Son Güncellenme Tarihi : 21.09.2021 10:25
Ağ teknolojilerinin gelişiminden beri dijitalleşme kendine ait bir kültürel biçemi oluşturmuştu. Hack kültürü, nerd kültürü, geek kültürü, trol kültürü gibi daha çok alt kültür olarak değerlendirilen şekillerde dijitalleşme kendi kültürünü her zaman yaratmıştı. Ancak bugün geldiğimiz noktada pandemiyle birlikte artık dijitalleşme gündelik kültür pratiklerinin tümüne inanılmaz bir hızla yayıldı. Pandemi öncesinde, doğrudan dijitalleşmenin içine doğmuş nesil olarak değerlendirilen dijital yerlilerin kendilerine özgü kültürel pratiklerinde dijitalleşme asli bir konumdaydı. Pandemiyle birlikte dijitalin hayatın odağında olmadığı dönemde doğan sonradan dijital okuryazar olan dijital göçmenlerin dijital yerlilerin hayatına olağan üstü bir hız ve çabayla adapte olması gerekti. Artık dijital göçmenler de dahil olmak üzere hepimiz gündelik yaşam pratiklerimizi dijital ortamda sürdürmek zorundayız. Aslında bu konuda her kuşak pandemi koşullarına uyum sağlayabilmek adına bazen yardımla, destekle dijitalle barışmak, dijital okuryazarlığını geliştirmek durumunda kaldı.
Diğer yandan, günümüzün çoğunluğu dijital göçmen olan beyaz yakalıları tüm iş süreçlerini dijital araçlar kullanarak devam ettirdi ve ettiriyor. Home Office çalışma birçok sektörde kalıcı hale getirildi. Dijital göçmenler, dijital yerliler için çok alışıldık bir durum olan sosyalleşme süreçlerini de dijital ortama aktardılar. Arkadaşlarıyla, yakınlarıyla görüntülü görüşmelerle sosyalleştiler; belki hiç ihtiyaç duymadıkları kadar çok mesajlaşma uygulamalarını hayatlarının merkezine almaya başladılar. Alışveriş, tüm bankacılık işlemleri, medikal danışma, psikolojik destek ve benzeri birçok yüz yüze alışkanlıklar dijitale taşındı. Elbette ki gündelik hayatın tüm bu dönüşümü kendine ait bir kültürü beraberinde getirdi.
Dijital eğitim kısmen de olsa verimli ilerletilebilmeye başladı; bu özellikle üniversiteler için daha kolay oldu. Ancak elbette dijital bölünme nedeniyle eğitim hakkından mahrum kalan bir kesim için durum tam tersiydi. Aslında bu durum hiç umulmadık bir düzeyde ülkemizdeki dijital bölünmenin hızla aşılması gerektiğini gözler önüne serdi. Dolayısıyla pandemiyle birlikte gelişen dijital kültürün eşitlikçi bir kültür olamadığını söylemek mümkün. Dijital kültür de tüm diğer kültürel biçimler gibi sınıfsal konumunu koruyarak gelişti. Ancak her hâlükârda, dijital araçların kullanımı, gündelik yaşam pratiklerinde, iş ve eğitim hayatında dijital kültürel formlarını, bazen kendi jargonunu oluşturup dile de sirayet ederek, kalıcı hale getirdiğini söyleyebiliriz.