştu.Prof. Dr. Haydar Sur: “İklim değişiklikleri bulaşıcı hastalıklara yol açıyor”İkim değişikliğinin sağlık üzerindeki etkilerine vurgu yapan Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur; “İklime duyarlı sağlık grubu riskleri var. Bu riskleri taşıyanlar özellikle gelişmemiş ülkede yaşayan insanlardır. Havanın aşırı sıcak ya da çok soğuk olması hava kalitesinin bozulmasına yol açtığı gibi vektörlerin taşıdığı hastalıkları kolayca yayılabilir hale gelmesine sebep olmuştur. İklim değişiklikleri bulaşıcı hastalıklara yol açıyor.  Sadece sıcak çarpmaları yüzünden de yılda yaklaşık 250 bin insan hayatını kaybediyor.” diye konuştu.   Doç. Dr. Ali Murat Kırık: “İklim haberciliği kavramının literatüre kazandırılması lazım.”İklim krizi ve iklim değişiklikleri konusunun sosyal medyada yeteri kadar önem verilmediğini, gereken etki düzeyinin ve farkındalığının olmadığını belirten Doç. Dr. Ali Murat Kırık; “Sosyal medyanın gücünü bir şekilde kullandırıcı içerikler oluşturabilirsek farkındalık oluşturabiliriz. Bunun için özel günler seçilebilir, kampanyalar düzenlenebilir, okullar bu sürece dahil olabilir. Çünkü bizler bu konuda yeteri kadar bilgi sahibi değiliz. Sosyal Medya açısından baktığımızda iklim krizi ve iklim değişiklikleri noktasında belli bir farkındalık sahibi olunmadığını düşünüyorum. İnsanlara iklim krizi nedir diye sormalıyız. Burada Medyanın da sosyal medya kullanıcılarının da üstüne düşen görev ve sorumlulukları yapması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü hepimiz bu dünyada yaşıyoruz ve iklim krizi yaşamımızın her alanını etkiliyor. Bugün belki de ‘iklim haberciliği’ kavramının literatüre kazandırılması lazım. İklim haberciliği kavramının sosyal medya üzerinden kazandırılması gerekiliyor ve bunu samimi bir dille anlatabilecek insanlarımıza ihtiyacımız var. Eğer iklim krizi devam ederse tabiatı bekleyen sonuçlar ne olacak bunları bilerek hareket etmeliyiz. İnsan yaşadığı tabiata karşı neden bu kadar duyarsız kaldı? İklim krizini önleyebilecek belki de son insanlar bizleriz.” dedi.Prof. Dr. Hüseyin Toros: “Geleceğin eğitiminin takım çalışması olduğuna inanıyorum”Prof. Dr. Hüseyin Toros; “Meteorolojik verilerden Türkiye iklim değişikliği değerlendirilmesi, Türkiye iklim değişikliğinde nerede” adlı konuşmasında insan kaynaklı küresel ısınma ve iklim değişikliğinin sıcaklıkların artmasına sebep olduğunu belirterek, yaşadığımız çağın aynı zamanda veri çağı olduğunu ifade etti. Toros; “Hızlı değişim yaşıyoruz. Hepimize büyük görevler düşüyor. Bu yüzden iyi bir gelecek için takım çalışmasına ihtiyacımız var. Geleceğin eğitiminin takım çalışması olduğuna inanıyorum. Üstümüze düşen vazifeleri yerine getirmemiz gerekiyor.” ifadelerini kullandı.Bilimsel Araştırma Zirvesinde katılımcılara fidan belgesi takdim edilerek, toplu hatıra fotoğrafının çekilmesiyle program son buldu.

29 NİS 2022

Üsküdar ve NPİSTANBUL Ailesi çevrimiçi bayramlaşmada bir araya geldi

Üsküdar Üniversitesinde Ramazan bayramı coşkusu! Üsküdar Üniversitesi ve NPİSTANBUL Beyin Hastanesi’nin akademik, uzman ve idari personeli bayram heyecanını öncesinden yaşadı. Zoom üzerinden gerçekleşen dijital bayramlaşma törenine ilgi oldukça yoğun oldu.Tarhan: “Camdam cama değil candan cana bayramlaşabileceğimiz nice bayramlara” Tören Kurucu Rektör Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın konuşmasıyla başladı. Tarhan; “Ramazanın verdiği manevi zenginlik atmosferinin devam etmesini temenni ediyorum. Çocuklarımızda kültürel aktarımı maalesef aile değil, sosyal medya yapıyor. Bayramın etkisinin güzelliklerinin devam etmesi ve hakiki bayram olması için çocukların sevinebilmesi, mağdurların mutlu olması, toplumun bir parçası olduğunu hissettirmek gerekiyor. Bütün çalışma arkadaşlarımın bayramlarını en iyi dileklerimle kutluyorum. Candan cana bir araya geldiğimiz bayramlaşma yapabildiğimiz güzel günlere diyorum.” dedi.Üsküdar üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Furkan Tarhan ile Vakıf Yönetim Kurulu Üyesi Fırat Tarhan’ın da katılım sağladığı törende Furkan Tarhan güzel dileklerde bulunarak “Ramazan bereketini tüm yıl yaşamak dileğiyle herkese sevdikleriyle mutlu bayramlar.” ifadelerini kullandı.Üsküdar Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Mehmet Zelka, Üsküdar Üniversitesi ailesinin bayramlaşma merasimini her bayramda sürdürmesinden duyduğu mutluluğu dile getirerek; “Güzel bir Ramazan ayından sonra bayramlaşma imkânı bulmak mutluluk belirtisidir. Bundan sonraki bayramlarda inşallah yüz yüze de bayramlaşmalarımız olur. Herkese sağlıkla nice bayramlar dilerim.” dedi.Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Muhsin Konuk da iyi dileklerde bulunarak “Bütün çalışma arkadaşlarımızın bayram tadında bir bayram geçirmelerini dilerim.” ifadelerini kullandı.Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy da bayram heyecanını dile getirdi. Atasoy; “Üniversitemizin tüm mensuplarının aileleriyle ve sevdikleriyle birlikte nice bayramlara erişmelerini diliyorum.” dedi.Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hikmet Koçak ise bayram dileklerini paylaştı. Koçak; “Üsküdar ailesinin bayramlarını kutluyorum.” ifadelerini kullandı.Daha sonra söz almak isteyen herkes bayramla ilgili dilek ve temennilerini dile getirerek birbiriyle bayramlaştı.

29 NİS 2022

Üsküdarlı genç tıbbiyeliler iftar yemeğinde buluştu

Prof. Dr. Haydar Sur: “Pozitif beklentileriniz bize de pozitif enerji veriyor”Üsküdar Üniversitesi NP Diş ve Sağlık yerleşkesinde gerçekleştirilen iftar programının açılış konuşmasını gerçekleştiren Üsküd ar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, öğrencilerin pozitif beklentilerinin, pozitif enerji olarak kendilerine döndüğünü söyledi ve ekledi. Sur; “Ben böyle törenlerde kendimi sizler kadar genç tıp fakültesinde bir öğrenci gibi hissediyorum. Karşılıklı o duyguları bana yaşattığınız için ayrıca hocanız olarak teşekkür ediyorum. Beni gençleştiriyorsunuz sizin müritleriniz gözlerinizden bize yansıyor. Pozitif beklentileriniz bize de pozitif enerji veriyor. Hepiniz adına saygı değer Nevzat hocama teşekkür borçluyuz. Bizim rahat etmemiz için elinden geleni yapıyor. Tıp fakültesi olarak saygılar sunuyorum.” dedi.Prof. Dr. Tarhan: “Genç tıbbiyelerle iftar yapmak ayrı bir güzellik”Tıp Fakültesi öğrencileriyle iftar yemeğinde bir araya gelen Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, konuşmasında tıp öğrencilerine tavsiyelere yer verdi. Tarhan; “Kendimizi yenilemek hekimlikte çok önemli bir ilkedir. Devamlı ben her şeyi biliyorum dememek gerekir. Cerrahpaşa da bizim hocaların anlattığı bir örnek vardı, gözlemci olmanız önemli. Bakış açısı ve gözlem çok önemli. Hekimlikte usta çırak ilişkisi teorik bilgileri alıp ezberlemek kaydetmek değil, hekimliğin sanat yönü var, usta çırakla öğrenilir. Onun için haydar hocamın sıcak yaklaşımı bizim felsefemizdir. Usta-çırak ilişkisi olursa iyi bir hekimlik öğretiliyor. Nasıl sanatçı kaprisi varsa hocalarında olacak katlanacaksınız size bir şeyler öğretmek için yaptıkları aslında bazı anlamlı bilgilerdir. Bütün hocalar olarak da önem veriyoruz.” şeklinde konuştu.“Ramazan’ın anlamlarını düşünelim”Konuşmasını, öğrencilere Ramazan hakkında bilgilendirmelerde bulunarak sonlandıran Prof. Dr. Nevzat Tarhan; Ramazanın verdiği o manevi iklim o iyilik, iyilik kavramının yoğun yaşandığı, yüceltildiği bu ortamda ramazanın anlamlarını da düşünmek gerekiyor. Ramazan’dan sonra öğrendiğimiz bu güzel özellikleri, gelişmiş Ramazandan sonra da devam ettirmemiz lazım. Sizin ibadetiniz, orucunuz ileri yaştaki bir güneş kadar kıymetli bu oruç. Bizim yaştakiler mum gibi, sizler güneş gibi. Onun için sizi tebrik etmek lazım. Bu kadar şey varken, keyfinizce yaşamak varken, kendinizi derin manevi sınamak onurdur.” dedi.Ramazan’da bir arada iftar etmenin mutluluğunu paylaşan öğrenciler toplu fotoğraf da çektirdi. 

18 NİS 2022

“Dumansız Kampüs” için eğitimler başladı

Prof. Dr. Hikmet Koçak: “Nefes ne kadar önemliyse dumansız hava da o kadar önemlidir”Ders öncesi yaptığı konuşmada sağlığı olumsuz yönde etkileyen maddelerden birinin sigara kullanımı olduğunu ifade eden Prof. Dr. Hikmet Koçak; “Sıhhat ve sağlık çok önemlidir. Sağlığımızı en çok etkileyen maddelerden biri de sigaradır. İçinde binlerce zararlı madde var. Kendimize zarar verebiliriz ama asıl zararı topluma veriyoruz. Sadece insanlara değil biraz daha büyük çaplı düşünecek olursak ekolojik denge adına hemen hemen bütün canlılar için zararlı bir maddeden bahsediyoruz. Sizler elçi olacaksınız, önce kendinizden başlayarak daha sonra üniversitenizde ve çevrenizde faaliyette bulunacaksınız. Nefes çok önemli. Pandemi döneminde bunu herkes hissetmiştir. O dönemde sanki denizin dibine batmışsınız da yüzeye çıkamıyormuşsunuz gibi oluyordu. Onun için nefes ne kadar önemliyse dumansız hava da o kadar önemlidir. ” dedi.Prof. Dr. Toker Ergüder: “Doktorların sigara içmesi, sigara firmaları için reklamdır”Doktorların sigara içme oranları hakkında çarpıcı açıklamalarda bulunan Ergüder; “Biz doktorların sigara içmesini istemiyoruz. Doktorların sigara içmesi, sigara firmaları için büyük reklamdır. Ne yazık ki Türkiye’de sağlık çalışanlarının sigara içme oranı çok yüksek. Özellikle kadın doktorlarda sigara içme oranı toplumdan daha yüksek. Türkiye’de doktorların sigara içme oranı yaklaşık %20 iken, Avustralya’da doktorların sigara içme oranı %1’in altındadır. Yani oradaki doktorlar sigara içmezler. Amerika’da bütün üniversitelere gittiğinizde, kampüslere girdiğiniz zaman hiç kimsenin aklına sigara içmek gelmez. Bilgi insanlara sigarayı bıraktırsaydı, en başta doktorlar sigara içmezdi. Doktorlar bu kadar anatomi, fizyoloji, göğüs hastalıkları, kanser vs. derslerinden sonra yine sigara içiyorsa demek ki bilgi insanlarda her zaman tutum ve davranış oluşturmaz.” ifadelerini kullandı.Prof. Dr. Toker Ergüder: “Tütünün yayılmasının ana sebebi tütün endüstrisidir”Tütün kontrolü kavramından söz eden Ergüder, sigaraya bağlı ölümlerin bu kontrol sayesinde azalacağının altını çizdi. Ergüder; “Tütün kullanımı dünyanın ve ülkemizin en önemli önlenebilir ölüm nedenidir. Bu durumu tütün kontrolü olarak ifade edebiliriz. Çünkü Türkiye’nin en önemli ve önlenebilir halk sağlığı sorunu tütün kullanımıdır. Tütün salgınının ve yayılmasının ana sebebi tütün endüstrisidir. Mesela sıtmayı yaymak için arkasında bir endüstri yoktur ama bu tütün mikrobunu yaymak için arkasında bir endüstri vardır. Bu endüstri ne yazık ki herkesi bağımlı hale getirip kar elde etmeye çalışır. Salgının önlenmesine yönelik çok etkili yöntemler var. Bu yöntemleri hayata geçirmeliyiz.” şeklinde konuştu.Prof. Dr. Toker Ergüder: “Sigarada asıl bağımlılık yapan madde nikotindir”Sigaranın yapısından ve zararlarından bahseden Ergüder; “Zehirli bir bitki olan tütünün ince bir kâğıt içine sıkıştırılarak sarılmış halidir. İçinde 3 madde vardır. Bunlar; karbon monoksit, nikotin ve katran. Asıl bağımlılık yapan maddesi nikotindir. Diğerleri de kansere sebep olan maddelerdir. Sigara dumanı, 50’sinin kanserojen olduğu bilinen 6 binden fazla sağlığa zararlı kimyasal madde içerir. Hem içilen sigara hem de pasif içici olarak maruz kaldıkları sigara, insanların vücudunda hastalık yapıyor. Sigara dumanını ağzınızdan çekince akciğerlere gidiyor, oradan kana karışıyor. Daha sonra idrarla nikotin olarak atılıyor. Gittiği bütün organlarda kansere ve çeşitli hastalıklara sebep oluyor.” ifadeleriyle sözlerini noktaladı. Prof. Dr. Haydar Sur:  "Sigara insan eliyle oluşturulan en büyük afettir"Üsküdar Üniversitesi Dumansız Kampüs Kurulu Başkanı Prof. Dr. Haydar Sur," Sigaranın insan eliyle oluşturulan en büyük afet olduğunu ifade ederek öğrencilere "Dumansız Kampüs" ve "Dumansız Hava Sahası" konularına gösterdikleri ilgiden dolayı teşekkür ederek kapanış konuşmasını gerçekleştir.Program hatıra fotoğrafı çekiminin ardından sona erdi.

14 NİS 2022

Prof. Dr. Mustafa İsen; “Türkler İslamiyet’in bir taraftan kalkanı, kılıcı, bir taraftan da kalemi, bilimi olmuştur.”

Prof. Dr. Hikmet Koçak; “Türk toplumu kadim bir medeniyetin, kültürün temsilcileridir”Programın moderatörlüğünü ve açılış konuşmasını gerçekleştiren Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hikmet Koçak; “Türk toplumu kadim bir medeniyetin, kültürün temsilcileridir. Geçmişimizde biraz daha Batı’ya baktığımızda, Atlas Okyanusu’ndan, Hint Okyanusu’na kadar coğrafyada hâkim olmuş, konuşulmuş bir dil ve kültürden bahsediyoruz.  Hatta o dönemler için ‘Eğer Türkçe biliyorsanız siz buralara çok rahat gelip gidebilirsiniz’ demişlerdi. Medeniyetimizi ve kültürümüzü o kadar geniş bir coğrafyaya yayabilmişiz ki. Mesela Mustafa hocamın şahit olduğu özellikle Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği döneminde, benim de o dönemki Türk Üniversiteler Birliği Başkanlığım döneminde uzaktaki yakınlığımızı izah etmek istiyorum. O süreçte gerçekleştirilen Kazakistan ziyaretimizde El Farabi Üniversitesi’nde bana şöyle dediler, ‘Siz Anayurttan, Orta Asya’dan gittiniz, yavaş hareket ettiniz. Biz anlıyoruz. Gidişiniz yavaştı ama dönüşünüz de hiç olmadı. Gelmediniz ve buraları unuttunuz. Ata yurdunu, Anayurdunu unuttunuz.’ demişlerdi. Türk dünyası ile ilgili çalışmalar, konuşmalar hep o şekilde olmuştur. Bir kısmına tarih şahittir, bir kısmına da bizler şahidiz.” şeklinde konuştu.Prof. Dr. Mustafa İsen; “İstanbul merkezli yeni bir dünya kurulacaktır”İslamiyet dininin Türklerin gelişimindeki etkilerini dile getiren Prof. Dr. Mustafa İsen; “Türkler Orta Asya’da çok daha eski tarihlerden itibaren yaşadıkları bir faaliyet alanı var ama asıl tarih sahnesine çıkışları Müslüman oluşlarıyla birliktedir. Maveraünnehir’de 8. yüzyılda karşılaştıkları İslamiyet onların hayatında çok önemli değişiklikler meydana getirmiştir. Hatta şöyle bir espri yapılır ‘İslamiyet Türkü at üstünde yakaladı ama attan aşağıya indirdi’ diye. Yani yerleşik hayata geçirdi diye bir yaklaşım söz konusudur. Doğrudur, o tarihten itibaren Türkler, İslamiyet’in bir taraftan kılıcı, bir taraftan kalkanı ama daha sonra da kalemi, malası, hendesesi, bilimi olmuşlardır. Bu bakımdan sadece inanç ve amelde kalmayarak İslam dininin yarattığı medeniyeti de bütün müesseseleri ile kabul ettiler. Selçuklulardan başlayarak askerlik alanında, ilimde, sanatta bu dini büyük ölçüde onlar temsil ettiler.” ifadelerini kullandı.Prof. Dr. Mustafa İsen; “İyi bir rehber eşlinde iyi bir müze gezisi, insanın hayata ve eşyaya bakış açısını değiştirebilir”Katılımcılara yaşadıkları şehrin İstanbul’un önemini hatırlatarak tanımaları için tavsiyelerde bulunan Prof. Dr. Mustafa İsen; “Tarihin her döneminde coğrafyanın kendisine sağladığı olağanüstü konum dolayısıyla hep birinci sınıf şehir olmuştur İstanbul. Roma’da, Bizans’ta, Osmanlı’da birinci sınıftı. Cumhuriyet döneminde başkent olmadı ama yine o ticaretin, kültürün, eğitimin ve buna eklenebilecek bir sürü şeyin başşehri oldu. Ben genç arkadaşlara özellikle şunu söylemek istiyorum. Özgeçmişte de ifade edildi. Benim Kültür ve Turizm Bakanlığı müsteşarlığım var. Türkiye’nin kültürel hayatını yönettim bir dönem. Meşhur bir aforizmadır. ‘Bir kitap okudum hayatım değişti.’ Bir kitap okumakla hayatımız değişir mi? Emin değilim. Ama size şu kadarını söyleyeyim iyi bir rehber eşlinde iyi bir müze gezisi, insanın hayata ve eşyaya bakış açısını değiştirebilir. İstanbul size yürürken diploma sağlar. Bu bakımdan İstanbul, olağanüstü imkanlara sahip bir şehir. Tarihte göstermiştir ki İstanbul kimin yönetiminde olduysa Balkan, Ortadoğu…vs. hakim olmuştur. İstanbul merkezli bu bölgede yeni bir dünya kurulacaktır. Arkadaşların yaşadıkları şehrin farkına vararak, bu şehrin müzelerinin farkına vararak yani sonuç olarak bu şehrin farkına vararak yaşamalarını özellikle tavsiye ediyorum.” dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Maksatta ittifak olmazsa birlik de olmuyor”Soru-cevabın da gerçekleştirildiği konferansın sonunda söz alan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, birlik ve beraberliğin öneminden bahsetti. Tarhan; “Şimdi bizim kültürümüzde de sosyolojik değişimler yaşanıyor. Bazı şeyler süreç boyunca değişebiliyor. Yukarıdan aşağıya değişmeyen tek şey ise kültür oluyor. Birlik kurulunca maksatta ve metotta ittifak kolay kurulabiliyor. Fakat maksatta ittifak olunmazsa orada birlik kurmakta zor oluyor, birlik olmuyor. Liderlik psikolojisinde de biz bu konuyu ele alıyoruz. Silahlı Kuvvetlerde de şu anda karizmatik liderliğin yerine bilimsel liderliği öğretiyormuş. Bu tarz liderliklerde esas olan kişilerin ben kalarak biz olabilmeleridir. Birlik olabilmektir. Yani insanların kendi kültürlerinde kalarak biz olmasını sağlamaktır. Bu aile içinde de kültürler içinde de geçerli bir durum. Çünkü çoklu kültür tarzında bir sistem kurdular. İkinci Dünya Savaşı’nın çilesinden sonra bunu fark ettiler. Şimdi de biz Orta Asya ve Ortadoğu coğrafyamızda ciddi bir medeniyet acısı çekiyoruz. Bizim bu acıdan faydalanarak ön yargılarımızı kırmak, aynı o şekilde bir birlik oluşturmamız gerekiyor.” dedi.

01 NİS 2022

Üsküdar Tıp Öğrencileri Birliği Rakiplerini Geride Bıraktı

Üsküdar Üniversitesi Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı (SKS) tarafından düzenlenen kulüp etkinlikleri tüm hızıyla devam ediyor.Üsküdar Üniversitesi Tıp Öğrencileri Birliği “Survivor’da Acil Tıp Uzmanı Olmak” adlı etkinlik düzenledi.Üsküdar Tıp Öğrencileri Birliği, diğer üniversiteleri oylamalarda geride bırakarak 1.Tıp Eğitimi Kış Kampı’nda stand açmaya hak kazandı.

28 MAR 2022

Prof. Dr. Haydar Sur: “Halk sağlığının korunması için öncelik ‘barış’tır”

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, toplum sağlığının korunmasında ve geliştirilmesinde barışın önemine vurgu yaptı ve savaşların toplumlara verdiği zararlara değindi.İnsanın sahip olduğu en büyük cevher sağlıktırSağlığın insanların tartışmasız en büyük cevheri olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Haydar Sur, “Sağlık olmadan elde edilen hiçbir varlık insan için bir anlam taşıyamaz. 21’nci yüzyıla gelindiğinde sağlığı korumanın ve geliştirmenin hastalık ve yaralanma başa geldiğinde onu tedavi etmekten kesinlikle daha kolay, etkili ve az maliyetli olduğu sağlık felsefecilerinin ve araştırmacılarının üzerinde tam bir uzlaşmaya vardığı nadir konulardan biridir.” dedi.Savaş sağlığın amansız düşmanıProf. Dr. Haydar Sur, Dünya Sağlık Örgütü’nün önderliğinde 1986’da yayınlanan Ottawa Bildirgesi’nde sağlık için olmazsa olmaz 8 koşulun sayıldığını söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:“Bu koşulların ilki barıştır. Barış olmadan bir toplumda bireylerin sağlığından söz edilemez çünkü savaş ortamında kimin, ne zaman, nerede, nasıl öleceği belirsizleşir. Savaş her durumda sağlığın amansız düşmanıdır. Gıda bulmakta sorunlar yaşanır, evler barklar yıkılır, okullar eğitimi sürdüremez olur, sağlık hizmeti veya kuruluşlar yıkılıp, yağmalanır ve hizmetler felce uğrar. Savaşan askerlerin yanında birçok sivil de hayatını kaybeder veya ağır yaralanır. Bu siviller arasında sağlık görevlileri de yer alır. Böylece çok hızlı bir şekilde ve çok büyük bir boyutta artan sağlık hizmeti ihtiyacının karşılığında gittikçe azalan ve yok olan sağlık hizmet kapasitesi felaketi yaşanır. Toplumların savaş hallerinde sağlıklarını olumsuzluklardan koruyabildiği bugüne kadar hiç görülmemiştir.”Savaşlar toplumsal kırılmalara yol açıyorToplum içinde özellikle yaşlıların, engellilerin, bebeklerin, çocukların, gebelerin ve annelerin olumsuzlukları daha da ağır halde yaşadıklarına dikkat çeken Prof. Dr. Haydar Sur, “Barışı kaybetmiş toplumlar, bugünkü toplumsal refah ve yaşama yeteneğini kaybetmekle kalmayıp yarınlarda kendisini toparlayabilme ve pozitif yönde refleks oluşturma yeteneklerini de kaybediyor. Bir toplumda başlayan savaşın toplumsal kırılmalara, ayrışmalara, iç çekişmelere ve düşmanlıklara da zemin hazırladığı unutulmamalı. Barış ortamında birbirini destekleyen, dara düşenlere el uzatmaya hazır birey ve aileler savaş geldiğinde kendi derdine düşüyor, yardımlaşma isteği yok oluyor. Hatta herkes birbirinden yiyecek, ilaç, barınma ortamı ve yakıt kapabilmeye yöneliyor. Bu olumsuzlukların onarılması tekrar barış ve huzur ortamına kavuşabilmesi ise onlarca yıl alabiliyor.” ifadelerini kullandı.Halk sağlığı ‘umudu yitirmeme’ felsefesine sahipProf. Dr. Haydar Sur, halk sağlığının sağlığın korunması ve sağlıklı koşulların sürdürülüp, geliştirilmesi için barışı olmazsa olmaz öncelik saydığını söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:“Rusya-Ukrayna savaşında da ailelerin evlerini ve yurtlarını bırakıp güvenli bir yerlere sığınmaya çalışırken önceliği çocukların ve kadınların savaş alanının dışına çıkarılmasına verdiğini gördük. Halk sağlığının bütün olumsuz koşullarda yine de umudunu yitirmeme yönünde bir felsefesi olduğu için savaş ortamında bile yapacak işleri vardır. Özellikle gıda ve su yardımı, soğuk havada ısınma problemlerinin çözülmesi, bulaşıcı hastalıklarının atağa kalkmaması için çevre sağlığı önlemlerinin alınması, kronik hastalığı olanlara mutlak suretle verilmesi gereken ilaçların ilgililere ulaştırılması, çöken sağlık hizmeti sistemlerinin canlandırılması için finans, insan kaynağı ve malzeme desteği verilmesi, toplumun ruh sağlığının desteklenmesi, yaralılara ve organ kaybına uğrayanlara bakım ve rehabilitasyon hizmetlerinin verilmesi gibi işler uluslararası yardım eli içinde ilk sırada yapılması gerekenlerdir.”Sağlık profesyonellerine psikolojik destek sağlanmalıÜsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, “Bozulan barış ortamının en kısa sürede tekrar kazanılması için gerekirse politik ve diplomatik karar vericilere savaşın toplum sağlığına verdiği zararların somut çıktıları iyice gösterilmelidir.” dedi ve “Sağlıkçıların hizmet verme koşulları da iyice zorlaştığından sağlık profesyonellerine yönelik psikolojik destek ile onları tükenmişlik sendromuna girmesi önlenmelidir.” ifadelerini kullandı.

02 ŞUB 2022

Aşılar, “Aşı Karşıtlığına Farklı Perspektifler ve Aşı Sempozyumu” nda ele alındı.

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın açılış konuşmasını gerçekleştirdiği “Aşı Karşıtlığına Farklı Perspektifler ve Aşı Sempozyumu” na Sağlık Editörü Çağla Üren, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi (CTP)  Halk Sağlığı Ana Bilim Dalından Dr. Ayşenur Özdil, Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Ana Bilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Ayhan Özşahin, ÜSÇÖZÜM Müdürü Doç. Dr. Aylin Tutgun Ünal konuşmacı olarak katıldı.Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi İbn-i Sina Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen programa tıp fakültesi öğrencileri yoğun ilgi gösterdi.  Çağla Üren; “Aşının nörolojik problemlere yol açtığı iddia edildi”Konuşmacılar arasında yer alan Sağlık Editörü Çağla Üren ‘Geçmişten bugüne aşı karşıtlığı mitleri’ konusunu ele aldı. Üren, “Aşı karşıtı hareketin aslında aşının icadından beri var olduğundan ve zaman içinde çeşitli söylemlere büründüğünden bahsettik. Britanya'nın Osmanlı İmparatorluğu'ndaki elçisi Edward Montagu'nun eşi Lady Mary, 18. yüzyılda ilk aşı uygulamasını İstanbul'da görüp Batı'ya taşıdı. Bununla birlikte aşı karşıtı hareket kültürel önyargılar ve dinsel gerekçelerle şekillendi. Bundan kısa süre sonra Edward Jenner, modern aşıyı keşfetti. Aşının sığır çiçeğinden yapılması, aşı olanların giderek sığıra dönüşeceğine dair tuhaf iddiaları da beraberinde getirdi. 19. yüzyılda kurumsallaşan aşı karşıtlığı "hak ve özgürlükler" söylemine büründü. Zorunlu aşıya karşı şekillenen hareket 20. yüzyılda modern söylemlere büründü ve aşının nörolojik problemlere yol açtığı iddiası ortaya atıldı. Zaman içinde hareketin önderlerinden birçoğunun lisansları iptal edildi. Ancak buna rağmen 20. ve 21. yüzyıllarda söz konusu iddialar boğmaca ve kızamık salgınlarıyla sonuçlandı. O dönemde ün kazanan, aralarında Robert F. Kennedy Jr.'ın da bulunduğu birçok isim, Kovid-19 aşılarına karşı dezenformasyonla da ilişkilendirildi.” dedi.Dr. Ayşenur Özdil; “COVID-19 aşısı olmak istemeyenlerin oranı yüzde 8, kararsız olanların ise yüzde 10"Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalından Dr. Ayşenur Özdil, günümüzde aşı karşıtlığı ve kararsızlık konusundan bahsetti; “DSÖ tanımına göre aşı kararsızlığı, aşı hizmetlerinin varlığına rağmen aşıların kabulünde gecikme veya reddetme olmasıdır. Tüm aşıları reddetme durumu varsa aşı karşıtlığı olarak adlandırılır. Günümüzde internet kullanıcılarının yaklaşık % 80’i sağlık bilgilerini çevrimiçi olarak aramaktadır. Bağışıklama ile ilgili Youtube videolarına ait bir analizde, videoların %32’sinin aşılamaya karşı olduğunu ve bunların aşı yanlısı videolardan daha fazla izlenmeye ve ratinge sahip olduğu bulundu. Bir başka internet araştırmasında web sitelerini görüntüleyerek elde edilen aşı karşıtı duyguların beş ay sonra hala devam ettiğini ve bu kişilerin çocuklarına önerilenden daha az aşı yaptırmalarına neden olduğunu buldu. COVID-19 aşılarının büyük bir hızla ve çok yakın zamanda geliştirilmiş olması, yan etkilerine ilişkin yeterince bilgi toplama olanağının bulunmaması kimilerini aşıların güvenliği konusunda şüpheye düşürmüştür. Türkiye ve çeşitli ülkeleri kapsayan bir çalışmada Türkiye’de COVID-19 aşısı olmak istemeyenlerin oranı yaklaşık  yüzde 8, kararsız olanların ise yaklaşık yüzde 10'u bulunmuştur (Haziran 2021, Ourworldindata, IPSOS). Aşı karşıtlığının önüne geçebilmek için kişilerle bireysel düzeyde iyi iletişim, ulusal düzeyde damgalayıcı olmayan, çok yönlü yaklaşım, sağlık çalışanlarının konu hakkında eğitilmesi ve TV, radyo, reklam panoları ve internet ile bilgilendirmeye ihtiyacımız var.” diye konuştu.Dr. Öğretim Üyesi Ayhan Özşahin; “Aşı aslında, bağışıklık sistemimize verilen bir eğitimdir”Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Ayhan Özşahin ise dünya nüfusunun hızla artmasının nedenlerinden ve aşı ile olan ilgisinden bahsetti. Özşahin; “Tarih boyunca dünyada insan nüfusu düşük bir hızla artmış ve ilk kez 1850 yıllarında 1 milyara ulaşmıştır. Sonra sadece 150 yıl gibi bir sürede 8,5 milyarı geçmiştir. Nüfusun son dönemde böyle büyük bir hızla artmasının nedenleri arasında aşıların geliştirilmesi ve yaygın kullanılmasının payı büyüktür. Ülkemizde 1975 yılında binde 112 olan bebek ölüm hızı, günümüzde binde 9 seviyesindedir. Bu mucizevi gelişmede, 1985 yılında başlatılan genişletilmiş aşı kampanyasının etkisi yadsınamaz. Görülüyor ki, aşıların bulunup yaygın kullanıma girmesi insanlığın kaderini değiştirmiştir. Ölümcül hastalıklardan bizi koruyan aşı, bir tedavi yöntemi değildir. Aşı aslında, bağışıklık sistemimize verilen bir eğitimdir. Mikropla kontrollü şekilde karşılaştırılan bağışıklık sistemi, mücadele yöntemini öğrenmekte ve hafızasına almaktadır. Bu şekilde birçok hastalıktan etkin şekilde korunmak mümkün olmuştur. Günümüzde aşılama hizmeti 2 farklı yaklaşımla sunulmaktadır. Doğumdan itibaren çocukluk dönemi boyunca standart bir takvime göre uygulanan aşılar ve özellikle erişkin dönemde, farklılaşan gereksinime göre uygulanan aşılar bulunmaktadır. Aşı üretim yöntemleri de gelişen bilim ve teknolojinin etkisiyle çeşitlenmiştir. Canlı, ölü, toksoid, vektörel ve aileye yeni katılan m-RNA aşıları günümüzdeki başarıya katkı sağlamıştır. İnsanlığın yeni karşılaştığı COVID.19 hastalığına karşı da yüksek tempolu çalışmalarla, üç farklı yöntemde aşılar geliştirilmiştir. Bu kez de tıp dünyası aynı hastalığa karşı farklı teknikle geliştirilmiş aşıların etkilerini ve tekrarlayan aşılamalarda da birbirleriyle etkileşimini gözlemek olanağını bulmuştur. Ülkemizin de bilim dünyasındaki bu yarışta geri kalmadığını görmek bizleri mutlu etmiştir.” ifadelerini kullandı.Doç. Dr. Aylin Tutgun Ünal; “Kamusal iletişimin yerini dijital iletişim aldı”‘Aşıyı Sevdirme Stratejileri ve Sosyal Medya Yönetimi’ konulu sunumu ile katılan Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aylin Tutgun Ünal, sosyal medya yönetiminin önemine vurgu yaptı. Ünal, “Geniş halk kitlelerine mesaj verme gereksinimi duyan kişilerin kullandığı bir iletişim türü olan kamusal iletişimin yerini dijital iletişim aldı. Dünyayı saran korona virüs pandemisi, 20. Yüzyılda olsaydı, yüz yüze mitingler ya da televizyon karşısından halka seslenme konuşmaları ile sınırlı etkileşim sayesinde halka seslenilecek, bilgilendirme daha çok tek yönlü yapılacaktı. 21. Yüzyıl yeni medya çağı olarak etkileşimli ortamları sağladı. Artık sosyal medya ile kamusal iletişim yerini dijital iletişime bıraktı. Dijital ortamlarda; internet bağlantısı olan cep telefonu gibi bir araç kullanılarak, yazılım arayüzü aracılığıyla, yazılı, sözlü, görüntülü olarak mesaj geniş kitlelere iletilebilmekte olduğundan, etkili iletişim tekniklerinin sosyal medyada kullanımı ile aşı konusunda stratejiler geliştirilmesine ihtiyaç vardır.” dedi.“Aşıyı sevdirmeye yönelik içerikler, eğlenirken öğrenen gençliğe hitap edilebilir”Sosyal medyada etkili iletişimin sağlanabilmesi için sosyal medya okuryazarlığı becerilerinin bilinmesi ve iyi kullanılması gerekir diyen Doç. Dr. Aylin Tutgun Ünal, “Aşıyı sevdirme stratejileri, sosyal medya okuryazarlığı becerileri ile birleştirildiğinde iyi sonuç verme oranı yüksek olacaktır. Artık her tür karara katılmak isteyen, görüşlerinin dikkate alınmasını önemseyen bir gençlik var. Gençlerin sosyal medya kullanımının diğer kuşaklara göre daha etkin olduğunun farkına varılması ve aşıyı sevdirmeye yönelik çalışmalara gençlerin katılımlarının sağlanması önemlidir. Bu yönde çalışmalara ipucu sağlayacak çok sayıda sosyal medya kullanımı araştırması vardır. Buna göre, verimli bir hedef kitle analizi ile hangi yaş grubunun hangi sosyal medya mecrasında bulunduğu ve ne tür içerikleri tercih ettiği anlaşıldığında, bu bilgiler aşı konusunda yapılacak çalışmalara yol gösterebilir. Örneğin; instagram kullanan gruba aşıyı sevdirmeye yönelik içerik, kısa videolar ile kamu spotları ve takipçi sayısı yüksek fenomenlerin paylaşımlarıyla sağlanabilir. Hikâye özelliği ile 14 saniyelik kısa içeriklere bakıp geçme alışkanlığı olan gruba aşıyı sevdirmeye yönelik içerikler arttırılabilir. Eğer eğlence amaçlı ortamlara aşıyı sevdirmeye yönelik içerikler dahil olursa, eğlenirken öğrenen gençliğe hitap edilebilir. Bahsedilen bu ortamlara eğitimde, İngilizce eğlence ve eğitim kelimelerinin birleşiminden oluşan ‘edutainment’ adı veriliyor.” diye ekledi.

07 OCA 2022

Üsküdar Üniversitesi yayınlarından "Ergoterapi Penceresinden Patoloji" kitabı çıktı

Üsküdar Üniversitesi Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Öztek’in ikinci bilimsel ders kitabı, "Ergoterapi Penceresinden Patoloji" kitapseverle buluştu.Üsküdar Üniversitesi Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Öztek’in ikinci bilimsel ders kitabı da yayınlandı. İlk kitabı tek tek hücreden kanser tanımlama esasına yönelik “Sitolojide Temel İlkeler” yeni kitabı ise; insanı oluşturan beden akıl ve ruh yapılarının her üçünü birden ilgilendiren hastalıkların neden, süreç ve tedavileri ile ilgili “Ergoterapi Penceresinden Patoloji” ismini taşıyor. Öztek, bu kitabı Ergoterapi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sevda Askarova ile birlikte meydana getirdi. Spor dünyasının olduğu kadar kültür ve bilim alanında da aksakallı olan Öztek’in 25 kadar sportif ve kültürel basılmış kitabı, biri Amerika’da olmak üzere 5 bilimsel kitapta bölüm yazma, 350 den fazla çoğu ödüllü bilimsel çalışma ve araştırmaları, ayrıca 10 TÜBİTAK teşvik ödülü bulunuyor.Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nden emekli olduktan 25 yıl sonra özel olarak patoloji çalışmalarını sürdürürken, yeniden bilim hayatına Üsküdar Üniversitesi’nde başlayan Öztek, "İlmin ne yaşı var ne de sonu, insan ürettikçe gençleşiyor, insan bilime hizmet ettikçe yaşadığını hissediyor, insan tıp öğrencisi, doktor yetiştirdikçe insanlığa ne büyük hizmetler verdiğini anlıyor. Tıbbi eserleri meydana getirmemde en büyük desteğim, Rektörümüz Sayın Prof. Dr. Nevzat Tarhan’dır. Ben eseri meydana getiriyorum, üniversitemiz basıyor ve öğrencilerimizin hizmetine sunuyor. Bundan bilimsel hazdan başka hiçbir menfaat sağlanmıyor. Önümüzdeki günlerde Tıbbi Patoloji konularında üçüncü, dördüncü kitaplarımız da Türkçe ve İngilizce olarak öğrencilerimizin hizmetine sunulacaktır" dedi.Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan ise, "İbrahim Öztek Hocamız, hocaların hocası unvanına sahip. O yazdığı bilimsel eserlerle ve enerjisi ile daima genç öğretim üyelerimize örnek olmakta. Öğrencilerimizin dünya standartları üstünde yetişmeleri için sonsuz gayret içinde. Kendisini her daim takdir ettik" diye konuştu. Rektör Vekili Prof. Dr. Mehmet Zelka ve Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur da, "İbrahim Hocamız hepimiz için enerji kaynağı ve hepimizin genç kanmasının sembolü" ifadelerini kullandı. Diş Hekimliği Dekanı Prof. Dr. Yumuşhan Günay ve diğer öğretim üyeleri takdirlerini sunarak, kitabın basımını hep birlikte pasta keserek kutladılar ve imzalı kitaplarını aldılar.KAYNAK: SABAH GAZETESİ

24 ARA 2021

Prof. Dr. Bingür Sönmez: “Genç Nesil, Sır Olan Köylü Çocuklarını Hiç Unutmamalı”

“Sarıkamış şehitlerinin sembolü kardelen çiçeğidir” Sarıkamış Harekatı’nın tarihine değinen Prof. Dr. Bingür Sönmez; “Sarıkamış Harekatı 4 yıl süren bir savaştır. Olayın büyüklüğü asla hafife alınmamalıdır. Sarıkamış şehitlerinin sembolü o dönemde açan kardelenler olmuştur. Sarıkamış büyük bir acının yaşandığı yerdir, kaynaklarda karga sürülerinin şehitlerimizin naaşlarına zarar verdiği ifade edilir. Gençler, Allahuekber Dağları’nı görmediyseniz hiçbir şey görmediniz demektir. Osmanlı Devleti savaşta Almanya ile müttefik olmasaydı eğer Almanya 6 ayda veya daha kısa bir sürede çökerdi. Almanya’nın istekleri doğrultusunda Türk ordusunun harekât planları müştereken hazırlandı. Bu plana göre; donanmamız, Karadeniz’deki Rus donanmasını basacak, harbin ilanıyla beraber Osmanlı padişahı düşmanlarına karşı ‘cihat’ ilan edecek ve savaşı kazanacaktı. Türk Ordusu, Doğu Anadolu’da Kafkas sınırındaki Rus ordusunu meşgul edecekti.” dedi.“Sarıkamış derin bir uykuda olan ulusal bilinci uyandırdı” Sarıkamış Harekatında ordunun ortaya koyduğu özverinin tam anlamıyla ifade edilemeyeceğini aktaran Sönmez; “3. Ordunun Sarıkamış Harekâtı sırasında göstermiş olduğu çaba, korkusuzluk, serüven, yüreklilik ve başarıyı hiçbir kalem gereği gibi anlatamayacaktır. Sarıkamış Destanı ancak 1919 yılında esaretten dönenlerin verdikleri bilgiler ile fark edilmiştir. Yaşanan açlık, dondurucu soğuk ve bozgunun etkisi, tıpkı Çanakkale gibi derin bir uykuda bulunan ulusal bilincin uyanmasını sağlamış, direnme gücü canlanmış ve Kurtuluş Savaşı destanının yazılmasına büyük katkısı olmuştur.” dedi.“Genç nesil savaşın ne olduğunu bilirse barışın değerini kavrar” Tarihimizi genç kuşaklara anlatmanın önemine değinen Sönmez; “Tarihimizde yaşanan önemli olayları anlatarak gelecek nesillere aktarmalıyız. Çocuklarımız savaşmayı değil, savaşı öğrensinler. Savaşın ne olduğunu bilmeliler ki barışın değerini kavrayabilsinler. Ancak o zaman yaşadıkları topraklarda özgürlüğün neler, kimler pahasına kazanıldığını, bu yüzden ne kadar mübarek olduğunu anlayabilirler. Çanakkale Savaşı’nda yitirilmiş seçkin şehirli gençlerin hiç değilse şehit albümlerinde fotoğraflarının, adlarının yer almasına karşın Allahuekber cehenneminde donan şehitlerin adları, suretleri olmayan, adeta ‘sır’ olan yoksul köylü çocuklarının olduğunu bilsinler. Genç nesil, Sarıkamış’ın hayali hedeflerle gerçekler çatışmasının kazdığı bir toplu mezar olduğunu ve bu ülkenin Sarıkamış’ta yaşamını yitiren bir kuşağı olduğunu hiçbir zaman unutmamalı.” ifadelerini kullandı.

16 ARA 2021

Teknolojilerin Geleceği: Omik Uygulamaları İnovasyon ve Biyoekonomi etkinliği gerçekleştirildi

“Sağlık teknolojilerinde bir dönüşüm var ”Pandemideki hasta yönetim süreci ve bunlara ayrılacak olan kaynaklar bir kriz olarak karşımıza çıktı diyen Türkez; “ Krizlerle başa çıkmak ve sanal hizmetleri iyileştirmek için iki kavram çok öne çıktı. Bu kavramlardan biri yapay zekâ biri de dijital teknolojilere odaklandı. İlerleyen süreçlere baktık ki hayatımızda teletıp, sağlık, sanal konferanslar ve tıbbi nesnelerin interneti gibi yükselen teknolojiler ya da teknoloji trendleri hayatımıza girmeye başladı. Özellikle sağlık teknolojilerinde bugünkü geleceğe dair bir ekonomi ekseninde değerlendirmelerimizin öncesinde ben şu süreçleri irdelemekte faydalı olduğunu düşünüyorum. Sağlık teknolojilerinde bir dönüşüm var ve bu dönüşümü tetikleyen dinamikler var. ” şeklinde konuştu.“Yüksek teknoloji üreten şirketler artık yeniden şekilleniyor ”Sağlıkta geleceği tartışmanın öneminden bahseden Türkez; “ Sağlığın geleceğinde artık sistem yönetim ya da sağlık hizmeti vericileri değil de sağlık hizmeti alanlar eksenine oturtulacak. Öyle görünüyor ki bugün Google olsun, Amazon olsun, Apple olsun bu gibi yüksek teknoloji üreten şirketler artık yeniden şekilleniyor ve bu pazarda yer almaya başlıyor. Bu süreçte de sektörlerin kendilerini geliştirmesi ve rutinin dışına çıkması gerekiyor. Bu sağlık teknolojileriyle omik kavramını kesiştirmeden önce mutlaka bu teknolojilerin neden, nasıl ortaya çıktıklarına dair de bir takım data sunmakta fayda vardır. ” ifadelerini kullandı.“Omik teknolojilerinin ortaya çıkışı insan genom projesine bağlıdır. ”Omik teknolojisinin ortaya çıkışından söz eden Türkez; “ Omik teknolojilerinin ortaya çıkışını tamamen insan genom projesine bağlıyoruz. Neden? Çünkü 1990lı yılların başından itibaren pek çok kurum kuruluş Amerika Birleşik Devletleri’ndeki araştırma enstitüleri bir araya gelerek insan genomunu dizilebilir olup olmadığını ya da insan genomunun şifrelerinin çözümüne dair bir çalışma planladılar ve bu çalışma beyaz saray tarafından fonlandı. Burada amaç sadece insan genomunu sekanslamak değildi. Aynı zamanda insan genomunu sekanslayacak teknoloji geliştirmekti, birçok hastalık veya sağlık durumuyla varyasyonla bu genetik yapılar arasında ilişki kurmak hedefti ve bunun yanı sıra diğer organizmaların da genetik yapılarını incelemekti. ” dedi.“İnsan genomu 3.2 milyar baz çifti içermektedir”İnsan genomu projesinin temel çıktılarının bizleri neden bu kadar etkilediğinden bahseden Türkez; “ Biz insan genomu projesinde yaklaşık olarak bir insan genomunun 3.2 milyar baz çifti uzunluğunda olduğunu öğrendik. Bunu insan DNA’sını bir iplik gibi düşünürseniz her bir iplik birbirine paralel ve her ipliklerin birinde 3.2 milyar baz var. Yani bunu eğer siz printera döküp çıktı alırsanız 3 bin kilometre yapar. Yani böyle bir devasa çıktıyla karşı karşıyayız. Yani Türkiye’yi A’dan Z’ye yaklaşık 1500 kilometre, Türkiye’yi 2 defa kat edecek çıktı iradesidir. Özellikle insan genomunda kodlanan ve kodlanmayan bölgelerin çok farklı olduğunu zannediyorduk ki yoklama yapıyor. ”  sözlerini kullandı.

16 ARA 2021

Üsküdar Üniversitesi ünlü bilim insanıyla buluştu!

Prof. Dr. Hikmet Koçak: “Hayatı hep çalışmak ve hizmet etmekle geçmiş, bir İstanbul beyefendisidir”Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Yönetim Üst Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Rektör Vekili Prof. Dr. Mehmet Zelka’nın da katılım sağladığı programın açılış konuşmasını yapan, Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hikmet Koçak, Ünlü Bilim İnsanı Prof. Dr. Orhan Güvenen’e teşekkürlerini ve şükranlarını şu sözlerle dile getirdi. Koçak şunları söyledi: “Hayatı başarılara dolu en büyük derdi ülkesine hizmet olan, Anadolu kültürünü özünde benimsemiş, bunu Avrupa kültürüyle bağdaşmış olan Orhan Güvenen hocamızdır. Şunu da söylemeden geçmek istemiyorum. Orhan hocam tevazu timsali bir büyüğümüzdür. Hayatı hep çalışmak ve hizmet etmekle geçmiş, tam bir İstanbul beyefendisidir. Kendisi met edilmekten pek hoşlanmıyor biliyorum ama bu met değil sadece gerçeği söylemektir. Kendisi davetimizi kırmadı, geldi ve kendisine teşekkür ediyorum.” dedi.Prof. Dr. Orhan Güvenen: “Teknoloji sadece bir teknik olgu değil, toplumlarında hayatını etkiliyor”Dünya dinamiklerini teknoloji bağlamında açıklayan Ünlü Bilim insanı Prof. Dr. Orhan Güvenen; “Dünya dinamikleri dediğimiz kavramı çok sade bir fonksiyon olarak belirtirsek bir denklemde kullanacağımız açıklayıcı değişkenler, neler olurdu? Bu değişkenler, teknolojiler bilgi sistemleri, karar sistemleri, değer sistemleri, etik, kültür, demografi, enerji, çevre, toprak, su, kaynakların kullanımı ekleyebiliriz. Biz dünya dinamikleriyle neden ilgileniyoruz veya ilgilenmemiz gerekiyor. Türkiye’miz için herhangi bir durumda bilim, kültür, eğitim işletmeler üniversiteler her konu da özel hayatımız tüm konularda dünyada ne oluyor bitiyor sormalıyız ve merak olarak değil, matematik olarak da bilmek zorundayız. Teknoloji sadece bir teknik olgu değil, toplumlarında hayatını etkileyen çok önemli bir şey. Bilgi ve iletişim teknolojileri çok önemli çünkü birdenbire apayrı boyutlara geçilebiliyor.” şeklinde konuştu.“Sosyal bilimlerin malzemesi insandır”Dijital teknolojilerin genel boyutlarıyla ve etkileriyle düşünülmesi gerektiğine dikkat çeken Güvenen, gelecek yıllarda dijital dünyanın büyük çaplı etkilerinin olacağını söyledi. Güvenen; “Kullandığımız telefonlardan tutalım da bunlar büyük bir olanak getiriyor. Aynı zaman da büyük olanakla beraber Elon Musk, ‘artık gereği yok yani beyine koyacağımız çiplerle biz doğrudan doğru bütün o tahlilleri yapabileceğiz’ diyor. Fakat bunun acaba bir adım öteleri ne olabilir? Hangi boyutta beynimize etki yapacaklar demek ki bütün teknolojileri artılarıyla, boyutlarıyla da düşünmemiz lazım. Yani nötr değil hiçbir şey nötr değil. Artı getirirken belirli eksileri de getirebiliyor. Şu aklımızda olmalı bir ülkedeyiz, o ülkenin optimali ve insanlık optimali ne yapılır ne yapabiliriz olgusu sorulmalıdır. O bakımdan teknolojilere de bu dünya dinamiklerine de bu şekilde bakmamız gerekiyor. Artık beyine ve davranışlara direkt müdahale söz konusu artılarıyla beraber belirsizlikleri de var. Bilgi sistemleri veri, bilgi, öngörülü algılama, karar şimdi burada bilim metodolojisi devreye giriyor. Sosyal bilimler zordur, çünkü sosyal bilimlerin malzemesi insandır. İnsan ve toplum ve insanda belirsizlik yüksektir. Çok dikkatli davranılması gereken bilim dallarıdır.” dedi.“Yaşadığımız dünyada hâkim olan dinamik sistemdeki olgu güç ve para”Karar sistemlerini belirleyen açıklayıcı değişkenleri açıklayan Prof. Dr. Güvenen; “Teknolojiler bilgi, kültür ve karar sistemlerini belirliyor. Dünya dinamiklerine bakıldığı zaman ben naçizane şunu görüyorum yıllarca bunu düşündüm, söyleyeceğim kavramı da 40 yıldır belki kullanıyorum. Ben bunu Nobel ödüllerinde de konuştum acaba yanlış mı düşünüyorum diye ama bugüne kadar karşıtını söyleyen, belirleyen biri olmadı. Söylemeye çalıştığım keşke böyle olmasaydı. Şu anda yaşadığımız dünyada hâkim olan dinamik sistemin dinamiğini götüren olgunun arkasında güç ve paranın yönlendirdiği bir dinamik olduğunu görüyoruz. Ben buna sistem iki diyorum. Dünyamız böyle gidiyor. Yanılmayı çok isterdim ama dediğim gibi kırk yıldır karşıtını bana söyleyebilen olmadı. Elbette olacak ama sistemi temelde o yönlendiriyor. Bazı konular var ki ambalajlarını kaldırdığınız zaman sonunda ilk kaynakta gücün ve paranın gücünün yönlendirdiğini görüyorsunuz. İnsanlığın elinde bugün dünyayı defalarca berhava edecek güç, silah var. Bütün bu olgularla çok dikkat etmemiz gerekiyor. İnsana dikkat etmemiz gerekiyor. İnsanlık optimaline dikkat etmemiz gerekiyor. Ve sistem ikiyi bu gücün paranın gücünün yönlendirdiği dinamiği çevirip sistem bire yönlendirmemiz gerekiyor. Sistem bir nedir? Bilgidir, bilimdir. Değerler sistemidir. Kültürdür, kültürü hiç hafife almamak lazım. Kültür sabah tıraş oldum falan değil, kültür temel imanı da inancı da her şeyi de bütün evrenlere bakışı da biz o kültürle taşırız. Kültürü hiç ihmal etmemek lazım. Sanatı da ihmal etmemek lazım. Çünkü sanat kültür bunlar eksi artı sonsuz arasında hareket eden, bilim tuğla üzerine tuğla koyarak gelişir. Çok önemlidir.” ifadelerini kullandı.“İnsan beyninde ve duyarlılığında olan devrimlerin en büyük devrimler olabileceği kanaatindeyim”Karar sistemlerinin en önemli aktörlerine ve ulus devletlere değinen Güvenen; “Türkiye, İtalya, Fransa, ABD, Nijerya bu ülkeler neyse birleşmiş milletlerdeki ülkeler vs. uluslararası kuruluşlar çok önemli. Sonuçta bakıldığı zaman karar sistemlerini belirleyen en önemli aktörler ulus devletler, uluslararası kuruluşlar. Unesco İcra konseyinde çalıştım vs. çok ayrıntıya girmeyeyim kırık dökük biraz deneyeyim var. Çok önemli kurumlar fakat dünyada radikal bir değişikliği sağlamaları çok zor. Nedendir o biliyor musunuz, matematik olarak düşünelim çünkü bu kuruluşların bütçeleri o bütçeyi sağlayan ulus devletlerdir. Ulus devletler onu sağlarken de ister istemez kararlara kendi düşünceleri neyse onun geçmesini isterler. Dolaylı olarak ne kadar ulus devlet varsa orada üyeyse o kadar da fikirler o şekilde çoğulcu olur. Her zamanda insanlık optimaline giden bir boyutta olmaz. O bakımdan bu kurumlar çok önemli işler yapmakla beraber insanlık optimaline yönelen radikal bir değişimi sağlamaları zordur. Onun başka boyutlardan gelmesi gerekir zannediyorum. İnsan beyninde ve duyarlılığında olan devrimlerin en büyük devrimler olabileceği kanaatindeyim.” dedi.Düzenlenen etkinlik, bilim insanı Prof. Dr. Orhan Güvenen’in soruları yanıtlaması ve toplu fotoğrafla sonlandırıldı.Muhabir: Hilal Büyükyavuz 

25 KAS 2021

Üsküdar Üniversitesinde Öğretmenler Günü coşkusu yaşandı

Üsküdar Üniversitesi Öğrenci Konseyi Temsilcileri, öğrenci konseyi başkanı Emine Sıla Kanat önderliğinde 24 Kasım Öğretmenler Gününü akademik kadronun tamamına kahve ve lokum dağıtarak kutladı. Üsküdar Üniversitesinin Merkez, Çarşı ve Güney Yerleşkelerinde akademisyenleri karşılayan konsey temsilcileri tüm gün lobi alanlarında, oturma alanlarında ve odalarında akademisyenlerimize kahve ve lokum dağıtarak 24 Kasım Öğretmenler Gününü kutladı.Kendilerine lokum ve kahve hediye eden öğrencilerini gören İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dr. Öğr. Üyesi Baver Demircan, İletişim Fakültesi Yeni Medya Ve İletişim Bölüm Başkanı Doç. Dr. Feride Zeynep Güder, İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü Doç. Dr. Gül Esra Atalay mutluluklarını gizleyemedi.

22 KAS 2021

Darülfünundan Günümüze Türk Yüksek Öğretim Sistemi…

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “İnternet bağımlılığı ölçeği var”Programın sürpriz konuğu olan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, internet ve bağımlılık ilişkisine vurgu yaptı. Teknolojik bağımlılık ünitesinin poliklinik olarak kurulduğuna dikkat çeken Tarhan, katılımcılara internet bağımlılığı ölçekleriyle ilgili bilgi aktardı. Tarhan; “Teknolojik bağımlılık ünitesi poliklinik olarak kuruldu, hatta birçok hastanede bulunuyor. 2013’te bağımlılık kategorisine alınan bu yeni durum, beyindeki ödül ceza sistemini bozuyor. Tıpkı yeme bozukluğu ve diğer bağımlılık türleri gibi ödül ceza sistemini bozduğu için kişinin tek ilgi alanı teknoloji ve bilgisayarsa hasta kabul ediliyor. Onun bazı kriterleri var. İnternet bağımlılığı ölçeği var. Bir ölçek daha var onu biz Türkçe de geçerlilik yaptık. İnternete ulaşamama korkusu ölçeğidir. Online olamama korkusudur. Bu da korku oluşturuyor.” dedi.Prof. Dr. Hikmet Koçak: “Eğitim ve öğretim paylaştıkça değer kazanır”Bilgilerin paylaştıkça kıymet kazandığına değinen Prof. Dr. Koçak; “Malumunuz eğitim öğretim paylaştıkça değer kazanır. Bildiklerini paylaşmazsanız sizinle mezara gider ve kıymetsiz kalır ama paylaşırsanız kıymet kazanır. Tabi insanlık tarihi kadar eski olan bir konudan bahsediyoruz. Gerek İslam dünyasında ve Osmanlı, Selçuklu ve diğer İslam medeniyetlerinde medreselerin önemini görüyoruz ve biliyoruz. Hatta dünyadaki ilk üniversite 850 yılında Mayaların kurduğu üniversitedir. Halen ayakta olan İslam ülkesinde kurulmuş bir üniversite yine Mayaların ülkemizde kurduğu bir üniversite olarak Çifte Minarelerden bahsedebiliriz. 1290’lı yıllarda matematik, astronomi ve ilahiyatın okutulduğu bir üniversiteden bahsediyoruz. Medreselerin şekil alması ve devletin sahip çıkması Fatihin İstanbul’u fethiyle başlıyor ve Osmanlı’da bir sistematik gelişme görülüyor.” şeklinde konuştu.Prof. Dr. Muhittin Şimşek: “Bilgiyi katma değere dönüştürmek çok önemli”Katma değeri anlamlandırıp örneklerle açıklayan Prof. Dr. Muhittin Şimşek konuya ilişkin tavsiyelerde bulundu. Şimşek; “1990’lı yıllarda düşük maliyetli üretim ve hız çağı yaşandı. 2000’ler ise bilgi çağıydı, bilgi obezliği dönemi yaşandı. Bugün ise hava kirliliği gibi gürültü kirliliği gibi bilgi kirliliğinde kayboluyoruz. Bilgiye ulaşmak kolay önemli olan bilgiyi özümsemektir. Asıl değer bilgiyi katma değere dönüştürmektir. Katma değeri olmayanın bir anlamı olmayacaktır. Her ne üretirsek üretelim katma değere vurgu yapıyorum.Bir örnek vereyim bir ton kayısı 1500 dolardır. Bir ton nano teknoloji stent 10 milyar dolardır. Günümüzde sömürünün şekli değişti. Artık insanlar ve ülkeler başka şekilde sömürmeye başladılar. Pamuk satıyorsan onu iplik haline getir değer kat. Marka yap 100 liraya sat. Bir gömleği 1500 liraya sat. Gençler hangi branşta olursa olsun tıp olur, mühendislik olur ne alanda olursa olsun kendinize güvenin. Bir adım önde olmak için donanımlı olun. İstanbul gibi bir yerde okuyoruz, İstanbul’da üniversite okuyan bir genç iki üniversite bitirir biri akademik çalışma yaptığı üniversitedir diğeri de İstanbul üniversitesidir. İstanbul’un kendisi bizzat bir üniversitedir.” dedi.“Yaratılmışların evveli yazıdır”Gençlere ışık tutan ve ders niteliğinde bilgiler paylaşan Şimşek, üniversitelerin bilimsel faaliyetlere devam etmesi gerektiğini vurguladı. Şimşek; “Gençlere bir diğer tavsiyem zamanın çok hızlı geçiyor olması. Mezun olmama daha 4 sene var, öyle bir geçer ki zamanınızı iyi değerlendirin. Üniversiteler size bir anahtardır. Hayattaki kilitleri açmak sizin elinizdedir. O anahtarlarla kütüphanelerden çıkmayın. Bir hobiniz olsun, kendinizi her alanda geliştirin. Her bir kardeşimin bir dolma kalemi olsun mesela. Yaratılmışların evveli yazıdır. Şahsiyetiniz olsun, yazmak yavaşlamaktır. Her şeye mahkûm olmuşuz. Vahdette hayır vardır. Teknoloji literatürle birlikte gelir. Bunu sen icat edersen literatürü sen oluşturursun. Üniversitelerin görevleri vardır ve uyması gerekir. Gençler okuyarak, yazarak bilgeliğin anahtarını açmalıdır. Öğretim elemanı yetiştirme konusunda çok daha saldırgan olmamız gerekiyor. Aktif olmalıyız. Üniversitenin bilimsel faaliyetleri önemlidir. Üniversitenin misyonu ilim olmalıdır.” ifadelerini kullandı.

16 KAS 2021

Prof. Dr. Tayfun Uzbay Türk Eczacılar Birliği Merkez Heyeti’ne seçildi

Prof. Dr. Tayfun Uzbay: “İlaçla ilgili her konuda toplum sağlığının yanındayım”Türk Eczacılar Birliği, bu sene düzenlediği 43. Olağan Büyük Kongre’de Covid-19 pandemisinin farklı boyutları, sağlık sistemlerine ve sağlık çalışanlarına etkileri, buna karşı verilen mücadele ve bu mücadelede gelinen aşama, toplumsal yapılarda ve bireysel yaşantılarımızda yarattığı dönüşümler de konuşmacılar tarafından dile getirildi.“Pandeminin Gölgesinde Sağlık ve Eczacılık” ana teması ile gerçekleştirilen kongrede TEB Merkez Heyeti’ne seçilen Prof. Dr. Tayfun Uzbay Twitter hesabından mutluluğunu şu sözleriyle dile getirdi: “İstanbul delegesi olarak katıldığım 43. Olağan Büyük Kongrede çıtayı yükselterek TEB Merkez Heyeti'ne de seçildim. Delegelerin etik, şeffaf, hesap verebilir bir yönetim beklentisinin karşılanması için çalışmaya devam. İlaçla ilgili her konuda toplum sağlığının yanındayım.” dedi.

08 KAS 2021

Prof. Dr. İbrahim Öztek, "Büyük vatan zaferi kutlu olsun, Karabağ Azerbaycan'dır"

Prof. Dr. Öztek, 8 Kasım Karabağ Zaferi'nin 1. yıl dönümü dolayısıyla yaptığı açıklamada, "Çar Petro'dan itibaren Rusların sıcak denizlere inme hayalleri, Ermenilerin Azerbaycan topraklarına yerleştirilmesi ile Güney Kafkasya dengeleri giderek bozuldu. Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasında oluşturulan bu tampon bölgenin merkezi de Karabağ'dı. Rus stratejistlere göre Karabağ'a hakim olan Anadolu'ya, Azerbaycan coğrafyasına ve İran'a hakim olacaktı. 1813, 1827 ve 1828 Osmanlı-Rus ve İran-Rus savaşlarından sonra yenilgimiz Rusları giderek hedeflerine yaklaştırdı. Bölgeye topladıkları Ermeniler, Rus çıkarları için eğitildi, donatıldı ve Türklerin üzerine salındı. Birinci Dünya Savaşı günlerinde Trabzon'a, Erzurum'a ve Muş'a kadar gelen Rus birlikleri Azerbaycan'da da büyük katliamlar ve soykırımlar uyguladı. Büyük savaşın son aylarında Kafkas İslam Ordusu ve Nuri Paşa, daha sonra da Kazım Karabekir Paşa hem Ruslara hem de Ermenilere gereken dersi vererek, ordularını perişan etti. Azerbaycan'ın çilesi bitmedi. 1990 yılında Ruslar 60 bin kişilik orduları ile Azerbaycan'a girdi. 1991 yılında Sovyetler Birliği'nin dağılması sonrası uslanmayan Ermeniler, Rus birliklerinin de desteği ile 1992 yılında Hocalı soykırımı ve Karabağ işgalini gerçekleştirdi. İşgal edilen bölgede Türk yurtları, tarih ve kültürel varlıkları talan edildi. Binlerce soydaşımız katledildi. 1 milyon soydaşımız tehcire uğradı. Bu azap ve işkence 30 yıla yakın sürdü. Ermenistan, ne Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ne de Birleşmiş Milletler kararlarını hiçe saydı. Fakat başta Devlet Başkanı İlham Aliyev ve Azerbaycan diasporası yılmadan büyük bir gayretle haklı davalarını tüm dünya platformlarında canlı tutarak, siyasi olarak da daima Ermenilerden önde oldular. Türkiye ve Azerbaycan'ın petro-gaz başta olmak üzere enerji, ekonomi, kültürel, siyasi ve askeri, her konudaki işbirliği, Azerbaycan'ın giderek Kafkasların parlayan yıldızı olması, Ermenistan'ı çileden çıkardı. Zaman zaman yaptığı sınır tecavüzleri ile dikkatleri Karabağ'ın dışına taşıma gayretlerine girdi. Özellikle enerji arterlerinin ve demiryolunun geçtiği stratejik Tovuz bölgesine tecavüzü bardağı taşıran son damla oldu. Bunun üzerine savaşa hazır, imanlı, inançlı, yıllardır düşmanının haksız tecavüzlerine karşı bilenmiş kahraman Azerbaycan Türk askeri 27 Temmuz 2020'de birçok cepheden taarruza geçti. Kuzey, güney ve cepheden akınlar, dağlık bölgelerde göğüs göğüse savaş, dünyada emsali görülmemiş Türkiye-Azerbaycan dayanışması, İHA'nın ardı ardına darbeleri Ermenistan Silahlı Kuvvetleri'ni çökertti ve Ermenistan teslim olmak zorunda kaldı. Savaşın en büyük kazançlarından biri de Türk'ün şark kapısı olan Nahcivan ile Azerbaycan arasında açılacak olan koridordu. Bu koridor, Türk dünyasını birleştirecek bir koridordur. Bu koridorun başı Türkiye, boyun kısmı Azerbaycan ve gövde ulu Türkistan'dır" dedi.44 gün içinde kazanılan büyük vatan zaferinin “Karabağ Azerbaycan'dır” haklılığını ortaya koyduğunu ve 30 yılın hasretinin bittiğini söyleyen Öztek, "Azerbaycan öz topraklarını işgalden azad etmiş, Azerbaycan'ın hasretiyle yanan kayıp vatan topraklarını yeniden vatana katmıştır. Bu zafer Azerbaycan'ın olduğu kadar bütün Türk milletinin zaferidir. Bu zafer, Rusya'ya, Amerika'ya, Fransa'ya ve tüm batı dünyasına karşın kazanılmış küçümsenmeyecek büyük bir zaferdir. Bugün bu zaferin birinci yıl dönümümü yaşıyoruz ve büyük bir coşku ile kutluyoruz. Bu zafer Kafkaslara istikrar getirecek bir zaferdir. Arzumuz bundan sonra Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan el ele versin, bu elbirliğine diğer bölge ülkeleri de katılsın ve bölgemiz huzur içinde giderek kalkınsın ve zenginleşsin. Vatan uğrunda kaybettiğimiz şehitlerimize Allah'tan rahmet, gazilerimize de şifalar diliyoruz" ifadelerini kullandı.Kaynak: İHA

05 KAS 2021

Prof. Dr. Yılmaz Özbek: “Cehalet gibi bilgi de bize oyun oynayabilir”

Prof. Dr. Hikmet Koçak: “Eğitimin yaşı yoktur”Moderatör Prof. Dr. Hikmet Koçak konuşmasında aile tarafından verilen eğitime vurgu yaparak, bir toplumda eğitim sağlıklı olursa toplumun da sağlıklı olacağını ifade etti. Koçak; “Eğitim sağlıklı olursa, toplum da sağlıklı olur. Eğitim çocuk doğduğu zaman başlar. En önemli eğitim yaşı 3-5 yaş arasıdır. Bu eğitimde annenin etkisi çok önemlidir. Hepimiz üniversiteliyiz, kendi geçmişimize bakarsak aldığımız eğitim periyodları içerisinde aile eğitiminin en önemli eğitim dönemlerinden biri olduğunu fark ederiz. Eğitimin yaşı yoktur. Hz. Muhammed’in bu konuda güzel bir sözü vardır: ‘Beşikten mezara kadar ilim tahsil edin, ilim öğrenin’ diyerek eğitimi hayatımızın sonuna kadar sürdürmek gerektiğini vurgular.” dedi.Prof. Dr. Yılmaz Özbek: “Eğitim konusunda öğrencileri hiç suçlamadım”“Sağlıklı Toplum Sağlıklı Eğitim”sempozyumunun konuğu Prof. Dr. Yılmaz Özbek, Türkiye’de eğitim hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu. Eğitim konusunda gençlere tavsiyelerde bulunan Özbek; “Benim bir derdim var, bu derdim sizlere bulaşsın diye buradayım. Sizlere mutluluk değil dert diledim. İstedim ki dünyanın ve ülkemizin derdi sizlerin de derdi, ideali, ilkesi olsun ve bunun için alın teri dökün ve savaşın. Öteden beri beni mutsuz eden bir tablo var: Türkiye’de eğitimin geldiği durum. Bundan yönetenler, öğretmenler ve öğrenciler yakınıyor. Bugün eğitime nasıl yeni bir bakış açısı geliştiririz diye sorguladığım için buradayım. Konuşmamda yargılar, genellemeler var. Fakat bu genellemeler bütünü kapsamaz. Sistemlerin eskisi, yenisi, iyisi ve kötüsü vardır. Sistemde sorun varsa dile getiririz, yeni sistem gelir ama burada önemli olan bakış açısını değiştirmek. Ben öğrencileri hiç suçlamadım. Yetişkinler nasılsa öğrencileri öyle yetiştirirler. Ben öğrencileri değil bir yetişkin olarak kendimi suçluyorum. Eleştiri yapma taraftarıyım çünkü sağlıklı topluma giden kestirme yol, eleştiriden geçer. Çince’de şans diye bir kelime yoktur. Onlar başlarına ne geliyorsa sebebini yapıp, yapmadıklarına bağlarlar. Bundan yola çıkarak eğitim konusunda olanlar bizim yapıp yapmadıklarımızdan kaynaklanıyor.” şeklinde konuştu.Prof. Dr. Özbek: “Türkiye’de sanat yükselen değer olmadı”Prof. Dr. Yılmaz Özbek, aydın insanın özelliklerine değinerek; “Ben 74 yaşındayım ama heyecanlarım var, derdim var. Bedenim kırışabilir ama ruhum kırışmasın istiyorum ki, gençlerin de ruhu kırışmasın. Aydın insan mutlu olamaz, mutlu olma gibi bir derdi olmaz. Çünkü aydın insan toplumun dertleriyle ilgilenir. Duyarlı yüreği olanlar için dünya bir cehennemdir. Descartes’ın dediği gibi; “Düşünüyorum, öyleyse varım.” Filozofların çoğu bu sözü eleştirmiş bazıları, “Paylaşıyorum, öyleyse insanım.” sözünün daha doğru olduğunu söylemiştir. Çünkü paylaşmak, yürek işidir. Başkalarının derdini dert edinebilmek bir metafordur. ‘Türkiye uygar mı, uygar ülke nasıl olur?’ diğer ülkelerden yola çıkarak bunu tespit edebiliriz. Maalesef Türkiye’de sosyal bilimler ve sanat yükselen değer olmadı. Sağlık bilimleri, tıp, fen bilimleri kendi içinde yüksek bir değerdeler. Ebeveynler gençleri sayısal bölümlere yönlendiriyor. Edebiyat ve sanat gibi alanlar genelde önemsenmiyor. Tabii istisnalar da var.” dedi.Prof. Dr. Özbek: “Bilginin oyunu cehaletten daha zor olabilir”Prof. Dr. Özbek, öğrencilerine yaptığı bir anketten bahsederek; “Öğrencilerime önemsedikleri değerleri sıralamalarını istediğim bir anket yaptım. Ankette ki bazı maddeler şu şekildeydi; şeffaflık, sorumluluk, özsaygı, özdenetim, özeleştiri gibi. Çıkan sonuçlara göre bu saydığım maddelerin birçoğu son sıralarda bile yoktu. Bu sonuçtan çok etkilendim, hayatta somut değerleri öğrenebilirsiniz ama soyut değerlerde derinleşemezsiniz eksik kalır. Bunları da sosyal bilimler okuyarak kazanabilirsiniz. Amerika’daki eğitim sistemini araştırdığımda oyun ve eğlence ön planda olduğunu gördüm. Taklit kötü bir şey değildir. Daha bebekken taklit ederek yaşamayı öğreniriz. Daha sonra yaratıcılık aşamasına gelinir. Büyük sanatçılar eşsiz eserlerini taklitle başlayarak en sonunda özgün bir eserle ortaya koyarlar. Ressam kötü resim yapmadan iyi ressam olamaz. Çocuklar resim yaptığı zaman, güzel yapıyorsun dersek, çocukları yüreklendirmiş, mutlu etmiş oluruz. Demokrasi birey kültürüdür. İnsanı birey yapan ise sosyal bilimlerdir. Bir insanın sosyal bilimler okuması gerekmez. Herkesin sosyal bilimlere ihtiyacı vardır. Çünkü sosyal bilimler, birey kültürünü besler. Cehalet gibi bilgi de bizimle oynar. Bilginin oyunu cehaletten daha zor olabilir. Yanlışları fark edebiliriz ama doğru bildiğimiz yanlışları doğru sayıp, fark edemeden yapmaya devam ediyoruz.” ifadelerini kullandı.Prof. Dr. Özbek: “Eğitim kurumlarını sıkıcı olmaktan çıkarmalıyız”Eğitim kurumlarının yeniliğe gitmesi gerektiğini aktaran Prof. Dr. Özbek; “Gençler iletişim araçlarını bizden daha iyi biliyor. Biz gençlerden bize bilgi aktarmalarını beklemiyoruz. Biz onlarla beraber düşünmek, sorgulamak ve bir şeyler üretmek istiyoruz. Çünkü biz yalnız kaldığımızda buna çok ihtiyacımız olacak. Sokrates; ‘Ben kimseye bir şey öğretmem, ancak onların düşünmesini sağlarım.’ der. Sokrates okuma yazma bilmeyen çocuğa basit basit sorular sorarak Pisagor teoremini çözdürüyor. Buna göre ne kadar çok bildiğinizden ziyade ne derinlikte bildiğiniz önemli. Bir şeyi bilirsek, üretici olabiliriz. Bu yüzden ezberciliği terk etmeliyiz. Eğitim kurumlarını sıkıcı olmaktan çıkarmalı, öğrencilerin kendini geliştirebilecekleri, eğlenebilecekleri, bilmeye ve öğrenmeye açlık duyacakları ortamlara sağlayabiliriz. Kötü, tembel öğrenci yoktur. Yetersiz ve sağlıksız bir yaklaşım vardır. Dünyada bir yerlerde çocukları yetişkin yaşamına hazırlıyorlar. Çocukları yetişkin yaşamına hazırlamak, yarın yetişkin yaşamında üstlenecekleri sorumlulukları yerine getirecek donanıma sahip olmalarını sağlamaktır. Eğitimden kasıt sadece okul değildir.” dedi.Prof. Dr. Özbek: “Emek veren herkes bir yere ulaşırProf. Dr. Özbek; “Gençleri soru sormaya yüreklendirmeliyiz. Soru soran kişi ben varım diyen, bilgiye aç bilgiye ulaşmak isteyen kişidir. Özgüveni artırmak için bundan kestirme yol yoktur. Bilgi aktarımını eğitim sanacak, sorgulamadan öğrenmeyi eğitim öğretim olarak benimseyeceklerdir. Böyle gençlerin ne kendilerine ne de topluma bir yararları olmayacaktır. Öğretmenlerin, ailenizin verdiği emekten daha çok sizin kendinize verdiğiniz önem daha önemlidir. Karl Marx’ın bir sözü var; “Sevgi üretemiyorsanız, iyi bir üretici değilsinizdir.” Motivasyonunuzu sevgiden almıyorsanız, eksik, yetersiz kalır. Gençleri korkutarak, baskı altında tutarak, öğrenmeyi sevdiremeyiz. Prensiplerimizi sayarak, onlarla aramıza duvar örerek onlara ne okulu ne de kendimizi sevdirebiliriz. Saçmalamasına izin verilmeyen, yüreklendirilmeyen öğrencilerin isteği, merakı gelişmeyecek, var olan da sönecektir. Özgüven sahibi olması engellenmiş olacak, kendini değerli hissetmeyecektir. Her insanın kabiliyetli olduğu alanlar vardır. Birisi fazla emek verir, birisi az. Ama emek veren herkes bir yere ulaşır. En değerli miras kökler ve kanatlardır. Bana göre kökleri sağlam, yaşamın zorluklarını aşabilecek donanıma sahip insanlar yetiştirmeliyiz. Kanatlar özgürlüğün metaforudur.Sevgili gençler yalnız aklın peşinden gitmek bizi her zaman iyi bir yere götürmez. Akıl ve yürek beraber yürüdüğünde, iş birliği yaptığında güzel ve anlamlı bir varoluş kendini gösterir.” dedi.

14 EKI 2021

Üsküdar Üniversitesinde Oryantasyon Programları Başladı

Prof. Dr. Haydar Sur: “Herkese ümit dağıtmak üzere mesleğe talip olduk”Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, öğrencilere alanın eğitimi ve akılcılığıyla ilgili tavsiyelerini paylaştı. Prof. Dr. Sur; “Sosyal yaşam alanlarına girmiş bulunuyorsunuz. Bu sosyal yaşam alanında, gündelik yaşam hayatınızda size fayda sağlayacak işler yanında öğrencilik sorumluluğunuzu da yerine getirecek bilgiler yükleniyor. Bakın bizi çok sinirlendiren bir şey var arkadaşlar; oryantasyon günlerinde vurgu yapa yapa anlatılan bazı şeyleri öğrenci 6 ay sonra vakti geçiyor, sınıfta kalıyor. Web sayfasını okuduğunuz zaman orada defalarca anlatılıyor. Her gün her zaman odamızın kapısı sizlere açık. İstediğiniz zaman istediğiniz hocamızla görüşebiliyorsunuz. Problem artık çözülemez safhaya geldiği zaman hocam bunu düzelt diye geldiği zaman üzülerek bir şey yapamıyoruz, diyoruz. O yüzden bugün özellikle arkadaşların size anlatacağı şeyleri iyi öğrenmenizi istirham ediyorum. Ben bunları içimden geçtiği için söyledim ama sizler bu 6 yıl içerisinde çok büyük bir dönem geçireceksiniz ve sizinle güzel bir ilişkimiz olacak. Çünkü biz fakültede sizin yaşam koçluğunuzu da üstlenmek istiyoruz. Bir patoloji hocası ben sadece patoloji anlatıp çekip gitmiyor. Hoca size bütün hayatında edindiği bilgi deneyimleri size aktarmaya hazır bekliyor. Bütün hocalarınız için aynı şeyi söyleyebilirim. Özellikle danışman hocalarımızla ya da dönem koordinatörlerimizle yüz yüze ilişkiyi elden bırakmamanızı ben özellikle vurgulamak istiyorum. Bu duygularla önce meslektaş abiniz olarak ve olabilirsek hocanız olarak, Allah yardımcınız olsun. Çok başarılı doktorlar haline gelin diye dua ediyorum.” şeklinde konuştu. Dr. Öğr. Üyesi Nuri Bingöl: “Sınavlar çevrimiçi olmayacak yüz yüze olacak”Uzaktan Eğitim Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Nuri Bingöl de sınavlar ve web sitesiyle ilgili bilgilerini paylaştı. Bingöl; “Ben uzaktan eğitim müdürüyüm, uskudar.edu.tr/uzaktan eğitim koordinasyonu adresi girdiğinizde eğitim dokümanların olduğu bir alana giriyorsunuz. Bunu hatırlayamam, bilemem diyorsanız lms.uskudar.edu.tr girdiğiniz zaman sağ tarafta kenarda linki var. Yine aynı sayfaya gidiyorsunuz. Orada sağ tarafta öğrenciler için eğitim dokümanları veriyorlar. Sınıfa nasıl girilir? Sınavlar çevrimiçi olmayacak yüz yüze olacak. Öyle bir Rektörlük kararı var. Oldu ya pandemi ilerledi sınavlar çevrimiçi oldu. Sınavlar nasıl yapılır, nasıl girilir? Onun için ue@uskudar.edu.tr mail attığınızda herhangi bir sorunla ilgili arkadaşlarınız çok kısa süre içerisinde dönüş yapacaklardır.” dedi.Kurumsal İletişim Direktörü Tahsin Aksu: “Sosyal medya, bizim üniversite olarak dışarı açılan kapımız”Sosyal Medya hesaplarının, öğrenciler tarafından mutlaka takibe alınması gerektiğine vurgu yapan Kurumsal İletişim Direktörü Tahsin Aksu; “Özellikle sosyal medya üzerinden hesaplarımızı takibe almanızı rica ederim. Çünkü birçok önemli duyuruyu normal iletişim kanalarımız dışında web sitesi olsun, mailing, mesaj olsun, bunlardan önce sosyal medya hesaplarımızda duyuruyoruz. Üniversiteyle ilgili eleştirileriniz ve önerilerinizi bizlerle paylaşın Kurumsal İletişim Direktörlüğünün kapıları her zaman sizlere açık, bizi ziyaret edin. Sosyal medya bizim üniversite olarak dışarı açılan kapımız. Oradaki yapılan yorumlar, bizim için çok önemli dolayısıyla sizin üniversite diplomanız hayat boyu size eşlik edecek. Bize zarar verebilecek her türlü yorumdan kaçınmanızı tavsiye ederim.” dedi.Prof. Dr. Yumuşhan Günay: “Çok ciddi mesafe kat etmiş olan bir üniversitenin çatısı altında bulunuyoruz”Konuşmasında teşekkür ve şükranlarını ileten Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Yumuşhan Günay; “Gerçekten hayatımın en güzel günlerini yaşıyorum. Bu güzelliği yaşatma fırsatı bana verdiğiniz için başta sayın rektörümüz Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a şükranlarımı sunuyorum. Gördüğünüz gibi çok geniş ilgi alanına yayılmış. Çok sağlam bir üniversite geleneği ile verme aşamasında ve bu yönde çok ciddi mesafe kat etmiş olan bir üniversitenin çatısı altında bulunuyoruz. Bunun için Allah’a şükrediyorum. Buna vesile olanlara minnetlerimi ve şükranlarımı sunuyorum. Güzel bir beraberliğimiz olacak. İnşallah başta sağlıkla umutla geçiririz. Asla yorulmayacağız asla yüzümüz düşmeyecek.” dedi.Oryantasyon Programında sunum yapanlar arasında SKS Direktörlüğü Özcan Demir, Öğrenci İşleri Direktörlüğü Cumhur Bakır, Kütüphane Direktörlüğü Cihan Eker, Kariyer Merkezi Direktörlüğü Asil Barış Bağ, Bilgi Teknolojileri Direktörlüğü Erdal Özdek, Uluslararası İlişkiler Direktörlüğü Peyman Jafari ve ARGEYEP direktörü Halime Usta Yoğun yer aldı. Öğrencilere yeni sene için başarı dileklerinde bulunuldu.

03 EYL 2021

Üsküdar’da renkli ve coşkulu diploma heyecanı!

Üsküdar Üniversitesi 2019-2020 Akademik Yılı 7. Dönem ve 2020-2021 Akademik Yılı 8. Dönem Mezuniyet Töreni, Şaban Özdemir ve Ece Tözeniş’in sunumlarıyla Ümraniye Millet Bahçesi Etkinlik Alanında gerçekleştirildi.Küçük Üsküdarlılar ilgi odağı olduPandemi nedeniyle seyreltilmiş olarak düzenlenen ve üç gün boyunca devam eden mezuniyet töreninde mezunlar heyecanlı ve coşkulu anlar yaşadı. Tören ilginç ve renkli anlara da sahne oldu. Bazı mezun öğrenciler, bebekleri ve çocukları kucaklarında diplomalarını aldı. Sağlık Bilimleri Fakültesi Törenine annesiyle birlikte katılan minik bebek, kendine özel dikilen cübbesiyle de hocaların ve katılımcıların ilgi odağı oldu.Minik kızıyla diplomasını aldıİkinci gün düzenlenen törenlerde de Sağlık Hizmetleri Yüksekokulu Diş Protez programından mezun olan Ebru Yiğit Akgül de minik kızıyla diplomasını aldı. Çiçeği burnunda mezun Akgül, minik kızıyla diploma sevinci yaşadı. Bazı mezunlar da törene sevimli dostları ile katıldı.Kendi törenleri için çalıştılarİletişim Fakültesi Yeni Medya ve Gazetecilik Bölümü 2019-2020 Akademik Yılı mezunlarından Şahan Şengül ve Rüveyda Gönülalçak hem mezun oldular hem de mezuniyet töreni organizasyonunda görev aldılar. Üsküdar Üniversitesi Kurumsal İletişim Birimi’nde çalışan Şahan Şengül, diplomasını almak için sahneye çıkarken yüzleri gülümseten bir pankart taşıdı.Pankartta son dönemde sosyal medya platformlarında gündem olan bir akıma ait olan bir ifade yer aldı. Pankartta “Sizce ben mezun olduğum üniversitede işe girip, kendi mezuniyet törenimi düzenlemiş miyimdir?” yazarken, Rüveyda Gönülalçak ise diplomasını almak için sahneye çıkana kadar ve diplomasını aldıktan sonra da Üsküdar Üniversitesinin kurumsal sosyal medya hesaplarını yönetmeye devam etti.Şengül ve Gönülalçak öğrencilik dönemlerinde Kurumsal İletişim Direktörlüğünde yarı zamanlı olarak çalışmaya başladılar, gösterdikleri üstün gayret ve performansı beğenilince mezun olduktan sonra Kurumsal İletişim Direktörlüğünde profesyonel iş hayatına adım attılar.İSG mezunları baretleriyle diploma aldıSağlık Hizmetleri Yüksekokulu İş Sağlığı ve Güvenliği mezunları da kırmızı baretleri ile diplomalarını aldı.Mezuniyet töreni, Üsküdar Üniversitesi ÜÜ TV ve Üsküdar Üniversitesi resmi Youtube sayfasından da canlı olarak yayınlandı.İlk günkü törende enstitüler, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi ve Sağlık Bilimleri Fakültesi mezunlarına diplomaları takdim edildi. İkinci günde Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, İletişim Fakültesi ve Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu 1. Töreni gerçekleştirildi. Mezuniyet Töreninin üçüncü gününde Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu mezunları diplomalarını aldı. 

02 EYL 2021

Üsküdar’da Görkemli Mezuniyet Coşkusu

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “En büyük proje kendinizsiniz”Üsküdar Üniversitesi 2019-2020 Akademik Yılı 7. Dönem ve 2020-2021 Akademik Yılı 8. Dönem Mezuniyet Töreni, Şaban Özdemir ve Ece Tözeniş’in sunumlarıyla Ümraniye Millet Bahçesi Etkinlik Alanında gerçekleştiriliyor.Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın önderliğinde Rektör Vekili Prof. Dr. Mehmet Zelka, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Muhsin Konuk, Prof. Dr. Sevil Atasoy, Prof. Dr. Hikmet Koçak ve Üsküdar Üniversitesi Senato Üyeleri öğrencileri selamlayarak törendeki yerlerini aldı. Mezuniyet törenine Mütevelli Heyet Başkanı Furkan Tarhan, Kurucu Mütevelli Heyet Üyesi Mustafa Ataş, Yönetim Üst Kurulu Üyesi ve İDER Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Fırat Tarhan’ın yanı sıra çok sayıda aile de katıldı.Dereceye giren mezunlara plaket ve hediyeleri takdim edildiTörende dereceye giren lisans ve ön lisans mezunlarına diploma, plaket ve hediyeleri Fırat Tarhan, Mustafa Ataş, Furkan Tarhan, Prof. Dr. Hikmet Koçak ve Prof. Dr. Muhsin Konuk,  tarafından takdim edildi. Kurucu Rektör Prof. Dr. Nevzat Tarhan ve Rektör Vekili Prof. Dr. Mehmet Zelka, 7. Dönem Üniversite Birincisi Psikoloji mezunu Serap Akbulut, 8. Dönem Üniversite Birincileri Kimya - Biyoloji Mühendisliği İngilizce mezunu Sara Yassine, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü mezunu Feyza Remziye Tuncer’e plaket ve hediyelerini takdim etti. Rektör Yardımcısı, Mezuniyet Organizasyonu Koordinatörü Prof. Dr. Sevil Atasoy ise ön lisans birincileri Tıbbi Görüntüleme Teknikleri Mezunu Rabiye Demir, Tıbbi Laboratuvar Teknikleri Mezunu Mine Taban, Anestezi Mezunu Fatma Tengiz, Sosyal Hizmetler Mezunu Banu Gündoğdu’ya plaket ve hediyelerini verdi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan, doktora mezunlarına cübbelerini giydirdiTörende enstitü mezunlarını temsilen Sağlık Yönetimi Doktora Programı Mezunu Arzu Bulut ve Psikoloji Doktora Mezunu Hüseyin Koç’a cübbeleri Prof. Dr. Nevzat Tarhan tarafından giydirildi. İlk günkü açılış töreninde okul birincileri kütüğe plaket çakarken; sancak devir teslim töreni de gerçekleşti. İlk günkü öğleden önceki tören Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur tarafından mezuniyet andının okutulması ve keplerin havaya atılmasıyla sona erdi.Tebrik mesajları gönderildiTörene katılamayan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Seyfullah Hacımüftüoğlu, Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fuat Erdal, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Sarınay, Bezmialem Vakıf Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Rümeyza Kazancıoğlu, Manisa Celal Bayar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Ataç’ın gönderdiği mesajlar okundu. Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Mezunlarımız hayatlarının önemli dönemlerinden birini yaşıyor”Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Yönetim Üst Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan, konuşmasında pandemi gölgesinde gerçekleştirilen törende önlemler aldıklarını belirterek çifte mezuniyet sevinci ve mutluluğunu bir arada yaşadıklarını söyledi. Tarhan, mezunların hayatlarındaki en önemli dönemlerden birini yaşadıklarını da ifade etti.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Sağlık ve teknolojiyi birleştiren tema oluşturduk”Üsküdar Üniversitesi’nin 10 yıllık geçmişi, 25 yıllık sağlık alanında geçmişi olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Davranış bilimleri ve sağlık, nörobilim ve mühendislik konusunda AR-GE odağı oluşturduk. 2011’de kurulduğumuzda sağlık ve teknolojiyi birlikte kurmak gibi bir tema oluşturduk. Geleceğin bilimi bu yöndeydi. Mümkün olduğunca gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Bilgisayar yazılım, endüstri, biyomühenslik gibi mühendislik alanlarıyla beraber multidisipliner çalışma yönündeydi. Bunun ne kadar isabetli olduğu 2018’de Davos’taki toplantıda yapay zeka konusu vurgulandı. Eylem planımızın isabetli olduğunu zaman bize gösterdi. 2013’te İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü iş birliğinde bilim ve fikir festivali yaptık. Halen festivalimize devam ediyoruz. Bu alanda da öncü olduk. Bizden sonra benzer birçok festival düzenlenmeye başlandı. Bunun proje fikrini de bizim çıkardığımızı söylemem gerekiyor. Bu konuda mütevazı olamayacağım.” dedi.Üsküdar Üniversitesi olarak 23 bin mezun verdiklerini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, geçen yılki mezunlarla beraber bu törende toplam 13 bin 763 öğrencinin mezun olduğunu belirterek “Yeni akademik yılda yaklaşık 4 bin yeni öğrencimiz aramıza katılacak. Onlara da huzurunuzda teşekkür ediyorum, her birini tebrik ediyorum. Onlara da inşallah güzel bir eğitim verme sorumluluğumuzu hissettiğimizi belirtmek istiyorum.” dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Çevik üniversite kavramını hayata geçirdik”Pandemi sürecinde değişen koşullara Üsküdar Üniversitesi olarak iki hafta gibi çok kısa bir sürede uyum sağladıklarını belirten Tarhan, “Hocalarımızla iş birliği yaptık. Altyapımızı hemen güçlendirerek çevik üniversite kavramını hayata geçirmiş olduk. Senkron, canlı dersleri aynı anda yapabildik. Video göndererek ders vermek değil, bire bir canlı dersleri hocalarımız evde oldukları zaman bile online çevrimiçi derslere katıldılar. Eğitimlerimizi aksatmadan yapmaya çalıştık. Bu sene yüz yüze eğitime başlıyoruz. Bunun  müjdesini vermek isterim. Dersler %60 yüz yüze % 40 online olarak seyreltilmiş şekilde olacak.”dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Eğitimin yüz yüze olması şart”Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Üsküdar Üniversitesi yönetimi, akademik ve idari kadrosu olarak Fi-jitalleşme Manifestosu yayınladıklarını belirterek “Uzaktan öğretimin olacağına ama eğitimin uzaktan olmayacağına inandık. Öğretim teorik olabilir fakat eğitimin yüz yüze olması şart. Eğitimin yüz yüze olması için muhakkak uygulamasının yapılabilmesi gerekiyor. Bunu da en iyi şekilde yapmaya çalıştık.” dedi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Diş Hekimliği Fakültesi’nin 2021-2022 Akademik Yılında eğitime başlayacağını, aynı zamanda Tıp Fakültesi İngilizce bölümünün de açıldığını söyledi.30 Ağustos Zafer Bayramı kahramanlarını andıİki gün önce kutladığımız 30 Ağustos Zafer Bayramı’na da değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bugün burada toplanabiliyorsak burada üniversiteyi bitirip tören yapabiliyorsak emin olun 30 Ağustos zaferini kazanan, o günlerde çile çeken kahramanlara çok şey borçluyuz. Onlara minnet ve şükran borçluyuz. O zamanki silahlı kuvvetlerimizin komutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına çok şey boçluyuz.” dedi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, zaferin kazanılmasında ve Kurtuluş savaşının kazanılmasında katkıları bulunan Fahrettin Paşa ve Denizli Müftüsü Nusret Efendi gibi gizli kahramanların da minnet ve şükranla anılması gerektiğini kaydetti.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “İş birliği kurma becerisi edinin”Genç mezunlara 21. yüzyıl becerilerini edinmelerini tavsiye eden Tarhan, üniversite olarak bu becerileri hayata geçirmeyi hedeflediklerini söyledi. Tarhan, “Hayat mücadeledir diyen eski versiyon bilginin yerine hayat iş birliği ve uyumdur bilgisi, 21. Yüzyıl becerisi. İyi iş birliği yapabilen uyum sağlayabilen başarılı oluyor, güçlü oluyor. Başkasını ezen başarılı olmuyor. Bunun için sihirli kelime iş birliği. Kim iyi iş birliği yaparsa o kişi fark oluşturabiliyor. Biz bunu pozitif psikoji ve iletişim becerileri olarak 2013 yılında ders olarak koyduk. 2015 yılında Harvard’ın ders olarak koyduğunu gördük 2018’de Yale, 2019’da Bristol üniversitesi ders olarak koydu. Pozitif psikoloji 21. Yüzyıl değeri. İş birliği kurabilmek meslek hayatında da özel hayatta da önemli. Hayatın yaşam boyu öğrenme olduğunu da hep vurguluyoruz.” dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “İlk projeniz kendiniz olmalı”Proje kültürünün önemini vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, öğrencilerine proje kültürünü öğretmeyi hedeflediklerini belirterek “İlk projeniz kendiniz olmalı. En büyük proje kendinizsiniz. Kendinizi yeniden inşa etmek, yapılandırmak çok önemli. Projede ne vardır? Mantıksal bir hedef vardır ve yol haritası çizilir. Buna göre her şey planlanır ve mantıkal çerçevede gider. Hayat da bir projedir. Mutlaka iyi bir projeniz olsun. Son olarak muhakkak hayatta hedef piramidiniz olsun. Burada soyut hedefler olmalı. Hayatınızın sonunda nasıl anılmak istiyorsunuz, bunları unutmamanız lazım.” dedi.Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan: “Türkiye Cumhuriyeti’nin kadınları olarak gümbür gümbür geliyoruz”İlk gün düzenlenen İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Diploma Töreninin açılış konuşmasını yapan İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, üniversiteyi dereceyle bitiren öğrencilerin çoğunluğunun kadınlardan oluştuğunu belirterek “Türkiye Cumhuriyeti’nin kadınları olarak gümbür gümbür geliyoruz. Bu çok önemli.  Her yere izimizi bırakacağız.” dedi.Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan: “Varanlar sadece yürüyenlerdir”İnsanın ulaştığı en uzak noktanın ay olduğunu, dünyayla ay arasındaki mesafenin 360 bin kilometre olduğunu kaydeden Prof. Dr. Arıboğan, “Bir insan yaklaşık 70 yıllık ömrü içerisinde her gün 20 bin adım atması halinde aya yürüyerek varabiliyor yani yukarı doğru gittiğimizde aya gidebiliyoruz. Dünyanın en derin yeri ise Mariana Çukuru. O da 11 bin kilometre. Sadece iki yılda 20 bin adım atarak oraya da ulaşabiliyoruz. Bunu neden anlattım? İki tane şey için. Yürüyerek ulaşabileceğimiz yerin sonu yok. Her yürüyenin varması kesin değil ama  varanlar sadece yürüyenler. Onun için yürümeye devam edeceğiz. Burası bir bitiş değil, başlangıç. Bundan sonra daha uzun ve daha sebatkar ve azimli bir biçimde yürümeye devam etmeniz gerekiyor. İki, nereye doğru yürüyeceğinize siz karar vereceksiniz. Ya göğe doğru yürürsünüz ya çukurun dibine doğru yürürsünüz. Bu sizin hayatta neyi hedeflediğinizi gösteren bir şeydir. Üstelik çok emin olun çukura doğru yürümek çok daha kolay sadece iki yılınızı alıyor. Yükseğe doğru yürümek çok daha zor, çok emek vermeniz gerekiyor. Ama sonunda gideceğiniz yer sizin hedeflediğiniz yer. Çukuru mu gökyüzünü mü hedefleyeceksiniz, buna siz karar vereceksiniz. Size son tavsiyem: Sadece hedefleyin. Limanınızı iyi hedefleyin ve insan kendisinden ne inşa ediyorsa ondan ibarettir derler. Hepiniz kendi kendinizin heykeltraşınız.” diye konuştu.Prof. Dr. Şefik Dursun: “En iyisi olmak için gayret gösterin”Mezuniyet törenlerinin öğleden sonraki bölümü Sağlık Bilimleri Fakültesi Diploma Töreninde konuşma yapan Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şefik Dursun da pandemi gibi zor bir dönemde mezun olan öğrencileri ve ailelerini tebrik etti. Prof. Dr. Şefik Dursun, “Öğrencilerimize elimizden geldiği kadar bildiklerimizi aktardık. Yapabildiğimiz kadar uygulamalarımızı yaptırdık. Çok değerli evlatlarım buradan mezun olurken her şeyi biliyor değilsiniz. Biz bildiğimiz kadarını size öğrettik. Ancak hayatta çok daha farklı olaylarla karşılaşacaksınız. Bu durumda yeni tecrübeler edineceksiniz. Herkes işini iyi yapmalı. En iyisi olmak için gayret gösterin.” tavsiyesinde bulundu.Mezunlar üç günlük törenlerle uğurlanıyorGeçtiğimiz yıl pandemi nedeniyle yapılamayan 7. Dönem Mezuniyet Töreni ile bu yıl mezunlarını kapsayan 8. Dönem Mezuniyet Töreni bir arada pandemi önlemleri alınarak gerçekleştiriliyor. İlk günkü törende enstitüler, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi ve Sağlık Bilimleri Fakültesi törenleri yapıldı. Mezunlara diplomaları takdim edildi. İkinci gün Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, İletişim Fakültesi ve Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu 1. Töreni gerçekleştirilecek. Mezuniyet Töreni üçüncü günde Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu mezunlarının diploma takdimleri ile sona erecek.En küçük ÜsküdarlıBüyük bir coşkuyla gerçekleşen mezuniyet töreninde bazı mezun öğrenciler bebekleriyle diplomalarını aldı. Sağlık Bilimleri Fakültesi Törenine annesiyle birlikte katılan minik bebek, kendine özel dikilen cübbesiyle hocaların ilgi odağı oldu. Mezuniyet töreni, Üsküdar Üniversitesi ÜÜ TV ve Üsküdar Üniversitesi resmi Youtube sayfasından da canlı olarak yayınlanıyor.  

12 AĞU 2021

El titremesini önleyen bileklik tasarlandı!

Üsküdar Üniversitesi BrainPark Kuluçka Merkezi’nin girişimci şirketi ALEA, giyilebilir teknoloji ürünleri üretmeye başladıBrainPark TTO desteğiyle,  Üsküdar Üniversitesi BrainPark Kuluçka Merkezinde kurulan ALEA Nöroteknoloji ve AR-GE Anonim A.Ş., özellikle giyilebilir nöroteknoloji alanında hizmet vermeyi hedefliyor.Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Nörobilim Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sultan Tarlacı ve ekibi Pusat Furkan Doğan ile Metehan Kaya’nın öncülüğünde kurulan ALEA tarafından geliştirilen özel bileklik, “tremor” olarak adlandırılan el titremesi hastalığının tedavisine imkân sunuyor.El titremesini önleyen bileklik tasarlandıALEA şirketi, “tremor” olarak adlandırılan el titremesi hastalığının tedavisine yönelik çalışmalar yürütüyor. Kişinin yeme-içme eylemlerinin zorlaşmasına, günlük aktivitelerin aksamasına, yazı yazma ve alet kullanmada halsizliğe, yorgunluk ve denge kaybı gibi zorluklar yaşanmasına neden olan bir hastalık olan tremor, bireyin yaşam kalitesini düşürüyor. ALEA tarafından tasarlanan sönümleyici bileklik ile tremorun azaltılması, hastaya ağırlık yapmadan titremeyi engellemesi ve hastaya kaliteli bir hayat imkânı sunması hedefleniyor.Tremor Hastalığının Tedavisinde Türkiye’de İlk Yerli ÜrünGiyilebilir nöroteknoloji alanında Tremor Hastalığının tedavisinde Türkiye’de bir rakibi bulunmayan ALEA, hem fiyat hem de sunduğu özellikler ile sektörde öne çıkıyor. Global pazara açılmak için hazırlık yapan ALEA, pratik ve uygun maliyetli çözüm önerisi ile ön plana çıkmaktadır.Prof. Dr. Sultan Tarlacı: “Tremoru tedavi etmeyi hedefliyoruz”ALEA Nöroteknoloji ve AR-GE Anonim A.Ş. Kurucu Ortağı Prof. Dr. Sultan Tarlacı, yaşlanma, stres, hipertiroid, inme, travma ve parkinson gibi çeşitli nedenlerden kaynaklanan tremoru tedavi etmeyi ve hastanın yaşam kalitesini yükseltmeyi hedeflediklerini söyledi.Prof. Dr. Sultan Tarlacı, “Yaş ve cinsiyetten bağımsız olarak gerçekleşen, uzuvlarda yaşanan titremelerin, hayat kalitesini düşürdüğünü ve bu titreme yüzünden birçok sorunla baş etmeye çalışan insanların daha depresif olduğunu gözlemledik. Geliştirdiğimiz bileklik ile titremeleri azaltarak hayat kalitesini artırmayı hedefliyoruz.” dedi.ALEA giyilebilir ürünlerle birçok hastalığı tedavi edecekGiyilebilir nörolojik ürünlerle birçok hastalığa tedavi imkanı sunmayı planladıklarını ifade eden Prof. Dr. Tarlacı, “Şimdilik sadece el bilekliği ile başladığımız yola diğer uzuvlardaki titremeyi iyileştirecek giyilebilir teknolojiler ile devam edeceğiz. Bunun yanı sıra epilepsi, migren, depresyon, ülseratif kolit, atriyal fibrilasyon, hipertansiyon, diyabet ve tinnitus (kulak çınlaması) gibi nörolojik hastalıklar için de geliştirdiğimiz ürünleri çok yakında tanıtacağız. Üsküdar Üniversitesi BrainPark Kuluçka Merkezi’nde şirketimizi kurduk. Ticarileşme, yatırım ve globale açılma konularında Kuluçka Merkezi’mizle birlikte hareket etmekten ve verdikleri destekten ötürü çok memnunuz. Yerel ve global pazarda pratik ve uygun fiyatlı giyilebilir teknoloji sunmanın gururunu yaşıyoruz.” dedi.

06 AĞU 2021

Tıp fakültesi eğitimi neden önemlidir ?

Tıp eğitimi alan öğrenciler bu tavsiyelere kulak verinÜsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, tıp fakültesi eğitiminin önemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.Prof. Dr. Haydar Sur, “Tıp fakültesi eğitimi, temel sağlık konularını anlayan, sağlığı korumak ve geliştirmek için gerekli bilgi, beceri ve yeteneklere sahip, mesleğini etik kurallara uygun olarak yapan, araştıran ve sorgulayan, ulusal ve uluslararası düzeyde kabul gören standartlara uygun doktorlar yetiştirmek adına gerekli teorik ve uygulamalı eğitimlerin verilebilmesi için oldukça önemlidir.” diye konuştu.Doktorun klinik bilgi ve beceri konusundaki yetkinliği önemli“Bütün dünyada en pahalı, uzun ve karmaşık metodolojiler içeren üniversite eğitiminin tıp eğitimi olduğu kabul edilir” diyen Prof. Dr. Haydar Sur, “Bunun nedeni, hasta ve yakınlarıyla olan insan ilişkilerinin çok hassas ruh durumlarıyla yürütülmesi, kişilerin en öznel varlığı olan sağ kalım-ölüm kaderleriyle ilgili olmasıdır. Hizmetlerde kullanılan kaynakların çok pahalı olması ve bunların emanet edildiği doktorların klinik bilgi ve beceri konusunda yetkinlik sahibi olması önem arz etmektedir. 40 bine yakın hastalığın ve bunların tedavi yöntemlerinin öğrenilmesi hem büyük bir teorik birikim hem de büyük bir beceri gerektirmektedir.” dedi.Prof. Dr. Haydar Sur, İngilizce tıp fakültesi eğitiminin avantajlarına ilişkin de şu bilgileri verdi:•          İngilizce tıp fakültesinde eğitim alan öğrenciler terminoloji kavramlarını daha kolay kavrayabilmektedirler.•          Türkçe kaynakların yetersiz kaldığı durumlarda rahatlıkla makale ve yabancı yayınlardan faydalanabilirler.•          Dünya tıp alanında neler olduğunu kolaylıkla takip edebilirler.•          Dünya çapında yeni bulunan tedavileri takip etmeleri kolaylaşır.•          Büyük sağlık gruplarıyla çalışmak istediğinizde öncelikli olurlar. •          YDS sınavında başarılı olma olanağı sağlar.•          Yurt dışında hastanede staj yapabilme, etkinliklere katılabilme ve uluslararası doktor olabilme olanakları vardır.•          Yurt dışında konferansa katılma fırsatı ve sunum yapmaları gerektiğinde bunu rahatlıkla gerçekleştirebilme olanağı sağlar.•          Uluslararası yayın yaparak kariyerlerinde öne çıkabilirler.•          Yabancı hasta kabul edebilirler.Tıp eğitimi alırken bu noktalara dikkat!Prof. Dr. Haydar Sur, tıp eğitimi alan öğrencilere ve öğrenci adaylarına tavsiyelerini şöyle sıraladı:•          Sık sık bilgileri tekrar ederek bilgilerin hafızanızda yer etmesini sağlayın.•          Yabancı dilinizi mutlaka geliştirin. Yabancı kaynakları ve tedavi yöntemlerini takip edin.•          Kongre, bilimsel geziler gibi sosyal etkinliklere katılın.•          Stajlarınızı iyi değerlendirin. Hastalarınızla zaman geçirin ve raporlarınızı titizlikle tutun. Yaptığınız stajdan olabildiğince faydalanmaya çalışın.•          Mutlaka alanında uzman kişilerden görüşlerine başvurun ve tavsiyeler alın.•          İleride yapacağınız bölüm seçiminde geç kalmayın ve staj döneminizde TUS’a çalışın.•          Hekimlik hem bilimsel eğitim ve çalışma disiplini gerektirir, hem de usta-çırak eğitimiyle edinilecek bir sanat yönü vardır. Dolayısıyla teorik kazanımlar kadar uygulama becerilerinin edinilmesi de önemlidir. Deneyimli hekimlerin yanında çok bulunarak mesleki deneyim elde etmeye çalışın.•          Hekimlik bilimi evrenseldir, hekimlik uygulamaları yereldir. Görev yapacağınız yere ait sağlık riskleri ve sorunları hakkında tam bilgi sahibi olun. Sadece okulunuzun ve hocalarınızın verdikleriyle yetinmeyip onlara sorular sorarak daha fazlasını isteyin.•          Hekimlik mesleğinde kendini geliştirmede akran eğitimi çok önemli olduğu için öğrencilerle kendi aranızda bilgi ve deneyim paylaşımı seansları düzenleyin, birbirinize öğretin.•          Sadece başarı öykülerinden değil başarısızlık öykülerinden de ders çıkarın.•          Tıp eğitimi bir ömür devam eden bir süreçtir. Yeni çıkan bilgi, uygulama ve tedavi yöntemlerini takip ederek bilgilerinizi daima güncel tutun.

05 AĞU 2021

Tercih maratonu uzadı…

“Hayat Tercihtir” yol gösteriyorÜsküdar Üniversitesi akademik kadrosunun desteğiyle hazırlanan ve üniversite adaylarına meslek seçimi ve doğru tercihler konusunda yol gösterecek olan “Hayat Tercihtir” programı, Cumartesi ve Pazar günleri saat 12:05’te TV 100 ekranlarında izleyicisiyle buluşmaya devam ediyor. Gazeteci Şaban Özdemir’in moderatörlüğünde, Uzm. Psk. Dan. Ece Tözeniş’in daimi konuk olduğu programda, alanında uzman akademisyenler misafir ediliyor.Tercihler boyunca hafta sonu ekranlarda…Çekimleri Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Kütüphanesi’nde gerçekleştirilen “Hayat Tercihtir” programında  7 Ağustos 2021 Cumartesi gününün konukları, Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan ve  Rektör Yardımcısı, Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hikmet Koçak olacak. Arıboğan ve Koçak, Üsküdarlı olmak, İTBF bölümleri, Tıp eğitimi, geleceğin meslekleri, doğru tercih ve meslek seçiminin püf noktaları konusunda adaylara önerilerde bulunacak.8 Ağustos Pazar, fi-jital üniversite konuşulacakProgramın 8 Ağustos 2021 Pazar günkü bölümünde ise Üsküdar Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Mehmet Zelka ile Rektör Yardımcısı ve Moleküler Biyoloji ve Genetik (İngilizce) Bölüm Başkanı Prof. Dr. Muhsin Konuk adaylarla buluşacak. Prof. Dr Mehmet Zelka ve Prof. Dr. Muhsin Konuk, fi-jital eğitim, Üsküdar’da öğrenci olmak, AR-GE çalışmaları, üniversitelerde proje kültürü, sosyal, kültürel etkinlikler, doğru tercih ve meslek seçiminin püf noktaları konusunda bilgiler verecek.Tahsin Aksu danışmanlığı, Ebranur Özdemir editörlüğünde gerçekleştirilen program tercih döneminde her cumartesi-Pazar 12:05’te TV100 ekranlarında.

05 AĞU 2021

Kariyer Testi ile mesleğinizi seçin

1 milyon kişi, Kariyer Testi ile mesleğini bulduÜsküdar Üniversitesi, YKS’nin en önemli aşamalarından biri olan tercih döneminde adaylara önemli bir hizmet sunuyor. Üniversite tarafından 2015’ten bu yana uygulanan Kariyer Testi, meslek seçiminde kararsız olan adaylar için önemli bir yol gösterici oluyor.Yaklaşık 1 milyon kişiye kılavuz olduKariyer Testi sayesinde adaylar ilgi, yetenek ve kişilik özelliklerine uygun meslekleri görme şansına sahip olabiliyor. Bugüne kadar kariyer testini yaklaşık 1 milyon aday çözerek kariyerine yön verdi.Kariyer Testi, başarılı olunabilecek alanları belirliyorBu test ile kararsız olanlar kendi yetenek ve ilgileri doğrultusunda başarılı olabileceği alanları belirleyebilirken, mesleğiyle ilgili karar vermiş olanlar da o mesleğin kendine ne kadar uygun olup olmadığını test etmiş oluyor.Kariyer Testi nedir?Eğitim Kurumları ve Rehberlik Hizmetleri Yöneticisi Uzm. Psk. Dan. Ece Tözeniş: “Holland Meslek Tercihi Puanlama Cetveli olarak da bilinen Kariyer Testi, 90 sorudan oluşuyor. Adayların sorulara verdiği ‘hoşlanırım’ ya da ‘hoşlanmam’ yanıtı adayların kişilik tipini ortaya çıkarıyor. ‘Gerçekçi’, ‘Araştırıcı’, ‘Artistik’, ‘Sosyal’, ‘Girişimci’ ve ‘Geleneksel’ olarak belirlenen tiplerin belirgin özelliklerinin öne çıktığı Kariyer Testinde bu tiplere uygun etkinlikler ve tipik meslekler anlatılıyor.” dedi.Tercih danışmanları yol gösteriyorÜsküdar Üniversitesi, her yıl olduğu gibi bu yıl da aday öğrencilere, aldıkları puanlara göre, doğru bölümleri tercih etmeleri için uzman rehberler eşliğinde hizmet veriyor. 30 Temmuz-13 Ağustos 2021 tarihleri arasında tercih tanıtım günleri kapsamında adaylar merak ettikleri her şeyi uzmanlardan öğrenebilecek.Tercih uzmanları yardımcı oluyorAdaylar, kariyer danışmanı Uzm. Psk. Dan. Ece Tözeniş önderliğinde, eğitim uzmanı Ertuğrul Tut ve beraberindeki rehber uzmanlar ile tercihlerini yapabiliyor. Adaylar öte yandan sunulan tercih robotu hizmetiyle de başarı sırasına göre yine tercih danışmanları ile tercih listesi oluşturabiliyor.Güçlü akademik kadro ile bir arada olma imkanıÜsküdar Üniversitesi’nin yerleşkelerini ziyaret eden adaylar, aralarında Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Prof. Dr. Sevil Atasoy, Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, Prof. Dr. Haydar Sur, Prof. Dr. Muhsin Konuk ve Prof. Dr. Sinan Canan’ın da bulunduğu önemli isimlerle bir araya gelme fırsatı da buluyor.Hem yüz yüze hem çevrimiçi görüşme imkânıPandemi sürecinde öğrencilerini fi-jital eğitim anlayışıyla tanıştıran Üsküdar Üniversitesi pandemi tedbirleri kapsamında özellikle de şehir dışında olan adaylar için bu yıl yüz yüze tanıtımın yanı sıra online tercih danışma hizmetleri de veriliyor. Üsküdar Üniversitesi çevrimiçi iletişim merkezi, farklı kanallarla adaylara yol gösteriyor. Adaylar, her zaman her yerden ulaşabilecekleri bu merkezde çevrimiçi görüşme, canlı destek, çağrı merkezi, WhatsApp hattı, bilgi formu ve sosyal medya gibi pek çok kanaldan bilgiye ulaşabiliyor.360° Sanal Tur ile tek tıkla Üsküdar’ı keşfet!Üsküdar Üniversitesini ziyaret etme imkânı bulamayan öğrenci adayları için sanal tur ile üniversitede kısa bir sanal tur da yapılabiliyor. Adaylar üniversitenin tüm alt yapısını uzaktan görebilme olanağı buluyor.Adayları yine “Sarı Tişörtlüler” karşılıyorÜsküdar Üniversitesini ziyaret eden adaylara, bu yıl da üniversitenin öğrencileri karşılıyor. Nam-ı diğer “Sarı tişörtlü”ler, üniversitenin bölümlerini adaylara gezdirerek merak ettikleri her konuda kendilerini bilgilendiriyor.Kariyer testine aşağıdaki linkten ulaşılabiliyor:https://uskudar.edu.tr/tr/kariyer-testi

30 TEM 2021

Tercih Buluşmaları Üsküdar’da başladı

Davranış bilimleri ve sağlık alanında Türkiye’nin ilk tematik üniversitesi olan Üsküdar Üniversitesi,  bir sınav maratonunu geride bırakan, tercih aşamasına gelen öğrenci adayları ve ailelerine kapılarını açtı. Üsküdar Üniversitesi, her yıl olduğu gibi bu yıl da aday öğrencilere, aldıkları puanlara göre, doğru bölümleri tercih etmeleri için uzman rehberler eşliğinde hizmet veriyor. 30 Temmuz-13 Ağustos 2021 tarihleri arasında tercih tanıtım günleri kapsamında adaylar merak ettikleri her şeyi uzmanlardan öğrenebilecek.Hem yüz yüze hem çevrimiçi görüşme imkânıPandemi sürecinde öğrencilerini fi-jital eğitim anlayışıyla tanıştıran Üsküdar Üniversitesi pandemi tedbirleri kapsamında özellikle de şehir dışında olan adaylar için bu yıl yüz yüze tanıtımın yanı sıra online tercih danışma hizmetleri de veriliyor. Üsküdar Üniversitesi çevrimiçi iletişim merkezi, farklı kanallarla adaylara yol gösteriyor. Adaylar, her zaman her yerden ulaşabilecekleri bu merkezde çevrimiçi görüşme, canlı destek, çağrı merkezi, WhatsApp hattı, bilgi formu ve sosyal medya gibi pek çok kanaldan bilgiye ulaşabiliyor.360° Sanal Tur ile tek tıkla Üsküdar’ı keşfet!Üsküdar Üniversitesini ziyaret etme imkânı bulamayan öğrenci adayları için sanal tur ile üniversitede kısa bir sanal tur da yapılabiliyor. Adaylar üniversitenin tüm alt yapısını uzaktan görebilme olanağı buluyor.YÖK sanal fuarında adaylarla buluşuyoruzÜsküdar Üniversitesi öte yandan Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı tarafından bu yıl ikincisi düzenlenen ve Türkiye’nin yükseköğretim kurumlarının yer aldığı en kapsamlı sanal fuar niteliği taşıyan Study in Turkey YÖK Sanal Fuarı 2021’de de yer alıyor. "Üniversiteni Keşfet YÖK Sanal Fuarı 2021" adıyla düzenlenecek olan fuar, dört gün boyunca 09:00-17:00 saatleri arasında ziyaret edilebilecek. Dev Kız Kulesi bu kez EKET Fuarı’ndaÜsküdar Üniversitesi, adayları bu yıl EKET Fuarı’nda da yalnız bırakmıyor. Üniversite ve bölüm tercihlerinde adaya kılavuz olan bu fuarda Üsküdar’ın uzman kadrosu adaylarla bir araya gelecek. Hem akademisyenler hem de tercih danışmanları 3 gün boyunca fuara katılacak adaylara bölüm ve programlar hakkında bilgi verecek. Adaylar yüz yüze tercih danışmanlarıyla bir araya gelme fırsatı yakalayacak. Adaylar bu yıl da fuar alanına taşınan dev Kız Kulesi’nin etrafında buluşacak.Hayat Tercihtir fuar alanında adaylarla buluşuyorFuar kapsamında Uzm. Psk. Dan. Ece Tözeniş ve Şaban Özdemir “Hayat Tercihtir” buluşmaları ile İstanbul Kongre Merkezi fuar alanında aday öğrencilerle bir araya gelecek. Tözeniş ve Özdemir, adayların merak ettiği tüm soruları yüz yüze cevaplayacak.“Hayat Tercihtir” hafta sonu TV100 ekranlarındaTercih dönemi boyunca her cumartesi ve pazar günü TV 100 ekranlarından yayınlanan, sunuculuğunu gazeteci Şaban Özdemir’in yaptığı, Eğitim Uzmanı Psk. Dan. Ece Tözeniş’in daimi konuk olduğu “Hayat Tercihtir” programı, adaylara meslek ve üniversite seçimi konusunda kılavuzluk yapıyor. Ebranur Özdemir editörlüğünde gerçekleştirilen programda üniversite adaylarına tercih dönemiyle ilgili bilgi veriyor.“Üsküdar’a Gelirken”  ÜÜ TV’deAdaylara destek ÜÜ TV’den de sürdürülüyor. Ali Çakmak moderatörlüğünde hafta içi her gün ÜÜ TV’den canlı gerçekleştirilen programlarda bölüm, program ve üniversitenin sunduğu olanaklar akademisyen ve uzman isimlerin katılımıyla anlatılıyor.Adayları yine “Sarı Tişörtlüler” karşılıyorÜsküdar Üniversitesini ziyaret eden adaylara, bu yıl da üniversitenin öğrencileri karşılıyor. Nam-ı diğer “Sarı tişörtlü”ler, üniversitenin bölümlerini adaylara gezdirerek merak ettikleri her konuda kendilerini bilgilendiriyor.“Kariyer Testi” ile mesleğini belirleÜsküdar Üniversitesi, seçeceği meslek konusunda kararsız kalan adaylara kariyer testi imkânı da sunuyor. “Holland Meslek Tercihi Puanlama Cetveli” olarak da bilinen Kariyer Testi, 90 sorudan oluşuyor. Adayların sorulara verdiği “hoşlanırım” ya da “hoşlanmam” yanıtı adayların kişilik tipini ortaya çıkarıyor. “Gerçekçi”, “Araştırıcı”, “Artistik”, “Sosyal”, “Girişimci” ve “Geleneksel” olarak belirlenen tiplerin belirgin özelliklerinin öne çıktığı Kariyer Testi’nde bu tiplere uygun etkinlikler ve tipik meslekler anlatılıyor.Kariyer Testi, seçeceği meslekle ilgili karar vermekte zorlanan adaylara ilgi duydukları alan konusunda yardımcı olmayı amaçlıyor.Tercih uzmanlarıyla tercih…Adaylar, kariyer danışmanı Uzm. Psk. Dan. Ece Tözeniş önderliğinde, eğitim uzmanı Ertuğrul Tut ve beraberindeki rehber uzmanlar ile tercihlerini yapabilecek. Adaylar öte yandan sunulan tercih robotu hizmetiyle de başarı sırasına göre yine tercih danışmanları ile tercih listesi oluşturabilecek.Güçlü akademik kadro ile bir arada olma imkanıÜsküdar Üniversitesi’nin yerleşkelerini ziyaret eden adaylar, aralarında Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Prof. Dr. Sevil Atasoy, Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, Prof. Dr. Haydar Sur, Prof. Dr. Muhsin Konuk ve Prof. Dr. Sinan Canan’ın da bulunduğu önemli isimlerle bir araya gelme fırsatı da buluyor.

16 TEM 2021

Adaylara yol gösterecek “Hayat Tercihtir” TV100’de başlıyor

Üsküdar Üniversitesi akademik kadrosunun desteğiyle hazırlanan ve üniversite adaylarına meslek seçimi ve doğru tercihler konusunda yol gösterecek olan “Hayat Tercihtir” programı, Pazar günleri saat 12:05’te TV 100 ekranlarında izleyicisiyle buluşacak. Gazeteci Şaban Özdemir’in moderatörlüğünde gerçekleşecek programda Uzm. Psk. Dan. Ece Tözeniş, alanında uzman akademisyenleri ağırlayacak.İlk program 18 Temmuz Pazar yayınlanacakÇekimleri Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Kütüphanesi’nde gerçekleştirilen “Hayat Tercihtir” programı, 18 Temmuz 2021 Pazar günü saat 12:05’te ilk bölümüyle TV 100’de yayınlanacak.Her bölümde iki uzman akademisyenin ağırlanacağı programın ilk konukları, Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Bağımlılık ve Adli Bilimler Ensititüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy ve Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur olacak.Prof. Dr. Sevil Atasoy, adli bilimlerde kariyer planlamayı anlatacakUzm. Psk. Dan. Ece Tözeniş, programın ilk yarısında Prof. Dr. Sevil Atasoy ile Üsküdar Üniversitesi fırsatları ve adli bilimlerde kariyer planlama, doğru tercih ve meslek seçiminin püf noktalarını ele alacak.Prof. Dr. Haydar Sur, tıp eğitimiyle ilgili bilgi verecekProgramın diğer yarısında ise Uzm. Psk. Dan. Ece Tözeniş, Prof. Dr. Haydar Sur ile Üsküdar’da tıp eğitimi, tıp fakültesi fırsatları, doğru tercih ve meslek seçiminin püf noktaları konusunda adaylara bilgi verecek.Tercih dönemi boyunca adaylara tercihlere dair püf noklarınının anlatılacağı programın sonraki bölümlerinde Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Prof. Dr. Sinan Canan, Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, Prof. Dr. Muhsin Konuk, Prof. Dr. Mehmet Zelka da paylaşımlarda bulunacak.

28 HAZ 2021

IV. Deney hayvanları kullanım sertifikası programı başladı

Üsküdar Üniversitesi Nöropsikofarmakoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi (NPFUAM) Deneysel Araştırma Birimi (ÜSKÜDAB) tarafından IV. Deney Hayvanları Kullanım Sertifikası Programının 4’üncüsü 40 saat teorik, 40 saati uygulamalı olmak üzere toplam 56 öğrenci ile Veteriner Hekim Burcu Çevreli denetiminde gerçekleştiriliyor.18-28 Haziran tarihleri arasında sürdürülen, Gıda ve Orman Bakanlığının onayıyla gerçekleştirilen program pandemi tedbirleri nedeniyle Üsküdar Üniversitesi’nin Fijital eğitim yaklaşımı kapsamında gerçekleştiriyor.Sertifika programında uygulama da yapılıyorDeney hayvanları, deneysel hastalık modelleri, etik konular ve ilişkili genel konularda teorik eğitimi alan öğrenciler deney hayvanları ile çalışmalarda kullanılan temel girişimleri de enjeksiyon, gavaj ile besleme, deney öncesi hazırlıklar, hayvan hakları, deney hayvanları ile çalışmada kullanılan bilimsel yöntemler ve deneysel hastalık modelleri gibi konularda uygulama yapıyor. Prof. Dr. Tayfun Uzbay: “Eğitim yapılacak projeler ve makaleler adına büyük bir adım”Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı, Tıp Fakültesi Dâhili Tıp Bilimleri Bölümü Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, çevrimiçi olarak programa katılarak,“Pandemi sürecinde yapılan bu eğitim siz öğrenciler tarafından yapılacak projeler ve makaleler adına çok büyük bir adım. Bizi bu noktada gururlandıracağına eminiz. Bizim için en önemli nokta, vereceğimiz sertifikaları hak etmiş olmanız. Bu konuda bizlerin gönlü rahat olacak.” dedi.Prof. Dr. Uzbay: “Etiğe ve hayvanlara karşı saygı konusuna dikkat ediyoruz”Hayvan hakları ve etiği konusunda hassas davranmanın gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Uzbay, “Yeni ilaçların bulunuşu ve yeni hastalıkların altında yatan nedenleri bulmak, insan hayatını, hayvan ve doğa hayatını daha iyi hale getirmek için bu çalışmalara ihtiyacımız var. Bu durumda şuan elimizde olan tek seçenek deney hayvanları ama bu durum onlara karşı saygısızca davranacağımız anlamına gelmiyor. Bizler deney hayvanlarına olan ihtiyacı ve onların göreceği acıyı minimum seviyeye indirmek için çabalıyoruz. Bu durumda etiğe ve deney hayvanlarına saygı konusuna dikkat ediyoruz. Acı çekmelerini elbette ki biz de istemiyoruz ve eğitimlerimizde buna dikkat ediyoruz” ifadelerini kullandı.

11 HAZ 2021

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin İlk Ders Kitabı Çıktı

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Öztek tarafından kaleme alınan “Sitolojide Temel İlkeler” kitabı okuyucuyla buluştu. Üsküdar Üniversitesi Yayınlarından çıkan kitap, Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin ilk ders kitabı olma özelliği taşıyor.“Üniversitemizin ilk kitabını yazmak benim için bir şeref”Kitapla ilgili duygu ve düşüncelerini paylaşan Prof. Dr. Öztek; “Tıp fakültemizin ve üniversitemizin ilk ders kitabı yazmak bana nasip oldu. Bu benim için bir şeref. Ben bu tıp fakültesinde görev almasaydım, bana bu imkân sağlanmasaydı, böyle bir eseri ortaya koymam mümkün olmayabilirdi. Bundan sonraki süreçlerde büyük bir hızla ders kitaplarını yazmaya devam edeceğim. Bana bu imkânı sağladığı için başta çok değerli hocam, Rektörüm Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a sonsuz şükranlarımı sunuyorum. Bu kitap üniversitemizin ilk ders kitabı oldu. Bundan dolayı hem kendi adıma hem de üniversitem adına gurur duyuyorum.” İfadelerini kullandı.“Sitolojide Temel İlkeler” ders kitabının tanıtımı için Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesinde mini bir tören düzenlendi. Törene katılan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan ve Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, Prof. Dr. Öztek’i tebrik ederek başarılarının devamını diledi. Programda Prof. Dr. Öztek, imzalı ders kitabını katılımcılara hediye etti. Törende ayrıca Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin ilk ders kitabı için pasta kesildi. Hatıra fotoğrafı çekiminin ardından tören sona erdi.

10 HAZ 2021

Prof. Dr. Tayfun Uzbay: “Yeni İlaç Alzheimer Tedavisinde Yeni Bir Sayfa Açabilir”

“Kesin çözüm bulundu’ olarak algılanmamalı” Dünya çapında çözüm bekleyen en önemli sağlık sorunları arasında yer alan Alzheimer hastalığının ilerlemesini önlemek üzere geliştirilen ilaç büyük yankı uyandırdı. Prof. Dr. Tayfun Uzbay, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nin (FDA) kullanımına onay verdiği “Aducanumab” isimli ilacın Alzheimer tedavisinde yeni bir sayfa açabileceğini söyledi. Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Hastaların ve hasta yakınlarının bu gelişmeyi ‘Alzheimer’e kesin çözüm bulundu’ şeklinde algılamaması lazım. Beklenti, hastalığın ilerlemesini yavaşlatıcı ve bilişsel becerileri daha fazla koruyucu bir etki şeklinde olmalı.” dedi. Prof. Dr. Tayfun Uzbay, ilaçla ilgili verilerin teyidi için Faz 4 döneminin beklenmesi gerektiğini ifade ediyor.Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Başkanı, Rektör Danışmanı, NPFUAM Müdürü Prof. Dr. Tayfun Uzbay, Alzheimer’ın ilerlemesini önlemek üzere geliştirilen Aducanumab isimli ilaç hakkında değerlendirmelerde bulundu.65 yaştan sonra Alzheimer riski artıyorAlzheimer hastalığının çözüm bekleyen en önemli sağlık sorunlarından biri olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Özellikle 65 yaş sonrasında yaş ilerledikçe hastalığa yakalanma riski katlanarak artıyor. 80 yaşın üzerindeki her 5 kişiden birinin Alzheimer hastası olduğunu söyleyebiliriz. Dünyada yaklaşık 45 milyon Alzheimer hastası bulunuyor ve her yıl 7 milyondan fazla kişi Alzheimer hastalığına yakalanıyor. 2040 yılında 81 milyon, 2050 yılında ise 135 milyon kişinin Alzheimer hastası olacağı öngörülüyor. İnsanın ortalama 100 yaşına kadar yaşaması halinde nüfusun yüzde 75’inin Alzheimer hastası olacağı tahmin ediliyor.” dedi.Alzheimer bellekte sıra dışı oluşumlara yol açıyorAlzheimer hastalığına yol açan kesin nedenin bilinmediğini ifade eden Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Hastalıkta beyindeki bellekle ilişkili bazı bölgelerde nöron ve nöronal bağlantı kayıpları ve asetilolin isimli nörokimyasalın aktivitesinde belirgin bir azalma söz konusu. Ayrıca bellekle ilişkili bölgelerde ‘amiloid plaklar’ ve ‘nörofibriler yumaklar’ dediğimiz sıra dışı oluşumlar ortaya çıkıyor. Bu plaklar ve yumaklar, temiz bir suyu bulandıran kirlilik veya bir iletişim hattında iletişimi zorlaştıran pas tabakası gibi de düşünülebilir. Bilim insanları bellekle ilişkili sorunlara ve hastalığın giderek ilerlemesine bu plak ve yumakların yol açtığını düşünüyorlar ancak bunların hastalığın nedeni mi yoksa sonucu mu olduğu henüz tam olarak netleştirilemedi.” diye konuştu.Mevcut ilaçlar ancak ilerlemeyi yavaşlatılabiliyorHastalığın maalesef koruyucu ya da ilaçla kökten bir tedavisinin mümkün olmadığını ifade eden Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Alzheimer’in güncel tedavisinde en çok kullanılan Takrin, Donepezil, Rivastigmin ve Galantamin gibi ilaçlar, asetilkolini parçalayan enzimi baskı altına alarak asetilkolinin beyinde miktarını ve etkinliğini artırmayı amaçlar. Glutamatın bağlandığı alıcılardan biri olan NMDA’yı ketleyen Memantin isimli ilaç bunlardan sonra tedaviye girdi. Mevcut ilaçlar kullanılarak tedaviye erken başlamak koşulu ile hastalığın ilerlemesinin bir miktar yavaşlatılması mümkün olsa da bunun ötesinde ilaçla tedavide henüz beklenen bir fayda sağlanamadı. Bu nedenle Alzheimer hastaları ölene kadar deneyimli veya uzman bir bakıcının bakımına muhtaç oluyor ve hastalık ilerledikçe özel bakım kliniklerine ihtiyaç duyuyorlar.” dedi.Son 20 yılda Alzheimer için yeni ilaç sunulmadıAlzheimer tedavisinin en çok yatırım yapılan nörobilim alanlarından biri olduğunu ifade eden Prof. Dr. Uzbay, “Dünyanın birçok önemli merkezinde etkili bir tedavi sağlamaya yönelik ilaç araştırmaları sürdürülse de son 20 yılda tedaviye yeni bir Alzheimer ilacı sunulmadı. Bazı umut verici adaylar da klinik faz çalışmaları sırasında yan tesirleri veya beklenen etkiyi sağlayamamaları gibi nedenlerle onay alamadan rafa kalktı. Geçtiğimiz gün Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), uzun bir aradan sonra ilk kez bir Alzheimer ilacının kullanımına onay verdi. Aducanumab isimli bu yeni ilaç hem bilim çevrelerinde hem de hastalıktan mustarip kesimde sevinç ve umutla karşılandı.” diye konuştu.Alzheimer tedavisinde yeni bir sayfa açılabilirProf. Dr. Tayfun Uzbay, Aducanumab’ın halen tedavide kullanılanlardan farklı strateji ile üretilmiş ve amiloid plakların oluşumunu engellemeye yönelik bir monoklonal antikor olduğunu söyleyerek sözlerine şöyle devam etti:“Mevcut ilaçların hastalığın ilerlemesini yavaşlattığı düşünülürken, Aducanumab’ın Alzheimer’da ortaya çıkan hücre dışı amiloid plaklarının temizlenmesi yoluyla hastalığın ilerlemesini önleyeceği ve hastaların özellikle bilişsel işlevlerinde mevcut ilaçlara göre daha fazla düzelme sağlayacağı öngörülüyor. FDA’ya sunulan dosyada buna dair umut verici bazı veriler olsa da bu verilerin teyidi ancak Faz IV dönemi dediğimiz yaygın kullanımda sağlanabilecek. Zaten ilacın FDA’dan aldığı onayda oybirliği de yok. Tedavide kullanılması için erken olduğunu düşünen üyeler de olmuş. Ayrıca üzerinde araştırma yürütülen benzer başka monoklonal antikorlar da var. Bu yeni yaklaşımın Alzheimer tedavisinde yeni bir sayfa açacağını ve açılışı Adecanumab ile yaptığını söyleyebiliriz. İlaç özellikle hasta yakınları arasında büyük bir heyecan yaratmış olsa da şimdilik çok büyük bir beklenti içine girmemekte yarar var.”Adecanumab kesin çözüm olarak algılanmamalıİlaçla ilişkili güvenilir bilimsel veri tabanları incelendiğinde yaklaşık 100 kadar çalışma yapıldığının anlaşıldığını belirten Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “İlacı üreten firma dışında bağımsız araştırmacılar ve kliniklerden gelecek raporları da görmek gerekiyor. Bu biraz zaman alacak. İlacın Alzheimer hastalığını kökten tedavi etmesi ihtimali ise son derece düşük ihtimal, hatta mümkün görünmüyor. Zaten üreticinin de böyle bir iddiası yok. Bu nedenle hastaların ve hasta yakınlarının bu gelişmeyi “Alzheimer’e kesin çözüm bulundu” şeklinde algılamaması lazım. Beklenti, hastalığın ilerlemesini yavaşlatıcı ve bilişsel becerileri daha fazla koruyucu bir etki şeklinde olmalı. İlaç iddia edildiği gibi burada dikkate değer bir etki ortaya koyarsa, bu bile Alzheimer ile mücadelede oldukça büyük bir aşama olacak. Ayrıca benzer strateji ile üretilen daha etkili ilaçların da tedaviye girmesini kolaylaştıracaktır.” ifadelerini kullandı.İlaç fiyatı mevcutlara kıyasla pahalı olacaktırİlacın ne kadarlık bir fiyat ile ve nasıl bir protokol ile kullanıma sunulacağının da önemli olduğunu da belirten Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Monoklonal antikor teknolojisine dayalı yeni ilaçların mevcutlara göre daha pahalı olacağı kesin. Fiyatın sigorta şirketleri veya devlet tarafından karşılanabilir ölçüde olması önemli. Türkiye’de de Sağlık Bakanlığı’nın bu yeni ilaca nasıl bakacağını ve değerlendireceğini zaman içinde göreceğiz. Sonuç olarak, Aducanumab’ın Alzheimer tedavisinde yeni ve umut verici bir sayfa açtığını, ancak hastalığın kökten tedavisine yönelik sevinç çığlıkları atmak için henüz erken olduğunu söyleyebiliriz. Bununla beraber ilacın hastalığın yavaşlatılmasında ve hastaların bilişsel işlevlerinin düzeltilmesinde mevcutlara göre daha etkili olması kuvvetle muhtemel.” diye konuştu.

26 MAY 2021

Herkes Uyku Süresini Belirlemeli ve Ondan Taviz Vermemeli…

Uyku süresi genetik olarak belirlenen bir durumdur…İdeal uyku süresinin genetik olduğunu dile getiren Öztürk; “Uyku halinin, uykusuzluğa bağlı yorgunluğun bir kere maliyeti çok büyük ve toplumsal bir şey. Peki, bu kadar önemli bir durumun yani uykunun sağlıklı olup olmadığını nasıl anlayacağız ya da sağlıklı bir uyku nasıl oluyor? Bize sıkça sorulan sorulardan biri de ‘ne kadar süreyle uyumalıyım’ sorusudur. Bunun tabi ki standart bir yanıtı yok. Ama toplumsal çalışmalar bize gösteriyor ki insanların büyük bir kısmı 7-8 saat uyurlar. Daha doğrusu 7-8 saat uyku onlara yeterli gelmiş oluyor. Biz bu yeterliliği nasıl belirliyoruz? Uyandığı zaman kendiliğinden kalkma, dinlenmiş olarak uyanma ve gün içerisinde uykusunun gelmemesi. Eğer bir kişi dinlenmiş, zinde ise ve direkt uyanıyorsa gündüz uykusu gelmiyorsa bu sağlıklı olanıdır. Toplumda az uyuyanlar ve kısa uyuyanlar dediğimiz insanlar var. Bu kişiler %8 civarında ve 5 saat uykuyla da gayet zımba gibi gününü sürdürebilirler. Bir de uzun uyuyanlar var. Bu kişiler de %2 civarındadır. 10-11 saat uyumadan kendine gelemezler. Yani uyku süresi genetik olarak belirlenen bir durumdur ve uyku süresi insanın kendi müdahalesi ile değiştirilemez. Kendi elinizle kısaltmaya çalışmanız sadece uykuya borçlanmanıza yol açar. O yüzden herkes kendi uyku süresini belirlemelidir ve o süreden taviz vermeden o uykuyu almaya çalışmalıdır.” dedi.“Her hastaya uyku sağlığının nasıl olduğunu sormak, zorunluluk haline geldi”Öztürk; “Uyku konusu pek çok boyutu olan bir konu, tıp fakültesinde öğrenciyken uyku hastalıklarıyla ilgili konularımız yoktu. Bunlar yıllar içerisinde eklendi. Şuan da kapıdan içeri giren her hastaya uyku sağlığı ile ilgili sorgulama yapmamız neredeyse bir zorunluluk haline geldi.” dedi.“Erişkin bir bireyin uykusunu tek parça halinde uyuması gerekiyor”Uyku evrelerinden bahseden Öztürk; “Uyku dediğimiz süreç homojen bir süreç değildir. Yani yattıktan sonra kalkana kadar geçen süre içerisinde tek tip bir durum söz konusu değil. Uykunun kendi içerisinde çok farklı özellikler gösteren alt evreleri var. Yattığımızda önce uyanığız, sonra birinci ve ikinci evrede yüzeysel uyku uyuyoruz. Üçüncü evrede derin uykuya geçiyoruz. Yarım saat kadar derin uyku uyuyoruz. Daha sonra uyku biraz yüzeyselleşiyor ve REN dediğimiz bir dönem görünüyor. Bu hızlı göz hareketlerinin olduğu evredir. Bu evre birkaç dakika sürüyor, sonra yeniden uyku derinleşiyor. Derin bir uyku periyodu daha sürüyor ve tekrar ikinci bir REN dönemi geliyor. Daha kısa bir derin uyku ve giderek artan REN dönemleri. Şimdi bu uyku mimarisine baktığımız zaman şunu görüyoruz. Gecenin başlangıcında ağırlıklı olarak derin bir uyku baskınlığı var. Gecenin ikinci yarısında bu derin uykular kayboluyor. REN uykusu baskınlığı var. Bu bize bir defa da uyunan altı saatlik bir uyku ile iki parçada uyunan üçer saatlik uykunun birbirine eş değer olmadığını gösteriyor. Birkaç saat uyuyayım sonra işlerimi halledip tekrar uyurum denildiği zaman örüntüyü bozmuş oluyoruz ve gecenin ikinci yarısında ki bu REN dönemini uyuyamamış oluyoruz. Erişkin bir bireyin uykusunu tek parça halinde uyuması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.

20 MAY 2021

Prof. Dr. Kasapçopur: ”Hekim olmak, nefes alamayan bir çocuğa nefes olmaktır”

Her başarının çalışmayla mümkün hale geleceğini belirten Prof. Dr. Özgür Kasapçopur; “Çalışınca her şey olur. Ben de keşke bugün birinci sınıf öğrencisi olsaydım diyorum. Çok mutlu olurdum. Bugün 18 Mayıs Türkan Saylan hocanın vefat yıldönümü. Türkan Saylan yaklaşık 12 yıl önce aramızdan ayrılmıştı. Geçtiğimiz yıl onun adına verilen bir bilim ödülünü almış olmak da benim için çok önemli. Bugün konuşmacı olduğum bu seminere Türkan Saylan hocamızın adının anılmasıyla başlayacağım.” dedi.“Yaşamınız boyunca sırtınızda bir heybe ile yaşayacaksınız”Öğrencilere, doktorluğu sadece bir meslek olarak görmemeleri gerektiğini söyleyen Kasapçopur; “Öncelikle hekim sözcüğünün nereden geldiğini düşünürsek bu sözcük temelde hikmetten gelir. Yaşamınız boyunca sırtımızda bir heybe ile yaşayacaksınız. Bu heybenin içine iyilikler dolduracaksınız ve bu iyilikleri tüm insanlara, tüm insanlığa dağıtacaksınız. Bu iyilikler sadece sizinle olmayacak. Ya da elinizde bir su kabı var bu su kabını olabildiğince çok, güzel bilgilerle doldurmalısınız. Hekim olmak ne demektir? Çaresiz bir hastaya çare olmak demektir. Nefes alamayan bir çocuğa nefes olmaktır. Yürüyemeyen bir çocuk için kırlarda koşmasını düşlemektir.” diye konuştu.“Hekimlik, iyilik yapma halidir”Bir hekimin her daim hastasının yanında olması ve onun için imkansızı istemesinin önemine değinen Kasapçopur; “Hastanıza yardımcı olamayacağımızı anladığımız anlar olacak. Ama buna rağmen daha mutlu bir yaşam düşlemelisiniz. Hekimlik, iyilik yapma halidir. Siz bu dünyaya hekim olduğunuz zaman iyilik yapmak için gönderildiğinizi unutmayın. Her zaman her yerde insanlara iyilik yapmak zorundasınız ve daima çocuk olmaktan vazgeçmeyin. Kendinizi tanımadığınız insanlar için feda etmelisiniz. Hekim olmak içinde yaşadığımız Covid dönemi için ayrıca önemli. Çok sayıda hekim arkadaşımız bu süreçte yaşamını yitirdi. Bu dönemde herkes evindeyken biz her gün sahadaydık. Covid’i bilimin gücüyle çözdük. Ülkemiz hekimlik yapmak için en güzel yerdir.” ifadelerinde bulundu.“Ustalarınızı dinleyin, araştırmayı sevin, birlik olun…”Hekim olacak kişinin rollerine değinen Prof. Dr. Özgür Kasapçopur; “Bir hekim olarak usta olmalısınız. Bu işin bir çıraklık olduğunu unutmayın yani ne kadar bilgili olursanız olun ustalarınızı dinleyin, iletişimci olun. Her daim herkesin derdini anlamaya çalışın, herkesin derdi ile birlik olun. Ortak çalışma becerinizin olması çok değerli. Her zaman çözüm sorun, sorun yaratmayın sağlığı savunun ve araştırmacı olun. Hep araştırın bilimsel çalışmalar bilimsel katkılar size çok önemli bilgiler verecektir. Kararlı olun, hiç yılmayın ve azimli olun. Dışarıdaki verilerden etkilenmeyin. Hepsinden önemlisi de kibar olun. Yani kimseyi kırmayın. İnsan kalbi camdandır. Çok çabuk kırılır. O nedenle kimseyi zorunlu olmadıkça kırmamaya özen göstermelisiniz. Hekim sözcüğü konuşmanın başında da belirttiğim gibi hikmetten gelir. Derdi olana derman olmalısınız. Bilimin aydınlığını ve yol göstericiliğini kabul edin. Görmek hiçbir zaman yetmez. Bakmak, anlamak gerekir. Sevmekten hiçbir zaman vazgeçmeyin.” Dedi.

18 MAY 2021

Prof. Dr. Haydar Sur: “Yerli aşı, aşı karşıtlarının fikrini değiştirebilir”

 Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, tam kapanma sonrası kademeli normalleşme sürecine dair değerlendirmelerde bulundu.Bayramlaşmalar kapanmanın olumlu etkilerini biraz azaltacak 17 günlük kapanmanın ardından vaka sayılarında yaşanan düşüşten söz eden Prof. Dr. Haydar Sur, “Bu düşüşü sadece kapanmaya bağlarsak yanlış yorumlarız. Kapanmanın etkileri daha görülmeye başlamadan, erken dönemde düşüş başlamıştı. Mevsimsel olarak virüsün bir iniş dönemine geçmesi de bizim şu anda yaşadığımız durumu gösteriyor. Kapanmanın da getirdiği bir rahatlama var. Bu rahatlama hem pozitif hem negatif yönde. Bayram döneminde değişik dinamiklerle iç içe girmiş olduk. Bayramlaşmalar ve ev içi bulaşmaların olumsuz etkileri, kapanmanın olumlu etkilerini maalesef biraz azaltacak.” diye konuştu.Yerli aşı çalışmaları umutları artırıyor  Bu süreci aşı ile birlikte yürütmenin kapanmanın etkilerini istenilen düzeye getireceğini dile getiren Prof. Dr. Haydar Sur, “Aşı konusunda önümüzde bazı engeller var. Bunlardan ilki aşı tedariğinde yaşadığımız sorun. Bakanımızın, ‘10-15 gün içinde rahatlayacağız’ yönündeki açıklaması ümitleri kuvvetlendirdi. Ülkemizde yapılan aşı çalışmalarının en az 3-4 tanesinde Faz-3 aşamalarına geçilecek olması da bir diğer umudumuz. Bu çok önemli bir gelişme. Sağlık çalışanları arasında yüzde 15’lik bir kesim aşıya tereddüt ve kuşku ile yaklaştığından aşı olmamış durumda. Sağlık sektöründe 1 milyon 200 bin çalışan insan var. Doktor, hemşire, fizyoterapist, diyetisyen, ebe gibi insan vücudunu tam okumuş sağlık profesyonellerinde bu kaygı yok. Varsa bile sağlığın ilmini yapmış kişilerde böyle bir kaygı binde birin altındadır. Hastane mutfağında, kantininde çalışanlar, temizlik görevlileri de sağlık görevlisi olarak geçiyor. Yapılan araştırmaya göre bu ’lik kesimin yarısı, ‘Türk aşısı piyasaya çıkınca yaptıracağım, yabancı aşılara güvenmiyorum’ diyor. Türk aşısına güvenerek aşı yaptıracak bu grubu da hesaba katarsak aşıya güvensizliğin, sağlıkçılarda ’ların altında %5’lere yaklaştığını görüyoruz.” ifadelerinde bulundu.Çözüm; sosyal mesafe, havalandırma ve yoğun aşılamaTürk aşıları piyasaya çıktığında aşı konusunda tereddüt yaşayanların çoğunun aşı olacağını öngördüklerini dile getiren Prof. Dr. Haydar Sur, “Bu da bizi yeni bir fırsat tüneline sokacak. Sosyal mesafe, havalandırma ve yoğun aşılama üçlüsünü aynı anda uyguladığımız takdirde, bu hastalığı sonbahara kadar büyük ölçüde hayatımızdan bertaraf etmiş olacağız. Toplumun %80’i bağışıklandığı takdirde o toplumda virüs rahatça insandan insana geçip, var olamaz. Bunun için insanların ya hastalığı geçirmesi lazım ya da aşılanması lazım. Şu anda başka bir yol yok. Söz konusu olan şey bulaşıcı bir hastalık. Bulaşıcı hastalıkları toplumdan arındırmak için sıfıra indirmeniz gerekir. Yurt dışından gelişlerde sıfır bile yetmez. Çünkü vakayı başa alma riski var. O yüzden bin, iki bin, üç bin diye sihirli bir sayı söylemek doğru bir hareket olmaz. Günlük 2 bin, 3 bin vakayla Türk sağlık sisteminde çalışan meslektaşlarımız, arkadaşlarımız mükemmel bir halk sağlığı çalışması yürütebilir. Filyasyonlara, her bir vakanın temaslısının temaslısına rahatlıkla ulaşıp yayılmanın önüne geçecek mekanizmaları oluşturabilirler.” diye konuştu.Öğrenciler için açık hava sınıfları oluşturulabilirİki yıldır eğitimde yaşanan aksamaların özellikle ilkokul öğrencileri için çok önemli olduğunu ifade eden Prof. Dr. Haydar Sur, “Okul bahçeleri açık sınıf haline getirilmeli ve eğitimde eksik kalınan noktaların tamamlanmasına ayrılmalı. Açık havanın da verdiği fırsatı kullanmak zorundayız. Sadece esnafı konuşuyoruz ama okullara da odaklanmamız gerektiğini düşünüyorum. Açık hava sınıflarıyla bu yaz tamamlanma gündeme getirilmeli.” dedi. 

03 MAY 2021

Veba ve Çiçek Salgınlarının Tarihsel Yolculuğu

“Vebanın tarihi insanlık tarihi kadar eskidir”Eski çağlarda Tanrılara, çok öfkelendikleri ve insanoğluna ölümcül yaptırımlar uygulamaya kalktıkları zamanlardan veba salgınları gönderildiğini ifade eden Prof. Dr. Haydar Sur; “Vebanın tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Çok eski veba yazıları düzenli değildir ve okuyucuya vebadan söz etmez. Eski ve Ortaçağlardan kalma birçok salgın kayıtlarının vebadan gayrı hastalıklar olduğu sanılıyor. Bu çağ halkları büyük salgın olan her hastalığa veba adını vermişlerdir. Veba salgınına ilişkin bilinen ilk yazılı kayıt Tevrat’tadır. Veba ile ilgili, bir kıyı kenti olan Achdad’da ortaya çıkan vebanın içerilere doğru yayıldığı ve 50 bin kişinin bu nedenle hastalandığı ya da öldüğü anlatılmakta. Veba yüzyıllar boyunca pek çok kez salgın hastalık olarak görüldü. M.S. 68 yılında Roma salgını oldu. Salgının şiddetini anlatmak için günde 10 binden fazla kişinin öldüğünü bilmek yeterliydi. Roma’da M.S 79, 125 ve 164 yıllarında da veba salgınları oldu. 224 yılında veba, yine şiddetli bir salgın yaptı, kayıtlara göre tüm Roma İmparatorluğu halkının yarısı öldü. Kayıtlar büyük hekim Galenos’un hastalık nedeniyle ülkeden kaçıp gittiğini belirtiyor. İlk veba pandemisi M.S. 542’de Mısır’da oldu. Mısır kenti Palesium, doğu-batı ticaret yolları üzerinde önemli bir ticaret merkeziydi. Salgın, ticaret yollarını izleyerek, Sus ve İstanbul’dan İrlanda’ya dek yayıldı. 6. yüzyılın Romalı yazarı Procopius, hastalığın deri üzerindeki belirtilerini o kadar doğru anlatıp çizdi ki, bugün okuyan her sağlıkçı hastalığın veba olduğunu hemen anlayabilir. Procopius, salgının İstanbul’da en şiddetli olduğu zamanda, vebadan günlük ölüm sayısını 5-10 bine ulaştığını yazıyor.” Diye konuştu.“Büyük veba salgınında 60 milyondan fazla kişi hayatını kaybetti”Bu ağır salgını izleyen 8 yüzyıl boyunca o zamanın uygar dünyasının veba görmediğini dile getiren Sur; “14. yüzyılın ortalarında veba, ticaret yollarını izleyerek Avrupa’ya geri döndü. Siyah giysileri olan veca atlıları o zamanki insanlara göre, insanları diğer dünyaya gönderiyorlardı, kentten kente yıldırım hızı ile ulaşıyorlardı. Hastalığın Orta Asya’nın uzak bir köşesinden başladığı ve 1346 yılının ilkbaharında Karadeniz’in kıyılarına ulaştığı biliniyor. Buradan İstanbul’a, oradan da Cenova ve Venedik’e geçtiği söyleniyor. 1348 yılının ilkbaharında ise Avrupa’nın hemen her yerine ulaştı. Pandemi birkaç yıl sürdü ve hafifledi. 1388 yılında yaşanan salgın ise çok yıkıcı oldu. Hala dilden dile anlatılan bu salgından o zamanın şartlarında korunma yolları bilinmiyordu. Ölenler, hastalar ve hasta olmayanlar bir arada üst üste yaşıyorlardı. Durum büyük moral bozukluğuna paniğe yol açıyordu. Sonunda hastalığın ilginç bir nedeni bulundu. Yahudiler toprağı, kuyuları ve havayı zehirlemişlerdi. Avrupa’da, tarihin tanık olduğu en büyük soykırım başladı. Basel kentinde 2 bin Yahudi canlı canlı yakıldı, ancak bir yakışta en çok Yahudi yakma rekorunu Mayence kenti kazandı 12 bin. Yahudiler bitmişti ama veba bitmemişti. Yeni suçluların bulunması zor olmadı. Hastalığı yayanlar mezar kazıcılar idi. Onlar ancak yanmış kemik artıklarını gömüyor olsa da başka suçlu kim olabilirdi ki? Derken, Avrupa’nın her yerinde sakat ve dilencilere bilinçsiz insan yığınlarının saldırısı başladı onlara ‘Tanrının Lanetlendikleri’ dendi. Papa 5. Celement, vebadan ölenlerin sayılarını saptamaya çalıştığında bulduğu sayı 42 milyon 836 bin 486 idi. Ancak gerçek sayı 60 milyondan fazlaydı. Yalnız Çin’de ölenlerin sayısı 13 milyonu geçiyordu. Avrupa kıtası için sayı 25 milyon dolayındaydı. Veba, Avrupa’da daha sonraları küçük denilebilecek salgınlar yaptı. 1377-1403 yılları arasında salgınlar görüldü. Ancak büyük yayılmalar olmadı. Daha sonra Avrupalılar karantina uygulamasını buldular. Bu Latincedeki “kırkıncı” anlamına gelen ‘Quarantine’ sözcüğüdür. Açık denizlerden gelen gemilerin yolcuları, mürettebat, kimseyle ilişki kurmayacak biçimde özel binalarda ya da gemilerin içinde 40 gün bekletiliyorlardı. Bu uygulama vebaya karşı çok etkili oldu ve Avrupa’da, tek tük hastalıklar dışında bir daha veba salgını olmadı. Başka salgınlara Avrupalılar veba salgını dediler.” ifadelerinde bulundu.“Çiçek hastalığı aslında bir Asya ve Afrika hastalığıdır”Çiçek hastalığını ilk kez İslam Hekimi Razi’nin (Rhazes) kızamıktan ayırıp tanımladığını dile getiren Sur; “Razi, hastalığın doğu ülkeleri ile İslam ülkelerinde yaygın olduğunu belirtmiştir. Razi’den önce yazılı tarihin başladığı yıllarda (M.Ö 4000-3000) Çin’de ve Mısır’da çiçek hastalığının belirdiğini gösteren kanıtlar vardır. 6.yüzyılda çiçek hastalığı, Avrupa ve Yakındoğu’da iyi tanınıyordu, yüzyılın sonuna doğru Arabistan’da salgın yaptı ve oradan Avrupa’ya yayıldı M.S 570’de Fransa ve İtalya’yı kasıp kavurdu. Durumu yazan Papaz Marius, hastalığa ilk kez Latince ‘variola’ adını veren kişidir. Çiçek hastalığı aslında bir Asya ve Afrika hastalığıdır. Avrupa’ya yayılma sebebi Haçlılardır. Hastalık yüzyıllardır bilinmesine karşın, gene de kızıl, suçiçeği ve sonraları da frengi ile karıştırılmıştır. Hastalıktan korunmak, tutulmuşsa iyileşmek ve en az çiçek bozuğu ile kurtulmak her zaman önemli önlemler sayılmışsa da önceleri pek başarılı olunmamıştır. Çiçekten korunmak için kırmızı elbiseler giydirilmiş, kırmızı örtüler perdeler gibi anlamsız tedavi türleri denenmiştir. 18.yüzyılda Avrupa’da, 60 milyon insanın çiçekten öldüğü biliniyordu. Avrupa’da salgınlar her birkaç yılda bir oluyordu. Ölümden kurtulanlar bağışıklık kazandıklarından, o yıllar Avrupa nüfusunun yüzde 80’i çiçeğe karşı bağışıklık kazanmıştı. Tabi o zamanlar bağışıklık oluşumu bilinmiyordu. Çiçek yalnız Avrupa’da değil tüm Dünya’da yaygındı. Çin’de çocuk ve bebekleri o denli şiddetli etkilerdi ve ölüm oranı o denli yüksekti ki anneler henüz çiçeğe yakalanmamış çocuklarını, çocuk sayılarına katmazlardı.” diye konuştu.Çiçek hastalığına karşı bağışıklanma yöntemiHalk zekasının her zaman pratik çalıştığını belirten Sur; “İnsanlar güçlü ve sağlıklı oldukları sırada hastalığı hafif geçiren kişiden kendilerine hastalık geçiriyorlardı. Yüzlerinde birkaç çiçek yarası izi ile ölümden kurtuluyorlardı. İnsanoğlunun aklına bağışıklık ya da benzeri bir korunma düşüncesini ilk getiren çiçek hastalığıdır. Avrupalılar da bu uygulamayı İstanbul’da yaşayan bir Venedik hekiminin yöntemi ile öğrendiler. Hekim, 1713 yılında yöntemi Avrupa’ya tanıttı. Çiçeğe karşı bağışıklanma yolu Avrupa’ya hekimlik yoluyla girmedi. Doğudaki bağışılamanın Avrupa’ya geçişini yavaşlatan, bu hastalığa karşı Avrupadaki yaygın halk hekimliği bilgisi idi. Bu olayın başlangıcı İngiltere’nin İstanbul’daki elçisinin eşi Lady Mary Wortley Montagu’nun, İstanbul’da gördüğü bu uygulamayı, Londra’daki arkadaşına mektupla yazmasaydı. Lady Montagu başarısını kanıtlamak için mahkemeye başvurdu. Mahkeme hapisteki 7 idam mahkumuna deney yapılarak başarı ile sonuçlandı ve aşılanmaya başlandı. Çiçeğin Amerika’da yayılışı dehşetli oldu. Tarihte hiçbir hastalığın böylesine kırım yaptığı görülmemişti. Mikrop savaşının da 1900’lü yılların buluşu olduğu sayılır. Bu savaşın ilk uygulanışına Kanada’da Kızılderililer arasında rastlıyoruz. Bir İngiliz komutanı Kızılderilileri yenmek için kalenin dışına çiçek hastalıklı battaniyeler atarak Kızılderililere vermişti ve sayıları 12 milyonu bulduğu düşünülen Kızılderililerin 6 milyonu yok olmuştu.“Çiçek hastalığına bulunan çözüm insanoğlunun kazandığı en büyük zaferlerden biri”Hastalığın çözüme kavuşmasıyla ilgili de konuşan Sur; “Bir kez aşılanan kişide hastalığın hafif geçeceğinin güvencesi yoktu. 1721 yılında Jacob Castro aşılana kişiden aşılanacak olana hastalık taşıma yöntemi bulduysa da bu yöntem hiç yaygınlaşmadı. Sorunu çözen ise bir İngiliz olan Edward Jennerin oldu. Bugün yeryüzünde çiçek hastalığı kalmamıştır, bu sonuç insanoğlunun kazandığı en büyük zaferlerden biri olarak adlandırılabilir.

21 NİS 2021

Prof. Dr. Dinç: “COVİD-19, 21.yüzyılın vebası olarak adlandırılabilir”

“Salgın hastalıklar dünya tarihi boyunca var oldu”Mikrobun, dünya tarihinin ilk dönemlerinde tanımlanamadığını ve ‘kötü ruh’ olarak adlandırıldığını belirten Dinç; “Tarihin ilk dönemlerinden beri salgın hastalıklar var olmuştur. Mezopotamya’da göç ve ticaret yolları ile salgınlar yayılıyordu. Vebadan önce farelerin davranışlarından veba ve fare ilişkisi tahmin edilmiştir. Bu dönemlerde hastalıkların ve salgınların nedeni tam olarak bilinemediği için, tehlikeli ve görünmez varlıklara atfediliyordu. Veba, sıtma, kolera, gibi hastalıklar Hititler döneminde insanlığı kırıp geçirmiştir. Hitit Kralı II. Murşili’nin tabletlerinden öğrenilen veba duası, tarihte bilinen ilk salgın hastalıkla ilgili metinlerdendir.” diye konuştu.“Hindistan ve Çin’de çiçek hastalığını önlemek için aşılama yapılmış”Farklı medeniyetlerde görülen salgın hastalıklara vurgu yapan Dinç, bu hastalıkların çıktığı yerde durmadığını, insanların etkileşimi ile başka uygarlıklara yayıldığını ifade etti. Dinç; “Mısır’da salgın hastalıkların yaşandığını papirüslerde görüyoruz. Hindistan ve Çin’de çiçek hastalığını önlemek için aşılama yapılıyor. Bunlar dünya üzerindeki ilk bağışıklama çalışmalarıdır. Yunan uygarlığındaki salgın hastalıklar Heredot tarihinde geçiyor. Pers ve Yunan savaşlarında askerlerin vebaya yakalandığı biliniyor. Askerlerini tedavi amacıyla yol üzerindeki köylere bırakan komutan, vebanın çok geniş bir alanda yayılmasına neden olmuştur. Eski Yunan’da Hygieia olarak bilinen Tanrı, halk sağlının temsilcisi olarak kabul edilir ve temizliğin önemine dikkat çekilirdi. Hipokrat’ın salgınlar hakkında yazılmış bir kitabı var. Artan salgın hastalıklar nedeniyle Roma’da hijyenik yapılara önem verilmiştir. Alınan önlemlerle su kemerleri yapılmış, ölüler şehirlerin dışına gömülmüş, lağım sistemi geliştirilmiştir. Efes’te hijyenik bir tuvalet sistemi kurulmuş, bir kanal sistemiyle atıklar uzaklaştırılmıştır.” şeklinde konuştu.  “Ortaçağ, Jüstinyen vebasıyla başladı kara vebayla kapandı”M.S. 2. yüzyılda Akdeniz ülkelerini kasıp kavuran bir salgın yaşandığını aktaran Dinç; “Roma’da, o güne kadar endemik seyreden veba salgını pandemiye dönüştü. Vebadan sonra yaşanan sıtma salgınının Batı Roma’nın yıkılmasına neden olduğu söylenir. Ortaçağ’da, Batı büyük bir karanlığa gömülürken Doğuda İslam uygarlığı ile parlak bir dönem yaşanıyordu. İslam medeniyetinin yetiştirdiği bilim adamlarından biri olan Razi, çiçek ve kızamık hastalığını kitabında tanımladı. Uyuz ve göz hastalıklarında civalı merhemi kullandı. Ortaçağ boyunca kitapları batı dillerine çevrilen ve eserleri ders kitabı olarak okutulan İbn-i Sina, hastalıkların sulardan yayıldığını ve bu canlıların su cinleri olduğunu söyledi. Ayrıca İbn-i Sina, menenjit ve salgın hastalıkların yayılma tarzı hakkında da bilgiler verdi. Bulaşıcı hastalıkların fetüse geçebileceğini söyledi. Tıp tarihi açısından Ortaçağ bir hastalıkla başlayıp bir hastalıkla kapandı. Jüstinyen vebasıyla başlayan Ortaçağ, kara vebayla kapandı. Bu dönemde yaşanan veba salgınında İstanbul’dan günde 10 bine yakın ölü çıktığı ve gömülecek yer kalmadığı için boğazın sularına gönderildiği söyleniyor.” diye konuştu.“Salgınlar ekonomiyi, sanatı, insan psikolojisini etkiler”Salgın hastalıkların ekonomiyi, edebiyatı, nüfusu ve insan psikolojisini olumsuz yönde etkilediğini ifade eden Dinç; “Veba 1347’de Orta Asya üzerinden Avrupa’ya yayıldı ve 24 milyon insanın ölümüne yol açtı. Vebanın toplumsal etkisi çok büyük oldu. İnsanların psikolojisi, nüfus, ekonomi bundan etkilendi. Bu dönemde üretilen sanat eserlerinde vebanın etkisi görülür. Albert Camus’un ‘Veba’ eseri buna bir örnek. Resim ve heykel sanatında da bu etkiler görülür.” dedi.“Vebayı engellemek için insanlar, karantinadan sonra şehre alındı”Avrupa’da vebaya karşı korunma yöntemlerinin çok kısıtlı olduğunu belirten Dinç; “Antibiyotiklerin bulunmasıyla korunma sağlanabildi. Bu dönemde alınan önlemler arasında halka öğüt vermek için yayınlanan ‘Veba Risaleleri’ vardır. Şehir konseylerinde hastalığa karşı alınacak önlemler arasında vebalıların şehre alınmaması, ölülerin hemen şehirden çıkarılması, su ile yayılan veba nedeniyle suların süzgeçten geçirilmesi kararları vardır. Bu önlemlerin az çok etkili olduğu biliniyor. Salgınların asıl nedeninin limanlar ve gemiler olduğu daha sonra anlaşılmış, 30 gün boyunca karantina uygulanmış, gemilerden inen insanlar şehre alınmamıştır. Vebanın atlatılmasında bu yöntemin oldukça etkili olduğu ortaya konmuştur.” ifadelerini kullandı.“COVİD-19, 21. yüzyılın vebası”Dünya Sağlık Örgütü’nün 2020 yılında ilan ettiği virüsün ‘21. yüzyılın vebası’ olarak adlandırılabileceğini dile getiren Dinç; “Bu virüsün dünyayı hangi ölçekte etkileyeceği bilinemiyor. Bu süreçte bilimin önemini anlamış olduk. Bu tür hastalıklar geleneksel yöntemlerle çözülemez düzeyde. Pandemiler toplumun demografik, ekonomik, psikolojik ve sosyal anlamda bütün bileşenlerini etkiliyor. Bu süreçte ayrıca dünya çapında sağlık sistemlerinin kırılgan olduğunu da gördük. Bu süreçten ders almak çok önemli.” dedi.

14 NİS 2021

Prof. Dr. Haydar Sur: “Pandemiyle mücadelede tek silah aşılamadır”

“Toplum bilimcilerin de görüşleri alınmalı!”Pandemiyle mücadelede alınan kararlarda sadece sağlık alanındaki uzmanların değil, toplum bilimcilerin de görüşlerinin alınması gerektiğini belirten Prof. Dr. Haydar Sur, “Özellikle tüm toplumun kapatılması kararını sadece sağlıkçılara sormak bize biraz haksızlık oluyor. Uygulamada imkânsız durumlar var. Biz sağlığın uzmanlarıyız. Toplum yönetim bilimcileri uzmanları değiliz ki. Onların da bu kararlarda söz sahibi olması gerekiyor. Toplum psikolojisinin yönetilmediğini düşünüyorum. Toplumda bir bıkkınlık oluştuğunu söyleyebiliriz.” dedi.Toplumda bir kesimin yetkili kurum ve uzmanların tavsiyelerine uyduğunu ancak diğer kesimin kurallara uymadığını belirten Prof. Dr. Haydar Sur, şunları söyledi:“%30’luk vurdumduymaz grup var kuralları hiçe sayıyor…”“Toplumumuzdaki insanların yüzde 70’i bakanlığın, diğer uzmanların, bizlerin önerdiği tüm önlemlere sıkı sıkıya bağlı ve kendini güzelce korumaya adamışken; yüzde 30’luk bir vurdumduymaz grup var. Onlar kuralları hiçe sayıyor. Bunların bir kısmı ekonomik imkânsızlıklardan ya da zaruretlerden kaynaklanıyor olabilir. Onlara saygı duymamız lazım bunun da altını çiziyorum. Sadece canım sıkıldı gezmeye gidiyorum diyerek dışarıya çıkanları görüyoruz.  İstanbul’da Beyoğlu İstiklal Caddesi’nin halini görüyorsunuz. Oradaki kişilerin hepsi oraya ekmeğini kazanmaya gitmedi. İğne atsanız yere düşmüyor, ne işiniz var burada diye sorulduğunda ‘Arkadaşlarla kahvaltıya geldim’ diyor.  Günde 50 bin vakanın olduğu dönemde, iğne atsanız yere düşmeyen yerde arkadaşlarla kahvaltıya gelen bir kitle varsa burada çok büyük bir sorun var demek ve bunu sağlıkçılar çözemez. Biz sadece sağlık tekniklerine ve metotlarına uygun mesajlar üretiriz ama bu mesajları alması gereken kitleye ne şekilde ulaştırılacağı bizim işimiz değil. Burada kitle iletişim uzmanlarımızın devreye girmesi lazım. Bizim anlattığımız dil onların benimsediği dil değil.”“Toplumda bir bıkkınlık oluştu!”Bu süreçte toplumda bir bıkkınlık oluştuğunu belirten Prof. Dr. Haydar Sur, “Artık şuraya gidiyoruz, bunu da korkarak söylüyorum: Bugüne kadar sadık kalanları da ‘Bundan sonra ben de uymuyorum. Zaten olan oldu, olacak olan da olacaktır’ psikozuna sokarsak elimizdeki uyumlu yüzde 70 kitleyi de daha azaltabiliriz. Biz sağlık bilimcileriyiz. Mesajımızı bir yere kadar üretiriz. Ondan sonra uygulamaya sokması gereken daha profesyonel, konunun uzmanlarının yanımızda olması lazım.” dedi.Bu mücadelede tek sorumlunun Sağlık Bakanlığı olmadığını belirten Prof. Dr. Haydar Sur, İçişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile belediyelerin, daha aktif olarak Sağlık Bakanlığı’nın yanında yer almaları gerektiğini söyledi.“Esas sevap Ramazan’da bu sene bir araya gelmemekte olacaktır”İçerisinde bulunduğumuz Ramazan ayının mübarek bir ay olduğunu, kalabalık iftar sofraları gibi çok kıymetli geleneklerin olduğunu belirten Prof. Dr. Haydar Sur, “İftar sofraları, aileyi bir araya getiren sahur sofraları bu zamanlar arasında geçirilen ibadetler, sohbetler Ramazan’ı özel kılan güzel göreneklerdir. Bunların sevabı da vardır ama bu sene bunları yapan kişiler günah işler. Esas sevap bu sene bir araya gelmemekten geçecek. İnsanlığın hayrına olan şeye sevap denir. Başka insanların hastalanmasına sebep olmamak için kendi bu zevklerimizden fedakârlık edersek işte Ramazan’daki sevap budur. Bu sene teravihi cemaatle kılmak değil evde kendi başımıza kılmak esas sevap olacaktır.” dedi.“Aşıdan başka çaremiz yoktur!”Aşı sırası gelmesine ve randevu almasına rağmen aşı olmayan kişilere de dikkat çeken Prof. Dr. Haydar Sur, “Bu kişiler bir an önce akıllarını başlarına alıp aşı yaptırsınlar. Aşıyla ilgili çok ama çok gereksiz tartışmalar oldu. Bunlar ne yazık ki yer bulmaması gerektiği kadar çok yer buldu. Bu son derece değersiz bir görüştür. Tarih boyunca aşıya hep karşı çıkanlar olmuştur. Aşı her sene 10 milyonlarca insanın hayatını kurtarmıştır ve kurtarmaya devam edecektir. Koronavirüs pandemisinde de şu an aşıdan başka çaremiz yoktur.” dedi.“Aşı karşıtlığından vazgeçilmeli”Türk aşılarının da bir an önce devreye girmesini büyük bir umutla beklediklerini kaydeden Prof. Dr. Haydar Sur, “En azından 80 milyonun 50 milyonu aşılansın ki bu durumu atlatalım. Ufukta başka bir çıkış yolu yok. Aşı yapmaktan korkan aşıya bin bir türlü kulp takmaya çalışan insanlar aşıdan başka silahımız olmadığını bilsinler. Bunu da insanlığın elinden alıyorsunuz. Bunun vebalinin ne kadar çok olduğunu düşündünüz mü? Daha iyi bir tercih üretmeden bir şeyi kötülemek kadar kötü bir davranış yoktur hayatta. Problemin bir parçası da problemi ortaya koyup çözüm üretemeyen insanlardır. Bu noktada aşı karşıtlığından bir an önce vazgeçilmesini temenni ediyorum. Tüm toplumumuzun sağlığı adına bunun bize çok fayda sağlayacağını düşünüyorum.” diye konuştu.“Kurallarıyla yaparsa o da ekmeğini yesin, biz onlara düşman değiliz…”Toplumda bazı kişilerin azınlıkta olsalar da pandemiyi olduğundan daha küçümseyerek algıladıklarını, bazılarının inkar bile ettiğini belirten Prof. Dr. Haydar Sur, “O insanlar bu hastalığa karşı duyarsız kalmanın rüzgârını estirebildiler. Böyle olunca da mesela pazar yeri bir sürü kişinin ekmek parası kazandığı bir yer. Ama maskeyi ağzınızdan çıkarıp gel vatandaş gel diye bağırırsanız bir sürü kişiye virüs dağıtma riskiniz var. Bunu yapmamak lazım. İki metre mesafeden alışveriş yapılsa pazar yerinin de riski önlenebilir. Biz oradan ekmeğini yiyenlere düşman değiliz. Mesaj üretmeye çalışmıyoruz ama kuralıyla yaparsa o da ekmeğini yesin biz de salgını yönetelim. Kendi yakınlarımızdan biri yoğun bakımda yatak bulamayıp sokağın ortasında İtalya’daki gibi can verirse Allah korusun o zaman bunun vicdani sorumluluğunu, günahını, vebalini kim üstlenecek? Biz üstümüze düşenleri söylüyoruz. İyi günde kötü günde risk yönetimi bir Müslümana akıllı bir 21. yüzyıl insanına düşen en büyük sorumluluktur. Bunu yerine getirmemiz gerek.” diye konuştu.

07 NİS 2021

Prof. Dr. Uzbay: “Tıp Öğrencilerinin Eğitimi İçin İki Hastanemiz Var”

“İngilizce eğitim dili için de başvuru yaptık”Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesinde okuyan öğrenciler için imkanların oldukça geniş olduğunu söyleyen Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Üniversite sınavında tıp fakültelerini tercih edebilmek için ilk 50 binin içine girmek gerekiyor. Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi genç bir fakülte, 2018 yılında kurulduk. 2019-2020 yılında ilk öğrencilerimizi aldık. Şu anda 1, 2 ve 3.sınıf öğrencilerimiz var. Eğitim dilimiz şu anda Türkçe, ancak İngilizce eğitim için de başvurumuzu yaptık. Tıp Fakültemiz diğer üniversiteler gibi karma değil, sadece tıp öğrencilerine ayrılmış durumda. 6 laboratuvar, 4 amfi, 10 derslik ve 3 probleme dayalı öğretim dersliği olmak üzere toplamda 17 dersliğimiz, 1 konferans salonumuz ve 1 kütüphanemiz bulunuyor. Akademik kadromuz oldukça güçlü; 34 profesör, 11 doçent ve 39 doktor öğretim üyesiyle eğitim faaliyetimizi sürdürüyoruz. Kütüphane konusunda çok iddialıyız. Kütüphanemizden eski ve yeni kitaplara ulaşabilir, veri tabanımızla dünyanın her yerindeki kitaplara erişim sağlayabilirsiniz. Ayrıca kütüphane içinde öğrencilerin bağımsız çalışmaları için mekanlar oluşturduk.” diye konuştu.“Fakültemiz ekipman konusunda çok güçlü”Fakültede bulunan ekipmanların kişiye özel olacak şekilde yeterli düzeyde olduğunu belirten Uzbay; “İddialı olduğumuz konulardan biri de maket laboratuvarlarımız. Bu maketler, aslına son derece yakın. Laboratuvarlarımızda 6 masada aynı anda 60 öğrenci eğitim alabiliyor. Ekipman konusunda oldukça zengin bir üniversiteyiz. Tıbbi Beceri Eğitimi Laboratuvarımız bulunuyor ve buradaki ekipmanlar neredeyse kişiye özel olacak şekilde yeterli. Okulumuzda ayrıca Simüle Hasta Laboratuvarı bulunuyor. Bu laboratuvarda herhangi bir hastane acilinde bulunan tüm ekipmanlar yer alıyor. Siz gerçek olmayan bir hastayla birebir ilgileniyorsunuz ve hocanız dışarıdan sizleri takip ediyor.” ifadelerini kullandı.“Tıp öğrencilerinin eğitimi için iki hastanemiz var”Tıp Fakültelerindeki eğitim süreci hakkında da bilgi veren Uzbay; “Okula başladığınızda ilk üç yıl temel becerilerinizi geliştirirsiniz. 4.sınıftan itibaren ise kliniğe çıkmaya başlarsınız. Üniversitemizde 2 adet afiliye hastanemiz mevcut. 100 yataklı NP İstanbul Beyin Hastanesi ve 144 yataklı Ataşehir Memorial Hastanesi ile işbirliğimiz var. Öğrencilerimiz staj yaptıkları dönemlerde bu hastanelerde intörn eğitimlerini tamamlayabilecekler.” dedi.

31 MAR 2021

Tıp Fakültesi Öğrencilerinin “Beyaz Önlük” Coşkusu

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin birinci sınıf öğrencileri için organize edilen ve Merkez Yerleşke Nermin Tarhan Konferans Salonu’nda pandemi önlemleri alınarak gerçekleşen Beyaz Önlük Giyme Töreni, keyifli ve heyecanlı anlara sahne oldu.ÜÜ TV ve Youtube’dan canlı olarak yayınlanan törende, birinci sınıf öğrencisi Melisa Karakuş, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, Rektör Vekili Prof. Dr. Mehmet Zelka ile Kurucu Rektör ve Yönetim Üst Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan açılış konuşmalarını gerçekleştirdi.Melisa Karakuş: “Zorluklara karşı mücadeleci hekimler olarak yetişiyoruz”Ailelerin online takip ettiği törende ilk olarak Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi birinci sınıf öğrencisi Melisa Karakuş açılış konuşması için kürsüye geldi.  Konuşmasında pandeminin zorlu koşulları karşısında mücadelelerinden bahseden Turan, “Zorlu bir süreçten geçiyoruz ama bu süreç her ne kadar zor olursa olsun okulumuzdan aldığımız eğitimi etkilemiyor. Aksine zorluklara rağmen daha mücadeleci hekimler olarak yetişmemizi sağlayacağını düşünüyorum. Fakülteye başladığımız ilk günde hekimlik mesleğini sadece akademik bakış açısı ile değerlendirirken öğretim sürecimizin ilerleyen günlerinde hekimliğin insani ve sanatsal yönleriyle de tanıştıran saygıdeğer hocalarımıza minnetlerimizi sunuyorum. Prof. Dr. Haydar Sur hocamızın ‘İyi doktor iyi kalplerden geçer’ sözünün yolumuza ışık olacağına yürekten inanıyorum.” dedi.Prof. Dr. Haydar Sur: “Beyaz önlük temizliği, dürüstlüğü ve umudu çağrıştırır’Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, öğrencilerin tören vesilesiyle ilk kez giydikleri beyaz önlüklerinin anlam ve önemine değindi: “Beyaz önlüğün benim gözümde üç tane anlamı vardır. Beyaz önlük dürüstlüktür. Dürüstlüğü, yalansızlığı ve iyi bir insan olmayı çağrıştırır. Beyaz önlüğü bu açıdan hiç kirletmemenizi temenni ediyorum. Beyaz önlük temizliği çağrıştırır. Temizlik imandan gelir. Temizlik iyi, modern ve uygar insan olmaktan gelir. Beyaz önlük umudu çağrıştırır. İyi ve kötü günlerden geçiyoruz. Hayatta her şey her zaman iyi olacak diye bir kaide bulunmamakta. Geleceğe ümitle bakmayan bir kişinin artık kendisi yardıma muhtaç hale gelir. Doktor dediğiniz, hekim dediğiniz başkalarına yardım etmek üzere yetişmiş kişinin adıdır. Dolayısıyla yeni hekim adayları olarak öğrenciler umutsuz olursa başkalarına yardım eli uzatamaz. Beyaz önlük umut versin, umutlar da gerçekleşsin.”Prof. Dr. Mehmet Zelka: “Beyaz önlüğe güven oranı yüzde 89.4”Daha sonra kürsüye gelen Rektör Vekili Prof. Dr. Mehmet Zelka da insanların hayatında önemli bazı dönemler olduğunu hatırlatarak, “Bunlardan en önemlisi tercih edilen fakültenin kazanıldığı günle başladı. Bugün öğrencilerimiz beyaz önlüklerini giyerek mesleğe bir başka açıdan adım atmış oldular. Beyaz önlük ile ilgili olarak yapılan araştırmalardan bir tanesinde doktorların beyaz önlük giymelerini sorulan hasta ya da insanların yüzde 64. 9'u bir güven unsuru olarak tercih ve tavsiye etmişlerdir. Güven unsuru olarak görenlerin oranı da yapılan bazı araştırmalarda yüzde 89.4 olarak sonuçlara yansımıştır. Mahremiyet ve insana dokunabilmesi açısından doktorluk mesleği çok önemlidir. İnsan hayatına dokunuyor olması, inanın önemini dikkate aldığımızda mesleğin önemi çok daha bariz bir şekilde ortaya çıkıyor.” ifadelerini kullandı.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “İyi hekim olmak için iyi insan olmak gerekir”Son olarak kürsüye gelen Prof. Dr. Nevzat Tarhan ise açılış konuşmasında beyaz önlük ve stetoskopun sembolik değerlerinin olduğunu ifade ederek sözlerine başladı.Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Stetoskopu çok zor elde edilen, çok kıymetli, bedeli fazla olan bir sembol olarak tanımlıyorum. Öğrenciler hekimlik mesleği eğitimine 6 senelerini, uykusuz gecelerini veriyor. Bütün bu emekler öğrencilerin boyunlarına astıkları madalyalardır. Stetoskopun da madalya olarak öğrenciler için önemli bir değeri var. Davet edildiğim beyaz önlük giyinme törenlerinde ‘İyi hekim nasıl olunur?’ diye anlatın diyorlar.  İyi hekim olmaktan önce iyi insan olmayı her zaman vurguluyorum. İyi insan olmadan iyi hekim olamaz. Eğer bir insan çıkar odaklı olursa, hayalleri sadece kendi menfaatine odaklıysa belki çok kazanan biri olabilir ama iyi hekim olamaz.” dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “İbn-i Sina ve Sabuncuoğlu hem hekim hem hakim ”Veba salgını çıktığı zaman yanındaki talebelerinin İbn-i Sina’ya kaçmaları gerektiğinin söylendiğini anımsatan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “İbn-i Sina ise kaçamayacaklarını ve görevlerinin insanlara yardım etmek olduğunu belirtmiş, atak davranmış. İnsanları muayene ettikten sonra ellerini yıkamak için sirkeyi kullanmış. Ünlü Türk hekimlerinden biri de Sabuncuoğlu’dur. O da veba salgını zamanında ‘İyi yiyin, iyi uyuyun, uzaktan selam verin’ demiş. Aynı günümüzde uyguladığımız sosyal mesafeden bahsetmiş. İyi yiyin, bağışıklık sisteminizi güçlü tutun demiş. Pandemide insanların en çok uyku düzeni bozuldu.  Ondan sonra diğer psikiyatrik hastalıklar ve bağışıklık sistemi sorunları çıkmaya başladı. Bunlar asırların verdiği tecrübelerdir. İbn-i Sina ve Sabuncuoğlu sadece hekim değil aynı zamanda hikmetle hareket ederken, hakim olmuşlardır. Azeri Türklerinin çok güzel bir sözü vardır. Der ki; ‘Az yiyerem hekimle işim olmaz, düz giderem hakimle işim olmaz’ Bu da aslında iyi insan olmak prensibinin bir parçasıdır.” diye konuştu.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Salgına karşı zora talip olmalısınız”Prof. Dr. Nevzat Tarhan,  dijital devrim çağının yaşandığını belirterek gençlere şöyle önemli tavsiyelerde bulundu: “Bu çağda dijital devrim yaşanıyor. Bu dijital çağda zora talip olan başarılı olacak.  Şu an Z kuşağı dediğimiz kuşağın sahip olduğu en büyük riski daha konformist, her şeyi kolay elde etmek istemeleridir. Salgına karşı zora talip olan, hayatta yüksek idealleri olan bireyler olmalısınız. EGO idealiniz olmalı. Nasıl bir insan olmak istediğinizi, nasıl anılmak istediğinizi ve nasıl bir hayata imza atmak istediğinizi belirlemeniz gerekiyor. Bir anlam peşinde koşmuyorsanız, anlam dolu bir amacınız yoksa sadece ileriyi görmeden ilerleyen, sonuç bilinci olmayan bir insan gibi birçok fırsatı kaçırıp kaybedersiniz.”Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi birinci sınıf öğrencileri için düzenlenen ‘Beyaz Önlük Giyme Töreni’, hocalarının öğrencilere beyaz önlükleri ve stetoskoplarının yanında Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın kaleme aldığı ‘Bilinçli Genç Olmak’ kitabının takdim edilmesi ve toplu fotoğraf çekilmesinin ardından sona erdi. 

24 MAR 2021

Sirkadyen Ritmi Bozuk Kişiler Depresyon ve Bipolara Daha Yakın…

“Sirkadyen ritim, canlıyı dışarıdaki değişikliklere adapte etmek için var”Sirkadyen ritim konusuna ilişkin değerlendirmelerde bulunan Asımgil; “Sirkadyen saat bitkilerin, hayvanların, mantarların ve siyanobakterilerin 24 saatlik zaman içerisindeki biyokimyasal ve psikolojik davranışlarının bütünüdür. Evrimsel olarak sirkadyen sadece bizde değil hemen hemen bütün canlılarda var. Canlıyı dışarıdaki değişikliklere adapte etmek ve hazırlamak için var. Mesela sabah 08.00’de genel olarak vücuttaki kortizol artar ki kalp ve metabolizma hızlansın. Yine aynı saatlerde günün ilk yemeğiyle beraber insülin ve testosteron da artar. Saat 10.00 civarı ise en dikkatli olduğumuz zaman dilimidir. Akşam 17.00, vücudun en yüksek seviyede kardiyovasküler ve kas gücünün en fazla olduğu zaman dilimidir. Daha sonra akşam sıcaklık artar, tansiyon biraz daha yükselir. En sonunda 21.00- 22.00 gibi melatoninle vücut sizi uykuya hazırlar. Bununla birlikte bütün yaşamsal önemi olan şeyler melatonin ve sirkadyen ritimle durdurulur. Vücut başka işler için çalışmaya başlar.” Dedi.“Sirkadyen ritminiz bozulduğunda depresyon ve bipolara daha yatkın oluyorsunuz”Sirkadyen ritmin belli bir süreçten sonra oluştuğuna değinen Asımgil, bu ritmin bozulduğu kişilerin depresyon ve bipolara daha yatkın olduğunu söyledi. Asımgil; “Doğduktan sonra bebekler neden uyumazlar? Sirkadyen ritimleri oluşmamıştır. Belirli bir süreçten sonra sirkadyen ritimleri oluşur. Aynı şekilde fareler üzerinde yapılan çalışmalar da farelerin belirli bir zamanda sirkadyen ritimlerinin olmadığını gösteriyor. Bizde de her seviyede bir ritim ve zaman var. Mesela ışığın olduğu zaman yani gündüz enerji harcıyoruz, DNA’mız güneşten gelen ışınlarla hasara uğruyor, bunu akşamları DNA tamir mekanizması tamir ediyor. Sirkadyen ritmin bozulması kanser, obezite, diyabet ve psikoprojik problemlerin oluşumuyla ilişkilendirilebiliyor. Sirkadyen ritminiz bozulduğunda yani gece ve gündüz ritminiz bozulduğunda depresyon ve bipolara daha yatkın oluyorsunuz özellikle kardiyovasküler problemler çok daha fazla ortaya çıkıyor.” İfadelerini kullandı.“Gece çalışan kadınlarda göğüs kanseri olma riski daha yüksek”Sirkadyen ritmin bozulmasının çeşitli hastalıklara yol açabileceğini söyleyen Asımgil; “Gece vardiyasında çalışan insanların kansere, obeziteye, psikolojik rahatsızlıklara olan eğilimi çok daha fazla oluyor. Bunun nedeni de gece ve gündüzlerin birbirine karışıyor olması. Gece ve gündüz birbirine karışınca vücut, iç organlar yanlış zamanda yanlış iş yapar. Özellikle melatonin seviyesinde büyük düşüşler oluyor. Işıkla birlikte melatonin baskılanıyor. Bundan dolayı nörolojik problemler oluşuyor. 2018’de kadınlar üzerinde yapılan bir çalışma var. Gece 00.00’dan sabah saat 05.00’e kadar çalışan kadınlarda özellikle kanser olma riski daha yüksek. Sağlığı korumak için belli bir ritimde giderseniz, gerektiği yerde gereken molekül üretilirse çok fazla fizyolojik hastalık olmaz. Ama bu bozulduğu zaman problemler çıkmaya başlar.” Diye konuştu.

24 MAR 2021

Havacılıkta Nezaket Kuralları ve Davranış Adabı

Belirli bir seyahat süresi boyunca dar ve kapalı bir kabin ortamını paylaşmak durumunda olan yolcuların birbirlerine ve uçuş ekiplerine karşı saygı ve nezaket tutumunu korumaları gerekir. Rahatsız edilenlerin çıkıp gitme olanakları bulunmadığı için, ya bu eziyete katlanma ya da tatsız tartışmalara girme durumu ortaya çıkar. Havayoluyla seyahat adabı (Airplane Etiquette), havaalanına ve uçağa girişteki güvenlik kontrollerine riayet etmekle başlar; uçak içi kurallarına uymakla devam eder. Diğer yolculara ve kabin ekiplerine nazik ve saygılı olmak; kadın, yaşlı ve çocuklara yardım etmek gibi yazılı olmayan kuralları uygulamak pek de zor değildir. Ayrıca bu barış havası uçuş anksiyetesini azaltabilir.Uçakta nezaketsiz tutumlar şu başlıklar altında toplanabilir:- Uçuş güvenliği tehditleri: Cep telefonu gibi yasaklı elektronik cihazları kullanma,- Rahatsız edici tutumlar: Binişte ve inişte sabırsızca diğer yolcuları itme, sigara içme, fazlaalkol alıp taşkınlık çıkarma, cinsel tacizde bulunma gibi uygunsuz ve kaba davranışlar,- Diğer yolcuların haklarının ihlâli: Kabin içine fazla kişisel eşya alıp sıkışıklık yaratma, tuvaletleri uzun süre meşgul etme (bathroom etiquette), koltuğunu sürekli yatar durumda tutup arkadakilerin hareket alanlarını daraltma, dar koridorları tıkama (yoga, ibadet, ayak uzatma), çocukların taşkınlıklarına göz yumma, izinsiz fotoğraf çekme, vs.- Gürültü: Yüksek sesle gülme, konuşma, şarkı söyleme, bağırıp çağırma,- Kokular: Keskin kokulu yiyecekler yeme, yellenme, ayak, ter, ağır parfüm kokuları yayma,- Hasta olarak uçuş: Öksürük, aksırık yoluyla bulaşıcı hastalık saçma, salgın zamanlarında maske takmama,- Hijyen: Uçaklarda koltuk, kolçak, tabla, zemin halıları ve tuvaletleri kirletme…Mikrop ve hijyen takıntıları (germofobi, misofobi) olan ünlü model Naomi Campbell, yolculuk öncesi yaptığı temizlik ritüelleriyle de ünlüdür. Uçağa bindiğinde önce maske takıp eldiven giyerek dokunacağı her şeyi (koltuk, masa, yan duvarlar, monitör, vs) kolonyalı mendillerle silme, koltuğunu bir örtü ile kaplama alışkanlığı önceki yıllardan beri devam etmektedir. Coronavirus pandemisi modelin bu hijyen seremonisini büyük ölçüde haklı çıkardı. Obsesif kompulsif bozukluğu olan bir hasta gibi alaycı yaklaşılan mankeninyaptıkları neredeyse rutin haline geldi.- Irk ayrımcılığı: Bu, nezaketsizlikten de öte, çarpık zihinlerin ürettiği bir aşağılama davranışıdır. Geçmişte en çok zencilere yapılan ayrımcılığın (apartheid) modern çağlarda da devam etmesi ve bunun, kendilerini uygarlığın merkezinde gören batı ülkelerinden gelmesi şaşırtıcıdır. Siyah ve sarı ırkı dışlayan (racism), Yahudileri aşağılayan (antisemitizm), Türkleri barbar (Turcophobe), bütün Müslümanları terörist sayan (İslamofobi) anlayışların örnekleri ‘batı’ ülkelerinin uçaklarında da görülmektedir. (Batı dünyasında zencilerin pilot olmalarına karşı ayrımcılık uygulanmış ve siyah derililere bu hak tanınmamıştı. İlk siyahi askeri pilot, Türk Hava Kuvvetlerinde hizmet veren ‘Arap’ lâkaplı Ahmet Çelikten idi).- Cinsiyet ayrımcılığı: Geçmişte ırk ayrımcılığının benzeri tutumlar kadınlar için de vardı. Kadınların iyi pilot olamayacaklarına dair cinsiyetçilik (seksizm) önyargıları yüzünden askeri ve sivil havacılığın kapıları kadınlara kapatılmıştı. Neyse ki bu anlayış öncü kadın havacılar ve erkek hegemonyasını haksız bulan eşitlikçi liderler tarafından kırılmıştır. Bugün artık eşcinsel ve trans bireyler için duygusal tepkiler (homofobi, transfobi) bitmemiş olsa da yasal engeller kaldırılmıştır.Örnek olaylarZenci yolcuyla yan yana oturmak istemeyen kadın: 14 Ekim 1998 günü ABD’den Avrupa’ya yol alan bir uçakta bir kadın yolcu hostese, “bir zencinin yanında oturmaktan rahatsız olduğunu” söyleyerek yerinin değiştirilmesini ister. Hostes biraz sonra gelip adama, “Hiçbir yolcu, sorun yaratan diğer bir yolcunun yanında oturmak zorunda değildir. Beyefendi sizi Business Class’daki koltuğunuza götürmem için lütfen benimle gelir misiniz? Kaptan pilot, böyle bir saygısızlıkla karşılaştığınız için sizden özür dilememi rica etti“ der. Yolcular bu nezaketli tutumu alkışlarken, kaba kadını da protesto etmişlerdi…Zenci yolculara hakaret: 22 Ekim 2018 günü Ryanair’in Barcelona-Londra seferinde yaşlı bir adam, siyahi kadına yanında oturmasını istemediğini söyledi; ‘çirkin zenci’ dedi, başka bir yere geçmesini istedi, itmekle tehdit etti… Aynı yıl British Airways’te çalışan bir hostes, Nijerya uçuşunda siyahiler hakkında ırkçı ifadeler kullandığı bir Snapchat videosu yayınladı.Sürekli aynı şarkı: 2013 yılında American Airlines’ın L.Angeles-N.York uçuşunda bir kadının sürekli olarak Whitney Houston’ın, “I will Always Love You” şarkısını yüksek sesle söylemesinden rahatsız olan yolcuların şikâyeti üzerine uçak Kansas City’ye indi ve kadın gözaltına alındı..Bebekli bir annenin nezaketi: 4 aylık bebeğiyle 10 saatlik Kuzey Kore-Kaliforniya yolculuğu için uçağa binen Kore’li bir kadın, uçaktaki 200 yolcu için ‘ağlama gürültüsü kiti’ hazırladı. Yolcuların masasına bırakılan şeffaf paketlerin içerisinde kulak tıkacı, şeker, çikolata ve bebeğin ağzından yazılmış bir not bulunuyordu. Notta şu ifadeler vardı: “Merhaba, benim ismim Junwoo. 4 aylığım. Bugün annemle birlikte ABD’deki teyzemi görmeye gidiyoruz. Yolculuk sırasında biraz ses çıkarabilirim. Bu yüzden annem sizlere içerisinde şekerleme olan paket hazırladı. Ayrıca kulak tıkaçları da var; lütfen çok ses çıkarırsam onları kullanın. İyi yolculuklar.”Bebekli yolcu uyarısı: Japon Havayolu şirketi 2019 yılında müşterilerine küçük çocukların yakınına oturmaktan imtina etme seçeneği veren bir rezervasyonu sistemi başlattı. Yakınındaki koltuklardan birinde 2 yaşından küçük bir çocukla birlikte seyahat etme durumunda olan yolcuları uyarıcı bir sembol, koltuğunun üzerine iliştiriliyor. Sorunun nasıl çözüleceği zorluklarla dolu olsa da, şirketin rahatsızlık duyacak yolcuları düşünmesi bir incelik olarak takdir edilmekte.Uçak tek yolcu için uçtu: 14 Ağustos 2019 günü New York-Aspen’den Salt Lake City’ye gidecek olan Vincent Peone isimli bir yolcu, SkyWest Hava Yolları’nın bağlantılı Delta uçağında tek başına seyahat etti. Şirket, başka yolcu olmamasına rağmen uçuşu iptal etmedi ve yolcularına olan saygısını gösterdi. Yolcu, “Bu benim özel jetim” diye şaka yaptı.Japonya’da alkollü pilot özürü: 28 Ekim 2018 günü Japon Havayolları’nın Londra-Tokyo seferi öncesi uçağın 3’üncü pilotu, uçuş ekibini taşıyan otobüs şoförünün ihbarıyla alkol testine alındı ve yasal limitin 9 kat üstünde (18,9 promil) alkollü bulundu. Pilot tutuklandı ve 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. JAL yetkilileri, mazeret aramadan geleneksel biçimde eğilerek yolculardan ve tüm müşterilerinden özür diledi. (Japonya’da tıp doktorları da, organlarını başka insanlara nakledilmek üzere bağışlayan hastaların cenazesine hürmetle eğilerek selâm verir ve uğurlama seremonisi yaparlar)…Kaza sonrası şirketin özür dilemesi: 2003 yılında yaşanan Diyarbakır uçak kazasında yolcu ve uçuş ekibi olarak 75 insanımız yaşamını yitirmişti. TV’de bu kazanın tartışıldığı Siyaset Meydanı programında zamanın THY baş pilotu İsmail Peker; “Çocuklarını karşılamaya gelen ana babalardan, sevgililerine kavuşmayı bekleyen insanlardan özür diliyoruz, bu kaza ile onların beklentilerini boşa çıkardık…” demişti. Bu erdemli söylem, havacılık kültürü bağlamında ders kitaplarına girecek kadar iyi bir örnekti ve takdirle karşılanmıştı...Kaynak:AIRKULE

19 MAR 2021

Sağlıklı Çocuk ve Sağlıklı Gelecek Eğitim Programı Düzenlendi

Zoom platformu üzerinden ebeveynlere yönelik düzenlenen eğitim programı, dört oturumla gerçekleştirildi. Eğitimde, Kızılay Beyoğlu Şube Başkanı Uzman Dr. Ömer Akçağıl ''Çocuk Beslenmesi, Çocuklarda Kazandan Koruma, Çocukluk Çağı Aşılanması ve Çocuklarda Acil Müdahale'' başlığı altında bir konuşma yaptı.  

15 MAR 2021

Üsküdar Üniversitesi 56 Yeni Akademisyen Alacak!

Üsküdar Üniversitesi 2547 sayılı Kanun’un ilgili maddeleri, “Öğretim Üyeliğine Yükseltilme ve Atanma Yönetmeliği’nin yürürlükteki ilgili maddeleri ile “Öğretim Üyesi Dışındaki Öğretim Elemanı Kadrolarına Yapılacak Atamalarda Uygulanacak Merkezi Sınav ile Giriş Sınavlarına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” ve “Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyeliğine Yükseltilme ve Atanma Usul ve Esasları” hükümlerine göre öğretim elemanı alımı yapacak.Üsküdar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Diş Hekimliği Fakültesi, İletişim Fakültesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi’nin çeşitli bölümlerinde araştırma ve öğretim görevlisi olarak görevlendirilmek üzere 56 personel alımı yapılacak.Ayrıntı için: https://uskudar.edu.tr/tr/icerik/6473/13-03-2021-tarihli-ogretim-elemani-kadro-ilani

15 MAR 2021

Prof. Dr. Öztek'ten Tıp Bayramı Mesajı

Dr. İbrahim Öztek, 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla yayınladığı mesajında Tıbbiyeli Hikmet'ten (Boran) bahsederek, şu ifadelere yer verdi: “Ülkemize birçok yenilik tıbbiye kapısından girdiği gibi, ülkemizin ilk aydınları ve ülkeleri için ilk canlarını verecekler de tıbbiyeliler olmuştur. 1915 yılında Çanakkale savaşına toptan katılan tıbbiyelilerimizin tamamının şehit olması nedeni ile tıbbiye 6 yıl mezun vermemiştir. Allah'tan hepsine rahmet diliyorum. 1919'un 14 Mart'ında, işgal altındaki İstanbul'umuzda, Tıbbiyeli Hikmet'in Haydarpaşa'daki tıbbiye kuleleri arasına astığı dev Türk bayrağı olay olmuştur.Sivas Kongresi günleri İstanbul'dan Gazi Paşa'nın açacağı kongreye gitmek üzere seçilen 3 temsilciden biri de Tıbbiyeli (3. sınıf öğrencisi) Hikmet'tir. Tıbbiyeli Hikmet, Paşa'ya şöyle der; ‘Paşam, temsilcisi olduğum tıbbiyeliler beni buraya istiklal davamızı başarmak için gönderdiler. Mandayı kabul edemeyiz. Bunu kabul edecek olanları şiddetle reddederiz. Manda düşüncesini siz bile kabul etseniz, sizi de reddederiz. Mustafa Kemal'i vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı ilan eder, şiddetle karşı koyarız!' Gazi Paşa bu sözlere kızmadı. Aksine çok mutlu oldu; ‘müsterih ol çocuk, gençlikle gurur duyuyorum. Azınlıkta kalsak bile mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir: YA İSTİKLAL YA ÖLÜM Tıbbiyeli Hikmet Boran'ın cesaretine hayran olmamak mümkün mü?”“Türkler doğudan batıya akarken, doğunun kültür ve bilimini de batıya taşımışlardır” diyen Öztek, şöyle devam etti: “Bunlardan başlıcaları tıp, matematik, astronomi ve felsefedir. Batılılar yüzlerce yıl İbni Sina'nın ‘Tıp Kanunu'na başvururken, kendisini de tıbbın sultanı olarak tahta oturtmuşlar, Hipokrat ve Galenus'u da nedimeleri/asistanları şeklinde dizinin dibine yerleştirmişlerdir. Selçuklular, savaş zamanı 40 deve yükü cerrahi malzeme taşırken, Osmanlılarda da savaş ve barış günlerinde tıp ilmine büyük önem verilmiştir. Çok sayıda tabip, cerrah, hassa cerrahları ve cerrah başları yetiştirilmiştir.Osmanlılarda Yıldırım Bayezid, Fatih ve Kanuni devirlerinde açılan medreselerde çok kapsamlı tıp eğitimi verilmiş ve imparatorluğun her bölgesinde binlerce hastane açılmıştı. 1800 yılına kadar ordu ve halka hizmette Türk hekimleri ön planda iken, bu tarihten sonra Hristiyan ve Yahudi doktorlar öne çıkmıştır. 1800'lü yıllardan itibaren Batı tıbbı ilerlemiş, Türk hekimleri eski usullerle başarısız olmaya başlamıştır. Bunun üzerine saray başhekimi Mustafa Behçet Bey 13 Ocak 1827 tarihinde padişaha sunduğu dilekçe ile yabancı dil öğrenimi ile Batılı anlamda bir tıp eğitimin önemini belirtmiştir. Böylece yenilikçi padişah II. Mahmut tarafından 14 Mart 1827 Çarşamba günü TIBHANE kurulmuştur. Şehzadebaşı'nda kurulan bu kurum, modern anlamda ilk tıp fakültesidir.Giderek geliştirilen tıp eğitimi için 1832 de bir CERRAHHANE, 1839'da da Galatasaray Lisesinin bulunduğu binada MEKTEBİ TIBBİYE kuruldu. Viyana'dan Dr. Bernard getirtildi. Muavinliğine İstefanaki atandı. Abdulhak Molla da başhekim oldu. Okula ‘DARÜL ULUMÜL HEKİMİYEİ OSMANİYE VE MEKTEBİ TIBBİYEİ ADLİYEİ ŞAHANE' ismi verildi.Sultan II. Mahmut, açılış töreninde şu fermanı buyurdu: ‘Çocuklar, bu yüksek binaları Tıp Okulu şeklinde düzenleyerek adını MEKTEBİ TIBBİYEİ ADLİYEİ ŞAHANE koydum. Burada insan sağlığının hizmetinde çalışılacağından bu okulu diğerlerinden üstün tuttum. Türk tıp kitapları Arapça yazıldığı ve eski bilgiler içerdiği için eğitim Fransızca ve tıbbın yenilikleri kapsamında olacaktır. Daha sonra siz bu ilmi Türk dili üzerine yayın. Yabancı olarak ve tabip sıfatı ile birçok ne idüğü belirsiz kişilerin yurdumuzda yerleşmesinden ve şurada burada şarlatanlık yapmasından memnun değilim. Allah'ın izni ile okulunuzu bitirerek, diplomanızı aldıktan sonra büyük rütbelere erişeceğinizi ve her çeşit ihtiyacınızın karşılanacağını belirtmek isterim. Yiyeceklerinizde sıcak kebaptan, soğukluk çileğe kadar vardır. Bu hafta sizler için özel olarak yaptırttığım nişanlarınızı da göndereceğim. Sizlere yüce Allah'tan başarılar dilerim. İstemek sizden, vermek bizden.'Bundan 194 yıl önce Sultanın Tıbbiye ve Tıbbiyeliye verdiği önemin ne denli büyük olduğunu görüyoruz. Yine bundan 182 yıl önce temelinin atıldığı modern Türk tıbbı dünya çapında pek çok doktor yetiştirmiştir. Ben ve sınıf arkadaşlarım ise 60 yıldır Türk Tıbbına ilk günkü heyecanla ve Dr. Hikmet bilinci ile hizmet vermekteyiz. 60 yıldır ülkemize verdiğimiz hizmetle milyonlarca insanımıza şifa dağıttığımızı ve görevimizi onurlu bir şekilde yerine getirdiğimize inanıyoruz. Bundan sonraki Türk hekimlerinin işleri, kadir kıymet bilen yöneticilerle giderek güçlenecek ve daha çok başarılı olacaktır. Sabuncuoğlu Şerefettin'lere, Hulusi Behçet'lere, Gazi Yaşargil'lere, Aziz Sancar'lara, Uğur Şahin ve Özlem Türeci'lere selam olsun. Tüm hekim ve sağlıkçı meslektaşlarımızın Tıp Bayramını en içten dileklerimle kutlar, hastalarımıza da bir an evvel sağlıklarına kavuşmalarını dilerim. Sonsuz selam sevgi ve saygılarımla.”İHA

12 MAR 2021

Üsküdar Üniversitesinden 23 Bin Öğrencisine ZOOM Lisansı!

Önemli yatırımlar ile sağlam teknolojik altyapı oluşturan Üsküdar Üniversitesi, Pandemi sürecinde öğrencilerine uzaktan, kesintisiz eğitim olanakları sunmak üzere “Fi-Jital Üniversite” kavramını hayata geçirmişti. Bu adımla birlikte öğrenciler üniversitenin hem fiziki hem de dijital eğitiminden en efektif şekilde yararlanıyor. Birçok dijital platform üzerinden gerçekleştirilen uzaktan eğitim ders ve uygulamalarıyla Üsküdar Üniversitesi öğrencileri, ALMS programı ile sanal sınıf uygulaması Perculus’a girerek senkron (canlı) şekilde online eğitim alabilirken şimdi Zoom ile iş birliğine gidildi. ALMS üzerinden Zoom’ a girerek senkron (canlı) eğitim yapılması ve yapılan derslerin kayıt ve yeniden izlenmesine yönelik entegrasyon çalışmaları ise ayrıca sürdürülüyor.İnteraktif Katılım Kolaylaştı Öğrencilerinin online derslerden daha fazla verim alabilmesi adına önemli bir adım daha atan üniversite, akademik kadroyla birlikte her bir öğrencisi için toplam 23 bin Zoom lisansı satın aldı. Öğrencilere daha kolay interaktif katılım imkânı sunan, etkileşim ve süre sınırının olmadığı STIX programı üzerinden, Yüksek Lisans derslerinin Zoom yazılımı aracılığı ile verilmesi testlerinden sonra, şimdi de alınan Zoom lisansları ile ALMS üzerinden Zoom yazılımı kullanılarak dersler yapılacak. Zoom derslerinde, tüm öğrenciler kişi sınırı olmaksızın kameralarını da açık tutabilecek. Mikrofon ile anında katılım sağlayabilecek. Böylece daha interaktif yapılacak derslerde öğrenme veriminin artması ve etkileşimin üst düzeye taşınması amaçlanıyor.Öğrenciler çok daha nitelikli eğitim alabilecek...ZOOM programından online toplantı ve konferanslardan da yararlanabilen akademisyenler ve öğrenciler aynı zamanda Üsküdar Üniversitesi Bilgi Teknolojileri Direktörlüğü’nün geliştirdiği STIX programı (stix.uskudar.edu.tr) ile birbirleriyle iletişim halinde olarak bilgi, belge ve ödev paylaşımını 7/24 sağlayabiliyorlar.

04 MAR 2021

Üsküdar Tıptan “Hastalık Modelleri ve Programlı Hücre Ölümü” Etkinliği

Program Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Zozan Güleken moderatörlüğünde gerçekleşti.“Apoptoz programlanmış hücre ölümünün ana tiplerinden biri”Hücre ölümünün nasıl gerçekleştiğine değinen Tunçdemir: “Apoptoz programlanmış hücre ölümünün ana tiplerinden biridir. Apoptozun bir takım moleküler mekanizma genel özellikleri var. Yani Apoptozun gerçekleşmesi için önce ölüm reseptörlerinin aktivasyonunun olması gerekiyor. Bir takım sinyaller aldıktan sonra hücre içerisindeki birtakım üyelerin olaya karışması ve daha sonra mitokondrinin içindeki bir hücrenin serbestleşmesi ve en sonunda DNA aktivasyonu gerekir ki bu nükleer onkolojideki bozulmalara neden olan bir aktivasyon. Peki bunu neleri tetikleyecek? Birtakım çalışmalar devam ederken hücrenin kendi otomatik aktivasyonu ya da çevreden gelen sinyallerle apoptoz başladığı belirtilir. Hücre dışı uyarılara örnek verecek olursak koloni uyarıcı faktörler, nöron büyüme faktörü gibi birtakım büyüme faktörlerinin ortamda azalması, bazı protein ya da virüsler, radyasyon, ilaçlar pozitif uyaranlar arasındadır.” Dedi.“Kaspazlar apoptozun oluşum sürecinde iki tip olarak üretiliyor”Hücre ölümünde gerçekleşen kaspazların görevine değinen Tunçdemir; “Kaspazlar apoptozun oluşum sürecinde apoptozu başlatacak sinyalin hücre içi ya da dışında oluşumuna göre iki tip üretilir. Birincisi hücre dışı kaynaklı reseptörler ikincisi hücre içerisinde mitokondri aracılığıyla apoptoz. Bu sinyaller plazmaların aklındaki ölüm reseptörlerini aktive ediyor ve apoptoz süreci başlatıyor. Bunlar reseptördeki yan etkileşimleri yaparak dışarıdan aldığı sinyali içeriye veriyor ve kaspazların aktiflenmesini sağlıyor.” Şeklinde konuştu.

25 ŞUB 2021

Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ’dan Dil Konuşma Öğrencilerine Kaynak Kitap…

Ders kitabı niteliği taşıyan çalışma, tıptaki uzmanlaşmaya paralel biçimde insan hayatının evrelerine birbirleriyle ilişkisiz bakıyor ve hastalıkları konusunda da bu tutumu sürdürüyor.Mesleki olarak ne kadar haklı gerekçeleri olsa da çocuk beyniyle ilgili gerçeklerin ve hastalıkların 10-11 yaşlarına kadar çocuk nörolojisinin, bu yaşlardan sonra da erişkin nörolojisinin konuları olarak ele alınması biyolojideki gelişme kuramına mantıken uyan bir konu değil. Çünkü insan beyninin gelişimi ve hastalıklarının ortaya çıkışı genel anlamda bir yaştan diğerine birbiriyle bağlı kesiksiz bir süreç. Bu kopukluk nedeniyle, hem tıbbi hem de konuşma-dil terapisi gibi alanların eğitiminde sıkıntı çekiliyor.Bu kitapta erişkin nöroloji eğitimi almış olsa da beynin ana karnından itibaren başlayan gelişiminin birçok konuda ergenlik ve erişkinlik dönemine bağlanmış olduğunun bilincinde olarak bu tür bir kitabı kaleme alarak beyin biyolojisinin ve hastalıklarının süreğen ve kesiksiz yapısını gündeme getirmeye kendini mecbur hissetmiştir.“Çocuk beyninin gelişimini özetledim”Üniversitede bu tür kaynağın olmadığını ifade eden Tanrıdağ, Dil Konuşma Terapisi bölümü öğrencilerine bir kaynak oluşturmak istedim. Kendim erişkin nöroloğu olduğum halde yaptığım araştırmalar ve çalışmalarla birlikte zaten erişkin beyninin doğuştan itibaren çocuktaki beyin ve zihin gelişimini yakından ilgili olduğunu görerek anne karnından başlamak üzere çocuk beyninin gelişimini özetledim” şeklinde konuştu.VİDEO LİNK:    

09 ŞUB 2021

Nörobilimle Sosyal Davranışı Birleştiren Kitap…

İnsan, fizyolojik yapısından daha farklı ve daha karmaşık bir varlıktır. Varoluşunu sorgular, hayatın anlamını araştırır, sonsuzluğu merak eder. Binlerce yıl süren tekâmülü sırasında durumlar, düşünceler, duygular ve davranışlar şeklinde adlandırabileceğimiz farklı varoluş seyahatlerinden geçmiştir. Bu seyahatler sırasında beyinden yola çıkarak davranışları inceleyen ya da davranışlardan yola çıkarak beyin hakkında yorum yapan fakat birbirini yok sayan iki literatür ortaya çıkmıştır.Bunlardan biyolojik yaklaşım, beyni baş tacı ederek insanı genlerden ibaret kabul etti diyen Tanrıdağ; “Diğeri ise dinamikçi yaklaşarak davranışları baş tacı edip insanı davranışlardan ibaret gördü. Bu iki literatürün birbirinden kopuk oluşu, “Beyin Bilinemez, Keşfedilemez, Anlaşılamaz” gibi bir sonuca götürdü. 21. yüzyılda yapılmaya başlanan beyin araştırmaları bu yanlış düşünceleri tartışılır hale getirdi.” Dedi.Sosyal bilimlerin farklı alanlarındaki araştırmacıları, artık insan davranışlarıyla ilgili bilgilerini yeterli görmeyip beyin bilgilerinin kapsamlı öğretildiği eğitimlere yöneldiğine dikkat çeken Tanrıdağ, bu ilginin, sosyobiyoloji adında yeni bir bilgi alanını ortaya çıkardığını kaydetti.“İnsan, inandığı şey doğrultusunda varlığını hisseder”Üsküdar Üniversitesi yayınlarından çıkan kitabın yazılış amacıyla ilgili değerlendirmelerde bulunan yazar Tanrıdağ şunları söyledi:“Kitabın isminden de anlaşılacağı üzere farklı bir mesaj taşıyor. İnsanın varlığının fiziksel varlığını üstelik zihnindeki mantık ve matematiksel düşünme yoluyla algılanabileceği şeklinde görüşler olduğu halde birçok insan inandığı şey doğrultusunda varlığını hisseder. Dolayısıyla bu varlık düşüncesi çeşitlenmiş durumda. Son dönemin beyin araştırmaları da beyinde inanmakla birlikte aktive olan harekete geçen ödül ve haz mekanizması olarak adlandırılan bir bölgeyi gösterdiğinden beri insan düşüncesinin sadece matematiksel ve mantıksal düşünmeden oluşmadığı, aynı zamanda duyguların yoluyla inandıkların yoluyla beynin harekete geçtiğini gösteriyor. Mantıklı düşünce ile duygusal ve inanca dayalı düşünce arasında bir sentez oluşturduğunu gösterdiği için günümüz beyin anlayışını içene bu gelişmeleri katmak amacıyla bu kitap yazıldı.”Nörobilimle sosyal davranışı birleştiren kaynak…İnanıyorum O Halde Varım kitabı; biyolojik bir hikâyenin kültürel bir şekle girmesinin, yüzbinlerce yıldır süren maddi bir şekillenmenin son on bin yıl içinde kimliğe kavuşmasının kısa tarihi. Bu kısa tarihin içinde insanın kimlik kazanma öyküsü düşünebilmeyi, kültür yaratmayı, sosyalleşmeyi, ahlak sahibi olmayı, kimlik iddiasını ve yeniden öğrenebilmeyi kapsamakta. Nörobilimle sosyal davranışı birleştirerek okuyucuya farklı bir perspektif kazandıran bu eser, “İnsan sosyal bir varlıktır” görüşünü gözlemin ötesine taşıyarak, deneysel olarak test edilebildiğini öğrenmek isteyenler için muhteşem bir kaynak olacak.VİDEO:

13 OCA 2021

Uzbay Covid-19 ve Aşı Çalışmalarını Anlattı

Cehalet Bilimini anlattı…Uzbay ilk olarak, Ecza Gündem tarafından düzenlenen Medikal Söyleşiler programına konuşmacı olarak katıldı. Uzbay programda tüm yönleriyle “CEHALET”  Pandemide Cehalet ve Cehalet Bilimi konularına ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.“Covid-19’un Komplo Teorileri”Öte yandan Uzbay, Türk Sanayici Ve İş Adamları Vakfı tarafından düzenlenen programa katıldı. Uzbay programda, “ Covid-19 ve Kompole Teorileri” konulu konuşma gerçekleştirdi.“Covid-19 Aşıları”Marmara Üniversitesi Eczalık Fakültesi Girişimci Eczacılar Topluluğu tarafından düzenlenen programda ise Uzbay. “Covid-19 ve Aşılar ” konusunda katılımcıları bilgilendirdi. Covid-19 aşılarını, aşı kararsızlığını ve aşı retçiliği nedenlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

11 OCA 2021

Tarlacı: “Öğrenmeye duygu yüklendiği zaman çok daha sağlam olur”

“Öğrenmeye duygu yüklendiği zaman çok daha sağlam olur”Pozitif duygularla beslemenin öğrenmeyi kolaylaştırdığından bahseden Tarlacı; “Öğrenmede duygular önemlidir. Bilişsel ve akılsal öğrenme hiçbir şekilde duygudan ayrı tutulamaz. Öğrenmeye duygu yüklendiği zaman çok daha sağlam ve güçlü olur. Başarısız olduğunuz sınavlarda hocalarınızın tepkisini unutmazsınız. Çünkü o sırada çok duygu yüklüsünüzdür. Kafanıza, beyin nöronlarınıza kazınmıştır. Otuz sene sonra bile ‘Hoca bana bunu dedi, ben ona bunu dedim sonra beni kapıdan kovdu’ gibi söyleyebilirsiniz. Çok keskin hatırlarsınız. Çünkü duygu yükünüz çok fazladır ve öğrenmeniz sağlam olmuştur. Duygunun etkisi uzun sürüyor. Onun için öğrenme süreçlerine neşe, mizah, drama, oyun, diyalog katmak, hocanın öğrenciyi takdir etmesi, pozitif duygularla beslemesi öğrenmeyi kolaylaştırır. Ama hoca bunu yapmıyorsa da kendi aranızda öğrenmekte zorlandığınız konulara komedi katabilirsiniz. Kalıcılığı çok daha net ve uzun olur. Sağ beyin olaylara çok daha bütünsel baktığı için solda parçalı baktığı için aslında biz beynimizi ayırarak bir öğrenme sürecine girmiyoruz. Geldiği zaman beynimizin iki yarısına da gidiyor, parça ve bütünü beyin eş zamanlı işliyor.” Dedi.“Dikkat, öğrenmek için gerekli ve zorunludur”Dikkati ortaya çıkartınca alıcılığımızın her durumda çok daha sağlam ve güçlü olacağına değinen Prof. Dr. Sultan Tarlacı; “Öğrenme sürecinde dikkat önemlidir. Dikkatinizi ortaya çıkarttığınız zaman, alıcılığınız her durumda çok daha sağlam ve güçlü olur. Çünkü dikkat öğrenmek için gerekli ve zorunludur. Tabi bunu odaklanmış dikkat için geçerli. Yani dağınık dikkat bir oraya, bir buraya kaymış bir dikkattir ve zor olur. Onun için dikkati odaklamayı da bilmek gerekiyor. Eğer kişilerde dikkat bozukluğu ya da dikkat kayması varsa çeldiricilerle baş etmek çok zor oluyorsa öğrenme süreci kesinlikle çok zor olur. Bu tür durumlarda mutlaka dikkat geliştirici aplikasyonlar kullanılabilir. Ya da dikkati arttırıcı bazı beyin modülasyon yöntemleri var. Dikkati arttıran ilaçlar da söz konusu. Gerçek bir dikkat bozukluğu öğrenme sürecini bozar ve çok zorlaştırır.” İfadelerini kullandı.“İnsan doğası gereği unutur”Unutmayı engellemenin yolunun tekrar olduğuna vurgu yapan Tarlacı; “Unuttuğunuz zaman üzülmeyin çünkü insan doğası gereği unutur. Unutmak beynin bir özelliğidir. Yemek yemek, su içmek gibi unutmak da beynin bir özelliğidir. Beyin unutur. Her zaman kaydedemez. Bu normaldir. İnsan beyninin özelliği plastik yapısı gereği bu normal. Çünkü o beyin bir çeşit etten oluşuyor. Bu etin yapısını değiştirmek ona heykeltıraşlık yapmak gerekiyor. Ona baskı, zorlama ve üst üste aynı uyaranı vermeniz gerekiyor ki yapısı değişsin. Hatta aynı uyaranı farklı dillerle, farklı sembollerle, farklı şekillerde vermek lazım ki uyuma olmasın, adapte olmasın ve farkındalığı artsın. Unutmayı engellemenin yolu tekrardır. Konu bittikten bir on-yirmi dakika sonra tekrar etmek, sonra yirmi dört saat sonra tekrar etmek, sonra bir hafta sonra tekrar etmek mümkünse bir ay sonra bir daha tekrar etmek. Tekrar, öğrenmeyi sabitlemek, unutmayı engellemek için zorunlu ve elzem bir şeydir. Sürekli tekrarla beyne kazımak, işlemek gerekiyor.” Şeklinde konuştu.Haber: Ebranur Özdemir

07 OCA 2021

SMA hastalığında gen tedavisine ilişkin yeterli klinik deneme bulunmuyor

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı ve Farmakoloji Uzmanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, AA muhabirine yaptığı açıklamada, SMA'nın genetik bir kas hastalığı olduğunu söyledi.Özellikle tip 1'in doğuştan itibaren ortaya çıktığını ve büyük ölçüde iki yıl içinde ölümle sonuçlandığını ifade eden Uzbay, belirtileri daha geç başlayan tiplerinin uygun bakım ve bazı destekleyici tedavilerle daha uzun bir yaşam süresine sahip olduğunu vurguladı.Uzbay, hastalığın dünyada görülme sıklığının 10 binde bir iken Türkiye'de bu oranın 6 binde bir olduğuna işaret ederek, bunda akraba evliliklerinin fazla olmasının katkısının bulunduğunu dile getirdi."İlaç ile ilişkili veriler oldukça kısıtlı"SMA'nın ilaçla tedavi seçeneklerinin son derece sınırlı ve pahalı olduğuna dikkati çeken Uzbay, "Türkiye'de biyoteknolojik bir ilaç bulunuyor ve Sağlık Bakanlığı tarafından geri ödemesi de mümkün. Bu ilacın fiyatı 70 bin avro civarında." dedi.Uzbay, tedaviye ilişkin şu bilgileri verdi:"Daha yeni olan, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) ve Avrupa İlaç Ajansı (EMA) onaylı bir ilaç ise henüz Türkiye'de bulunmamaktadır. Yakın tarihlerde kapsamlı bir gen teknolojisine dayalı yeni bir ilaç FDA'dan 2 yaşa kadar çocuklarda kullanılmak üzere onay alarak piyasaya sürüldü.İlaç, eksik veya mutasyona uğramış SMN 1 geni denilen geni değiştirerek çalışıyor. Sağlık Bakanlığı, bu iki ilaca henüz onay vermiş değil. Bununla beraber, Sağlık Bakanlığına başvuru yapılarak, uygun görülmesi halinde ithal ilaç statüsünde geri ödemesi olmaksızın temin edilebilir. İlaç sadece tek doz kullanılsa da fiyatı 2 milyon doların üzerinde."SMA'nın kötü seyirli bir hastalık olduğu için ailelerin çıkış yolu aradığını belirten Uzbay, şu değerlendirmelerde bulundu:"Tek dozu ile çok etkili olduğu şeklinde bildirimler olan bir ilaca ailelerin kulak kabartmaları ve kullanmak istemeleri normal, ancak bazı noktaları da gözden kaçırmamak lazım. İlaç ile ilişkili veriler oldukça kısıtlı. An itibarı ile güvenilir bilimsel kaynaklarda yayımlanmış sadece 58 makale var ve bunların yarıdan fazlası derleme ve ilaçla ilişkili araştırma makaleleri üzerine yorumları içeriyor.İlacın etkinliği ve uzun vadeli yan etkileri ile ilişkili ne yeterli sayıda klinik deneme söz konusu ne de kullanımından itibaren uzun bir süre geçmiş durumda. Yani etkinlik ve güvenilirlik konusunda kesin konuşmak için zamana ihtiyaç var. Ayrıca ilaç 2 yaşa kadar çocuklar için onay almış durumda. Diğer yaşlarda uygulaması ya mümkün değil ya da özel etik izne tabi olabilir. İki yaşa kadar onay verildiyse büyük ihtimalle gecikmiş uygulamalarda ilacın etkisiz kalması olasılığı güçlüdür.Sağlık Bakanlığı, daha etkisini kanıtlamamış, net olarak etkinliği veya uzun dönem faydaları ya da zararları ortaya konulmamış yeni nesil bir ilacın riskli olabileceğine işaret etmek istiyor."Son günlerde aşıların toplum tarafından çok fazla sorgulandığına da şahit olunduğunun altını çizen Uzbay, "İnsanlar eski tip aşılara bile güvenmiyor, uzun vadeli yan tesirler veya zararları olabilir diye çekiniyor. Bu ilaç ise doğrudan genetik hedefli bir ilaç. Uzun vadeli olarak bu çocuklarda daha farklı bir genetik sorun ortaya çıkarıp çıkarmayacağı henüz belirsiz." diye konuştu."İlaç tamamen toplum sağlığına yönelik insancıl yaklaşımla sunulan bir ürün olmalı"Prof. Dr. Uzbay, Sağlık Bakanlığının SMA'lı çocuklara ilişkin yaptığı açıklamadaki "çocuklarımızın kobay olarak kullanılmasının ise net olarak karşısındayız" ifadesini şöyle değerlendirdi:"Burada yeni bir gen tedavisi yaklaşımı var. Az sayıda olumlu veri bundan bir umut doğmasına neden oluyor. Bunun çoğaltılması lazım. Ama bu çoğaltılacaksa aileler bunun riskleri konusunda bilgilendirilmelidir. Birkaç olumlu veriyle kanıt sunamayız. ABD ve AB bu ilacın 2 yaş altı çocukların kullanımına onay vermiş. Bu ilaca erken başlamak gerekiyor. Yaşı daha büyük olanlarda kullanımı çok daha riskli ve gereksiz olabilir. Böyle bir uygulama etik dışı olabilir ya da çok özel bir inceleme, sorumluluk ve özel koşullar gerektirebilir. Gereksiz kullanım istismara yol açabilir. Muhtemelen Bakanlığın da söylemek istediği budur."Uzbay, söz konusu ilacın çocuklara uzun zamanda zarar verme riskini göz ardı etmemekle birlikte yarar zarar oranına da bakılması gerektiğini ifade etti.Firmanın ilacı neden bu kadar pahalı olarak pazarladığının da ayrı bir tartışma konusu olduğuna işaret eden Uzbay, sözlerine şöyle devam etti:"İlaç ve insan sağlığına yönelik ürün ve teknolojiler tekstile benzer yöntemlerle pazarlanmamalı. Sağlık insanın devlet koruma ve güvencesi altında olması gereken en temel hakkıdır.İlaç tabii ki ticari ederi olan bir ürün ancak pazarlanması başka ve çok özel etik kurallarla gerçekleşmeli. Aksi takdirde sağlık sadece parası olanın ulaşabileceği bir hak olur. Bunun önüne geçmek için devletin özellikle hayati önemi olan sağlık ürünleri için araştırma, geliştirme ve pazarlama işlerini tamamen özel sektörün insafına bırakmaması lazım. İlaç tamamen toplum sağlığına yönelik insancıl yaklaşımla sunulan bir ürün olmalıdır."Kaynak: Anadolu AjansıHaberin linki: https://www.aa.com.tr/tr/saglik/sma-hastaliginda-gen-tedavisine-iliskin-yeterli-klinik-deneme-bulunmuyor/2101498

07 OCA 2021

Anatomi Dersinde Çığır Açan Teknoloji

Vuzix tarafından üretilen akıllı gözlük ile öğrenciler ders sırasındaki tüm uygulamaları hocalarının gözünden eş zamanlı olarak istedikleri yerden ekranları başında izleyebiliyorlar.Akıllı gözlükle kadavra eğitimi gerçekleştiriliyor... Bilime ve teknolojiye yaptığı yatırımlarıyla fi-jital üniversite kavramını benimseyen Üsküdar Üniversitesi, COVID-19 pandemisine uygun uzaktan eğitim uygulamalarını, “akıllı gözlük ile anatomi dersleri”ni başlatarak bir adım öteye taşımış oldu.Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Usta’nın senkron anatomi derslerinde kullandığı akıllı gözlük sayesinde öğrencilerin bir kısmı seyreltilmiş ortamda dersi hem birebir hem de dev ekrandan izlerken bir kısmı da HD kamera ile donatılmış gözlükle dersin tüm ayrıntılarını evindeki bilgisayarında Hocasının gözünden takip edebiliyor.Video için:

28 ARA 2020

Entegre Tıp Etkinliği Gerçekleştirildi...

“Batıda hepimizin eğitim aldığı tıpta, farklı kültürler diye bir şey yok”Pandemi tedbirleri kapsamında online gerçekleştirilen programda geleneksel tıp ve tamamlayıcı tıp ayrımına değinen Müslümanoğlu, “Geleneksel tıp, kanıta ve bilimsel metotlarla yapılan araştırma ve ölçüm yöntemlerinin kullanıldığı, farklı toplumlarda usta-çırak ilişkisi gibi ampirik bilgiye dayalı olarak geliştirilmiş tıbbi sistemlere işaret etmekte kullanılır. Tamamlayıcı tıp, ilave yarar sağladığına inanılan sağlık uygulamalarının konvansiyonel tıpla birlikte kullanılması sonucu kazandığı anlamdır. Alternatif tıp, genel anlamda kapsadığı alanın ne olduğunu değil ne olmadığını ifade eden bir kavramdır.” Dedi.“İntegratif tıp, tamamlayıcı ve alternatif tıptan farklılık göstermektedir”İntegratif tıptan bahseden Müslümanoğlu; “Günümüzde bilim dünyasındaki gelişmeler, yüzyıllardır çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılan ve halk arasında etkinliği kanıtlanmış çeşitli geleneksel tedavi yaklaşımlarının tümünü kapsamaktadır. Böylece insanların yarar görebilecekleri geleneksel tedavi yaklaşımlarının belirlenmesine çalışılmaktadır.İntegratif tıp, tamamlayıcı ve alternatif tıptan farklılık göstermektedir. Birincisi, TAT uygulayıcıları çoğunlukla bilimsel tıbbın yerine, bazen de bilimsel tıpla birlikte tedavi uygularken, integratif tıp uygulayıcıları bilimsel tıp ile uyumlu olacak şekilde tamamlayıcı tıp tedavilerini uygulamaktadır.” dedi.“Geleneksel tıp insanlık tarihi kadar eskidir”Geleneksel tıp insanlık tarihi kadar eski olduğunu belirten Müslümanoğlu, “Yazılı kayıt olarak 5000 yıllık bir tarihe sahiptir. İslamiyet öncesi ortaya çıkan geleneksel Türk halk hekimliğinin binlerce yıllık tarihi vardır. Geleneksel Anadolu Halk Hekimliğinin kaynakları arasında hem İslamiyet öncesi hem de sonrası inanç ve uygulamalar yatmaktadır. Yaklaşık 2500 yıl önce Anadolu topraklarında Hipokrat, hocası Alkmaion’dan öğrendiği Tabiat Felsefesini geliştirmiştir.” Şeklinde konuştu.“Batı tıbbı hastalıklara, geleneksel tıp hastalara odaklanır”Bilimsel çalışma algoritmasından bahseden Müslümanoğlu; “Hepimiz Batı tıbbından eğitim aldık. Batı tıbbı klinik çalışma standartlarında uygulanan standartların geleneksel tıbba uygulamak oldukça zordur. Batı tıbbı hastalıklara odaklanırken, geleneksel tıp ise hastalara odaklanır. Holistik yaklaşım gereği her hastaya aynı hastalık için farklı tedavi yaklaşımları uygulanabilir. Geleneksel tıp için farklı bir etik kurul uygulaması gerekmektedir. Türkiye dünyada geleneksel etik kurul oluşturan ilk ülkelerdendir.” Şeklinde konuştu.

23 ARA 2020

Kovid-19 tedavisinde verilen ilaçlar belirtilen doz ve sürede kullanılmalı

Tarihte görülmemiş bir hızla başlayan ve hala süren çalışmalardan şu an için bilimsel olarak etkinliği kanıtlanmış bir ilaç tedavisinin henüz bulunmadığına işaret eden Uzbay, "Kovid-19'un benzer birçok virüs enfeksiyonu gibi ilaçla kesin tedavi edilmesi mümkün değil. İlaç tedavisi daha çok destekleyici niteliktedir." dedi.Uzbay, salgının başlangıcında koruyucu olduğu şeklinde spekülasyonlar yapılan sıtma ilacı "hidroksiklorokin"e yönelik çalışmalar yapıldığını aktararak, "Çalışmalarda koruyucu özelliği olmadığı ortaya çıktı. İlacın tedaviye destek etkisi ise tartışılıyor. Damar içi yüksek doz C vitamini uygulaması ile iki ayrı antiviral ilaçların da tedaviye katkı sağladığına dair ciddi bir kanıt elde edilemedi. Süreçte anlık spekülasyonlarla gündeme gelen dornaz alfa, Pelin otu (artemisia), nikotin, famotidin ve simetidin gibi mide ilaçları, amiodaron, dipridamol ve bir parazit öldürücü olan ivermektin gibi ilaçlardan da henüz tedavide kullanılabileceklerine dair bir işaret yok."Plazma tedavisine ilişkin de bilgi veren Uzbay, "Plazma antikor tedavisi, kök hücre tedavisi gibi uygulamalardan da henüz salgının hızını kesebilecek ölçüde etkili bir sonuç elde edilemedi." diye konuştu."En etkili görünen ilaç 'Favipiravir' gibi görünüyor"Kovid-19 tedavisinde Türkiye'de de aktif olarak kullanılan ilaç olan "Favipiravir"e ilişkin bilgi veren Uzbay, sözlerine şöyle devam etti: "Şu an en etkili görünen ilaç, başka bir virüs öldürücü olan 'Favipiravir' gibi görünüyor. Favipiravir, birçok hastada, özellikle tedaviye erken başlandığında, Kovit-19'un vücutta çoğalma hızını yavaşlatarak hastalığın daha ağır belirtilerle seyretmesini engelliyor, hastaların toparlanmasına yardımcı oluyor. Bu nedenle hastaların hekimin verdiği ilacı, belirtilen doz ve sürede harfi harfiyen kullanması gerekiyor. Tedaviye hastalarda bakteriyel enfeksiyon gelişmesi durumunda azitromisin gibi antibiyotikler, ayrıca kan sulandırıcı ilaçlar ve son zamanlarda kortizonlu ilaçlar veriliyor."Uzbay, bununla beraber virüsün yayılımı ve virüse bağlı yaşamını yitiren sayısının her geçen gün arttığının altını çizdi."İnsan monoklonal antikoru olan S309, Kovid-19'u etkisiz hale getirdi"Salgına dönüşen enfeksiyonlarda en etkili tedavi stratejisinin sağlıklı bireyleri koruma, hastalanmayı önleme olduğunu ifade eden Uzbay, bunun hem salgının tamamen ortadan kalkması hem de tedavi maliyetinin düşürülmesi bakımından önem taşıdığını belirtti.Prof. Dr. Uzbay, salgın döneminde Kovid-19'a karşı etkili sentetik antikor üretimi ve aşı geliştirme çabaları öne çıktığını anlatarak, şunları kaydetti: "Sonuçları dünyanın en önemli bilimsel dergilerinden biri olan Nature'da yayımlanan bir çalışma, bir insan monoklonal antikoru olan S309'un, Kovid-19'u güçlü bir şekilde etkisiz hale getirdiğini gösterdi. Bu antikor ilk kez SARS virüsüne karşı geliştirilmişti.S-309, etkisini virüsün hücreye girmesini önleyerek gösteriyor. Antikorun virüste hedef aldığı bölge de önemli. Virüs mutasyona uğrasa bile bundan kaçamayacak gibi duruyor. S309 ve S309 içeren karma antikorların kullanılması ile riski yüksek veya virüs bulaşmış bireylerde koruma sağlanabileceği gibi, hastalık tedavi de edilebilir. Buradan hareketle geliştirilen ilacın Amerikan Başkanı Donald Trump'un tedavisinde kullanıldığı da iddia edildi. Ancak bu yöntemle üretilen ilaçların üretiminin pahalı ve zahmetli olması kullanım alanını daraltabilir."İlaçlar nasıl kullanılıyor?Sağlık Bakanlığınca Kovid-19 tedavisinde doğru ilaç kullanımına yönelik hazırlanan broşürlerde, hem ayaktan izlenecek komplike olmayan veya hafif-orta pnömonisi olan olası/kesin Kovid-19 olgularında hem de yatış endikasyonu olan Kovid-19 olgularında "Hidroksiklorokin ve-veya Favipiravirin" önerildiği, iki ilacın da mutlaka hekim tavsiyesi ve gözetiminde kullanılması gerektiği belirtiliyor. Erken başlanan ve doğru dozda alınan ilaçlarla devam edilen tedavinin, hastalığın ilerlemesini büyük ölçüde engellediği ve yoğun bakıma geçiş oranını düşürdüğü vurgulanıyor.Broşürlerde yer alan biliye göre, Favipiravir'in ilk gün sabah ve akşam 8'er tane, devamında ise 4 gün boyunca yine sabah ve akşam 3'er tane içilmesi gerekiyor. Gebelerde ve emziren annelerde Favipiravir kullanılmıyor. Hidroksiklorokinin ise sabah ve akşam 1'er tane olmak üzere 5. günün sonunda toplam 10 tablet alınması öneriliyor. Bu ilaç, kalp rahatsızlığı ya da ritim bozukluğu olanlarda kullanılmıyor.Anadolu Ajansı

21 ARA 2020

Uzbay, 4. Sağlığa Bağımsız Adım Sağlık Sempozyumunda “Bağımlılığı” Anlattı

Gazi Üniversitesi Genç Yeşilay Topluluğu Youtube hesabından canlı yayınlanan sempozyumda Prof. Dr. Tayfun Uzbay, 'Hazdan Bağımlılığa, İnsan Nasıl Bağımlı Olur?' konulu konuşma gerçekleştirdi.Büyük ilgi gören sempozyumda Uzbay’ın konuşmasını yaklaşık 750 katılımcı takip etti.

21 ARA 2020

Stigma Kavramı Hem Bireyi Hem Toplumu Etkiler

“Stigma kişinin dışlanmasına yol açan olumsuz tutumlardır”Prof. Dr. Mehmet Emin Önder, son yıllarda yapılan çalışmalarla eğitimin özellikle psikiyatrik bozukluklarla ilgili bilgilenme sürecinin stigma üzerinde olumlu etkilerinin olduğunu dile getirdi. Önder, Stigmanın iz, leke, damga gibi kelime anlamları olduğunu özellikle on sekizinci yüzyılda Amerika’da kovboyların sığırları arasında kullandıkları damgalarla kendilerine ait ayrıştırma sürecine girdiklerini anlattı. Stigmanın kavramsal olan damgalanma anlamanın dışında kişinin dışlanmasına yol açan olumsuz tutumlar olduğuna vurgu yapan Önder, stigmanın birey dışında toplumu da etkileyen önemli bir kavram olduğunun altını çizdi.“İnsanlar belirli azınlıklarla toplum içerisinde var olmaya çalışıyor”AIDS gibi bazı hastalıkların mutlaka gizlenen özellikler taşıdığını belirten Önder, kişilerin bu gibi hastalıkların herkes tarafından bilinilmesini istemediklerini çünkü toplum içinde bilindiği zaman kendilerinin farklılaştırarak kişiler arası ilişkide bulunacaklarını bildiklerini dile getirdi. Yine bazı ideolejileri de bunun içinde örnek verebiliriz diyen Prof. Dr. Mehmet Emin Önder, bir dönem Alman Nazizminin var olduğunu fakat bir dönem sonrası kendilerini saklama eğilimlerinde bulunduklarını ve yine dini inançlarında bu grup içerisine girebildiğine vurgu yaptı. İnsanların belirli azınlıklarla toplum içinde var olmaya çalıştığını dile getiren Önder, bütün bu kişilerin belli ölçüde sosyal damgalanmada görünürlük ve gizlenebilirlik açısından sıkıntı yaşadığının altını çizdi.“Filmler de oldukça etkili”Filmlerin stigma üzerinde son derece fazla etkisi olduğunu dile getiren Önder;  “Korku filmlerinde sorunlar yaşayan insanların davranışları sergileniyor filmi seyreden insanların kafasında o karakterlerin tehlikeli olabileceği düşüncesi oluştuğu zaman ona benzer birtakım davranış gösteren kişilerinde aynı şekilde tehlikeli olabileceklerini düşünmeye başlarlar bu yüzden etkisi büyüktür.” Dedi.

16 ARA 2020

Kurucu Rektör Tarhan: “Geri bildirimler bizim için armağandır”

Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Rektörle Buluşmalar etkinliği gerçekleştiZoom Webinar üzerinden çevrimiçi olarak gerçekleştirilen etkinliğin ilki Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi öğrencileri ile yapıldı.“Mühendislik ve Doğa Bilimler Fakültesi Rektörle Buluşmalar” etkinliğine Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Rektör Vekili Prof. Dr. Mehmet Zelka, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Osman Çerezci ile fakülte akademik kadrosu katıldı.Öğrenciler çevrimiçi olarak katılım sağladığı buluşmaya yoğun ilgi göstererek istek, beklenti ve önerilerini dile getirdi.Tarhan: “Geri bildirimler bizim için armağandır”Eğitim başta olmak üzere sunulan her türlü imkanın daha da iyileştirilmesi adına rektörle buluşmaları önemsediğini dile getiren Tarhan, “Öğrencilerimizin geri bildirimleri bizim için şikayet değil armağandır.” İfadelerini kullandı.Tıp Fakültesi Rektörle Buluşmalar etkinliği yapıldıMühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi öğrencilerinin ardından “Tıp Fakültesi Rektör Buluşmaları” programı yapıldı.Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Rektör Vekili Prof. Dr. Mehmet Zelka, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur öğrencilerin soru, istek ve önerilerinin dinleyerek fikir alışverişinde bulundu.

14 ARA 2020

Prof. Dr. Uzbay: “Amerika’nın mottosu, cehaleti yönetmek!”

“Karanlığı ve aydınlanmayı temsil eden iki kelime” Tıp öğrencilerinin ilgi gösterdiği etkinlikte cehalet bilimi kavramına değinen Uzbay; “Cehalet bir şeyi bilmemekle ilgilidir. Bilim ise aydınlanmayı temsil ediyor. Cehalet Bilimi, biri karanlığı biri aydınlanmayı temsil eden iki kelimeden oluşur. Beynimiz son derece değerli bir organımızdır. Dışarıdan gelen bilgiler önce beynimiz tarafından işlenir. Dışarıdan bize gün boyu birçok uyarı geliyor. Bu uyarılar dikkatimizi çekiyor ve bunları filtre ediyoruz. Öğrendiğimiz şeyler belleğe geliyor ve belleğimize geldiği anda da bilgi elde etmiş oluyoruz. Bilgi, sağ kalabilmemiz için, dış koşullara adapte olabilmemiz için gereken çok kıymetli bir unsur. Fakat burada bahsettiğim gerçek bilgi. Eğer bilgi kodlamasında hata yaparsanız, yanlış bilgiyi doğru bilgi olarak algılarsanız ya da hatalı bilgiye sahip olmaya kalkarsanız sağ kalım olasılığınız azalır, çevreye adaptasyonunuz da çok iyi olmaz.” Dedi.Amerika’nın mottosu, cehaleti yönetmek!James Madison’un bir sözüne değinen Uzbay; “ABD kuzey-güney savaşından bir ders çıkarıyor ve birleşik devlet oluyor. Birleşik devlet olduktan sonra, ABD 4’üncü Başkanı James Madison, ortaya önemli bir vizyon atıyor. ‘Bilgi, daima cehaleti yönetecektir. Kendi kendini yönetmek isteyen bir ulus, bilginin verdiği güç ile donanmalıdır.’ Yani bugün, yeryüzünde bulunan ülkeler, eğer bilgi üretebiliyorlarsa, bilgiye sahip olabiliyorlarsa, bilgiyi doğru kullanabiliyorsa, bunlar bağımsız olabilir ve kendi kendini yönetebilir. Eğer siz bu bilgiyi hatalı sayarsanız o zaman siz yönetilen tarafta, cahil tarafta olacaksınız. SSCB dağıldıktan sonra Birleşik Devletlerin süper güç olduğu bir dünyaya everildik. Dünyada sadece Amerika at koşturuyor. Amerika’nın mottosu, cehaleti yönetmektir. Yani eğitim sistemi kuramazsanız ve cahil kalırsanız, bilgiyi kullananlar tarafından maalesef yönetiliyorsunuzdur.” İfadelerini kullandı.“Post Truth hayatımızı manipüle etmekle başlayan bir akım”Sözlerinin devamında Post Truth kavramından bahseden Uzbay; “2016 yılında Oxford sözlüğüne yılın kelimesi olarak girdi. Post Truth, gerçekten uzaklaşmış ifadeler demektir. Yani yalan. Siz doğru olduğunu bildiğiniz şeyi daha farklı, başkalarının algısını yönetecek şekilde yalan konuşarak ikna etmeye çalışıyorsunuz. Sosyal medya ve internet üzerinden, hayatımızı sosyal ve siyasal olarak manipüle etmekle başlayan bir akımdır. Gerçekten uzaklaşmış algı veya algıyı gerçekten uzaklaştırarak yönetme sanatıdır. Kitleleri, sizin isteğiniz gerçeklere inandırarak yönetiyorsunuz. Almanya’da Hitler bunu çok güzel yapmışlar. The Economist dergisi Art of the Lie başlığı ile çıktı. Yani yalan sanatı. Yalanı bir sanat olarak sunmak, yalanla ikna etmek. Bunu Trump bir önceki seçimin kampanyasında uyguladı ve seçimi kaybettiğinde aynı yollara başvurdu. Ama Amerika sistemi buna müsaade etmedi. Yeni gelen başkan da post truth söylemler kullandı ama Trump gibisini görmedim.” Dedi.Yanlış bilgiyi, doğru bilginin içine yedirip empoze ediyorlar!Prof. Dr. Tayfun Uzbay, cehalet bilimiyle yanlış bilgilerin içine doğru bilgiler ekleyerek insanların kandırıldığını belirtti. Uzbay; “Cehalet bilimi belli bir kitle için doğru olan, bazı kesimlerde risk yaratabilecek bilgiyi genellerler. Yani tuz ile tansiyonun ilişkisi yoktur. Evet, tuza hassasiyeti olmayan insanlar için bu geçerlidir. Ancak tuz hassasiyeti olanlar için geçersiz bilgidir. Siz bunu genellerseniz, bazı insanlar bundan duymak istediğine inanarak zarar verecektir. Yani yanlış bilgiyi doğru bilginin içine yedirip empoze ederler. Geçmişte bazı platformda tartışılmış günümüzde geçerliliğini tamamen yitirmiş bazı iddia ve tezleri sanki kesin kanıtlanmış bilgi gibi sunarlar. Önemli bir bilimci tarafından önemli bir dergide yayımlanmış sadece bir makale veya veri üzerinden kesin kanıtlanmış sonuçlara ulaşırlar. Tanınmışlığını kullanarak tamamen yanlış ve gerçek dışı bilgileri bilimsel bilgiymiş gibi sunarlar. Özellikle de sosyal medyada milyon takipçisi olanların kendi egosunu yönetmesinde de ciddi bir problem ortaya çıkıyor. Tanınmış kişilerin egolarını yönetebilmeleri için psikolog atamak hatta ders almaları gerekiyor. Ağzından çıkanın, toplumu nasıl etkileyeceğinin farkında bile değiller. Tanınmışlıklarını kullanarak olumsuzluklara neden olabiliyorlar.” şeklinde konuştu.

11 ARA 2020

JNBS Dergisinden Uluslararası Başarı

 Üsküdar Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Yazılım Mühendisliği Bölüm Başkanı Doç. Dr. Türker Tekin Ergüzel, ülkemizde sinirbilim alanındaki bilimsel çalışmaların gelişmesine, yaygınlaşmasına ve uluslararası iş birliklerine de katkı sağlayan JNBS dergisinin, yayınladığı 200’ün üzerinde makale ile ülkemizin sinirbilim alanındaki birikimine ve vizyonuna da katkı sağladığını söyledi.Doç. Dr. Türker Tekin Ergüzel, “Hâlihazırda 9 indeks tarafından taranan ve Wolters Kluver Yayınevi tarafından basılan JNBS dergisi, 8 aylık bir değerlendirme süreci sonrasında önemli uluslararası indekslerden olan “Index Copernicus” veri tabanlarında da indekslenme hakkı kazanmıştır. 100’ü aşkın çok boyutlu parametrik değerlendirme sürecini başarıyla tamamlayan dergimiz, sinirbilim alanındaki indekslenen 780 uluslararası dergi arasına 91.48'lik reyting puanı ile 30. sıradan girerek de önemli bir başlangıç yapmıştır” dedi.Doç. Dr. Türker Tekin Ergüzel, uzun zamandır indekslenme çalışmalarına devam eden derginin TRDizin ve WOS kapsamındaki indekslerde de yer almasının kısa vadeli hedefleri arasında yer aldığını kaydetti.Dergimizin tüm sayılarına ulaşmak için;https://uskudar.edu.tr/tr/sureli-yayinlar/4/jnbs-dergisi,  Index Copernicus sayfasına ulaşmak için;https://journals.indexcopernicus.com/search/details?id=66771 adresinden erişebilirsiniz.

09 ARA 2020

Prof. Dr. Tayfun Uzbay: “Salgını bitirmek için toplum etkili aşı ile buluşturulmalı”

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Başkanı, Rektör Danışmanı, NPFUAM Müdürü Prof. Dr. Tayfun Uzbay, pandemi sürecinde umut olan aşı çalışmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.Pandemilere karşı en etkili yöntem aşıdırCovid-19’un bir virüs infeksiyonu olduğunu ve bu tür pandemilere karşı en etkili ve güvenilir yöntem aşı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Dünyadaki bilim insanları ve araştırma destek kuruluşları buna dayanışma içinde gerçekten çok iyi reaksiyon verdi. Zaten gelişmiş bir aşı teknolojisi söz konusuydu. Ayrıca bu virüsün mensup olduğu virüs ailesine karşı aşı geliştirme çalışmaları da zaten vardı. Kısa sürede birçok aşı çalışması başladı ve bir yıl gibi kısa bir süre içinde bu çalışmalar meyvelerini verdi. Dünyada halen ciddi olarak niteleyebileceğimiz 200’den fazla aşı çalışması var ve bunların yaklaşık 10 kadarı ruhsat öncesi son değerlendirme aşaması olan Faz III’e kadar geldi” dedi.Bütün aşıların güvenilirlikleri ve etkinlikleri sınanıyorSağlık Bakanlığı’nın sipariş verdiği ve ücretsiz olarak uygulanacağını duyurduğu Sinovac firmasının Çin’de ürettiği aşının da bunlardan biri olduğunu kaydeden Prof. Dr. Tayfun Uzbay, şunları söyledi: “Bu aşı şu anda konuşulan Biontek-Pfizer, Moderna, Oxford vb gibi aşılardan farklı bir kontrol sürecine tabi değil. Bütün aşıların aynı yol ve yöntemlerle Faz aşamalarında güvenilirlikleri ve etkililikleri test edilip sınanıyor. Veriler şeffaf biçimde bilime ve kontrolden sorumlu otoriteye sunuluyor. Kamuoyu ile de paylaşılıyor. Örneğin Brezilya’da bu aşı yapılan gönüllülerden biri hayatını kaybedince derhal uygulamalar durdurulup durum incelendi. Ölümün aşı ile ilgisinin olmadığı ispatlandıktan sonra çalışmalar devam etti. Faz III sonuçları açıklanmadan, değerlendirilmeden ve uygulanacak ürünün kalite kontrolü yapılmadan uygulamaya geçilmesi söz konusu değil. Bu konuda Sağlık Bakanlığı’nın da net açıklaması var. Gerekli kontrol ve değerlendirmeler yapıldıktan sonra ürün ruhsatlanacak ve yaygın kullanıma girecek. Tüm faz çalışmaları boyunca şu anda ruhsat almaya yaklaşmış olan farklı tekniklerle üretilen aşılar arasında yan tesir ve etki bakımından kayda değer ciddi bir fark görünmüyor. Bu nedenle, şu an için, Çin’den gelecek olan Sinovac aşısını yan tesirler ve etkinlik bakımından diğerlerinden farklı değerlendirmek mümkün değil.”İki aşı arasında güvenlik ve etkinlik bakımından anlamlı fark yokBiontech-Pfizer aşısının -70 derecede muhafazaya ihtiyaç gösterdiğini, muhafaza koşullarına uyulmaz ise aşının etkisinin kaybolabileceğini belirten Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Üretim bandından size uygulamaya gelene kadar aşısının hassas bir zincirle iletilmesi gerekiyor. Almanya ve bu aşıya talip olan ülkeler bu nedenle buna uygun bir alt yapı oluşturuyorlar. -70’den çıktıktan sonra bir süre dayansa da sevk zincirindeki bir aksaklık etkisizlikle sonuçlanan bir soruna yol açabilir. O nedenle bu aşının depolanacağı ve/veya muhafaza edileceği yerlerde -70 derecelik şartın sağlanması gerekiyor. Bu her bir depolama ünitesi için minimum 10-15 bin dolarlık yatırım anlamına geliyor. Bir eczane için 10-15 bin dolar yeterli olabilirken depo hacmi büyüdükçe fiyatın da artması söz konusu olabilir. Bir de aşının uygulanacağı kişiye ulaşırken de bozulmaması için makul sürenin aşılmaması gerekiyor. Tartıştığımız Sinovac aşısında böyle bir sorun yok. Sevki ve depolanması bildiğimiz klasik yöntemlerle mümkün. Sonuç olarak iki aşı arasında mevcut durum ve mevcut veriler üzerinden konuşursak güvenlik ve etkinlik bakımından anlamlı bir fark yok. Biontech aşısı depolama ve sevk bakımından alt yapı yatırımı ve daha dikkatli bir sevk zinciri gerektiriyor” dedi.Çin aşısı klasik inaktif aşı tekniği ile üretiliyorİnaktif aşı ve mRNA aşısı arasındaki farka değinen Prof. Dr. Tayfun Uzbay, şu bilgileri verdi: “Bu iki aşı arasındaki en önemli fark üretim tekniği ve stratejilerinin farklı olmasıdır. Çin aşısı klasik inaktif aşı tekniği ile üretiliyor. İzole edilerek öldürülmüş veya zayıflatılmış virüs vücuda injekte edilerek immün sisteme tanıtılıyor. Bu çok eski ve bildiğimiz bir teknik. Bu teknikle üretilmiş birçok aşı eskiden beri kullanılıyor. Bu teknikle üretilmiş herhangi bir aşıyı yaptırmayanımız neredeyse yok gibi. Biontech-Pfizer aşısı ise mesajcı RNA (mRNA) teknolojisi dediğimiz yeni ve dünyada ilk kez kullanılacak olan bir yöntemle üretilmiştir. Uğur Şahin ve Biontech firması bu teknik ile yıllardır bazı kanser türlerine karşı aşı üretme çalışmaları yapıyordu. Covid-19 Pandemisi ortaya çıkınca teknik virüse karşı aşı üretmek için kullanıldı ve şu ana kadarki çalışmaların sonuçlarına göre yeterli etkinlik sağlanırken önemli bir yan tesir de ortaya çıkmadı.mRNA, birçok canlı için ana genetik malzeme olan DNA'dan üretilen, tek zincirli bir biyomoleküldür. Hücre çekirdeğinden geçerek sitoplazmaya ulaşabilir ve DNA'da saklanan genetik bilgiyi ribozom adı verilen protein sentez bölgelerine taşır. Bu tür bir aşıda, Covid-19’un vücuda girdiğinde hücrelere tutunmasını sağlayan mızrak (spike) proteinlerine ait bilgileri barındıran bir mRNA kullanılır. Bu mRNA, vücudumuzdaki hücrelerde okunarak mızrak proteinlerine dönüştürülür. Bunlar, virüsün geri kalanı olmaksızın hastalık oluşturamaz, yani etkisizdir. Vücudumuzun immün sistemindeki savunma hücreleri bu proteinleri gördüğü anda, "yabancı madde" olarak algılar ve antikor dediğimiz savunma moleküllerini üretmeye başlar. Böylece hastalanmadan COVID-19’u tanımamız ve onu etkisiz hale getirmemiz mümkün olur. mRNA mesajını aktardıktan sonra yok olur. Teorik olarak vücudunuzda başka bir reaksiyonu tetiklemesi beklenmez. Kısa vadeli çalışmaların sonuçları önemli bir soruna işaret etmedi, ancak ciddi bir yan etki veya başka bir reaksiyonu tetikleme konusunda bu yeni teknolojinin güvenilirliğini kanıtlaması için geniş kitlelerde uzun süreli uygulaması ile elde edilecek sonuçları görmemiz lazım. Sonuç olarak, Çin aşısı eski, Alman-ABD aşısı yeni ve farklı bir teknolojiye dayanıyor. mRNA aşılarının klasiklerden daha etkili ve güvenli olup olmadıklarını uzun süreli uygulamada göreceğiz.”Salgını bitirmek istiyorsak %70 aşılama şartSalgının sona ermesi ya da yayılım hızının düşmesi için aşılamanın önemini vurgulayan Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Salgını bitirmek istiyorsak toplumun en az %70’ini etkili bir aşı ile buluşturmamız lazım. Aşı ne kadar çok insana ulaşırsa salgın o kadar hızlı ve etkili bir şekilde kontrol altına alınır ve zaman içinde yok olur. Burada ülkelerin aşılama programlarının akılcı olması, yeterli dozun üretilerek insanlarla buluşturulması ve toplumunda aşı faaliyetine destek vermesi gereklidir. Maalesef aşı karşıtı bazı çatlak sesler yükseliyor. Bu iyi bir şey değil. Toplumsal iş birliği şart. Toplum aşıdan kaçınırsa ve yeterli sayıda aşılama sağlanamazsa salgının hızı yavaşlasa da günlük faaliyetleri aksatacak ölçüde sorun yaratmaya devam eder. Bu uzun vadede ekonomi için de iyi olmaz” dedi.Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlanmış herhangi bir aşıyı yaptırabilirizHerhangi bir aşıyı öne çıkarmaktan ziyade aşılanmanın önemini vurgulamak istediğini kaydeden Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Gerekli Faz çalışmalarını bitirmiş, kontrolleri yapılarak Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlanmış herhangi bir aşıyı yaptırabiliriz. Burada tercih kişisel olabilir. İsteyen Çin isteyen Alman aşısını yaptırabilir. Yeter ki yeterli dozda temin edilsin ve kullanıma sunulsun. Farklı aşılardan yeterli doz sağlanamıyorsa ve tek seçenek söz konusu ise burada da Sağlık Bakanlığı’nın temin ettiği ve onayladığı aşıyı yaptırmak gerekir. Aşının kimlere yapılacağı ayrı bir planlama ve strateji konusudur. Bu konuda bilim kurulları, halk sağlığı uzmanları, virologlar, mikrobiyoloji ve intaniye uzmanlarının önerilerine kulak vermek gerekir. Alanın ilgili bilim otoriteleri en geçerli planlamayı yapacaklardır. Her ülkede olduğu gibi, muhtemelen bizde de önce sağlık personeli ve riskli gruplardan başlanacaktır. Zamanla aşılama toplumun daha geniş katmanlarına doğru yayılacaktır” dedi.Kolayca ulaşabildiğiniz aşıyı yaptırabilirsinizKısa vadeli araştırma sonuçlarının şu anda kullanıma yakın aşılar arasında etkinlik ve güvenlik bakımından önemli bir fark olmadığına işaret ettiğini kaydeden Prof. Dr. Tayfun Uzbay, şunları söyledi: “İlaç ve aşı söz konusu olduğunda biz uzun süredir geniş toplum kesimlerinde kullanılmış eski ilaçları daha emniyetli buluruz. Ancak bu yeni ve etkili bir teknolojiye de aşırı tutucu yaklaşmak anlamına gelmez. Böyle yaparsak bilimsel gelişmelerin arkasında da kalabiliriz. Ben kolayca ulaşabildiğiniz, bakanlıkça kalite ve güvenlik testleri yapılarak onaylanmış herhangi bir aşıyı yaptırmanızı öneririm. Tıpta ilaç ve aşı uygulamaları yarar/zarar hesabı ile yapılır. Bir ilacı ya da aşıyı yaptırmadığınız zaman aldığınız risk yaptırmadığınız zaman aldığınız riskten daha büyükse, hele de bu alacağınız risk ölümle sonuçlanabiliyorsa o zaman uzun vadeli, çıkıp çıkmayacağı belli olmayan ve çıkma ihtimali çok düşük olan yan etkileri fazla kafaya takmadan ilacı ya da aşıyı kullanmanız gerekir. Covid-19 öldürücü bir virüs ve kimi neye göre öldürdüğünü çok iyi bilmiyoruz. Hayatında sigara içmemiş, sporcu, genç ve son derece sağlıklı insanları da öldürebiliyor. Covid-19’a yakalanmaktansa aşılanmak hem bu belanın bir an önce yok olarak normal hayata dönebilmemiz hem de kendi can güvenliğimiz bakımından çok çok önemli görünüyor. Böyle bir ortamda komplo teorilerine dayalı, bilimsel zeminden ve gerçeklerden uzak tartışmalara girmek ve aşıyı reddetmek ağır hasar veya can kaybı ile sonuçlanabilecek önemli bir riski almak anlamına geliyor. Öte yandan bu tarz düşünenlerin sayısı çok artarsa pandeminin uzayacağı anlamına geliyor.”

07 ARA 2020

Prof. Dr. Sinan Canan ile “İnsanın Fabrika Ayarları” söyleşisi yapıldı…

“Bugünkü tıp uygulamalarında kronik hiçbir hastalığın tedavisi yok”“İnsanı anlamak tedavi etmenin birinci aşamasıdır” diyen İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Öğr. Üyesi, Nöropazarlama Anabillim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sinan Canan; İnsan doğru bir şekilde anlaşılmadığında hastalıklarda da hastalıkların tedavilerinde de doğru bir yol alınamaz. Tıp fakültesi bitirmeye gerek yok normal bir hayat yaşayıp herhangi bir sağlık problemi yaşayan ve bir şekilde tıbbi tedaviye başvurmuş olan herkes genellikle ilaç tabanlı bir tıbbi uygulama sistemimiz olduğunun fark edecektir. Bu konuda Tıp Fakültesi öğrencilerini şoke eden bir gerçek var. Bugünkü tıp uygulamaları içerisinde kronik hiçbir hastalığın tedavisi yoktur, tedavisi yok deyince çok etkin yöntemler var tabii ki fakat iyileştirme ya da tedavi dediğimiz şey bundan farklıdır, hastalık unsurunu ortadan kaldırabilmektir.” Dedi.“Değiştirdiğimiz çevrede yaşamak zorunda olan tek canlı türüyüz”Sözlerinin devamında insan biyolojisi ve geçmişine değinen Canan; “Biz bugün insan olarak kendi kendimize değiştirdiğimiz çevrede yaşamak zorunda olan tek canlıyız ve bu değiştirme sürecinde bir politikamız var. Yaptığımız şeyleri yapabildiğimiz için uygulamaya geçtiğimize lazım olup olmadığını düşünmüyoruz. İnsan eskiden tabiatın sunduklarıyla yetinmek ve dengede olmak zorundaydı. Şimdi yapabileceği her şeyi yaptığı için bollukların içinde seçim yapamayan, ne yiyeceğini, nereye gideceğini şaşırmış bir garip canlıya dönüşmüş bir vaziyette. Ama biyolojisi 200 bin sene önceki atasıyla aynı.” İfadelerini kullandı.“İnsanın Fabrika Ayarları tüm problemleri kapsıyor”Canan, İFA(İnsanın Fabrika Ayarları) isimli kitabından bahsederek; “Bugün modern hayatta yaşadığımız sorunların neredeyse tamamı insanın orijinal, biyolojik ve doğal ayarlarıyla kendi kurduğu medeniyet içerisinde yaşamak zorunda kaldığı uyumsuzluklarından kaynaklanmaktadır. Bu sebeplerden ötürü kitabımın adı ‘İnsanın Fabrika Ayarları’. İnsanın Fabrika Ayarları beş şıktan oluşuyor ve bu beş şık tüm problemleri kapsıyor.” Şeklinde konuştu.“Yıkılamayan teori güçlenir”Bütün başarılı bilimsel teorilerin çok uzun süreli çürütmelere dayanan teoriler olduğuna vurgu yapan Canan; “100 yıldır Einstein fiziğini çürütmeye çalışıyoruz. Kuantum fiziği çürüse de makro âlemde Einsten hâkimdir. Bilimsel teorilerin bir özelliği vardır. Teorileri yıkmaya çalışırsınız ama yıkamazsanız teoriler güçlenir. Eğer teorilerin aleyhine bir kanıt bulursanız yeni bir teori ortaya çıkar.” Dedi.

01 ARA 2020

Prof. Dr. Haydar Sur Pandemi Süreci Konulu Konferans verdi

Prof. Dr. Haydar Sur’un Hedef Filo Şirket çalışanlarına yönelik şirketi içi dağıtım konferansına ilgi yoğun oldu.100’den fazla kişinin katılım sağladığı konferansta Prof. Dr. Sur, pandemi sürecini ele alarak koronavirüs tedavi yöntemlerine değindi. Sur, konferansta PCR testi, koronavirüs salgınında Türkiye’nin son durumu, Covid-19 ve güncel gelişmelere değinmesinin yanı sıra ilaç firmaları hakkında da değerlendirmelerde bulundu.

30 KAS 2020

İmmün Sistem ve Bağışıklık Siteminin Bilinmeyen Yüzü Konuşuldu

“İmmün sistem komplike bir sistemdir”İmmün sistemin vücudun savunma mekanizması olduğundan bahseden Yılmaz; “İmmün sistem vücudun savunma sistemidir. Amacı vücudu patojen mikroorganizmalara karşı korumak ölü, zarar görmüş veya anormal hücreleri yok etmektir. ‘İmmün sistem tanıyacak, cevap verecek ve yok edecek’ temel hedefimiz bu. Ancak çok önemli bir diğer özelliği de immün sistemin kendi dokularına radyoaktif olmamasıdır. Vücudumuzdaki diğer dokuları, bizden olanı tanımayıp, bizden olmayanı tanıması gerekmektedir. Sistemiktir, bir yerdeki enfeksiyon ajanına karşı bütün vücudu korur. Enfeksiyon etkenini tanıma aşaması az sayıdaki hücre ile oluyor ama immün yanıt çok sayıda hücre ile gerçekleştirilebiliyor. Birçok kontrol mekanizması ile immün cevabın normal veya sağlıklı dokulara zarar vermesi engelleniyor. Biz buradan bile immün sistemin ne kadar komplike olduğunu anlayabiliyoruz. Hem kendinden olanı tanımayacak hem de bütün vücudu koruyacak. Bu oldukça karmaşık ve anlaşılması biraz zor bir sistem.” İfadelerini kullandı.“İmmün sistem antijen ve reseptör ile çalışıyor”İmmün sistemin özelliklerini anlatmaya devam eden Yılmaz; “İmmün sistem dediğimiz zaman en temelinde antijen ve reseptör ilişkisini bilmemiz lazım. Buna anahtar kilit ilişkisi de diyebiliriz. Tabancanın üzerindeki bir parazit, bakteri ya da virüs olabilir. Onun üzerinde var olan bir antijenik yapıyı bizim vücudumuzdaki hücrenin üzerindeki reseptörün tanıması gerekiyor. Bu uyum gerçekleşirse o zaman biz immün cevabı başlatabiliyoruz. Yani antijenik yapı yabancı olacak ve reseptörümüz bunu algılayacak. Lenfoid organlar önemli çünkü bu organlardaki rahatsızlıklar nedeniyle olgunlaşamayan hücreler görev yapamaz, vücudun savunma sistemi tam olarak işlemez ve en basit rahatsızlıklar bile ölüme sebebiyet verecek ciddiyete varabilir.” Dedi.“Koronavirüste semptomlar 4 ile 5 gün arasında ortaya çıkıyor”İmmün sistemin pandemideki rolüne değinen Yılmaz; “Buradaki mesele pandemide veya koronavirüste öğrendiğiniz en temel şeyi hatırlatıyor. Semptomlar 4-5 günde ortaya çıkıyor. Bu semptomların ortaya çıkması, bu kadar sürede innate immün sistem ve adapte immünit sistem devreye girmiş demektir. Ve eğer başarısız olmuşsa siz hasta oluyorsunuz, eğer başarılı ise bu sistem vücudunuzdan bir virüs atmaya yönelikse zaten siz semptom göstermeden hasta olmadan kurtulmuş oluyorsunuz. Onun için bu süreler önemli bu beş günlük sürede virüsün eradike olmasını sağlayabiliyoruz.” Şeklinde konuştu.  “Aşının temel hedefi antikor üretmektir” Son olarak koronavirüsle ilgili aşı çalışmalarına değinen Yılmaz şunları söyledi: “Aşının temel hedefi antikor ürettirmektir. Biz aşı verdiğimiz zaman b hücresinin antikor üretmesini sağlamaya çalışıyoruz ve o antikorlarda hızlı bir şekilde gelen virüsü öldürmek için çaba sarfediyor.” Dedi.

24 KAS 2020

Prof. Dr. Sur: “Doktorlukta Duygusallık ve Akılcılığın Bir Arada Olması Gerekir”

“En iyi referans öğrencilerdir”Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi hakkında bilgi veren Sur; “Üsküdar Üniversitesi sağlık alanındaki odağını hiç kaybetmemiştir. Sağlığı odak noktasına alan bir üniversite. Tıp Fakültesi de sağlık bilimlerinin lokomotifi olduğu için Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesine ayrı bir önem verildi. Altyapısı çok lüks olanaklarla oluşturuldu. Bu olanaklar A takımı akademik kadroyla desteklendi. NPİSTANBUL Beyin Hastanesi desteği ile de bu olanaklar daha da güçlü hale getirildi. Eğitimde ilk yılımızı geride bıraktık. Öğrencilerimiz de çok mutlu. Zaten bu konularda en iyi referans öğrencilerdir.” Şeklinde konuştu.“Doktorlukta duygusallık ve akılcılığın bir arada olması gerekir” Hekimlik mesleğine ve hekimlerde olması gereken özelliklere değinen Sur; “Doktorluk, duygusallık ve akılcılığın zirvede bir araya geldiği bir meslek olarak tanımlanabilir. Bir hekim hem akılcı olmak zorundadır hem de duygusallığı elden bırakmamalıdır. Çünkü insanlar en öznel varlıklarında yaşadıkları sorunları, en mahrem bilgilerini, en tehlikeli işlem gerektiren durumlarda bile doktora emanet ederler. Ve doktorlar da verilen bu emanete hıyanet etmeden hastalara yarar sağlamak zorundadır. Böyle bir meslekte bulunmak için insanı anlamak odaklı ama akılcılığı elden bırakmayan bir meslek disipliniyle çalışmalısınız.” İfadelerini kaydetti

19 KAS 2020

2020-2021 Akademik Yıl Fi-jital Açılış Töreni Gerçekleştirildi

Üsküdar Üniversitesi 2020-2021 Akademik Yıl Fi-jital Açılış Töreni, pandemi önlemleri çerçevesinde çevrimiçi olarak gerçekleştirildi. Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, açılış konuşmasında 2020 – 2021 Akademik Yıl açılış töreninin pandemi gölgesinde gerçekleştirildiğini belirterek pandeminin ciddi bir şekilde herkesi etkilediğini söyledi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “9 yılda çok önemli büyüme yaşadık”Üsküdar Üniversitesi’nin 22 bin öğrencileri olduğunu, vakıf üniversitesi olarak 9 senede ciddi ve hızlı bir büyüme yaşadıklarını ve altyapılarını genişlettiklerini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, üniversitelerin dört ayağı bulunduğunu hatırlattı.Birinci ayağın üniversite denildiğinde anlaşılan eğitim ayağı, ikinci ayağın AR-GE çalışmaları olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “AR-GE ile ilgili daha yeni bir yapılanma hayata geçirdik. AR-GE’ye yönelik politikalarla ilgili ayrı bir birim kurduk. TÜBİTAK’ın yeni açıkladığı üniversitelerin yetkinlik hacimleri ve kaliteleri ile ilgili grafikte nörobilim, psikiyatri ve psikoloji alanlarında ilk sırada yer aldık. Diğer alanlarda da yayın kalitesi, yaptığı projeler ve diğer akademik etkinlikler açısından TÜBİTAK’ın istatistikleri bizi sevindirdi. Tabii devam etmek gerekiyor, sürdürülebilirlik önemli. Bir üniversitenin üçüncü ayağı bilgiyi ürüne dönüştürmesi. Yaptığı bilgiyi ticarileştirmesi, sanayi ile iş birliği yapabilmesidir. Bir üniversite bunu yapamazsa, sadece bilgi üreten ama topluma faydalı olmayan bir üniversite olur. Bilimin geleceğine katkı sağlaması gerekiyor” dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Sosyal projeleri hayata geçiriyoruz”Üniversitelerin bir diğer görevinin de toplumu bilgilendirmek olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bununla ilgili sosyal projeler gerçekleştiriyoruz. TÜBİTAK sosyal projelerle ilgili daha çok bütçe ayırdı. Bu alanda çeşitli çalışmalarımız var.  Aileler Üniversitede, Gençler Üniversitede tarzında lise öğrencilerine ve ailelere üniversite ortamında eğitimlerle ilgili projelerimiz var. İstanbul Valiliği ile Aileler Üniversitede projesi için protokol imzaladık. 24 Kasım’da başlayacak projede birçok aileye dokunacağız” dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Fi-jital Üniversite kavramını hayata geçirdik”Üsküdar Üniversitesi olarak hayatın her alanını etkileyen pandemi dönemine uyum sağlamayı başardıklarını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, fi-jital üniversite kavramını hayata geçirdiklerini belirterek “Yaz döneminde vizyon toplanımızı gerçekleştirdik. Pandemi bu şekilde devam ediyorken önümüzdeki yıl ne yapacağımızı değerlendirdik. Mezuniyet törenini yapamadık, Akademik Yıl Açılış Töreni zamanında da pandeminin artacağını öngörüyorduk ve öyle oldu. Bunun üzerine toplantıda yüz yüze ile dijital eğitimi birleştirmeye yönelik ‘Fi-jital’ Üniversite kavramını hayata geçirmeyi kararlaştırdık. Sağlık alanındayız biz ve bu alanda uygulama önemli. Uygulamadan kopmamak gerekiyordu. Uygulamadan kopmamak için de gelebilecek öğrencileri yüz yüze seyreltilmiş şekilde, gelemeyecek öğrencileri de uzaktan hep canlı sınıf ortamında bulunmalarını sağlayarak akademik takvimi bozmadan eğitime bu şekilde başladık. Bu haftaya kadar ilerleyebildik ama bu hafta pandemi uçuşa geçti. Uçuşa geçtiği için de biz yeniden değerlendirme yapıyoruz. Bazı zorunlu olanlar dışında canlı sınıf şeklinde dijitale daha çok ağırlık vermek gibi bir planımız var” dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Uzaktan öğretim olur ama uzaktan eğitim olmaz”Üsküdar Üniversitesi akademisyenlerinin bu süreçte büyük fedakarlıkları olduğunu kaydeden Tarhan, “Pandeminin zorluklarına karşı öğrenci danışmanlığı konusunda, sınıf yönetimleri ile kazasız ve belasız bir şekilde atlatabilmemizde çok faydaları oldu. Yaptığımız Fi-jital manifestoyu da tekrar okumamızda fayda var. Orada ‘Uzaktan öğretim olur ama uzaktan eğitim olmaz’ dedik. Bunu vurguladık. Eğitim usta – çırak işidir. Hoca ile öğrencinin usta – çırak ilişkisi var. Biz sadece bilim öğretmiyoruz aynı zamanda sanat da öğretiyoruz. Sanatta da usta – çırak ilişkisi önemli. Bu ilişkinin olması için de yüz yüze olma zorunluluğu var. Olamadığı zamanlarda telafi edeceğiz. Öğrencilerimizin en iyi eğitimi alması için öğrencinin yüksek yararını hedef ediniyoruz. Eğitim politikalarında karar verirken birçok konuda bizim için öğrencinin yüksek yararı stratejik bir ölçüttür. Buna göre hareket ediyoruz. Pandemi döneminde de buna önem verdik, umuyoruz ki bu sıkıntılı günler geçecek” dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Pandeminin psikolojik boyutu ihmal edilmemeli”Pandemi sürecinin psikolojik boyutunun mutlaka ele alınması gerektiğini vurguluyan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Pandeminin bütün dünyada yaptığı ikinci alevlenmesiyle ilgili görüşleri Levent Hocamızdan alacağız ama işin psikolojik boyutunun da önemli olduğunu hatta Dünya Sağlık Örgütü’nün psikiyatrik hastalık pandemisinden söz eden bir açıklaması olduğunu okudum. Bu da işin diğer bir ciddi yönü. O halde pandemiye karşı duruş önemli. Çin’in pandeminden sonra bir üniversite ile hazırlanan raporunu okumuştum. O raporda ‘Biz pandemiyi sosyal izolasyon ile değil sosyal iş birliği ile çözdük’ diyordu. Sosyal iş birliği ile çözülen bir pandemi, toplumla sağlık çalışanlarının, pandemi epidemiyologlarının, halk sağlığı uzmanlarının ve enfeksiyon uzmanlarının bunu iyi yönetmesi gerekiyor. Yeter ki kurallara uyulabilsin” dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan, gençlere tavsiyelerde bulunduGençlere tavsiyelerde de bulunan Tarhan, “İnsan doğarken bazı şeyleri seçemiyor. Anne ve babasını, kendi cinsiyetini, etnik coğrafyasını ve etnik kökenini seçemiyor. Ama koronayı da seçemiyor. Covid pandemisini biz hiçbirimiz seçemiyoruz. Bazı şeyleri seçebiliriz. Bir genç için neler var seçebileceği? Varlıklı olmayı seçemiyorsun ama çok çalışmayı seçebilirsin. Hayatta bazı şeyler vardır. Ahlaklı, adaletli, iyi, dürüst, çalışkan olmak gibi bütün bu insani özellikleri seçebiliriz. Bunları seçmemizin bize faydası ne olacak diye düşünürsek orta ve uzun vadede hep faydası olduğunu söyleyebilirim. Her zaman vurgulamaya çalıştığım bir kural var: Erdemli olmak mı karlıdır, çıkarcı olmak mı karlıdır? Kapitalist mantıkla ve o ahlakla düşünen kişiler hep çıkarcı olmanın karlı olduğunu söyler. Kısa vadede öyle görünür ama orta ve uzun vadede tarihte erdemli olanlar kazanmıştır. Gandi örneği gibi. Bu nedenle gençlere seçim yapma hakkını da sunmak zorundayız. Gençlik dönemi sadece kısa vadeli düşünülen, akıldan ve mantıktan çok hislerin hakim olduğu bir dönemdir. Hisleri ile hareket eden bir gence o hislerini artıran yönelimlere girilirse o genç yanlış yapmaya devam eder. O halde onun düşünen beynini de devreye sokacağız. Sadece hisseden beyniyle hareket eden bir gencin düşünen beynini de devreye sokmak bizim de sorumluluğumuzdadır” dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Covid konusunda delikanlılık yapılmaz”Pandemiyle ilişkiyi fırtınayla olan ilişkiye benzeten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Yağmur ve fırtınayı kimse istemez. Dallar kırılır, sular basar, birçok zorluklar yaşanır. Biz fırtınaya karşı ilişkimizi doğru kurarsak, yani evimizi sağlam yaparsak, tedbirlerimizi alırsak ve güvenlikli bir ortam oluşturursak fırtına olduğu zaman tedbirimizi almış oluruz ve hayatımızdan vazgeçmeyiz, sokakta kalmamış oluruz. Aynı şekilde Covid’de de öyle. Gençlere özellikle söylüyorum: Covid konusunda delikanlılık yapılmaz. Fırtınaya karşı nasıl delikanlılık yapılmazsa bu Covid için de geçerli. Muhakkak önlemleri almak çok önemli. Bilimin söylediği temizlik, mesafe ve maske kuralı önemli. Amasyalı hekim Şerafettin Sabuncuoğlu, ‘Salgın olduğu zaman iyi ye, iyi uyu, uzaktan selam ver’ diyor. Şu anda sosyal mesafe dediğimizi hatta fiziksel mesafe olması gerekiyor, bunun aynısını söylemiş. İbn-i Sina da salgın olduğu zaman herkesin kaçtığını, kendilerinin de kaçması gerektiğini söyleyen yardımcısına sağlıkçı olduklarını ve kaçamayacaklarını söylemiş. Bunu düzeltmek vazifemiz diyerek alanda kalmış ve elini sirke ile yıkayarak hastaları görmüş. O zamandan bu yana 500 – 600 yıldır bir İbn-i Sina çıkaramadık, o da ayrı bir konu. Bu da bizim ders alacağımız bir örnek. Bilimin de doğruladığı temel kurallar değişmiyor. Gençlere bunu söylemek istiyorum” diye konuştu.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Pandemi, stres yönetimini öğrenmek için bir fırsat”Pandemi döneminden çıkarılması gereken dersler olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Genç arkadaşlara son tavsiyem de şu: Pandemi dönemi bize birçok şeyi öğretiyor. Daha çok kendimizi tanımak için bir fırsat. Zorluklara karşı, stres altında soğukkanlı kalma becerimizi geliştirmek için bir fırsat. Stres yönetimini öğrenmek için bir fırsat. Bu pandemi neden oldu, neden istediğim gibi eğlenemiyorum, gezemiyorum diye yakınmak yerine bu krizi yönetmemiz önemli. Krizin iki ayağı var. Biri tehdit ayağı, diğeri de fırsat ayağı. Fırsat ayağını yönetebilirsek gençler için özellikle kazanım olur. Hayatın zor bir döneminde bazı şeyleri başarmamıza vesile olabilir” dedi.Prof. Dr. Levent Akın’dan ilk ders: “Covid Pandemisine Bakış”Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi, Hacettepe Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Aşı Enstitüsü Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Levent Akın tarafından “Covid-19 Pandemisine Bakış” başlıklı yeni akademik yılın ilk dersi verildi. İlk dersin moderatörlüğünü Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur yaptı.Prof. Dr. Levent Akın: “Pandemileri bitirmenin tek yolu aşılamadır”Pandeminin dünyada ve ülkemizde görülmesinden itibaren yapılan çalışmalar hakkında bilgiler veren Prof. Dr. Levent Akın, aşı çalışmalarına ilişkin de değerlendirmelerde bulundu. Dünyada 180’den fazla, ülkemizde ise 12 aşı çalışması olduğunu kaydeden Prof. Dr. Levent Akın, “Aşıya çok umit bağlandı. Dünyada bulaşıcı hastalık salgınlarına ve pandemilerini engellemenin yegane yolu aşılamadır. Önlemlerle bazı şeyleri düzeltebiliyoruz ama buna rağmen bu hastalığın ortadan kaldırılması ve tehdit boyutunun düşürülmesi için aşıya ihtiyacımız var” dedi.Prof. Dr. Levent Akın: “İnaktif virüs aşısının çalışmaları tamamlanmak üzere”Prof. Dr. Levent Akın, şunları söyledi: “Dünyada çok çeşitli çalışmalar var. Hacettepe Üniversitesi Aşı Enstitüsü olarak çalıştığımız recombinant bir aşı var. En yaygın olarak kullandığımız aşılardan biri inaktif virüs aşısı. Bu Çin kaynaklı bir aşı. Türkiye’de çalışmaları tamamlanmak üzere. Çin’den de bu anlamda ciddi miktarda aşı alınacağını, muhtemelen Aralık ayında uygulanabileceğini  tahmin ediyoruz. Öne çıkan konulardan biri RNA aşıları. Özellikle Almanya’da BioNTech’in yöneticisi olan Türk asıllı olması nedeniyle gurur duyduğumuz Prof. Dr. Uğur Şahin’in Türkiye’de de çalışmasını sürdürdüğü ki Türkiye’de bu çalışmasının olmasının sebebi Uğur Bey, Türkiye’de olmasını sağlamıştır.”Prof. Dr. Levent Akın: “Aralık’ta 1 milyon doz aşı geleceğini tahmin ediyoruz”Prof. Dr. Levent Akın, “BioNTech’in aşısının ticari olarak dağıtılması için Avrupa Birliği İlaç ve Tıbbi Malzemeler Kurulu dediğimz EMA diye bahsedilen kuruldan izin çıkması lazım. Ruhsat alması lazım. Bununla ilgili faz1 ve faz2 çalışmalarına ait raporları aldı. Faz 3 çalışmasının da olumlu raporunu alıp ruhsatın tamamlanmasını bekliyor. O yüzden beklenti, Aralık ayında Türkiye’de mRNA aşısının gelebileceğini tahmin ediyoruz. Çünkü Türkiye’de ciddi miktarda sözü var. Ama bütün dünya, ABD bu aşıdan 300 milyon doz istiyor. Türkiye’nin bu konuda yeteri miktarda alacağını tahmin ediyorum. Bazı tartışmalar var, sayı vermek ne kadar doğru bilmem ama Aralık ayında 1 milyon dozun geleceğini tahmin edebiliriz. Bu sayınım altında da kalabilir. Çünkü aşı üretimi biraz terzilik işidir de yani üretimde bir aksilik olabilir” dedi.Prof. Dr. Levent Akın: “mRNA aşısı, genetik yapıda değişiklik yapmaz”mRNA aşılarıyla ilgili dünyada çok çeşitli çalışmaların olduğunu, zaman zaman asılsız iddiaların da ortaya atıldığını kaydeden Prof. Dr. Levent Akın, “Şu anda üç aşı çalışması insanlar üzerinde deneniyor. İki tanesiyle ilgili çalışması bitirmek üzere. Bazıları diyor ki ‘mRNA aşısı ki Almanya’da üretilen ve Türkiye’de yakın zamanda uygulamaya geçeceğini tahmin ettiğimiz aşıya genetik yapısına girer, genetik yapısını bozar.’ mRNA’lar kalıcı bir genetik materyal değildir. İhtiyaç olduğu zaman ortaya çıkar, gerekli protein üretimini yaptıktan sonra kendisini kaybeder. Bu hücre bilimlerini yakından bilen tüm arkadaşlarımızın bildiği bir özelliktir. Kabaca söylemek gerekirse siz RNA aşısını veriyorsunuz. Virüsün insan hücresine yapışan proteine karşı mRNA size o proteini üretiyor. O proteine karşı vücut antikor üretiyor. Antikor üreterek bağışıklık sistemini ona hazırlıyor. Dolayısıyla gerçek virüsle karşılaştığınızda hastalığı yok ediyor. Bunun başarısı %90’lar düzeyde. Net olarak altını çizeyim: mRNA aşılarının genetik yapıda herhangi bir değişikliğe sebep vermesi mümkün değildir” diye konuştu.Prof. Dr. Levent Akın, Covid-19’un bulaş yollarına ilişkin yapılan çalışmalara da değinerek bulaş riskinin en çok aile içinde aile bireyleri, arkadaş ve eş dost arasında olduğunu, seyahat etmenin, toplu taşıma araçlarının da önemli oranda risk barındırdığına dikkat çekti.Yükselen akademisyenler cübbe giydiZOOM, ÜÜ TV ve Youtube hesapları üzerinden de canlı seyredilen Akademik Yıl Açılış Töreninde akademik yükseltme cübbe giyme merasimi de düzenlendi. Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan tarafından Prof. Dr. Ali Kocailik, Prof. Dr. Aslı Umut Dinç, Prof. Dr. Barış Metin, Prof. Dr. Burhan Pektaş, Prof. Dr. Ebru Öztürk, Prof. Dr. Ece Harman, Prof. Dr. Feride Gökben Hızlı Sayar, Prof. Dr. İbrahim Fırat Helvacıoğlu, Prof. Dr. Remzi Abalı, Prof. Dr. Sabri Cavkaytar, Prof. Dr. Sevgi Kızılcı Öz, Prof. Dr. Sevim Işık, Prof. Dr. Zehra Burçak Tümerdem Uluğ’a cübbeleri giydirildi.Üsküdar Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Mehmet Zelka da Doç. Dr. Asil Özdoğru, Doç. Dr. Aylin Yalçın Sarıbey, Doç. Dr. Emel Kaşıkçı, Doç. Dr. Gül Esra Atalay, Doç. Dr. İbrahim Arslan, Doç. Dr. İsmail Oral Hastaoğlu, Doç. Dr. Kaan Yılancıoğlu, Doç. Dr. Oğuz Tan, Doç. Dr. Özge Kılıçoğlu Mehmetcik’e cübbelerini giydirdi.Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Muhsin Konuk ise Dr. Öğretim Üyesi Nebiye Yaşar, Dr. Öğretim Üyesi Nuri Bingöl, Dr. Öğretim Üyesi Öznur Karaoğlu, Dr. Öğretim Üyesi Yeşim Ünveren, Dr. Öğretim Üyesi Zeynep Gümüş, Dr. Öğretim Üyesi Ayşe Özçetin Şenöz’e cübbelerini giydirdi.2020-2021 Akademik Yıl Açılış Töreni videosu için: 

16 KAS 2020

Covide yakalananlarda stres bozukluğu görülüyor…

“Net verilerle halkı doğru bilgilendirmek çok önemli”Zoom üzerinden gerçekleştirilen programda Doç. Dr. Onur Noyan salgının toplumsal ruh sağlığına etkisi hakkında önemli bilgiler verdi. Üsküdar Üniversitesi olarak salgınla alakalı koronafobi ölçeği geliştirdiklerini ve bu ölçeğin Covid-19 salgınında ortaya çıkan fobi davranışlarına yönelik yapılandırılmış bir ölçek olduğunu ifade eden Noyan; “Bu ölçeğin geçerliliği ve güvenilirliğini gösterdik, birçok çalışmada şuan kullanılmaya başlandı. Çünkü bizim karar vermemiz gereken bir davranış profili ortaya çıktı. Bazıları salgından dolayı çok fazla önlem almaya başladı. Bilim insanı olarak çok daha net bilgilere ihtiyacımız var. Bu araştırmada bizlerin ve sizlerin çıkaracağı derslerin başında, salgınla ilgili ayrıntılı araştırma ve net veriler üzerinden halkı doğru bilgilendirmenin önemi ortaya çıkıyor.” Dedi.“Salgın ruh sağlığını ve kalbi etkiliyor”Covid-19 salgınını geçirenlerin %96’sında travma sonrası stres bozukluğu belirtilerinin görüldüğüne değinen Noyan; “ Koronafobinin belirtileri arasında gece hastalığı düşünerek uyanma ya da hastalığın olumsuz sonuçlarını ölmeyi düşünme, uykunun bozulması ve depresyon gibi unsurlar bulunuyor. Eğer altta başka bir hastalık varsa durum daha da kötüleşmiş oluyor. Özellikle sağlık çalışanlarında depresyon, kaygı bozukluğu, uyku kalitesinde bozulmalar ortaya çıkabiliyor. Kadınlar, bireysel sağlığın veya dayanıklılığın zayıf olduğu kişilerdir. Yakınlarında ya da ailesinde Covid olan bireylerin psikiyatristik sorunlar yaşama ihtimalleri daha da artar. Tüm dünyada salgının ruhsal durumda depresyon ve kalbi etkilediğini söyleyebiliriz.” İfadelerini kullandı.“Belirsizlik, endişe yaratıyor”         Kişilerde endişe yaratan durumun belirsizlik olduğuna dikkat çeken Noyan; “Belirsizlik kişinin kendini garanti altında hissetmemesi ya da kendini tehdit altında hissetmesine sebep olur. Bu süreç içerisinde ortaya çıkan hastalık belirtilerinin dışında ‘Acaba hastalık kapar mıyım?’ endişesini taşıyan da çok fazla kişi var. Aynı zamanda evlere kapanmamız bizleri yalnızlaştırdı, daha içe kapandık daha kapalı bir çevre içerisinde yaşamaya başladık. Bu durumda konsantrasyon bozukluğu yaşamamıza neden oldu. Hastalığın bulaşma riski herkes de psikolojik rahatsızlık yarattı. Yapılan çalışmalar kadınlar, çocuklar, sağlık çalışanları, düşük sosyo-ekonomik durumda olanlar ve sosyal izolasyonda olanların daha çok psikolojik rahatsızlığa yakalandığını ortaya koymuştur. Kişiler, yaygın anksiyete bozukluğu, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu gibi durumlarla karşı karşıya kalmışlardır. Kontrol ve farkındalık bu durumda çok önemli yer tutuyor. Yeterli tıbbi kaynağı olanlar, önlemlere uyanlar, doğru bilgi alanlar süreci daha rahat geçirmiştir.” Şeklinde konuştu.

13 KAS 2020

Tıp Fakültesi Öğrencilerinden Patoloji Dersine İlgi!

“Öğrencilere uygulamalı öğrenme fırsatı sunuluyor”Üsküdar Üniversitesi’nin güçlü altyapı olanaklarından faydalanan öğrenciler Prof. Dr. Sami Zan Anatomi Diseksiyon Laboratuvarı, Prof. Dr. Nurettin Ali Berkol Anatomi Maket Laboratuvarı, Prof. Dr. Cihat Abaoğlu Tıbbi Beceri Eğitim Laboratuvarı gibi birçok laboratuvarda eğitimlerine devam ediyor.Çoğu anatomi eğitmeninin de ifade ettiği üzere kadavra diseksiyonununda edinilen tecrübenin yerini dolduracak hiçbir eğitim-öğretim materyali olmadığı da yadsınamaz bir gerçek. Tıp Fakültesi öğrencileri de Patoloji dersi kapsamında Prof. Dr. Sami Zan Anatomi Diseksiyon Laboratuvarı’nda gerçek kadavra üzerinde diseksiyon yaparak kitaplar veya atlaslardan gördükleri organlara ve dokulara dokunabilime ve hissedebilme ayrıcalığına sahip oluyor. Öğrencilere uygulamalı öğrenme fırsatı sunuluyor.

10 KAS 2020

AFAD Pandemi Faaliyetleri Konuşuldu…

“Afet yönetimi bir bütün olarak değerlendirilmektedir”Konuşmasının başlangıcında afet yönetiminin önemine değinen İbrahim Tarı; “Afet yönetimi bir bütün olarak değerlendirilmektedir. Afet öncesinde zaman zaman risk azaltma, afet esnasında müdahale, sonrasında geliştirme çalışmaları afet yönetim döngüsünün bir bütün olduğunu hepimize anlatmaktadır. Eğer biz bu süreci doğru yönetebilirsek afetlere müdahalede başarılı oluruz dolayısıyla zararı azaltabiliriz. Yeni yapılanma bütün bunları yapar hale gelmiştir.” İfadelerini kullandı.“Kurtarmadan önceki faaliyetler de afet müdahale planına dâhil”Afetlere müdahale konusunda konuşan İbrahim Tarı; “Afetlere müdahale de çok önemli. Bununla ilgili 1988 tarihli bir yönetmeliğimiz vardı. Orada bu günkü afet müdahale planımız var. Bu günkü afet müdahale planı kapsamında risk planları ve ardından da iyileştirme planları tamamlanacak. Biz afet müdahale planlarını anlatırken sadece kurtarmaya yönelik faaliyetler olarak öngörmüyoruz. Kurtarmadan önceki faaliyetleri de bu sistemin içinde tanımlıyoruz.” Dedi.“Afet hazırlığı yalnızca bir kurumun üstesinden gelebileceği bir durum değil”Afet gönüllülerinden bahseden Tarı; “Böyle günlerde en çok ihtiyacımız olan şey gönüllüler. Gönüllü sayımızın arttırılması gerekiyor. Gerçekten sahada ve çok yakından takip ettiğimiz İzmir depreminde de gerek müdahale, gerek iyileştirme çalışmalarında ve sosyal yardım çalışmalarında gönüllüleri görmekteyiz. Bu iş, afet hazırlığı yalnızca bir kurumun üstesinden gelebileceği bir şey değil. Bu ülkenin vatandaşları olarak sorumluluklarımız var. Gönüllü olmak, bu eğitimlere katılmak sizlere ve yakınlarınıza yardımcı olmakta oldukça faydalı olacaktır.” Şeklinde konuştu.

02 KAS 2020

Yeni ve Yeniden Güçlenen Enfeksiyonlar Konuşuldu…

“Parazitler ortak yaşamın aleyhine çalışan canlılardır”Online platformda gerçekleştirilen programda, parazitlerin nasıl yayıldığına değinen Dr. Kaya Sami Nizamoğlu; “Parazitler bize gelişi güzel gelmiyor. Parazitler ortak yaşamın aleyhine çalışan canlılar. İnsanların yaşam alanlarına göre, sosyo-kültürel yaşamlarına, yaşantılarına, yaşadıkları insanlara göre, kendi oluşturduğu ortamın özelliklerine göre geliyor, seçiyor yerleşiyor ve musallat oluyor. Çünkü çok basit canlılar ve değişim özellikleri çok yüksek. Bu yüzden adaptasyona ve tür atlamaya çok uygunlar. Dolayısıyla bizdeki herhangi bir kritik değişim yani yaşam tarzımızdaki bir değişim hemen patojen havuzumuzda değişikliklere sebep oluyor.” Şeklinde konuştu.“Beraber olduğumuz hayvanlardan yeni hastalıklar kapıyoruz”Hayvanların salgın hastalıklardaki rolünden bahseden Nizamoğlu; “Beraber olduğumuz hayvanlardan yeni yeni hastalıklar kapıyoruz. Ve bunlar bize ait hastalıklara dönüşüyor. Örneğin çiçek hastalığı sığırlardan geçmiştir. Sebebi ne bu hastalıkların? Çünkü hayvanlarla beraber yaşamaya başlamışız. Onları büyütüp yetiştirirken o hastalıklar bize geçmiş. Örneğin köpeklerde gençlik hastalığı diye bir hastalık vardır bu bizdeki kızamık hastalığının atasıdır.” Dedi.“Antibiyotiklerle muhteşem bir çağ başlattılar” Dr. Kaya Sami Nizamoğlu “Biz 1900’lü yılların ilk yarısında dünyadaki bütün enfeksiyonları yendiğimizi sandık. Hakikaten öyle oldu zannedildi. Antibiyotiklerle muhteşem bir çağ başlattılar. Artık bizim enfeksiyonlarla bir derdimiz kalmadı dendi. Dünyaya söylenen şuydu: ‘Artık bizim enfeksiyonlarla bir işimiz kalmadı, artık kronik hastalıklarla ilgileneceğiz sadece kanser gibi hastalıklardan öleceğiz, salgınlar bizi öldürmeyecek.’ Böyle aslı astarı olmayan bir havaya girilmişti fakat 1970’ten sonra birçok salgın hastalık ortaya çıktı ve bunların %70’i hayvanlardan geçen hastalıklardı.” İfadelerini kullandı.

26 EKI 2020

Çelik: “Tüp Bebek Tüm Aşamaların Genel Tabiridir”

İlginin yoğun olduğu programda Prof. Dr. Cem Çelik, tüp bebek tedavisinin tarihçesi, nasıl ortaya çıktığı, hangi durumlarda başvurulması ve nasıl uygulanması gerektiği konularına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. “Tüp bebek tüm aşamaların genel tabiridir”Moderatörlüğünü Zeynal Abidin Kocadağ’ın yaptığı programda Tüp bebek tedavisinin aşamalarından bahseden Prof. Dr. Cem Çelik; “Tüp bebek, yumurta hücrelerinin büyümesini sağlamak, sonrasında bu yumurta hücrelerini dışarıya almak, dışarıda spermle birleştirmek, embriyo oluşturmak ve oluşturduğumuz embriyoyu rahim içerisine nakletmek aşamalarının genel tabiridir. Bizim tüp bebek olarak adlandırdığımız işlemlerin aşamaları bunlar.” İfadelerini kullandı.“Hormonları dışarıdan yüksek oranda vererek tedaviyi sağlıyoruz”Tüp bebek tedavisinin süreçlerine değinen Çelik; “Biliyorsunuz vücudumuzda yumurtalıkların büyümesini sağlayan hormonlar var bunlar her kadında aylık olarak yenilenir. Biz bu hormonları dışarıdan çok yüksek oranlarda vererek daha çok yumurtanın büyümesini sağlıyoruz.” Şeklinde konuştu.

23 EKI 2020

Üsküdar Üniversitesi Tıpta Kadavra Eğitimleri Başladı

“Tıp fakültelerine her yıl yeni kadavra şart”Tıp fakültelerine her yıl yeni kadavra alınması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Ahmet Usta, “YÖK’ün tanımına göre her otuz öğrenciye bir kadavra olması gerekiyor. Zaten iki kadavra olmazsa açılışa izin vermiyorlar. Biz en başında iki değil üç kadavra aldık. Birini açtırdım çünkü öğrencilerin yarısı yüz yüze eğitime geldi, diğer yarısı da yazın gelecekler onlara planlıyorum. Ama ihtiyaca göre ikinciyi de açabiliriz çünkü üç tane kadavramız var.” Şeklinde konuştu.“Laf olsun diye yapılacak bir iş değil”Prof. Dr. Ahmet Usta üzerinde çalışılan şeyin yapısı bilinmezse nasıl tedavi edileceğinin de bilinmeyeceğini söyledi ve kadavra eğitiminin tıp öğrencileri için ne kadar önemli olduğunu vurguladı. Usta; “Birinci sınıfta anatomi dersi alıyorlar ama kadavra eğitimini ikinci sınıfta başlatıyoruz. Bunun iki sebebi var. Birinci sınıflar daha havaya tam girememiş oluyorlar. Kadavra açmak ciddi bir iş, sorumluluk ister. Laf olsun diye yapılacak bir iş değildir, bir ağırlığı da var. Çünkü bir insanı kesiyorsunuz, biçiyorsunuz. Doktorluk demek, hekimlik demek insanla ilgili hastalıklarda onları iyileştirmek demek. Dolayısıyla malzemeniz insan. Üzerinizde çalıştığınız şeyin yapısını bilmezseniz nasıl tedavi edeceğinizi de bilmezsiniz, anlamazsınız. Üstelik bilimsel anlamda baktığını zaman zaten daha da detayını bilmeniz gerekir. Çok moleküler düzeye kadar iniyoruz, bunları bilmemiz gerekiyor. Dolayısıyla üzerinde çalıştığımız şey insansa onun yapısını öğretmek anatominin işi. Bir makine motorunu düşünün parçalarını bilmeden tamir etmek mümkün olmaz. Onun gibi burada da çok ince ve mikroskobik düzeyde detaylar var. Bunların başlangıç yeri anatomidir. Biz buna ‘Kaba Anatomi’ diyoruz yani gözle görülen bilgiyi öğrencilere gösteriyoruz. Çok güzel malzemeler var ama hiçbir zaman orada okuduğunuzu gerçekte karşı karşıya gelip hayalde canlandıramazsınız. Bir şeyler yaparsınız ama kesin olmaz. Onun değişmez yeri kadavra salonudur.” Dedi.Tıp eğitiminde kadavra vazgeçilmez!Tıp eğitiminde kadavranın vazgeçilmez bir husus olduğunu ve bunun yerini hiçbir bilgisayar ortamı veya sanal gerçekliğin tutmayacağını belirten Usta, “Kadavra da diseksiyon deriz. Diseksiyon kesmek değil ayırmak demektir. Burada yapılan iş ayırmaktır, ayırarak bütün yapıları birbirinden uzaklaştırıp görünür hale getirip üç boyutlu görmektir. Ayrıca dokuyu ellemek gerekiyor. Oradakileri nasıl anlatırsanız anlatın ne bilgisayar ne başka bir şeyin bunu taklit etmesi imkânsız. En çok görülen şey öğrenci okulu bitirip, ihtisasa girip cerrahi dal yapıyorsa hepsi gelir “Hocam kadavraya girebilir miyim?” diye rica eder. Çünkü zamanında yeterince yapmadığını düşünüyor ve şu anda birilerini ameliyat ediyor. Ama ameliyat alanı küçüktür hızlı olmak zorundasınız. Burada saatler sürüyor geniş. Orada kestiğiniz şeyin adını bilirsiniz ama nerede bitiyor, nerede başlıyor göremezsiniz. Çok küçük alanlarda çalışırsınız. Onun için orada yeni şeyler öğrenmek çok zor. Kadavrada daha geniş çalışarak o yapıyı öğrenmek, tanımak hele ki yeni bir ameliyat tekniği geliştirmek istiyorsanız muhakkak kadavra önünde çalışmanız lazım. Tıp eğitiminde kadavra vazgeçilmez. Yerini bilgisayar ortamları, üç boyutlar, sanal gerçeklikler hiçbiri tutmaz. Hepsinin büyük katkısı var ama kadavranın yerini hiçbiri tutamaz, tutamamıştır da.” İfadelerini kullandı.

19 EKI 2020

Tıp Fakültesi Akademik Genel Kurul Toplantısı Gerçekleştirildi

Toplantıda, 2020-2021 eğitim öğretim yılında uygulanacak genel işleyiş hakkında bilgilendirmelerde bulunuldu.“Yeni bilgiler üretenler ayakta kalabiliyor”Üsküdar Üniversitesi olarak yenilikçi politikaları önemsediklerini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan bütün dünya da sadece yeni bilgiler üreten toplumların ayakta kalabildiklerini ifade etti. Akademisyenlerin üç temel fonksiyonlarının olduğuna dikkat çeken Tarhan, bunların öğrenci yetiştirmek, araştırma ve geliştirme yapmak ve toplumu bilgilendirmek olduğunu söyledi.“Zihinsel kuluçka yapmalıyız”Proje üretmenin önemine vurgu yapan Tarhan, “Proje konusunda zihinsel kuluçka yapmamız lazım. Projeler gerçekleştirerek öğrencilere örnek olmamız gerekiyor. Her hastadan yeni bir şeyler öğrenmeliyiz. Kalite şuan dünyadaki en önemli para birimi. Hastayı tedavi ederken, kaliteli iş yapmak, yeni hedeflere yol açıyor ve hata payımızı azaltıyor” şeklinde konuştu.

07 EKI 2020

Tıp Fakültesine Hoş Geldiniz Etkinliği Gerçekleştirildi

Programa, Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Murat Kalemoğlu’nun yanı sıra akademik ve idari kadro katıldı.“Her zaman sizinle beraberiz”Prof. Dr. Haydar Sur, üniversitenin güçlü akademik kadro ve alt yapısıyla öğrencileri karşıladığını belirterek, “Şu anki süreçten dolayı belki yüz yüze veli iletişimleri belki ihmal edilebilirdi ama biz bunu yapmayacağız, her zaman sizinle beraberiz. Öğrenci ve öğrenci yakınlarıyla birlikte iç içe çok güzel bir dönem geçireceğimizi ümit ediyorum. Birlikte bulunmaktan mutluluk duyduğumuz çok iyi bir akademik kadronun sizleri beklediğini sevinç ve mutlulukla söylüyorum. 21.yüzyılın çağdaş bir hekimini yetiştirecek tüm altyapımızın da hazır olduğunu gururla söylüyorum. Bulunan olanaklardan azami olarak yararlanma gayreti size kalmış bir şey.” İfadelerini kullandı.“Bunlar buz dağının görünmeyen kısmı”Prof. Dr. Sur; “Tıp hayatı sadece birilerini muayene etmek, reçete yazmak, tahlil istemek ve bunlardan sonra git evde yirmi gün yat sonra kontrole gel demek değildir. Bunlar işin buz dağının görünen kısmıdır. Asıl olan bir insanın sosyal, beden ve psikolojik dünyasına girmek ve onun sağlığıyla ilgili durumları tam anlamıyla değerlendirebilmek ve kişinin sosyal bir varlık olarak hayatına devam ettirebilecek bir hekim olabilmek sadece tıp biliminin pozitif, normatif kurallarını ve bilgilerini edinmekle yetmez. Buna ilave olarak sosyal bilimlerden ve güzel sanatlardan nasibini almak gibi bir yükümlüğünü olduğunu hatırlatmak isterim.” Dedi.“Hekimlik usta çırak ilişkisi ile öğrenilir”Hekimliğin ancak usta çırak ilişkisiyle sağlam bir temele oturacağını vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan ise; “Hekimlik veballi bir meslek. Bir insan size geliyor ve tedavi olacağı için güveniyor. Hastanın yüksek yararına göre nasıl hekimlik hizmeti vereceğiz diye düşüneceğiz. Hastanın yüksek yararı, hekimin yararından ve kurumun yararından daha önemli. Bu düşünceyi olmayan bir kimse medikal etiğe uymuyor demektir. Biz Üsküdar Üniversitesi olarak size sadece akademik bilgi öğretmeyi değil hayat başarısını da öğretmeyi hedefliyoruz. Öğrencilerimizle altı senelik bir yolculuğa başladık. Sorununuz olduğunda danışman hocalarınızla ve dekanınızla paylaşabilirsiniz. Hekimlik usta çırak ilişkisi ile öğrenilir. Onun için hocalarınıza soru sormaktan çekinmeyin.” Şeklinde konuştu.

05 EKI 2020

2020-2021 Yılı Oryantasyonu Tıp Fakültesiyle Başladı

Zoom üzerinden online olarak gerçekleştirilen programda öğrenciler, akademik ve idari alandaki çalışmalara dair birçok konuda bilgilendirildi.“İkilemde kalarak seçilebilecek bir bölüm değil”Programda konuşma yapan Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, “Hekimlikte ikilem hayır getirmez. Bu yüzden hekimlik, ikilemde kalarak seçilebilecek bir bölüm değil. Dolayısıyla gözünüzdeki ışıltıyı gördükçe benim ve diğer hocalarımın içi kıpır kıpır oldu. Bu duygularınız için bütün öğrencilerime teşekkür ediyorum.” Dedi.“Becerilerinizde hiçbir gedik bırakmayacağız”Online eğitimlerin öğrencileri tedirgin ettiğini belirten Prof. Dr. Sur, “Dersleri şimdilik online alacaksınız. Bu durum sizi tedirgin etmesin. Bütün bu süreç boyunca bütün hocalarımız her konu hakkında düşündü. Yazın etüt şeklinde hepinize okulda eğitimler vereceğiz. Becerilerinizde hiçbir gedik bırakmayacağız, bu konuda mahzun olmayın.” İfadelerini kullandı.Programın devamında öğrencilere direktörlükler de bilgilendirmelerde bulundu.Kurumsal İletişim Direktörü Tahsin Aksu, Öğrenci İşleri Direktörü Cumhur Bakır, Erasmus Kurum Koordinatörü Emre Üçsular, Sağlık Kültür ve Spor Direktörü Özcan Demir, Kütüphane ve Dokümantasyon Yöneticisi Duygu Nar, Bilgi Teknolojileri Direktörü Celil Çakmak ile Kariyer Merkezi Direktörlüğünden Aslı Cevahir Arabacı Keleşabdioğlu birim ve işleyişiyle ilgili öğrencileri bilgilendirdi.

14 EYL 2020

Prof. Dr. Haydar Sur’un Kitabı 1’inci Sırada!

Sağlık Kültürü ve İletişimi Blogu tarafından yayınlanan listede Prof. Dr. Haydar Sur ve Biruni Üniversitesi Öğretim Üyesi Uzm. Dr. Tunçay Palteki’nin editörlüğünü üstlendiği “Hastane Yönetimi” isimli kitap, sağlık yönetimi alanında Türkçe yazılmış en iyi sağlık yönetimi kitabı seçildi.“Hastane yönetimi alanında yazılmış gerçek bir külliyat”Türkiye’de sağlık yönetimi ve hastane yönetimi üzerine yazılmış en kapsamlı kitap konumunda olan “Hastane Yönetimi” kitabı, onlarca uzman, hasta yönetiminin insan kaynakları, kalite, pazarlama, mevzuat, finans, fiyatlandırma, hasta ilişkileri gibi tüm bileşenleri ele alıyor.Sağlık Kültürü ve İletişimi Blogu yazarları, “Hastane Yönetimi” kitabını “Hastane yönetimi alanında yazılmış gerçek bir külliyat” olarak nitelendiriyor.Ayrıca listenin ikinci sırasında yer alan, Prof. Dr. Elif Dikmetaş Yardan tarafından kaleme alınan, sağlık işletmelerinde stratejik yönetim uygulamaları üzerine okuyuculara rehber niteliğinde olan “Sağlık Kurumlarında Stratejik Yönetim” kitabında da Prof. Dr. Sur’un katkısı oldukça büyük.

11 EYL 2020

Pandemi Sürecinde Okul ve Okul Sağlığı Hemşireliği Konuşuldu

Zoom Webinar üzerinden gerçekleşen programa Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Semra Doğan, Dr. Öğr. Üyesi Emine Ekici, Dr. Öğr. Üyesi Bahise Aydın ve Üsküdar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünden Eğitimci Sabahat Özgöl konuşmacı olarak katıldı.Prof. Dr. Selma Doğan: “Okul sağlığı profesyonellerine kalıcı olarak ihtiyaç var”Programın moderatörlüğünü yapan Hemşirelik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Selma Doğan okullarda sağlık hemşireleri olması gerektiğine dikkat çekerek “Pandemi süreci kuşkusuz bizim güz dönemi planlarımızı önemli ölçüde etkilemiş ve hayatımızın da bütün kısımları bu durumdan etkilenmiş durumda. Ancak en fazla etkilenen kurumların başında okullar ve çocuklar geliyor. Okulların açılmasına çok az bir zaman kala yapılması gerekenlerle ilgili belirsizliklerin de olduğu bu süreçte okul sağlığı çok önem kazandı. Çünkü okullar yalnızca bilgi aktarılan kurumlar değil bunun yanı sıra çocukların bilişsel, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimleri, gelecek için yaşama hazırlanmaları konusunda okullar büyük bir önem taşıyor.Bu nedenle yalnızca uzaktan eğitimle eğitimlerin yürütülemeyeceğinin altını çizmek istiyorum. Pandemi sürecinde okulların tümüyle kapalı tutulması mümkün görülmüyor ve açılması için birçok birim tarafından öneriler getiriliyor. Bununla birlikte okulların açılması noktasında gerek çocuklar gerekse çalışanlar, öğretmenler ve aileler için güvenli hale getirilmesi bir gereklilik olarak ortaya çıkıyor. Bunlarla ilgili çok önemli çalışmalar yapıldığını biliyoruz ancak yine de temelde salgında dâhil olmak üzere okullarda sağlıklı bir öğrenme ortamının oluşturulmasında okul sağlığı profesyonellerine kalıcı olarak ihtiyaç olduğunun altını çizmek istiyorum.” Dedi.Okulların kapanması birçok alanı etkiledi!Prof. Dr. Haydar Sur, eğitimin kesintiye uğramasıyla birçok sorunun da gün yüzüne çıktığını belirtti. Prof. Dr. Sur; “Okul dediğimiz kurumlar hemen üzerinden hızlıca geçilecek yerler değil. Okulların kapanması sadece öğretmenleri, öğrencileri ve aileleri değil geniş kapsamlı ekonomik ve toplumsal kitleleri etkiler. Eğitimin kesintiye uğraması çocuklarda beslenmenin bozulmasına, çocuk bakım sorunlarına ve bunun sonucunda çalışamayan ailelerin ekonomik maliyetine de neden oluyor. Okulları yeniden eğitime açmanın faydaları göz ardı edilemez. Okullarda eğitime devam edilmesiyle birlikte öğrencilerin çalışmalarını tamamlamaları ve bir sonraki sınıfa devam edebilmeleri, çocuğa karşı şiddetin önlenmesi, sosyal-psikolojik esenlik, ebeveynlerin çalışmasına izin vermek ve toplumsal fayda sağlaması gibi birçok iyi yönleri olacak.” İfadelerini kullandı.Prof. Dr. Haydar Sur: “Okullarda okul sağlığı hemşiresinin bulunması gerekiyor”Okulların yeniden eğitime geçmesiyle izlenecek kriterlerden bahseden Prof. Dr. Haydar Sur, “Eğitim kurumlarında Covid-19 takibi iyi bir şekilde yürütülmeli. Bunu gözlemlemek için de okullarda halk sağlığı önlemlerinin uygulanması ve bunlara uyulması gerekiyor. Bunun da daha iyi bir şekilde yürütülmesi için her okulda en az bir tane “Okul Sağlığı Hemşiresi” nin olması gerekiyor. Bugün baktığımızda gelişmiş bütün ülkelerin okullarında hemşire bulunmaktadır. Bu süreçte okullarda okul sağlığı hemşirelerinin önemini bir kez daha anladık.” Dedi.Sabahat Özgöl: “Yüz yüze eğitime büyük ihtiyaç var”Üsküdar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı olarak öğretmenlik yapan Sabahat Özgöl; “Sağlık Bakanlığı ve Eğitim Bakanlığının okulların açılmasına ilişkin yürüttüğü çok önemli çalışmalar oldu. Her duruma hazırlıklı olmak amacıyla bütün yaz boyunca online eğitimler için derslerin videoları çekildi. Bu süreçte okullarımız hem online eğitime hem de yüz yüze eğitime hazır bir durumda. Bizim istediğimiz öğretmeler ve öğrencilerin okullarımıza dönmesi. Şunu da unutmayalım akademik başarı dediğimiz şey sosyal hayatımızın bir kısmı. İnsanlarla olan iletişimimiz, etkileşimimiz birinci planda. Akademik hayatımız sosyal hayatımızla, etkileşim ve iletişimimizle perçinleniyor. Bu yüzden de yüz yüze eğitime büyük ihtiyaç var.” Şeklinde konuştu.Aile, öğrenci ve okul personeli eğitimi çok önemli!Üsküdar Üniversitesi Hemşirelik Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Emine Ekici okulları açmanın bir süreç yönetimi olduğunu belirtti. Ekici, “Bu durum bir süreç yönetimi. Burada öğrenciler, öğretmenler ve idarecilerin sorumlulukları var ve herkesin bu sorumlulukları yerine getirmesi gerekiyor. Bu süreç okula gelmeden, okula giderken ve okuldaki süreci kapsıyor. Okul personeli, öğrenci ve ailelerinin Covid-19’a karşı olan eğitimi çok önemli. Bu kapsamda aile eğitimi, öğrenci eğitimi ve okul personeli eğitimlerinin gerçekleştirilmesi gerekiyor.” Dedi.Dr. Öğr. Üyesi Bahise Aydın: “Önlemlerin sürekli takip ve kontrol edilmesi gerekiyor”Programın son konuşmacısı olan Üsküdar Üniversitesi Hemşirelik Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Bahise Aydın ise; “Bu dinamik bir süreç. Senaryolara geçmeden önce öğrencilerin ve çalışanların iletişim listesinin çıkarılması gerekiyor. Koruyucu önlemlere uyum bu noktada çok önemli. Önlemlerin sürekli takip ve kontrol edilmesi gerekiyor. Bunun için önerimiz her okul için okul hemşiresi, okul sağlığı hemşiresinin yer aldığı Covid-19 eylem planı, sürekli eğitim ve sertifikasyon programları, dernek ve toplulukların bir arada çalışması ve gerekirse yenilerinin kurulması, bilimsel araştırmalar, toplantılar ve çalıştaylar ile politika ve rehberlerin oluşturulması gerekiyor.” İfadelerini kaydetti.

11 EYL 2020

Üsküdar Üniversitesinden Çocuğun Ruhsal Gelişimine Destek Projesi

Çarşı Yerleşkede yapılan projenin ilk odak toplantısında aile hekimleri ile bir araya gelinerek çocukluk döneminde uygun yaklaşımlarla ilgili politikalar hakkında uzman görüşü alındı.“İşbirliğimizi sürdürme kararı aldık”Sahada aktif bir şekilde çalışan deneyimli profesyonel aile hekimleriyle proje çerçevesinde detaylı bir görüşme yaptıklarını belirten Özşahin, “Öncelikle aile hekimlerimizin konuya hâkim olduklarını, işlerini sahiplendiklerini ve profesyonel bir yaklaşım sergilediklerini gözlemlemek bizi mutlu etti. Bizlere aktardıkları saha deneyimleri ve gözlemleri bu projede bize yol gösterici olacak. Bu çalışmanın bundan sonraki süreci içerisinde etkin işbirliğimizi sürdürme kararı aldık’ şeklinde konuştu.“Nasıl başlarsa öyle gider”Projenin danışma kurulunda yer alan Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Gökben Hızlı Sayar da “Bu projeyi çok önemsiyoruz. ‘Nasıl başlarsa öyle gider’ sloganı ile yola çıktık. 0-3 yaş dönemindeki çocuklara uygun yaklaşımın, gerek bireyin gerekse tüm toplumun ruh sağlığı için çok önemli olduğunu biliyoruz.” İfadelerini kullandı.Toplantıda pandemi koşullarına uygun biçimde maske ve sosyal mesafe kuralına uyuldu.

18 AĞU 2020

21. yıl dönümünde 17 Ağustos Depremi konuşuldu

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Murat Kalemoğlu, Herkes İçin Acil Sağlık Derneği (HİASD)’nin 17Ağustos 1999 depremi için düzenlediği “Marmara Depremleri Deneyimleri” programına konuşmacı olarak katıldı.Zoom üzerinden çevrimiçi olarak gerçekleştirilen programda Prof. Dr. Kalemoğlu, olası bir depreme karşı hazır olmak için bugüne kadar alınmayan önlemlerin bugün nasıl alınması gerektiğine dikkat çekti.“Şebekeler ve GSM operatörleri kötü bir sınav verdi”Prof. Dr. Murat Kalemoğlu, olası bir deprem durumunda telsizle iletişimin çok önemli olduğunu belirtti. Kalemoğlu, “Mevcutta FM 103 frekansta yayın yapması planlanan deprem FM’i çağ dışı görmüyorum. Özellikle mahallelerin, yardım dağıtılan bölgelerin duyurulması açısından iletişimde önemli olacaktır. 2019 yılında Silivri açıklarındaki depremde hepinizin malumu şebekeler ve GSM operatörleri kötü bir sınav verdi ve bu 7.5’lik bir depremde kötü bir sınav vermeye devam edecekler gibi geliyor. Bu nedenle yine çağın biraz gerisinde de olsa telsiz iletişiminin aktif, amatör ya da profesyonel düzeyde devam etmesi kanaatindeyim.” Dedi.Yardım gecikmeden sağlanmalı!Kalemoğlu, deprem anında geliştirilen uygulama ve yazılımlarla afetlerin tahribatına ilişkin verilerin ortaya koyularak yardımın sağlanması gerektiğine dikkat çekti. “2005 yılında yaptığımız planlarda Türk Hava Kuvvetlerine bağlı uçaklar yarım saat içerisinde deprem bölgesinin fotoğraflarını çekip daha önceki fotoğraflarla karşılaştırarak bir nevi coğrafi bilgi sistemiyle uyarlanarak hangi mahallede ne düzeyde yıkım var, yolların hangileri açık hangileri kapalı? Bütün bunları bir saat içerisinde raporlama imkânı vardı. Şimdi coğrafi bilgi sistemiyle, daha da önemlisi mobil sistemlerle ve yazılımlarla çok kısa sürede afetin, tahribatın, yolların ve iletişimin düzeyini ortaya koyarak yardımın gecikmeden sağlanması gerekir.” Şeklinde konuştu.“Deniz yoluyla da ulaşımın sağlanmasında fayda var”Sözlerine deniz yollarının önemine dikkat çekerek devam eden Prof. Dr. Murat Kalemoğlu şu ifadeleri kullandı; “Örneğin Tuzla’da demiryolu, altgeçit, üstgeçit zarar görebilir, birbirine yakın binalardan dolayı geçişler zorlaşabilir. Üç tarafı denizlerle çevrili Anadolu ve Trakya kesimine deniz yoluyla da ulaşımın sağlanmasında fayda var. Biz İstanbul Afet Planında bu hususu da gözeterek özellikle kilit personelin görev başına geçmede deniz yolunu kullanmaları tarzında plan yapmıştık. Yine Anadolu yakasında Maltepe, karşıda Silivri ve Bakırköy’de birer feribotun yeşil alan olarak sağlık kuruluşu haline getirilmesi tarzında bir düşüncem var. Askeriyede mevcut servisler bile hasta taşımaya yönelik ambulanslar ve sahra tipi yardım araçları haline getirilebiliyordu. Yine mevcut feribotlarda da afet zamanı bu gibi unsurlar yapılabilir.” Dedi.

11 AĞU 2020

Milyonlarca Aday Öğrenci ve Ailelerinden Yoğun İlgi

2020 Tercih ve Tanıtım Dönemi’ne pandemi koşulları altında giren Üsküdar Üniversitesi, aldığı yoğun önlemler ile hem yüz yüze hem de farklı dijital mecralar yoluyla aday öğrencileri bu yıl da yalnız bırakmadı. Hijyen ve fiziki mesafe kurallarına tam uyum içinde yerleşkeleri ziyaret eden binlerce üniversite adayı ve yakınları, güvenli bir ortamda tercih-tanıtım hizmeti almanın mutluluğunu yaşarken, üniversite bu tercih döneminde de pek çok farklı iletişim kanalı ile milyonlarca aday ve ailelerine ulaşmanın gururunu yaşıyor.Üsküdar Üniversitesi, tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 pandemisinin ülkemizde de görüldüğü 2020 Mart ayı itibariyle uzaktan eğitime hızlıca adapte olmuş, ÜÜTV, ALMS, STIX ve ZOOM gibi farklı dijital platformlarla öğrencilere senkron (canlı) ve asenkron verilen eğitimlerle yükseköğretimi kesintisiz bir şekilde devam ettirmişti. Üniversite, uzaktan eğitimdeki başarısını 2020 Tercih ve Tanıtım günlerinde de sürdürdü. Türkiye’de ilk kez “Fi-jital Üniversite” kavramını hayata geçirerek hem fiziki hem de dijital eğitimi en efektif şekilde harmanlayan Üsküdar Üniversitesi, zorlu YKS maratonunun ardından tercih yapacak aday öğrenciler için de adeta seferber oldu. İstanbul’un kalbi Üsküdar’daki yerleşkelerinde tüm temizlik, hijyen ve fiziki mesafe kurallarını harfiyen yerine getiren üniversite, 100’ü aşkın “sarı tişörtlü” görevli öğrenci ekibi, tanıtım uzmanları ve akademisyenleriyle üniversite adaylarının yanında oldu. 37 bini aşkın adayla birebir görüşmeYKS sonuçlarının açıklandığı 27 Temmuz 2020 itibariyle tüm yerleşkelerinde adaylara hizmet vermeye başlayan Üsküdar Üniversitesi, 15 günlük tanıtım dönemi zarfında binlerce aday öğrenci ve ailelerini tercih merkezlerinde ağırladı, onlara en doğru tercih konusunda destek oldu. Dijital mecraları da aktif bir şekilde kullanan üniversite, çağrı merkezi, canlı-destek, Microsoft Teams, WhatsApp, 360 derece sanal tur gibi uygulamalarla 37 bini aşkın adayla birebir iletişim kurdu. Kurucu Rektör Prof. Dr. Nevzat Tarhan ve Mütevelli Heyet Başkanı A. Furkan Tarhan başta olmak üzere tüm akademik ve idari kadro adaylarla birebir ilgilendi. Üsküdar Üniversitesi, resmi tercih sürecinin son bulacağı 14 Ağustos 2020, Cuma gününe kadar kesintisiz şekilde tercih-tanıtım hizmeti vermeyi sürdürecek. Sosyal medyada 10 milyonluk rekor izlenme Sosyal ve dijital medyada da aktif bir iletişim yürüten Üsküdar Üniversitesi’nin 28 saniyelik tanıtım filmi, sadece 15 gün içinde YouTube platformu üzerinden 1 milyon 350 bin kez izlenerek üniversiteler arasında adeta bir rekora imza attı. Facebook ve Instagram’daki tanıtım videolarının gösterim sayılarıyla sadece sosyal medyadaki izlenme rakamlarının 10 milyonu aşması dikkat çekti.Üsküdar Üniversitesi kısa kurumsal filmi:“Türkiye’nin Fi-jital Üniversitesi” yeni öğrencilerini bekliyor! Üniversite adaylarının bu zorlu dönemde hep yanında olan Üsküdar Üniversitesi, yeni dönemde de yüz yüze eğitim ile uzaktan eğitimi en efektif şekilde sentezleyerek hem fiziki hem de dijital altyapısını öğrencilerinin hizmetine sunarak “Fi-jital Üniversite” kavramını hayata geçiriyor. Böylece “Üsküdarlı” öğrenciler, şartlar ne olursa olsun daha iyi bir geleceğe bilgili ve donanımlı emin adımlarla yürüyecekler. 

05 AĞU 2020

Prof. Dr. Uzbay’dan aday öğrencilere altın tavsiyeler!

Üsküdar Üniversitesi tercih döneminde adaylara yol göstermeye devam ediyor. Adaylara yönelik instagramdan canlı olarak düzenlenen “Tercih Buluşmaları” programında alanında uzman isimler adaylara önemli bilgiler aktaracak. Canlı yayının ilk konuğu Rektör Danışmanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay oldu.Üsküdar Üniversitesi Kurumsal instagram hesabından gerçekleştirilen programın moderatörlüğünü Kurumsal İletişim Medya PR Birim Yöneticisi - Gazeteci Şaban Özdemir üstlendi.Tercih buluşmalarının ilkinde Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dâhili Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay “Türkiye’de Nobel’i Düşlemek ve İcat Çıkarmak” başlıklı konuşmasında aday öğrencilere önemli tavsiyelerde bulundu.“Üsküdar Üniversitesi pandemi sürecini çok iyi yürüttü”Konuşmasının başlangıcında Covid-19 Pandemisi nedeniyle online eğitime geçilmesini ve bu sürecin Üsküdar Üniversitesi tarafından profesyonellikle yürütüldüğüne değinen Uzbay; “Eğitimler online ortama taşındı. Üsküdar Üniversitesi bu süreci gayet güzel ve profesyonelce yürüttü. Sistem gayet güzel çalıştı ve bu öğrencilerin memnuniyetine de yansıdı. Üsküdar Üniversitesini bu işi en iyi götürenlerden biri olarak adlandırmanın doğru olduğunu düşünüyorum.” Dedi.“Sağlığa ve özgürlüğe sahip olan insan her şeyi başarır”Covid-19 Pandemisi ile birlikte bazı bölümlerin öneminin daha da iyi anlaşıldığına dikkat çeken Uzbay; “Pandemi ile birlikte en başta sağlık bilimleri çok fazla önem kazandı. Önceden siyaset ve ekonomi konuşurduk, şu anda herkesin ortak bir problemi var. Sağlığın önemi ortaya çıktı. İkinci olarak önem kazanan ve değeri ortaya çıkan bir başka bölüm ise psikoloji bölümü. Virüs, bazı insanlarda psikolojik sorunlara yol açtı. İnsan sağlığı her şeyden önemli. Bir insanın sağlığa ve özgürlüğe sahip olması lazım. Bu iki unsura sahip olan insan her şeyi yapar ve başarır. Pandemi bize birbirimize ne kadar muhtaç olduğumuzu ve günlük hayatımızın kıymetini anlattı.” Şeklinde konuştu.Prof. Dr. Uzbay’dan aday öğrencilere altın tavsiyeler!Sözlerinin devamında aday öğrencilere tercih konusunda bazı tavsiyelerde bulunan Uzbay, iki önemli unsura dikkat çekti ve ekledi:“Kariyer Testini Çözün”“Tercih konusunda Üsküdar Üniversitesinin önemli bir sloganı var “Hayat Tercihtir”. Hayatımızı tercih ve kararlarımız şekillendiriyor. Bu şekillendirmede üniversite önemli bir basamağı oluşturuyor. Adaylara iki önemli tavsiyem var. Birincisi ne istediklerini bilsinler. Sevmedikleri bölümde mutlu olmaları çok zor. İyi notlar alabilir, başarılı olabilirler ama mutlu olmaları için sevdikleri yerde olmaları lazım. Adayların kendilerine karşı tarafsız olup, ne istediklerini ortaya koymaları lazım. Bu anlamda bizim web sitemizde de bulunan kariyer testlerinden yardım alabilirler, kariyer testi yol gösterici olacaktır. Kariyer testini yapan adaylar %80 doğruluğa ulaşmak istiyorlarsa sorulara samimi cevap vermeleri gerekir.“Profesyonel tercih danışmanlarından yardım alın”İkinci önemli maddenin mutlaka profesyonel destek olduğuna dikkat çeken Uzbay, “Adayların mutlaka profesyonel tercih danışmanlarından yardım almaları önemli. Tercih danışmanları ile görüşsünler. Üniversitelerin tercih tanıtım günlerine katılsınlar. Bizim üniversitemizde de var. Bu imkânlardan yararlanmakta, profesyonel yardım almakta fayda var.” İfadelerini kullandı.“Üniversite seçimi çok önemli”Üniversite seçiminin de en az tercih listesi kadar önemli olduğunun altını çizen Uzbay; “Üniversite daha bir yaşam sürebilmek için bir basamak ama sadece bundan ibaret değil. Üniversitenin aynı zamanda araştırmaya, geliştirmeye, entelektüel beceri kazandırmaya da yönelik olması lazım. Şimdiki gençler çok şanslı özellikle İstanbul’da pek çok üniversite var. Ben şu an üniversite seçecek olsaydım ilk önce akademik kadrosuna bakardım. Bu bağlamda gençlere tavsiyem şu dört maddeye dikkat etsinler.- Birincisi akademisyenlerin CV’lerine baksınlar.- İkincisi üniversitenin olanakları çok önemli. Laboratuvar, AR-GE imkânlarını mutlaka araştırsınlar.- Üçüncüsü üniversitenin bulunduğu lokasyon.- Son olarak da en önemlisi adayın üniversiteye içinin ısınması çok ama çok önemli. Kapıdan içeri girdiğinde aday kendini orada hayal edebiliyorsa o zaman tercih edebilir.” Dedi.

30 TEM 2020

Üsküdar Üniversitesi Öğrencilerinin Memnuniyetini Araştırdı!

Üsküdar Üniversitesi, öğrencilerinin memnuniyet düzeylerini ölçümledi. Yaklaşık 17 bin öğrencinin katılımıyla gerçekleştirilen çalışmada özellikle pandemi sürecinde üniversitenin uzaktan eğitim, sosyal medya ve teknolojik altyapısına ilişkin görüşleri değerlendirildi. Çalışmada dijital ulaşılabilirlik memnuniyeti %80 çıkarken, uzaktan eğitim uygulamalarına ilişkin memnuniyet düzeyi ise %78 olarak yansıdı.Üsküdar Üniversitesi’nde 2019-2020 Bahar döneminde öğrencilerin memnuniyet düzeyleri ölçüldü. 16 bin 991 öğrencinin katılımıyla gerçekleştirilen çalışmada özellikle pandemi sürecinde uzaktan eğitim ve teknolojik altyapıya ilişkin görüşler değerlendirildi.Çıkan sonuçlar ise şu şekilde:Sosyal medya uygulamalarından %80 memnuniyet“Sosyal medya, mobil uygulama, TV gibi iletişim kanalları aktif olarak kullanımı ve bilgilendirme faaliyetleri yeterlidir” önermesine 14 bin 983 katılımcıdan %80 oranındaki 11 bin 960 katılımcı olumlu görüş bildirdi.Dijital ulaşılabilirlik memnuniyeti %80“Çağrı merkezi, ondestek, whatsapp hattı gibi iletişim kanalları kolay ulaşılabilir ve yeterlidir” önermesine 14 bin 110 katılımcıdan %80 oranındaki 11 bin 223 kişi olumlu cevap vererek katıldığını belirtti.Uzaktan eğitim uygulamalarında %78 memnuniyet“LMS, ZOOM, ÜÜTV vb. senkron eğitimler kolay ulaşılabilir ve yeterlidir” şeklindeki değerlendirmeye 15 bin 275 katılımcıdan %78 oranında, 11 bin 935 kişi olumlu cevap vererek katıldığını söyledi.STIX programından %85 memnun kaldıUzaktan eğitim sisteminin bir parçası olan STIX dosya paylaşım uygulamasına ilişkin olarak da öğrencilere memnuniyet durumları soruldu. “STIX dosya paylaşım sistemi kolay ulaşılabilir ve yeterlidir” değerlendirmesine 15 bin 381 katılımcıdan %85 oranında 13 bin 126 kişi olumlu bulduğunu belirtti.Uzaktan eğitim teknolojilerinden memnuniyet de yüksek“Uzaktan eğitim teknolojilerinin kullanımından genel olarak memnunum” önermesine ise 15 bin 225 katılımcıdan %73’ü (11 bin 163 kişi) olumlu bulup katıldığını ifade etti.İdari hizmetlerde memnuniyet %81 oranında“İdari hizmetler (ders kayıt, belge alma, askerlik işlemleri vb.) yeterlidir” şeklindeki değerlendirmeye 13 bin 915 kişiden %81 oranındaki 11 bin 211 kişi olumlu yanıt verdi.Danışman hoca memnuniyeti %81 “Danışman hocam bana gerekli zamanı ayırmakta ve yeterli şekilde benimle görüşmektedir” önermesine 14 bin 409 kişiden %81 oranında 11 bin 679 kişi olumlu bulup katıldığını söyledi.Online mecralardaki etkinlikler %81 oranında yeterli bulundu“Online mecralarda yapılan sanatsal, kültürel ve bilimsel etkinlikler tatmin edici ve yeterlidir” önermesine 13 bin 800 katılımcıdan %72’si yani 9 bin 919 kişi olumlu görüş bildirdi.Kütüphane kaynak yeterliliği memnuniyeti %77“Kütüphane gerek duyduğum her türlü kaynak açısından yeterlidir” önermesine 13 bin 294 kişiden %77 oranındaki 10 bin 272 kişi olumlu görüşlerini iletti.  Öğrenciler rehberlik ve psikolojik danışmanlık hizmetlerinden memnun“Rehberlik ve psikolojik danışmanlık hizmetleri ulaşılabilir ve yeterlidir” şeklindeki değerlendiremeye 12 bin 272 katılımcıdan %78’i (9 bin 535 kişi) olumlu yanıt verdi.%73’ü aldığı eğitimin beklentilerini karşıladığını söylüyor“Üniversitede aldığım eğitim beklentilerimi karşılamaktadır” değerlendirmesinin de sorulduğu çalışmada 14 bin 995 katılımcıdan %73’ü (10 bin 896 kişi) aldığı eğitimin beklentilerini karşıladığını söyledi.

08 TEM 2020

Psikiyatrist Kesebir, Beyin Dalgalarının Ritmini Yazdı

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Sermin Kesebir tarafından kaleme alınan “Bir Psikiyatristin Penceresinden Beyin Dalgalarının Ritmi” isimli kitap, Üsküdar Üniversitesi (ÜÜ) Yayınlarından okuyucusuyla buluştu. Kitabın bir derleme olmadığını belirten Prof. Dr. Sermin Kesebir, kitabın özgün fikirlerden, özgün sorulara verilmiş özgün yanıtlardan kaynak aldığını söyledi. Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Sermin Kesebir tarafından kaleme alınan “Bir Psikiyatristin Penceresinden Beyin Dalgalarının Ritmi” isimli kitap, okuyucusuyla buluştu.Üsküdar Üniversitesi (ÜÜ) Yayınları tarafından yayımlanan “Bir Psikiyatristin Penceresinden Beyin Dalgalarının Ritmi” isimli kitapta aşağıdaki konu başlıkları yer alıyor:“5G’yi Bekliyor muyuz?”, “Beyin Dalgalarının Ritmi, Entropi ve Kaos”, “Duygudurum Bozukluklarında EEG”, “Duygudurum Bozukluğunun Fizyopatolojisi: EEG İzdüşümü”, “EEG ile Değerlendirirken Duygudurum Bozukluğuna Boyutsal Yaklaşımın Farkı ve Önemi”, “Risk Etkenleri, Tedaviye Direnç, Dayanıklılık: Bipolar Olgular, Birinci Derece Yakınları ve Sağlıklı Bireylerin Karşılaştırılması, Mizacın Rolü”, “EEG Şizoafektif ve Bipolar Bozukluk Tanılı Olguları Ayırt Eder mi? A Kümesi Kişilik Bozukluklarının Rolü”, “EEG Unipolar ve Bipolar Bozukluk Tanılı Olguları Ayırt Eder mi?”, “İlk Atak Manide EEG: Çocukluk Çağı Travmalarının İzi”.Kitabın bir derleme değil, özgün fikirlerden, özgün sorulara verilmiş özgün yanıtlardan kaynak aldığını vurgulayan Prof. Dr. Sermin Kesebir, “Bipolar EEG başlığı çift anlamlıdır. İlki bipolar bozukluk adını verdiğimiz duygudurum bozukluğundan esinlenmiştir ki bu bozuklukta depresyon ve mani dönemleri birbirini izler, birlikte yer alır. İkincisi ise EEG’nin iki uçlu yapısından esinlenmiştir. Yavaş ve hızlı dalganın biribiri ile uyumu. Doğada herşey zıddıyla var, gece, gündüz, yaz ve kış… Bu kitabın oluşumunda mutfağını sunan Sevgili Hocam Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü-Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a, nöroloji penceresini her daim açık tutmuş Sevgili Hocam Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ’a saygı, sevgi ve teşekkürlerimi sunarım” dedi.Prof. Dr. Sermin Kesebir kimdir?Prof. Dr. Sermin Kesebir, 1995 yılında Dokuz Eylül Tıp Fakültesini bitirdi. Psikiyatri uzmanlık eğitimini Ege Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalında tamamladı (2002). Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesinde mecburi hizmetini yaptıktan sonra, 2008’de Adnan Menderes Üniversitesi Hastanesinde doçent unvanını aldı. 2009-2014 yılları arasında Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinde eğitim görevlisi olarak, akut psikoz servisinin idaresini yürüttü. 2014 yılından bu yana Üsküdar Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesinde profesör öğretim üyesi olarak ve NPİSTANBUL Beyin Hastanesinde ayaktan tedavi biriminde ve konsultan hekim olarak görevini sürdürmektedir.

03 TEM 2020

“Uzaktan Eğitim” Tecrübemiz Sınırları Aştı!

 Pandemi döneminde dijital dönüşümü hızla gerçekleştirerek eğitim faaliyetlerine kesintisiz şekilde devam eden Üsküdar Üniversitesi’nin bu yöndeki tecrübesi, ülke sınırlarını aştı. Haftanın 6 günü canlı ders yayınları yapan Üsküdar Üniversitesi Televizyonu (ÜÜTV) ile dünyanın her yerine ulaşan uzaktan eğitim derslerimiz, Mekadonya’daki Türk öğrenciler tarafından da ilgiyle izleniyor. COVID-19 nedeniyle uzaktan eğitime geçen Üsküdar Üniversitesinin bahar dönemi boyunca ÜÜTV’den canlı yayınlanarak resmi Youtube hesabına yüklenen ders videolarına diğer üniversite öğrencileri de yoğun ilgi gösterdi. Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Yeşim Özdemir sosyal medya üzerinden video dersler hakkında teşekkür mesajları aldıklarını belirtti. Dr. Öğr. Üyesi Yeşim Özdemir, uzaktan eğitim sürecini ÜHA’ya değerlendirdi.“Üsküdar Üniversitesinde eğitim aksamadan devam etti”Pandemi sürecinde eğitim alanında büyük bir değişiklik yaşandı. Örgün eğitim alan öğrenciler birdenbire evlerinden eğitim almaya başladı. Üsküdar Üniversitesi uzaktan eğitim sürecinde neler yaptı?Ben ve benim gibi genç Öğretim Üyeleri zaten bu tür iletişim araçlarını kullanıyordu. Bizim Z kuşağı, yani öğrencilerimiz de buna hazırdı. O yüzden pandemi ve izolasyon süreci başlar başlamaz hatta aynı hafta içinde, için tüm alt yapıya zaten sahip olan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü ve Dekan Hocalarımız sayesinde benim de istediğim ulaşım metodlarını bize sundu. Biz de bu imkânı genç arkadaşlarımızla kullanmak için elimizden geleni yaptık. Gerek Üsküdar Üniversitesi TV den canlı yayınlanan ve daha sonra Youtube’dan paylaşılan ders videoları, gerekse sanal sınıflar sayesinde teorik eğitim hiç aksamadan devam etmiş oldu.“Derslerimizi gönül rahatlığı ile anlattık”Tıp Fakültesi hem teorik hem uygulama gerektiren bir disiplin. Pandemiyle birlikte birçok şeyi deneyimledik eğitimci ve öğrenciler olarak. Öğrencilere ders anlatma konusunda sorun yaşadınız mı?Herhangi bir sorun yaşamadık. Çünkü Üsküdar Üniversitesinin teknik alt yapısının buna hazır olması ve çok hızlı alınan aksiyon ve kararlar sayesinde Kurucu Rektör ve Dekanımızla belirlediğimiz hususlarla gençlere ulaşmayı başardık. Diğer hocalarımız sanal sınıflarda derslerini anlattılar. Canlı yayın derslerinin verildiği Üsküdar Üniversitesi TV de bina girişinde bireysel kontroller, maske, izolasyon ve dezenfeksiyon kurallarını zaten çok düzgün bir şekilde uygulanıyordu. Böylelikle hiçbir zorluk yaşamadan derslerimizi gönül rahatlığı ile anlattık. Bunun için başta Ayça Türk Hanım olmak üzere tüm ekibe teşekkür ediyorum. Hem keyifli, hem de yeniliklerle dolu bir dönem oldu açıkçası.“Yeni bilgilere açık olmak beni çok mutlu etti”Üsküdar Üniversitesi uzaktan eğitim sürecinde öğrencilerine senkron ve asenkron farklı kanallardan ulaştı. Verilen eğitimin kalitesini değerlendirir misiniz? Genç bir Genetik Uzmanı Öğretim Üyesi olarak zaten insanlara en iyi ve en son bilgileri verebilecek düzeydeydim ama önemli olan bunu öğrencilerimize aktarabilmekti. TV’den yaptığım canlı yayın ve sonrasında izleme imkanı olan videolar ile onların geri dönüşlerinden de bunu başardığım ortaya çıktı. Derslerde bu kadar keyifle, yeni bilgilere açık olmak beni çok mutlu etti. Üniversitemizin bize sağladığı imkânlar sayesinde bu bilgiler öğrencilerimizin zihnine keyifle yerleşti.Makedonya’dan bile dersler dinlendi!Öğrencilerinin verilen eğitimden memnun kaldığını düşünüyor musunuz, öğrencilerden ya da dışarıdan gelen tepkiler nasıl? Öyle ki farklı ülkelerden kişiler sizin ders videolarınızı seyrederek, çok memnun kaldığını, sizlere çok teşekkür ettiğini bizlere de iletti?Z kuşağında her işin başarısı geribildirimler/ geridönüşler sonunda değerlendirilir. Burada geri dönüşler çok olumluydu, hatta beni ağlatacak kadar mutlu etti. Üsküdar Üniversitesi’nin öğrencileri kadar üniversitemizin cömertliği sayesinde yeryüzünde Türkçe konuşan bütün öğrencilere açık bir görüntülü kütüphane oluşturmamızı sağlayan bu alt yapı sayesinde Makedonya’dan bile dersleri dinlediğini hatta bu dersler sayesinde sınavlarını başarıyla geçtiklerini bildiren ve buna teşekkürlerini sunan insanlarla dolu bir kariyerim oldu. Bunu da Üsküdar Üniversitesine ve Rektör ve Dekanımızın bize sunduğu alt yapıya borçluyum.Bilgi çağında, bilgiyi paylaşmak ve bilgi veren olmak çok gurur verici.Uzaktan öğretim öyle ki sınırları ortadan kaldıracak... Bu konuyla ilgili neler söyleyebilirsiniz? Biraz önce de söylediğim gibi sadece üniversitemizin öğrencilerinden değil yurt dışında bu görüntülü kütüphanemizden faydalanan gençlerin başarılarını bana bildirmeleri, Üsküdar Üniversitesinin bize sağladığı olanaklar hepimizi daha ileriye, daha güzele taşımak için bir fırsat. O yüzden çok çok mutluyum. Bu geribildirimler gelmeye devam ediyor. Umarım Makedonya, Avrupa ya da dünyanın Türkçe konuşulan diğer ülkelerinden öğrencileri, sanal sınıflarımızdan, Üsküdar Üniversitesi TV’den ve Youtube videolarımızdan faydalandıklarını görebiliriz. Bilgi çağında, bilgiyi paylaşmak ve bilgi veren olmak çok gurur verici. Bunun mutluluğu ise tarifsizteşekkür ederim .

02 TEM 2020

Müziğin Sinirbilimle İlişkisini Anlatıldı

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ Açık Radyo programının canlı yayın konuğu oldu. Tanrıdağ, "Sinirbilimin tarihi ve felsefesi, edebiyat ve müziğin sinirbilimle ilişkisi" konularına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Tanrıdağ, sol beynin dil beyni olduğunun anlaşıldığını söyledi.“Sol beynimizin dil beyni olduğunu pratik olarak kabul ediyoruz”Eğitim süreci ile ilgili paylaşımlarda bulunan Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, duygu temelinde gelişen müzik algısı tempo algısı ve doğadaki seslerin canlının beyninde bıraktığı izler bağlamında dilden daha önce evrimleştiğine inandığını belirtti. Tanrıdağ, “Dilin rasyonel bir iletişim biçimi yani alıcı ve verici iletişim biçiminde matematiksel olarak kurularak geliştiğine inanan birisi olarak duygu temelinde gelişen müzik algısı tempo algısı ve doğadaki seslerin canlının beyninde bıraktığı izler bağlamında dilden daha önce evrimleştiğine inanıyorum. Ayrıca 1860’dan beri yapılan bilim, beynin neresiyle ilişkili olduğu anlaşılmış durumda ve sol beynimizin dil beyni olduğunu pratik olarak kabul ediyoruz. Aslında her gün karşımıza çıkan nöroloji hastaları sağ taraflarında felç taşıyorlarsa yani sol beyinlerinde bir problem varsa öncelikle dil problemiyle ortaya çıkıyorlar. Bunun ispatı bu. Müzik hem algılama hem de ortaya koyma anlamındadır. İletişim müziğin bir parçası tamamı değil. Müzik bir parçasıyla iletişim görevini görebilir bu iletişim görevini görebilmesi için müziksel sembollerin tempoları insan beyninde yer etmiş olması lazım ki bunlar iletişim becerisi haline dönüşebilsinler. Bu iletişim biçimi haline dönüştüğü zaman okunabilen, yazılabilen müzik haline geliyorlar. Dolayısıyla öncelikle müziğin duygunun evrimi, duygunun algılanması ve ortaya konması bağlamında dile evriminden önce başladığını bende düşünüyorum.” Şeklinde konuştu.

11 HAZ 2020

“Covid-19 Her Ülke Özelinde Kendi Hikâyesini Yazıyor”

Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı ve Tıp Fakültesi Dâhili Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Dünya Eczacıları Covid-19 Buluşması” etkinliğine katıldı. Programın moderatörlüğünü üstlenen, her ülkenin Covid-19’a karşı değişik mücadele stratejisi izlediğini ve kendi hikâyesini yazdığını söyleyen Uzbay, gerçek hikâyeyi veya kimin doğru hikâye yazdığını anlamak için ise biraz zamana ihtiyaç duyulduğunu söyledi.  İngiltere, Fransa, Finlandiya, İspanya ve Türkiye’den eczacıların katıldığı webinar etkinliğinde Covid-19 sürecinde eczacıların rolü ve deneyimleri konuşuldu.“100 yılda bir pandemi yaşanıyor”19 Aralık 2019 tarihinde Çin’de ortaya çıkan Covid-19’un tüm dünyaya yayılarak ciddi pandemiye neden olduğunu belirten Prof. Dr. Tayfun Uzbay, pandeminin önceleri hafife alındığını söyledi. Uzbay, “Biz böyle bir pandemiyi ilk defa görüyoruz ancak 100 yılda bir pandemi yaşanıyor. Günümüzdeki yüksek teknoloji gelişmelerine rağmen pandeminin dünya ekonomisini aniden durdurmasına engel olamadı. Özellikle 2-3 aydır ciddi sıkıntılar yaşıyoruz. Virüsü hafife alanlar kısa sürede bunun hafife alınmayacak bir şey olduğunu maalesef ölümlerle yüzleşerek gördü. Bu ciddiye alınması gereken bir durum” dedi.“Pandemi çok şey öğretti”Prof. Dr. Tayfun Uzbay, sağlık ve eğitim sistemine yatırım yapmanın önemine ne yazık ki pandemi sırasında anladığımızı ifade etti. Uzbay, “Sağlık sisteminin ve sağlıkta sosyal devlet anlayışının ne kadar önemli olduğunu gördük. İnsan hakları evrensel beyannamesi doğrultusunda bütün insanların ırk, din, dil ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin eşit oldukları hepimizin görmesi gereken bir gerçek. İnsan sağlığının korunması ve hastalandıklarında tedaviye ulaşmaları ise anayasal bir haktır. Bu hak Türkiye Cumhuriyeti anayasasında ve diğer tüm ülkelerinin anayasalarında yer alıyor” ifadelerini kullandı.“Covid-19 her ülke özelinde kendi hikâyesini yazıyor” Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Her ülkenin Covid-19’a karşı değişik mücadele stratejisi izlediğini belirtti. Uzbay, “Pandemiye neden olan virüsün yayılımını göz önüne aldığınızda total ağırlığının yaklaşık 1 gr ağırlığında olduğu tahmin ediliyor ve bu virüs an itibariyle tüm dünyada yaklaşık yedi milyon saptanan vakaya ve dört yüz binden fazla ölüme neden olmuştur. Ne yazık ki hala öldürmeye devam ediyor. Her ülke Covid-19’a karşı değişik mücadele stratejisi izledi. Bu pandemi süreçlerinin doğal bir seyridir. Covid-19 her ülke özelinde kendi hikâyesini yazıyor. Gerçek hikâyeyi veya kimin doğru hikâye yazdığını anlamak için biraz daha zaman var” dedi“Covid-19 sürecinde en büyük risk grubunda olan sağlık çalışanlarıydı”Virüs nedeniyle hayatını kaybedenleri saygı ile anarak sözlerine devam eden Prof. Dr. Tayfun Uzbay, covid-19 sürecinde en büyük risk grubunun sağlık çalışanları olduğunu söyledi. Uzbay, “Bu virüsü hala anlamaya çalışıyoruz. Eczacı, hekim ve hemşire insan sağlığını ve tedavisinin olmazsa olmaz üç elemanıdır. Covid-19 sürecinde en büyük risk grubu sağlık çalışanları olmuştur” şeklinde konuştu.

03 HAZ 2020

Aşağılamaya Rağmen Mesleğinden Vazgeçen Eczacı Olmadı

Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı ve Tıp Fakültesi Dâhili Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, Novartis tarafından düzenlenen “Eczacı Olmak” programına katıldı. Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Eczacıların pandemi sürecindeki sorunlarını, sahada verdikleri mücadeleleri ve bunun getirdiği sıkıntılar” konusunda paylaşımlarda bulundu.“Eczane bir noktada hastane gibi oldu”Prof. Dr. Uzbay, eczanelerin Covid-19 sürecindeki hizmetleri ve sorunları hakkında değerlendirmelerde bulundu. Uzbay, “Kronik hastaların ilaç tedariki için son derece önemliydi. Her zaman olduğu gibi bu dönemde önemleri daha da arttı. Çünkü sağlık merkezlerinde, aile hekimlerinde olacak ilaçların yazılması veya bazı ilaçların tekrar hastanede yapılması gerekirken bütün işlem eczaneye geldi. Yani eczaneler bir noktada hastane gibi oldu ve çok fazla sayıda hasta yüküyle karşı karşıya geldi. Diğer taraftan COVİD testi pozitif çıkan biri de elinde reçetesiyle eczaneye geldi. Şimdi burada eczacılar aynı hekimler gibi birinci derecede ciddi bir riskle karşı karşıya kaldılar” dedi.“Eczacılar kendi başlarına kaldı!”Türkiye genelinde eczacılar ve eczane sahipleri içerisinde karışıklıklar olduğunu belirten Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Türkiye çapında 27 bin eczane şöyle bir beklentiye girdi; ortak olarak kendimizi nasıl koruyacağız? Yani maskemi takacağız, maske takacaksak hangi tip maske takacağız, içeriye kaç tane hasta alacağız, içerden mi hizmet vereceğiz dışarıdan mı hizmet vereceğiz, tulum mu giyeceğiz, gözlük mü takacağız bunların hepsi bir kaos yarattı. Burada beklenen meslek örgütünden, Türk Eczacılar Birliği’nin ortak bir şey yayınlaması gerekiyor. 27 bin eczacıya şu şekilde korunmalısınız gibi söylemlerin yayınlanması gerekiyor. Burada biraz eczacılar kendi başlarına kaldılar ve kendi başlarına kalmakla kalmadılar herkes kendi başına bir çözüm üretti.” ifadelerini kullandı.“Aşağılamaya, baskıya rağmen mesleğinden vazgeçen eczacılar olmadı”       Prof. Dr. Tayfun Uzbay, eczacıların koronavirüs sürecinde ilaç tedariki yerine bir anda maske ve dezenfektan konusuyla karşı karşıya kaldığını belirtti. Uzbay, “Bir anda maskelerin fiyatları arttı, kolonyaların dezenfektanın fiyatı çok yükseldi ve halk bunun sorumlusu olarak doğrudan doğruya eczacıyı gösterdi. Ve buna da net bir açıklama medya kanallarından gelmedi. Böyle olunca halk ile eczacı karşı karşıya geldi. Ben bunu çok yakın çevremde de gördüm. Meslektaşlarım ‘Eskiden tanesini yirmi beş, elli kuruşa aldığımız maske dört liradan eczaneye giriş yapıyor biz bunu beş liraya veriyoruz ve bir anda fırsatçı damgası yiyorum. Ben bu değilim.’ diyor. Bu süreçte eczanelere ticaret bakanlığından falan cezalar kesildi. Bunların daha sonra haksız olduğu anlaşıldı. Eczacılar bu süreçte gerçekten ciddi bir şekilde sıkıntı yaşadı. Zaman içerisinde bazı şeyler düzeldi.Ancak maske satışının yasaklanarak maske işinin bu sefer yine eczacıya yüklenmesiyle eczacının diğer işini yapamamasına neden oldu. Bunun da altını çizmek lazım. Bunları hep yaşayarak aştık. Meslektaşlarımız her şeye rağmen eczanesini bırakıp giden, tezgâhını terk eden, hizmet sunmaktan vazgeçen veya ben bunu yapmayacağım diyerek her türlü aşağılamaya, baskıya, sosyal medyadaki çirkin saldırılara rağmen mesleğinden vazgeçen eczacılar olmadı. Aksine bu süreç içerisinde verdikleri mesajla toplum sağlığının emrinde ve hizmetinde olduklarını söylediler” şeklinde konuştu.

22 MAY 2020

“Bilim İnsanlık İçindir, Kapital ve Ticaret için Değildir”

Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı ve Tıp Fakültesi Dâhili Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, Gebze Teknik Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünün düzenlediği çevrimiçi gerçekleştirilen “Biyoteknolojide Seminerler” programına katıldı. Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Covit-19 Pandemi Sürecinde Cehalet Bilimi” konusunda paylaşımlarda bulundu.“Bilim yapabilmek için bilimsel düşünmek gerekir” Bilimin tanımını yapan ve bilimin doğru düşünme sistematik olarak bilgi edinme süreci olduğunu söyleyen Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Bilim bizi bilgilendiren bir süreçtir. Doğru düşünerek sistematik olarak bilgi ediniriz. Bilimin amacı, yaşadığımız dünyada doğru bilgiyi yanlış bilgiden ayırıp bunun sistematik bir şekilde insan ve insanlık yararını gözeterek değerlendirmektir. Bilim dogma değildir. Yanılmaz dogmalar içeren bir öğreti hiç değildir.Tutarlılık ölçütü içinde tutarlı bir şekilde sınama, yanılsama ve yanılgıyı ayıklama sürecidir.Teknoloji geliştikçe bilim yanılabilir, eski bilgiler önemini kaybedebilir, yerine yeni bilgiler gelebilir. Bunları tutarlı bir şekilde yenileyerek yoluna devam eder. Bilim yapabilmek için bilimsel düşünmek gerekir. Bilimsel düşünce analitik düşünme demektir aslında. Analitik düşünmek olayları neden sonuç ilişkisi içerisinde akıl süzgeci içinden geçirip tarafsız şekilde analiz edip en doğru sonuca ulaşmaktır. Analitik düşünme çerçevesinde bilimsel gelişmelerle insanların yaşam kalitesi ve yaşam süresi giderek artmıştır.” dedi.“Bilimde olması gerekenle değil olanla uğraşmalısınız”Prof. Dr. Tayfun Uzbay, bilimsel bilginin olmazsa olmaz özellikleri olduğunun belirtti. Uzbay, “Bu verileri doğru biçimde yorumlamışsanız bilimsel bilgi elde edersiniz ve bilimsel bilgi bilimsel yöntemlerin doğru uygulanmasıyla elde edilir. Bilimsel bilgi çok değerlidir. Ancak bilimsel bilginin olmazsa olmaz bir takım özellikleri vardır. Elde ettiğiniz bilimsel bilgiyi tarafsız bir yaklaşımla elde etmeniz lazım.Ayrıca doğru ölçme ve değerlendirmeyle ölçüp değerlendirmeniz lazım.Yani hatalı bir değerlendirmeyle hatalı bir bilimsel değerlendirmeye ulaşabilirsiniz. Hangi yöntemin hangi ölçme ve değerlendirme tekniğine uygun olduğunu bilmeniz gerekir. Elde ettiğiniz sonucunun yarıca kanıtlanabilir olması lazım. Bu sadece sizin laboratuvarınızda geçerli olmamalı. Ve olması gerekenle değil olanla uğraşmalısınız. Ayrıca da dil, din, milliyet ve ırk ayrımı olmaksızın geçerli olmalıdır. Yani bilimin evrenselliği prensibi burada geçerlidir.” ifadelerini kullandı.“Pandemi sürecinde kanıta dayalı olmayan ürünler piyasaya çıktı” Prof. Dr. Tayfun Uzbay, pandemi sürecinde ortaya kanıta dayalı olmayan şekilde covid-19 tedavisinde kullanılacak çeşitli ürünlerin piyasaya sürüldüğünü ve bunların reklamının yapıldığını belirtti.“Bilim insanlık içindir, kapital ve ticaret için değildir”Konuşmasında bilimin kapitalist sisteme taviz vermemesinin gerektiğine de değinen Uzbay, “Bilim etik zeminde yapılacak dedik. Bilim ideal gerektirir. İdealist olmanız lazım. Biz bu patent işini de çok fazla abartıyoruz. Bu, kapitalist sistemin bir dayatmasıdır. Patent alınacak alanlar vardır alınamayacak alanlar vardır. Tüm insanlığa mal olması gereken bilimsel buluş ve keşifler vardır. Bilim insanlık içindir, kapital ve ticaret için değildir. Öncelikle bunu ortaya koymamız lazım. Cehalet bilimini besleyen de bilimin kapital olarak ele alınmasıdır, bu sistem içerisinde ticari olarak değerlendirilmesidir” ifadelerini kaydetti.

16 MAY 2020

"Kanıtı Olmayan Bilgiler İnsanlara Zarar Veriyor”

Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı ve Tıp Fakültesi Dâhili Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, Bezmialem Vakıf Üniversitesi Eczacılık Fakültesinin düzenlediği “Pandemilerde Eczacıların ve Eczacılığın Rolü” başlıklı Webinar etkinliğine konuk oldu. Uzbay, ‘Covid-19 Pandemisinde İlaçla Korunma Tedaviye Yönelik Tartışmalar ve Gerçekler’ konusunda önemli paylaşımlarda bulundu.“Gerçek ile beklenti birbirine karıştı”Gerçek ve hayalin koronavirüs sürecinde çok defa birbirine karıştığını belirten Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Gerçekle beklenti çok defa birbirine karıştı bu süreçte. Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı en son 14 Nisan tarihinde güncellediği bir SARS COV2 enfeksiyon rehberi var. Bu rehberdeki ilaçlara baktığımızda hali hazırda kullanımda olanların başında meşhur sıtma ilacı hidroksiklorokini görüyoruz. Eğer bakteriyel enfeksiyon gelişirse azitromisin gibi antibiyotikler kullanılıyor. Antiviral olarak Çinden gelen ilaç olarak bilinen (aslında Japon patentli bir ilaçtır) favipiravir de kullanılıyor. Kan sulandırıcılar gündeme geldi ve tedavi sürecine önemli bir katkı sağladı. Kılavuza göre gebelerde lopinavir/ritonavir kombinasyonu tercih ediliyor. Elimizdeki konvansiyonel silahlar bunlar” ifadelerini kullandı.“C vitamininin koruyucu olduğuna dair bir kanıta sahip değiliz”Prof. Dr. Uzbay, C vitamini ile ilgili bilgi verdi. Uzbay, “C vitamini hekim takdirine bağlı olarak hastalığın seyrine göre kullanılıyor. Sosyal medya da maalesef burada iyi sınavı veremedi. Ana akım medya daha fazla işinin ehli uzmanları çıkardı. Gerçi onlar da son zamanlarda yine fabrika ayarlarına dönmeye başladı. Medya aslında kötü başlamıştı, daha sonra daha doğru bir yola girdi. Şu anda sosyal medya Covid-19 bağlamında çok kirli bir mecra. Burada hidroksiklorokinin koruyucu olabileceği çok tartışıldı. Aslında hisroksiklorokinin koruyucu olduğuna dair elimizde kanıta dayalı şu anda hiçbir bilgi yok. Bu ilacın bir takım yan etkileri var. Kalpte ritim bozukluğuna yol açıyor.Bu nedenle gereksiz kullanılmaması gerekiyor. Sadece tedaviye erken başlandığında daha etkili olduğunu biliyoruz. C vitamininin de koruyucu olduğuna dair herhangi bir kanıta sahip değiliz. Ancak bazı vakalarda faydalı olduğuna dair az sayıda çeşitli olgulardan oluşan gözlem sonuçları söz konusu” dedi. Burada maalesef Çin’de bir üniversiteden yapılmış bir çalışma gibi gösterilen bir çalışmanın izini sürdüğümde oradaki hekimin sadece gözlemsel demeçleri olduğunu gördüm. Bu konu Avrupa’da epeyce tartışıldı. Şu anda C vitamini eksiliğinin bir sorun teşkil ettiğini, eğer C vitamini eksikliğiniz varsa bunu bir miktar takviye ile yerine koymanız gerektiğini söyleyebiliriz. Ancak bunun koruyucu olduğunu düşünmek son derece yanlış. Halk kolay uygulanabilir olması nedeniyle de bu C vitaminlerine çok fazla bel bağladıO kadar kolay değil…Uzbay sözlerinin devamında, “Avusturya’da ivermektin isimli, hayvanlarda kullanılan bir parazit öldürücünün laboratuvar şartlarında virüsü öldürdüğüne dair bir makale yayınlandı. Ardından da bu ilaç klinik çalışmalar için onaylandı. Buna çok fazla anlamlar yüklendi. Hatta Televizyon programlarında ‘Ne olacak canım bir kriz dönemindeyiz on tane hastada pilot çalışma yapılabilir.’ diyen akademisyenler çıktı. Bu işler o kadar kolay değil. On tane hastayı ezbere seçerek bunları veremeyiz. Sağlık bakanlığının ve etik kurulunun onayı olması lazım. Ayrıca hasta yakınlarının çok ayrıntılı bilgilendirilmesi lazım. An itibarı ile ivermektin çalışmalarının seyri hakkında da yeni bir haber yok, konu neredeyse gündemden tamamen düştü, ancak ilk tartışıldığı günlerde insanlar parazit öldürücülerin peşine düştü” dedi.“Nikotinin bağımlılık yaptığı göz ardı edildi”Salgın sürecinde aslı olmayan birçok ilaç ve bitkilerin tedavide çözüm olduğunun gündeme gelmesine değinen Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Pelin otu gündeme geldi biliyorsunuz bu apsent dediğimiz yüksek alkollü bir içkinin yapılmasında kullanılıyor. Madagaskar’da çok speküle ettiler ve insanlar pelin otu peşine düştü. Bunun da kanıta verisi yok ve araştırılmaya muhtaç bir noktada.Nikotinle ilgili bir yaygara kopartıldı, insanlar nikotin sakızlarına ve nikotin bantlarına yöneldiler. Fakat nikotinin bağımlılık yaptığı göz ardı edildi. Yani bağımlılık yapan şey sigara değildir sigaranın içindeki nikotindir. Bu haberler maalesef çok fazla ortalıkta dolaştı ve gereksiz tartışıldı. Bilimin kendi olağan akışı içerisinde bunlar araştırılabilir.” ifadelerini kullandı.“D Vitamini gereksiz ve yüksek dozlarda kullanılmamalı”Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Süreçte dornaz alfadan, famotidin gibi mide ilaçlarına kadar farklı amaçlarla kullanılan ilaçların Covid-19 tedavisinde etkili olabileceği de tartışıldı. Türkiye’de pek konu edilmedi ancak sildenafil (viagra) bile Covid-19’da etkili olabileceği gerekçesiyle tartışılıyor. En son olarak da Covid-19’dan hayatını kaybedenlerin D vitamini eksiklikleri olduğu iddiası ile peş peşe yöntemsel bakımdan eksiklikler içeren acele basılmış bilimsel makalelerle karşılaştık. D vitamini eksikliği önemli bir konu, eksikse yerine konmalı, ancak C vitamini kadar kolay atılmıyor vücuttan. Birikebiliyor, fazlasının ciddi yan etkileri var ezbere kullanılmamalı. Kaldı ki iyileşen yaşlılarda veya hayatını kaybeden gençlerde D vitamini eksikliği olup olmadığının da cevabı yok. Yapılan bir çalışmada da ağır hastalara D vitamini yüklemesinin bir yararı olmamış. Yani D vitamini konusu da kanıta muhtaç hala.“Kanıtı olmayan bilgiler insanlara zarar veriyor”Akademisyenlerin kanıta dayalı olmayan bilgileri ekranlarda tartışmaları da topluma zarar veriyor. Şu anda sokaktan içeri sokamadığımız, rahat dolaşan, sosyal mesafeye uymayan insanların bu rahatlık içerisinde hareket ettiğini söyleyebilirim.” şeklinde konuştu. Ortaya kesin olmayan birçok ilaçla tedavi etme yöntemi atıldığını vurgulayan Tayfun Uzbay, “Peki, neden böyle oldu, neden gerçekle hayal birbirine karıştı. Tabii, umut etmek istiyoruz. Bende dâhil hepimiz umut etmek istiyoruz. Aşı konusunda uzmanlar konuşurken daha güzel, daha umut verici şeyler söylesin istiyoruz ama onlar gerçekleri söylüyor, olabilecekleri söylüyor.” şeklinde konuştu.“Kapitalist sistem itibarını korumak için her yolu deniyor”Konuşmasında bilgi kirliliğine de değinen Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Medya çok enteresan bir şeydir. Medyayla dans etmek kolay bir şey değildir. Bu süreçte medyanın yanı sıra bazı ciddi bilim dergileri de iyi bir sınav vermediler. Normal koşullarda basılmayacak, yöntemsel eksiklik içeren birçok makale kolay basıldı ve bazı bilim insanları bu makalelere dayanarak abartılı yorumlar yaptılar. Bazen de bilim insanları toplum karşısında konuştuğunu unutup kendini bilimsel bir kongre salonunda sanıp gereğinden fazla da konuşabiliyorlar. Bunlar da maalesef toplum tarafından yanlış algılanıp bilgi kirliliğini destekliyor. Medya ve toplum hızlı çözüm beklerken ve kapitalist sistem de itibarını sürdürmek için her yolu deniyor” ifadelerini kaydetti.

06 MAY 2020

1 Konu 1 Konuk Etkinliği Online Gerçekleşti!

Üsküdar Üniversitesi İş Güvenliği, İş Sağlığı ile Çevre Sağlığı Uygulama ve Araştırma Merkezi ÜSGÜMER'in düzenlediği 1 Konu 1 Konuk etkinliğinin 27’nci oturumu online olarak gerçekleştirildi. Programın konuğu Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Ayhan Özşahin oldu.27’nsi düzenlenen online programda Dr. Öğr. Üyesi Ayhan Özşahin “İş Güvenliği Profesyonellerinin Covid-19 Salgınında Sorumlulukları, Eğitim ve Tedbirlerde Yapmaları Gerekenler” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi.“Etkili iletişim sayesinde maske taktırdık”Dr. Öğr. Üyesi Özşahin, ilk olarak Covid-19 salgınıyla virüsün karakteri, etkileri, tedavi hizmetleri, koruyucu sağlık hizmetleri ve iletişim alanındaki çalışmalarla ilgili bilgilendirmelerde bulundu.  Özşahin, “Sigara içmeyi bıraktıramadığımız, emniyet kemeri taktıramadığımız topluma etkili iletişim sayesinde maske taktırdık” dedi.“Riski kademelendirmeliyiz”İş Sağlığı ve Güvenliğinde en birinci görevin rehberlik olduğunu belirten Özşahin, “İşverene rehberlik yapmamız gerekiyor. Bu rehberliği yaparken mevcut salgınla ilgili sıfır risksiz bir ortam sağlamak mümkün değil. Bir işletme etkileşim içerisinde çalıştığı müddetçe işletmeyi sıfır risk içerisinde çalıştırmak mümkün değildir. Dolayısıyla riski minimalize etmeyi hedeflememiz lazım. Riski kademelendirmeliyiz. İş sağlığı ve güvenliği profesyonellerinin her risk için bunu yaparsak zararı bu şekilde olur onun yerine şunu yapalım zararı bu olur diyerek daha alternatif çözümler sunması lazımdır.” ifadelerini kullandı.“Alınacak önlemler somut bir kanıta dayandırılmalı”İSG profesyonellerinin Covid-19 salgınına karşı alınacak önlemleri işverene somut bir kanıta dayandırarak sunması gerektiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Ayhan Özşahin, “Bu konuda şu anda elimizde en sağlam doküman kamu otoritesinin sunduğu bir takım kararlar ve rehberlerdir. Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu tarafından hemen baştan bir rehber oluşturuldu ve bunu yayınladı. Tecrübe kazandıkça da ince ayarlar yaptı, bazı hataları düzeltti ve güncelledi. Dolayısıyla İSG profesyoneli Çalışma Bakanlığının, Sağlık Bakanlığının yayınladığı dokümanları ve kamunun aldığı kararları referans alarak işverene önerilerini sunmalı. Böylece çatışma daha aza iner.” dedi.“Toplu hareketleri zorlaştıracak bireylere özel yaklaşım gerekir”Dr. Öğr. Üyesi Özşahin salgının insanla yayıldığını, etkili aşı ve ilaç olmadığı için de tek çözümün sağlıklı insan davranışı olduğunu vurguladı. Özşahin, “Her zaman toplumda farklı insan grupları vardır. Bir grup bilinçli, terbiyeli çalışanlardır ve bunları yönetmede sıkıntı yoktur. Ama mutlaka umursamaz, biraz psikopatlığa varan grupta her zaman toplumda küçükte olsa olur. Bir diğer önemli grupta daha titiz, daha duygusal çalışanlardır. Onlar paniğe kapılmaya daha meyillidir. Dolayısıyla çalışma yönetimi içerisinde çalışanların arasında bu grupları hızlıca analiz edip toplu hareketleri zorlaştıracak bireyler varsa onlar için özel bir destek özel bir yaklaşım gerekir.” şeklinde konuştu.Online söyleşi soru cevap bölümünün ardında sona erdi.

14 NİS 2020

Prof. Dr. Haydar Sur: "Yapılan testlerde vaka sayısı azalırsa salgında sönümleme başlamıştır demektir”

Dünya ülkelerinde etkisini sürdürmeye devam eden koronavirüs hakkında bilgiler veren Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, "Yapılan testler içerisinde vaka sayısı ne kadar azalırsa o zaman salgında sönümleme başlamış demektir. Şu an pozitif bulma oranımız yüzde 15'lerDen yüzde 7'lere düşmeye başladığında hastalık sönüyor demektir. Sıcaklık tek başına konuşulursa bizi aldatır. Sıcaklık artı nem oranıyla konuşmamız gerek” dedi.Çin'de başlayan korona virüs dünyada etkisini göstermeye devam ediyor. Türkiye'de korona virüsle mücadele kapsamında alınan önlemler her geçen gün artarak devam ederken, Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, vatandaşların merak ettiği konuların başında gelen virüsün ne zaman biteceği ve sıcaklıkların hastalığın seyrini nasıl etkileyeceğine ilişkin soruları yanıtladı. Pozitif kişilerin virüsü nereden aldığı, kimlerle temaslı olduğu ve kimlere bulaştırdığını inceleyen filyasyon çalışmaları bulunan Prof. Dr. Sur, "Yapılan testler içerisinde vaka sayısı ne kadar azalırsa o zaman salgın sönümleme başlamıştır" diyerek, sıcaklık ve nemin bir arada konuşulması gerektiğini söyledi. Sur, virüsün 80 derecenin üstündeki nem oranları olduğu yerleri çok sevdiğini söyledi.“Yapılan testler içerisinde vaka sayısı ne kadar azalırsa o zaman salgın sönümleme başlamıştır demektir”Korona virüsün bittiğinin nasıl anlaşılacağı soruları yanıtlayan Prof. Dr. Sur, “Günlük hastaneye yatırılan kişi sayısı o gün hastaneden taburcu ettiğimiz kişi sayısından daha az hale gelince, yoğun bakıma yatırdığımız kişilerin sayısı o gün yoğun bakımdan gönderdiğimiz kişilerden daha az hale geldiği ve pozitif vakaların içinde yoğun bakıma yatırılanların oranı daha az hale gelince bu anlaşılır. Günde Türkiye 35 bin test yapıyor. 35 bin teste her 7 kişiden biri pozitif çıkıyor şuanda. Biz 35 bin test yapmaya devam eder de her 7 kişiden biri değil de, her 10 kişiden biri pozitif çıkmaya başlarsa yani gittikçe seyrelmeye başlarsa işte o zaman salgın sönümleme başladı demektir. Şu an pozitif bulma oranımız yüzde 15-20 gündür falan aynı istikrarlı seviyede gidiyor. Türkiye 20 bin test yaparsa 7'de biri pozitif çıkıyor. 30 bin test yaparsa 7'de biri pozitif çıkıyor. İstersek 50 bin test yapalım, bunun yine 7'de birini pozitif bulacağız. İşte bu oran yüzde 15'lerden yüzde 7'lere düşmeye başladığında giderek düşme eğilimine gerecektir ve hastalık sönüyor demektir. Yapılan testler içerisinde vaka sayısı ne kadar azalırsa o zaman salgın sönümleme başlamıştır demektir” ifadelerini kullandı."Sıcaklık tek başına konuşulursa bizi aldatır”Prof. Dr. Sur, ”Sadece sıcaklıkla konuşursak aldanırız. Sıcaklık artı nem oranıyla konuşmamız gerek beraberce. 30 derecenin altında nem oranında ve 80 derecenin üstünde nem oranındaki pozisyonları çok seviyor. Sıcaklık artsa da azalsa da oralarda yaşayabiliyor. Demek ki nem oranını 30 ile 60 derecede tuttuğumuzda virüsün hoşlanmadığı iklim ortamını sağlamış oluruz. Rüzgar esip nemi dağıttığı zaman sıcaklık artarsa bu güzel bir şey. Rüzgarsız bir sıcaklık İstanbul'da nem oranını 80 derecenin üstene çıkaracaktır. Bu da virüsün en sevdiği pozisyon olacaktır. Sıcaklık tek başına konuşulursa bizi aldatır. Sıcaklığın olumlu tarafı ise, ultraviyole ışınları dünyaya daha dik gelmeye başladı. İlkbahara döndüğümüz için ultraviyole ne kadar dik gelirse virüsü o kadar iyi öldürüyor. O açıdan da şanslı bir döneme giriyoruz. Bu bütün virüsler ölecek biz hiç hastalanmayacağız anlamına gelmiyor. Biraz avantaj sağlıyor o kadar. İç Anadolu Bölgesi'nin kuru sıcağı nemli sıcaklardan daha fazla hastalığı kırıcı bir özellik taşıyor” diye konuştu.Kaynak: İHAHaberin linki: https://www.iha.com.tr/istanbul-haberleri/prof-dr-haydar-sur-yapilan-testlerde-vaka-sayisi-azalirsa-salginda-sonumleme-baslamistir-demektir-2580014/

06 NİS 2020

Üsküdarlı öğrencilerden uzaktan eğitime yoğun ilgi!

Koronavirüs nedeniyle uzaktan eğitime geçen Üsküdar Üniversitesi, eğitiminin aksamaması adına öğrencilerine uzaktan eğitimde birçok olanak sundu. Eğitim öğretime hız kesmeden devam eden ön lisans, lisans ve yüksek lisans öğrencileri, farklı dijital uygulamalar üzerinden sağlanan uzaktan eğitim derslerine ilk haftadan itibaren yoğun ilgi gösterdi.100.000’den fazla öğrenci ALMS sistemini kullandıÜsküdar Üniversite öğrencileri ALMS arayüzü ile uzaktan eğitimde akademisyenlerle bir araya geldi. 1 hafta boyunca sanal sınıf uygulaması ALMS üzerinden 827 canlı ders gerçekleşti. 100.000’den fazla öğrenci ALMS sistemine giriş yaptı.  ZOOM üzerinden 243 canlı ders yayını yapıldı…Üsküdar Üniversitesi öğrencilerini uzaktan eğitim için ALMS programının yanı sıra Zoom programı ile de destekledi. Öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği Zoom programında akademisyenler, ZOOM üzerinden 243 canlı ders yayını yaptı.STIX sayfası 1.000.000’a yakın kez görüntülediÜsküdar Üniversitesi Yazılım Planlama Birimi tarafından geliştirilen STIX ise derse katılamayan öğrencilerin ders videosuna ulaşıp videoyu izlemesine olanak tanıdı. Üsküdarlı öğrenciler STIX sayfasını 1.000.000’a yakın kez görüntüledi.  Üsküdarlı öğrenciler ÜÜTV’de 35.000 canlı dersi izlediÖğrencilerinin eğitimlerinin aksamaması için uzaktan eğitime başlayan Üsküdar Üniversitesi tüm fakültelerin, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu’nun ve enstitülerin derslerini hazırlanan program çerçevesinde haftanın 6 günü ÜÜ TV’den de canlı olarak yayınladı.ÜÜTV1 ve ÜÜTV2 yayınlarından 35.000 öğrenci canlı dersi izledi. Öğrenciler, 1 hafta da ÜÜ Web sayfasını 275.000 kez görüntüledi.

30 MAR 2020

ÜÜ TV Canlı yayında uzaktan eğitime başladı…

Üsküdar Üniversitesi, YÖK’ün bahar dönemine yönelik kararı doğrultusunda öğrencilerinin eğitimlerinin aksamaması için uzaktan eğitime başladı. Tüm fakültelerin, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu’nun ve enstitülerin dersleri, hazırlanan program çerçevesinde haftanın 6 günü ÜÜ TV’den olarak yayınlanıyor. Üsküdar Üniversitesi, öğrenci odaklı faaliyetlerine Koronavirüs sürecinde de ara vermeden devam ediyor. Bahar döneminde örgün eğitimin yapılamayacak olması nedeniyle üniversitenin kanalı olan ÜÜ TV, Tıp, Sağlık Bilimleri, İletişim, İnsan ve Toplum Bilimleri, Mühendislik ve Doğa Bilimleri fakülteleri, SHMYO, Hazırlık Okulu ve enstitülerin derslerini yayınlayacak. Öğrenciler derslerine uzaktan canlı yayında devam edebilecek.  Uzaktan eğitim canlı yayınları başladıÜÜ TV’de yayınlanmaya başlayan uzaktan eğitim programları Pazartesi - Cumartesi akşamına kadar devam edecek. İlk 5 gün fakültelerin, hazırlık okulunun ve SHMYO’nun dersleri yayınlanacak, Cumartesi günü ise enstitü dersleri canlı yayın ile öğrencilerle buluşacak. Böylece öğrenciler üniversiteye gidemeseler de derslerine kaldıkları yerden etkin bir şekilde devam edebilecekler.ÜÜTV’nin https://tv.uskudar.edu.tr/ sitesi üzerinden başladığı uzaktan eğitimlerin programı ise şöyle;Pazartesi: 09:30 – 12:30 / Tıp Fakültesi, 13:30 – 17:30 / Sağlık Bilimleri FakültesiSalı: 09:30 – 12:30 & 13:30 – 17:30 / İletişim FakültesiÇarşamba: 09:30 – 12:30 & 13:30 – 18:30 / Hazırlık OkuluPerşembe: 09:30 – 12:30 & 13:30 – 17:30 / Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek OkuluCuma: 09:30 – 12:30 / İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, 13:30 – 17:30 / Mühendislik ve Doğa Bilimleri FakültesiCumartesi: 09:00 – 11:00 / Sosyal Bilimler Enstitüsü, 11:00 – 13:00 / Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 13:00 – 15:00 / Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü, 15:00 – 17:00 / Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü, 17:00 – 19:00 / Fen Bilimleri EnstitüsüUzaktan eğitim yayın akışı için tıklayınız: https://uskudar.edu.tr/tr/icerik/5058/uutv-uzaktan-egitim-yayin-akisi

20 MAR 2020

Prof. Dr. Haydar Sur: “Virüsün karakterini tanıyoruz, kontrol altına almak için tedbirli olmalıyız”

Koronavirüs’ün %3 öldürücülük oranına bakıldığında hastalığı küçümsemeyip tedbir almak gerektiğini belirten Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, herkesin üzerine düşen görevi yapması gerektiğini vurguluyor. Bir kişinin öksürdüğü odada partiküllerin birkaç saat havada asılı kalabildiğini kaydeden Prof. Dr. Haydar Sur, kapalı ortamların sık sık havalandırılmasının önemine işaret ediyor ve dışarıda giyilen kıyafetlerin ve ayakkabıların havalandırılması gerektiğini söylüyor.Koronavirüs’ün karakterini tanıdıklarını vurgulayan Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, şunları söyledi:“Koronavirüs bir metre mesafeden insandan insana bulaşıyor ya da dolaylı yoldan insanın öksürdüğü, aksırdığı yerden temasla vücudun giriş noktalarından bulaşıyor. Bunlara dikkat etmek gerekiyor. Bir metre mesafeyi tedbir olarak iki metreye çıkarırsak, genel hijyen tedbirlerini de alırsak bize bulaşmasının önüne geçmiş oluruz. Bakanlıklar tarafından sosyal hayatı düzenleyen çok isabetli ve öngörülü tedbirler alındı. Yayınlanan makalelere baktığımızda okulların hastalık ülkeye yayılmadan tatil edilmesi %66 etki ediyor. Yani %60 -70 etkili olacak kararı ülkemizdeki yetkililer aldılar. Cuma namazlarının evden kılınması da önemli bir karar çünkü kalabalık ve yakın temas olan yerlerde risksiz grupların da birbirine virüs bulaştırma ihtimali bulunuyor. Yetkililer gerekli tedbirleri alıyorlar. Bunlar toplumsal olarak bizi koruyacak önlemlerdir. Öldürücülük oranının %3 olduğuna bakarsak hastalığı küçümsemeyelim. Kendimizi koruyalım.”Bulunduğunuz ortamın havalandırılması önemli “Bir kişi öksürdü, artık o odaya hiç girmeyecek miyiz?” sorularına karşın havada partiküllerin birkaç saat asılı kaldığını vurgulayan Prof. Dr. Haydar Sur, “Diyelim ki bir kişi öksürdü etrafa yaydığı partiküller birkaç saat havada asılı kalabiliyor. Sonra yavaş yavaş zemine doğru düşüyor. Yani havada asılı partikülleri yok etmek için hafif havalandırma, cereyanlı ortamda bir iki saat odaları havalandırma çok faydalı olduğunu vurgulayabiliriz. Açık havaya da başkalarıyla temas olmayacak şekilde çıkmanın da yine faydalı bir şey olduğunu söyleyebiliriz. Eve gittiğimiz zaman dış kıyafetlerimizi, ayakkabılarımızı bir askıya asarak açık havada sabaha kadar havalandırmak, böylelikle virüs giysilerimize bulaşmış olsa bile sabaha kadar havalandırınca canlı kalmayacağını bilmeliyiz. Bazıları kıyafetlerimizi silelim diyor. Virüs nemli ortamlarda kuru ortamlardan daha uzun süre yaşayabiliyor. Silme işlemini yeterince başarılı yapmazsanız ki bu ihtimal vardır o zaman ona daha fazladan yaşama şansı vermek gibi bir riski de beraberinde getiriyorsunuz. Havalandırmak bu açıdan çok önemlidir” dedi. Doğru bilgi sahibi olmak çok önemliEtrafta söylenenlere, doğruluk kaynağı olmayan bilgileri dikkate almak yerine doğru bilgileri edinmek gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Haydar Sur,“Normal zamanda ihmal ettiğimiz tedbirleri almaya başlayacağız. Sakin olmak önemli, herkes üstüne düşen görevi yapmalı. Birinci ağızdan en doğru bilgileri edinmeye çalışın. Sosyal medyada özellikle toplumu paniğe sevk edip bundan çıkar sağlayan yüzlerce insan olduğunu unutmayın. Özellikle yanlış bilgiyle panik yaratıp onun altından fahiş fiyatlarla malzeme satışlarından tutun çok daha başka maksatla bazı şeylerin önünü kesmek isteyenlere kadar herkesin açık olduğu bir mecradan hangi bilginin nereden geldiğine çok dikkat etmek gerekiyor. Sağlık Bakanlığımız bu açıdan çok iyi çalışmalar yapıyor. Hiçbir gelişmeyi gizlemedi, vakalar çıktıkça bizimle paylaşıyor. Resmi site en temizidir, en doğrulanmış bilgidir” dedi.Paniğe kapılmayın!Öksüren veya başı ağrıyan bazı kişilerin hemen paniğe kapıldığını ifade eden Prof. Dr. Haydar Sur, “Öncelikle her öksürme ve baş ağrısında hemen panik olmamak lazım. Bütün virüs enfeksiyonları gibi Koronavirüs enfeksiyon belirtileri de diğerlerini taklit edebilir niteliktedir. Ancak Koronavirüs’ten en fazla şüphe çeken 3 belirti olarak; 38 derecenin üstündeki ateşi, baştan kuru balgamsız ama sonra balgamlıya dönen öksürüğü ve solunum sıkıntısını söyleyebiliriz” dedi.Doğru beslenme ile bağışıklık sistemi güçlenir Vitaminlerin önemine dikkat çeken Prof. Dr. Haydar Sur, “A,B,C,D,E vitaminleri konusunda bir eksiğimizin olmaması lazım. Her bir vitaminin bağışıklık sisteminde ayrı bir yeri vardır. Toplumda sadece C vitamini biliniyor. Özellikle kış aylarında D vitaminin çok ayrı bir yeri var. Yediğimiz gıdalarda yeterince vitamin yoksa bağışıklık sistemimiz bundan çok çabuk etkileniyor. Bu dönemlerde takviye vitaminler tavsiye ediyorum. Öte yandan sigaradan da bahsedersek, sigaranın kişinin bağışıklık ve solunum sistemini ve vücudun her türlü savunma sistemini göçerttiğini biliyoruz. Koronavirüste de maalesef sigara içenlerin riskinin 14 kat daha fazla olduğu ifade ediliyor. Sigara içenlerin daha fazla olduğuna dair makaleler var. Hekim olarak sigara içenlerin bırakmalarını da önemle tavsiye ediyorum” dedi.

14 MAR 2020

Tıp Fakültesinin ilk öğrencileri, beyaz önlüklerini giydi

Üsküdar Üniversitesi’nin 2019-2020 Akademik Yılında öğretim hayatına başlayan Tıp Fakültesi, 14 Mart Tıp Bayramı vesilesiyle ilk öğrencilerine beyaz önlük giyme töreni düzenledi. Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, öğrencilere “Beyaz önlüklerinizi hekimlik sorumluluğunu hissederek onurunuzla taşıyın” dedi. Tören, öğrencilerin beyaz önlüklerini giyerek hocaları ile toplu fotoğraf çekilmeleriyle sona erdi.Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin birinci sınıf öğrencileri için organize edilen ve Merkez Yerleşkesi Nermin Tarhan Konferans Salonu’nda gerçekleşen Beyaz Önlük Giyme Töreni, keyifli ve heyecanlı anlara sahne oldu.Törende birinci sınıf öğrencisi Edanur Turan, birinci sınıf temsilcisi Ahmet Furkan Demirel, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, Rektör Vekili Prof. Dr. Mehmet Zelka ve Kurucu Rektör Prof. Dr. Nevzat Tarhan açılış konuşmaları gerçekleştirdi. Tıp Fakültesi Temel Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Usta’nın 14 Mart Tıp Bayramı ile ilgili sunum gerçekleştirdiği törende sahnelenen Türk Sanat Müziği dinletisi de öğrencilerden ve velilerden büyük alkış aldı.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Hekimlik sadece meslek değil bir sanattır”Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, açılış konuşmasında Tıp Fakültesinin ilk “Beyaz Önlük Giyme” töreninin belleklerde kalacağını söyleyerek sözlerine başladı. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Hekimlik öyle bir meslek ki sadece meslek olarak sınırlı kalmaz, bilim adamı olmanın yanında aynı zamanda bir sanattır.  Hekim kelimesi hakîm anlamına da geliyor. Hikmetli olmalısınız, işinizi ne bir eksik ne bir fazla yerinde ve zamanında , hakkaniyetle yapmalısınız.  Eksiksiz ve doğru bir şekilde yapılması gerekli olduğu için diğer mesleklerden de farklı olmalı. Bir hasta ile doktor arasında güven oluştuğunda hastada endorfin salgılanıyor. Burada hocalarınızdan hekimlikle birlikte hastaya nasıl davranmanız gerektiğini de öğreneceksiniz. Biz bu önlükleri öğrencilerimize beyaz olarak giydiriyoruz. Beyaz önlüğün anlamı saflık, kusursuzluktur. Fiziki anlamda değil, manevi anlamda bu önlükler hastalara ve mesleğe karşı sorumluluk duygusuyla, dürüstlükle beyaz taşınmalıdır. Bu meslekte medikal etik ve mesleki etik var. Medikal etik hasta yararının her şeyin üzerinde tutulmasını gerektirir. Mesleki etik ise meslektaşlarınız arasındaki ilişkilerinizi saygı çerçevesinde geliştirmenizi ifade eder” dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Mesleğinizde İbn-i Sina’yı örnek alın”Hasta ve hekim ilişkisinin usta ve çırak ilişkisine benzediğini söyleyen Tarhan sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu mesleğe girenler tutkulu ve meraklı olmalı. Uzmanlık alanı dışında bir hasta geldiğinde ben bu konunun uzmanı değilim diyerek çaresiz bırakılmamalı. Hekim uyguladığı tedaviler kadar uygulamadıklarından da sorumludur. İbn-i Sina yine bizim yaşadığımız Koronavirüs salgını gibi bir salgın yaşandığında hastalığın bulunduğu yere doğru yola çıkıyor. Yakınındaki hekimler ise salgının kendilerine de bulaşma endişesiyle İbn-i Sina’yı durdurmaya çalışırken kendisi ise ‘Ben gitmezsem, siz gitmezseniz başka hekimler gitmezse o insanlar şifa bulamaz’ deyip hekimlik sorumluluğu ile salgının olduğu yere gidiyor. İşte bugün burada olan geleceğin hekim adayları, sizler hastaların tedavileri için yollar aramalısınız. Tıp literatüründe araştırmalar yapmalı, hastalarınıza önemli olduklarını hissettirmelisiniz. Onların sadece organlarını değil duygularını da göz önüne alarak tedavi uygulamasınız.”Prof. Dr. Haydar Sur: “Vatanımız ve insanımız çok kıymetli”Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur ise törende Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yönettiği Sivas Kongresi’nde yaşananlardan bahsederken hekimlerin ülkemiz için ne kadar önemli olduğuna vurgu yaptı. Prof. Dr. Haydar Sur, şunları söyledi:“Atatürk, Sivas Kongresi’ni düzenleyeceği zaman İstanbul’da İngilizler’in ağır baskısına cılız da olsa tek karşı koyabilen Tıbbiyeliler arasından bir temsilci istiyor. Vatanseverliğinden kuşku olmayan Hikmet Bey, Tıp Fakültesi 3’üncü sınıf öğrencisiyken 1919’da kongre için Sivas’a davet ediliyor. Atatürk’ün konuşmaları yönettiği Sivas Kongresi’nde, Türkiye’nin İngiltere ya da Amerika mandası olması yönünde seçenek sunulunca Hikmet Bey bu durum karşısında söz alarak tepkilerini ortaya koyuyor. Kongreye vatanı savunacaklarını düşünerek geldiğini ancak kongrede hangi ülkenin mandası olunacağının tartışıldığını gördüğü için İstanbul’a dönerek oradaki herkesi vatan haini olarak ilan edeceğini söylüyor. Atatürk’e dönerek ‘Sen de bu şekilde düşünüyorsan seni de vatan haini ilan edeceğim’ diyor. Atatürk içinden geçenlerin en azından birinin ağzından döküldüğünü görünce büyük bir mutluluk yaşıyor. Hekimlik gördüğümüz üzere kurtarabildiğimiz kadar insanı kurtarmayı gerektirir. Vatanımız ve insanımız çok kıymetlidir. Vatanımızı ve halkımızı korumak bize atalarımızdan gelmiş bir misyondur”Edanur Turan: “NPİSTANBUL Hastanesi tercihimde çok etkili oldu”Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi 1’inci sınıf öğrencisi Edanur Turan, açılış konuşmasında üniversite sınavına hazırlık ve tercih sürecinden bahsetti. Turan, “Üniversitem tercih sıralamamda ilk sıralardaydı. NPİSTANBUL Beyin Hastanelerinin de bilim ortağı olması, mezun olunca orada çalışma hayalim tercihimi etkilemişti. Sonuçlar açıklandığında çok mutluydum çünkü Tıp Fakültesi tüm bir yıl hatta tüm eğitim hayatım boyunca emeklerimin ve fedakarlıklarımızın karşılığıydı. Beyin ve sinir sistemiyle uğraşan bir bilim insanı olma hayalimi göz önüne aldığımda Türkiye’de eğitim görebileceğim en iyi yerde olduğumu düşünüyorum. Biz ailemle tercih sonucundan oldukça memnun ve mutluyken çevremde okuluma karşı önyargı ile yaklaşan insanlar oldu. Ancak ben onlara sağlık bilimlerinde tematikleşmiş, tercih edilen bir okulu ve üstelik tıp fakültesini kurmanın kolay olmadığını, eğer kurulduysa mutlaka bir düzeni olan ve güzel bir eğitim veren bir kurum olduğunu ifade etmiştim. Buna rağmen endişelenmiştim. Okul başlayınca tüm endişelerim kayboldu çünkü Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi, düzeni yıllardır var olan bir fakülte kalitesinde eğitim veriyordu” dedi.Ahmet Furkan Demirel: “Üniversitemizin pozitif yaklaşımı kaygılarımızı siliyor”Tıp Fakültesi 1. Sınıf Temsilcisi Ahmet Furkan Demirel de şunları söyledi: “Bizler bu yola ilk öğrenciler olmanın verdiği kaygılarla girdik, nasıl olacak ki düzeni bile oturmamış şeklinde kaygılarımız oldu. Hepimizin hatta belki de hala bazılarımızın bu kaygıları devam ediyordur ama benim kaygılarım kısa sürdü çünkü büyük bir sorumluluğu üstlendim. Kendi sorunlarımdan ziyade arkadaşlarımın sorunlarına yönelmeli kendi taleplerimden ziyade onların talepleriyle ilgilenmeli ve gereğinin yapılması için çaba sarf etmeliydim. Onların sorunları benim de sorunlarımdı, onların talepleri benim de taleplerimdi, arkadaşlarım kadar kendim için de uğraştım ama dürüst olmak gerekirse bende kaygı ve soru işareti kalmadı. İşin perde arkasıyla ilgilenince kaygılanmaya gerek kalmıyor. Sayın dekanımızla yaptığımız birebir sohbetlerden, sorunların iletilmesinden çözülmesine kadar her basamağa tanık olmaktan ve bu süreçlerin ne kadar titiz bir şekilde halledildiğine tanık olduktan sonra kaygılarımı ardımda bıraktım. Ailelerimizin rahat olmasını istiyorum çünkü bizler burada çok güzel bir ailenin parçasıyız ve gelecekte çok iyi hekimler olacak şekilde eğitiliyoruz. İyi birer hekim olmamız, altı sene içerisinde alacağımız eğitim, bize sunulan imkanlar ve bize gösterilen ilgiyle paralel ilerleyecektir. Lakin şu kadarını söylemem gerekirse alacağımız eğitimden, bize gösterilen ilgiden, önümüze sunulan ve daha sunulacak olan imkanlardan yana şüphem bulunmuyor.”Açılış konuşmalarının ardından Tıp Fakültesi Temel Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Usta, 14 Mart Tıp Bayramı ile ilgili sunum gerçekleştirdi.Sunumun ardından bir müzik dinletisi sunuldu. Solist Dr. Adnan Çoban’a kemanları ile Dr. Öğr. Üyesi Yeşim Altınel Çoban, viyolonseli ile Betül Şirin, udları ile Prof. Dr. Haydar Sur ve Dr. Öğretim Üyesi Mehmet Soyarslan, kanunları ile Doç. Dr. Volkan Gidiş ve Dr. Nedret Hızer, tamburu ile de Prof. Dr. Hanefi Özbek sahnede eşlik ederek keyifli bir müzik dinletisi sundu.Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi birinci sınıf öğrencileri için 14 Mart Tıp Bayramı olması vesilesiyle düzenlenen ilk beyaz önlük giyme töreni, hocalarının öğrencilere önlüklerini ve steteskoplarını giydirerek toplu fotoğraf çekilmesinin ardından sona erdi.Program ÜÜ TV'den canlı olarak yayınlandı.

11 MAR 2020

Uzmanlarımız koronovirüse karşı uyarıyor

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur ve NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Songül Özer dünyayı saran koronovirüsten korunma yollarını anlattı.El hijyeni, çevre hijyeni ve beslenme şekli öncelikli konular arasında.Videoları izlemek için:

28 ŞUB 2020

Tıp Fakültesi Akademik Kurulu Toplantısının ilki yapıldı

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Akademik Kurulu Toplantısı’nın ilki gerçekleşti. 2019-2020 Eğitim-Öğretim yılında ilk öğrencileriyle öğretime başlayan Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Akademik Kurul Toplantısı’nın da ilkini düzenledi.Tıp Fakültesi NP Yerleşkesi, İbn-i Sina Konferans Salonunda gerçekleşen toplantının açılış konuşmasını Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur yaptı. Sur, Akademik Genel Kurul’un önemine değindi. Tıp Fakültesi öğretim üyelerinin kendilerini tanıtmalarının ardından gündem maddelerinin değerlendirilmesine geçildi.FTS, BBS, Stix sistemleri anlatıldı…Öğretim üyelerine, Üsküdar Üniversitesinin Faaliyet Takip Sistemi (FTS), Bologna Bilgi Sistemi (BBS) ve Stix sistemleri hakkında bilgi verilerek, bu sistemlerin takibi ve güncel tutulmasının gerekliliği vurgulandı.Her öğretim elemanının bilimsel araştırmalarını, yayınlarını, verdiği dersleri, seminerleri ve uygulama listesini, yurt içinde ve dışında yaptığı bilimsel kongrelerdeki tebliğlerinin birer örneğinin FTS ve BBS girişlerinin önemi anlatıldı.Öte yandan Tıp Fakültesi bölüm başkanlarına her öğretim yılı sonunda geçmiş yıldaki eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetleri ile gelecek yıldaki çalışma planlarını belirten raporun hazırlanması ile ilgili de bilgi verildi.Toplantı, toplu fotoğraf çekimi ardından sona erdi.

28 ŞUB 2020

Üsküdar Üniversitesi, öğrenci memnuniyetinde de iddialı!

Üsküdar Üniversitesi’nde eğitim gören yaklaşık 18 bin öğrenciye yönelik düzenlenen ankette memnuniyet düzeyi ortalamasının yüzde 80’in üzerine çıkması dikkat çekti. 2019-2020 Güz Döneminin sonunda 17 bin 786 öğrenci ile gerçekleştirilen ankette üniversitenin derslik, teknolojik altyapı, AR-GE, laboratuvar ve uygulama alanlarının yanı sıra danışman akademisyenlerin öğrencilerine ayırdığı zaman, Erasmus olanakları ile öğrenci kulüplerine ilişkin görüşler değerlendirildi.Danışman hocam bana gerekli zamanı ayırıyor“Danışman hocam bana gerekli zamanı ayırmakta ve yeterli şekilde benimle görüşmektedir” diyen 11 bin 798 öğrenci olumlu görüş verirken; olumlu görüş bildirenlerin oranı % 81 olarak ölçüldü. Aynı konuda güz döneminde yapılan çalışma, bu konuda memnuniyet oranlarının arttığını gösterdi. Bahar döneminde olumlu görüş verenlerin oranı % 79 olarak tespit edilmişti.Dersliklerin altyapı olanakları açısından yeterliliğinin de değerlendirildiği çalışmada 10 bin 539 kişi % 69 oranında olumlu görüş bildirdi. Bahar dönemindeki çalışmada da oranların yaklaşık olarak aynı olduğu görülmüştü.AR-GE, laboratuvar ve uygulama alanlarını ulaşılabilir bulanların oranı % 73“AR-GE, laboratuvar ve uygulama alanlarının ulaşılabilir ve yeterli” olduğu şeklindeki görüşe ise 9 bin 156 kişi %73 oranında olumlu yanıt verdi. Bahar döneminde aynı konuda yapılan çalışmada memnuniyet oranı % 71 olarak ölçülmüştü.Yerleşke ve teknolojik altyapı % 81 oranında beğeniliyor“Yerleşkeler teknolojik altyapı (bilgisayar, internet, ekranlar vb.) bakımından yeterlidir” şeklindeki değerlendirmeye %81 oranında 12 bin 87 kişi olumlu yanıt verdi. Bahar döneminde aynı konuda yapılan çalışmada ise memnuniyet oranı % 79 oranında olmuştu.“Üniversite eğitimi beklentilerimi karşılıyor”“Üniversitede aldığım eğitim beklentilerimi karşılamaktadır” şeklindeki değerlendirmeye %75 oranında 11 bin 385 kişi olumlu cevap verdi. Bahar döneminde aynı konuda yapılan çalışmada ise memnuniyet oranı % 71olarak ölçülmüştü.Kariyer hizmetlerinde de memnuniyet yüksek“Staj ve uygulama gibi kariyer hizmetleri” konusundaki memnuniyetin de ölçüldüğü çalışmada 8 bin 439 kişi % 69 oranında olumlu yanıt verdi. Bahar döneminde aynı konuda yapılan çalışmada memnuniyet oranı % 65 olarak ölçülmüştü.Erasmus programları ulaşılabilir bulundu“Erasmus öğrenci değişim programlarının ulaşılabilir ve yeterli” olduğuna ilişkin soruya da 7 bin 694 kişi % 76 oranında olumlu yanıt verdi. Bahar döneminde aynı konuda yapılan çalışmada memnuniyet oranı % 72 olarak tespit edilmişti.Sosyal ve dijital medyada yeterlilik üst seviyede“Sosyal medya, mobil uygulama, TV gibi iletişim kanallarının aktif olarak kullanıldığı ve yeterli olduğu” şeklindeki değerlendirmeye 12 bin 823 kişi % 86 oranında olumlu görüş bildirirken; bahar döneminde bu konuda olumlu düşünenlerin oranı %83 olmuştu.Öğrenci kulüpleriyle ilgili memnuniyet de arttı“İlgi ve yeteneklerime uygun kulüpler bulunmaktadır” şeklindeki görüşe ise % 73’lük oranla 9 bin 759 kişi olumlu yanıt verirken; aynı konuda bahar döneminde yapılan çalışmada 8 bin 68 kişi %70 oranında olumlu görüş bildirmişti.Engelliler gözetiliyor“Hizmet alanları engellilerin durumu göz önünde bulundurularak tasarlanmıştır” şeklindeki görüşü %85 oranındaki 10 bin 585 kişi olumlu bulurken, aynı konuda yapılan çalışmada memnuniyet oranı % 83 olarak ölçülmüştü.Sağlık hizmetleri kolay ulaşılabilir ve yeterli bulunduÖğrenciler, akademisyenler ve idari personelden oluşan katılımcılardan 10 bin 535’i, “Sağlık hizmetleri kolay ulaşılabilir ve yeterlidir” şeklindeki görüşe %80 oranında olumlu görüş verdi. Bahar döneminde bu oran %77 olarak ölçülmüştü.Rehberlik hizmetlerinde de memnuniyet yüksek“Rehberlik ve psikolojik danışmanlık hizmetlerinin ulaşılabilir ve yeterli” olduğu yönündeki soruya da 8 bin 929 kişi %80 oranında olumlu görüş bildirdi. Bahar döneminde aynı konuda yapılan çalışmada memnuniyet oranı % 76 olarak görülmüştü.Etkinlikler tatmin edici olarak değerlendirildi“Sanatsal, kültürel ve bilimsel etkinlikler tatmin edici ve yeterlidir” şeklindeki görüşe ise %68 oranındaki 9 bin 384 kişi olumlu yanıt verdi. Bahar döneminde aynı soruya 8 bin 195 kişi olumlu yanıt vermişti.Ulaşım hizmetleri % 88 oranında yeterli bulundu“Yerleşkelere ulaşım hizmetlerinin ulaşılabilir ve yeterli olduğu” şeklindeki soruya 13 bin 515 kişi %88 oranında olumlu yanıt verdi. Bahar dönemine oranla memnuniyet konusunda bir artış gözlendi.İdari hizmetler ve güvenlik hizmetleri değerlendirildi“Yemek ve kafeterya hizmetleri için temizlik, aydınlatma ve ısınma gibi fiziki koşulların uygunluğu” nun da sorulduğu çalışmada katılımcıların 12 bin 132’si %80 oranında olumlu görüş bildirir bahar dönemindeki çalışmada da aynı oranlar elde edilmişti.“Eğitim aldığım yerleşkede güvenlik hizmetleri yeterlidir” şeklindeki görüşe 13 bin 887 kişi olumlu yanıt verirken bahar döneminde %86 olan memnuniyet oranı böylece %90’a yükseldi.İbadet alanlarının ulaşılabilirliği ve yeterliliği konusundaki soru üzerine de 11 bin 273 kişi %88 oranında olumlu değerlendirmede bulundu. Bahar döneminde aynı konuda yapılan çalışmada memnuniyet oranı % 85 olarak ölçülmüştü.

27 ŞUB 2020

Dr. Serdar Savaş: “Tıbbı kişiye özel hale getirmeliyiz”

Üsküdar Üniversitesi Sağlık Kültür ve Spor Direktörlüğü koordinatörlüğünde Üsküdar Üniversitesi Tıp Öğrencileri Kulübü “WHO Nasıl Çalışıyor? Halk Sağlığı Günlükleri-3” etkinliği düzenledi. Etkinliğin konuğu, Kişiye Özel Tıp Derneği Başkanı Dr. Serdar Savaş oldu. Dr. Savaş, kişilerin genetik özelliklerinin incelenerek kişiye özel tedavi yöntemlerinin kullanılabileceğini belirtti.Tıp Fakültesi NP Yerleşkesi İbn-i Sina Konferans Salonunda gerçekleşen etkinliğe katılımcılar yoğun ilgi gösterdi.“Hastalığı önlemeye değil hastalığa para harcıyoruz”Dr. Serdar Savaş, kalp krizi ve kanser gibi hastalıkların en çok ölüme sebep olan hastalıklar olduğuna değindi. Dr. Serdar Savaş, “Bu hastalıklar için harcanan para 8 trilyon dolar fakat bütün dünyada hastalıklardan korunmak için harcanan para miktarı 200 milyar dolar. Hastalığa para harcıyoruz ama önlemeye harcamıyoruz” ifadelerini kullandı.“Tıbbı kişiye özel hale getirmeliyiz”Tıp mensupları olarak farklı bakış açılarının geliştirilmesi gerektiğini belirten Dr. Savaş, kişiye özel tedavi ile ilgili bilgi verdi. Dr. Savaş, “Bize verilmiş olan kalıp kutunun içinde çözüm aramaya çalışırsak, o sorunları oluşturan koşulların içerisinde soruna çözüm bulamayız. Eğer bir sorunu çözmek istiyorsanız önce o sorunu oluşturan kutunun dışına çıkmanız lazım. Böylece farklı bir bakışa açısı geliştirebilirsiniz. Bu farklı bakış açısında ben 7K (Kişiye özel, Kestirimci, Koruyucu, Kapsayıcı, Keskin, Kanıta Dayalı, Katılımcı) tıbbını ortaya koydum. Artık tıp kişiye özel olmalı. Herkese aynı şeyi yaparak bir hastalığı tarif edip, insanlara o hastalıkla ilgili kutunun içine sokup o hastalıkla ilgili tedavileri ona uygulayarak bu işi yapmak artık geride kaldı. Bilim çok gelişti. Bunları kullanarak tıbbı kişiye özel hale getirmeliyiz” şeklinde konuştu.“Kişiye özel önlemler oluşturulabilir”Dr. Savaş, yaşlanmanın çok boyutlu ve karmaşık bir olgu olduğunu belirtti. Dr. Savaş, "Vücudumuzdaki serbest radikaller ve toksinlerle birlikte radyoaktif maddeler ve güneşin zararlı ışınları da DNA'mızda hasara yol açıyor. Bunlarla mücadele eden ve DNA hasarını onaran enzimler genlerimiz tarafından kodlanır. Böylece hücrelerimizde bir yandan hasar oluşturan olaylar cereyan ederken, öte yandan bunlarla savaşan ve hasarı tamir eden mekanizmalar işler. Eğer hasarımız onarımdan fazla ise yaşlanma hızlanır. Kişilerin genetik özellikleri incelenerek durumları tespit edilebilir ve kişiye özel önlemler oluşturulabilir" dedi.Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Temsilcisi Furkan Demirel, konuşmalarından dolayı Dr. Serdar Savaş’a plaket takdim etti.Etkinlik toplu fotoğraf çekimi ardından sona erdi. 

07 ŞUB 2020

10 kişiden biri yoğun uçuş korkusu yaşıyor!

Sabiha Gökçen Havalimanında meydana gelen uçak kazası, havayolu ile seyahat etmeyi planlayan uçuş korkusuna sahip birçok kişinin tedirgin olmasına yol açtı. Uzmanlar havayolu yolcuğunun karayolu yolcuğundan 266 kat daha az riskli olduğunu, uçaklarla ilgili olumsuz haberlerin ve kaza üzerine kurgulanmış filmlerin korkuyu önemli oranda tetiklediğini söylüyor. Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Psikoloji Anabilim Dalı Başkanı Psikiyatrist Doç. Dr. Gökben Hızlı Sayar, İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’nda yaşanan uçak kazasından yola çıkarak yolcu psikolojisi hakkında değerlendirmelerde bulundu.Yolcuların yüzde 10’u yoğun korku yaşıyorSözlerine uçuş korkularını tetikleyen etkenlerden bahsederek başlayan Sayar, “Mark Twain’in ünlü bir sözü vardır: ‘Birçok insan, yaşamlarını hiç olmamış trajedilerden acı çekerek tüketirler.’ Uçuş korkusu birçok insan için böyle bir durum olmakla birlikte gerçek bir tehlike karşısındaki orantılı ve akılcı korunma tutumudur. Korku bazı durumlarda kişinin uzaklaşmasını sağlayarak koruyucu işlev gösterir. Fakat korkunun düzeyi artarsa kişi paniğe kapılır ve tepkileri engellenir. Ticari havayolları istatistiklerine göre uçağa binen her 4 yolcudan 1’i (yüzde 24) uçuş korkusu belirtilerini az veya çok, yüzde 10’u ise yoğun uçuş korkusu gösteriyor. Bu korku pek çok kişinin yaşamını etkilemekte ve ulaşımda havayolunun kullanımını engelleyerek kişiyi ve kimi zaman çevresini zor durumda bırakabiliyor. Medyadaki uçak düşmesi, uçak arızaları ve hava korsanlığı gibi uçuşla ilgili haberlerin çoğu kişilerdeki uçuş korkusunu pekiştiriyor. Ayrıca birçok filmde uçak kazaları ve kaçırılmaları korku teması olarak kullanılıyor. Buna karşın uçak yolculuğunun güvenirliğine ve konforuna değinen yazı ve haberlere neredeyse hiç rastlamıyoruz. Olumsuz mesajların bu denli yoğun olması da kişilerin uçuş korkusunu tetikliyor ve pekiştiriyor” dedi.Karayoluna göre 266 kat az riskliSayar, havayolu yolculuklarının diğer yolculuk şekillerine göre daha az riskli olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: “Uçuş korkusunu yenmenin ilk aşaması havacılık hakkında bilgi sahibi olmaktır. Bir uçak güvensizse dünyanın her yerinde uçuştan men edilir. Bu sektörde güvenlik söz konusu olduğunda masraftan kaçınılmaz, uçuşla ilgili her olay defalarca kontrol edilir. Bugün bindiğimiz ticari uçakların hepsi yedek sisteme sahip, yani bir sistem çalışmazsa onun görevini üstlenecek başka bir sistem devreye giriyor. Bu çifte güvenliğe uçuş personeli de dahildir. Arabamızın her yola çıkışından önce birçok teknisyen tarafından gözden geçirilmediği, yedek bir şoförle araç kullanmadığımız ve her yıl uçak kazalarında hayatını kaybedenlerden defalarca kat fazlasının karayolu kazalarında öldüğü düşünülürse uçaklar oldukça güvenilirdir. Rakamla ifade etmek gerekirse karayolu trafiğindeki kaza olasılığı, hava yoluna göre 266 kat, sigaranın ölüm riski ise uçuştan kaynaklı ölümlere oranla 4 bin kat fazladır. 1 yılda havayoluyla seyahat eden insan sayısı 3 milyarken,  uçak kazalarında ölen insan sayısı ise 1 yılda arı sokmasından ölenlerden azdır.”Fobi korkaklıkla karıştırılıyorKorku ve fobi kavramlarının toplumda birbiriyle karıştırıldığına işaret eden Doç. Dr. Gökben Hızlı Sayar, “Tüm bu bilgilere sahip olmasına rağmen kişinin korkusu aşırı, anlamsız ve sürekli ise, bu durumla karşılaşma ihtimali olduğunda dahi yoğun sıkıntı yaşıyorsa, bu durum kişinin günlük hayatını, işlevlerini engelliyorsa bu durumda korkuya "fobi" adını veririz. Benzer biçimde kişi uçaktan aşırı korkuyor, binemiyor, binmesi gerektiğinde ya kaçınıyor ya da çok sıkıntı ile uçak yolculuğuna katlanabiliyorsa o kişide uçak fobisi vardır. Fobi bir korkaklık durumu değildir. Uçak fobisi olan pek çok kişi de günlük yaşamlarında cesur, atik, başarılı kişilerdir. Ancak uçuş fobisi bir hastalıktır, tedavisi mümkündür. Uçuş korkusu yaşayan kişinin sık uçuş yapması, gevşeme ve solunum egzersizlerini öğrenmesi ve uygulaması korkusunu yenmesine yardımcı olacaktır” dedi.Kısa sürede uçuş korkusu tedavisi mümkünSayar uçuş korkusu tedavilerine değinerek sözlerini şöyle sonlandırdı: “Tedavide öncelikle kişinin başka fobilerinin, depresyon, stresle ilgili bozukluklar, madde kullanımı gibi ruhsal sorunlarının bulunup bulunmadığı değerlendiriliyor. Sorunun sebebine, şiddetine ve doğasına göre ilaç tedavileri ya da psikoterapiler uygulanabiliyor. Psikoterapilerde hastanın uçuşla ilgili olumsuz algı ve yanlış düşüncelerinin değiştirilmesi, pozitif koşullanma, sistematik duyarsızlaştırma, gevşeme tekniklerinin öğretilmesi ve üstüne gitme ile fobinin yenilmesi mümkün. Uygun tedavi ile kısa sürede yüzde 70 ile 90 oranında başarı elde ediliyor. Günümüzde büyük havayolu şirketleri, kısa süreli ve etkisi oldukça yüksek uçuş korkusu terapileri uyguluyor.”

04 ŞUB 2020

Korona virüsünden korkulmamalı, önlem alınmalı

Çin’de ortaya çıkan ve son verilere göre 426 kişinin ölümüyle sonuçlanan Korona virüsü salgını ile ilgili Üsküdar Üniversitesi tarafından düzenlenen basın toplantısında virüse ilişkin bilgiler, sosyal medyada yer alan komplo teorilerinden korunma yollarına kadar pek çok konu masaya yatırıldı. Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı, Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bölümleri ve Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, koruyucu ve önleyici sağlık hizmetlerinin önemine işaret etti. Aşılamanın önemini vurgulayan Uzbay, “Bugün aşıya karşı bir karşıtlık var. Önleyici ve koruyucu tıbbın en önemli aracı aşıdır. Aşı reddediciliği çok tehlikelidir” dedi.Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, “Dünya Sağlık Örgütü, Türkiye’yi riskli ülkeler arasında görmüyor” diyerek Sağlık Bakanlığı’nın çok önemli çalışmalar gerçekleştirerek  bu süreci iyi yönettiğini söyledi. NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Songül Özer de Korona virüsünün diğer virüslerden farkı olmadığını, Türkiye’de de görülmesinin mümkün olabileceğini ancak panik yapılmaması gerektiğini vurgulayarak özellikle el hijyenine özen gösterilmesi gerektiğinin altını çizdi.Üsküdar Üniversitesi ve NPİSTANBUL Beyin Hastanesi; Çin’in Wuhan kentinde 12 Aralık 2019 tarihinde görülmeye başlanan Korona virüsüne ilişkin doğru bilinen yanlışları, salgının olası halk sağlığına etkilerini, virüsün özelliklerini, korunma yöntemlerini ve bağışıklık sistemine etkisi gibi merak edilen tüm konuları kamuoyu ile paylaştı.Prof. Dr. Haydar Sur: “Korona virüsünün davranış kodları üzerinde yoğunlaşılmalıdır”Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşkesi Senato Salonu’nda düzenlenen “Korona virüsü hakkında doğrular ve yanlışlar” başlıklı basın toplantısında konuşan Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, Çin’de ortaya çıkan virüsün bugün itibariyle Hong Kong ve Filipinler’de de ölüme yol açtığını söyledi.Normalde tıp dünyasının insanlardaki mevcut ve meydana gelebilecek hastalıkları, çeşitli mikroorganizmaları önlemek için sessiz sedasız çalıştığını belirten Prof. Dr. Haydar Sur, “Ancak bu çalışmalar bugün bu kadar gün yüzüne çıkıyorsa bir sorun var demektir. Her yeni durum, tıp insanlarında gözlem altına alınır ve oluş nedenleri ortaya çıkarılmak üzere netice alınmaya çalışılır. Hastalığın doğal seyri çözülür. Hastalığın doğal seyrini çözümlemeden yapacağımız her hamle tabiri caizse ampirik sonucundan emin olmadığımız çabalardan ibaret kalacaktır. Halbuki sebep sonuç ilişkisini tam çözebilmek için hastalığın davranış kodları üzerinde yoğunlaşılması lazım. Şu anda dünyada yapılan şey budur. Alınan önlemleri abartılı bulabilirsiniz ama bu yapılmak zorunda. Korona’da bilinmez bir durumla karşı karşıyayız. Bunu bilinir hale getirene kadar bu kriz ortamını devam ettirmekte fayda var. Hastalığın davranış kodları tam olarak  çözüldüğü takdirede bunun nelere sebep olabileceği, bunun nasıl önlenebileceği kounsunda bilimsel sebep sonuç ilişkileri ortaya konulup sonra normal hayata dönülür. Bugün sabah yeni bir bilgi daha öğrendik. Çin’den sonra Hong Kong ve Filipinler’de de ölüm haberleri geldi. Bu ölüm bvakalarının Çin’in dışına da taşması bir dönemeci daha yaşadığımız anlamına geliyor” dedi.Prof. Dr. Haydar Sur: “Türkiye Korona riski taşımıyor”Korona virüsünün insanlığın karşılaştığı son virüs olmadığını belirten Prof. Dr. Haydar Sur, “Çin’de 9 günde bir hastane yapabilecek teknolojiye sahip artık dünya. Bu sevindirici bir durum, demek ki önlem alabilecek yeterli güç var. Domuz gribi de domuz çobanlarından geçen bir virüstü, hayvanlarıyla sık bir arada oldukları için meydana geldi bu virüs. Nasıl ortaya çıktı, insandan hayvana, domuzda mutasyona uğrayarak yine insana geçerek ölümlere yol açtı. Bugün Korona virüsü yüzünden ölenlerin çoğu 65 yaş üstü, kalp, tansiyon, akciğer-karaciğer sorunları, böbrek yetmezliği gibi hastalıkları olan kişiler. Bağışıklık sistemi güçlü olanlarda bu virüs sağlık sorunu yaratamıyor. Dünya Sağlık Örgütü, Türkiye’yi riskli ülkeler arasında görmüyor. Sağlık Bakanlığı çok iyi çalışıyor, Dünya Sağlık Örgütü’nden 10 gün önce hamlelerini yaptı. Oraya enfeksiyon ilaçları gönderdi, o bölgedeki vatandaşlarımızı alıp Türkiye’ye taşıdı. Her şey çok şeffaf. Türkiye bu virüsü sorun yaşamadan atlatacaktır” diye konuştu.1 litre kaynamış şuya 10 miligram çamaşır suyu!Virüslerden korunmada hijyen ve temizliğin önemine işaret eden Prof. Dr. Haydar Sur, herkesin kendi dezenfektanını da kolayca yapabileceğini belirterek “1 litre kaynamış suya 10 miligram çamaşır suyu dökerek hazırlayabilirsiniz. Bir bez yardımıyla bu karışımı temizliklerde kullanabilirsiniz” dedi.Prof. Dr. Tayfun Uzbay: “Komplo teorileri zaman kaybettirir”Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı, Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bölümleri ve Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, Korona virüsünden korunmada koruyucu ve önleyici sağlık hizmetlerinin öneminin bir kez daha anlaşıldığını belirterek özellikle aşının önemli olduğunu söyledi.Korona virüsünde çok fazla komplo teorisi olduğunu ancak kanıt olmadığı için olasılıklar üzerinden sadece vakit kaybedildiğini ifade eden Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Önemli olan burada nasıl tedavi uygulanacağıdır. Bu komplolardan biri batı dünyasının Çin ekonomisini bitirmek için böyle bir virüs geliştirdiğidir, Çin’in laboratuvarlarında biyolojik silah üretirken bu virüsün dışarı taştığı şeklinde teoriler de var. Bu virüs mutasyona uğradı. Yılandan onunla beslenen yarasaya geçerken mutasyona uğradı, yarasayı tüketen insana geçtiğinde bir kez daha mutasyona uğradı bu virüs. Günde birçok mikroorganizma ile temas ediyoruz, vücudumuz yüzde 95’ini imune ederek bazen yüzde 5’inden etkilenebiliyor. Kana geçmediği sürece önemli bir tehlike oluşturmuyorlar. Zaten biz onu vücudumuzdan attığımızda uzun süre canlı kalamadığı için ölüyor. Korona’ya baktığımızda sadece insandan insana solunum yoluyla geçtiğini görüyoruz. Bundan sonra başka bir şekilde mutasyona uğrayıp geçiş yapması pek muhtemel değil. İnsandan hayvana, hayvandan yine insana geçen ama geçerken öldürücü olan virüsler de var. Yıllardır orada yılan ve yarasa tüketiliyor, ne zaman mutasyona uğrayacağını tahmin edemiyorsunuz. Gördüğünüz gibi sonunda mutasyona uğrayarak ölümlere yol açtı. Ölümlerin yüzde 5-6’yı geçeceğini düşünmüyorum ama bu önlemlerin zayıflatılması anlamına gelmiyor. 1918’de İspanya’da Influenza 40 milyon insanın ölümüne yol açmıştı. Orada bağışıklık sistemi zayıf olanlar öldü, sağlam ve güçlü olanlar kaldı. Bugün yaşayan halkı, o salgından sağlam çıkanların genlerini taşıyor” dedi.Prof. Dr. Tayfun Uzbay: “Aşı karşıtları kötü sonuçları da göze almalı”Bu tür salgınların aslında insanlık için büyük bir fırsat olduğunu belirten Uzbay, “Küreselleşen dünyada herkesin birbiriyle kolayca iletişim kurduğu bir dünyada yaşıyoruz. Salgınların da çok hızlı yayılabileceği bir dönemdeyiz. İspanya’da 40 milyon kişinin öldüğü grip salgını bugünkü şartlarda olsaydı ölü sayısı 4 milyara çıkabilirdi. Bugün aşıya karşı bir karşıtlık var. Önleyici ve koruyucu tıbbın en önemli aracı aşıdır. Amerika’da aşı üreten bir ailenin daha güçlenmesi, güçlü kalması için aşı kullanılıyor, tıp dünyası bunu insanlara empoze ediyor gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Böyle bir şey kesinlikle olamaz. Aşıya karşı olanların salgıladığı mikroorganizmalar başkalarında ciddi problemlere sebep oluyor. Aşı reddediciliği çok tehlikelidir. Bu virüse karşı çok hızlı bir şekilde aşı tedavisi hazırlanıyor. Yine aşı sayesinde önceki virüslerin daha tehlikeli ve öldürücü olması önlenmişti. Aşı karşıtlarının istediğini yaptığımızda, hiçbir hastalık için aşı kullanılmadığında ortaya çıkacak ciddi sağlık problemlerinin, ölümlerin sorumluluğunu alabilecekler mi?” diye konuştu.Prof. Dr. Tayfun Uzbay: “Sülük tedavisinde dikkatli olunmalı”Bazı hastalıkların tedavisinde kullanılan sülükteki tehlikelere de dikkat çeken Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Tıpta sülük kullanımı yaygınlaştığını duyuyoruz. Burada iki türlü sülükten bahsediyoruz. Biri laboratuvar ortamında yetiştirilen ve analizleri yapılan kültür sülükleri, diğeri ise merdiven altı diye tabir ettiğimiz son derece sağlıksız ortamlarda tutulan ve insan cildine uygulanan sülükler. Uzakdoğu’dan getirildikleri söyleniyor ve bu sülükler vücuda yapışarak kan emiyor. O esnada kanla temas olduğu için kendisinde virüs varsa insana geçmesi muhtemel. Biz Sağlık Bakanlığı’nın onayladığı bu uygulamaya karşı değiliz, onların riskleri hesaplanmıştır. Karşı olduğumuz sağlıksız ortamlarda tutulup tedavi diye insanlara uygulanan tehlikeli metoddur” diye konuştu.Dr. Songül Özer: “Korona virüsü Türkiye’ye de gelebilir, endişe edilmemelidir”NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Songül Özer de Korona virüsüne ilişkin Çin’in açıkladığı güncel bilgileri paylaştı. Dünyada şüpheli vaka olarak tanımlanan 23 bin 214 kişi olduğunu, doğrulanmış vaka sayısının 20 bin 471 olduğunu söyledi. Özer, 426 kişinin de hayatını kaybettiğini ifade etti. Bu virüsü vücuduna almış ama tam olarak iyileşmiş kişi sayısının da 624 olduğunu belirtti.Dr. Songül Özer: “Abartılı haberlere itibar etmeyin, el hijyenine özen gösterin”Korona virüsünün Dünya Sağlık Örgütü’nün kabul ettiği bir virüs olduğunu belirten Özer, sosyal medyada yer alan abartılı haberlere de itibar edilmemesi gerektiğini vurgulayarak özellikle el hijyenine önem verilmesi gerektiğini söyledi.Dr. Songül Özer, şunları söyledi: “2002 yılında ilk olarak Minsk kedilerinden bulaşan SARS virüsü adıyla kendini gösterdi. Zatürre ve akut solunum enfeksiyonlarına yol açtı. Arabistan’da ise Mers Cow adıyla tek hörgüçlü develerden bulaşmıştı. Bugünkü Korona virüsü sindirim sistemini etkilemiyor. Er geç Türkiye’ye gelecektir. Sosyal medyada ve televizyon haberlerinde birdenbire yere düşen insanlar görülüyor, böyle bir durum kesinlikle söz konusu değil. Korona’nın böyle bir etkisi yok. Bu virüsten korunmak için antibakteriyellere gerek yok, cildi daha çok çatlattıkları için koruduğunuzu düşünseniz bile enfeksiyona açık hale getirdiğinizin farkında değilsiniz. Korona ve verem dahil birçok virüsün size bulaşmasını elinizi 25-30 saniye sabunla yıkayarak önleyebilmeniz mümkün. Tıbbi maskelere ihtiyaç yok. Hapşırdığınızda, öksürdüğünüzde avucunuzun içi ile değil dış yüzeyi ile veya kolunuzla ağzınızı kapatarak salgınızın tekrar size ve etrafa bulaşmasını engellemelisiniz. Kağıt mendil kullanmalı ve mutlaka hemen çöpe atmalısınız. Virüsler çok hızlı yayılırlar ama dış ortamda uzun süre canlı kalamazlar. Onların canlı kalmasını ve yayılmasını sağlayan en önemli besinleri kandır.”Dr. Songül Özer: Çin’den gelen paketlerde bulaşıcılık mümkün değil!Virüs Türkiye’de görülmediği için şuan maske takmaya gerek olmadığına dikkat çeken Özer; Virüsler çok hızla yayılırlar ama çok önemli güzel bir tarafı vardır, dış ortamda uzun süre canlı kalamazlar, canlı kalabilmeleri için mutlaka canlı hücreye ihtiyaç duyarlar. Çin'den gelen paketlerde bulaşıcılık mümkün değil. Bunların üzerinden veya taşıyan kişiler aracılığıyla bulaşması söz konusu olamaz” dedi.

31 OCA 2020

Sülükte Korona riski!

 Çin’in Wuhan kentinde 12 Aralık’ta görülmeye başlanan Korona virüsü hakkında bilgiler veren Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dâhili Tıp Bölümleri ve Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, Korona virüsünün seyrinin domuz gribi gibi önceki virüs seyriyle eşdeğer ölçekte olduğunu vurguluyor. Panik yapılmaması ancak önlem de alınması gerektiğine dikkat çeken Uzbay ülkemizde tedavide yoğun olarak kullanılan sülükler konusunda da uyarıyor… “Çin’den sülük ithalatı yapılıyorsa sülüklere mutlaka dikkat edilmeli, sülük tedavileri yapılan yerlerin bu sülüklerin nasıl temin edildiği ile ilgili mutlaka açıklayıcı bilgi vermeleri gerekiyor.” Virüs hayvandan insana geçtikten sonra başka insanlara bulaşacak şekilde mutasyona uğradı!Korona virüsü hakkında bilgi veren Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı, Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bölümleri ve Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay salgının genel seyir durumu hakkında bilgilendirmede bulundu. Prof. Dr. Tayfun Uzbay; “Korona virüs enfeksiyonları son 15 yıldır görülüyor. Şu anda gündemde olan bu virüs ailesinin yeni bir tipi ve bu virüsün hastalık nedeni olduğu insandaki ilk tanı 12 Aralık tarihinde Çin’de kondu. Özellikle Çin’in Wuhan kentinde vaka sayısı birdenbire artmaya başladı. Çin sağlık yetkilileri bu durumu incelediler. Daha önce gribe neden olan, domuz gribi, kuş gribi ve SARS gibi geçtiğimiz yıllarda yaşadığımız virütik salgınlar oldu. Korona’da da benzer bir durumla karşı karşıyayız.Virüs hayvandan insana geçip daha sonra insandan insana geçen bir forma dönüşüyor. Virüs kaynağı ile ilişkili ilk açıklamalar yarasa şeklinde olsa da daha sonra kaynağın yılan olabileceği ağırlık kazandı. İlk vakaların büyük çoğunluğunun Huanan Deniz Ürünleri Toptan Satış Pazarı çalışanları veya müşterileri olduğu dikkati çekti. Burada yemek için yılanlar da satılırken, bu yılanların genellikle vahşi doğada yarasa avlayarak beslendiği de biliniyor. Sonuç olarak çeşitli hayvanlardan insanlara virüsler bulaşarak insandan insana geçen beklenmedik salgınlara neden olabiliyor” dedi.Her virüs alan hasta olmayabilirHer organizmayı alanın hasta olacak diye bir durumu olmadığını ifade eden Prof. Dr. Tayfun Uzbay; “Virüs vücuda girince bağışıklık sistemine saldırıyor ve kendi karargâhını orada kuruyor, sizin bağışıklık sisteminiz güçlüyse virüs etkisiz hale geliyor. Siz böyle bir virüsle karşılaştığınızın farkında bile olmuyorsunuz. Bazen de virüsler vücudunuzda hastalık yapmadan çok uzun süreler barınabiliyor.  Bu durumda taşıyıcı oluyorsunuz. Bunun en güzel örnekleri hepatit C ve HIV’dir. Bunların bazı taşıyıcıları hastalanmasa da çeşitli yollarla virüsü başkalarına bulaştırabilir.   Korona virüste de buna benzer olgular olabilir. 12 Aralık’tan bugüne kadar virüs nedeniyle 9 binin üzerinde kişide hastalık belirtileriyle birlikte virüs tespit edilmiş durumda… Bu rakamlara bakınca Wuhan bölgesinde başka kişilere de mutlaka bulaşmış olabilir, ama onlar bağışıklık sistemi güçlü olduğu için ya da bu virüse karşı dirence sahip oldukları için hastalanmamıştır.Korona virüsünün genel profili biliniyor ve buna karşı aşı geliştirilecektir Virüs salgınların bilim kurgu filmlerindeki gibi olmadığını belirten Prof. Dr. Tayfun Uzbay; “Bilim kurgu filmlerinde de izleriz. Bir yerde ani ölümler meydana geliyordur, bu virütik veya bakteri gibi bir şeye bağlıdır ama bunun ne olduğunu tespit edemezsiniz. Tespit edene kadar bir süre geçer ve ölümler yükselir. Filmlerdeki senaryoların insanların aklına yer etmesi gereğinden fazla korku ve paniğe neden oluyor. Şu andaki bilimsel gerçek, salgına neden olan virüsün adının ve özelliklerinin iyi bilinmesidir. Yani tehdidin ne olduğunu ve özelliklerini biliyoruz. Bu önleyici tedavinin geliştirilmesi ve önlemlerin alınması açısından çok önemlidir.Şu an bir tedavi yok ama buna karşı bir aşı mutlaka geliştirilecek. Daha önce buna benzer virüsler için aşı geliştirildi. Dünya Sağlık Örgütü ve ülkelerin sağlık sistemi çok iyi çalışıyor. Daha önce yaşanabilecek birçok salgının önüne geçildi. Örneğin; İspanyol gribi 1918 yılında dünyanın tanıştığı en büyük grip salgınıydı. Bu salgında bazı kaynaklara göre 2.nci dünya savaşından çok daha fazla sayıda insan hayatını kaybetti. Milyonlarca insandan bahsediyoruz.Domuz gribine, Sars’a ve Ebola’ya baktığımızda binli rakamlardan bahsediyoruz. HIV virüsünün yayılması bile belli oranlarda durduruldu. Korona’da an itibarıyla küresel ölçekte 200’ün üzerinde bir kayıp söz konusu. Buna karşın hastalığı atlatan veya hastalanmayan binlerce kişi var. Ölüm vakalarına baktığımızda her salgın hastalıkta olduğu gibi genelde yaşlı, kronik hastalığı olan, bağışıklığı düşük olan yani risk grubunda olan kişiler. Bu salgının seyri de öncekilerle benzer. Alınan tedbirler ile yayılma hızı yavaşlayacak ve aşı ile de kontrol sağlanacaktır” dedi.Sülük tedavisine dikkat! Küreselleşmeden dolayı dünyanın küçüldüğünü, seyahat ve etkileşimin arttığını ifade eden Prof. Dr. Tayfun Uzbay; “Dikkatimi çeken bir konu var. Başka ülkelerde görülen vakalar Wuhan eyaletindeki gibi yoğun bir şekilde artmadı. Bunda kuşkusuz alınan önlemlerin de payı var ancak virüsün Çin’deki odağının da göz ardı edilmemesi şart.  Burada hayvandan insana geçiş önem kazanıyor. Hayvandan insana başka virüsler de geçebilir ve değişime uğrayarak ölümcül hastalıklara yol açabilir. Hatta başka insanlara bulaşabilir. Mesela sülük, ülkemizde tedavilerde yoğun bir şekilde kullanılıyor. Tedavide kullanılan ve uzmanlarca etik ölçülerle yapılan tedavilerde kullanılan sülüklerin orijini belli olmalıdır ve elbette bakanlığın denetimde bu tedavilerin yürütülmesi şarttır.Etik dışı tedaviler için internetten veya merdiven altı başka denetimsiz kaynaklardan alımlar ve kullanımlar olabilir. Uzak doğudan da tedavi amaçlı sülükler getiriliyor olabilir. Korona virüsteki yılan veya yarasa ile insan bağlantısını üzerinden sülükle tedaviyi sorgulamak çok da mantıksız değil. Bu tedavinin tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor. Çin’den sülük ithalatı yapılıyorsa mutlaka dikkat edilmelidir. Sülük tedavileri yapılan yerlerin bu sülüklerin nasıl temin edildiği ile ilgili mutlaka açıklayıcı bilgi vermeleri gerekiyor. Ülkemizde çok yaygın kullanılan bir tedavi yöntemi olduğu için önemli bir konu. Aynı şekilde menşei belirsiz ve denetimsiz uzak doğu kökenli gıda takviyeleri ve yiyeceklere de dikkat edilmelidir” dedi.Biyolojik silah teorileri yanıltıyor Virüslerin biyolojik silah tehdidi olması konusuna değinen Prof. Dr. Tayfun Uzbay; “Sosyal medyada ve bir takım medyada biyolojik silahlar üzerinde çalışıldığı, bu virüsün laboratuvardan dışarı kaçtığı, müthiş ölümlere neden olduğu ile ilgili haberler dolaşıyor. Bu komplo teorileri iki noktadan çürütülebilir. Birincisi eğer bu laboratuvarda üretilen bir şey olsaydı kimliğini ve özelliklerini belirlemek bu kadar kolay olmazdı. İkincisi Çin Koronayı biyolojik silah olarak üretti ise Çinliden çok diğer ırklarda hızlı yayılması ve çok daha öldürücü olması gerekirdi. Burada tersi bir durum söz konusu. Çin veya başka ülkelerin biyolojik silahlar üzerinde çalışabileceği doğru olabilir ancak bu salgın öyle bir şey değil.Bunun üzerine komplo teorisi kurarak aşırı bir panik ve korku havası estirmemek gerekiyor. Çünkü virüsün gidişatı aynı önceki salgınlar gibi. Geçen yıl grip salgınlarında dünyada yaklaşık 400 bin kişi hayatını kaybetti. Şu anda temennimiz Korona ile ilgili daha fazla ölüm olmadan soğukkanlı bir şekilde önlemlerin alınması ve büyüme olasılığını tümden ortadan kaldıracak bir aşının geliştirilmesi. Bütün bulaşıcı hastalıklarda, hastalıkların kuluçka dönemi dediğimiz sessiz bir dönem vardır. Bu dönem kişiye göre değişkenlik gösterir. Çeşitli bilimsel kaynaklarKoronada bu sürenin 2-14 gün olduğuna işaret ediyor. Virüs hastalık belirtisi oluşmadan da başkalarına bulaşabiliyor, Tokalaşma, sarılma, başka yakın temaslardan virüsü alabilirsiniz ama hastalanmayabilirsiniz, hastalığı ölüm olmadan atlatabilirsiniz. Eğer hastalık belirtisi vermediği dönemde de bulaşıyorsa küresel ölçekte daha da yaygınlaşabilir. Havaalanlarında termal kameralarla ateş ölçümü yapılıyor ancak oradan geçen ve henüz belirti vermeyen kişiler de taşıyıcı olabilir. Taşıyıcı olmadığının garantisi bulunmuyor. Bu bir risk oluşturuyor. Önlem olarak bir süre bu hastalığın ortaya çıktığı ve yaygın görüldüğü yerlerden iletişimi ve etkileşimi kesmektir. Birçok ülke de şu anda bunu yapıyor. Bu düşünce ile bazı ülkeler Çin’den gelen kişilerde kısıtlamaya gittiler veya gelen kişileri önce 14 gün karantinada tutuyor” dedi.Panik yapmadan gerekli önlemler alınmalı! Prof. Dr. Tayfun Uzbay, bireysel olarak alınabilecek önlemlere değinerek sözlerini şöyle sonlandırdı: “Sabunlu suyla ellerimizi yıkamaya sürekli özen göstermemiz gerekiyor. Bu virüsler temas yoluyla elimizi dokundurup sonra yüzümüze, ağzımıza sürdüğümüzde de alınabiliyor. Havaalanı, AVM, toplu taşıma aracı gibi yoğun kullanılan ortak noktalarda bulunduktan sonra el mutlaka yıkanmalıdır, çok kalabalık alanlarda maske elbette takılabilir.  Ancak büyük panik olacak bir durum pek ortada yok. Gripten her yıl dünya üzerinde kayıplar olacaktır ama bakıldığında bunların büyük çoğunluğunun yaşlı, ikinci bir sorunu olan, dolaşım, kalp gibi ciddi sorunları olan insanlar olduğunu, çocuklar olduğunu görüyoruz. Bir de bu tip virüslere doğal olarak hassas gruplar da var, ama bunların sayısı oldukça az.Salgınların da illa Korona olması gerekmiyor. Riskli grupta yer alan kişiler başka virüslere ve salgın etkenlerine karşı da aynı tepkiyi verebilirler. İşte biz aşıyı bu yüzden savunuyoruz. Komplo teorisyenleri ‘önce hastalığı salıyorlar sonra aşıyı çıkarıyorlar’ diyor ama hiçbir aklı başında ülke böyle bir şey yapmaz. Bu tip virüsler zaten var, mutasyona uğrayıp çeşitli yollardan insana geçerek hastalığa neden olabiliyorlar. Bunların aşısının geliştirilmesi koruyucu tıp açısından çok önemli. Aşı gibi önleyici tedaviler hem ölümleri azaltıyor hem de hastalık sürecindeki tedavi maliyetini azaltıyor. Aşı karşıtlığının sanki iyi bir şeymiş gibi savunulduğu günlerde bunu da önemle belirtmek isterim.”

23 OCA 2020

Prof. Dr. İbrahim Öztek: “Her Türk genci Aziz Sancar gibi çalışmalar yapmalı”

Hocalı, Karabağ gazisi madalyalarının sahibi, Türk spor dünyasının “Aksakallısı” olarak bilinen, spordan tıbba, federasyon başkanlığından antrenörlüğe, fikir adamlığından kitap yazarlığına kadar birçok branşta söz sahibi olan Prof. Dr. İbrahim Öztek Üsküdar Haber Ajansı muhabiri Şüheda Damgacı’nın sorularını yanıtladı. “Ben 50 senedir zamandan kazanabilmek ve çalışmalarımı sürdürebilmek için her gece 3 saat uyuyorum” diyen Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı Başkanı Öztek son olarak “İlhanlı Azerbaycan Döş Nişanı”na layık görüldü. Öztek, ülkemizin kalkınması için her bir Türk gencinin Aziz Sancar gibi Nobel ödüllerine layık çalışmalar içerisine girmesi gerektiğine dikkat çekiyor.“Türk milliyetçiliği üzerine kurulmuş çalışmalar yapıyoruz”Bize kendinizden biraz bahseder misiniz?“1996 yılında GATA Haydarpaşa Askeri Eğitim Araştırma Hastanesinden emekli oldum ve Tıp profesörüyüm. Serbest olarak hekim olarak da çalışıyorum ve dört yıldan beri Üsküdar Üniversitesi Patoloji Anabilim Dalı Başkanı olarak görevimi sürdürmekteyim. Eski bir milli sporcuyum. Yirmi seneye yakın Türkiye Judo, karate, aikido, wushu, kungfu federasyonlarının başkanlıklarını yaptım. Ve şu anda da sportif olarak Dünya Geleneksel Sporlar Federasyonu’nun ve Dünya Aba Güreşi Federasyonunun başkanıyım. Dünya Uyuşturucu ile Mücadele Eden Sporcular Federasyonu’nun da onursal başkanıyım. Yine Türkiye-Azerbaycan dev kardeşlik, candaşlık ve strateji platformunun başkanıyım. Yanı sıra Türkiye Anadolu Aydınlar Ocağı genel başkanıyım. Tabi bunlar her şeyden önce kültür ve spor esaslı kuruluşlar ve aynı zaman da Türk milliyetçiliği üzerine kurulmuş çalışmalar yaptığımız sivil toplum örgütleridir.”“Azerbaycan ve Türkiye ikiz kardeştir”“Ben yirmi beş yıldan beri özellikle Türkiye’nin kültürel dertleriyle dertleniyorum. Azerbaycan’da yaşayan Türk halkının 1880’lerden beri uğradıkları soykırımlar var. Bu soykırımlar Ruslar ve Ermeniler tarafından uygulanan soykırımlardır. Biz oradaki halkımızın yanındayız. Çünkü oradakiler de Türk halkıdır. Aynı soydan geliyoruz, aynı dindeniz, kan kardeşiyiz. Türkiye için dış dünyaya karşı yapacağımız müdafaamızı Azerbaycan için de yapmak zorundayız. Çünkü o da bir Türk devletidir ve bugün her iki devlette birbiriyle kardeştir. İkiz kardeşler birlikte acı çekerler, birlikte sevinç paylaşırlar. Onun için de bizim de bu acıları paylaştığımız gibi sevinçlerimizi de paylaşmak zorundayız. Bunlar hem kandaşımız, hem Candaş’ımız, hem de dindaşımız.”“Yaptığım çalışmalar sonucunda birçok ödüle layık görüldüm”“Benim Hocalı Soykırımı ile ilgili yaptığım çalışmalar sonucunda orada bana “Sen Hocalı Gazisisin, sen Karabağ Gazisisin” diyorlar. Sağ olsunlar. “Biz savaştık, bizim için silahlı savaş bitti. Ama siz hala savaşıyorsunuz. Onun için siz Karabağ Gazisisiniz.” dediler. Karabağ Gazisi madalyası takdim ettiler bana. Bu madalyanın adı da “Vatan Namına”. Yakın zamanda bir başka madalyaya daha layık görüldüm. Bu ise “İlhanlı Azerbaycan Döş Nişanı”. Döş demek, göğsümüzü kabartan demek. İlhanlı da Cumhurbaşkanı’nın müsaadesiyle yapılmış bir şey olduğu için oradan geliyor. Orada birçok milletvekillerine de takdim edilmiş bu nişan. Bu ödüllerin en büyük nedeni yaptığım çalışmalardır.”“Hocam, ülkemize benim aracılığımla bir sınav kazandırdı”Ülkemizde pek çok bilimsel dereceler ve ödüller kazanmış olup, 10 adet TÜBİTAK teşvik ödülü sahibisiniz. Çalışmalarınızdan biraz bahsedecek olursak neler söylemek istersiniz?“İstanbul’daki ilk görev yerim Çamlıca Askeri Hastanesi’ydi. Oradaki Patoloji Bölümü’nün şefiydim. Sonra GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi kurulunca beni de oraya kurucu üye olarak aldılar. O sırada Ankara’da Gülhane’nin başında Genel Cerrah hocamız Tümgeneral Necati Köral vardı. Ben oraya gittiğim zaman uzmandım. Bilimsel etkinlik için Yardımcı Doçent, Doçent veya Profesör olmak lazımdı. Bizi o zaman çalışmalarımızdan dolayı Yardımcı Doçent ilan ettiler. Çünkü Patolog olarak çok fazla hizmetimiz vardı. Sonra Necati Köral hoca bana “Hazırlanıyor musun?” diye sordu. Ben de “Bir bakıma hazırım, ama aynı zamanda da hazırlanamıyorum.” dedim. Çünkü yabancı dil sınavını geçmem lazımdı ve benim yabancı dilim de Rusçaydı. Doçentlik sınavında da Rusça seçeneğimiz yoktu. Bu olay benim bilimsel hayatımda dönüm noktamı oluşturur. Kendisi YÖK’te görevliydi ve benim Rusçadan Doçentlik dil sınavına girmemi sağladı. Aynı zamanda ülkemize bir sınav kazandırdı. Ve buna Bulgaristan’dan gelen arkadaşlarımız da çok sevindiler. Hepsi sınava bu şekilde girdiler. Yoksa Batı dillerinden sınava girmek mümkün değildi. Belki İngilizce vardı ama yeterli değildi.”“Yaptığımız çalışmalarla askeri nizamda değişiklik yaptık”“Doçent olduğum zaman 40’a yakın çalışma yapmışım. Hatta yaptığım tez çalışmam dünyada nadir çalışmalardan birisiydi. Derinin içindeki ter bezi, yağ bezi, kıl kökü gibi organizmaları çıkartıp mikroskop altında dağıtıp derinin içindeki organelleri tek tek görebilmenizi sağlıyor bu. Çok ses getirdi asistanlığım sırasında. Bu çalışmalarımın hepsini yayınlamıştım. GATA bilimsel açıdan çok önemli bir yerdi. Çok değerli arkadaşlarım vardı. Birlikte çok güzel deneysel çalışmalar yaptık. Bu çalışmalarımızdan bir tanesi Dünya Kongresi’nde birincilik elde etti. Ve onun üzerine Amerikan Anjiyoloji Koleji bizi bilimsel konsey üyeliğine seçti. O konseyin halen üyesiyim. Bu üyelikle Amerika’da çalışma hakkı elde ettik. Araştırmamızın konusu da köpeklerde kopan damarları iç içe geçirerek kaynatma esasına dayalıydı. Bir de Dünya üçüncülüğü alan çalışmamız var. Gözlerde kornea çizilerek göz numarası küçültme olarak yapılan bir icattı. Bu ameliyatı geçiren kişiler pilot olamıyordu, denizaltı alanlarında çalışamıyorlardı. Biz şunu ispat ettik, bu ameliyatı geçiren kişilerin gözleri eskisinden daha keskin görüyordu. Bu bir askeri kanundu. Kanunu değiştirdik biz bu şekilde. Bu çalışmamız dünya kongresinde yayınlandı. Ben emekli olduğumda toplamda 360 tane yayınım vardı. Bu Türk bilim hayatında büyük bir sayıdır. Halen de önüme çıkan fırsatlar oldukça bilimsel çalışmalar yapmaya devam ediyorum.”“Üsküdar Üniversitesi bilimselliğini ortaya koymuş durumda” “Bilimsel hayatıma hala devam ediyorum. Bu bilimsel hayatımızı da inşallah bundan sonra Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde devam ettireceğiz. Çünkü üniversitemizin Rektörü Sayın Prof. Dr. Nevzat Tarhan ile biz GATA Haydarpaşa’da beraber çalıştık. Bilime son derece düşkün, bilimselliğini ortaya koymuş durumda. Nöropsikiyatri İstanbul Hastanesi ve Türkiye’nin ilk beyin hastanesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesini kurmakla da bunu ispat etmiş oldu. Bu yüzden Üsküdar Üniversitesinin istikbali parlak gözüküyor.”Türk spor dünyasının “Aksakallısı” olarak biliniyorsunuz, spordan tıbba, federasyon başkanlığından antrenörlüğe, fikir adamlığından kitap yazarlığına kadar birçok branşta söz sahibisiniz 2017 yılında verdiğiniz bir röportajda “Ben 50 senedir zamandan kazanabilmek ve çalışmalarımı sürdürebilmek için her gece 3 saat uyuyorum” ifadelerini kullandığınızı görmekteyiz. Çalışmalarınızdaki motivasyon kaynağınız nedir? Neler söylemek istersiniz?“Her Türk genci Aziz Sancar gibi çalışmalar yapmalı” “Evet, toplamda 23 tane kitabım var. İki kitabım da şu anda baskıya hazırlanıyor. Bunlardan bir tanesi sigara alkol uyuşturucu ve spor kitabı, bir tanesi de ergoterapi ve psikopatoloji kitabı. Maksadımız üniversitemize bir bilimsel katkımız olması. Ülkemizin bilimsel anlamda çok eksikleri var bu esikleri tamamlamak lazım. Bilim aşığı, çalışma aşığı bilim adamlarımızın olduğundan çok daha fazla gayret göstermesi lazım. Bu gayreti gösterebilmeleri için de gecede 3-4 saat uyumak bana yetiyor, zamandan anca böyle kazanmış olabiliyorum. Zaman kısa, ömür kısa ve bize bir emir var “Hiç ölmeyecekmiş gibi çalış” diye.  Biz hiç ölmeyecekmiş gibi çalışıyoruz. Herkesin bu bilinçle hareket etmesi gerekir ki ülkemiz bir an evvel daha ilerilere gitsin. Öğrencilerimiz bilimin her dalında şimdiden ödül getirmeli. Bizim temennimiz her bir Türk gencinin Aziz Sancar gibi Nobel ödüllerine layık çalışmalar içerisine girmesi.”Aynı zamanda bir Tıp doktorusunuz ve hayatınızı spora vakfetmişsiniz insanları kötü alışkanlıklardan korumak için çalışmalar yapıyorsunuz, hem tıbbi çalışmalarınızı sürdürüyor, paneller düzenliyor hem de federasyonlardaki görevlerinizi yürütüyorsunuz. Sizce tıp ve spor dalları arasında nasıl bir bağlantı var açıklayabilir misiniz?“Sporcu gençlik, yarının akıl küpüdür”“Benim yaptığım spor dalları çok geniş. Bunların içinde yüzme var, kürek çekme var, boks var karate, judo, futbol, hentbol gibi sporlar da var. Fırsat buldukça yapabildiğim her sporu yapmaya çalıştım. Sporun her dalındaki 20 yıla yakın bir federasyon başkanlığı, yıllarca Türkiye olimpiyat başkanlığı milli olimpiyat komitesinde 30 yılı aşmış hizmet… Bunlar birçok spor dalının inceliklerini bildiğimi gösteriyor. Bir de Türk sporunun kalkınması için spor bilincinin ve spor kültürünün yerleşmesi lazım. Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur. Sporcu gençlik, yarının akıl küpüdür. Akıllı insanlar olacak. Köhne bir şekilde geçen gençlikten çok fazla şey bekleyemeyiz çünkü spor, beden sağlığı verdiği gibi akıl ve ruh sağlığı da kazandırır.”Türkiye Cumhuriyeti ülkelerine ciddi bir hassasiyetiniz var bu konuyla ilgili neler söylemek istersiniz? Gençlere ne tavsiye edersiniz?“Milliyetçiliği kavimcilikle karıştırmayın”“Türk milleti Dünyada en çok soykırıma uğrayan millettir. Son 200 yıldır balkanlarda 5 milyon insanımızı kaybettik. Bu insanları çoğu belki bizlerin ailelerinden. Selanik’ten Bulgaristan’dan Yunanistan’dan göçen bir sürü insan var. Oradaki düşmanlarımız onların kaçmasına bile müsaade etmediler, hepsini öldürdüler. Kırım’da aynı şeyleri yaşadık. Bugün Çin’de Uygur Türkleri hala Çin’in zulmüne uğruyor. Herkes kendi milletinin milliyetçisi olmak zorunda. Milliyetçiliği kafatasçılıkla, kavimcilikle karıştırmayın. İkisini birbirinden ayırmak lazım. Ben Türk’sem Türk’ü sevmek zorundayım.”“Devletlerarası sınırlar var ama insanların yüreklerinde sınır yok”“Dünyanın her yerindeki Türklerin rahat yaşamasından, dilini, dinini rahatlıkla kullanmasından yanayım. Benim onlara sempatim buradan geliyor ve bu sempati öyle bitecek bir sempati de değil. Dünyanın neresinde Türk varsa, ne şekilde bir ıstırap çekiyorsa bende o ıstırabı hissetmeliyim. Türk olmak Dünya’da zor bir iş çünkü herkes Türk deyince düşman gözüyle bakıyor. Onun için hepimizin görevi öncelikle ailemiz bildiğimiz Türklüğümüzü, vatanımızı korumak. Devletlerarası sınırlar var ama insanların yüreklerinde bu sınır yok. Bu sınır o devletlerarası sınırı aşıyor.”Röportaj: Şüheda DamgacıFotoğraf: Esra Gül Batal  

20 OCA 2020

Prof. Dr. İbrahim Öztek, "İhamlı Azerbaycan" nişanı ile ödüllendirildi

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı Başkanı Anadolu Aydınlar Ocağı Genel Başkanı Prof. Dr. İbrahim Öztek, Türkiye ve Azerbaycan arasındaki kültürel gelişmeye vermiş olduğu katkıları, Azerbaycan haklarının dünyada kollanması ve tanıtılması yönünde yapmış olduğu özel hizmetler nedeniyle "İhamlı Azerbaycan" nişanı ile ödüllendirildi.Anadolu Aydınlar Ocağı Genel Başkanı Prof. Dr. İbrahim Öztek, Türkiye ve Azerbaycan arasındaki kültürel gelişmeye vermiş olduğu katkıları, Azerbaycan haklarının dünyada kollanması ve tanıtılması yönünde yapmış olduğu özel hizmetler nedeniyle "İhamlı Azerbaycan" nişanı ile ödüllendirildi.Prof. Dr. Öztek'e "İhamlı Azerbaycan" nişanı ödülü, Azerbaycan ve Türkiye arasındaki kültürel gelişmeye vermiş olduğu geniş ölçüdeki katkıları ve bu yöndeki hizmetleri, Karabağ ve İrevan/Erivan gerçeklerinin dünyaya duyurulmasında emeği, Ermenilerin Azerbaycan'a karşı giriştikleri soykırım olaylarını konferans, kitap ve yazılarıyla gerektiği şekilde duyurarak, bu yolda verdiği mücadeleler dolayısıyla verildi.Prof. Dr. İbrahim Öztek, "İlhamlı Azerbaycan" ödülü verilmek üzere Hocalı Soykırımı anma günleri arifesinde Azerbaycan'a davet edildi. Ödülü, 26 Şubat günü Bakü'de Azerbaycan İrevan Devlet Dram tiyatrosunda Prof. Dr. İbrahim Öztek'in vereceği Hocalı Soykırımı konferansı ve Tiyatro Direktörü Dr. İftihar Piriyev'in yöneteceği soykırım ile ilgili tiyatro oyunu sırasında düzenlenecek törenle takdim edilecek.Kaynak: İHA

15 OCA 2020

Üsküdar Üniversitesinde sigara ile savaş sürüyor

Patoloji Anabilim Dalı Başkanı, aynı zamanda Uluslararası Sigara Alkol ve Uyuşturucu ile mücadelede Spor Platformu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Öztek, Ergoterapi öğrencilerine sigaranın zararları, sigaranın yol açtığı akciğer ve diğer organ kanserleri ile kalp damar hastalıkları konusunda verdiği seminerlere devam ediyor.Sigaranın insanda fiziki, psikolojik, sosyal, ekonomik ve ahlaki yıkım oluşturduğunu belirten Prof. Dr. İbrahim Öztek sözlerini şöyle sürdürüyor; “Sigara ile başlayan uyuşturucu, insan eli ile üretilen, insanı insanlığından eden, insanın masumiyetini yok eden, insanın özgürlüğünü, hür iradesini, insani yüksek değerlerini ve erdemlerini elinden alan en acımasız ve kahredici bir canavardır. Merkez sinir sisteminde, yani beyinde kimyasal olaylar ve hasarlar meydana  getirir.”Prof. Dr. İbrahim Öztek; “Sigara dumanında çok sayıda gaz ve toz halinde kanser yapan (karserojen) ve kanser yapıcı maddelerin etkisini artıran (kokanserojen) maddeler bulunmaktadır, bunların sayısı binleri geçmektedir. Kısaca Polonyum 210 isimli radyoaktif maddeden arseniğe, böcek ilacından siyanüre kadar her şey var. Yak bir tane, bir taneden ne çıkar diyerek, sigarayı bir kez deneyen dört çocuktan üçü ileride tiryaki oluyor. Sigara kötü alışkanlıkların ilk basamağını oluşturuyor ve bunu kısa zamanda alkol ve uyuşturucu takip ediyor” dedi.Öztek, sigara ile oluşan akciğer kanserinin son derece acımasız seyrettiğini ve kısa zamanda beyin, karaciğer ve kemiklere atlayarak, hastaya ve çevresine kabuslar yaşattığını belirtti. Bundan sonra içilen sigaraların Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) haline getirildiğini ve bunun da bir nesil sonra insanları kısırlaştıracağını belirtti. Bunun da bir ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ olduğunu söyledi.Sigara içen kızlarımızın derhal sigara ile vedalaşmaları gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. İbrahim Öztek; “Zira sigara içen kadınların çocukları sakat doğuyor. Nikotin damarları daralttığı için çocuğa giden kan azalıyor, oksijen azalıyor, besin maddeleri azalıyor. Çocuğun kanına karışan nikotinle de çocuk dünyaya birçok hastalıkla geldiği gibi aynı zamanda sigara tiryakisi olarak doğuyor. Nikotin anne sütünden de çocuğa geçiyor ve bu da çocuğun sigara tiryakisi olmasına neden oluyor” dedi.  Prof. Dr. İbrahim Öztek sigara kullanımı ile ilgili çarpıcı veriler paylaştı…Türkiye’de küçük büyük yirmi milyon insan sigara içiyor. bunun % 38’i erkek, ’i kadın.Türkiye’de bir yılda sigaranın yol açtığı akciğer kanseri ile buna bağlı kalp damar hastalıklarından 120 bin kişi hayatını kaybediyor..Bir yılda sigaraya 80 milyar lira ve sigaranın yol açtiğı hastalıklarin tedavisine ise en az 30 milyar olmak üzere, toplam 110 milyar lira harcıyoruz. Bu parayı havaya üflüyoruz.Bu kadar para eğitime harcanacak olsa, en başarılı üniversitelerimiz dünya sıralamasında 400. 500. sıralarda kalmaz, birinciliğe çıkardı.Bu para ile her yıl bir İstanbul Hava Limanı, 15 tane Marmaray, 4 tane Yavuz Sultan Selim köprüsü, hatta 2 tane nükleer santral yapmak mümkün olurdu..

14 OCA 2020

1 milyon sağlık çalışanı sorunlarına karşı birleşiyor

Sağlık sektörü temsilcileri, sağlık çalışanları kongresi ve İstanbul Sağlık Yöneticileri Derneği Tanıtım Toplantısı’nda bir araya geldi. Toplantıda sağlık çalışanlarının sorunları ele alındı.Sağlık Çalışanları Kongresi ve İstanbul Sağlık Yöneticileri Derneği Tanıtım Toplantısı, Şişli'deki bir otelde gerçekleştirildi. Toplantıya İstanbul İl Sağlık Müdürü ve Sağlık Çalışanları Kongresi Onursal Başkanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, İstanbul Sağlık Yöneticileri Derneği Başkanı Serdal Zelyurt, Sağlık Çalışanları Kongresi Genel Sekreteri Şule Yılmaz ile İstanbul'daki birçok hastanenin yöneticileri ve çok sayıda sağlık çalışanı katıldı. Toplantıda, sağlık çalışanlarının yaşadığı sorunlar ve çözüm yolları konuşuldu. 5-8 Mart arasında Antalya'da düzenlenecek olan Sağlık Çalışanları Kongresi'ne ilişkin bilgiler verilerek tüm sağlık çalışanları kongreye davet edildi.HASTALAR İÇİN VARIZProf. Dr. Kemal Memişoğlu, "Sağlıkta dönüşümü başarıp çoğu ülkenin 100 yılda yaptığını biz 6-7 senede yapabildiysek bunun en büyük sebebi sağlık çalışanlarının özverisidir. Sağlık çalışanları bu kadar özveri ile hizmet sunarken, bu çalışmaların kamuoyunda ses getirecek bir oluşuma ihtiyacı var. Her sağlık çalışanı bu kongrede yer alsın, fikrini söylesin istiyoruz. Biz sağlıkçılar, hastaları iyileştirmek için varız. Sağlık çalışanları toplumumuzun yansımasıdır, toplumumuzdan da sağlık çalışanına sahip çıkmasını istiyorum. İl sağlık müdürü olarak değil, bir hekim olarak sağlıkta dönüşüm için 17 senedir çabalayan bir fert olarak bu tür kongrelere katkı vermeye çalışacağım" dedi. İstanbul eski İl Sağlık Müdürü ve Şişli Etfal Hastanesi Çocuk Cerrahisi Kliniği'nde görevli olan Ali İhsan Dokucu da yaptığı konuşmada, "Sağlık çalışanlarının hem çalışma şartları, hem de beklentileri ile ilgili yaptığı işten dolayı kendisinin doğru yerde konumlandırılmaması en önemli eksikmiş gibi geliyor. Bunun dinlemesi çok önemli bir aşama olacak" ifadesini kullandı.UYUMLU ÇALIŞMALIYIZSağlık çalışanlarına özel bu tarz kongrelere daha fazla ihtiyaç olduğunu belirten Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, düşüncelerini şöyle dile getirdi: "Sağlık sisteminin paydaşları var. Hastalar bir paydaş grubu ise sağlık çalışanları da çok önemli bir paydaş grubunu oluşturuyor. Sağlık çalışanlarının hastalarla uyumunu sağlamak gibi bir misyon, tarihi misyonumuz olacaktır."Kaynak: Sabah GazetesiHaberin linki: https://www.sabah.com.tr/yasam/2020/01/14/1-milyon-saglik-calisani-sorunlarina-karsi-birlesiyor

03 OCA 2020

Tıp öğrencilerinden masa tenisi turnuvası

Üsküdar Üniversitesi Sağlık Kültür ve Spor Direktörlüğü koordinatörlüğünde Tıp Öğrenciler Birliği Kulübü ile “Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Masa Tenisi Turnuvası” etkinliği düzenledi.Tıp Fakültesi NP Yerleşkesinde düzenlenen etkinlikte keyifli anlar yaşandı.İlk 3’e giren ödüllendirildi Masa tenisi turnuvası eleme maçları, final maçı ve üçüncülük maçları sonucunda Tıp Fakültesi öğrencilerinden Ömer Faruk Kara birinci, Ömer Polat Yetim ikinci, Muhammet Numan Bozdağ üçüncü oldu.Çekişmeli geçen turnuva sonrası dereceye giren Tıp Fakültesi öğrencilerine Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur ödül taktim etti.

26 ARA 2019

Tıp Fakültesinden ‘Hastalık ve Hasta Davranışı’ etkinliği

 Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi “Hastalık ve Hasta Davranışı” etkinliği düzenledi. Etkinliğe NP İstanbul Beyin Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Hüsnü Erkmen ve Maltepe Üniversitesinden Doç. Dr. Gökçesu Akşit konuk oldu.Tıp Fakültesi NP yerleşkesi İbn-i Sina Konferans Salonunda gerçekleşen etkinliğin moderatörlüğünü Rektör Danışmanı ve Tıp Fakültesi Tıbbı Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay yaptı. Uzbay, “Bütün meslek yaşamınız boyunca hem meslek hem de iş kalitenizi ortaya koymanızı sağlayacak en önemli unsur hasta ile olan etkileşiminizdir” dedi.“Hastalık kişiyi başkasına muhtaç hale getirir” Hasta ve hastalığın tanımını yapan Prof. Dr. Erkmen, bu tanımlamaların çok anlamlı olmayacağını söyledi. Prof. Dr. Hüsnü Erkmen, “Hastalık kişiyi başkasına muhtaç hale getirir. Bu muhtaçlık tatsız bir boyutta da olabilir. Kulağınız ağrırsa kulak burun boğaz doktoruna muhtaç hale gelir ve yaşamını onun önerdiği şekilde sürdürmek zorunda kalırsınız” şeklinde konuştu.“En yaygın tepki hastanın doktora güvenmesidir”Erkmen, herkesin hastalık algısının farklı olduğuna ve buna göre de gösterdikleri tepkilerin farklı olduğunu belirtti. Erkmen, “En yaygın olan tepki hastanın güvendiği doktora kendini bırakması, o ne derse yapıp iyileşmeye çalışmasıdır” dedi. Erkmen, doktorun hastasına her şeyden önce güven vermesi gerektiğinin önemli olduğunu vurguladı.“Doktoru toplumsal algıdan bağımsız düşünmemek gerekiyor” Doç. Dr. Gökçesu Akşit, kişiye hastalık tanısı konmadan önce rahatsızlığının başladığını ve doktora gitmeden önceki aşamada çok daha karmaşık toplumsal süreçlerin olduğunu söyledi. Akşit, “Hasta da aslında ciddi bir geçmişi taşıyan farklı hastalıklarla ilgili pek çok farklı bakış açıları olan biri. Öteki tarafta da doktor aslında objektif değil. Onunda bir tarihi, hastalıkları, geldiği bir kültür var. Bilimsel bir objektifliğin dışında doktor da bir insan. Doktoru toplumsal algıdan bağımsız olarak düşünmemek gerekiyor” ifadelerini kullandı.Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur ve Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Selma Doğan, Prof. Dr. Hüsnü Erkmen ve Doç. Dr. Gökçesu Akşit’e konuşmalarından dolayı plaket takdim etti.Toplu fotoğraf çekimi ardından etkinlik sona erdi.

23 ARA 2019

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Kişiye özel tedavi, gereksiz ilaç kullanımını önlüyor”

5 Şubat 2017 tarihinde yaşamını yitiren Üsküdar Üniversitesi İleri Toksikoloji Laboratuvarı Direktörü Prof. Dr. Tuncel Özden’i anmak için düzenlenen ve geleneksel hale getirilen “Akılcı İlaç Kullanımı” panelinin 3’üncüsünde de bilinçli ilaç kullanımına dikkat çekildi. Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kişiye özel tedavinin ilk adımlarını yıllar önce attıklarını belirterek “Yaptığımız çalışmalar kişiye özel tedavinin uygun maliyetli olduğunu gösteriyor. Kişiye özel tedavi lüzumsuz ilaç kullanımını da önlüyor” dedi.Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşke Nermin Tarhan Konferans Salonunda düzenlenen “Prof. Dr. Tuncel Özden Anısına 3. Kişiye Özel Tedavi Toplantısı” programında akılcı ilaç kullanımı ele alındı. Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinin ilgi gösterdiği programa katılan Prof. Dr. Tuncel Özden’in eşi Prof. Dr. Seçkin Özden, Üsküdar Üniversitesi’nin vefa göstererek anma töreni düzenlemesini çok anlamlı bulduğunu belirterek, Üsküdarlı öğrencilerin çok şanslı olduğunu söyledi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Prof. Dr. Tuncel Özden’i bilimsel bir toplantıyla anmak istedik”Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Prof. Dr. Tuncel Özden’i rahmetle anarak başladığı konuşmasında bilime çok değerli katkıları bulunan Prof. Dr. Tuncel Özden’i anmak için bu sempozyumu düzenlediklerini söyledi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Kişiye özel tedavi çalışmalarına Prof. Dr. Tuncel Özden ile başladık”Üniversite ve hastane olarak kişiye özel tedavi alanındaki çalışmalara Prof. Dr. Tuncel Özden ve Üsküdar Üniversitesi Kişiye Özel Tedavi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Eczacı Selma Özilhan’la başladıklarını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Biz bu yolculuğa Tuncel Hocamız ve Selma Hocamız ile şöyle çıkmıştık. 2009 yılında psikiyatrik tedavi bir noktada tıkanmıştı. Hastalara tedavi uygularken çok dirençli hastalar geliyordu. Bazı hastalara bakıyorsunuz küçük doz ilaç veriyorsunuz alerji ortaya çıkarken; bazı hastalarda ise aynı ilaçtan yüksek doz verilmesine rağmen ilacın tesirinin olmadığı durumlar ortaya çıkıyordu.  Bu neden, nasıl oluyor? Hekimlikte herkesin bildiği bir gerçek vardır; hastalık yok hasta vardır. Bunun bilimsel bir açıklaması olması lazımdı. Neden aynı ilaç hastada hemen etkili olurken; bir diğer hastada etkisini göstermiyor? Biz de bu arayışa girdik. Aynı ilaç farklı hastalara neden farklı etki ediyor kısmı önemliydi. Değişik bir vizyona ihtiyacımız vardı” dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Kusursuz tıp anlayışının üçayağı var”2015’te ABD Başkanı Obama’nın başlattığı proje ile ortaya çıkan “Kusursuz Tıp” anlayışının üçayağı olduğunu belirten Tarhan, “Birincisi; genetiğe göre ilaç kullanımı yani doğru ilaç, doğru doz, doğru sürede uygulama. İkincisi teknoloji kullanımı, robotlar vs. gibi uygulamalar. Üçüncüsü ise medikal kayıtların tutulması. Bunlar sayesinde kişinin 10 yıllık tıp geçmişine bakabileceğiz” dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Kişiye özel tedavinin pek çok olumlu yanı var”Farmakogenetik alanında çalışmalarının da bu dönemde yapıldığını belirten Tarhan, ilk ilaç kan düzeyi cihazlarını 2008 Aralık’ta aldıklarını, kullandıklarını ve olumlu sonuçlar elde edildiğini kaydetti. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kişiye özel tedavinin pek çok olumlu yanı olduğunu belirterek şunları söyledi:“Örneğin 10 defa yatmış ve çıkıp tekrar hastaneye yatmak zorunda olan bir şizofren hastası vardı. Yatış olunca düzeliyor, çıkınca yine hasta oluyor. Ailesi ilaçlarının düzenli kullanması için çok hassas davranıyor ve tüm hassasiyeti gösteriyor. Bu geçmişle bize geldi, yatırdık, tedavi oldu ve ardından taburcu edildi. Sonrasında kontrol ettiğimizde gördük ki hastanın kanında ilaç kullanım düzeyinde, hastaneden çıktıktan sonra düşüş var. Bunun nedenini araştırmaya koyulduk ve fark ettik ki, hasta dışarı çıktığında aşırı sigara kullanımına yöneliyor. Aşırı sigara kullanımı metabolik etkisi ile ilaç etkisini düşürüyor, aileyi bu yönde uyararak sigara kullanımını azaltarak hastalığı kontrol altına aldık. Bu durum yani kişiye özel tedavi, aslında cost effective/uygun maliyetli olduğunu gösteriyor. Kişiye özel tedavi lüzumsuz ilaç kullanımını da önlüyor. Bu nedenle akılcı ilaç olarak adlandırılıyor. Bu çalışmaların bir kısmı yayınlandı. Biz psikiyatri hastalıklarının tedavisinde bu yaklaşımla çalışmalarımızı sürdürüyoruz.”Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Yeniliklere açık bir anlayışla çalışmalarımıza devam ediyoruz”Prof. Dr. Nevzat Tarhan, farmakogenetikten sonra toksikoloji alanında ilk doğrulama laboratuvarını kurduklarını kaydederek “Doğrulama laboratuvarını ilk biz burada kurduk. Yeni deneyimlere açık olmak, hastanın iyiliği için en yeni bilimsel referansı olan pratik tedavi yöntemlerini uygulamak gibi ilkemiz ve motivasyonumuz var. Bizi motive eden şeylerden biri de şudur; askeriyede bir kural vardır; komutan sadece yaptıklarından değil yapmadıklarından da sorumludur. Biz tıpta bu motivasyonla yani hekim yapılan tedavilerden değil, yapılmayan tedavilerden de sorumludur. Bir hastanın iyiliği için dünyadaki en ileri tedavi yöntemlerini bulup buraya getirmek ya da hastaya tavsiye etmek bizim sorumluluğumuzdadır. Bu bakış açısı bizi farkında olmadan zora talip olmaya itti. Biz bu anlayışla çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu motivasyon ile yeni tedavileri araştırıyoruz” diye konuştu.Programın açılış konuşmasının ardından Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Uğur Atik’in moderatörlüğünde “Akılcı İlaç Kullanımı” paneli gerçekleştirildi. Prof. Dr. Uğur Atik, “Bilim insanları yaşarken yarattığı değerler, ortaya çıkardığı çalışmalarla yaşamlarını yitirdikten sonra anılırlar. Tuncel Hocamız da arkasında çok önemi çalışmalar, bilimsel eserler bıraktı” dedi.Üsküdar Üniversitesi Kişiye Özel Tedavi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Eczacı Selma Özilhan, “Prof. Dr. Tuncel Özden Laboratuvarı İlaç Düzeylerini İnceleme Deneyimleri” başlıklı sunumunda laboratuvar olarak yaptıkları çalışmalardan örnekler verdi.Prof. Dr. Tayfun Uzbay: “Çocuk ve ergenlerde psikiyatrik ilaç kullanırken çok dikkatli olunmalı”Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı ve Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı ve NPFUAM Müdürü Prof. Dr. Tayfun Uzbay da “Nöropsikiyatride Akılcı İlaç Kullanımı” başlıklı sunumunda günümüzde özellikle psikiyatri alanında ilaç kullanımının yaygınlaşmasına dikkat çekti. Prof. Dr. Tayfun Uzbay, özellikle çocuk ve ergenlerde psikiyatrik ilaç kullanımında çok dikkatli olunması gerektiğini vurgulayarak “Elbette gerekirse kullanılacak ama nasıl kullanılacak? Kesinlikle çocuk veya ergen psikiyatrisi gözetiminde doğru tanı alarak ve hasta takip edilerek kullanılmalı. Çocuk ve genç çok dikkatli gözlemlenmeli” uyarısında bulundu.Prof. Dr. Tayfun Uzbay: “Herkes zekâsının gelişmesini ve mutlu olmak istiyor”Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Herkes kavrayışının çok artmasını istiyor. Zekâsının çok gelişmiş olmasını istiyor. Bir dinleyişte hocayı anlayıp bir okuyuşta bir sayfayı ezberlemek istiyor. İnsanlar kalabalıklarda başarılarıyla öne çıkmak istiyor. Bu da zekâyı artırıcı birtakım yollara sapmayı kolaylaştırıyor. Depresyon çağımızın en önemli sorunlarından biri ancak depresyon şu tarafa doğru geliyor. Kalabalıklar içindeki insanlar aynı zamanda mutlu olmak istiyorlar. Mutlu olmayı depresyonla özdeşleştiriyorlar. Bu büyük bir yanlış. Depresyon mutluluktan çok daha fazlasıdır. Ama maalesef toplumda şöyle bir algı oluşmuş durumdadır. Mutluluk eşittir, depresyondan kurtulma. Bu böyle bir şey değildir. Bunlar nöropsikiyatrik anlamda bu sorunların çözümü için büyük bir baskı yaratıyor” dedi.Prof. Dr. Tayfun Uzbay, özellikle ilaçlarla ilgili medyadaki popüler söylemlere de dikkat çekerek toplumun bu söylemlere itibar etmemesi gerektiğini vurguladı.Programa katılan Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Ana Bilimdalı Başkanı Prof. Dr. Sinem Ezgi Gülmez ise dünya genelinde akılcı ilaç kullanımı ve uygulamalarına ilişkin bilgi verdi.

17 ARA 2019

Prof. Dr. İbrahim Öztek: “Sigaraya harcadığımız parayı havaya üflüyoruz”

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Öztek ve Öğretim Görevlisi Eda Yetimoğlu, Üsküdar Üniversitesinde sigara ile savaş başlattı. Öztek, öğrencilere yönelik verdiği konferansta sigaranın zararlarına değindi.Dünya Uyuşturucu ile Mücadele Eden Sporcular Federasyonu Onursal Başkanı, Uluslararası Sigara Alkol Uyuşturucu ve Spor Platformunun başkanlığını yürüten Prof. Dr. İbrahim Öztek önemli paylaşımlarda bulundu.“Sigara ile başlayan uyuşturucu kahredici bir canavardır”Sigara ile savaşın diğer üniversitelerde de başlatılması gerektiğini ifade eden Öztek, gerekirse arzu eden tüm eğitim kurumlarında konferans vermeye hazır olduklarını bildirdi. Öztek, “Sigara ile başlayan uyuşturucu, insan eli ile üretilen, insanı insanlığından eden, insanın masumiyetini yok eden, insanın özgürlüğünü, hür iradesini, insani yüksek değerlerini ve erdemlerini elinden alan en acımasız ve kahredici bir canavardır” ifadelerini kullandı.“Akciğer kanserinin bir numaralı nedeni sigara dumanıdır” Sigaranın insan sağlığına verdiği zarara değinen Öztek, “Akciğer kanserinin bir numaralı nedeni sigara dumanıdır. İçimize çektiğimiz bu dumanın içinde bulunan radyoaktif madde de içeren binlerce zehirli madde önce solunum yollarını tahrip ediyor. Sonra tahrip ettiği bu alanlara zehirli maddelerini sıvazlıyor. Bu zehirli maddelerin altındaki hücreler yavaş yavaş kötü yönde şekil değiştiriyor. Bu değişiklikle hücreler kanser hücresi halini alıyor ve buradan büyüyerek büyük kitleler oluşturuyor. Eğer zaman zaman geniş kapsamlı tıbbi muayenelerden geçmiyorsak, bu kötü tümörlerin bir kısmı hiçbir bulgu vermeden portakal büyüklüğüne ulaşıyor ve tanımlandığı zaman da artık iş işten geçmiş oluyor” şeklinde konuştu.“Sigara nedeni ile yaklaşık 150 bin kişi hayatını kaybediyor” Günde bir paket sigara içen insanın hiç sigara içmeyenlere oranla en az on misli akciğer kanserine yakalanma riski taşıdığını ifade eden Öztek, sigara dumanının neden olduğu hastalıkları belirtti. Öztek, “Sigara dumanı ile temas etmeyen pankreas, karaciğer ve idrar kesesi gibi organlarda da sigaranın sebep olduğu kanserlere sıkça rastlanıyor. Türkiye’de sigara içimine erken yaşta başlandığı için buna bağlı ölümler en çok ortalama 50 yaşında görülüyor. Gelişmiş batı ülkelerinde ise en çok ölüm 60-65 yaşlarında oluyor. Geç tanımlandığı için de hastalar ameliyat şansını kaybediyor. Bunun yanı sıra yine ülkemizde sigaraya bağlı akciğer kanseri ile sigaranın sebep olduğu kalp damar hastalıklarından yılda yaklaşık yüz elli bin kişi hayatını kaybediyor. Amerika’da bu rakamın iki yüz bin kişi olduğu belirtiliyor” dedi.“Emziren anne sigara içiyorsa bebek sigara tiryakisi oluyor” Sigara içen annelerde sigaranın bebeğe etkisi ile ilgili önemli paylaşımlarda bulunan Öztek, “Sigara içen annelerde, sigara etkisi ile bebeğe giden damarlar daralıyor. Öyle olunca da bebeğe az miktarda oksijen ve az miktarda hayati besinler ulaşabildiği için bebek zekâca geri, yapı taşları eksik ve hatta sakat olarak dünyaya geliyor. Emziren anne sigara içiyorsa nikotin sütten çocuğa geçiyor ve süt emme yaşındaki bebek sigara tiryakisi oluyor” şeklinde konuştu.“Her yıl 7 yüz bine yakın çocuk sigaraya başlıyor”Çocuklarda sigara içme yaş aralığı ile ilgili istatistikler paylaşan Öztek, “Çocukların % 27’ si 7-13 yaşında, % 37’ si ise 14-16 yaşında sigarayı deniyor. Bu çocukların % 15’i, 13 yaşında, %29’u ise 14-16 yaşında sigara içicisi oluyor.  Ortaokul ve lise öğrencileri arasında yapılan resmi bir araştırmanın sonuçlarında ise; 2007 yılında bunların ’i, 2008 yılında ’i, 2017 yılında ise %25’i sigara içiyor. Her yıl yedi yüz bine yakın çocuk sigaraya başlıyor” ifadelerini kullandı.“Elektronik sigaranın normal sigaradan hiçbir farkı yok”Bir nargilenin 40 sigara zararına eşit olduğunu söyleyen Öztek, Elektronik sigaraların ise sadece avutma aracı olduğunu ifade etti. Öztek, “Elektronik sigaranın normal sigaradan hiçbir farkı yok. Sigara bağımlılık yapan bir maddedir. Kişinin özellikle merkezi sinir sistemini, yani beynini etkiler. Beyinde kimyasal olaylara neden olur. Bir iki saat sigara içemeyen tiryaki çıldıracak gibi olur. Oruç tutan bir sigara tiryakisi on sekiz saat kendini tutar ama iftar eder etmez sigara yakar. Bunun psikolojik etkisi irade ile yenilebilir” şeklinde konuştu.“Tütünün genetiği değiştirildi” Öztek, tütün ekimi ve genetiği değiştirilmiş tütün ile ilgili bilgi verdi. Öztek, “Bugün tütün ekimi ve sigara imalatımızın büyük bir kısmı Amerikalıların eline geçmiştir. Tütünümüz artık genetiği değiştirilmiş tütün haline gelmiştir. Bu da bu sigarayı içen insanlarımızın kısa bir zaman sonra kısırlaşacaklarına işarettir” dedi.  “Sosyal ve ekonomik düzeyleri düşük toplumlar kötü alışkanlıklara yöneltmektedir”Günümüzde devletlerin bozulmuş insan sağlığını düzeltmek için bütçelerinden çok büyük pay ayırdığını belirten Öztek, insan sağlığının korunması için aynı duyarlılığın gösterilmediğini vurguladı. Öztek, “Sosyal ve ekonomik düzeyleri düşük toplumlarda, aynı zamanda eğitim ve kültür eksikliği, insanları suç işlemeye ve kötü alışkanlıklara yöneltmektedir. Yine bu toplumlardaki ortam koşulları, uyuşturucu alışkanlığı ve kullanımını da teşvik etmektedir. Aile ve arkadaş ortamları konuya sahip olma alanlarıdır. Bu konuda basın yayın organlarımıza sinema film ve dizilerine, öğretmenlerimize büyük iş düşmektedir” şeklinde konuştu.“Sigaraya harcadığımız parayı havaya üflüyoruz”Öztek, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütünün (OECD) sigaraya yönelik verilerini paylaştı. Öztek, “Türkiye’de küçük büyük on beş milyon insan sigara içiyor. Bunun % 38’i erkek, ’i kadın. Bir yılda sigaraya 22 milyar lira ve sigaranın yol açtığı hastalıkların tedavisine en az 10 milyar olmak üzere, toplam 32-35 milyar lira harcıyoruz. Bu parayı havaya üflüyoruz. Bu para ile her yıl İstanbul hava limanından üç tane, Marmaray Çanakkale veya Yavuz Sultan Selim köprüsünden dört tane, hatta iki tane nükleer santral yapmak mümkün.” ifadelerini kullandı.“Sigaraya karşı en önemli kalkan spordur”Sigaraya karşı en önemli gücün spor olduğunu belirten Öztek, çocukları erken yaşta spora yönlendirmenin önemine değindi. Öztek, “Özellikle yüzme, jimnastik ve atletizm ile mücadele sporları onlara temel spor bilgisini kazandıracaktır. Sporla birlikte müzik, resim, folklör, okuma ve kültürel etkinliklerde çocuğu kötü alışkanlıklardan uzak tutacaktır” dedi.Öztek, akciğer kanserinin klinik bulguları ile ilgili bilgi verdi;Akciğer filmlerinde daha önce olmayan bir lekenin tespit edilmesi.Öksürük.Akciğerden gelen kanama.Hırıltılı, ıslık çalar şekilde nefes alıp verme (wheezing).Gırtlakta darlık oluşması ve bu darlıktan dolayı sesli soluk alma (stridor).Nefes darlığı.Çabuk yorulma.Halsizlik.İştahsızlık.Kilo kaybı.Sebepsiz omuz ve sırt ağrıları.Boynun şişmesi.Ses kısıklığı.Boyun bezelerinin ele gelmesi.El parmak uçlarının, trampet çubuğu gibi topaklaşması.

16 ARA 2019

Üsküdar’da Sağlık Müdürlükleri ve Çalışmaları konuşuldu

Üsküdar Üniversitesi Sağlık Kültür ve Spor Direktörlüğü Koordinatörlüğünde Tıp Öğrencileri Birliği Kulübü “Halk Sağlığı Günlükleri: Sağlık Müdürlükleri ve Çalışmaları” etkinliği düzenledi. Etkinliğin konuşmacıları Üsküdar İlçe Sağlık Müdürü Dr. Yusuf Taşçı ve Ümraniye İlçe Sağlık Müdürü Dr. Cemal Karaağaç oldu.Tıp Fakültesi NP Yerleşkesi İbn-i Sina Konferans Salonunda gerçekleşen etkinliğin açılış konuşmasını Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur yaptı.Sağlık Müdürlükleri tıp öğrencilerine çalışmalarını anlattı  Tıp öğrencilerin yoğun katılım gösterdiği etkinlikte Sağlık Müdürlükleri çalışmaları ile ilgili bilgi verdi.Etkinlik sonrası konuşmalarından dolayı Üsküdar İlçe Sağlık Müdürü Dr. Yusuf Taşçı ve Ümraniye İlçe Sağlık Müdürü Dr. Cemal Karaağaç’a Prof. Dr. Haydar Sur tarafından plaket taktim edildi.Toplu fotoğraf çekimi ardından etkinlik sona erdi.

11 ARA 2019

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesinde Kalbin Yolculuğu konuşuldu

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesinde “Anne Karnından Sonsuzluğa- Kalbin Yolculuğu” başlıklı konferans düzenledi. Konferansın konuğu Memorial Ataşehir Hastanesi Kardiyoloji- Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Azmi Özler oldu. Özler, kalbin işleyişini, kalpte çıkan sorunları, çözüm önerilerini anne karnı, çocukluk, ergenlik, olgunluk, ileri yaşlılık olarak beş evrede ele alarak önemli paylaşımlarda bulundu.  Tıp Fakültesi NP Yerleşkesi İbni Sina salonunda gerçekleşen konferansa tıp öğrencileri yoğun ilgi gösterdi.“Kalbimiz olağanüstü bir motordur”Özler, kalbi olağanüstü bir motora benzeterek insan kalbinin işleyişini anne karnından yaşlılığa kadar ele aldı. Kalp yolculuğunun anne karnında başladığını belirten Özler, anneye düşen büyük görevler olduğunu, kullandığı zararlı maddelerin bebeğin kalbine zarar vereceğini söyledi. Özler, çocuğun hastalığı bilmediği için ebeveynleri tarafından korunması ve kontrol edilmesi gerektiğini de dile getirdi.‘Yaşamda her şeyin bir bedeli var’Özler çocukluk dönemi ardından ergenlik ve olgunluk dönemine de değindi. Şişmanlığın yanında getirdiği kolesterolün, sigaranın, stresin, kalp damarlarımızı bozma riski olduğunu söyleyen Özler, kalp sağlığı ve beslenmenin önemine değindi. Özler, “Kalp sağlığında sağlıklı beslenme çok önemli. Yaşamda her şeyin bedeli olduğu gibi hamburger, çikolata gibi vücuda zararlı olan besinlerin yenilmesinin de bir bedeli var. Vücudumuza bunları alıyorsak sonucuna da hepimizin katlanması gerek” şeklinde konuştu."Hareketsiz yaşam damarlardaki daralmayı zamanla arttırıyor"Hareketsiz yaşamın getirilerinden biri olan obezitenin bilgisayar ve telefondaki gelişmelerle arttığını söyleyen Özler, sigara, stres, şişmanlık ve hareketsiz yaşamın damarlardaki daralmayı zamanla arttırdığını ifade etti. Özler, “1980’li yıllarda bilgisayarlar dev gibi insanlar ince, şimdi geldiğimiz zaman ise insanlar şişmanladı, bilgisayarlar küçüldü hatta artık telefonlar cebe sığacak kadar inceldi” dedi.“Kalp, anne karnında başlayıp ölümle birlikte sonsuzluğa yolculuğunu tamamlıyor” Özler, sunumunun sonunda Jorge Luis Borges’ten Anlar şiirini okuyarak tıp öğrencilerine tavsiyelerde bulundu. Özler, “Anne karnında 19’uncu günde bir serçe kuşu kadar başlayan yaşam gittikçe irileşerek güvercin kadar büyüyen bir kalbe dönüşüyor ve ölümle birlikte inancımız ne ise sonsuzluğa yolculuğunu tamamlıyor” şeklinde konuştu.Prof. Dr. Azmi Özler öğrencilerin sorularını da cevapladı…Konferansın ardından Prof. Dr. Azmi Özler'e Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Cerrahi Tıp Bilimleri Bölümü ve Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Murat Kalemoğlu tarafından plaket takdim edildi.Toplu fotoğraf çekimi ardından konferans sona erdi.

10 ARA 2019

Prof. Dr. Haydar Sur: “İnsanlığın en önemli silahı elinden alınıyor”

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesinde düzenlenen “Türkiye'de Aşı Karşıtlığı: Doğrular ve Yanlışlar” başlıklı basın toplantısında son günlerin çok tartışılan konusu “aşı” masaya yatırıldı. Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, aşı karşıtlarının öne sürdüğü noktaların bilimsel bir dayanağı olmadığını belirterek bebek ve anne sağlığı başta olmak üzere toplum sağlığı açısından bağışıklamanın önemli olduğunu söyledi. Prof. Dr. Haydar Sur, “Bu iddiaları ortaya atarak en önemli bulaşıcı hastalıklara karşı insanlığın en önemli silahını elinden alıyorsunuz” dedi.  İstanbul İl Halk Sağlığı Hizmetleri Başkan Yardımcısı Dr. Esra Şahin de Genişletilmiş Bağışıklama Programı doğrultusunda çocuklarda % 97’nin üzerinde aşılama oranına sahip olunmasını, % 90 tam aşılı hale getirmeyi ve % 95’in üzerinde okul çağı çocuklarını aşılama hedefleri olduğunu söyledi. Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi ve İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’nün düzenlediği, Üsküdar ve Ümraniye İlçe Sağlık Müdürlerinin destek verdiği toplantıda son günlerin çok tartışılan konusu aşı masaya yatırıldı. Türkiye'de Aşı Karşıtlığı: Doğrular ve Yanlışlar” başlıklı basın toplantısında aşılama ve bağışıklamanın önemine işaret edildi. Üsküdar İlçe Sağlık Müdürü Dr. Yusuf Taşçı ve Ümraniye İlçe Sağlık Müdürü Dr. Cemal Karaağaç da basın toplantısına katılıdı.Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi NP Yerleşkesi İbni Sina Konferans Salonunda düzenlenen basın toplantısında Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur ve İstanbul İl Halk Sağlığı Hizmetleri Başkan Yardımcısı Dr. Esra Şahin açıklamalarda bulundu.Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, Türkiye’de sağlık sisteminde eksiksiz bir şekilde yerine getirilen uygulamanın bağışıklama programı olduğunu, bunun Türkiye’nin yüzakı olduğunu söyledi.Prof. Dr. Haydar Sur: “Aşı karşıtı iddiaların bilimsel kanıtı yok” Aşı karşıtlarının öne sürdüğü noktaların bilimsel bir dayanağı olmadığına dikkat çeken Prof. Dr. Haydar Sur, bebek ve anne sağlığı başta olmak üzere toplum sağlığı açısından bağışıklamanın önemli olduğunu söyledi. Aşı reddinin yeni bir durum olmadığını belirten Prof. Dr. Haydar Sur, “Şuanda da bazı karşı çıkışlar var. Bu karşı çıkışların hepsinin ortak özelliği kanıta dayalı tıbbın metodolojisinden yoksun iddialardır. Birkaç araştırma var ama kanıta dayalı dediğimiz zaman bir grubu araştırdığımız zaman onun kontrol grubunu da araştırırsınız. ‘Bunda bu var, bunda yok’ dersiniz. Tek başına ‘Bunda var’ demeniz yetmez çünkü bunda da olabilir. Dolayısıyla kontrolü olmadan tıpta ileri sürdüğünüz hiçbir kanıtın kanıta dayalı tıpta yeri yok. Aşı karşıtlarının bilimsel kanıt diye ileri sürdüğü bütün çalışmaların ortak özelliği kontrol gruplarından yoksun olması. Objektif kanıttan ziyade ‘inanç, sezgi veya bana öyle geliyor’ gibi daha yuvarlak ve subjektif nedenlere dayanmış olmasıdır” dedi. Bebek ölüm oranları düştü Mesleğe başladığı 35 yıl önce Türkiye’de bebek ölüm hızının binde 156 olduğunu kaydeden Sur, “Sağlık Bakanlığı bu oranın bugün binde 8, Dünya Sağlık Örgütü ise bu oranın 12 olduğunu belirtiyor yani ortalama binde 10. Bu kadar bebek ölümleri neyle engellendi. Anne aşılaması da önemli. Bu oranların daha da azalması için daha çok anneyi ve daha çok bebeği aşılayacağız” dedi.Prof. Dr. Haydar Sur: “Türkiye’de inek jelatininden üretilen aşı kullanılmaktadır”Aşı karşıtlarının öne sürdüğü beş mesnetsiz iddia olduğunu belirten Prof. Dr. Haydar Sur, bunlardan birinin dini inançlarla ilgili olan “aşılarda domuz jelatini kullanıldığı” iddiası olduğunu kaydederek “Aşılar domuz menşeilidir diyerek dini nedenlerle aşı yaptırmayan kişiler var.  Domuz jelatininden üretilen aşıların olduğu doğrudur ancak ülkemizde Sağlık Bakanlığı bir tercih yaparak sığır jelatini üzerinden üretilmiş aşılar satın almaktadır. Bu öbüründen daha da pahalıdır. Ülkemizdeki titizlenmeye bakın. Mısır’da 2010 yılında 129 İslam ülkesinin sağlık ve din  uzmanları bir araya gelerek domuz jelatinini de inceliyorlar. Orada sağlık uzmanları din adamlarına domuz jelatinin nasıl bir yolla geldiğini anlatıyorlar. Verdikleri fetva enaz 30 aşamada kimyasal işlem görüyor. Bu ortaya çıkan maddenin domuzla bir alakası yoktur. Dinen caizdir diyorlar. Oy birliği ile kabul ediliyor, bir kişi bile buna karşı çıkmıyor. Bunun İslam dininin yasakları ile ilgisi olmadığına kanaat getirmişler. Nitekim bugün Suudi Arabistan gibi bazı müslüman ülkeler domuz jelatini içeren bazı aşıları kullanmaktadır ama bizim ülkemiz toplumunun hassasiyetine çok daha fazla saygı göstererek daha pahalı olduğu halde sığır jelatini içeren aşıları satın almaktadır. Bizim ülkemize domuz jelatininden üretilmiş bir aşı girmiyor. Dini bir tartışma haline getirmenin mantığı da yok, mesneti de yok. Dini hassasiyete sonuna kadar saygı duyacağız ama çocukların sağlığına da saygı duyacağız” dedi.Prof. Dr. Haydar Sur: “Aşıların otizme yol açtığı iddiasının bilimsel olmadığı ortaya çıktı”Aşıların bazı hastalıklara örneğin otizme yol açtığı iddiasına de değinen Prof. Dr. Haydar Sur, İngiltere’de 2010 yılında dünyanın en prestijli dergilerinden birinde yayınlanan bir makalede otistik çocuklara yapılan aşılar ile otizme arasında bir bağlantı olduğu şeklindeki iddianın olumsuz etkilere yol açtığını belirterek “12 otistik çocukla aşı arasında bağlantı kuran bu makale inanılmaz sonuçlara sebep oldu. % 96 olan İngiltere bağışıklama oranları % 80’in altına düştü. Tek bir makale ile birçok çocuğun aşısı engellendi. Bilim adamları bu araştırmayı incelediklerinde kontrol grubu olmadan 12 çocuk üzerinde yapıldığı ve bu nedenle bilimsel bir yöntem olmadığı anlaşıldı. Dergi makaleyi geri çektiğini ilan etti. Böyle bilimsel sahtekarlık yapan bir makaleye itibar edip bilimsel doğruları ortaya koyan binlerce makaleye itibar etmemenin nedeni ne olabilir? Bu tarihi bir vesikadır. Sadece bu makalenin etkileri Türkiye’de devam edip otizmle ilişkisi varmış diyenleri duydukça ben üzüntü duyuyorum” dedi.Kısırlığa yol açtığı iddialarını da yalanladı Aşılarda civa ve alüminyum maddelerinin bulunduğu iddiasının da aşı karşıtlarıının kullandığı bir argüman olduğunu kaydeden Sur, “Sodyum klorür yani sofra tuzu. Sodyum doğada çok sık rastlanan bir maddedir. Klor gazı da patlayıcıdır. Tek tek ele aldığınızda bu vasıfları taşıyan iki maddeden bahsediyoruz. Sodyum klorür haline geldiği zaman ortadaki madde ne sodyumdur ne klorürdür. Sodyum klorürdür. Dolayısıyla buradaki en büyük düşünce sahtekarlığı aşıların içerisinde kullanılan maddelerin kimyasal bileşenlerinin tek tek cımbızla çekerek o molekül üzerinden bizi tartışmaya çekmektir. Bu, tıp bilmeyen, kimya bilmeyen birinin yapacağı sahtekarlıktır” dedi. Prof. Dr. Haydar Sur, aşı karşıtlarının ortaya attığı bir diğer iddianın da kısırlık (infertilite) olduğunu kaydederek bu iddiaların da asılsız olduğunu söyledi. Sur, “1986 yılından bu yana aşılama yapılıyor. En azından 20 yıldır % 90 ve üzerinde aşı bağışıklama yapılıyor. Her yıl ortalama 1 milyon 300 bin bebek dünyaya geliyor. 20 senede 26 milyon bebek dünyaya gelmiş” dedi. Prof. Dr. Haydar Sur, aşıdan dolayı kısır kalmış bir bebek gösterilemeyeceğini ifade etti.Prof. Dr. Haydar Sur: “İnsanlığın en önemli silahını elinden alıyorsunuz”Bu tür iddiaları ortaya atanların insanlığı tehlikeye attığını kaydeden Prof. Dr. Haydar Sur, “Bu iddiaları ortaya koymak, insani ve hakkaniyetli bir şey değildir. İnsanlığın en önemli bulaşıcı hastalıklara karşı en önemli silahını elinden alıyorsunuz. İnsanın biraz sorumluluk taşıması lazım. Ülkeni koruyacaksan bulaşıcı hastalıklardan koru. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada % 75-80 oranında aşıların koruyucu olduğuna ve aşıya tam güven duyuluyor. Aşıyı zararlı bulup yaptırmayacağını belirtenlerin oranı ise % 2’nin daha altında. Kararsızların oranı ise % 15 kadar. Onlar da aşıları seçerek yaptırıyormuş. Aklı olanın insanın aşı kadar yararlı bir şeyi kolay kolay reddedemeyeceğini düşünüyorum” dedi.Dr. Esra Şahin: “Çocuklarımıza dünyanın en kapsamlı aşı programını uyguluyoruz”İstanbul İl Halk Sağlığı Hizmetleri Başkan Yardımcısı Dr. Esra Şahin, İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’nün aşılama çalışmalarına ilişkin bilgi verdi. Aşıların yurt dışından geldikten sonra Aşılama Takip Sistemi ile takiplerinin yapıldığını belirten Şahin, “Çocuklarımıza 13 farklı hastalığa karşı dünyanın en kapsamlı aşı takvimini uyguluyoruz.  Aşılama, koruyucu sağlık hizmetlerinin temelini oluşturmasının yanı sıra hastalıklarda, öldürücü veya sakat bırakıcı önemli hastalıklara karşı çok ufak işlemlerle bu koruyuculuğu sağlamış oluyoruz. O yüzden de aşılama üzerinde önemle duruyoruz” dedi.Çocuklarda % 97 üzeri aşılama oranı hedefleniyorGenişletilmiş Bağışıklama Programı genelgesi uyarınca çocuklarda % 97’nin üzerinde aşılama oranına sahip olmanın hedefleri arasında bulunduğunu belirten Dr. Esra Şahin, bu oranın da tutturulduğunu belirterek şunları söyledi:“Genişletilmiş Bağışıklama Programı genelgemiz var. Bu genelgeye uygun olarak da hedeflerimiz var. Çocuklarda % 97’nin üzerinde aşılama oranına sahip olmak, % 90 tam aşılı hale getirmek, % 95’in üzerinde okul çağı çocuklarını aşılama hedeflerine ulaşmak, bunun dışında sadece çocuklarla değil, gebelerde aşılama programımız var. Difteri ve tetanoz aşılaması yapıyoruz. Bu hem bebek hem de anne için önemli çünkü anneden geçen antikorlarla çocukta da bağışıklamayı sağlamış oluyoruz. 65 yaş üstü bireylerde yaşlı sağlığına uygun olarak aşılama yapıyoruz. Bununla birlikte toplumsal bağışıklık için önemli olan sağlık çalışanları gibi birçok meslek gruplarına aşılama hizmeti veriyoruz. Hac ve umre ziyaretleri öncesinde de aşılama hizmetlerimiz mevcut. Bunları da yine sağlık merkezlerimizde yapıyoruz. Bu hizmetleri şu anda binin üzerinde aile sağlığı merkezlerinde, yaklaşık 4 bin 500 aile hekimi ile yapıyoruz. Bunu dışında özel ya da kamu tüm sağlık kurum kuruluşlarında yapıyoruz. Sağlık Bakanlığı’ndan aşılar ücretsiz olarak temin edilebiliyor. Ücretsiz olarak da başvuran herkese yapılabiliyor.”Dr. Esra Şahin, aşılarda domuz jelatini kullanıldığı iddiasıyla kimi zaman ortaya çıkan aşı reddine ilişkin olarak da Türkiye’de inek jelatini kullanılarak üretilen aşıların kullanıldığını söyledi. “Bakanlığımızın yaptığı aşı alımlarında kesinlikle biz bu hassasiyetin üzerinde durulduğunu biliyoruz. Bakanlığımız inek jelatini kullanılan aşıları kullanıyor. Bu mesnetsiz iddialar aşı reddini etkilememeli” dedi.

09 ARA 2019

Prof. Dr. Haydar Sur "Çalışan Hakları ve Güvenliği" sempozyumuna katıldı

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, İstanbul Haydarpaşa Numune Eğitim Araştırma Hastanesi Vehbi Koç Vakfı Acil Tıp Merkezinin düzenlediği Çalışan Hakları ve Güvenliği sempozyumuna konuşmacı olarak katıldı. Eğitimci, yönetici ve öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği sempozyumda Sur; ‘Sağlığı Okşayan Hastaneler’ konusuna ilişkin önemli paylaşımlarda bulundu.“Hastanelere atfedilen değişik dostluklar ve özellikler vardır”Hastanelere atfedilen değişik dostluklar ve özelliklerin olduğunu ifade eden Prof. Dr. Haydar Sur; “Bu atıflar içerisinde hasta dostu hastane, bebek dostu hastane, anne dostu hastane, yeşil hastane, yalın hastane ve sağlığı geliştiren hastane ifadelerini kullanıyoruz” dedi.Ayrıca 1986 Ottowa Bildirgesinden ve 1997 Jakarta Bildirgesinden bahseden Sur, bildirgelerin hedefleri ve önemine ilişkin de bilgiler verdi.Prof. Dr. Haydar Sur, sağlık sektöründe hastane çalışanlarının, hastaların ve toplumun önemli etkinliklerine değindi. Sur şunları söyledi:“Hastalara ve topluma yönelik etkinlikler arasında sağlıklı beslenme, emzirmenin özendirilmesi, astım programı, 4 yaş altıda güvenli yeme, 2 yaş altı güvenli uyku ve zehirlenme önleme programlarının yanı sıra çalışanların hastane içerisindeki etkinlikleri arasında çalışanların aşılanması, kadın sağlığı kliniği, emzirme ve süt sağma koşullarının sağlanması, sağlıklı hastane yiyecek ve içecekleri, öğlen yürüyüş gruplar ve aerobik sınıflar çalışanlar için çok önemli etkinlikler.”“Yeşil binaların sağlık sektöründeki yeri çok önemli”Yeşil binaların amaçlarından bahseden Sur; bu amaçlar içerinde yapısal çevrenin insan sağlığı ve doğa üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak, enerji, su ve doğal kaynakları verimli kullanmak, kullanıcı sağlığını korumak, üretkenliği geliştirmek ve atıf, israf, kirlilik ve çevresel tahribatı azaltmak” olduğu ifadelerini kullandı.

09 ARA 2019

Üsküdar Üniversitesi Havacılık Uzay ve Psikoloji (HUP) Kongresi’ne katıldı

Havacılık ve Uzay Psikolojisi üzerine Türkiye’de ilk kez 1. Havacılık Uzay ve Psikoloji (HUP) kongresi düzenlendi. Kongrenin Onursal Başkanlığını Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. Muzaffer Çetingüç üstlendi. Çetingüç, “Uzay Psikoloji” konusunda değerlendirmelerde bulunurken Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğr. Üyesi Doç. Dr. Gökben Hızlı Sayar ise kongrede “Havacılık Nörobilimi” konusunda sunum yaptı.Ana teması "Başlangıç" olarak belirlenen kongre 7 – 8 Aralık tarihlerinde Maltepe Türkan Saylan Kültür Merkezinde gerçekleşti. Kongrenin açılış konuşmasını Prof. Dr. Muzaffer Çetingüç yaptı.Prof. Dr. Çetingüç: “Uzaya giden doktorun psikolojisi o görevin başarısı için çok önemli”Uzayda psikoloji ve psikiyatriden bahseden Çetingüç, psikolojinin hayatın her alanında yer aldığı gibi emniyetin de emniyetsizliğin de, başarı ve başarısızlığın da kilit unsuru olduğunu söyledi. Çetingüç, “Uzay uçuşlarını bunun dışında tutamayız; uzaya uçan insanın, uzay uçuşlarında rolü olan insanların bunun yanı sıra orada bulunan bilim adamlarının ve uzaya tıbbi araştırma için giden doktorların psikolojisi o görevin başarısı için de çok önemli” dedi.Prof. Dr. Çetingüç: “Uzayda psikolojik ve mental değişimler meydana geliyor”Uzayda özel fizyolojik değişimlerin olduğunu belirten Prof. Dr. Muzaffer Çetingüç, uzayda psikolojik ve mental değişimlerin de meydana geldiğini, uzayda yer çekimi olmaması ve uzaydaki radyasyona bağlı olarak orada bulunan kişilerin mental süreçlerinin değiştiğini söyledi.Prof. Dr. Çetingüç: “Uzaya gerçekleşen uçuşlar insan psikolojisini etkiliyor!”Uzaya gerçekleşen uçuşlarda dünyadan kopmuş olmak ve uzaydan dönüş olup olmayacağının belirsizliğinden bahseden Çetingüç, tüm bunların insan psikolojisini etkilediğinin altını çizdi Çetingüç, psikolojik bozulmaların yanı sıra psikiyatrik bozulmalarında var olduğunu belirtti.   Doç. Dr. Hızlı Sayar: “Havacılık sektörünün kendine ait karmaşası var”Nörobilim ile ilgili paylaşımlarda bulunan Doç. Dr. Gökben Hızlı Sayar, nörobilimin havacılıkla ilgili neler yaptığından bahsetti. Sayar; “Havacılık sektörünün kendine ait karmaşası var bunun yanı sıra insan beyninin de kendi karmaşası var ve bu ikisi bir araya geldiği zaman karmaşık sistemler bütünü oluşuyor” şeklinde konuştu.  Doç. Dr. Hızlı Sayar: “Riski en aza indirebilmek için tüm disiplinlerin birlikte çalışması gerek”Havacılıktaki risklerden bahseden Sayar, riskin en aza indirilebilmesi için yapılması gerekenlere değindi. Sayar, “Matematik, fizik, nörobilim ve diğer alanlarda birliktelik olmalı, tüm alanların bir arada el ele vererek çalışması gerek. Böylelikle havacılıkta bulunan riskleri birazda olsa en aza indirebiliriz” dedi. Doç. Dr. Hızlı Sayar: “Ergonomi, havacılık ve nörobilimin bir araya geldiği nokta”Havacılık ve nörobilimin bir araya geldiği noktanın ergonomi olduğunu ifade eden Doç. Dr. Hızlı Sayar, ergonominin insanın yapısal, fizyolojik ve psikolojik özelliklerini incelediğini belirtti. Sayar nöroergonomi ile ilgili bilgi verdi.Doç. Dr. Hızlı Sayar: “Kişi havada uyaranlara kör hale gelebiliyor”Bazı şeylerin insanda zihinsel yük yarattığını söyleyen Doç. Dr. Hızlı Sayar, hiçbir insanın sınırsız kapasitesinin olmadığı vurguladı. Sayar, “Havada da bir sürü alarmlar çalıyor, uyarılar var, bir sürü göstergeler var ve eğer kişinin beyninde odaklandığı seçili olarak dikkatini yönelttiği bir şey varsa diğer uyaranlara kör hale gelebiliyor” dedi.Konuşmasının ardında Doç. Dr. Gökben Hızlı Sayar’a Kpt. Plt. Ali Faruk Yalap hediye takdiminde bulundu.

06 ARA 2019

Prof. Dr. Cengiz Yakıncı: “Her hastalık bir hikâyedir”

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Seda Nur Akyol moderatörlüğünde “Hekim Olmak” adlı etkinlik gerçekleştirildi. Etkinliğin konuğu, İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Cengiz Yakıncı oldu.NP Yerleşkesi İbni Sina salonunda gerçekleştirilen etkinliğe katılımcılar yoğun ilgi gösterdi.“Doktorluğun reçetesi olmaz”Tıp eğitimiyle ilgili çalışmalar yaptığını belirten Yakıncı, hekimlik mesleğine ilişkin öğrencilere önemli tavsiyelerde bulundu. Yakıncı, “Doktorun reçetesi olur ama doktorluğun reçetesi olmaz. Hepimiz farklıyız. Her hasta size bir şeyler öğretecek ve bu öğrendiklerinizin birleşimi sizin doktorluğunuz olacak” şeklinde konuştu.“Üstat olamayız, olmamalıyız”Sağlığın zenginlik olduğunu söyleyen Prof. Dr. Cengiz Yakıncı “Ben her şeyi biliyorum demek yanlış bir yaklaşım. Ben her şeyi biliyorum dediğiniz anda hataya düşersiniz. Bu konuda dikkatli olmalı, hataya düşmemelisiniz” dedi.“Hastalık yok hasta var”Bireylerin farklı olduğunu ifade eden Yakıncı, hastalığın olmadığını var olan şeyin aslında hasta olduğunu söyledi. Hastalıkların kişiden kişiye değiştiğini bu yüzden hastalık hakkında söylediklerimizin bir kısmının doğru, hiçbir şeyin doğru ve kesin olamayacağını belirtti.“Çocuk hekimleri, çocukların avukatıdır”Sadeleştirmenin önemi hakkında konuşan Prof. Dr. Yakıncı bilginin verilirken sadeleştirilmesi gerektiğini vurguladı. Yakıncı, “Bir şeyi sadeleştirebiliyorsanız onu biliyorsunuz demektir. Her bilgiyi vereceksiniz ama sadeleştireceksiniz. Bilgiyi sadeleştirerek bunu bir çocuğa bile anlatabilirsiniz” dedi.Çocukların korunması gerektiğini belirten Yakıncı, “Siz uyanık olup çocuklara sahip çıkıp teşhisini koymalısınız. Söylenmeyeni okuyabilmelisiniz” şeklinde konuştu.“En güçlü tarafınız sorun çözmek”Hastaneleri gül bahçesi olarak görmemiz gerektiğini söyleyen Yakıncı, hekimliğin teoride kolay ama pratikte zor bir meslek olduğunu belirtti. Yankıcı, “Sizin tarlada yani alanda, hastanelerde yetişmeniz gerekiyor. Teorik olarak kolay fakat pratikte zor bir mesleğe sahipsiniz. Sizin en güçlü tarafınızın sorun çözmek olduğunu düşünüyorum” dedi.“Neden tıp tarihini bilmemiz gerekiyor?”Doktorluk mesleği ile ilgili paylaşımlarda bulunan Yakıncı, bilginin önemine değindi. Yakıncı, “Doktorluk öyle bir serüvendir ki, hastayla başlar, hastayla devam eder ve hastayla biter. Bilgileri hasta üzerinde nasıl kullanabilirim diyerek öğrenmelisiniz. Yoksa tüm bilgiler size yük olur. Hastalara, karşılığı olan bilgileri anlatmamız lazım”  şeklinde konuştu.“Eğitimde hikâyenin gücü”Eğitimde hikâyenin gücüne de değinen Prof. Dr. Cengiz Yakıncı hikâyenin duygusal bir alan olduğunu söyledi. Yakıncı, “Duygusallık insanın aklında her zaman yer ediniyor, her hastalık bir hikâyedir” dedi.Etkinliğin sonunda Dr. Öğr. Üyesi Seda Nur Akyol katılımlarından dolayı Prof. Dr. Cengiz Yakıncı’ya plaket taktim etti.Toplu fotoğraf çekimi ardından etkinlik sona erdi.

06 ARA 2019

Prof. Dr. Faik Çelik “İnsanın ilk çığlığına koşan hekimdir”

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi “Hekimliğin Seyir Defteri” etkinliği düzenlendi. Etkinliğin konuğu, İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Faik Çelik oldu.Tıp Fakültesi NP Yerleşkesi İbni Sina konferans salonunda gerçekleştirilen etkinlikte Prof. Dr. Faik Çelik, genç hekim adaylara önemli tavsiyelerde bulunarak hekimliğe dair önemli bilgiler verdi.“İnsanın ilk çığlığına koşan hekimdir” Hekimliğin insanlık tarihiyle aynı olduğunu ve insanın ilk çığlığına koşanın her zaman hekim olduğunu söyleyen Çelik, hekimliğin insanlık tarihiyle eşit konumda olduğunu, sanat ve felsefenin çok daha sonra ortaya çıktığını belirtti. Prof. Dr. Faik Çelik, “İnsanlar korktuklarını tanrı kabul ediyorlar. Biraz daha ileri gidip doğayı anlama, yönlendirmeye çalışıyorlar ve bununla birlikte bir inanç sistemi ortaya çıkıyor ve tıp ilkel dönemlerde tanrılara yakarışlar, tanrılardan medet umarak kendilerini kötülüklerden, hastalıklardan korumaya gayret ediyorlar. Çünkü kötülüklerin, hastalıkların tanrıların gazabı olduğunu düşünüyorlar” dedi.“Hekimliğin toplumda ayrı bir yeri var”Prof. Dr. Faik Çelik insanın, insafının zaafından ve hırsından fazla olması gerektiğini belirtti. “Kaçınız ideal, kaçınız statü, kaçınız para için bu işe girdi bilmiyorum. Ama bir işi hor görüp, adının kötüye çıkmasına neden olmamalısınız. Paraya tamah edip, kendinizi halk katında saygınken aşağılatmamalısınız. Hekimlik öyle bir meslek ki kutsallık atfediliyor, imparatorlar tarafından her türlü imkân sağlanıyor, yere göğe koyulmuyor. Hekimliğin toplumda ayrı bir yeri var bunu ileride siz de hissedeceksiniz.” ifadelerini kullandı.“Bir taraftan ödül, bir taraftan ceza”Prof. Dr. Çelik, hekimliğin zorluklarına değinerek mesleğin önemini vurguladı. Çelik, “AİDS, zika virüsü gibi tehlikeli hastalıklarla iç içe bulunuyorsunuz, radyasyona maruz kalıyorsunuz. Yani tehlikeleri biliyorsunuz ama işin içine giriyorsunuz. Bir taraftan ödül, bir taraftan ceza. Çok çelişkili ve paradoksal bir meslek. Bir tarafta kutsal hekim, bir tarafta cezalandırılan hekim. Bunları bile bile bu mesleği seçiyorsunuz” şeklinde konuştu.Etkinlik sonunda Prof. Dr. Faik Çelik, öğrencilerin sorularını da yanıtladı.Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur konuşmalarından dolayı Prof. Dr. Faik Çelik’e plaket takdim etti.Toplu fotoğraf çekimi ardından etkinlik sona erdi.

03 ARA 2019

Tıp öğrencilerinin çay saati buluşmaları başladı

Üsküdar Üniversitesi Tıp Öğrencileri Topluluğunun düzenlediği “Çay Saati” etkinliğinin ilk konuğu, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur oldu. Sur, Tıp Fakültesi öğrencileriyle doktorluk anılarının yanında müzik, spor, şiir konuları üzerinde samimi sohbet gerçekleştirdi.Hekimlik sadece tıptan ibaret değildir!Hekimliğin sadece tıptan ibaret olmadığını belirten Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, “Toplumu kazanmak da önemlidir. Eğer gerçekten toplumu kazanmak istiyorsanız hekimliğinizin yanında toplumun ihtiyaçlarından da haberdar olmanız gerekmektedir” şeklinde konuştu.Hasta hekim iletişiminde hastaya karşı üslup çok önemlidir!Hekimlikte en önemli unsurlardan birisinin hasta hekim iletişiminde üslup meselesi olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Hayda Sur; “Hastaya ne kadar anlayışla yaklaşırsanız, sizi o kadar samimi bulacaktır. Böylece hekimlik görevimizde üstümüze düşeni yapmış oluruz ve insanların kalbine dokunuruz” ifadelerini kullandı.Sanat, spor ve müziğin hayatımdaki yeri çok farklıdır!Sanat, müzik ve spor peşinde koşmanın önemine değinen Sur; “Bu aktivitelerle uğraşmak için insan kendisine zaman ayırmalı ve boş vakit yaratmalı. Böylece sanat, spor ve müziğin insan ruhuna işler hale geldiğini” söyledi.Klinik alanında öğrendiklerim hayatıma çok şey kattı!Sur; doktorlukta mecburi hizmet görevi için gittiği Muş anılarını ve hekimlikte karşılaştığı zorluklarla baş edebilme yöntemlerini ve akademisyenlik yolundaki anılarını öğrencileriyle paylaştı.Sur, öğrencilerin sorularını yanıtladıktan sonra toplu hatıra fotoğrafı çekimiyle etkinlik sona erdi.

27 KAS 2019

Prof. Dr. Haydar Sur’dan öğrencilere sürpriz ziyaret

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, güz dönemi vize sınavlarına hazırlanan tıp fakültesi öğrencilerini ziyaret etti.Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Ayhan Songar Kütüphanesinde güz dönemi vize sınavlarına hazırlanan 1’inci sınıf tıp öğrencileri gecenin ilerleyen saatlerinde Prof. Dr. Haydar Sur ile bir araya geldi.Sur: “Öğrencileri motive edebilmek için çalışma ortamlarını ziyaret ettik”Prof. Dr. Haydar Sur öğrencilerin başarılı bir sınav dönemi geçirmeleri temennilerinde bulundu. Sur, “Öğrencilerimizi sınav dönemlerinde yalnız bırakmamak ve onları motive edebilmek için çalışma ortamlarını ziyaret ettik” dedi.“Öğrencilerimize güvenimiz sonsuz’’Tıp fakültesi öğrencilerinin sınava hazırlık çalışmalarını başarılı bulan Sur, öğrencilere tavsiyelerde bulunarak onları motive etti. Sur, “Öğrencilerimize güvenimiz sonsuz’’ şeklinde konuştu.Prof. Dr. Haydar Sur,  öğrencilerin görüş ve taleplerini dinlediSamimi ve sıcak bir ortamda gerçekleşen gece ziyaretinde Prof. Dr. Haydar Sur, öğrencilerin fakülte mekânlarının kullanım olanaklarına ilişkin görüş ve taleplerini dinledi. Sur, kendisine yöneltilen soruları da içtenlikle yanıtlayarak öğrencilerle yakından ilgilenmeyi ve sohbet etmeyi ihmal etmedi.

25 KAS 2019

Prof. Dr. Haydar Sur Sağlık Turizmi ve Sağlık Politikaları paneline katıldı

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, Toros Üniversitesi Sağlık Yönetimi Topluluğu tarafından düzenlenen Sağlık Turizmi ve Sağlık Politikaları paneline konuşmacı olarak katıldı. Panelde sağlık turizmi ve sağlık politikaları konularından önemli bilgiler paylaşıldı.Bahçelievler Kampüsü Konferans Salonunda düzenlenen panele, Toros Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Setaç Özveren, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Adnan Mazmanoğlu, Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, Atılım Üniversitesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. Dilaver Tengilimoğlu Sağlık Bilimleri Yüksekokulu Md. Yard. Doç. Dr. Abdullah Çalışkan,ile akademisyenler ve öğrenciler katıldı.Sağlık turizminde yabancı dilin önemiSağlık turizminde dünya ile rekabet edebilmek için yabancı dil bilgisinin önemine dikkat çeken Prof. Dr. Haydar Sur, “Devlet mekanizmaları ve özel sektör mekanizmaları hakkında sürekli bilgi sahibi olmalıyız. Girişimciliği, yatırım risklerini ve uluslararası ticari ilişkilerin nasıl kurulduğunu öğrenmeliyiz. Özellikle sağlık yöneticiliği alanında hizmete başlarken hizmetin finansman ya da sunum kısmını mı seçeceğinize iyi karar vermeniz gerekiyor. Bu nedenle ‘makro planda çalışan sağlık finansmanı yöneticisi, makro planda çalışan sağlık hizmetleri sunumu yöneticisi, mikro planda çalışan sağlık finansmanı yöneticisi ve mikro planda çalışan sağlık hizmetleri sunumu yöneticisi’ alanları hakkında az çok bilgi sahibi olup, tek bir alanda uzmanlaşmalısınız” şeklinde konuştu.Program katılımcıların sorularının cevaplanması ve toplu fotoğraf çekiminin ardından sona erdi.

25 KAS 2019

Tıp Fakültesinin ilk bilimsel etkinliği gerçekleştirildi

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Türkiye Spor Yaralanmaları Astroskopi ve Diz Cerrahisi Derneği işbirliği ile düzenlenen “Sporcuda Üst Ekstremite: Sorunlar, Korunma ve Çözümler” sempozyumu, Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Otopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Kerem Canbora başkanlığında gerçekleşti.Merkez Yerleşke D Blok Ayhan Songar Konferans Salonunda düzenlenen sempozyumun açılış konuşmasını Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur yaptı.Prof. Dr. Haydar Sur: “Hekimlik sanatsız ve sporsuz olmaz”Prof. Dr. Haydar Sur, tıp fakültesi bünyesinde gerçekleşen etkinlikler ile ilgili bilgi verdi. Sur, “Bugün çiçeği burnunda tıp fakültemizin ilk bilimsel etkinliğini yapıyoruz. Üç gün önce tıp fakültesinde meslektaşımız Doç. Dr. Murat Salim Tokaç’ı ağırladık ve ilk sanatsal etkinliğimizi gerçekleştirdik. Böylece ilklerimizi gerçekleştirmiş olduk. Hekimlik sanatsız ve sporsuz olmaz.” şeklinde konuştu.Prof. Dr. Haydar Sur: “Dekan olarak değil de kurban olarak konuşuyorum”Tıp fakültesi alanında bilimsel çalışmaların önceleri yetersiz olduğunu söyleyen Sur, yürütülen bilimsel çalışmaların önemini vurguladı. Sur, “Bugün karşınızda bir dekan olarak değil de kurban olarak konuşuyorum. Profesyonel ligde voleybol oynuyordum. Üst omuz bağlarımdan birisi kopmuş olduğu için bilinçsiz sporcu olmanın acı faturasını mesleki hayatım kadar ümit bağladığım spor hayatımı feda ederek ödedim. Keşke o zamanlarda şimdiki kadar bilimsel etkinlikler, sporcunun üstüne düşen bilim adamları ve bilimsel çalışma sonuçları yayınlansaydı” dedi.​​​​Ortopedi ve Travmatoloji konulu sunumlar gerçekleştiSempozyumun ilk oturumu Üsküdar Üniversitesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Fatih Parmaksızoğlu moderatörlüğünde gerçekleşti. Parmaksızoğlu, “El Parmak Kırık ve Çıkıkları” başlıklı sunumunu yaptı. Ardından Acıbadem Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Cihangir Tetik “Radius Distal Uç Kırıkları”, Biruni Üniversitesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Zeynep Hoşbay’ın “El ve El Bileği Kırıklarında Rehabilitasyon” başlıklı sunumlarını yaptı.Güney Kore’den canlı yayın!Moderatörlüğünü Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Özkan’ın yaptığı öğleden sonraki ilk oturumda Memorial Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Demirtaş, Güney Kore’den canlı yayın ile “Üst Ekstremite Spor Yaralanmaları: Nasıl Yaklaştım? Deneyimlerim” başlıklı sunumunu yaptı.Sporcu rahatsızlıkları tartışıldıProf. Dr. Mehmet Kerem Canbora “Sporcuda İlk Çıkığa Yaklaşım: Takip Ederim”, Prof. Dr. Özgür Ahmet Atay “Sporcuda İlk Çıkığa Yaklaşım: Ameliyat Yaparım”, Prof. Dr. Mehmet Demirhan “Sporcuda Omuz İnstabiliteleri”, Prof. Dr. Barış Kocaoğlu “Adölesan Atlet: Fark nerede? Yaklaşım”, Prof. Dr. Mustafa Karahan ise “Sporcu Omuzu: Kıkırdak Sorunları, Erken Artroz” başlıklı sunumlarını gerçekleştirdi.Sporcu yaralanmaları masaya yatırıldıModeratörlüğünü Prof. Dr. Mehmet Kerem Canbora’nın yaptığı ikinci oturumda ise Doç.Dr. Ali Erşen “Sporcuda Sıkışma ve Rotator Manşet Sorunları”, Prof. Dr. Nuri Aydın “Sporcuda Akromiyoklavikuler Eklem Yaralanmaları”, Prof. Dr. Mustafa Karahan “Labrum İnternal Sıkışma ve Biseps Sorunları”, Prof. Dr. Derya Çelik “Sporcularda Skapular Diskinezi Önemli mi?” başlıklı sunumlarını yaptı.Sempozyum sonunda konuşmacılara teşekkür belgesi verildi. Toplu fotoğraf çekimi ardından sempozyum

22 KAS 2019

Doç. Dr. Tokaç: “Emekliliği olmayan tek meslek hekimliktir”

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi “Tıp ve Musiki; Söyleşi, Tambur ve Ney Dinletisi” etkinliği düzenledi. Etkinliğin konuğu, İstanbul Devlet Müziği Araştırma ve Uygulama Topluluğu Sanat Yönetmeni Doç. Dr. Murat Salim Tokaç oldu.Tıp Fakültesi NP Yerleşkesinde düzenlenen etkinlikte Doç. Dr. Tokaç, öğrencilerle söyleşi gerçekleştirdi. Söyleşi sonrası Tokaç, tambur çalarak öğrencilerle keyifli vakit geçirdi.“Müzik dinletisi yapılan ve yapılmayanlar arasında ciddi farklar oluyor”Musiki ve hekimliğin aileden geldiğini, anne karnından itibaren müzik sesiyle hemhal olduğunu belirten Doç. Dr. Murat Salim Tokaç, “Bugün bilimsel araştırmalara bakınca anne karnında müzik dinletisi yapılan ve yapılmayanlar arasında hem beyin gelişimi hem olaylara yaklaşım hem pratik sonuçlara varma noktasındaki bilimsel verilerde ciddi farklar gözüküyor. Bir şekilde hobi olarak başlayan bu faaliyetler ders döneminde hiçbir negatif etki etmeden, aksine tıp fakültesi gibi yoğun geçecek dönemde ne kadar doğru bir seçim olduğunu hem eğitim hayatınızda, hem de mesleğe girdiğinizde göreceksiniz” şeklinde konuştu.“Emekliliği olmayan tek meslek hekimliktir”Doç. Dr. Murat Salim Tokaç hekimlik mesleği ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. Tokaç, “Bu işi aktif olarak yapın ya da yapmayın oturduğunuz evde, iş yaptığınız ortamda hekim olduğunuzu ve diplomanızın garantili olduğunu bilen kim olursa olsun, gece iki buçukta sen hekimlik yapmıyorsun diye kapınızı çalmayacağının garantisi yok. Hekimlik emekliliği olmayan bir meslektir. Lüksünüz ise her zaman ona karşılık vermekle mutlu olmak ve bu mutluluğun karşısında duyacağınız ‘ağrım geçti’ kelimesidir. Neye inanırsanız inanın vesile olduğumuz deva, hekimliğin karşılığını alabileceğiniz en güzel cevaptır” dedi.“Çoğaltarak paylaşmanız en güzeli olacaktır”Doç. Dr. Murat Salim Tokaç, insanın kişiliğinde olmayan ya da geliştiremediği bir alışkanlığın veya duygunun müziğine, yaptığı ve yapacağı işe yansımayacağını dile getirdi. Tokaç, “Önce kendinizi tatmin edin, sonrasında tatmin etme noktasındaki taşma karşıya doğru yansımaya başlayacaktır. Sanatın kendi kuralları içerisindeki disiplini muhakkaktır ama sanatı açılım haline getirmek, paylaşmak o disiplin şartları içerisinde sizin duygularınızı ve her gördüğünüz olaya yeni bir duygu katarak, heybenizi genişletip taşıdıkça çoğaltarak paylaşmanız en güzeli olacaktır” şeklinde konuştu.Söyleşinin sonunda, Üsküdar Üniversitesi Ergoterapi Bölüm Başkanı Sevda Asqarova tarafından Doç. Dr. Murat Salim Tokaç’a plaket takdim edildi.Hatıra fotoğrafı çekiminin ardından söyleşi sona erdi.

20 KAS 2019

Balon balığı zehirlidir, sakın yemeyin!

Son günlerde gündeme gelen ve zehirli olmasıyla bilinen balon balığında bulunan bir toksinin kanser ilacı yapımında ve bağımlılık tedavisinde kullanılmasına yönelik çalışmalar bulunuyor. Balon balığının çok zehirli olduğunu vurgulayan uzmanlar öldürücü etkisi nedeniyle kesinlikle tüketilmemesi konusunda uyarıda bulunuyor.Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı, Tıbbı Farmakoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, zehirli olmasıyla bilinen balon balığında bulunan tetrodotoksin isimli toksinin tıp ve eczacılık alanında kullanılmasına ilişkin dünyada çalışmaların yapıldığını, bu alandaki çalışmaların ülkemizde de yapılabileceğini söyledi.Balon balığının küresel ısınma ve iklim değişiklikleri nedeniyle ülkemizin kıyılarında görülmeye başladığını belirten Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Daha önceki yıllarda böyle bir problem yoktu. Bu balık ekosistemi de bozuyor. Bulunduğu yerde diğer balıkların göç etmesine yol açıyor ve o nedenle bir sıkıntı yaratıyor. Ancak bu balığın şöyle bir özelliği var; bu balık bol miktarda tetrodotoksin içeriyor. Tetrodotoksin bir nörotoksin yani bir zehir aslında ancak bu toksin ilaç sanayi ve ilaç endüstrisinde kullanılıyor. Kanada’da bulunan bir firma bu toksini hammadde olarak kullanıp ‘Tektin’ ismiyle ticarileştirmiş durumda. Firma özellikle kanser ağrılarının tedavisine yönelik olarak bu ilacı üretiyor” diye konuştu.Kanser ve bağımlılık alanındaki çalışmalar sürüyorBu toksinin bazı metastatik kanserlerin önlenmesi ve metastazın engellenmesine yönelik çalışmalarda kullanılmasına ilişkin çalışmalar olduğunu da belirten Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Burada bazı umut verici sonuçlar var ancak bunlar henüz kliniğe taşınabilmiş durumda değil. Bunların dışında tetrodotoksinin lokal anestezik olarak kullanılma potansiyeli var. Bu toksinle ilgili üzerinde çalışılan bir diğer konu ise bağımlılık tedavisiyle ilgili. Eroin bağımlılığının tedavisinde, eroin bağımlılığında ortaya çıkan yoksunluk krizinin tetiklenmesine ve eroin arzulamaya neden olan arama davranışını engellemek için üzerinde araştırmalar sürdürülen ilaç potansiyeline sahip bir toksindir” diye konuştu.Balon balığı asla yenilmemelidir!Balon balığına ilişkin yapılan klinik çalışmalardan yola çıkılarak balon balığının asla tüketilmemesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Bu haberleri izleyen vatandaşlarımız ‘Kansere bu iyi geliyor, lokal anestezi özelliği gösteriyormuş’ da ‘Eroin bağımlılığına iyi geliyor’ şeklinde yanlış bir düşünceye kapılıp bu balığı asla yemesinler. Bunun altını çizmemiz lazım. Balon balığını yemek son derece tehlikelidir. Tek bir balığın yenmesi dahi öldürücü olabilir. Aşağı yukarı 2 miligramlık dozu 50 kilo ağırlığında bir insanı rahatlıkla öldürebiliyor” uyarısında bulundu.Kalp durması ve felç ortaya çıkabilirBalon balığının kalp sağlığı üzerinde çok ciddi şekilde olumsuz etkileri olduğunu da kaydeden Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Kalp durması ortaya çıkabiliyor. Zehirlenme nedeniyle birçok başka zehirlenme vakalarında olduğu gibi baş dönmesi ve terleme ortaya çıkıyor. Kol ve bacaklarda uyuşukluk görülebiliyor ve genel bir felç tablosu da ortaya çıkabiliyor. Yoğun bakıma girip çıkan kişilerin birçoğunda da kalp yetmezliği sorunu ortaya çıkıyor. O yüzden balon balığının tüketilmesi son derece tehlikelidir. Zaten kanunlarda da karaya çıkarılması ve satışı yasak olan bir balıktır” dedi.Tetrodotoksini biz de elde edebilirizBu toksini yabancı ilaç şirketlerine ihraç etmek üzere çalışmalar olduğunu belirten Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Tetrodotoksini başka ülkelere ihraç etmek yerine doğrudan doğruya bu balıktan izole edip kullanılabiliriz. Türkiye’nin bunu yapabilecek alt yapısı var. Bunun dışında sadece balon balığı ile ilgili değil yeni ilaç geliştirme açısından da ülkemiz ve doğamız oldukça yeni imkânlar sunabilecek nitelikte. Bunun için tabi bu yöndeki çalışmaları projelendirmek lazım. Bu konuda bir vizyon sahibi olmak lazım. Üniversitelerin böyle bir hedefi olması lazım ve buraya yatırım yapmak lazım. Yatırım yapıldığı taktirde neden olmasın? Türkiye bunu kendisi de izole edilir. En azından tetrodotoksini kendisi izole edip balığı değil de tetrodotoksini satmak daha karlı bir iş olabilir” diye konuştu.

19 KAS 2019

2 öğrenciden biri tam burslu!

Davranış Bilimleri ve Sağlık alanında özgün eğitim modeliyle Türkiye’de fark oluşturan Üsküdar Üniversitesi, öğrencilerine sunduğu burs olanaklarıyla da dikkat çekiyor. 21 binin üzerinde öğrencisiyle eğitimde niteliği önemseyen Üsküdar Üniversitesinde öğrencilerin %56’sı tam burslu olarak eğitim hayatlarını sürdürüyor. Üniversite, sunduğu yemek ve çalışma burslarıyla da öğrencilere kolaylıklar sağlıyor.Üsküdar Üniversitesi, Yükseköğretim Programları ve Kontenjanları Kılavuzunda yer alan burs olanakları dışında da öğrencilere zengin burs olanakları sağlıyor.Tercih bursu kapsamında Üsküdar Üniversitesi bölümlerinden birine ilk tercihinden yerleşenlere yüzde 25, ikinci tercihinden yerleşenlere yüzde 15, üçüncü, dördüncü ve beşinci tercihlerinden yerleşenlere ise yüzde 10 oranında indirim veriyor.Öte yandan Üsküdar Üniversitesi uluslararası öğrencileri de destekliyor.  İlk 5 tercihe yüzde 25 bursBurs zenginliğiyle dikkat çeken Üsküdar Üniversitesi ücretli lisans ve ön lisans programlarına kayıt yaptıran öğrencilerden, ilk 5 tercihinin tamamını Üsküdar Üniversitesi olan ve bu tercihlerinden birine yerleşenlere yüzde 25 oranında indirim uygulanıyor.Üsküdar Üniversitesinden ücretsiz yurt ve yemek olanağıÜsküdar Üniversitesi eğitim öğretim hayatına devam eden öğrencilerine şartları sağlamaları halinde ücretsiz yurt ve yemek olanağı da sağlıyor.Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi ÖSYS sonuçlarına göre;İlk 10 içerisinden kayıt yaptıran öğrencilere lisans eğitimi ve başarılarına katkı olarak 8 ay süreyle aylık 5000 TL burs ile ücretsiz yurt ve yemek olanağı,İlk 11-100 içerisinden kayıt yaptıran öğrencilere lisans eğitimi ve başarılarına katkı olarak 8 ay süreyle aylık 4000 TL burs,İlk 101-500 içerisinden kayıt yaptıran öğrencilere lisans eğitimi ve başarılarına katkı olarak 8 ay süreyle aylık 3000 TL burs,İlk 501-1000 içerisinden kayıt yaptıran öğrencilere lisans eğitimi ve başarılarına katkı olarak 8 ay süreyle aylık 2000 TL burs veriliyor.İlk 10 içerisinden kayıt yaptıran öğrencilerden isteğe bağlı İngilizce hazırlık okumak isteyenlere ücretsiz hazırlık kursu verilmektedir.Üniversite giriş bursuÜsküdar Üniversitesi, 4 yıl boyunca Üsküdar Üniversitesinde eğitim öğretim hayatına devam edecek lisans öğrencilerine burs imkânı da sağlıyor. Üsküdar Üniversitesinin Tıp Fakültesi hariç lisans programlarına ÖSYS sonuçlarına göre; İlk 1000 içerisinden kayıt yaptıran öğrencilere; lisans eğitimi ve başarılarına katkı olarak 8 ay süreyle aylık 1000 TL burs veriyor.  Üsküdar Üniversitesinde burs olanaklarıÜsküdar Üniversitesi başarılı öğrencileri de destekliyor. Akademik yıl sonunda başarı gösteren öğrencilerin burs miktarlarını arttırmasına olanak sağlıyor. “Akademik Başarı Bursu” olarak adlandırılan burs, en az iki yarıyıl öğrenim görmüş ve ağırlıklı genel not ortalaması 3,50 ve üzeri olan öğrencilere uygulanıyor. Akademik başarı bursu dışında Üsküdar Üniversitesi bünyesinde Mütevelli Heyeti Bursu, İhtiyaç Bursu, Yabancı Uyruklu Öğrenci Bursu, Engelli Öğrenci Bursu gibi çok sayıda burs olanakları da bulunuyor.ÖSYM bursları kapsamında Üsküdar Üniversitesinin birçok bölümü %50, %75 burslardan oluşurken İletişim Fakültesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi gibi kimi fakülte bölümlerinde hiç ücretli kontenjan da bulunmuyor. Bu da öğrenciler için önemli bir fırsat oluşturuyor.Üsküdar Üniversitesinin sunduğu tüm burs olanaklarına aşağıdaki linkten ulaşmak mümkün.https://uskudar.edu.tr/tr/burslar 

15 KAS 2019

Üsküdar Tıp Kulübünün ilk etkinliği gerçekleşti!

Üsküdar Üniversitesi Tıp Kulübü ilk etkinliklerini gerçekleştirdi. 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla gerçekleştirilen etkinliğin konuşmacıları Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay,  Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur ve Memorial Ataşehir Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Ferit Kerim Küçükler oldu.Merkez Yerleşke Nermin Tarhan Konferans Salonunda gerçekleştirilen etkinlikte Diyabet hastalığı farklı yönlerden ele alındı.“Diyabetle obezite kol kola yürüyor”Etkinliğin açılış konuşmasını gerçekleştiren Prof. Dr. Tayfun Uzbay; “Türkiye’de diyabet görülme sıklığı %34’e yaklaştı. Diyabet hastalığının en çok görülme nedeni ise kötü beslenme alışkanlığı. Kötü beslenme alışkanlığı zaten günümüzün en büyük problemi. Diyabetle obezite kol kola yürüyor. Beslenme diyabette çok ama çok önemli.” şeklinde konuştu.“Tıbbın alternatifi yine tıbbın içindedir”Sözlerinin devamında özellikle Türk toplumunda çok sık yapılan alternatif tıbba yönelme hatasına değinen Uzbay; “Tıp bir bilim alanıdır. Dünyanın bilim lokomotifi tıptır. Tıp gibi bir bilim alanında aranacak çareleri alternatif tıpta arayıp, tıbbın nimetlerini yok saymak hatadır. Alternatif tıp da uzmanlık gerektirir. Etik kurallar ve koşullar vardır. Tıbbın dışında tıbbı tamamlayan bir alan yoktur. Tıbbın alternatifi yine tıbbın içindedir.” ifadelerini kullandı.“Sağlıklı beslen, spor yap”Obezite ve diyabet konularına değinen Prof. Dr. Haydar Sur ise kilo alımı artışının diyabeti tetiklediğine dikkat çekerek; “Yediğimiz şeylerden aldığımız kalorileri yakarak aldığımız kiloları dengelemeli, hareket etmekten korkmamalıyız. Sağlığa zaman ayırmalı spor yapmalıyız. Paketli gıdalar tüketme, hareketsizlik ve uzun mesai saatleri kilo alımıyla beraber diyabet hastalığına davetiye çıkartıyor.” dedi.“Obeziteye teslim olmayın”Tıp biliminin kişilerin hayatındaki kilit noktasını vurgulayan Sur; “Sizler tıp öğrencilerisiniz. Örnek olacak kişilersiniz. Hayatınızı öyle bir yaşayın ki başta hastalarınıza sonra çevrenizdekilere örnek olun. Tıp, hayatınızı sağlıklı yaşamaya vesile olsun. Obeziteye teslim olmayın.” şeklinde ifadeler kullandı.“Türkiye’de sekiz milyon kişide diyabet var”Konuşmasının başında diyabet hastalığının Türkiye’de ve dünyada görülme oranlarına dikkat çeken Doç. Dr. Ferit Kerim Küçükler ise; “Kaba bir hesapla Türkiye’de sekiz milyon kişide diyabet var. Dünyada ise 425 milyon kişi diyabet hastalığıyla yaşıyor. Bunlara ek olarak her yıl yedi milyon kişiye diyabet teşhisi konuluyor. Bunlar çok riskli rakamlar.” şeklinde konuştu.“Diyabet vücudumuzda pek çok sistemi etkiler”Küçükler, diyabet hastalığının hafife alınmaması gereken bir hastalık olduğuna dikkat çekerek “Diyabet vücudumuzda pek çok sistemi etkiler. Damar olan her yerde hasar bırakma potansiyeline sahip. Aynı zamanda diyabet, yaşam süresini 5-10 yıl azaltır.” dedi.Etkinlik, plaket takdimi ve toplu hatıra fotoğrafı çekiminin ardından sona erdi.

01 KAS 2019

Üsküdar Üniversitesi yazarları TÜYAP Kitap Fuarında…

Üsküdar Üniversitesi akademisyenleri bu yıl 38’incisi TÜYAP Kongre Merkezi’nde düzenlenecek Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nda. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Prof. Dr. Sevil Atasoy, Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, Prof. Dr. Tayfun Uzbay, Prof. Dr. Sinan Canan, Prof. Dr. Sultan Tarlacı, Cemalnur Sargut söyleşi ve kitap imza programlarıyla okurlarıyla bir araya gelecek.Kaleme aldıkları kitaplarıyla milyonlarca okurun beğenisi toplayan Üsküdar Üniversitesi yazarları bu yıl da TÜYAP Kitap fuarında okurlarıyla buluşuyor. 2-10 Kasım arasındaki ziyaret edilebilecek fuarda; Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy,  Rektör Danışmanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, Rektör Danışmanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, Psikoloji Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Sinan Canan, Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğr. Üyesi Sultan Tarlacı ve Rektör Danışmanı Cemalnur Sargut okuyucularıyla bir araya gelecek.Akademisyenlerimizin 38’inci TÜYAP Kitap Fuarı söyleşi ve imza programları:Prof. Dr. Tayfun Uzbay2 Kasım CumartesiDestek Yayınları16:00 Kitap İmzaCemalnur Sargut3 Kasım PazarNefes Yayınları13:00 Kitap İmzaProf. Dr. Sevil Atasoy9 Kasım CumartesiDoğan Kitap13:00 “ Çürük Elmalar & Masum Mahkûmlar” Söyleşi/ Kitap İmzaProf. Dr. Nevzat TarhanTimaş Yayınları9 Kasım Cumartesi17:30 “Duygusal Boşluk” Söyleşi/Kitap İmzaProf. Dr. Deniz Ülke Arıboğan9 Kasım Cumartesiİnkılâp Kitapevi18:30 Kitap İmzaProf. Dr. Sinan Canan10 Kasım PazarTuti Kitap14:00 "Keşfeden beynim" Söyleşi/ Kitap İmzaProf. Dr. Sultan Tarlacı10 Kasım PazarDestek Yayınları14:00 Kitap İmza

09 EKI 2019

Prof. Dr. Nevzat Tarhan’dan geleceğin hekimlerine önemli tavsiyeler

Bu yıl ilk öğrencilerini alan Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi, düzenlenen törenle 2019-2020 akademik yılına başladı. Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Memorial Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Başkan Vekili Yaşar Aydın ve Memorial Sağlık Grubu CEO’su Uğur Genç’in de katıldığı törende akademik yükseltme cübbe giyme merasimi de gerçekleştirildi. Üniversite olarak kaliteli ve altyapısı sağlam tıp eğitimi vermeyi hedeflediklerini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, tıp mesleğinin sadece meslek değil, sanat olduğunu söyledi. Değişim ve acı çekmenin gelişmenin bir parçası olduğunu belirten Tarhan, eleştirel düşünce ve sorgulamanın önemine işaret ederek iş birliği, takım çalışması ve iletişimin önemini vurguladı. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, geleceğin hekimlerine hayal kurun tavsiyesinde bulundu.Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşke Nermin Tarhan Konferans Salonunda düzenlenen törenin açılış konuşmasını yapan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, 2011 yılında kurulan ve 2012’de ilk öğrencilerini alan Üsküdar Üniversitesinin 5 fakülte ve bir sağlık meslek yüksekokulunda 20 binin üzerinde öğrencisine eğitim verdiğini söyledi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Alt yapısı güçlü ve kaliteli tıp eğitimi vermeyi hedefledik”Davranış bilimleri ve sağlık alanında tematik üniversite olmaları dolayısıyla tıp fakültesinin kendileri için önemli bir basamak olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, alt yapısı güçlü ve kaliteli bir tıp eğitimi vermek için çalıştıklarını, ortalamanın üzerinde standartları oluşturduklarını ve 2019-2020 akademik yılında ilk öğrencilerini aldıklarını söyledi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, NPİSTANBUL Beyin Hastanesi ve Memorial Sağlık Grubu ile iş birliği halinde takım olarak yola çıktıklarını belirtti.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Tıp mesleği sadece meslek değil, sanattır”Tıp mesleğinin sadece meslek değil, sanat olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, tıp öğrencilerine “kıdemli bir yol arkadaşın tavsiyeleri” şeklinde önerilerde bulundu. 21. yüzyıl becerilerinin geleceği yakalamak açısından önemine işaret eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, öğrencilerinin bu becerilere sahip olması için çalışacaklarını söyledi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Değişmek ve acı çekmek gelişmenin bir parçasıdır”21. yüzyıl becerilerinin sadece bugünün ihtiyaçlarını değil, geleceğin ihtiyaçlarını karşılamayı hedeflediğini belirten “Geleceğin ihtiyaçlarını gören bir anlayış olursa insan buna göre gelişir ve ilerler. İnsan hayatında değişmek ve gelişmek kimi zaman sancılı ve zordur. Tıp öğrencileri neredeyse 24 saat çalışmak zorundadır. Değişmek ve acı çekmek de gelişmenin bir parçasıdır. Zora talip olacaksınız ve acı çekeceksiniz ve bu şekilde kişi kendini geliştirebilir. Kişi, gelecekteki kazanımları düşünerek şu andaki zorluklara katlanabilir. Dayanıklılık eğitimi bunun için pozitif psikolojinin eğitimlerinden bir tanesidir” dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Deneyimleyerek öğrenmede bilgi kalıcı oluyor”21. Yüzyıl becerilerinden bir tanesinin deneyimleyerek öğrenmek olduğunu kaydeden Tarhan, “Teorik bilgi unutuluyor, oysa yaşayarak ve deneyimleyerek öğrendiği zaman onu unutmuyor. Belleğimize kalıcı bilginin yansıması için sadece görme ve işitme gibi beş duyumuz yetmiyor. Sezgi ve duyguların da devreye girmesi gerekiyor. O zaman bilgi kalıcı oluyor. Biz üniversite olarak bunu yapmaya çalıştık. Hibrit Yönetim ve Eğitim Sistemini uygulamaya çalıştık. Eski klasik sistem yerine uygulamanın daha ilk yıldan yapılmasını hedefledik. Tıp öğrencilerimiz deneyimleyerek öğrensin istedik” dedi.İş birliği, iletişim ve hayal kurmanın önemini vurguladıEleştirel düşüncenin ve sorgulamanın önemini de vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, öğrencilerine çok soru sormalarını ve meraklı olmalarını tavsiye etti. Üniversite olarak öğrenen örgüt felsefesini benimsediklerini, öğrencilerin de hocaların da öğrendiğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, iş birliği, takım çalışması ve iletişimin önemini vurguladı. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, hekimr adaylarına şimdiden network’lerini oluşturmalarını tavsiye etti ve kuvvetli bir hayal gücüne sahip olmaları gerektiğini vurguladı.Prof. Dr. Haydar Sur: “Yüzlerce yıllık tecrübeyle şekilleneceksiniz”Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur da tıp fakültesini kurarken çileli zorlu bir yoldan geçtiklerini ve Memorial Grubu ile yaptıkları iş birliğinin önemli olduğunu söyledi. Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan ve akademisyenlere de teşekkür etti. Prof. Dr. Haydar Sur, “Siz yenisiniz, fakülte yeni ama şu akademik kadronun yüzlerce yılı bulan tecrübesiyle siz burada şekilleneceksiniz” dedi.Memorial Sağlık Grubu CEO’su Uğur Genç: “Çok çalışın ve fark yaratın”Memorial Grubu CEO’su Uğur Genç de açılış konuşmasında bu iş birliğine çok önem verdiklerini belirterek “Sizlere değer katmak ve iyi hekimler yetiştirmek için bu yolculuğa çıktık” dedi. Uğur Genç, hekim adaylarına “Çok çalışın. Çalışmayan başarılı olamaz. Fark yaratın, sıradan olmayın” tavsiyesinde bulundu.Prof. Dr. Nevzat Tarhan, törene katılan Memorial Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Başkan Vekili Yaşar Aydın’a Hisseden İnsan heykeli takdim etti. Yaşar Aydın da iş birliğinden duydukları memnuniyeti dile getirdi.İlk dersi Prof. Dr. Nevzat Tarhan verdiKurucu Rektör Prof. Dr. Nevzat Tarhan “Pozitif Psikolojinin Tanımı ve Temel Kavramlar” başlıklı ilk dersi verdi. Pozitif psikolojinin doğumdan ölüme kadar bireylerin yaşama bağlanmalarına ve yaşamı daha olumlu bir noktaya götürmelerine yardımcı olan bir alan olduğunu belirten Tarhan, 2000’li yılların başında ortaya çıkan pozitif psikoloji diğer adıyla mutluluk biliminin mutluluğu kazanma silahı olduğunu söyledi.Cübbe giyme merasimi gerçekleştirildiKurucu Rektör Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Rektör Vekili Prof. Dr. Mehmet Zelka, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur,  Memorial Grubu CEO’su Uğur Genç ve Memorial Grubu Yönetim Kurulu Başkan Vekili Yaşar Aydın tarafından Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesine atanan Dr. Öğretim Üyeleri Sait Cahit Alkış, Ayhan Özşahin, Mehmet Güven Günver, Yunus Veli Emir, Songül Özer, Aydın Enver Süzer, Seda Nur Akyol, Güzin Oğuz Yıldırım, Mehmet Soyarslan, Necati Alp Tabak, Merve Setenay İris Koç, İlknur Bozkurt, Deniz Ergeç, Sevda Yeşm Özdemir ve Yusuf İlker Çömez’e cübbeleri giydirildi.Törende doçentlikten profesörlüğe atanan Prof. Dr. Turan Tunç, Prof. Dr. Cihan Meral, Prof. Dr. Nur Dilek Bakan, Prof. Dr. Cem Çelik, Prof. Dr. Fehmi Kaçmaz, Prof. Dr. Engin Acıoğlu, Prof. Dr. Argun Ediz Yorgancılar, Prof. Dr. Mehmet Kerem Canbora ve Prof. Dr. Umut Demirci’ye de cübbeleri takdim edildi. Üsküdar Üniversitesi TV’den canlı olarak yayınlanan törenin sonunda hatıra fotoğrafı çektirildi.

09 EKI 2019

2019-2020 akademik yılı oryantasyon programları sona erdi

Üsküdar Üniversitesinin 2019-2020 akademik yılında Üsküdar Üniversitesini kazanan öğrencilere yönelik, akademik ve idari kadronun katılımıyla gerçekleştirdiği oryantasyon programları sona erdi. 5 gün süren programlarda üniversitenin tüm işleyişi ve çalışmaları hakkında öğrencilere bilgi verildi.Merkez Yerleşke Nermin Tarhan konferans salonu ve Çarşı Yerleşke Emirnebi Konferans salonunda gerçekleşen programlarda Tıp, İletişim, İnsan ve Toplum Bilimleri, Mühendislik ve Doğa Bilimleri, Sağlık Bilimleri Fakülteleri ile Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, Hazırlık Okulu ve Uluslararası Ofis eğitim görevlileri öğrencileri her yönüyle bilgilendirdi.Oryantasyon programlarında ayrıca Kurumsal İletişim, Öğrenci İşleri, Bilgi Teknolojileri, Sağlık Kültür ve Spor, Kütüphane Dokümantasyon Direktörlüğü, Kariyer Merkezi Direktörlüğü ile Uluslararası İlişkiler Direktörlüğü de öğrencilerle tanışarak birimlerini tanıttı.

30 EYL 2019

Yeni akademik yıl tıp ve hazırlık öğrencilerinin oryantasyonuyla başladı

2019-2020 Akademik yıl öğrencilerin oryantasyonuyla başladı. İlki olarak Tıp Fakültesi ve hazırlık öğrencileri oryantasyon programına katıldı. Öğrenciler, akademik ve idari alandaki çalışmalara dair bir çok konuda bilgilendirildi. NP Yerleşkesi İbn-i Sina Konferans salonunda Tıp Fakültesi öğrencileri için düzenlenen programda üniversitenin tüm işleyişi ve çalışmaları anlatıldı.“Tıp eğitiminde hiçbir şey hayali değildir”Programda konuşma yapan Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, üniversite hayatının insanın olgunluğa geçişinde en önemli ön aşama olduğunu söyledi. Tıp eğitimi uzun bir maratonun adıdır diyen Sur; “Ama bu insan odaklı olduğu için çok zevklidir. Bu eğitimde hiçbir şey hayali değildir, gerçek hayatta insan bedeni ve ruhundaki somut şeyleri öğreniriz” ifadelerini kullandı.“Herkes bir enstrüman öğrenerek mezun olacak”Tıp eğitiminin sadece tıpla sınırlandırılmasının kişiyi eksik bırakacağına vurgu yapan Sur, “Ağır bir eğitiminiz olacak. Ancak sosyal yaşamdan kopmanızı istemeyeceğiz. Sosyal faaliyetlerle, müzik ve resim gibi hobilerinizle ilgilenmenizi istiyoruz. Çünkü bu şekilde hastanızla bir araya geldiğinizde ruh ve zihin bütünlüğü sağlayabilirsiniz. Buradan mezun olan her öğrencinin bir enstrüman öğrenmesini istiyoruz”  şeklinde konuştu.“Beyaz önlük giymek dikkat ister”Beyaz önlük töreni düzenleyeceklerini de ifade eden Sur, “Beyaz önlük giymek dikkat ister. Bir kez giyerseniz çıkaramazsınız. Beyaz önlük temizliği, dürüstlüğü ve hastanızın yaşama dair ümitlerini pozitif yönde olmasını temsil eder” ifadelerini kullandı.İdari birimler öğrencileri bilgilendirdiÜsküdar Üniversitesi Genel Sekreteri Selçuk Uysaler’in de katıldığı programın devamında Kariyer Merkezi Direktörü Asil Barış Bağ, Kurumsal İletişim Direktörü Tahsin Aksu, Öğrenci İşleri Direktörü Cumhur Bakır, Sağlık Kültür ve Spor Direktörü Özcan Demir, Kütüphane ve Dokümantasyon Direktörü Murat Gündoğlu ile Bilgi Teknolojileri Direktörlüğünden Dış Kaynak Yazılım Birim Yöneticisi Regaip Kırkıl birim ve işleyişiyle ilgili öğrencileri bilgilendirdi.Programın sonunda Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, akademik kadroyu öğrencilere tanıttı.Hatıra fotoğrafının çekilmesinin ardından program sona erdi.Oryantasyon programları Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu ve diğer fakültelerle devam edecek.

23 EYL 2019

Üsküdar Üniversitesi Akademisyenleri Bilim İletişim Zirvesi’nde buluştu

Üsküdar Üniversitesi bilimsel desteğiyle BİAKADEMİ tarafından “İnsanın Anlam Arayışı” temasıyla düzenlenen ‘Bilim İletişim Zirvesi’nde Üsküdar Üniversitesi akademisyenleri konuşmacı olarak yer aldı. “İnsan, karnı doyunca arıza çıkaran tek canlı”Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın yaptığı açılış konuşmasının ardından Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Sinan Canan “Anlamın Parçası Olarak İnsan” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi.Prof. Dr. Canan, geçmişten günümüze insanın canlılar arasındaki en garip varlık olduğunu vurgulayarak şu ifadeleri kullandı: “Yaşamları boyunca canlılardan beklenen üç şey var. Beslen, hayatta kal ve üre... Ama bunlar insana yetmiyor. İnsan bir türlü doymak bilmiyor. Dünya üzerinde insandan başka karnı doyunca arıza çıkaran canlı göremezsiniz.” “Anlam arayışı insanlığın en kadim sorunu” Tarih boyunca insanlığın hep bir anlam arayışı içinde olduğunu vurgulayan Canan, “İnsanın anlam arayışı insanlığın en kadim sorunudur. Bilimde ciddi bir sınırlılığımız var. İleriye gidemiyoruz, ama gideceğiz” şeklinde konuştu. “Ölüm bilinci hayata anlam katıyor”Canan, insan dışında hiçbir varlıkta ölüm bilincinin olmadığını dile getirerek “Öleceğimizi biliyor olmak hayatımıza anlam katıyor. Sonu bilmemek herkesi yorar. Dünyada herkesin ölmeden önce yapmak için çabaladığı şeyler var” dedi. “Evlilik aşkı öldürmez”Zirvenin sonraki konuşmacısı olan Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı, Psikoloji Bölümü Öğr. Üyesi Doç. Dr. Tayfun Doğan ise “İnsanın Anlam Arayışı: Bir İnsan Ömrünü Neye Vermeli?” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi.Doç. Dr. Doğan, konuşmasının başlangıcında alışma sonucu olaylardan ve durumlardan alınan hazzın giderek azalması durumu olarak tanımlanan hedonik adaptasyona dikkat çekti: “Yaşamımızın her alanında hedonik adaptasyon var. Evlilik de hedonik adaptasyona uğrar. Zaman geçtikçe duygular azalır. Aşkı öldüren evlilik değil, hedonik adaptasyondur.” dedi.“Anlam arayışı yalnızca insana özgüdür”Anlam arayışının insan varoluşunun ayrılmaz bir parçası olduğunu vurgulayan Doğan; “Anlam arayışı yalnızca insana özgüdür. İnsan varoluşunun ayrılmaz bir parçasıdır. İnsan aynı zamanda dünyadaki var olan şeylere anlam verebilen ve anlam üretebilen tek canlıdır. İnsanın anlam arayışının sonucunda spor, bilim gibi pek çok şey üretilmiştir ifadelerini kullandı. “Tutkulu aşk tehlikelidir”“Aşkın sosyolojisi” başlıklı sunumunu gerçekleştiren Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğr. Üyesi Doç. Dr. Barış Erdoğan ise aşkın otoriteler tarafından çok sevilmediğine değinerek “Tutkulu aşk tehlikelidir. Çünkü tutkulu aşk kişiyi sosyal hayatından, ailesinden ve işinden soyutlayabilir. Bu yüzden tehlikelidir” şeklinde konuştu.“Aşk evrensel bir olgudur”Geçmişten bugüne tüm toplumlarda aşk kavramının olduğunu belirten Erdoğan, zaman ve mekân değiştikçe aşkın şekil değiştirdiğini vurgulayarak “Aşk evrensel bir olgudur. Zaman veya mekân fark etmeden tüm toplumlarda aşk kavramını görmek mümkün. Aşk sadece şekil değiştirir.” dedi.“İnsan beyni hazza odaklıdır”Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı, Tıp Fakültesi Dâhili Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Kadın Beyni, Erkek Beyni” başlıklı sunumunda insan beyninin genel olarak hazza odaklı olduğunu vurguladı. Uzbay, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “İnsan beyni haz ve konfor odaklıdır. Haz ve konfor alışkanlık yapar. İnsan, konforlu ortamdan daha az konforlu bir ortama girdiğinde ortama adapte olamaz.” “Sağ beyin/ sol beyin ayrımı yapmak yanlıştır”Günümüzde yaygın bir anlayış olan “Erkekler sol beyinli, kadınlar sağ beyinlidir.” Anlayışının yanlış olduğunun altını çizen Uzbay, “Erkekler mantık odaklı, analitik odaklı, objektif, liderlik anlayışına sahip oldukları için sol beyinli olarak kabul görürken kadınlar duygu odaklı, sezgisel ve empatik olduğu için sağ beyinli olarak kabul görmekte. Ama bu yaygın anlayış tamamıyla yanlış. Kadınlar da erkekler de gereken durumlar da hem sağ beyinlerini hem de sol beyinlerini kullanabiliyor.” şeklinde konuştu. Konuşmaların ardından BİAKADEMİ Kurucusu Dağhan Rasim Işık, konuşmacılara hediyelerini takdim etti.   

24 TEM 2019

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Hayalim Nobel’e aday olacak öğrenciler yetiştirmek”

Üsküdar Üniversitesi Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan katıldığı radyo programında hayalinin Nobel’e aday olacak öğrenciler yetiştirmek olduğunu belirtti.“Hayalim, tıp fakültesinde Nobel’e aday olacak öğrenciler yetiştirmek” Üsküdar Üniversitesi Radyosunda Emrah Korkunç ile Doğru Tercih programına katılan Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Yeni açılan tıp fakültesiyle neyi hedefliyorsunuz” sorusu üzerine şu değerlendirmelerde bulundu:“Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesinde de zorunlu olarak proje kültürü ve girişimcilik dersini müfredata ekledik. Bunu yaparak Nobel’e aday olacak gençler yetiştirmek istiyoruz. Kendi kuşağıma Nobel ödülü gibi bir hedef koymam gerçekçi değil ama hiç olmazsa yeni yetişen gençlere bu hedefi ve amacı koyalım. Yeni yetişen gençler amaçsız ve hayatın anlamı yok diye yetişiyor. Ben Nobel’e aday olacak bir çalışma yapacağım derse anlamlı bir şeyin parçası olacak ve hayattan, yaşamaktan zevk almış olacak.” dedi.“Kişi anlamlı bir değerin parçası olduğunu hissederse mutlu oluyor”Tarhan sözlerinin devamında, “Tercih yapacak öğrenci arkadaşlarım kendine ne seçecekse onun bir parçası olduğunu hissetsin ki çalıştığı, öldükten sonra boşa gitmesin. Ömrünü nerede harcadığını bilsin. Sadece kendine çalışan bir insan bu felsefeyi yakalayamadığı için mutsuz oluyor. Kişi anlamlı bir değerin parçası olduğunu hissederse mutlu oluyor.” değerlendirmelerinde bulundu.“İnsanlar ölmeyi bir çare olarak görüyor” Ölümden sonraki yaşamın bilincine varamamış olanların çareyi intiharda aradığını dile getiren Tarhan, “Avrupa ülkesinin birinde her gün trenler yarım saat ara verirmiş birisi kendini trenden atıyor diye. Çünkü yüksek bir değere inanmıyor, ölümden sonraki yaşamla ilgili bir bilinç oluşturamamış anlamlı bir değerin parçası gibi hissetmiyor kendini ve böyle durumlarda ölmeyi çare olarak görüyorlar.  Bunun için bunları gençlere anlatmak, öğretmek gerekiyor ve biz bunu pozitif psikoloji dersiyle yapıyoruz.” ifadelerini kullandı.

24 TEM 2019

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi, 21. yüzyılın hekimlik anlayışını getirecek

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi 2019-2020 akademik yılında ilk öğrencilerini alacak. Hibrit eğitim modeli ile öğrencilerine 21. Yüzyılın gerektirdiği bir eğitim altyapısı hazırladıklarını belirten Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur; “Bilimin hızıyla koşmak zorundayız. Bunun için de hayat boyu öğrenme ortamı oluşturmaya çalışıyoruz. Öğrenci, öğrenim süresince değil, hayatı boyunca öğrensin diye çabalıyoruz. 21. yüzyılın hekimlerini yetiştireceğiz” dedi.Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, bu yıl ilk öğrencilerini alacak Tıp Fakültesi ile ilgili bilgi verdi.Üsküdar Üniversitesini 2011 yılında kurduklarında stratejik olarak Tıp Fakültesini hemen kurmadıklarını, sağlığın diğer alanlarıyla ilgili bölümler tamamlandığında Tıp Fakültesiyle taçlandırmayı düşündüklerini belirterek “Üsküdar Üniversitesi, kuruluşundan itibaren sağlık mesleklerinin neredeyse her alanında diploma veren bir üniversite oldu. Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesini açarak üniversitemizi taçlandırmış olduk. Bugüne kadar tıpta ve diğer sağlık bilimlerinde gereken tüm altyapı ve akademik kadro kurulmuş oldu. En büyük avantajımız bu oldu. Sağlık Bilimleri Fakültesindeki denemeler Tıp Fakültesinin kurulumuna ışık tuttu. Böylece daha tecrübeli bir şekilde başladık” diye konuştu.Sadece tıp öğrencilerine ait alan…Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesinin farklıklarına değinen Prof. Dr. Haydar Sur, tıp fakültesi öğrencileri için her ayrıntının düşünüldüğünü kaydederek şunları söyledi:“Tıp Fakültesi olarak birçok ayrıcalığımız var. 6 bin metrekarelik bir alana kurulmuş ve sadece tıp öğrencilerine ait başka bir tıp fakültesi olduğunu düşünmüyorum. Çok zengin ve estetik bir altyapımız var. Harika bir kütüphanemiz var. Tıp eğitimi diğer eğitim dallarından biraz daha fazla çalışma ortamı gerektiriyor. Tıp öğrencilerinin büyük bir çoğunluğunun zamanı kütüphanede geçer. Dolayısıyla kütüphane tıp öğrencilerinin ana konforlu alanı olmak zorundadır. Ben bizim kütüphanemizi gördüğümde keşke öğrenciliğimi yeniden yaşasam diyorum. Laboratuvarlarımız eğitimi en kolay verebileceğimiz şekilde tasarlanmış durumda. Öğrencilerimiz bu laboratuvarlarda eğitim gördükten sonra anlaşmalı olduğumuz NPİSTANBUL Beyin Hastanesi ve Ataşehir Memorial Hastanesinde uygulama imkânı bulacak. Akademik olarak ise Yükseköğretim Kurumu yeni açılan bir Tıp Fakültesine ilk üç yıl en az 19 hocayla çalışma zorunluluğu koyuyor. Biz şu anda 45 akademisyenle yola çıktık 40 akademisyenin daha gelmesi söz konusu. Bir öğrenciye bir buçuk akademisyen düşecek.”Hayat boyu öğrenme ortamı hazırladıkTıp ve tıp teknolojilerinin sürekli gelişen ve değişime açık bir alan olduğunu kaydeden Prof. Dr. Haydar Sur, “Tıp bilgisinin yarılanma ömrü 2,9 yıl olarak belirlendi. 3 yıldan daha kısa bir sürede bugün öğrencilerimize anlattığımız bilgilerin yarısı bilim tarafından yanlışlanacak. Bu da her zaman iyi kalabilmek için sürekli çalışmak gerektiği anlamına geliyor.  Dolayısıyla akademisyenler olarak biz de okuyacağız, öğrencilerimiz de sürekli okuyacak, tembellik etmek yok. Bilimin hızıyla koşmak zorundayız. Bunun için de hayat boyu öğrenme ortamı oluşturmaya çalışıyoruz. Öğrenci, öğrenim süresince değil, hayatı boyunca öğrensin diye çabalıyoruz. 21. yüzyılın hekimlerini yetiştireceğiz” dedi.Tıp Fakültesinde hibrit eğitim modeli uygulanacakTeknolojiler ve bunun sağladığı olanakların bir yandan eğitim modellerini geliştirirken, bir yandan da eğitimin dizaynında da değişikliklere yol açtığını belirten Prof. Dr. Haydar Sur, “Dünyada binlerce yıldır gelen bir yöntem vardır. Hoca ders anlatır, öğrenciler soru sorar. Eğitimde bilgisayar teknolojileri,  simülasyon ortamları gibi yeni yöntemler sonucunda hibrit modeller gibi değişik modeller de ortaya çıktı. Hibrit model dediğimiz, hem probleme dayalı öğrenme hem de entegre sistemi benimseyen fakülte anlamına geliyor. Üsküdar Üniversitesi olarak kendimize hibrit bir tıp fakültesi müfredatı belirledik. Yeri geldiğinde hoca öğrencilerine ödev verecek, sonra zamanı geldiğinde hoca ve öğrenciler bir masanın etrafına oturup o konuyu tartışacaklar. Sonra hocalar katkıları verecek. Böylelikle o problem tartışmalı olarak aktif öğrenme ortamında öğrenilmiş olacak. Entegre sistemde solunum, sindirim, dolaşım sistemleri gibi sistemler var. Mesela sindirim sistemi komite usulü anlatılacak. Aynı sistem etrafında tıbbın değişik alanları ele alınacak. Birbirinden farklı anabilim dalları aynı sistem içinde entegre edilecek. Modern çağın öğrenme yöntemi böyle olmalıdır. Artık öğrenciyi sıraya oturtup aklına zorla bilgi sokmaya çalışmak devri bitti” diye konuştu.Öğrenciler her an bilgiye ulaşabilecekÜsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi laboratuvarlarının en yeni sistemlerle donatıldığını, her öğrenciye bir mikroskop düştüğünü ifade eden Prof. Dr. Haydar Sur, “Teknoloji olarak ekranlarımız var. Öğrencilerimize aplikasyon yaptırdık. Dersler öğrenciler tarafından istenirse evde tekrar izlenebiliyor. Stix programı üzerinden irtibata geçme olanakları var. Bunların hepsi rüya gibi şeyler yeter ki öğrenmek istesinler. ‘Ben öğrenmek istedim ama bilgiye ulaşamadım’ mazeretini ortadan kaldırmış oluyoruz” dedi.Tıp fakültesi öğrenci adaylarına ve geleceğin hekimlerine tavsiyede de bulunan Prof. Dr. Haydar Sur, “Bir hekim olarak önce siz kendi vücudunuza iyi bakın, sağlıklı yaşam stillerini birinci sınıftan itibaren öğreteceğiz. Kendi sağlığına sahip çıkmayan, başkasının sağlığına hiç sahip çıkamaz” dedi.Ülkemizin hekim ihtiyacının arttığını belirten Prof. Dr. Haydar Sur, “Nüfusumuz yaşlanıyor ve nüfusumuz artıyor. Yaşlı demek, hekime daha çok ihtiyaç duyacak kişi demektir. İnsan yaşlandıkça baş etmesi çok daha zor hastalıklar geçirmeye başlar. Doğal olarak hekime ihtiyacı artar. İnsanların kalan hayatlarını en iyi şekilde yaşatmak da bizim en önemli görevimiz. Hekimlerin bilgilerini hayatları boyunca taze tutmaları gerekiyor. Biz 21. Yüzyılın hekimlik anlayışını getiriyoruz” şeklinde konuştu. Haber: Şüheda Damgacı

20 TEM 2019

Tercih fuarında Üsküdar Üniversitesine yoğun ilgi!

İstanbul Kongre Merkezinde düzenlenen ve 105 üniversitenin katıldığı üniversite tercih fuarında Üsküdar Üniversitesi standı yine aday öğrenciler ve ailelerin yoğun ilgisiyle karşılaştı. Üsküdar Üniversitesi akademisyenleri, öğrencileri ve uzman tercih danışmanları tercihte bulunacak aday ve velilere her konuda bilgi veriyor.İstanbul Kongre Merkezi Seminer Salonu’ndaki fuara Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan ve İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan da katıldı. Tarhan ve Arıboğan, aday öğrenci ve velilerle sohbet ederek onların sorularını cevapladı.“Yapacağınız tercih hayatınızın son tercihi değil”Tercih günleri kapsamında, Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan aday öğrencilere bir de konferans verdi. “Değişen Dünyada Doğru Tercih ve Yeni Meslekler” başlıklı konferansta Arıboğan katılımcılara ufuk açıcı söylemlerde bulundu.Adaylara, hayatınızın önemli bir dönemindesiniz hatırlatmasını yapan Arıboğan, tercihin hayatın son tercihi olmadığını, bunun için stresten uzak durulması gerektiğini söyledi.  “Meslekler yeni uygarlık düzlemine ayak uydurmak zorunda” Değişen dünyada yeni bir uygarlık düzlemi oluştuğunu ifade eden Arıboğan, “Yeni uygarlık düzlemi alışılagelmiş meslekleri tahrip ediyor. Meslekler yeni uygarlık düzlemine ayak uydurmak zorunda. Yapay zekâ bilmeyen doktor, avukat olmamalı. Geleceğin mesleklerine bu düzlemde yön verilmeli” şeklinde konuştu.“Herkes doktor olabilir, ama herkes iyi doktor olamaz”Gençleri yetenekleri doğrultusunda mesleklere yöneltmenin önemini vurgulayan Arıboğan, “Bütün gençler kendi yetenekleri doğrultusunda bir mesleğe yönlendirilmeli. Herkes doktor olabilir, ama herkes iyi doktor olamaz. Bir mesleği severek yapmak, o meslekte ilerlemeyi beraberinde getirir” ifadelerini kullandı.“Doğru seçimlerle yolunuzu kısaltabilirsiniz” Prof. Dr. Arıboğan, sözlerinin devamında “Öğrenciler kendi yeteneğiyle uyumlu meslekler yapsın. İstedikleri alanlara yönelsin. Gitar çalmayı seven gitar çalsın, mühendis olmasın. Dikiş dikmeyi seven dikiş alanında uzmanlaşsın. Yeteneğiniz yoksa bir alanda belirli bir yere kadar gidebilirsiniz. Ama yapacağınız doğru seçimlerle yolunuzu kısaltabilirsiniz” diyerek öğrencilere ilgi alanlarına yönelme konusunda tavsiyeler verdi.Program Arıboğan’ın öğrencilerin sorularını cevaplamasının ardından sona erdi.21 Temmuz tarihine kadar sürecek olan fuar 10:00-18:00 saatleri arasında ziyaret edilebilecek.

16 TEM 2019

Tarhan: "Egosu yüksek kişi daha fazla öfkeleniyor!"

Hayatın her alanında karşılaşılan öfke kontrolsüzlüğü sorunu, toplumsal yaşamı etkiliyor. Gelişmiş ülkelerde suç işleyenlere empati eğitimi verildiğini belirten Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, öfke kontrolü için empati eğitimi verilmesi gerektiğine dikkat çekti. Öfke kontrolsüzlüğünün altında başka sorunların da olabileceğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, uzmana danışılması gerektiğini söyledi.Üsküdar Üniversitesi Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, geçtiğimiz hafta Türkiye gündemine oturan olayla gündeme gelen ve benzerlerine ülkemizde sık rastlanan trafikte öfke kontrolüne ilişkin değerlendirmelerde bulundu.Yüksek egoda öfke kontrol sorunu yaşanıyorTrafikte öfke kontrolüne ilişkin her gün pek çok örnekle karşılaşıldığını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, egosu yüksek kişilerde öfke kontrol sorununun daha çok ortaya çıktığını söyledi. Egosu yüksek olan kişilerin engellenme eşiği düşük kişiler olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Egosu yüksek olan kişide hak duygusu kendine yöneliktir ve kendi hakkının engellediğini düşünürler. Böyle durumlarda empati yapamazlar. Egosu yüksek kişiler, empati yapamadığı için genellikle narsistik kişiliklerdir” dedi.Öfkeli davranış, toplumda kabul görüyorsa dikkat!Öfke kontrolü sağlanamamasında psikolojik ve kültürel faktörlerin etkili olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Egosu yüksek kişiler kendilerine fazlasıyla güvenirler, ‘Bana kimse bir şey yapamaz’ tarzında bir duyguya sahiptirler. Öfkelerini ifade etmekten rahatsızlık duymazlar. Psikolojik faktörler burada önemli.  Kişinin yapısı, kişisel özellikleri ve kendisini, bu konuda eğitmemiş olması en önemli etkenlerdendir. Kültürel faktörler de önemlidir. Öfke ve öfke kontrol sorunu, onaylayan kültürlerde daha çok yaygınlaşıyor. Öfke kontrol sorunu yaşayan kişi, toplum tarafından onaylanıyorsa, kişinin yaptığı davranış ‘Aferin aslansın, iyi yapmışsın’ gibi onay veren tarzda bir kabul görüyorsa bu davranış devam eder” diye konuştu.“Öfke bir iletişim şekli olarak görülmemeli”Öfkeli davranışın toplum tarafından onaylanmasının çocukluk döneminde başladığına dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu durum özellikle çocukluk döneminde başlıyor. Çocukluk döneminde kişinin öfkeli davranışları onaylanıyor ise birey öfkeyi bir iletişim şekli olarak kabul ediyor. Öfkeyi bir otorite aracı olarak ve bir güç ifadesi olarak kullanmaya başlıyor. Öfke ve şiddeti ikna yöntemi olarak kullanan kültürlerde bu olur. İlkel ve vahşi kültürler hiddeti besler. Oysa gelişmiş kültürlerde öfke ifadesi yerine ikna etme yöntemi kullanılmaya ve öfkenin yatıştırılmasına çalışılır. Geçenlerde yine trafikte böyle bir olaya rastladık. İki araba çarpıştı. Araç sürücülerinden biri aracından öfkeyle çıktı, diğer sürücünün üzerine gidecekti ki diğer otomobilin sürücüsü hemen elini uzattı ve ‘Geçmiş olsun kardeşim’ dedi. Bir anda karşı tarafın öfkesi geçti” diye konuştu.“Öfke, hak arama yöntemi olarak kullanılmamalı”Trafikteki öfke sorununda engellenme eşiği olmasının önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, toplumumuzda kültürel olarak zaman zaman öfkenin sorun çözme ve hak arama yöntemi olarak kullanıldığını belirterek şunları söyledi:“Bizim kültürümüzde maalesef sorun çözme yöntemi olarak, öfkeyi hak arama yöntemi olarak kullanmayı onaylayan özelliklerimiz var. Öfke ve şiddeti, hak arama ve sorun çözme yöntemi olarak kullanan ve bu anlayışı onaylayan kişiler daha kolay öfkeleniyor. Burada toplumun rol model olarak kabul ettiği kişiler, yöneticilerin olumsuz örnek teşkil etmemesi gerekiyor. Mesela anne ve babada öfke modeli varsa çocukta öfke ortaya çıkıyor. Öfke modeli olan büyükler varsa o kişilerin çocuklarında öfke vardır.”Şiddetin üç türü varŞiddet üzerine yapılan çalışmalarda üç örnek inceleniyor. Birincisi canlı şiddet. İkincisi televizyonlarda gösterilen, çizgi filmlerdeki çocuklara öğretilen ya da dizilerdeki şiddet. Üçüncü şiddet türü ise akran şiddeti. Bunlar incelendiği zaman kişide en etkili olan şiddetin canlı şiddet olduğu anlaşılıyor. Eğer ailede birinci derecede yakınların arasında yani çocuğun yetiştiği ortamda şiddet varsa, çocuk şiddeti hak arama yöntemi, sorun çözme ve hâkimiyet kurma yöntemi olarak kullanıyor” dedi.Şiddeti onaylayan kültürler, şiddeti artırıyorŞiddet olayından sonra kişinin pişmanlık duyup duymamasının önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Pişmanlık duyuyorsa ve bu davranışı bir anlık öfkeyle yaptıysa kişinin öfke konusunda eğitim alma ve bu eğitimden kazanımlar elde etme ihtimali daha yüksek. Bu tarzdaki şiddet olaylarında muhakkak sosyal çalışma da yapmak gerekiyor. Şiddeti onaylayan ve öfkeyi onaylayan kültürler şiddeti arttırıyor” dedi.Öfkenin altında başka bir neden yatabilirÖfke kontrolü konusunda sorun yaşayan kişilerin mutlaka uzmana başvurması gerektiğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, altında başka psikiyatrik sorunların yatabileceğini söyledi. Prof. Dr. Tarhan, “Öfke bozukluğu yaşayan bir öğretmen hanımın sorununun arkasında örtülü depresyon vardı. Yapılan kontrollerde serotonin azaldığı ve buna bağlı öfke kontrolü sorunu yaşadığını tespit ettik. İlaçları verdik, üç hafta sonra geldiğinde, ‘Öfkem öyle bir geçti ki; öğrenciler sıraların üzerinde dolaşıyor yine de kızamıyorum’ demişti. Bazen öfkenin hastalık boyutu da oluyor; bu durumda uzmanlara yönlendirmek gerekebiliyor” dedi.  Empati eğitimi şart!Öfke kontrolünün sağlanmasında yasaların tek başına yeterli olmadığını, saygı, edep ve empati gibi kavramların ve toplumsal değerlerin daha ilkokuldan başlayarak öğretilmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şunları söyledi:“Kendi kültürümüzü öğreten bir ders olmalı ve bu seçmeli değil, temel ders olmalı. Değer içerikli eğitim verilmesi gerekiyor. Öfke kontrolü de bunlardan birisi olmalı. Etik değerleri, anne, baba ve okul birlikte öğretecek. İyi bir mühendis yetiştirmeden önce iyi bir insan yetiştirmemiz lazım. İyi olan bir insan empati duygusu olan bir insandır. Öfke, empati eksikliğinden kaynaklanıyor. Gelişmiş ülkelerde suç işleyenlere empati eğitimi veriliyor. ‘Bu yaptığın şeyi bir annene ya da ablana birisi yapsa ne hissederdin?’ diye soruluyor ve empati öğretiliyor. Topluma empati eğitimi gerekiyor. Bütün kötülüklerin kapısını empati yoksunluğu açıyor. Etik değerlerin eğitimi küçük yaşta başlarsa öfke kontrolsüzlüğünün de azalacağını düşünüyorum.”

06 TEM 2019

Üsküdar Üniversitesi’nin Mezuniyet Coşkusu

Üsküdar Üniversitesi’nin 2018-2019 Akademik Yılı Mezuniyet Töreni’nde ön lisans, lisans ve yüksek lisans programlarından mezun olan 5 bin 943 öğrenci görkemli bir törenle diplomalarını aldı. Genç mezunlara tavsiyelerde bulunan Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Öğrencilerimizin hem başarılı hem mutlu bireyler olmalarının yanı sıra yaşadığı toplum için ve insanlık için hayalleri olan gençler olmalarını istiyoruz” dedi. Çocuk Gelişimi mezunları, “çocuk gelinler” sorununa dikkat çekerken; bilgisayar mühendisliği bölümünden mezun olan Gazzeli Hasan Wasfi Salman Dader, törene katılamayan ailesi ve yakınlarının Gazze’den gelen video mesaj ile duygulu anlar yaşadı.İstanbul Ataşehir’deki Ülker Spor ve Etkinlik Salonu’nda gerçekleştirilen törende Üsküdar Üniversitesi’nin ön lisans, lisans ve yüksek lisans programlarından mezun olan 5 bin 943 öğrenci törenle diplomalarını aldı.Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, mezuniyet konuşmasında ilk mezunlarını 2014 yılında verdiklerini ve o zaman 230 olan mezunların her yıl katlanarak arttığını, bu yıl 5 bin 943 öğrenciyi mezun etmenin gururunu yaşadıklarını söyledi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Öğrenci odaklı üniversiteyiz”Öğrencilerinin sadece başarılı olmaları için değil, iyi insan olmaları için de çalıştıklarını belirten Tarhan, kaliteyi yüksek tutmaya ve öğrenci odaklı olmaya çalıştıklarını belirterek “Öğrenci odaklı olmak gibi bir kalite standardımız var. Bunu önemsiyoruz çünkü kalitenin olmadığı yerde verimli üretim olmuyor. Üniversite olarak kalite çıtasını daha da yükseltmeyi hedefliyoruz” dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Kendinizi değiştirmeden dünyayı değiştiremezsiniz”“Üniversiteye gelirken kıvılcımdınız, şimdi alev oldunuz” diyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Alev ne yapar? Etrafını aydınlatmaya ve ısıtmaya başlar ama aydınlatmadan önce kendisinin yanması lazım. Kendinizi değiştirmeden dünyayı değiştiremezsiniz. Eğer bir şeyler yapacaksanız ilk başarınızı, zaferinizi kendinize karşı kazanmanız önemli. Dünyayı düzeltmeye kendinizden başlamanız önemli genç arkadaşlarım” dedi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Yardımlaşma esastır, mücadele istisnadır”Hayat mücadeledir sözünün günümüzde yanlış anlaşılan bir söz haline geldiğini belirten Tarhan, “Hayat mücadeledir sözünde rekabet var. Oysa hayatta yardımlaşma esastır, mücadele istisnadır. İnsan ilişkilerinde de güven esastır, kuşku istisnadır. Kuşkuyu güvensizliği teşvik eden sözler nedeniyle ilişki sermayesini kaybetmeyin” dedi. Tarhan, gelecek kaygısının en büyük sebebinin mutsuzluk, yalnızlık ve amaçsızlık olduğunu söyledi.Prof. Dr. Nevzat Tarhan’dan tavsiyeler 21. Yüzyılın becerilerinin yenilikçilik, girişimcilik ve en önemlisi de takım çalışması olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, öğrencilerine ego ideallerinin olmasını, gelecekle ilgili plan yapmalarını, bir yabancı dil öğrenmelerini, teknoloji bağımlısı değil ama teknolojiye hâkim olmalarını tavsiye etti. Prof. Dr. Tarhan, “İnsanı iyi niyetli olmak hatadan korumaz, vatansever olmak korumaz, dindar olmak korumaz, insanı koruyan şey hesap verebilirliktir. Muhakkak hesap verme duygunuzu kaybetmemeniz gerekiyor” dedi. Tarhan, “Öğrencilerimizin hem başarılı hem mutlu bireyler olmalarının yanı sıra yaşadığı toplum için ve insanlık için hayalleri olan gençler olmalarını istiyoruz” dedi.Dereceye girenlere ödül verdiİşaret dili eğitmeni Ahmet Kerem Erkan da işaret dili ile Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a eşlik etti. Törende ilk üç dereceye giren öğrencilere ödülleri takdim edildi. Dereceye giren öğrencilerin yanı sıra törende Uluslararası Öğrenci Temsilcisi Firomsa David Osman ve Mezunlar Derneği Başkanı Tayfun Gözler birer konuşma yaptı. Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Üsküdar Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Furkan Tarhan ve İDER Vakfı Mütevelli Heyet Üyesi Fırat Tarhan, aralarında birincilerin de bulunduğu mezun öğrencilere diplomalarını verdi. Rektör Yardımcıları, Fakülte Dekanları, SHMYO Müdürü ile diğer akademik kadro da mezunlara diplomalarını takdim etti.Törende üniversiteler arası spor müsabakalarında Üsküdar Üniversitesini başarıya taşıyan futbol, futsal ve basketbol sporcuları da ödüllendirildi.Kızlarına diplomalarını takdim ettiler Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı ve Ak Parti 22, 23 ve 24. Dönem İstanbul Milletvekili Halide İncekara, psikoloji bölümünden mezun olan kızı Ülkü İncekara’ya; Üsküdar Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Hasan Çiçek de İngilizce Psikoloji bölümünden mezun olan kızına diplomasını takdim etti. Törende Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muhammet Güzel Kurtoğlu,  Moleküler Biyoloji ve Genetik İngilizce bölümünden mezun olan kızı Fatma Hacer Kurtoğlu’na diplomasını verdi. Anne-kız birlikte mezun oldu Heyecanlı, coşkulu ve zaman zaman da duygulu anların yaşandığı törende Psikoloji bölümünden mezun olan anne-kız birlikte diploma almanın sevincini yaşadı. Filiz Yılmaz ve kızı Zeynep Yılmaz, törende ilgi odağı oldu.Gazze’den gelen mesajla gözleri doldu Törende bilgisayar mühendisliği bölümünden mezun olan Gazzeli Hasan Wasfi Salman Dader, törene katılamayan ailesi ve yakınlarının Gazze’den gelen video mesaj ile duygulu anlar yaşadı. Dader, kendisiyle gurur duyduğunu belirten ailesinin sözleri nedeniyle hüzünlendi.“Çocuk gelinlere” dikkat çekildi Birbirinden renkli pankartların açıldığı törenin en ilginç ve dikkat çeken mesajını Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi mezunları verdi. “Dünyada her 7 dakikada bir çocuk ‘gelin’ oluyor/Dünyada her 7 dakikada bir çocuk umutlarına küsüyor/Dünyada her 7 dakikada bir yarının ışıklarından biri daha sönüyor” yazılı pankart dakikalarca alkışlandı.Keplerini attılarMezuniyet töreni flama teslim töreni ve mezuniyet andının okunması ile sona erdi. Oldukça coşkulu geçen tören, yeni mezunların kep atmaları ile son buldu. Mezuniyet töreni ÜÜ TV’den ve Üsküdar Üniversitesi Facebook hesabından canlı olarak yayınlandı.

01 TEM 2019

Prof. Dr. Nevzat Tarhan’dan tıp öğrencilerine önemli tavsiyeler

Konya Selçuk Üniversitesi ve Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencileri Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan ile bir araya geldi. Tarhan, hekim adaylarına deneyimlerinden yola çıkarak önemli tavsiyelerde bulundu.Merkez Yerleşke Kuleli Salonda gerçekleşen ziyarette Tarhan, öğrencilere hekimlik, iyi insan olma ve meslek hayatına dair önemli paylaşımlarda bulundu.“Talep ederseniz öğrenirsiniz”Prof. Dr. Nevzat Tarhan, konuşmasının başında öğrenmenin yaşı olmadığının altını çizerek; “Talep ederseniz öğrenirsiniz, öğrenci talep ederse öğrenir ve öğrenince başarılı olur” ifadelerini kullandı.“Hekimliği teorilerden çok vakalar öğretir”Kendi öğrencilik ve hekimlik zamanlarından örnekler vererek konuşmasını sürdüren Tarhan, “Hekimlikte akılda kalan şeyler teoriler değil, vakalardır. Karşınıza çıkan vakalar sizin meslek hayatınızda çok önemli. Ben pratisyen hekimken teori olarak okuduğum şeyler değil, vaka olarak karşıma çıkan bilgiler daha çok aklımda kalırdı” şeklinde konuştu.“İyi insan olmadan iyi hekim olamazsınız” Tarhan, tıp fakültesi öğrencileri ve geleceğin hekimlerine tavsiye niteliğinde ise şu sözleri söyledi: “İyi insan olmadan iyi hekim olamazsınız. İyi bir hekim olmak için insanlara yardım etmekten zevk almak gerekiyor. İnsanlık tarihinde etik değerlerle uyuşan ilk meslek hekimliktir.”“Hekimin hatasını toprak örter” Konuşmasının devamında hekimlik mesleğinin hata götürmez bir meslek olduğunu vurgulayan Tarhan, “Aşçının hatasını maydanoz, terzinin hatasını ütü, hekimin hatasını ise toprak örter” sözünü örnek gösterdi.Tıp alanındaki son gelişmelere ilişkin de önemli bilgiler veren Tarhan hekimler olarak yeni tedavi yöntemlerine açık olmak gerektiğini vurguladı.Konuşmasının sonunda Prof. Dr. Tarhan, öğrencilerden gelen soruları da cevapladı.Toplu fotoğraf çekiminin ardından program sona erdi.

10 MAY 2019

Prof. Dr. Tayfun Uzbay Adana ve Hatay’da konferans verdi

Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı ve Tıp Fakültesi Tıbbı Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay Adana ve Hatay’da konferanslara katıldı.Prof. Dr. Tayfun Uzbay ilk olarak Adana Eczacı Odasının düzenlediği “Hazdan Bağımlılığa” konferansına konuşmacı olarak katıldı.Uzbay, konferansın ardından okurları için kitaplarını da imzaladı.Uzbay’ın bir sonraki durağı ise Hatay Eczacı Odası oldu. Uzbay, “Cehalet Bilimi” başlıklı bir konuşma gerçekleştirdi.Her iki konferansta da katılımcılar Uzbay’a yoğun ilgi gösterdi.

06 MAY 2019

Prof. Dr. Tayfun Uzbay Sivas ve Aksaray’da konferans verdi

Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı ve Tıp Fakültesi Tıbbı Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, Sivas ve Aksaray’da konferanslara katıldı.Prof. Dr. Tayfun Uzbay Sivas da ilk olarak Cumhuriyet Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğrencileri ile buluştu.Uzbay öğrencilere Nobel’i düşünmek, icat çıkarmak konulu konuşma yaptı.Uzbay daha sonra Sivas Eczacılar Odasında düzenlenen konferansa katıldı. Uzbay burada “Çocuklarda psikiyatrik ilaçların akılcı kullanımı” konulu konferans verdi.Sivas’ta konferanslarını tamamlayan Prof. Dr. Tayfun Uzbay daha sonra Aksaray’da Aksaray Eczacı Odasının halka açık düzenlediği “Cehalet Bilimi” konferansına konuşmacı olarak katıldı.Uzbay’a Aksaraylıların da ilgisi yoğun oldu.

24 NİS 2019

Prof. Dr. Tayfun Uzbay 5. PDR günlerine katıldı

Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı, Tıp Fakültesi Dâhili Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, Küçükçekmece Rehberlik Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen 5. PDR günlerine konuk oldu.Prof. Dr. Tayfun Uzbay, program kapsamında rehber öğretmenlere “Hazdan Bağımlılığa” başlığında konferans verdi.Uzbay, rehber öğretmenlere tüm yönleri ile bağımlılığı anlattı.Konferansa 300 rehber öğretmen katılım sağladı.

22 NİS 2019

Üsküdar Tıp Fakültesinin denetlemesi gerçekleştirildi

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesine 2019-2020 eğitim - öğretim yılında öğrenci alınmasına ilişkin yapılan hazırlıkların yerinde gözlem ve değerlendirilmesine ilişkin YÖK Komisyonu Tıp Fakültesini ziyaret etti.Ziyaret kapsamında fakülte eğitim – öğretim programı,  akademik ve idari kadrosu, kütüphane, derslik, laboratuvarlar ve sosyal yaşam alanları gezildi.Komisyonu Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın başkanlığında üniversitenin bütün üst yöneticileri ve tıp fakültesinin akademik ve idari tüm personeli ağırladı.Komisyon ziyaret sırasında yapıcı ve destekleyici önerilerde bulundu.

16 NİS 2019

Mental Doping Yakında Bir Halk Sağlığı Problemi Haline Gelebilir!

Mental doping ile ilgili sorun giderek büyüyor ve dikkate alınması gerekiyor. Prof. Dr. Uzbay, “Yakın bir gelecekte mental aktiviteyi artırma yollarının etik ve halk sağlığı boyutuyla ele alınabileceğini ve bazı kısıtlamaların söz konusu olabileceğini düşünebiliriz” diyor.Bazı sporcuların sık sık kullandığı ancak etik açıdan hiç de uygun olmayan doping, sağlığımız için de pek çok risk oluşturuyor.Beyni etkileyen bu ilaçların giderek daha fazla ve kontrolsüz kullanımı “mental doping” meselesini de ortaya çıkardı. Mental dopingi, “Beyin, zihin, düşünce veya zekâ kapasitesini, mevcudun daha üzerine çıkarmak amacıyla kullanılan güçlendirici, uyarıcı veya destekleyici ilaç, kimyasal ya da takviye ürünler ya da beynin çeşitli fizyolojik süreçlerine dışarıdan müdahaleler.” olarak tanımlayan Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöropsikofarmakoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tayfun Uzbay DOZ’ a yaptığı açıklamada,“Amaç beynin idrak, konuşma, hafıza, problem çözme, dikkat, hesap ve görsel-işitsel algı vb. bilişsel işlevlerini artırmak ve mental aktivite gerektiren durumlarda başkalarına ya da diğer yarışanlara avantaj sağlamaktır. Giderek yaşlanan nüfusun Alzheimer korkusu, insanların kalabalıklar içinde zekâları ile ön plana çıkma arzusu, endüstrileşme ve bireyselleşmenin getirdiği yalnızlığa bağlı mutsuzluk, pratik bir şekilde mutlak mutlu olma arzusu, çocuklara iyi bir eğitim alıp iyi bir mesleğe sahip olmalarının getirdiği zorunluluğun yarattığı baskı, giderek artan bir şekilde zekâyı, beynin kavrama yeteneğini ve hafızayı güçlendirici pratik yollara yönelimi de artıyor. Beyni güçlendirmenin en kolay yolu ise mucize ilaçlar, gıda takviyeleri veya kanıta dayalı tıbbın dışında kalan çeşitli yollar olarak görülmeye başlıyor” ifadelerini kullandı.“Serotonini artıran ilaçlar en kestirme yol olarak gösteriliyor”Aldous Huxley’in 20. yüzyılın ilk yarısında Cesur Yeni Dünya isimli kitabında bahsettiği mucizevi mutluluk kaynağı “soma” isimli ilacın belki de günümüzde hala ilaçla mental aktivitesini, yaratıcılığını ve mutluluğunu artırmaya çalışanlara ilham vermeye devam ettiğini ifade eden Prof. Dr. Uzbay, “Doksanlı yılların sonlarına doğru ortaya çıkan yeni nesil antidepresanların prototip ilacı fluoksetin etken maddeli ilaç, ihtiyaç duyan gerçek depresyon hastalarının ötesinde yaygın bir kullanım alanı buldu. Serotonin ‘mutluluk hormonu’ ilan edilirken, bunu artıran ilaçlar mutluluğun en kestirme yolu olarak görülüyor” dedi.“IQ’yu artırdığını vadeden ilaçlar zaman kaybıdır”Mental doping yapanların başka bir beklentisinin ise daha zeki olmak olduğunu ifade eden Uzbay, “IQ’nuzu ve buna benzer parametreleri artıracağı vaadi ile sunulan ilaç veya yöntemler de aslında zaman kaybından başka bir şey değildir.” dedi. Bağımlılık veya başka nedenlerle sürekli kullanımının getireceği ilave sağlık sorunlarının da pek çok kişi tarafından farkına varılmadığını sözlerine ekleyen Uzbay, “Ancak sorun giderek büyüyor ve dikkate alınmayı hak ediyor. Yakın bir gelecekte mental aktiviteyi artırma yollarının etik ve halk sağlığı boyutuyla ele alınabileceğini ve bazı kısıtlamaların söz konusu olabileceğini düşünebiliriz.” ifadelerini kullandı.“Psikiyatrik ilaç kullanımında en büyük artış çocuk ve ergenlerde”Mental dopingin önemli alanlarından birinin de 21. Yüzyılın başlarında tanı ölçütlerinin genişletilmesiyle dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) olarak yeniden tarif edilen hastalığın tedavisinde kullanılan metilfenidat ve benzeri stimülan ilaçların kontrolsüz kullanımı oluşturduğunu sözlerine ekleyen Uzbay, şunları kaydetti:“Bugün gelinen noktada kimsenin hiperaktif olmasına gerek yok. Metilfenidat ve benzeri amfetaminler, DEHB olmayan sağlıklı kişilerin de konsantrasyonunu artırdığından, konuları çabuk kavramak, sınavlara kolay hazırlanmak ve sınavlarda konsantrasyonu artırarak daha başarılı sonuçlar elde etmek için çoğunluğunu sağlık bilimleri alanından olan öğrenciler tarafından da talep ediliyor ve kullanılıyor.Ayrıca bu ilaçları kullanan çocuk ve ergenlerin okullarda diğer arkadaşlarına da verdiğine ilişkin ciddi raporlar söz konusu. İngiltere’den farmakoloji ve psikiyatri profesörü Joanna Moncrieff, dilimize de çevrilen ‘İlaçla Tedavi Efsanesi’ isimli kitabında psikiyatrik ilaç kullanımında en büyük artışın çocuk ve ergenlerde olduğunu ve bunun nedeninin özellikle tanı ölçütleri sürekli genişletilen hastalıklar olduğunu ifade ediyor. Moncrieff kitabında endüstri ve medyanın gereksiz ve riskli kullanımı teşvik eden tutumunu da şiddetle eleştiriyor.”Plasebo etkiden yararlanıyorlar!Mental doping sağlamak amacı ile eczane dışında da satılan ginseng, ginko bloba ve benzeri bitki özlerini tek başına veya bazı vitamin ve minerallerle kombine şekilde içeren gıda takviyelerinin de kullanıldığı bilgisini veren Uzbay, “Ancak bunları kullanmak bilemediğimiz ve öngöremediğimiz şekilde pek çok enzim ve hücre sistemi üzerinde istenenlerin yanı sıra istenmeyen bazı etkilere de neden olabilir. Kaldı ki bunların hiçbirinin ne Alzheimer’i önleyici ne de tedavi edici etkisi vardır. Yani bunları hafıza güçlendirmek veya beynin kavrayış yeteneğini artırmak için kullananlar gereksiz yere para harcıyorlar. Bunları aldıktan sonra kendilerini daha iyi hissedenler ise aslında ‘plasebo’ etkiden yararlanıyor.” açıklamasında bulundu. Kafein çocukların zihnini açar mı?Kahvenin aşırı miktarda tüketilmesi nedeni ile yaşanabilecek sıkıntılara de değinen Uzbay, “Bazı sportif yarışmalarda doping kabul edilen, bağımlılık yapma potansiyeli olan ve belli bir doz aralığından itibaren ‘kafeinizm’ denen ciddi yan etkilere yol açan kafein çocuklarından okul ve sınav başarısı bekleyen aileler tarafından önemli ölçüde kabul gördü. Bunu verdiğim konferanslarda, zihni açılsın diye çocuklarının kahve ve kafeinli enerji içeceklerini sınırsızca kullanmasına göz yuman ailelerin itirazlarından biliyorum. Bazılarını ikna etmek de oldukça güç. Çünkü medyatik akademisyenlere inanıyorlar.” dedi.Mental dopingin yer edindiği diğer bir alanın ise yaratıcılık gerektiren durumlarda, kısa sürede bir eser yaratmak isteyen ya da şöhret basamaklarını hızla tırmanmak isteyenler için sihirli ilaç ve karışımlarla zihinsel performansın artırılması için cazip bir seçenek olarak sunulduğunu ifade eden Uzbay, “Bazı önemli yazarların, şairlerin, ressamların ve müzisyenlerin bağımlılık yapan maddelerin etkisi altında önemli eserlerini ürettiği söylencesi yaygındır. Bu kısmen doğrudur. Bağımlılık yapan maddeler beyninizi ve düşünce süreçlerinizi doğrudan etkiler. Ancak beynin performansını artırmazlar. Tersine daraltırlar. Halüsinojen nitelikli madde kullanımı beynin dinamik faaliyetlerini azaltıp, kronik kullanımda ise şizofreni benzeri etkiler ortaya çıkarabiliyor. Bunların etkisi altında düşünme süreçlerinde ortaya çıkan değişikler aslında hastalanan beynin yansımaları.” dedi.“Daha sabırla çalışarak daha çok şey üretebiliriz”Bazı maddeler, başlangıçta konsantrasyonu artırıp yaratıcılığı artırıyormuş gibi etkiler sağlasa da, sürekli kullanım ve ortaya çıkan bağımlılık sonrası; kişilerin normal hayatlarını da sürdüremeyerek hastalandığını belirten Uzbay, “Belki de daha sabırla çalışarak daha çok şey üretebilecekken ya hayattan ya da yaratıcılık alanından çekiliyorlar. Öte yandan madde kullanmaksızın eser üreten birçok insan söz konusu. Yaratıcılık aynı zamanda eğitim, yetenek, uygun çevre ve doğru zaman gibi pek çok başka faktörden etkilenir.” ifadelerini kullandı.Kaynak: Doz DergisiSayı: 24 / 2019

04 NİS 2019

Damarlarımız kadar yaşlıyız!

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesinin düzenlediği “Kalp hastası olmadan nasıl yaşamalıyız” etkinliğine Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Akman ve Varol Akademi kurucusu Koray Varol konuk oldu.Merkez Yerleşke Nermin Tarhan Konferans salonunda gerçekleşen etkinlikte, kalp sağlığını korumak için neler yapılmalı konularına ilişkin önemli bilgiler verildi.Fazla kilo, zararlı maddeler kalbin düşmanıBir insanın yaşına göre daha genç görünmesinin en iyi göstergesinin damar yaşı olduğunu dile getiren Prof. Dr. Mehmet Akman, “Ne kadar yaşlıyım sorusunun cevabını ise damarlarınız kadar yaşlısınız” dedi.Damarlarımızın çok erken yaşlandırabileceğini, damarlarımızda da zaman içerisinde tıkanmaların olabileceğini söyleyen Akman, damar çeperinde kolesterol depolayan hücrelerin birikmesi damar sertleşmesine sebep olduğunu kaydetti. Akman, damarların elastik yapısının sertleşmesi ile kan basıncına yanıt vermeyeceğini de dile getirdi.Damarların tıkanması ve yeterince kanın kalbimize gitmemesi durumunda kalp krizi geçirebileceğimizi vurgulayan Akman, ölüm oranlarının kadınlarda yüzde 55, erkeklerde ise yüzde 45 kalp damar hastalıklarından dolayı olduğunu dile getirdi. Akman, fazla kilonun, zararlı maddelerin ve genlerin kalp hastalıklarına sebep olduğunu dile getirdi.“Haftada 3 gün yürüyüş yapmalıyız”Sporun ve beslenmenin hayatımızda önemli bir faktör olduğunu vurgulayan Akman “Tempolu yürüyüşte hafif, kalp hızımı duyacağım kadar hızlı ama yanımdaki ile konuşabileceğim kadar da yavaş yürümeliyiz” dedi. Akman, haftada 3 gün yürüyüş yapmamızın yararlı olabileceğini söyledi.Korbonhidratlar bizim için en önemli enerji kaynağı olduğunu dile getiren Akman,  karbonhidratların mümkün olabileceği kadar arınmış olması gerektiğini de kaydetti.“Hepimizin kendi içinde bir yetenekleri var”Varol Akademi kurucusu Koray Varol da “Hepimizin kendi içinde  yetenekleri var. İçe dönüklük bir yetenek dışa dönüklükte bir yetenektir” dedi. Kendi yeteneklerinizi keşfetmeye çalışmanız yaşamınızdan daha çok tatmin almanıza neden olabileceğini belirten Varol, “Kendi yetenekleriniz doğrultusunda bir iş bulursanız ve ona yönelik olarak bir yaşam planlaması yaparsanız çok ciddi anlamda yaşam tatmini alırsınız” ifadelerini kullandı.Varol, yaşam tatmini aldığımız yerlerde kendimizi daha değerli daha huzurlu hissettiğimizi bunun da kalbimize çok ciddi anlamda bir faydasının olduğunu dile getirdi.Program katılımcılara plaket taktimi ve toplu fotoğraf çekiminin ardından sona erdi.

18 MAR 2019

Prof. Dr. Tayfun Uzbay Bursa’da Eczacılar ile bir araya geldi

Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı, Türk Eczacıları Birliği Eczacılık Akademisi Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, Bursa Eczacı Odasının düzenlediği etkinlikte “Hazdan Bağımlılığa” konulu sunum yaptı.Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı, Tıp Fakültesi Tıbbi Farmakoloji ABD Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, Bursa Eczacı Odasında meslektaşları ile bir araya geldi. Uzbay, haz ve bağımlılık konulu eğitim verdi.  Uzbay, meslektaşlarına hazdan bağımlılığa giden yolu anlattı.Katılımın yoğun olduğu eğitimde Uzbay, haz, zaaf, bağımlılık gibi birçok konuda katılımcılara paylaşımda bulundu.

11 MAR 2019

Prof. Dr. Tayfun Uzbay Görünmeyen Beyni anlattı

Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı, Tıp Fakültesi Tıbbi Farmakoloji ABD ve Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay “5. Farmasötik Gelişim Günleri” etkinliğinde “Görünmeyen Beyin” konulu sunum gerçekleştirdi.Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kültür Kongre Merkezinde düzenlenen etkinliğin açılış konuşmasını Dr. Öğrt. Üyesi Bilge Sözen yaptı.Katılımcıların yoğun ilgi gösterdiği 5. Farmasötik Gelişim Günleri etkinliğine Prof. Dr. Tayfun Uzbay, beyne dair bilinen ve bilinmeyen konuları “Görünmeyen Beyin” başlığı altında ele aldı.

12 ŞUB 2019

Prof. Dr. Haydar Sur Sağlık Turizmi Çalıştayına katıldı

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur Sağlık Turizmi Çalıştayına katıldı.Prof. Dr. Haydar Sur, İstanbul Esenyurt Fatih Sultan Mehmet Çok Programlı Lisesinde düzenlenen Sağlık Turizmi Çalıştayının açılış konuşmasını gerçekleştirdi.Çalıştaya akademisyenler, doktorlar ve sağlık personeli katıldı.

16 MAR 2018

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi resmen kuruldu

Davranış Bilimleri ve Sağlık alanında ülkemizin ilk tematik üniversitesi olan Üsküdar Üniversitesinde Tıp Fakültesi resmen kuruldu. Kararın 14 Mart Tıp Bayramı sürecinde Resmi Gazetede yayımlanmasıyla Üsküdar Üniversitesinin fakülte sayısı 5’e çıktı.Davranış Bilimleri ve Sağlık alanında Türkiye’nin ilk tematik üniversitesi olan Üsküdar Üniversitesi, tıp eğitimi de vermeye başlayacak. Üsküdar Üniversitesi Rektörlüğü’ne bağlı olarak Tıp Fakültesi kuruldu.“Bazı Yükseköğretim Kurumlarına Bağlı Olarak Fakülte Kurulması ve Kapatılması Hakkında Karar”, 14 Mart Tıp Bayramı kutlamalarının yapıldığı dönemde Resmi Gazetede yayınlandı.  Tıp Fakültesi’nin açılmasıyla Üsküdar Üniversitesinde fakülte sayısı 5’e çıktı. 3 Mart 2011’de Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan rektörlüğünde İDER (İnsani Değerler) Vakfı altında kurulan Üsküdar Üniversitesi, iletişim, sağlık bilimleri, mühendislik ve doğa bilimleri, insan ve toplum bilimleri alanında multidisipliner uzmanlık anlayışıyla dört fakülte, bir meslek yüksekokulu ve beş enstitüsünde 16 binin üzerinde öğrencisine eğitim veriyor.İletişim, Sağlık Bilimleri, Mühendislik ve Doğa Bilimleri ile İnsan ve Toplum Bilimleri fakültelerinin yanı sıra Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu ile Sosyal Bilimler, Fen Bilimleri, Sağlık Bilimleri, Adli Bilimler ve Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü yer alıyor.Üsküdar Üniversitesi öğrencilerine akademik bir eğitimin yanı sıra sahip olduğu laboratuvarlarda araştırma imkânı veriyor.Öğrenciler, uygulama ortağı olan NPİSTANBUL Beyin Hastanesi ve NP Etiler ve NP Feneryolu Tıp merkezlerinde staj ve uygulama fırsatından yararlanabiliyor.Üsküdar Üniversitesinin birçok ülkeden farklı üniversiteler ile değişim programları bulunuyor.Psikoloji alanında Türkiye’de en fazla ERASMUS anlaşmasına sahip üniversite olan Üsküdar Üniversitesinin, Avrupa’da birçok üniversite ve bölümlerle ERASMUS anlaşması bulunuyor.

Üniversitemizle ilgili “AKLINDA NE VARSA” bize sor!