Aday Üsküdar | Üniversitemizle ilgili tüm merak ettiklerin için uskudar.edu.tr/aday

Yeni Medya ve İletişim Akademik Etkinlikler

25 NİS 2024

Yapay zeka atölyesi gerçekleşti

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü’nün düzenlediği “Üretken Yapay Zekâ Araçlarının Kullanımı Atölyesi” gerçekleşti. Tasarım laboratuvarında gerçekleşen etkinlik, Dr. Öğretim Üyesi Sadettin Demirel tarafından yürütüldü.Atölye çalışmasında öğrencilerin yapay zekâyla ilgili görselleri inceleyip üzerinde konuşulmasının ardından Demirel’in öncülüğünde bireysel çalışma şeklinde başladı. Daha sonra gruplar halinde pratik yapılarak devam eden etkinlikte yapay zekâ araçlarının kullanımı gösterildi.“Yapay zekâ dediğimiz şey aslında bir terim, bunun altında üretken yapay zekâ var.”Yapay zekânın geliştirilen ve diyalog konusunda uzmanlaşmış bir yapay zekâ sohbet botu olan Gemini, ChatGPT, OpenAI gibi uygulamalarının kullanımından bahseden daha sonra bu araçların farklılığından söz eden Demirel, “Günümüzde sözü edilen yapay zekâ araçlarından ChatGPT, Gemini gibi yapay zekâ araçlarının farklılaştığı nokta olarak şunu diyebiliriz: Belli bir içeriği ve belli bir medyayı işleyebiliyor, dışa aktarabiliyor ve yeniden üretebiliyor. Dolayısıyla insana benzer şekilde buradan belli bir metin, ses, görsel üretebiliyor. Bunlar için yapay zekânın bir alt konusu ve farklılığı diyebiliriz” ifadelerini kullandı. Yapay zekâyı tasarım açısından değerlendiren Demirel, “Tasarım olarak herhangi bir tatil planı oluşturabilirsiniz. Size uçuşundan gidebileceğiniz otellere, yemek yiyebileceğiniz restoranlara, gezebileceğiniz yerlere kadar birçok opsiyon sunuyor. Ek olarak yemek tarifleri veya spor asistanı tarzı araçlar da var” ifadelerini kullandı.Kaynak için: Haber Üsküdar

27 ARA 2023

Podcast yayıncılığı konuşuldu

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü’nün düzenlediği "Podcast Yayıncılığı" etkinliği gerçekleşti. Moderatörlüğünü Dr. Arş. Gör. Sadettin Demirel’in yaptığı söyleşide podcast yayıncısı Rıfat Özcan, öğrencilere deneyimlerini aktardı. Rıfat Özcan: "Podcast yayıncılığında büyük bir artış var"Podcast dinleyicilerindeki artışla birlikte konunun ilgisini çekmeye başladığını anlatan Rıfat Özcan, “Ben 2020’den beri podcastle ilgileniyorum. Genele baktığımızda geçmişten bugüne podcast dinlemede bayağı bir artış söz konusu. Hatta şöyle bilgi vereyim, Koray Kocabaş’ın 2020 yılında yani pandeminin başında yaptığı araştırmaya göre mesela Spotify’da kaç tane podcast var, kaç tane hangi konuda ne var diye araştırmış. Mesela Mart 2015’e kadar Türkiye’de 393 tane podcast varmış Spotify’da. Şu anki verilere göre ise bu sayı 15 bine yükselmiş. Dinleyici bazında da 2020’de yapılan bir araştırmaya göre 2 milyona yakın dinleyici var. Günümüzde ise 10 milyonu geçti” ifadelerini kullandı. Podcast yayıncılığında edindiği deneyimleri öğrencilere aktaran Özcan, “Podcaste başlarken öncelikle kendinize doğru bir konu belirlemeniz gerekiyor ve bunu anlatacak doğru kişi siz misiniz buna karar vermeniz gerekiyor. Daha sonra bu podcast kimlere hitap ediyor bunları düşünmeniz gerekiyor. Hangi formatta yaptığınız da çok önemli. Tek mi yapacaksınız, yuvarlak masa mı yapacaksınız, konuklu mu yapacaksınız soruları gündeme geliyor. Bunlara karar vermek ve sürdürülebilir olması da çok önemli. Mesela insanlar bir Podcaste başlıyorlar, birkaç bölüm okuyorlar ama devamı gelmiyor. Dolayısıyla ben herkese minimum 10 bölümlük bir akış hazırlamalarını öneriyorum” şeklinde konuştu. Etkinlik, Rıfat Özcan’ın öğrencilerin sorularını yanıtlaması ve toplu fotoğraf çekiminin ardından sona erdi. Kaynak için: Haber Üsküdar

26 ARA 2023

"Büyülü Fener Bekçileri" belgesel film gösterimi gerçekleşti

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü tarafından düzenlenen "Büyülü Fener Bekçileri Belgesel Film Gösterimi" etkinliği gerçekleşti. Belgesel gösteriminden sonra Bölüm Başkanı Doç. Dr. Yıldız Derya Birincioğlu Vural'ın moderatörlüğünde gerçekleşen söyleşide yönetmenler Ferhat Zengin ve Bahadır Kapır belgeselin çekim süreçleri hakkında bilgiler verdiler.Ferhat Zengin: "Bu insanları tanıdıkça ne kadar kıymetli olduklarının farkına vardım"Türk sinemasında yaşanan dijital dönüşümden sonra Türkiye’deki sinema salonlarının değişimini ve dönüşümünü analiz ederken film makinistleriyle tanıştığını söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Ferhat Zengin, “Film makinistleri hakkında pek bilgim yoktu aslında ama bu insanları tanıdıkça ne kadar kıymetli olduklarının farkına vardım. Yüz yıllık bir gelenekten bahsediyoruz ve bu insanlar 7-8 yaşlarında gazoz satarak, sinema süpürerek başlayıp 50-60 yıllık sektör hayatları olmuş. Makinistlerle görüştükçe dramatik bir hayatlarının olduğunu fark ettim. Çünkü dijitalleşme diye bir şey ortaya çıktı, işlerine son verilmiş ve hepsi kendi köşelerine çekilmişti. Bu insanları nerelerde bulabilirim ve nasıl hikayeler elde edebilirim diye düşünmeye başladım. Böylece onları arama sürecimiz başladı” ifadelerini kullandı.Bahadır Kapır: "Hala anlatamadığımız çok şey var"Makinistleri arama süreçlerinin 2017 yılında başladığını fakat dijitalleşmeden sonra kendi köşelerine çekilmiş oldukları ve meslekleri ellerinden alındığı için zor bir süreç olduğunu belirten Bahadır Kapır, “Mevlüt Bey’in de belgeselde söylediği gibi, ‘Biz teknoloji özürlülüğü olan bir nesiliz’ söyleminden sonra dijital teknolojiye alışamadıklarını görüyoruz. Yani bir nevi sinemaya küsüp köşelerine çekilmişlerdi. Bu yüzden onları bulmamız biraz uzun sürdü. İlk önce 2017’de Atlas Sineması’nda Mevlüt Bey’i bulduk. Yaşı diğer makinistlere nazaran daha genç olduğu için dijitalleşmeye biraz daha ayak uydurmuştu aslında. Biz ilk önce Mevlüt Bey ile röportajımızı gerçekleştirdik. Daha sonra onlardan diğer arkadaşlarını, ustalarını kimler olduğunu nerde olduğunu öğrenmeye çalıştık. 42 makinistle röportaj gerçekleştirdik, en son görüştüğümüzde ‘Hala anlatmadığımız çok şey var’ demişlerdi. Ama birçok makinist göremediği için kitaplar basılınca ailelerine gönderdik çünkü zaten hepsinin yaşı seksene yakındı ve birçoğunu maalesef kaybettik” şeklinde konuştu.Proje yapmaya başlamak kadar tanıtımını yapmanın da çok önemli olduğunu söyleyen Kapır, “Çünkü tanıtımını yapmadığınız sürece siz istediğiniz en güzel projeyi yapın, kimsenin haberi olmayacak. Bizim projenin tanıtımı pandemiye denk geldi ve online film festivallerinde gösterimiz ödüller aldı. Tanıtımı sosyal medyalardan yapılabilir ama burada en önemli reklam festivallerdir. Bu sebeple bir yerden ödül aldığınız zaman ikinci film gösterimine katılmak daha kolay oluyor çünkü ödüllü bir yönetmensiniz. Artık arayan değil aranan bir yönetmen oluyorsunuz. Ödül o anlamda kolaylık sağlıyor bir dahaki festivaller adına” diyerek reklamın önemini belirtti.Konuşmacıların konu, yapım, kurgu, montaj ve estetik kaygıları gibi süreçler konusunda öğrencilere bilgiler aktarmasının ardından etkinlik, toplu fotoğraf çekimi ile son buldu.Kaynak için: Haber Üsküdar

21 ARA 2023

Üsküdar İletişim'de düzenlenen haber atölyesi sertifika töreniyle sona erdi

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından düzenlenen ‘’Haber Atölyesi Günleri’’ etkinliği sona erdi. İki gün boyunca devam eden atölyenin son gününde moderatörlüğünü serbest gazeteci Burak Altınok’un yaptığı haber atölyesi çalışmalarına Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) editörü Galip Eraydın, Yeşil Gazete genel yayın yönetmeni Alev Karakartal ve ekonomi gazetecisi Gökçen Tuncer katıldı.TRT Editörü Galip Eraydın ‘’Habercilik hem zanaat hem sanattır’’TRT Editörü Galip Eraydın yaptığı konuşmada gazetecilik serüveninden ve gazetecilik mesleğinin detaylarından bahsetti. Eraydın "Üniversiteden beri çalışıyorum. Hiç karşılığı çalıştım. Nakden olmasa da mesleki olarak çok şey kazandım. Bize gelen başvurularda bu zamana kadar ne yaptın diyoruz. Kimse sıfırdan birini alıp yetiştirmek istemez çünkü bu bir risktir. Haberciliği hem sadece sevmek hem de sadece yetenekli olmak yetmiyor. Hem işi sevip hem yetenekli olmak gerekiyor. Gelip çalışıyorlar sonra bu iş benlik değil diyorlar. Dört sene okumuş, iki yıl çalışmış, yeni anlıyor uygun olmadığını ve sonra meslek değiştiriyor. Ben okurken reklamcılık, film gibi her alana girdim. Daldan dala atladım yani. Haberciliği görünce bu benim işim dedim. Türkiye’deki bazı sebeplerden dolayı ilk başlarda TRT’ye giremedim. Bundan dört sene önce TRT’ye girdim ve şimdi editör oldum. Habercilikte nerede ne zaman kiminle konuşacağınız belli olmuyor. Patlama haberi yapıyoruz bir saat sonra Cumhurbaşkanı'nın yanına gidiyoruz. Oradan sonra da balıkçı ile röportaja gidiyoruz. Bu iş belli olmaz, buna yetenekli olmamız lazım. İnsanlar sizi tartar bu tartılardan geçmeniz lazım. Tarih konusunda bir uzmana mikrofonu ben uzatsam başka türlü anlatır, İlber Ortaylı mikrofon tutsa başka şekilde açıklamalarda bulunur. Benim eksilerim olabilir, biri bana bir şey söylerse bundan gocunmam. Bakarım tahlil ederim. Yirmi yıldır bu mesleğin içindeyim gece üçte istihbarat şefimiz arar bir saat azarlardı. Ben eleştiriye açığım diyerek yola çıkmak çok önemli. Kimse karşısında ukala birini görmek istemez. Pozitif olmak çok önemli. Uyumlu insanla her zaman yola çıkabilirsiniz ama uyumsuz insan ekibin moral seviyesini de düşünüyor. Habercilik zamanla öğrenilen bir alandır. Bunun kitabı yok sizinle alakalı. Habercilik hem zanaat hem de sanattır. Yirmi yılda görmediğim olay kalmadı. Entelektüel olarak kendinizi çok iyi hazırlamanız gerekmektedir" açıklamalarında bulundu. Eraydın, konuşmasının ardından öğrencilerin sorularını yanıtlayarak sunumunu bitirdi. Gökçen Tuncer: "Ekonominin sıkıcı gelmesinin sebebinin medyadaki dil olduğunu düşünüyorum" Ekonomi gazetecisi Gökçen Tuncer konuşmasında ekonomi gazeteciliği ile ilgili bilgiler aktardı. Tuncer "Okurken ekonomiyi hiç sevemezdim. Üniversite ikinci sınıftan beri iletişime geçmem gerektiğini düşündüm. Arkadaşlarım yüksek lisans sürecinde İsveç için beni ikna etti. İki yıl İsveç’te kaldıktan sonra Türkiye’ye döndüm. Türkiye’ye geldikten sonra El Cezire Türk’e başladım. Ardından da Bloomberg HT’ye geçtim. Haber yazmayı El Cezire’de ekonomiyi ise Bloomberg HT’de öğrendim. Ekonominin insanlara sıkıcı gelmesinin sebebi medyada ve akademide kullanılan dildir. Genel olarak dil problemi yaşıyoruz. El Cezire’deki müdürüm her zaman yazdığın haberi önce annene okut eğer o anlarsa herkes anlayacaktır derdi. Sizler gazetecilik öğrencilerisiniz, bu sıralarda otururken hangi alanı seçeceğinize karar vermeniz lazım. Önünüze çok haber gelecek. Eğer mesleğe saygınız varsa kopyala yapıştır yerine araştırarak yaparsın. Bu haberlerin arasında sizi heyecanlandıran bir haber çıkacak ve o sizin ilgi alanınız olacak. Bilmiyorum demekten korkmayınız. Size ödül getirecek haberler bilmiyorum demekle başlar. Haber merkezinde devasa değişimler var. 1990’larda ekonomi masaları vardı şimdi ise sadece bir ekonomi muhabiri varsa bu iyi bir şey olarak görülüyor. Türkiye’deki ekonomi gazeteciliği dünyadaki kadar eski değil. Türkiye’de bu işim kökeni 1980’ler olarak kabul edilir çünkü serbest ekonomi modeline geçiş yapıldı. Sansür hep vardı. Sansür denince akla iktidar baskısı gelir. Medyada da her yerde olduğu gibi kutuplaşma var. İktidarın sansüre etkisi gerçek, ortada. Ekonomi gazetecilerinin oto sansürü daha fazla olabilir. 1990’larda medya sahipleri gazetecilerdi şimdi ise holding sahipleri var. Eskiden medya kurumlarının varlık sebepleri halkı bilgilendirmekti. Şimdilerde ise holdinglerin prestijleri ön planda. Her şeyin ekonomisinin olduğunu unutmayınız. Ekonominin işleyişini anlamak zorundasınız. Önünüze engeller çıkacak ve siz asla yılamayın. Kopyala yapıştır haber yapmayın, yabancı dile çok iyi hakim olun" ifadelerini kullandı. Tuncer, konuşmasının ardından öğrencilerle atölye çalışması gerçekleştirdi. Çalışmada öğrenciler ekonomi haberleri kaleme aldı. Alev Karakartal: ‘’İklim krizi yaşanıyor ve biz de bunun sonuçlarını yaşıyoruz’’ Yeşil Gazete Genel Yayın Yönetmeni Alev Karakartal, iklim değişimi ve iklim sorunları hakkında kapsamlı bir sunum yaptı. Katılımcıların iklim krizi ve küresel ısınma konusunda dikkatlerini çekmek için çeşitli etkinlikler gerçekleştiren Karakartal, "Ben size ders vermek için buraya gelmedim. Sizler benim genç arkadaşlarımsınız. Sektör genişliyormuş gibi görünüyor ama maalesef böyle bir durum yok. İklim editörü bulamadık. İklim krizi yaşanıyor ve biz de bunun sonuçlarını yaşıyoruz. Birilerine bunu anlatacak insanlara ihtiyacımız var. Bizler önce gazeteciyiz. Bağlı olduğumuz etik kurallar var. Bizim etik kurallarımız çok katıdır, sektör sizi bilir saklanamazsınız" şeklinde konuştu. Konuşmasının devamında küresel ısınmayla ilgili bilgiler aktaran Alev Karakartal, "Küresel ısınma sera gazlarının artışının neden olduğu dünyadaki yüzey sıcaklığının artmasıdır. En büyük sebebi karbondioksittir. Meteoroloji ile iklim anı şey değildir. Meteoroloji kısa süreli hava olaylarını ölçer ve bunu duyurur. İklim ise uzun vadeli bir süreçtir. Doğa intikam almaz tepki verir. Sen atmosferi karbondioksitle doldurursan bunlar olur" açıklamalarında bulundu.Etkinlik katılımcıların sunumlarını tamamlamalarının ardından katılım belgesi takdimi ile sona erdi.Kaynak için: Haber Üsküdar

20 ARA 2023

Üsküdar İletişim'de düzenlenen haber atölyesine yoğun ilgi

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü tarafından “Haber Atölyesi Günleri” etkinliği düzenlendi. İki gün süren etkinliğin moderatörlüğünü serbest gazeteci Burak Altınok yaptı. Etkinliğin açılış oturumunda NewsLab Turkey Yönetici Direktörü Dr. Sarphan Uzunoğlu, Türkiye'de gazetecilik krizini irdeleyen bir konuşma yaptı. Ardından Gaye Şeyma Can, adliye haberciliği; Çağla Üren, teknoloji haberciliği; Ceren Bala Teke ve Songül Karadeniz teyitçilik üzerine atölye çalışmaları yaptılar.   Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü’nün düzenlediği etkinlikte, iki gün boyunca farklı habercilik alanlarında yer alan sektörün önemli isimleri öğrencilere tecrübelerini aktarırken aynı zamanda haber atölyeleri düzenleyecek. Atölyenin birinci gün konukları NewsLab Turkey Yönetici Direktörü Dr. Sarphan Uzunoğlu, Anka Haber Ajansı Adliye Muhabiri Gaye Şeyma Can, Independent Türkçe editörü Çağla Üren ve T24 Gece Editörü Ceren Bala Teke ile bağımsız teyitçi Songül Karadeniz oldu.Dr. Sarphan Uzunoğlu: "Gazeteciliğin en önemli sorunu, sürdürülebilir bir iş kolu olarak görülmemesidir"NewsLab Turkey Yönetici Direktörü Dr. Sarphan Uzunoğlu, Türkiye’deki gazetecilerin sorunlarına ve gazetecilik mesleğine olan yanlış bakış açılarına değindi. Uzunoğulu, “Ben buraya yedi yıl önce gelmiştim. O zaman Yeni Medya ve Gazetecilik’ti bölümün adı. Aradan geçen 7 yılın ardından yeni kavramı da çok değişti çünkü inanılmaz farklı trendlerle karşılaşıyoruz artık. Türkiye’de gazetecilerden ve gazetecilikten beklentiler de bu süre içinde dramatik bir şekilde değişti. Toplumun gazeteciden olan talebinde de önemli bir değişiklik oldu. Bu toplumla haber arasındaki ilişkiyi basit bir arz talep ilişkisine indirgeyemeyiz. Biz NewsLab Turkey olarak bir tür ürün odaklı perspektif ve gazetecilik anlayışına sahibiz. Türkiye’de yaşanan gazetecilik krizinin sadece iddia edildiği gibi ifade özgürlüğü krizinden ibaret olmadığını, politik kriz olduğunu ve her şeyden önce anti teknoloji kuşağının gazetelerin yönetiminde olmasına dayalı bir kriz olduğunun her seferinde altını çizmeye çalışıyoruz. Gazeteciliğin netice olarak en önemli sorunu şu an sürdürülebilir bir iş kolu olarak görülmemesidir. Gazetenin serüvenini sadece editöryal alana kısıtlarsanız ortaya tam anlamıyla bugün Türkiye’deki gazetecilik endüstrisinin hali gibi bir hal çıkıyor. Haberi ürün olarak görmemek bence sektörel bir yanılgı ve bu yanılgıyı ne yazık ki en fazla gazeteciler yapıyor. İnsanlara göre bir gazeteyi satın alabilecek olanlar siyasi partiler asla okur ya da insanlar değil. Bu oda da bile muhtemelen bir çoğunuz belki gazeteciliği ve gazeteyi kutsal iş veya ürün olarak göremiyorsunuz. Habere harcanan para çok az. Türkiye’de gazeteci cemiyetleri kendi akrabası olan çaycılarını gazeteci olarak gösteriyor ama gazetecileri telifli çalışan olarak gösteriyor. Böyle temel bazı problemler var” şeklinde konuştu. Gaye Şeyma Can: “Zorlu iletişim bize sıkıntı yaratıyor”Anka Haber Ajansı Adliye Muhabiri Gaye Şeyma Can, konuşmasında adliye muhabirliğinin nasıl olması gerektiğini anlattı. Can, “Haber kaynaklarımız avukatlar. Bazen onlar bize ulaşıyor bazen de biz onlara. Asayiş takibi ve duruşma salonları gezmek bu işin en zor kısmıdır. Saat dokuz gibi adliyeye gideriz, orada da yarış vardır. Davalara ve suçlulara bakıyoruz bu önceden haberlere yazılmış mı diye. Derin araştırmalar yapmamız lazım. Yaşadığımız sorun bütün adliye muhabirleri duruşmaları takip eder. Herkes aynı salondadır ve son dakika haberi vermesi gerekir. Aynı zamanda bu haberin de doğru olması gerekir. Eğer yanlış bilgi verirseniz ya da geç söylerseniz sizin için sıkıntı olabilir. Sonra duruşma bitiminde hemen adliye binasında bulunan basın odasına gidip haberi yazmaya başlarız. Bazı durumlarda hakim basın mensuplarını dışarıya alalım diyebiliyor. Bu durumlarda yapabileceğimiz bir durum yok, yazdığımız habere bunu not düşeriz” ifadelerini kullanan Gaye Şeyma Can konuşmasına nasıl tutanak alınacağı ve bu prosedürlerin nasıl ilerlediği hakkında bilgiler vererek devam etti. Can “Duruşma sonucunda yazılan tutanaklara erişimimiz yok, bunun için avukatlara başvururuz. Yargılama süreci prosedürü şöyledir: Savcı olay yerine gider, delilleri toplar ve iddianame hazırlar. Kimlik tespiti yapılır. Sanık savunmasını yapar, sorulan soruları cevaplar sonra avukatı konuşur. Sonunda her şey tutanağa yazılır ve biz de adliye muhabirleri olarak bu tutanağa erişmeye çalışırız. Bu noktada iletişim becerilerimizi iyi kullanmamız gerekiyor. Kendinizi iyi ifade ederek tutanağı almanız lazım. Zorlu iletişim bize sıkıntı yaratıyor. Bu konuda kendimizi geliştirmemiz lazım” dedi. Çağla Üren: "Teknoloji haberleri okuru yanıltmamalı" Independent Türkçe Editörü Çağla Üren konuşmasında teknoloji gazetecisinin ne yapacağından bahsetti. Üren “Teknoloji gazetecisi ne yapar? Diğer gazetecilerle aynı şeyi yapar yani 5N 1K kuralını uygular. Bir teknoloji nasıl sunulmalı derseniz birinci olarak haberin başlığı ile içeriği çelişmemelidir. İkinci olarak ise yalan haberdir. Yeni teknolojik ürünlere yaklaşımlar yanlış. Örneğin NFT (Non-Fungible Token) anlaşılması zor bir kavram. Bilinen gazeteciler ve ünlüler tweetlerini satıp bundan elde ettikleri gelirlerle de bağış yaparak kendi tanıtımlarını yaptılar. Blok zincirlerde sahiplik durumudur bu anlattıkları ama bu tweet satmak gibi değil. Bunu yaparken ne kendileri anladılar ne de bize anlatabildiler” ifadelerini kullanan Üren, konuşmasına dilin önemine vurgu yaparak devam etti. Üren, “Öncelikle İngilizce öğrenin. Türkçe bir aktarımdır, çeviri metinlerde biz başkasının aktarımlarını okuyor veya dinliyoruz. İngilizce çevirirken hata yapıyoruz. Ben de yapıyorum bu hatayı. Editörler her şeyi habere almak istiyor bu yüzden sizin haberin özünü iyi anlayıp ondan sonra çevirmeniz, okuyucuya iyi aktarmanız gerekiyor” şeklinde konuştu. Ceren Bala Teke: "Teyitçilikte bağımsızlık çok önemli"T24 Gece Editörü Ceren Bala Teke ile bağımsız teyitçi Songül Karadeniz konuşmalarında teyitçilik ve gazeteci ile teyitçi arasındaki farkların neler olduğuna değindiler. Ceren Bala Teke “Teyitçilik sürecinde bağımsızlığın çok önemi var. Örneğin devlet güdümünde bir medya kuruluşu teyit yapamaz. Teyit yaparken bağımsızlık çok önemlidir. Doğruluk ve güvenilirlik hem gazetecilik hem de teyitçilik için çok önemlidir. Doğrulama sürecine ortak bağlamda gazeteciler ve teyitçiler katılıyor. Her iki meslek de güçlü araştırma becerilerine sahip olmayı gerektiriyor. Araştırma yaparken tersine görsel ve haber aramak gibi çeşitli yöntemler kullanabiliriz. Her iki meslekte de iletişim becerilerinizin kuvvetli olması lazım. Örneğin AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı) İç İşleri Bakanlığı ya da köy muhtarlığı gibi kurumları arıyoruz. Buralarda iletişimimizi iyi kuramazsak bilgiyi alamamış oluruz’’ dedi. Songül Karadeniz, gazeteci ile teyitçi arasındaki farklara değindi: “Gazeteci ve teyitçi arasındaki farklara bakacak olursak, teyitçinin direkt bilgiyi teyitleyip doğru bilgiyi sunmakta olduğunu görüyoruz. Evet gazeteci de böyle yapmakta ama aralarında kapsam ve amaç farkları var. Bir diğer fark ise zamanlama. Zamanlama gazetecilikte müthiş bir yarıştır. Bazen birden fazla kişiye aynı haber geliyor ve bu durumda hız çok önemlidir. Teyitçilik sürecinde ise zamanlama yok, sadece bazı durumlarda yanlış bilgi çok yayılıyor ve yanlış bilgi yayılmasın diye hızlı davranmamız gerekebiliyor. Teyitçilerin konu yelpazesi çok geniş fakat gazetecilikte belirli bir alan üzerine gitme söz konusu. Yani belirli alanlarda olursunuz ekonomi, siyaset vs. ama teyitçilikte bu yoktur. Gazetecilikte genel olarak ekip çalışmasına uygun olmak gerekiyor ama teyitçilikte ekip yelpazesi çok dar hatta sadece büyük olaylarda iki kişi takip eder. Genelde ise tek kişi olunur” şeklinde konuştu. Etkinlik konuşma ve sunumların ardından yapılan atölye etkinlikleri ile devam etti. Bu etkinliklerde katılımcılar anlatılan konularla ilgili haberler yazdı. Ardından soru cevap kısmına geçildi ve hatıra fotoğrafı çekilerek etkinliğin birinci günü tamamlandı.   Kaynak için: Haber Üsküdar

18 ARA 2023

Girişimci kadın gazeteciler sponsor bulmakta zorlanıyor

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü tarafından “Girişimci Gazetecilik ve Kadın” paneli düzenlendi. Etkinliğe katılan Doç. Dr. Seçil Özay ve Dr. Sevim Ergün, girişimci kadın gazeteciler ve kadın gazetecilerin sorunlarını aktardı.Doç. Dr. Seçil Özay: "Gazetecilikte kadının yerini anlamak ve tahlil etme çalışmaları yetersiz"Doç. Dr. Seçil Özay yaptığı konuşmada gazeteciliğin temelleri ve toplumdaki yerine değindi. Özay, “Gazeteciliği konuşmak için 4 alana ihtiyaç vardır. Gazeteciliğin bugünkü haline gelmesinde bize kılavuz olan belgeler var. Bunlar, Fransız İnsan Hakları Bildirgesi ve Amerikan anayasasının ilk maddesi. Gazeteciliğin fikri temellerin 18. yüzyılda başladığını söyleyebiliriz ama benim şöyle bir iddiam var: Bunların hepsinin temeli Magna Carta’dır. Bu dönemde toplum bilgi almayı talep eder hale gelmemişti. Toplum bu hale gelmesinin sebebi coğrafi keşifler ve sanayi devrimi, bu gelişmelerin yeni yollar açması, ulaşımın kolaylaşması bilgiyi yaymada bize yardımcı oldu. Bu gelişmelerle yeni toplum yapısı oluştu, eğitim sistemleri gelişti ve okur yazarlık oranları arttı. Yönetim anlayışları değişmeye başladı ve demokratik bir yapı oluşmaya başladı. Bu gazeteciliğin özü ile örtüşür ve gazetecilik için bize zemin hazırlar. 1831 yılında Osmanlı Devleti’nde ilk gazete yayımlandı. Bu gazete yönetimin talebi ile hazırlandı ancak batılı anlamdaki gazetecilik mantığına çok uzaktır ve 17. yüzyılda yayımlanan haber mektuplarına benzemektedir. Osmanlı Devleti topraklarında ciddi devlet krizleri söz konusudur. İmparatorluklar çağının son temsilci olan Osmanlı Devleti bir kriz içerisinde ve Osmanlı’daki aydınların girişimi ile çıkan gazeteler söz konusu. Bu gazetelerde devletin yönetim biçiminin de tartışıldığını görüyoruz. Bunun toplumda karşılık bulması çok uzun sürüyor. Belki çok büyük bir iddia ama 1950’lere kadar çağdaş medyanın -gazeteciliğin- oturduğunu söylemek söz konusu değil” şeklinde konuştu. Doç. Dr. Seçil Özay konuşmasının devamında basın tarihi ve kadınların gazetecilikteki yerinin değerlendirmesini yaptı. Özay, “Küçük bir eleştiri de basın tarihi araştırmalarına yapmalıyız. Bu araştırmalar yetersiz; gazetecilikte kadının yerini anlamak ve tahlil etme çalışmaları yetersiz. Kadınlar arasında isminin anılmasını önemle vurguluyorum ki Suat Derviş gibi bir isim var. Bence çok iyi bir kalem erbabı, romanları da var. Kalemi ile hayatını kazanıyordu. O dönemin basınına baktığımızda daha erkek egemen bir oluşum var” ifadelerini kullandı.Dr. Sevim Ergün: “Kadınlar sosyal medyada da geri planda kalıyor”Dr. Sevim Ergün girişimci gazetecilik ve sosyal medyadaki kadın gazetecilerin sorunlarına değindi. Ergün “Girişimci gazetecilik kavramı bir gazetecinin ürün ve yayıncılık mecrası oluşturmasıdır. Bunun birden fazla boyutu var. Psikolojik ve politik boyutları var. En büyük sebebi 2008 ekonomik krizinde ortaya çıkıyor. Gazeteciler kendilerine yeni bir iş alanı arıyor ve bu alana yöneliyorlar. Bunu üç şekilde ele alabiliriz. Bir yazı zamanlı girişimci gazetecilerden oluşuyor. Hem ulusal kanalda hem de Youtube gibi sosyal medya platformlarında çalışıyorlar. İkincisi tam zamanlı, tamamen sosyal medya platformlarına yönelmiş gazeteciler. Üçüncü grup ise işletme sahibi olan gazeteciler yani bu işten gelir elde eden istihdam sağlar hale gelmiş gazetecilerdir. İçerik temelli gazetecilere Nevşin Mengü, Fatih Altaylı, Özlem Gürses, Cüneyt Özdemir örnek verilebilir. Hizmet temelli gazeteciliğe Coşkun Aral ve 32. Gün Arşivi örnek gösterilebilir. Girişimci gazetecilik bir ekonomik kriz etrafında çıktı. Bunların gelir modelleri ise abonelik sistemleri, iş birlikleri, Youtube katıl butonudur. Bunların gelişme alanları sosyal medya platformlarıdır. Bu platformlar gazeteciliği değiştirdi. Her nesil kendi gazetecilik anlayışını değiştirir ve kendi anlayışını ortaya koyar” şeklinde konuştu. Ergün konuşmasının devamında medya alanındaki kadın problemleri hakkında konuşurken şu ifadeleri kullandı: “Kadınlar sosyal medya platformlarında da geri planda kalıyor. Nevşin Mengü, Özlem Gürses gibi isimler var ama sayıları çok az. Bununla birlikte onların da sponsorlukları çok az. Bu durumda aklımıza erkek yayıncılar sponsorlukta da mı daha avantajlılar sorusu geliyor. Kadın gazeteciler sponsor alamıyor. Tek gelir kaynakları Youtube katıl butonu ama erkek yayıncılar çok avantajlı. Büyük firmalardan güzel teklifler alıyorlar”.Etkinlik katılımcıların öğrencilerin sorularını cevaplanması ve hatıra fotoğrafının çekilmesinin ardından sona erdi.Kaynak için: Haber Üsküdar

07 ARA 2023

Pigu Creative Agency Üsküdar İletişim'in dış paydaşları arasına katıldı

Yeni Medya ve İletişim Bölümü öğretim üyeleri, öğrencilerin sektörle tanışmaları ve deneyimler kazanmalarını sağlamak adına Pigu Creative Agency ile dış paydaşlık için toplantı düzenledi.Toplantıya Pigu Creative Agency sahibi Yıldırım Beyazit, Yeni Medya ve İletişim Bölüm Başkanı Doç. Dr. Yıldız Derya Birincioğlu, Dr. Öğr. Üyesi Ceren Acun, Dr. Öğr. Üyesi Maria Pia Ester Cristaldi, Dr. Arş. Gör. Sadettin Demirel ve Arş. Gör. Neslihan Bulur katıldı. Toplantıda Yeni Medya ve İletişim Bölümü ile Pigu Creative Agency arasında gerçekleştirilecek iş birliğinin yol haritası çizildi.“Sektörden deneyim sahibi insanlarla bir araya gelmek bizim için çok önemli”Bölüm olarak atölye çalışmalarına ağırlık vereceklerini söyleyen Doç. Dr. Yıldız Derya Birincioğlu, “Öğrencilerimiz için daha geniş çapta bir şeyler yapmak istiyoruz. Bilhassa böyle sektörle alakalı deneyim sahibi olan insanlarla bir araya gelmek bizim için çok önemli. Bizler ders dışı etkinlikleri de çok önemsiyoruz. Bu amaçla önümüzdeki dönem için atölye çalışması planlamak istiyoruz. Atölye çalışmalarında öğrencilerimizin kendi eksiklerini görerek yeni şeyler öğreneceklerini ve kendilerine katkı sağlayacaklarını düşünmekteyim. Dış paydaşlık protokolünü imzaladıktan hemen sonra resmiyete dökmüş olacağımız projeyi gerçekleştirmekten memnuniyet duyacağız” şeklinde konuştu.Yıldırım Beyazit: “Her zaman destek sağlamaya hazırız”Öğrencilerin deneyim kazanabilmeleri adına her zaman destek vermeye hazır olduklarını belirten Yıldırım Bayazit, “Üniversitenize ve öğrencilerinize elimizden gelen bütün desteği sağlayarak öğrencilerinizin deneyimlerini geliştirmek isteriz. Bu süreçte hocalarımız da bize yol gösterecektir. Geçmişte atölye çalışmalarını dernekler üzerinde yaptığımızdan, bu alanda tecrübelerimiz bulunuyor. Üniversite öğrencileri sektöre yetişecek kişiler olacağı için bu alanda atölye çalışmaları yapmak bizi daha çok mutlu eder ve pozitif geçecek atölye çalışmaları olacağını düşünüyorum. Biz bu konularda yanınızda partner olarak görebileceğiniz şekilde her zaman size destek sağlayamaya hazırız” şeklinde konuştu.Kaynak için: Haber Üsküdar

06 ARA 2023

Yeni Medya ve İletişim Bölümü öğrenci temsilcileri ile dönem değerlendirme toplantısı gerçekleştirildi

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü'nün 2023 Güz Dönemi değerlendirme toplantısı, Yeni Medya ve İletişim Bölüm Başkanı Doç. Dr. Yıldız Derya Birincioğlu Vural, Dr.Öğr. Üyesi Ceren Acun, Dr.Öğr. Üyesi Maria Pia Ester Crıstaldı, Dr. Arş. Gör. Sadettin Demirel, Arş. Gör. Neslihan Bulur, Yeni Medya ve İletişim Bölümü sınıf temsilcileri Zeynep Ebrar Doğan, Nurefşan Çelik, Melike Şevval Korkmaz ve Ebrar Nisa Çayır'ın katılımlarıyla gerçekleştirildi. Toplantıda öğrencilerin dönem ile ilgili görüş ve önerileri alındı. Şikayetleri dinlenerek çözüm önerileri sunuldu. Temsilcilerle dönem sonu memnuniyet anketinin değerlendirilmesinin yapılmasının ardından, dönem değerlendirme toplantısı sona erdi.Kaynak için: Haber Üsküdar

06 KAS 2023

“Türkiye’de Gazeteciliğin 100 Yıllık Serüveni” konuşuldu

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü’nün Cumhuriyet’in yüzüncü yılı kapsamında düzenlediği “Türkiye’de Gazeteciliğin 100 Yıllık Serüveni: İnişler ve Çıkışlar” adlı etkinlik gerçekleştirildi. Etkinliğin konukları Dr. Öğr. Üyesi Recep Yaşar ile Dr. Öğr. Üyesi Engin Başçı son asırda Türkiye’de gazeteciliğin değişmezlerini ve yaşadığı değişimleri anlattı.Dr. Recep Yaşar: "Toplumsal olaylarda fatura basına çıkıyor"Dr. Öğr. Görevlisi Recep Yaşar, Türkiye’de iktidarların muhalefetteyken basına dair söylediklerinin iktidara geldiklerinde daima tersini yaptıklarını söyledi. Yaşar, “Toplumsal olaylarda suçlu hep basın oluyor. Yüz yıllık basın tarihinde bunu hep görüyoruz. Demokrat Parti de Basın Kanunu'nu eleştirerek iktidara geliyor ve Demokrat Parti iktidarının ilk yıllarında gazeteciler için “balayı dönemi" yaşanıyor. Ama 1 yıl sonra Demokrat Parti de basın özgürlüğüne dair verdiği sözleri tutmuyor. Medya ve gazeteciler Demokrat Parti iktidarında da benzer baskılar görüyor” dedi.Dr. Recep Yaşar, konuşmasında Cumhuriyet'in ilk yıllarından günümüze kadar basın özgürlüğünde yaşanan inişlere ve çıkışlara değindi. Dr. Engin Başçı: “Gazeteci gazetecinin kurdudur”Dr. Öğr. Üyesi Engin Başçı gazeteciler arasında yaşanan rekabetin istenmeyen yerlere de gidebildiğini ve örgütlü mesleki faaliyetlerin ortadan kalktığını söyledi. Engin Başçı, “Gazeteci gazetecinin kurdudur. Türk basın tarihi de bunun tarihidir. Provokatif gazetecilik geçmişte olduğu gibi günümüzde de yapılıyor. Rekabet etmek güzeldir ancak bunun sınırlarını iyi belirlemek gerekiyor. Bir gazeteci diğerini işinden etmek için çaba gösterir ya da gazetecilerin kazanımlarını tehlikeye atacak eylemlerin içerisine girerse, sorunlu bir rekabet başlamış demektir” ifadelerini kullandı.Etkinlik, konuşmacıların öğrenci sorularını yanıtlaması ve hatıra fotoğrafı çekilmesinin ardından sona erdi.Kaynak için: Haber Üsküdar

04 KAS 2023

“Kadınlar İçin Medya Eğitimi” etkinliği gerçekleşti

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü ve Sensiz Olmaz Sessiz Olmaz Platformu’nun birlikte gerçekleştirdiği “Kadınlar İçin Medya Eğitimi” etkinliği gerçekleşti.Kadın akademisyenlerin medyada daha aktif bir rol oynamalarını teşvik ederek, çeşitli perspektiflerin medya platformlarında daha fazla yer bulmasına katkıda bulunmayı amaçlayan eğitim, 4-5 Kasım tarihlerinde online katılım ile gerçekleşti. İki gün süren etkinliğin ilk gününde Yazar Ayşe Karabat, medya sektöründeki gelişmeler, görünürlük stratejileri ve iletişim becerileri konusunda teorik bilgiler paylaştı. İkinci gün pratik becerilerin kazandırılacağı bir eğitim programı sunuldu. Etkinliği düzenleyen Yeni Medya ve İletişim Bölüm Başkanı Doç. Dr. Yıldız Derya Birincioğlu Vural, röportaj ve canlı yayın deneyimine dair pratik bilgileri de içeren bu eğitimin, akademisyenlerin medya alanında daha etkin bir şekilde yer alabilmelerini ve seslerini daha fazla duyurabilmelerini hedeflediğini söyledi.Kaynak için: Haber Üsküdar

15 HAZ 2023

Yeni Medya ve İletişim Bölümü öğrencileri mezuniyet projelerini sundu

Yeni Medya ve İletişim Bölümü öğrencileri mezuniyet projesi olarak hazırladıkları dijital platform içereklerini jüri önünde anlattılar.Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü son sınıf öğrencileri, Mezuniyet Projesi kapsamında hazırladıkları projelerini jüri önünde sunarak başarılı bir şekilde tamamladılar. Prof. Dr. Nazife Güngör, Doç. Dr. Yıldız Derya Birincioğlu Vural, Dr. Öğr. Üyesi Ceren Acun, Arş. Gör. Neslihan Bulur ve Arş. Gör. Sadettin Demirel'den oluşan bölüm jürisi öğrencilerin projelerini değerlendirdi. Öğrenciler, projelerinde yeni medya teknolojilerini ve formatlarını kullanarak çeşitli alanlara odaklanan içerikler ürettiler. Podcast'ler, web sayfa tasarımları, video içerikler ve fotoğraf projeleri gibi farklı medya formatlarıyla kültür, sanat, spor, moda, turizm, eğlence ve tarih gibi spesifik konuları ele aldılar. Projelerde, gündeme dair güncel haber odaklı içeriklerin yanı sıra özgün ve ilgi çekici konulara da yer verildiği görüldü.Öğrenciler ayrıca projelerinin üretim sürecinde bilgi ve iletişim teknolojilerini etkin bir şekilde kullanmanın yanı sıra, alanda uzman kişilerle söyleşiler ve görüşmeler yaparak özgün içerikler oluşturdular. Kaynak için: Haber Üsküdar

01 MAY 2023

Doç. Dr. Yıldız Derya Birincioğlu Vural: Medya toplumsal cinsiyet rollerini öğretiyor

Toplumsal cinsiyet, bireyin fiziksel cinsiyetinden öte içinde yaşadığı toplumda sosyo-kültürel olarak var edilmiş özel kimliğine verilen isimdir. Toplumsal cinsiyet odaklı habercilik, kadınlara ve erkeklere belirli roller ile farklı görev ve sorumluluklar yükleyen ve bu yolla cinsiyetler arası eşitsizliğe yol açan toplumsal cinsiyeti ve kalıp yargıları sorgulayan, kadınlarla erkekleri eşit temsil eden, toplumsal cinsiyet eşitliğinin ana-akımlaştırılmasına hizmet eden bir gazetecilik anlayışını temsil ediyor. Bu yaklaşımıyla, hak haberciliğinin temelini oluşturan toplumsal cinsiyet odaklı habercilik, cinsiyet, cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri üzerinden ötekileştirilenlerin uğradıkları hak ihlallerini haberleştirmektedir.Bu önemli konuda Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim bölüm Başkanı Doç. Dr. Yıldız Derya Birincioğlu Vural ile bir röportaj gerçekleştirdik.Medyanın toplumsal cinsiyetin oluşumuna etkileri hakkında görüşleriniz nelerdir?Hem geleneksel medya hem de yeni medya toplumsallaşma aktörü olarak rol oynuyor. Her seferinde kendisine uygun cinsiyet rollerini öğretiyor, üretiyor ya da inşa ediyor. Bu sebeple de medyada yer alan sembolik içerikler doğal değildir aksine abartılı ve çarpıtılan ideolojik sunumlardan oluştur. Medyada gerçeğin tercih edilen bir görünümünü diziler, televizyon programları ve haberler üzerinden oluşturuyor. Geleneksel medya kadar günümüzde toplumsal cinsiyet rollerinin inşasında etkili olan bir diğer alan ise yeni medya mecralarıdır. Instagram, Twitter ve Tiktok gibi mecralarda kadınlara süper kadın imgesine dair mesajlar aktarıyor. Bu mecralarda kadınlar hem özel alanda hem de kamusal alanda ondan beklenen performansı eksiksiz yerine getirmelidir.  Özel alanda duygusal emek üretimi, çift mesai anlayışı, bakımlı olma zorunluluğu ve annelik olgusu başta Instagram anneleri tarafından her gün yeniden üretiliyor. Diğer taraftan geleneksel medyada ise üretilen kadın rolleri güçlü kadın imgesinin aksine özel alan içerisinde hapsedilen kendisini başkaları üzerinden tanımlayan kadın imgesine dayanıyor. Stereotipleştirilen kadınlar ebeveyn, eş, partner ya da sevgili olarak tanımlanıyor. Bu sebeple medya toplumsal cinsiyet oluşumunda aslında en temelde stereotiplerin yaygınlaştırılması, toplumsal cinsiyet rollerinin kanıksanması, normalleştirilmesi ve içselleştirilmesinde büyük bir etkiye sahiptir.Etik gazetecilik için gazeteciler haberlerinde cinsiyet eşitliğini nasıl kullanmalıdırlar ve toplumsal cinsiyet odaklı bakış açısı kazanmak için nelere dikkat etmeleri gerekir?Öncelikle, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için en temelde problemli haber dili değişmelidir. Haber dilinde edilgen cümleler yerine etken cümleler kullanılırsa eylemi gerçekleştiren faile odaklanılabilir. Böylelikle failin anonimleşmesinin önüne geçilir. Özellikle kadına şiddet haberlerine bakıldığında en sık karşılaşılan etik sorun failin eyleminin açık ve net ifade edilmemesidir. İkinci olarak haber çerçevesi toplumsal cinsiyet eşitliğini amaçlamalıdır. Haber içeriğinde yer alan kadın ve erkeğin iddiaları eşit oranda verilmelidir. Bu eşitlik tarafların birinin hayatta olmaması durumunda uzman görüşleri ile güçlendirilmelidir. Haberin aktardığı mesaj tek taraflı bir yapı göstermemelidir. Dil ve söylem yargılayıcı ifadelerden oluşmamaları, toplumsal cinsiyet klişelerini üretmemelidir. Haberde temsil mekanizmalarının uygun bir şekilde kullanılması gereklidir. Üçüncü olarak haberin görselleştirilmesine dikkat edilmelidir.  Medyada kadın hep eş, anne, fedakâr kadın olarak temsil edilir. Bakın mesela özellikle şehit haberlerine ya da daha travmatik olayların haberleştirilmesine burada kadın imgesi tercih edilir. Diğer taraftan bir futbolcunun maç performansı sevgilisi ile birlikte çekilen bir görsel üzerinden servis edilir. Kadın bu tarz haberlerde magazin nesnesi olarak kullanılır. Bir grip haberinde ilk olarak kadın görselinin tercih edilmesi bu imgeyi araçsal bir varlık olarak konumlandırır.  Medyada yer alan kadın temsilleri doğal, eşit bir varlık ya da örgüt-eylem öznesi olarak yeniden organize edilmelidir. Bir anlaşmanın imzalanması ya da bir aktivist eylemin içerisinde yaşama dair var olan tüm olayların aktarımında en az erkekler kadar kadınlar da temsil edilmelidir. Ez cümle toplumsal cinsiyet eşitliği odaklı haber üretiminde haber çerçevesi, dili ve görseli birlikte organize edilmelidirMedyanın toplumun düşünme ve konuşma biçimlerini etkilediği görüşünden yola çıkılarak cinsiyetçilik söylemleri potansiyel şiddeti barındırır mı? Bu konudaki görüşleriniz nelerdir?Medya toplumun düşünme ve konuşma biçiminde uzun vadede bir etkiye sahiptir. Medya metinlerinde şiddetin estetize edilerek sunumu uzun vadede meşrulaştırma ve normalleştirme etkilerini artırıyor. Özellikle bazı dizi sahnelerinde, kadın değersizleştiriliyor, aşağılanıyor, şiddet pornografikleştiriliyor, kalıp yargılar üretiliyor. Cinsiyetçiliğin birçok türü medya metinlerinde korumacı, düşmanca ya da çelişik duygulu türlerinde üretiliyor. Gündelik hayatta ve medyada en çok tepki duyulan tür fiziksel şiddettir. Oysa medya metinlerinde başta fiziksel şiddet olmak üzere, ekonomik, cinsel, psikolojik ve dijital farklı şiddet türleri de üretiliyor. Medya metinlerinde yer alan şiddet türleri, uzun vadede normalleştirme etkisi yaratıyor.Kadınların haberlerde yeterince temsil edilmeyişleri, temsil edildiklerinde ise hak ihlâllerine uğrayışları hakkındaki görüşleriniz nelerdir?Haber metinlerinde öncelikle kadınlar haberin öznesi değil, nesnesi olarak gösteriliyor. Haberin çerçevesi değiştirilmeli ve dönüştürülmedir. Bununla beraber ayrıştırıcı ve yargılayıcı olmayan, eril dili güçlendirmeyen söylemler üretilmelidir. Mansplainingden (erbilmişlikten) vazgeçilmelidir. Mansplaining ile erkeklerin kadınlar üzerindeki üstten ve kibirli bakışı normalleştirilirken yargılayıcı ve aşağılayıcı dili yaygınlaşıyor. Bu kavram oldukça önemli çünkü erkekler medya mansplaining kavramı üzerinden mesajlarını aktarıyor. Medya kadınları da erkekler üzerinden temsil ediyor. Temsil edilenler kadar edilmeyenler de önem kazanıyor. Eksik temsil sorunu oluşuyor. Medyada yer alan uzmanların sadece erkeklerden seçilen yapısı değiştirilmelidir. Kadın uzmanların görünürlüğünün artırılmasına yönelik projeler bulunuyor. Örneğin ‘Sensiz Olmaz Sessiz Olmaz Platformu’ medyada kadın uzmanların daha görünür olması için farklı uzmanlık alanları bulunan birçok kadını bir araya getirerek medya eğitimleri veriyor. Medyada yer alan cinsiyet temsiliyetini dengeli hale getirmek için erkek uzmanlar kadar kadın uzmanların da rol model olarak topluma sunulması gerekiyor. Aslında söylemeye çalıştığım şey toplumsal cinsiyet eşitliğini yaratmak için özellikle medya alanında pozitif ayrımcılık yapılması gerektiğidir. Çünkü medyada oldukça erkek egemen bir süreç hakim bu sebeple eşitlik öncesi pozitif ayrımcılık gerekiyor. Bunun dışında ötekileştirmenin önüne geçmek, ayrıştırıcı dilin önüne geçebilmek için de cinsiyetçi söylemlerden uzaklaşılmalıdır.Medyanın gelenekselden dijitale dönüşmesi, tıklanma kaygısını da meydana getirmiştir. Bu kapsamda haberlerin daha fazla tıklanması uğruna gazetecilerin cinsiyetçi söylemler içeren başlıklar oluşturmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?Kültürün dijitalleşmesi ile bireyler gündelik yaşam pratiklerini yeni medya ortamlarına taşıyor. Yeni medya ortamında yaşanan post-truth dönemi ise hakikatin bulunmasında ve kavranmasında içeriklerin tekrar tekrar kontrol edilmesi gerekliliğini doğuruyor. Ancak izlerkitle post-truth döneminde sansasyonel bir içeriğe rağbet gösteriyor ve sadece kendi fikirlerine uygun fikirleri doğru ya da gerçek kabul ediyor ve o fikirlerin üzerinden var olan içeriklere yöneliyor. İçeriklerin gerçeklik ile bağı tıklanma kaygısı üzerinden şekilleniyor. Haber içeriğini üreten kişiler çerçevesinde bakılırsa click stream  (tıklanma akışı) trafiği yaratmak noktasında oldukça önemli bir kriter haline dönüşüyor. Gazetecilik pratiği Google odaklı bir gazetecilik pratiğine dönüşüyor. Fuchs'un ifadesiyle Google kapitalizmi çerçevesinde tıklanma odaklı habercilik anlayışı reklam verenlerin belirlediği kriterler çerçevesinde oluşturuluyor. Tıklanma kaygısı ise sansasyonel başlık, içerik oluşturmaya alan açıyor. Hatta bazen başlıkla görsel uyumsuzluğu cinsiyetçi söylemlerin inşa edilmesinde tetikleyici bir etki yaratıyor. Diğer taraftan da kamuoyunun beklentisini yönlendirme noktasında, trafiği oluşturma kaygısı bulunuyor. Bu noktada cinsiyetçi başlıklar cinsiyetçi haber gövdeleri ile sunuluyor hatta düşmanca, korumacı ya da çelişik, duygulu gibi farklı farklı cinsiyetçilik türlerini üretilerek insanların duyguları sömürülüyor.  Bu alanda medya profesyonellerine yönelik toplumsal cinsiyet eğitimi projeleri yaygınlık kazanıyor. Ben 2019 yılından itibaren Birleşmiş Milletler ve AB projeleri kapsamında medya profesyonelleriyle eğitim çalışmaları gerçekleştiriyorum. Orada da en çok tartıştığımız konulardan biri tık odaklı habercilik ve getirdiği zorunluluklar… Editörler, muhabirler, haber müdürleri her seferinde haberin tıklanmadığında izlerkitleye ulaşmadığını, reklam verenlerin ilgisini çekmediğini belirtiyor.  Bu sebeple başlıklar sansasyonel bir nitelik içeriyor, görseller tıklanmaya uygun seçiliyor ve cinsiyetçi söylemler her geçen gün üretilerek o toplumun hassasiyetleri uyarılarak trafik oluşturuluyor.  Yeni medyanın cinsiyetçi içeriklerinden uzaklaşması için reklam verenlerin ekonomi politik gücünün dışında bir yapı oluşturulmalıdır.Cinsiyete yapılan yersiz vurgular, kadınların ve LGBTİ+'ların haberlerde fotoğraflarının pornografik sunumu, kadına ve LGBTİ+'lara yönelik şiddet haberlerinde fail erkekler yerine mağdurların teşhir edilmesi, haber dilinin eril ifadelerden temizlenememesi gibi durumlarda medya dönüşümünün yaşanması için önerileriniz nelerdir?LGBT+ ve kadına yönelik şiddet haberlerinde aşırı bir marjinalleştirme ve ötekileştirme olgusu bulunuyor.  Medya mağdur odaklı bir bakış açısı sunduğunu belirtirken bu ötekileştirme olgusunu yaygınlaştırıyor. Medyada mağdur odaklı değil fail odaklı bir bakışa ihtiyaç var. Bu sebeple ben özellikle tersine çevirme taktiğinin oldukça etkili olacağını düşünüyorum. Tersine çevirme taktiğiyle; bir kere özellikle Fail odaklı bakış ile mağdurun görselinin paylaşım yerine eylemi gerçekleştirenleri toplum tanıyabilir. Mağdur yerine failin fotoğrafının paylaşılması, haber dilinin tamamıyla tersine dönüştürülüp, doğrudan fail üzerinden sürecin anlatılması gerekir. Haber sunumlarında mağdurun özel hayatına dair, onun yaşamına dair her detay paylaşılıyor. Mağdur hakkındaki her detay bilgilendirme mağduru suçlamaya yönelik bir mekanizmaya katkı sağlıyor. Bu yapının dışına çıkmak için haberin çerçevesini tersine çevirmek gerekiyor. Özellikle önyargılı, yargılayıcı ve suçlayıcı dilin bir dil geliştirilmelidir. Olayla ilgisi bulunmayan görseller kullanılmamalıdır. Haber fail odaklı olarak oluşturulmalıdır. Diğer taraftan uzman görüşünün kullanılmasında da eril dilden uzaklaşmak için kadın uzmanların rol model olmasına imkân tanınmalıdır. Tersine çevirme taktiği uygulanabilir ise, bugüne kadar kanıksanan mağdur odaklı bakış açısı yerini fail odaklı bakış açısına bırakabilir. Mağdurun olayla ilgisi olmayan tüm fotoğraflarının galeri şekline dönüştürülmesi, mağdurun yaşam tarzına yönelik eleştiri alanı yaratan sunumların önüne geçilebilir.  Haber dilinin alt metninde izlerkitleye sunulan mağdurun yaşam biçimi ile eylemin haklılığı arasında kurulan ilişki de ortadan kaldırılabilir. Fail ilk olarak hukuksal boyutta eylemlerinin cezai sorumluluğunu alırken ikinci olarak da medya toplumsal bir bilinç oluşturarak fail ile ilgili bir kamuoyu yaratmalıdır.  Kamuoyunun yaratılmasında cinsiyetçi gözlükler çıkarılmalıdır. Fail anonimleştirilmemelidir, tam tersine görünür hale getirilmelidir. Böylelikle toplum cinsiyetçi gözlüklerini çıkartabilir ve ataerkil bakış açısı cinsiyet eşitliğine yönelik bir şekle dönüştürülebilir.Kaynak için: Haber Üsküdar

06 OCA 2023

Bir Haber Üretim Biçimi Olarak Video Habercilik konulu etkinlik gerçekleştirildi

Bir Haber Üretim Biçimi Olarak Video Habercilik konulu etkinlik, 6 Ocak 2023 tarihinde, saat 14.30'da Fuat Sezgin Konferans Salonu'nda düzenlenmiştir.

15 ARA 2022

Üsküdar İletişim'de iletişimin tohumları atıldı

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü ile Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü'nün ortaklaşa düzenlediği “Sektörel Deneyimler: İletişimin Tohumlarını Atmak” konulu söyleşi gerçekleştirildi. Etkinliğe MFY Art Media Kurucusu Muhammet Fırat Yarar konuk oldu.Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde gerçekleşen etkinlikte iletişimin tohumları MFY Art Media Kurucusu Muhammet Fırat Yarar ile atıldı. Muhammet Fırat Yarar'ın deneyimlerini aktardığı etkinlikte, üniversite hayatının gerçek yaşama bir yol olduğu ve bu yolda öğrenilenlerin sektörde kıymetli olduğu vurgusu yapıldı.“Aslında gerçek hayat sandığınız, gerçek hayat değil”En önemli şeylerden birinin deneyim transferi olduğunu belirterek konuşmasına giriş yapan Yapımcı Muhammet Fırat Yarar, “Zamanda yolculuk kavramını duymuşsunuzdur. Bu kavram aynı zaman içerisinde hızlı hareket demek. Yani kameraman olmak istiyorsunuz belki ama bir insanın kameraman olması üç ay sürerken başka bir insanın iki yıl sürebilir. Bu tam anlamıyla deneyimlerle ortaya çıkan bir şey. Deneyimler de sizin zamanda hızlanmanızı sağlayan çok büyük bir etken. Aslında üniversite kavramı şu yüzden çok önemli; hocalarımız özellikle deneyimlerden geçmiş kişiler ve edindikleri bilgileri bizlere aktarıyorlar. Sektöre girdiğinizde sudan çıkmış balığa dönüyorsunuz. Aslında gerçek hayat sandığınız, gerçek hayat değil. Bunu anlıyorsunuz. Çünkü yanınızda ne aileniz ne okulunuz ne başka bir destekçiniz, hiç kimse yok. Yalnızsınız ve çuvala koyduğunuz bilgileriniz var. Bir ortama girdiğiniz zaman o bilgileri çıkartıp sunmanız lazım. Ama şimdi yani üniversite zamanında bu çuvalı dolduramazsanız zorluk çekersiniz” ifadelerini kullanarak üniversitede edinilen bilgilerin önemini vurguladı.“Sektörde öğrendiğiniz bilgilere çok ihtiyacınız oluyor”Yapımcı Yarar, üniversite bilgilerinin önemiyle ilgili konuşmaya devam ederken hocalarımızın desteğinden ve bilgilerinden faydalanmamız gerektiğini şu sözlerle dile getirdi: “Üniversite bir üretimhanedir. Öğrendiğiniz şeyi hayata geçirme yeridir ve burada bir şeyler öğrenirken, günümüzde çok şanslıyız ki hocalarımız çok deneyimli. Hocalarımız bize öyle bilgiler veriyor ki bunlar hata yapabileceğimiz bilgiler değil. Çünkü formül de elimizde. Formülü uygulamaya başladıkça o formülü hayatımıza geçirmeye ve hayatınızı normalleştirmeye başlarsınız. Kamera nasıl kullanılır? Senaryo nasıl yazılır? Kimse senaryo yazmayı bilerek doğmadı. Ufak ufak hatalar yapa yapa, o hataları düzelterek oluyor. Ben şu an oturduğunuz yerleri özlüyorum. Sektörde o kadar fazla ihtiyaç oluyor ki öğrendiğiniz bilgilere. Okul zamanında sektörde çalışırken bir hata yaptığımda ben hemen hocama koşardım: ‘Burada bu problemi çözemedim nasıl yapabilirim?’ diye sorardım ve hemen bunun formülünü veriyordu. Sen de onu ertesi gün sete gidip uygulayabiliyordun. Böyle bir konfor veriyor. Ama bilinçli olursanız.”“Bu alan bana daha yakın dediğinizde kendinizi bulmaya başlıyorsunuz”Kendimizi keşfetmenin gerçek hayattaki zorluklara göğüs germenin başlangıcı olduğunu belirten Yapımcı Yarar, “Gerçek hayat öyle değilmiş dediğinizde hayat size gülümsemeye başlıyor ve diyor ki artık yürümeye başlaman lazım. Yaptın, yaptın, yaptın… Hala yapmaya devam edeceksin ya da maratona katılıp koşmaya başlayacaksın. ‘Ama nereye?’ diye sorman lazım, hedef koyman lazım. Bunu da üniversite zamanında kendi karakterinizi, kendi olmak istediğiniz yeri kafanızda belirleyerek yapacaksınız. Siz derslerde hayatta nelerle karşılaşacağınızın bir demosunu görüyorsunuz. Hepsini görmeniz lazım ki kendinize uygun olanı bulmanız lazım. Burası bana daha yakın dediğinizde kendinizi bulmaya başlıyorsunuz. Bu aldığınız dersleri uygulamanız lazım. Staj süreleri kısa. Biraz kendinizden vermeniz lazım. Eğer arkadaşlarınızla uyum içerisindeyseniz bir araya gelin ve hayat için somuta geçmeye başlayın. Yani artık bir kısa film çekmeye başlayabilirsiniz. Mezun olduğunuzda kısa filmleriniz olmuş olacak ama izlediğinizde ilkini beğenmeyeceksiniz. En sonuncuyu izlediğinizde nereden nereye geldiğinizi göreceksiniz. İşe girmeye çalıştığınızda ‘Ben yeni mezunum’ demezsiniz, ‘Ben deneyimliyim kısa filmlerim var’ dersiniz. Artık sektörde şuna bakıyoruz: içerik nasıl, hazırlama becerisi, iyi ve uyumlu çalışma, kadrajlayıp program çekebilme becerisi… İçerik çıkarabilmeniz için deneyimli insanlara ihtiyacınız var. Deneyimlendiğiniz zaman pratikleşiyorsunuz. Deneyimli olmayanlar sizden geri kalmış oluyor. Deneyimsiz birini alırsanız ve kendisini geliştirmezse sizi de geri çeker” şeklinde konuştu.“Geçmişinize gidin. Orada çok şey bulacaksınız”Kendini keşif yolculuğunu, nereden nereye vardığını anlatan Yapımcı Muhammet Fırat Yarar, “İlk başta kendime hedef koydum. Ben 6. sınıftayken kaptan olmayı çok istedim. Hep denizle alakalı şeyler izliyorum, araştırmalar falan yapıyorum. Olacağım yani bitti. O arada tabii hayat başka şeyler de yaşatıyor. Siz bunu sonradan fark ediyorsunuz. Kurtlar Vadisi çok popülerdi. Mahallede arkadaşlarımla birlikte sahnelerini kendi açımızla çeker ve montajlardık. O zamandan bir şeyler canlanmaya başlamış farkında olmadan. Geçmişinize gidin. Orada çok şey bulacaksınız. Ben bunları sonradan fark ettim. Hayat size tokat attıktan sonra geçmişinize gidip bir şeyleri çözmeye başlıyorsunuz. Sonrasında denizcilik meslek lisesi kazandım. Orada gemi teknisyeni oldum. Güvertede yer yoktu ama onların da derslerine girerdim. Simülasyonda gemi falan sürerdik. Benim gemi maketi falan tasarlamam gerekirken ben artık alanım olmayan bir yerde bir şeyler yapmaya başladım. Liseden mezun olurken gemi sürebiliyordum. Ben dersim bittiğinde simülasyon odasına girip gemi kullanıyordum. Boğaz Köprüsü'nden gemi ile nasıl geçilir? 50 kere gemi batırmışızdır. Gitmek lazım ki o sana gelsin. Kaçarsan o sana gelmez. Sonra kaptanlarla tanışmaya başladık. Konferanslar düzenlendi. Zorluklarını öğrendik. Kaptanlara deneyimlerini sorduk. Lise bittikten sonra üniversitede uzak yol kaptanlığını kazandım. Çok fazla kaptanla görüştüm, tanıştım. Sonra bir kaptan arkadaşım evlendi. Balayından geldikten sonra altı aylık sefere çıktı. O sıralarda çocuğu doğmuş ve büyümüştü. Ben bunu görünce böyle bir hayat yaşayamam diyerek bıraktım. Sonra geçmişe gittim. Radyo, televizyon ve sinema yazdım. Gönüllü bir ekiple tanıştım. Gazetelere içerik üretiyorlardı. Ben de katıldım onlara. Bir ünlüyle röportaj yapacaktık ve kendi platformumuzda yayınlayacaktık. Birinci bölümde kartı almayı unuttuk. Ünlünün adını hatırlamıyorum. Kendi telefonunu verdi çekmemiz için. Koyduk, çektik derken deneyimlenmeye başladık. 4 kişilik ekibiz, kartları ve bataryaları çekim öncesi kontrol etmeye başladık. Zaman geçti bir konuk bize inanılmaz haberler vermeye başladı. Diğer kanallar, gazeteler bizden haberleri aldı. Talep almaya başladık. Ne kadar çabalarsan hayat sana o kadarını geri verir” dedi. Kaynak için: Haber Üsküdar

09 HAZ 2022

Türkiye’nin En Derin Magazin Çukuru Şokopop Üsküdar'da

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü tarafından “Yeni Medyada Yayıncılık: Türkiye’nin En Derin Magazin Çukuru Şokopop” etkinliği Doç. Dr. Yıldız Derya Birincioğlu moderatörlüğünde, Şokopop kurucusu Ekim Acun’un katılımıyla gerçekleştirildi.Türkiye magazin haberciliğine yeni bir sayfa açan Ekim Acun “ Yeni Medyada Yayıncılık: Türkiye’nin En Derin Magazin Çukuru Şokopop” başlıklı etkinlikte Şokopop kanalını anlattı. Şokopop kanalının kuruluş serüveninden bahseden Şokopop kanalı kurucusu Ekim Acun, “Ortaokul yıllarında Sinema ve Televizyon Bölümü okumaya karar vermiştim. Yönetmenlik yapmak istiyordum. Üniversitede Sinema ve Televizyon okudum. Mezun olduğum sene bitirme tezimi ‘Türkiye Sinemasında Kadın Cinselliğinin Evrimi’ üzerine yaptım. O dönemde tez danışmanım çok tutkulu olduğumu görüp beni yüreklendirdi. Çünkü kendimi bildiğimden beri geçmişe çok takıntılı bir çocuktum. Türkiye’ye döndüğümde Kanal D’nin YouTube kanalı NetD’de çalışmaya başladım. Bir çok kanalın editörlüğünü yapıyordum. Şokopop kanalı fikrimi kanal müdürüne sundum. Niş bir iş olduğunu söyledi. Birkaç ay sonra da işten ayrıldım. Ailem ve çevrem bu işi yapmamı çok istiyorlardı. Sancılı bir süreçten sonra kanalı kurdum” ifadelerini kullandı.“Video hazırlama sürecimiz oldukça meşakkatli ve uzun oluyor”Videoların yapım aşamalarını anlatan Ekim Acun, “Geçtiğimiz yıl Blutv’ye yaptığımız ‘Yeşilçam 101’ serisi açık öğretim formatındaydı. Yeşilçam’ın hikayesini açık olarak ortaya koyan bugüne kadar yapılmış nadir işlerden birisi oldu. Çok özenli çalıştık. Sadece o proje için değil genel olarak hazırladığımız tüm işlerde bu özenle bir yaklaşımımız oluyor. Konuyu seçiyorum, ardından araştırma sürecine giriyorum. Bu araştırma süreci ilk başta online olarak başlıyor. Milliyet ve Cumhuriyet gazetesinin arşivi dijital olarak var. Gazetelerden bulduğumuz kupürleri teker teker tarihleriyle not alıyoruz. Ardından devlet kütüphanelerine gidip diğer gazetelerin o tarihlerdeki ciltlerini bulup tarıyoruz. Taradığımız haberlerin hepsini derleyip, o bilgiler ışığında bir metin hazırlıyoruz. Bir video için 10-12 sayfalık bir metinden söz ediyoruz. Metinde yazdıklarımızın hepsini kupürlerle iliştiriyoruz. Ardından ses kaydına alıyorum ve kurgu sürecimiz başlıyor. Ses kaydında akan her şeyi birebir kupürü, video görüntüsü ya da onunla bağlantılı olan resimle kurguluyoruz. Video hazırlama sürecimiz oldukça meşakkatli ve uzun oluyor” dedi.“Blutv ve Gain ile çalıştık, ileride başka yerler de olacak”Dijital platformlara geçişinden ve yaptığı işlerden bahseden Ekim Acun, “Blutv ve Gain ile çalıştık, ileride başka yerler de olacak. Örneğin; Blutv’de ‘Yeşilçam 101’i yapana kadar dört farklı iş için konuştuk, bir şeyler yapma ihtimalimiz oldu. Ama kısmet olmadı ve gerçekleşemedi. Gain’in ilk gittikleri içerik üreticilerinden birisiyiz. Ben ve ekibim açısından dijital platformlarla çalışmanın şöyle bir mantıklı yanı var. Youtube’a ürettiğimiz içeriklerde sponsorlu videolar olursa gelir elde ediyoruz. Onun dışında kanalın YouTube üzerinden hiçbir geliri yok. Çünkü kullandığımız tüm görüntüler ve müzikler telif hakkı içeriyor. Dört senedir Youtube üzerinden sadece on beş bin kazandık. O nedenle videolarımızda yüksek profilli bir çok markayla çalıştık. Ama dijital platformlarla çalıştığınızda en başta kontratınıza içeriklerinize karışılmayacağı maddelerini ekletirseniz çok rahat bir şekilde içeriğinizi üretmiş oluyorsunuz“ dedi.“Videolarımızı her yaş kuşağı izlemeye devam ediyor”Videolarını izleyenlerin yaş skalası için, 'X' in altındaki iki jenerasyonda dikkat dağınıklığı daha fazla. Daha hızlı, daha tempolu videoları izlemeye yatkınlık ve onlardan sıkılmamaya bir eğilim var. Videolarımız uzunlar, evet. Ama bir dakika içerisinde müziklerle uyumlu o kadar görsel görüyorsunuz ki hiç sıkmadan izlenilebiliyor. YouTube Türkiye’deki izleyici dikkat oranının en yüksek olduğu üç beş kanaldan biri bizimki. YouTube analitiklerinde de her yaş kuşağı demografisine göre görebiliyorsunuz. Videolarımızı her yaş kuşağı izlemeye devam ediyor” dedi.“İçinizden geleni yapın ve içinizden geleni yapmayı çok ertelemeyin”Ekim Acun, YouTube’a girmek isteyenlere tavsiyeler de bulundu: “İçinizden geleni yapın ve içinizden geleni yapmayı çok ertelemeyin. Çünkü bir defa o şey içinizden geliyorsa aslında nasıl yapacağınızı biliyorsunuz demektir. Sonrasında bu ancak böyle olursa güzel olur şu ancak şöyle olursa daha profesyonelce olur deyip kendinizi tutmayın, içinizdekini bir dökün. Döktüğünüz zaman zaten onun alacağı yollarda yavaş yavaş belli olmaya başlıyor. Bir anda da olmuyor. YouTube Türkiye tık oranı açısından pek bir şey vadetmeyen bir noktada. Gelen vergilerle birlikte kazancınız büyük anlamda uçacak. Bir anda gireceksiniz ve üzerinize para yağdıracaklar diye bir şey söz konusu değil. Siz içinizdeki cevheri ortaya koyup özenli bir iş ortaya çıkartırsanız, insanlar sizi bulup takip etmeye başlıyorlar. Hızlı bir şekilde ilerlemeye başlıyorsunuz. Benim bu işten hiçbir maddi beklentim, işime dönüşebilir gibi bir projeksiyonum yoktu. Kendi kendine gerçekleşti. Yeni medyada gönlünüz varsa mutlaka yapın. Para kazanmak için yapmayın. Ortaya koymak istediğinizi, bu ilerde bana kapılar açar ya da yapıp görmek istiyorum diye başlamak istediğiniz her neyse onu yapın. Çünkü alan tamamen buna açık.”Kaynak için: Haber Üsküdar

16 ŞUB 2022

Yeni Medya ve İletişim Bölümü Medya Glory Ajans ile dış paydaş toplantısı gerçekleştirdi

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü, Media Glory Ajans’tan Yusuf Bedir ile dış paydaş toplantısı gerçekleştirdi.Yeni Medya ve İletişim Bölümü öğretim üyeleri, Media Glory Ajans’tan Yusuf Bedir ile dış paydaşlık için bir toplantı düzenledi. Toplantıya Yeni Medya ve İletişim Bölüm Başkanı Doç. Dr. Yıldız Derya Birincioğlu, Doç. Dr. Feride Zeynep Güder, Doç. Dr. Eren Ekin Ercan, Dr. Öğr. Üyesi Hasan Topaçoğlu, Arş. Gör. Zeynep Şehidoğlu ve Arş. Gör. Neslihan Bulur katıldı.Sektöre ile akademinin uyumuna vurgu yapıldıSektör ile akademinin zaman zaman uyuştuğunu zaman zaman da farklılaşmaya başladığını düşündüklerini belirten Doç. Dr. Yıldız Derya Birincioğlu, sektörde yer alan öğrencilerin hangi alanlarda eksik olduklarını ve sektörel anlamda akademiye neler önerebileceklerini sordu. Dış paydaş toplantısının konuğu Yusuf Bedir, çalıştığı öğrencilerden edindiği tecrübeyle soruyu şu şekilde cevapladı: “Öğrencilerin çoğu ne iş yapacaklarının farkında değiller. Genelde muhabirlik üzerine kurulu hedefler var. Medyaya yönlendirilmeleri daha iyi. Öğrenciler genelde sektörü bilmiyorlar. Medya planlama ve satın alma biraz niş bir alan. Çalışan kişi sayısı az. Yerel ajanslar kendilerini geliştirmeye devam ediyor. Öğrenciler öncelikle bilinçlenmeli, sektörün ne olduğunu bilmeli ve okurken alt yapı zemini hazırlanmalı. Ajanlarda genelde elemanları sıfırdan alma söz konusudur. Sadece kişisel gelişimine, konuşmasına ve eğitime açıklığına bakılır. Geri kalan şeyleri iç tarafta öğretiriz. Bunun üniversite tarafında bir bilgi akışı olsa, planlamaya dair bilgiler verilse işe giriş anlamında farkındalık yaratır.”"Müfredat öğrencilere ciddi bir avantaj sağlayacak şekilde değiştirilmeli"Media Glory Ajans Avukatı, öğrencilerin bilinçlenmesi ve tecrübe elde etmesi açısından planladıkları çalışmaları şu sözlerle açıkladı: “Müfredatlarda olumlu bir şey olduğunu pek sanmıyorum. Organize olmadan önce planlama ve satın almayla ilgili tezlerin olup olmadığına baktım. Yalnızca bir tane yüksek lisans tezi gördüm. O da sanırım 2012 yılında yazılmış. Çok genel geçer şeylerden oluşuyordu. Tanıtım amaçlı yazılmış bir tezdi. Sektörün tanıtılmasını geçen sene yapmıştık. Bu seneki programda ders müfredatı şeklinde ya da bir haftalık çalışma programı şeklinde planlama ve satın alma konusunda öğrencileri bilinçlendirelim. Reklam sektöründen ve kreatif tarafından isimlerle organizasyonlar yapabiliriz diye düşünüyoruz. Şu an fikir aşamasındayız. Sektörel anlamda öğrenciler için mezun olmadan önce ciddi bir bilinç ve avantaj kazanmalarını sağlar.”Sertifika programı yapılarak medya planlaması hakkında öğrencilerin eksiklikleri tamamlanacakDoç. Dr. Yıldız Derya Birincioğlu, gelecek yıl için farklı planlamalar yapabileceklerinden ve atölye çalışmasının sertifika programı niteliğinde uzun süreli uygulanabileceğinden bahsederek, “Öğrenci mezun olur olmaz bir ajansa gidecek, bir şeyler üretmeye çalışacak. Fakat bunu planlama konusunda eksikliği var. Bunu gelecek yıl planlayabiliriz. Hangi alanlara daha çok yoğunlaşmalıyız, önce kavramlar ve terimler açıklanabilir, süreç planlaması üzerine farklı alanlardan bahsedilebilir. Ajansların kendi içerisindeki farklı dinamikleri, planlama aşaması, reklam verenle görüşme aşaması, kreatif tarafı tek başına ele alınmıyor. Farklı birimlerle bir bütünü oluşturuyor. Atölye çalışmasını bir sertifika programına dönüştürebiliriz. Öğrencinin ilgisini keşfederek planlama sürecinin içeriğini de oluşturabiliriz. Medya planlaması dediğimiz aşamalar kendi programımıza göre 14 hafta sürer. Hangi haftanın ağırlığı daha fazla olabilecek şekilde planlayalım kısmı önemli olabilir. Biz ister istemez daha önce sektörde çalışmış olsak da akademiye yoğunluk verince oranın bakış açısına yoğunluk verebiliyoruz. Sektörün bakış açısını mümkün olduğunca dahil etmek istiyoruz. Dışarıdan öğretim görevlisi alarak bu bağı kuvvetlendirmeye çalışıyoruz” dedi. Öğrencilerin sektörde deneyim elde etmelerini sağlayan staj programı hakkında konuşuldu. Atölye çalışmasını stajla birleştirilebilecek bir şekilde planlama yapılmasına karar verilerek bazı öğrencilere online staj imkanı sunabileceklerini söylediler.Kaynak için: Haber Üsküdar

06 OCA 2022

Belgesel fotoğrafçısı Yücel Tunca: "Medya, toplumu biçimlendiren bir manipülasyon aracıdır"

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü tarafından ‘Fotoğraf, Bellek ve Hakikat’ başlıklı bir söyleşi gerçekleştirildi. Etkinliğe Sarı Denizaltı İnisiyatifi kurucusu ve belgesel fotoğrafçısı Yücel Tunca konuk oldu. Yeni Medya ve İletişim doktora öğrencileri etkinliğe interaktif katılım sağladılar.Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü tarafından düzenlenen ‘Fotoğraf, Bellek ve Hakikat’ başlıklı söyleşinin konuğu Belgesel Fotoğrafçısı Yücel Tunca oldu. Moderatörlüğünü Yeni Medya ve İletişim Bölüm Başkanı Doç. Dr. Feride Zeynep Güder’in üstlendiği etkinlikte fotoğrafın gerçeklikle arasındaki bağ ve fotoğrafçının bu gerçeklikteki yeri tartışıldı.Yücel Tunca: "Medya için fotoğraf üretmek, görüntü arkasındaki fikri kaçınılmaz olarak kavramaktır"Kendisinden kısaca bahsederek konuya giren ve ‘bellek’ kavramı hakkında konuşan belgesel fotoğrafçısı Yücel Tunca, ‘‘Ben gazetecilikten gelen bir fotoğrafçıyım. İstanbul Üniversitesi'nde Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü'nü bitirdim. Okurken mesleğe adım attım. Uzun yıllar boyunca gazete ve dergilerde basın fotoğrafçısı ve haber editörü olarak çalıştığım için medya ve fotoğraf ilişkisi üzerine örülmüş bir arka planım ortaya çıktı. Medya için fotoğraf üretmek, görüntü arkasındaki fikri kaçınılmaz olarak kavramaktır. Medyada kullanılan fotoğraflar haberin birçok unsurunu ve özünü barındıran yapılardır. Bu fotoğrafları ne için çekiyoruz? Neye hizmet ediyoruz? Ne göstermeyi amaçlıyoruz? Burada medyanın çerçevesi açılmaya başlıyor. Her biri yaşamsal öneme sahip. Medya, toplumu biçimlendiren bir manipülasyon aracıdır. Fotoğraf da bu toplumu biçimlendirmeye ve yönlendirmeye yarayan bir yapı olarak karşımıza çıkıyor. Belgesel fotoğrafı üretirken bir görsel bellek oluşturmaya çalışıyoruz. Bu belleğin neden oluşturulmaya çalışıldığını, neden gerçeğin peşinde olduğumuzu, gerçeği tam olarak yansıtamadığımız takdirde bizdeki hakikati nasıl oluşturabileceğimizi düşünerek yolumuzu kaybetmemeye çalışıyoruz. Bilgi ve duygu taşıyan, bugünden yarınlara taşıyıcılık işlevi olan fotoğrafın bu gücünü unutmamamız gerekiyor. Her bir birey bu sorumluluğu taşırken hakikati arama noktasında zihnini berrak tutmalı’’ ifadelerini kullandı.Doç. Dr. Feride Zeynep Güder: "Rasyonel olduğumuzu zannetsek de birçok şekilde mantıksız hareket ediyoruz"Fotoğrafçı Yücel Tunca tarafından sorulan ‘Hakikat akademik dil üzerinden nasıl anlatılıyor?’ sorusu üzerinden düşüncelerini belirten Doç. Dr. Feride Zeynep Güder, "Gerçeklikle hakikat arasındaki farklılık, gerçekliği rasyonalite ile yakalama iddiasıdır. Modernitenin temel sorunu. 17. yüzyıldan 1960’a kadar idealize bir dünya düzeninde gerçeği rasyonaliteyle yakalıyorlardı. Yani, zihinsel duygularla Kantçı bir bakış açısıyla. Zihne dayalı bir şey bu. Ama günümüze geldiğimizde mantıktan ziyade karar alma veya algı mekanizmasında mantıksızlıkların içerisinde de hakikatin altta kalarak kendi hakikatimizin örtüşmediği bu aptallık ve mantıksızlıkların baskın olduğunu görüyoruz. Tarihteki aptallıkların yinelenmesi ebedi bir döngü. Hepimiz rasyonalitenin içerisinde değiliz. Hakikatle rasyonalite ancak böyle anlaşılır. Ama hakikatin temsili nerede? Fotoğraf ya da herhangi bir sanat eseri; gerçekliği temsil ettiğini iddia eden birçok şeyi ve hakikati gerçek anlamda temsil edip etmediğinin de araştırılması gerekiyor. İnsan ön görülemez bir varlık. Her ne kadar biz rasyonel olduğumuzu zannetsek de birçok şekilde mantıksız hareket ediyoruz. Şiddete eğilimli olmamız; bir insanın bir insanı katletmesi kadar mantıksız bir şey var mı? Bir nesilden bir nesile aktarılan kin duyguları var. Ne olduğunu bilmediğin bir acıyı hissediyorsun. Hakikate ben buradan geliyorum" dedi.Fotoğrafçı Yücel Tunca "Fotoğraflar öznel dünyamızın yansımasıdır"Fotoğrafta gerçeklik meselesi hakkında düşüncelerini anlatan Tunca, "Fotoğrafın icadıyla beraber nesnel dünyanın başlangıçta kimyasal sonrasında dijital olarak kaydedilmesi durumu bir anlamda gerçeğin somut kaydı olarak algılanmış. Dolayısıyla ‘Fotoğraf gerçeğin aynasıdır’ denilmiş. Hakikatle bir ilgisi olmayan bir sözdür bu. Gerçeğe tutulan bir ayna değildir, bunu yansıtamazsınız. Gerçekliğin objektif olarak görülmesi sonrasında oluşan her türlü anlatı kendi öznelliğini anlatır. Başta bir klişe olarak başlar ama sonrasında anlattığım gibi yakın dönem fotoğrafçılardan bir tanesine ‘Fotoğrafınızdaki gerçeklik meselesini nasıl ele alıyorsunuz?’ dediğimde şöyle bir cevap gelir: ‘Gerçeği konuşmayı felsefecilere bırakıyorum. Ben sadece fotoğraf çekiyorum.’ Bu, kaçış cümlesi olmaktan ziyade gerçekliğin kavramsal arayışı hakikaten kendine ait bir disiplinin birikimidir. Bu birikim üzerinden kavramlara bakmak mümkündür. Bizler zaman zaman felsefenin bazı kavramlarını ödünç alırız ve düşünür, tartışırız. Kavramsal olarak bu işin içine düştüğümüzde enteresan bir sonuç ortaya çıkar; fotoğraf çekemez hale geliriz. Bir felsefeci kolay kolay fotoğrafçı olamaz. Deklanşöre her bastığınızda bunun arkasındaki felsefi öngörüyü düşündüğünüzde başka bir boyuta geçmiş olursunuz. Bu iki alan örtüşmesi kolay olmayan alanlar. Felsefenin derinliklerini çok fazla eşelemeden yüzeyden baktığımızda nesnel dünyanın objektif aktarımı öznel bir noktada ortaya çıkar. Fotoğraflar bizim öznel dünyamızın yansıması olurlar. Hakikat dediğimiz şey de son derece öznel bir şeydir. Şunun bir kalem olduğu gerçekliğinde hepimiz buluşuruz. Birisi kalkıp buna toka diyemez. Nesnel gerçekliğinde kalem olduğuna hem fikiriz ama hakikat dediğimiz şey bu kalemin zihnimizdeki diğer karşıtlarıyla anlam bulur" sözlerini kullandı."Siyaseti en iyi vurgulayan fotoğraf tercih edilir"Bir fotoğrafın çekimi sırasında fotoğrafçının yaptığı tercihler ve fotoğrafların çekilmesi sonrasında fotoğraflar arasında yapılan seçimlerin öneminden bahseden Tunca, "Bu her ikisinin de temelde politik bir seçim olduğunu hiçbir zaman unutmamamız lazım. İlk zamanlar öğrendiğimiz bir şey vardır; toplumsal olay sırasında fotoğrafçının polislerin arkasında durarak çektiği fotoğrafların ideolojik yansımasıyla göstericilerin yanlarında ve arkasında durarak çektikleri fotoğrafların ideolojik yansıması arasında müthiş fark vardır. Anlam değişir, farklılaşır. Yönlendirme bambaşka bir hale gelir. Bu fotoğrafçılar toplumsal olaylarda nerede duruyorlar? Kimin tarafından bakıyorlar? Kendi bireysel tutumları mı? Temsil ettikleri medyanın yayın politikalarının seçimi mi? Hangisine tekabül ediyor? Maaşlı olarak bu işleri yapan fotoğrafçıların çoğu çalıştığı medya kuruluşunun yayın politikalarına uyduğu olağandır. O yapının içerisinde başka türlü var olamazsınız. Belirleyici unsur bir tür siyasi yaklaşım ve karar mekanizmasıdır. Editör, önüne gelen fotoğraf serisinin içerisinden o an ve durumu en iyi yansıtanı değil bu siyaseti en iyi vurgulayan fotoğrafı tercih edecektir. Bu seçimlerin hepsinin özünde fotoğrafın gerçekliği nasıl ele aldığı, ne tür hakikat ürettiği meselesi vardır. Basın fotoğrafçılığı diye adlandırdığımız alan içerisinde istisnasız biçimde akılda tutulması gereken bir durum. Bu aynı zamanda medya okur yazarlığı açısından da çok gerekli. Baktığımız fotoğrafların tuzağına düşmeden anlamak, yorumlamak ve arkasındaki katmanları görebilmek açısından son derece kritik bir nokta" şeklinde konuştu. "Fotoğraflarımızda gerçeği aktarabilme şansına sahip değiliz"‘Toplumsal olayda drone ile çekim yapılınca boyut nasıl değişiyor? Tanrısal bakışla birlikte fotoğrafla gerçeklik arasında bir bağ kurulabilir mi?’ sorusu üzerinden konuşmasına devam eden fotoğrafçı Tunca, "Drone ya da güvenlik kameralarının kaydettiği görüntüleri düşünün. Orada da bir fotoğrafçı zihninin karar mekanizması çalışmıyor. Elektronik ortam gördüğünü kayıt altına alıyor. Siz bir gün kaydedilen görüntülerden herhangi bir parçayı alıp yansıttığınızda hangi parçayı alıp yansıttığınız yine politik bir karara dönüşüyor. Aynı zamanda gerçeklik meselesine baktığımızda kameranın gördüğü açının dışında olup bitenleri bilmediğimiz için günümüzde gerçeklik içerisinde var olan her şeyi öncesinde ve sonrasında çerçevenin dışında olan bitenlere anlatma gücüne sahip değil. Böyle bir şey imkânsız. Gözetlemeye bakarsak gerçekliğin peşinde değiller, şüphelinin peşindeler. O nedenle dronlarla daha denetlenebilir bir toplumsal yapının olanaklarına ulaşabilirsiniz. Bu toplumsal olayın gerçekliğine ulaşalım diye bir beklenti yok. Bu düzene çomak sokanları engelleme peşinde olan bir durum. Bunları ayırt etmemiz gerekiyor. Güvenlik kameralarını kullanarak toplumu disipline etmeyi bir kenara bırakmak gerekiyor. Fotoğraflarımızla gerçeği aktarabilme şansına sahip miyiz? Hayır. Hakikati ortaya koyma şansına sahip miyiz? Kısmen olabilir. Bireysel hakikati ortaya koyma anlamında bir şeyler yapabiliriz" sözlerini kullandı.Kaynak için: Haber Üsküdar

03 OCA 2022

Üsküdar İletişim’de mezuniyet projeleri heyecanı yaşanıyor

Üsküdar İletişim’de mezuniyet projeleri heyecanı yaşanıyorHaber Üsküdar – Melike ÇakırÜsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin tüm bölümlerinde son sınıf dersi olarak verilen Mezuniyet Projesi I ve II dersleri kapsamında öğrenciler kendi eğitim programlarına uygun olarak hazırladıkları proje ve tezleri jüriler önünde sunuyor. 2021-2022 eğitim yılı Güz döneminde tüm bölümler jürilerini 14-18 Şubat 2022 tarihleri arasında yapma kararı aldılar.   Prof. Dr. Süleyman İrvan: “Yeni Medya ve Gazetecilik mezuniyet projesi sunumlarına gazeteciler de katılacak”Gazetecilik Bölümü Yeni Medya ve Gazetecilik programı son sınıf öğrencileri mezuniyet projesi dersi kapsamında hazırladıkları bireysel haber siteleriyle basılı gazetelerini 15-17 Şubat tarihlerinde jüri önünde sunacaklar.Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan, proje sunumlarıyla ilgili olarak şunları söyledi: “Öğrencilerimiz Mezuniyet Projesi I ve II derslerinde dilerlerse tercih yaparak ya tez yazıyorlar ya da proje hazırlıyorlar. Tez yazanlar ilk dönemde tezin teorik çerçevesini ikinci dönemde de araştırmayı yaparak tezlerini tamamlıyorlar. Bu öğrencilerimiz sunumlarını tezleri bittiği ikinci dönemde yapıyorlar. Proje seçenler ise ya tematik bir haber sitesi hazırlıyorlar ya da 8 sayfalık bir gazete tasarlıyorlar.” Prof. İrvan, proje seçen öğrencilerin her dönem sonunda jüri önünde sunum yaptıklarını, proje notlarının bu sunumlara katılan jüri üyeleri tarafından verildiğini ifade etti. Prof. Dr. Süleyman İrvan proje sunumları hakkında da şu açıklamayı yaptı: “Bu dönem bölüm olarak pandemi koşullarını da gözeterek sunumları çevrim içi ortamda yapmaya karar verdik. Ayrıca jürilere her gün için bir gazeteci de davet edeceğiz.”Doç. Dr. Özgül Dağlı: “Reklamcılık Bölümü öğrencileri reklam verene sunum yapar gibi hazırlanıyorlar”Reklamcılık Bölümü Başkanı Doç. Dr. Özgül Dağlı, dönem sonu mezuniyet projesi sunumlarının 15 Şubat’ta gerçekleşeceğini açıkladı. Dağlı, sunumlar hakkında şu bilgileri verdi: “Reklamcılık Bölümünde 7 ile 10 kişilik öğrenci grupları reklam ajansı olarak sunum yapıyorlar ve reklam verene sunum yapar gibi detaylı hazırlıklarını gerçekleştiriyorlar. İlk dönem ajanslarını ve markaları ile ilgili pazar ve durum analizini bizlere sunacaklar. Jüri üyeleri ise Reklamcılık bölümündeki tüm hocalar ile dış paydaşımız olan Kooperatif Ajans başkanı Tolga Kayasu olmasını planlıyoruz. Öğrenciler ile konuşarak belki salgının seyri sebebiyle sunumları çevrim içi olarak revize edebiliriz.”Doç. Dr. Esennur Sirer: “Proje sunumlarımız Fuat Sezgin Konferans Salonu’nda yapılacak”Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü Başkanı Doç. Dr. Esennur Sirer, mezuniyet projesi sunumlarının 14,15,16 Şubat 2022 tarihlerinde Güney Yerleşke Fuat Sezgin Konferans Salonu’nda yapılacağını açıkladı. Sirer, yaklaşık 80 öğrencinin mezuniyet projesi kapsamında hazırladıkları kısa film, belgesel, radyo ve televizyon programı veya tezlerine ilişkin sunumlarını yüz yüze ortamda gerçekleştirileceklerini, jürinin bölüm öğretim elemanlarından oluşacağını ifade etti.Doç. Dr. Özge Uğurlu: Proje sunumlarımız çevrim içi ortamda gerçekleştirilecek”Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Başkanı Doç. Dr. Özge Uğurlu, bölümün mezuniyet projesi sunumlarının 15-16 Şubat 2022 tarihlerinde Zoom üzerinden çevrim içi olarak gerçekleştirileceğini açıkladı. Bölümün son sınıfında okuyan 75 öğrenci arasından kampanya seçenler ile tez seçenler sunumlarını Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü öğretim üyelerinden oluşan jüri önünde sunacaklar. Özge Uğurlu, “Kampanya yapacak öğrencilerimiz yapacakları halkla ilişkiler kampanyalarına ilişkin detaylı araştırma raporlarını, amaçlarını ve planlamalarını sunacak, bitirme tezi yazan öğrencilerimiz ise literatür taramalarını ve ileriye dönük çalışma takvimlerini bölüm hocalarıyla paylaşacaktır” dedi.Doç. Dr. And Algül: Görsel İletişim öğrencileri mezuniyet projelerini Mac Lab’da sunacaklar”Görsel İletişim Tasarımı Bölüm Başkanı Doç. Dr. And Algül, bölüm mezuniyet projesi sunumlarının 14-15-16 Şubat 2022 tarihlerinde Mac Lab 1’de yapılacağını duyurdu. And Algül şu bilgileri verdi: “Toplamda tahmini 91 öğrencinin mezuniyet projesi sunumu yapılacak. Jüri yüz yüze gerçekleştirilecektir. Juri üyeleri Doç. Dr. And Algül, Doç. Dr. İpek Fatma Çevik, Doç. Dr. Tolga Erkan, Dr. Öğr. Üyesi Cem Tutar, Dr. Öğr. Üyesi Ebru Karadoğan’dan oluşacaktır. Öğrencilerin sunumları mezuniyet projesinde proje veya tez konusunu seçmelerine bağlı olarak değişiklik arz edecektir. Mezuniyet projesi kapsamında tez hazırlamak isteyen öğrenciler sunumlarında tez çalışmalarının aktarımını sağlarken, proje seçen öğrenciler belirledikleri proje kapsamındaki çalışmalarını jüri üyelerine kendilerine tanımlanan süre kapsamında sunacaklardır.”Doç. Dr. Feride Zeynep Güder: “Yeni Medya ve İletişim öğrencileri mezuniyet projesi sunumlarını çevrim içi ortamda yapacaklar”Yeni Medya ve İletişim Bölümü Başkanı Doç. Dr. Feride Zeynep Güder, bölümün son sınıf öğrencilerinin mezuniyet projeleri sunumlarını 14-15-16 Şubat tarihlerinde Zoom üzerinden çevrim içi olarak gerçekleşeceklerini açıkladı. Doç. Dr. Güder şu bilgileri verdi: “Öğrenciler bölüm öğretim üyelerinden oluşan jüri önünde 10’ar dakika süre kullanarak hazırladıkları belgesellerin yazılı halini, foto projelerini, podcastlerini veya tezlerinin birinci bölümünü sunacaklar.”Kaynak için: Haber Üsküdar

03 ARA 2021

Yeni Medya ve İletişim etkinliğinde mitoloji ve kültür konuşuldu

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü tarafından düzenlenen etkinlikte, İstanbul Kültür Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Öğr. Gör. Mehmet Süha Sarıoğlu “Popüler kültür bağlamında halk, sanat ve ritüeller’’ başlıklı bir konuşma yaptı.Moderatörlüğünü İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü Başkanı Doç. Dr. Feride Zeynep Güder’in yaptığı etkinlikte kadim ritüeller ile popüler kültür arasındaki bağlantılar ele alındı. Ritüeller ile kültür arasındaki bağlantıları görebilmek için memorat kavramına hakim olmak gerektiğini belirten Öğr. Gör. Mehmet Sarıoğlu, ‘‘Memoratlar doğa ile iç içedir. Memorat deyince hem tekinsiz evler aklınıza gelsin hem de cinler vs. ama bir taraftan da mitolojinin ve dünyanın süsü ‘çiçekler’ geliyor akıllara. Bunlar hep başrolde bulunurlar ve bu memoratların içerisinde zaten ‘memory’ kelimesi var, ‘hafıza’ demek. Yani halkın hafızasına girmiş ve adet, gelenek gibi dinsel yönü de baskın olan inanışlardır’’ ifadelerini kullandı. "Ana Tanrıça Ağacı, dünyanın ekseni olarak kabul edilirdi"Kavrama açıklık getirmek için mitolojinin önemli bir ögesi olan Ana Tanrıça Ağacı'nı örnek gösteren Sarıoğlu, konuşmasına şu şekilde devam etti: “Ana Tanrıça Ağacı, aynı zamanda ‘Dünya Ağacı' son derece büyük bir ağaç olarak düşünülmüş ve çoğu kültürde bu ‘Axis Mundi’ yani dünyanın ekseni olarak kabul edilirdi. Dinlerde ve mitolojilerde muhakkak vardır ve Ana Tanrıça ritüellerinin içerisinde mutlaka onun adı geçer. Bu ağacın dallarının en tepesi yıldızlarla ilişkili olan bölümdür. Ortadaki dallar, yapraklar, yeryüzündeki yaşamı anlatırlar. Kökler ise ölümü, ölüm ötesindeki yaşamları anlatır. Ana Tanrıça ağacı birçok gelenekte bulunur. Mesela İskandinavya mitolojisinde ‘Yggdrasil’ denmektedir. Germen mitlerinde ise ismi ‘İrminsul’dur. Bu İrminsul ağacında Sümerlerden gelen bir adetle ağacın tepesi kartalla taçlanır. Aynı zamanda köklerinde de yılanlar yaşar. Gövdesinde şeytan Lillit’in bulunduğu söylenir. Sümer’in meşhur ‘Huluppu’ ağacıdır” dedi."Mitolojide çiçek imgesi de önemli bir yer tutuyor"Mitolojide ağaç imgesi gibi çiçek imgesinin de önemli bir yer tuttuğunu belirten Mehmet Sarıoğlu, ‘‘Yunan Mitolojisi’nde Sümbül’e ‘Hyakinthos’ deniliyor. Hyakinth şöyle bir hikayeye sahip: Güneş Tanrısı Apollo dünyadaki güzel olan her şeye âşıkmış ve Hyakinth adlı delikanlıyı da çok severmiş. Fakat delikanlı bir insan, kendisi ise Tanrıdır. Arkadaş olurlar ve birbirlerine disk atarlar. Hyakinth bu arada batı rüzgârlarına yön veren Tanrı Zefiros tarafından da çok sevilir ve bu durum kıskançlığa yol açar. Zefiros, Apollo’nun fırlattığı diske ufak bir esintiyle müdahale eder ve disk ters yöne savrulup Hyakinth’in ölümüne sebep olur. Apollo o kadar üzülür ki ‘Ey Hyakinthos! çok erken beni bırakıp gittin ama sen dünya durdukça hem kokunla hem de renklerinle kendini hatırlatacaksın. Sana ölümsüzlük bahşediyorum ey sümbül’ der. İşin ilginç kısmı, sümbülü al pazardan, vazonun içine koy, orada durdukça kurur ama güneşin geldiği yere koy aniden canlanır ve her yere kokusu yayılır’’ dedi.Çiçeklerin hikayelerini anlatmaya Anemon çiçeğiyle devam eden Sarıoğlu, "Anemon çiçeği eski Osmanlı saraylarında bile çok aranan bir çiçektir. Çünkü zehiri muhteşemdir. Taç yapraklarının yanında bulunan tüy gibi hafif tohum ceplerini yoluyorsunuz ve havanda dövüp müthiş etkili bir fare zehiri haline getirebiliyorsunuz. Hikâyesi Sivas, Kırklareli ve Erzincan taraflarında çok anlatılır. Buralarda Anemon'un muhteşem renklerine ulaşılmıştır. Şöyle bir hikâyesi vardır: Afrodit’le Venüs Batı Anadolu’nun koruluklarında gezerken birden ağaçların arasında, gövdesi tam ortaya doğru şişmiş aynı nabız gibi atan hatta çatlayıp ışık saçan bir Mersin Ağacı görürler. Afrodit ağaçta ne tür perilerin yaşadığını merak ediyor ve ağaca yaklaşıyor. Müthiş güzellikte bir bebek görüyor. Bebeği kucağına alıyor ve bunun tanrısal bir güç olduğunu anlıyor. Hemen ona ‘Adonis’ ismini veriyor. Tanrıça onu tekrar yerine koymak istemiyor, alıp götürmeyi düşünüyor. Sonra yaptığı büyük hatayı anlıyor ve birine vermek istiyor. ‘Kime verebilirim?’ derken Yeraltı Tanrısı Hades’in karısı olan Persefoni’ye vermeye karar veriyor. Yer altına iniyor ‘Ey Persefoni! sana bir bebek vereceğim bunun bakımını sen üstlen. Ben kısa zamanda gelip bakacağım bebeğe, sonra yanıma alacağım’ diyor. Aradan uzun seneler geçiyor. Birden Afodit’in aklına Persefoni’ye vermiş olduğu bebek geliyor. Yeraltına inip Adonis’i Persefoni’nin yanında görünce ona âşık oluyor. Adonis’i yeryüzüne çıkarmak istiyor fakat Persefoni bunu kabul etmiyor. Sonunda büyük bir kavga çıkacakken Zeus ortaya çıkıyor ve kendi kararlarının geçerli olduğunu söyleyerek bundan sonra Adonis’in yaşamını altı ay yeryüzünde, altı ay yeraltında geçireceğine karar veriyor. Artık aşklarını yaşamaya başlamışlardır. Fakat yeryüzüne çıktığında insanların içine karışmadan insan görünümlü ‘Olimpos Tanrıları’ arasında aşklarını yaşarlar. Olimpos tanrıları arasından ikiz olan Artemis ve Apollo’dan Av Tanrıçası Artemis çok kıskanç biriymiş. Bu kıskançlıklarıyla Adonis’in peşine düşüyorlar. Avdayken Adonis’in üzerine bir yaban domuzunu musallat ediyor ve ölümcül bir şekilde yaralıyorlar. Afrodit yanına çıplak ayakla koşuyor ve topuğu bir diken tarafından çiziliyor. Topuğundan akan kanlar beyaz güllerin üzerine düşüyor ve gülleri kırmızıya çeviriyor. Güllerin kırmızı olması da bir Memorat’tır. Adonis’in kasığından damlayan kanlar ise Afrodit tarafından birer Anemon çiçeğine dönüştürülüyor’’ dedi.‘‘Ağaç korktuğunda daha fazla meyve verir’’Sarıoğlu konuşmasının sonunda eski bir gelenek olan ‘Ağaç Korkutma Memoratı’nı ise şu sözlerle anlattı: “Ağaç eğer meyve vermez ise sahipleri karı koca ağacın yanına gelirler. Kadının elinde beyaz eşarp, adamın elinde de bir balta vardır. Adam karısına ağacı ilaçlayıp ilaçlamadığını sorar. Kadın ilaçladığını hatta ağacın bunun yüzünden sersemlediğini söyler. Kadın bu sırada elindeki mendille ağacın dallarını okşar. Adam ise ağacı kesmek istediğini, ona her istediğini verdiklerini ama bir işe yaramadığını söyler. Kadın kıyamaz, okşamaya devam eder. O sırada adam elindeki baltayı kaldırır ve tam vuracakken kadın mendille birlikte ağaç ve balta arasına girer. Ona bir şans daha verilmesi gerektiğini söyler. Bu sayede ağaç korkmuş olur ve diğer sene daha fazla meyve verir’’ ifadelerini kullandı.Kaynak için: Haber Üsküdar

25 KAS 2021

Yeni Medya ve İletişim Bölümü ‘Sinemada Dönüşümler’ etkinliği gerçekleştirdi

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü tarafından düzenlenen ve moderatörlüğünü Yeni Medya ve İletişim Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yıldız Derya Birincioğlu Vural’ın üstlendiği ‘Sinemada Dönüşümler’ etkinliği gerçekleştirildi. Pirana Film kurucusu, yapımcı ve yönetmen Ekrem Doydu'nun konuk olduğu etkinliğe, Yeni Medya ve İletişim Bölüm Başkanı Doç. Dr. Feride Zeynep Güder, Dr. Öğr. Üyesi Hasan Topaçoğlu ve Üsküdar İletişimli öğrenciler katıldı.Yeni Medya ve İletişim Bölümü'nün düzenlediği 'Sinemada Dönüşümler' konulu etkinlikte, Pirana Film kurucusu, yapımcı ve yönetmen Ekrem Doydu konuk edildi. Etkinliğin moderatörlüğünü Doç. Dr. Yıldız Derya Birincioğlu Vural yaparken, çok sayıda Üsküdar İletişimli öğrenci de dinleyenler arasında yer aldı."Sinema salonları açıldı ama seyirci olarak eski ivmesinde kesinlikle değil"Pandeminin her sektörde olduğu gibi sinema sektöründe de bir krize yol açtığını söyleyerek söze başlayan Ekrem Doydu, "İlk başlarda Mart 2020’de başlayan süreçte biliyorsunuz ki sinema salonları kapatıldı, sonra tekrar açıldı ve artan vakalarla birlikte tekrar kapatıldı. Sinema salonlarının toplamda 13 ayı bulan kapalı kalma durumu söz konusu oldu. Tabii bu süreçte birçok yapımcı, yönetmen, oyuncu sıkıntı çekse de dijital platformlar bu sürecin sancısını biraz daha hafifletme yolunda ilerledi. Şu anda sinema salonları açıldı ama seyirci olarak eski ivmesinde kesinlikle değil. Dünya çapında da bu şekilde devam ediyor. Yapılan araştırmalarda pandemi yüzünden izleyici sayısında dünyada yüzde 60'ı, Türkiye’de ise yüzde 90’ı bulan bir düşüş söz konusu. Nasıl ki bu toplantıyı okulda yapmamız gerekiyorken Zoom’da yapıyorsak, insanların kendi evlerinde daha kapalı bir şekilde bu etkinlikleri de gerçekleştirmesi sinema sektörü için de geçerli oldu. Dolayısıyla insanlar salon kültürünü şu süreçte azaltmış durumdalar’’ ifadelerini kullandı."Çekilemeyen filmlerin yanında, çekilip vizyona giremeyen birçok film oldu"Pandemi döneminde çekilip vizyona giremeyen filmler olduğunu ifade eden Doydu, "Çekilemeyen filmlerin yanında çekilip vizyona giremeyen de birçok film oldu. Bunlar da uygun ortam olduğunda hızlı bir şekilde vizyonda yerini bulacaktır. O özlediğimiz güzel maske takmadığımız günlere, artan film sayılarıyla yeniden ulaşacağımız günleri ben bekliyorum" şeklinde konuştu."Kültür Bakanlığı’nın rutin destek dışında ek bir destek sağlandığına şahit olmadım"Fon desteklerine ilişkin düşüncelerini dile getiren Ekrem Doydu şunları söyledi: "Kültür Bakanlığı’nın sinema salonlarıyla ilgili bir çalışması olmuştu. 74 ildeki toplam 159 salona 100’er bin lira bir destek verdi. Bu sinema salonlarına biraz can suyu niteliğinde olsa da tabii ki birçok sinema salonu da bu süreç içerisinde kapandı. Özellikle Anadolu’da bazı salonların kapandığı bilgisini aldık. Yapımcılar tarafından baktığımızda ise zaten Kültür Bakanlığı’nın rutin bir desteği var ama buna ek olarak bir fon, bir destek sağlandığına şahit olmadım. Sinema salonlarını ayakta tutma noktasında Kültür Bakanlığı’nın bir desteği oldu.""Sinema salonlarının tamamen biteceğini düşünmüyorum"Dijital platformlarla ilgili bir geçiş süreci başladığını belirten Doydu, "Zaten bir geçiş süreci başlamıştı. Pandemiyle birlikte bu süreç çok daha hızlandı ve daha nitelikli bir hale geldi. Sinema salonları ölecek mi ya da dijital mecralar onları nasıl etkileyecek bu kısımda hem sektör hem izleyiciler için bence önemli. Ben sinema salonlarının tamamen biteceğini düşünmüyorum. Tıpkı geçmişte televizyonların çıkışıyla, VHS kasetlerin oluşumuyla nasıl ki bir daralmaya gittiyse sinema yine ayağa kalktı ve yine de kalkacağını düşünüyorum. Hatta bir yazı okumuştum: ‘Evde izlediğimiz filmleri izlemiş oluruz fakat sinema salonlarında izlediğimiz filmleri yaşamış oluruz’ diye. Ben açıkçası beyaz perdeyi seven taraftayım ama dijital platformlarda gerçekten oldukça önemli bence. Çünkü her şeyden önce insanlara bir çeşitlilik sunuyor ve konfor alanımızdan çıkmadan oldukça zengin içeriklere ulaşabilme ihtimali sağlıyor. Bir yapım tarafı da olduğu için biz yapımcılar olarak sektörümüze bu tarz platformların gelmesinden, gelişmesinden aslında memnunuz. Çünkü ciddi bir iş kolu yaratmış oluyorlar. Bunu sadece sinema filmi olarak söylemek doğru olmaz. Dizi, belgeseller yine bu platformlarda birçok insanın istihdam sağlayacağı bir yer olacak’’ dedi."Sinemanın sanal gerçekliğe uyarlandığı bir dünya beni heyecanlandırıyor"Gelecekte sinemanın sanal gerçeklik konusunda ciddi bir yer elde edeceğini düşündüğünü söyleyen Doydu şu ifadeleri kullandı: "Sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik dediğimiz metaverse kavramları AR, VR gibi konuların, son zamanlarda üstüne konuşulan ve gelecekte de ciddi bir yer elde edeceğimiz, ciddi bir şekilde içine gireceğimiz bir dünya olduğuna ben de inanıyorum, düşünüyorum. Buna aslında ‘oyunlaşan sinema’ diyorum ben. Az çok oyunlardan aşinayız. Taktığımız VR gözlüklerle o dünyanın içerisine girmeye ama sinemanın da buna uyarlandığı bir dünya gerçekten beni oldukça heyecanlandırıyor.""İnteraktif sinema dünyada tam istediği yere ulaşamadı"İnteraktif sinemanın dünyada tam istediği yere ulaşamadığını ifade eden Ekrem Doydu, "İnteraktif sinema 2017 yılında sanırım ilk örneğini vermişti fakat sonrasında bence interaktif sinema dünyada tam istediği yere ulaşamadı. Evet Black Mirror’un örneği diğer bazı örnekler ilk çıktığında ses getirse de devam eden işler olduğunu çok fazla düşünmüyorum" ifadelerini kullandı."Film üretmek için bir yapım şirketine muhtaç değilsiniz"Yeni başlayan birinin bir filmi üretmek için bir yapım şirketine muhtaç olmadığını ifade eden Doydu, "Bir yapım firması olan biri olarak söylüyorum, kesinlikle bir yapım firmasına muhtaç değilsiniz. Çünkü sinema dediğimiz şey bence bir tutkuyla başlayan ve tutkuyla oluşan bir şey. Eğer gerçekten böyle bir hedefiniz, hayaliniz varsa bir film üretmek, bir proje üretmek istiyorsanız bunu eskiye nazaran kendinizin hayata geçirmesi çok daha kolay bir hale geldi. İphone film festivali yapılıyor o kadar söyleyeyim. Artık cep telefonlarımızda belirli uygulamalarla zaten 4K çözünürlüklü yüksek kalitede çektiğimiz videolarla, basit uygulamalarla bir videoyu, bir kısa filmi çok rahat bir şekilde üretebiliyoruz. Doğru bir ekiple, doğru bir senaryoyla, doğru bir fikirle birazcık da teknik kısmı da olabildiğince iyileştirerek bir ışıkla, bir mikrofonla başlangıç aşamasında çok güzel, çok yaratıcı örnekler çıkabilir. YouTube bunun örnekleriyle dolu" dedi."Etkileşimli sinema yapım tarafını zorlaştırıyor"Etkileşimli sinemanın yapım tarafını zorlaştırdığının altını çizen Ekrem Doydu, "Bu etkileşim olayı önceki yıllarda kitaplarda yapılırdı. Olayın şöyle devam etmesini istiyorsanız 40. sayfaya gidin, böyle devam etmesini istiyorsanız 50. sayfaya gidin gibisinden bir örnekle başladı. Sonrasında bu sinemaya uyarlanabilir mi diye denemeler yapıldı. Yapım tarafını zorlaştıran bir unsur mudur? Kesinlikle öyledir. Çünkü insanların hangisini seçeceğini düşündüğünüz için bir sahnenin farklı farklı alternatiflerini çekmek zorundasınız. YouTube’da bununla ilgili bir örnek vardı. ‘Eee Sonra?’ diye bir Türk dizisi. Tabii çok basit hazırlanmış. Videonun sonuna geldiğinizde hangi cevabı ya da hangi durumu seçmeniz isteniyorsa sonraki video oklar gösterilerek bir pencere koyulmuş ve o pencereyle birlikte o etkileşimli dramanın devam etmesi amaçlanmış. Bu yapımcılar için sanıyorum yapım tarafını zorlaştıracağı için ve maddi karşılığını da ticari olarak da beklenen etkiyi alamayacağı öngörüldüğü için çok fazla denenmiyor. Özellikle Türkiye’de bunun çok fazla örneğine bence rastlamadık. Yapım tarafında da bir ağaç misali çekilirken dallarına ayrıldığı için yapımcılar buna şimdiye kadar çok girmek istemediler ama dünyada güzel örnekleri var’’ şeklinde konuştu."Dijital platformlar bir köprü niteliğinde olarak bence özellikle yapım tarafında oldukça güzel sonuçlara sebep oluyorlar"Dijital platformlar ile sinema arasındaki ilişkiye de değinen Ekrem Doydu, "Buna üç pencereden bakmak lazım. Bir yapımcı ve yönetmen tarafından, iki seyirci tarafından, üçte salon sahibi-sinema sahibi tarafından bakmak gerekiyor bence. Salon sahiplerinden başlayacak olursak, onlar bir grubun neredeyse tekeline varacak bir şekilde sektörü eline almışlardı. Popcorn krizi dedikleri bir krizle yapımcıların ciddi zarar etmesine sebep oluyorlardı. Gelen yasa ile birlikte bu düzene girdi. Salonların, sevdiğimiz karanlık odanın o ambiyansının devam etmesi için bir şekilde o salonların da yaşaması gerekiyor. Diğer tarafta üreticiler yani yapımcılar ve yönetmenler filmlerine ticari getiri getirmez kaygısıyla salon sahipleri tarafından ret cevabı alıyorlardı. Şu an dijital platformlar bu ikisi arasında bir köprü niteliğinde olarak bence özellikle yapım tarafında oldukça güzel sonuçlara sebep oluyorlar. Çünkü salonlarda yer bulamayan yapımcılar ve yönetmenler artık dijital platformlarda var olabiliyorlar. İzleyici gözünden bakacak olursak da evet bir salondan kopuşa sebep oluyor mu oluyor ama bunun bence haklı gerekçeleri de var. O da şu ki artan bilet fiyatları dolayısıyla insanlar artık ciddi bir şekilde sinemada çok fazla film izlememeye başlıyorlardı. Netflix dediğimiz kavramda, dijital platform dediğimiz kavramda ise birçok içeriği çok uygun fiyatlarla ve konfor alanından çıkmadan evinde seyredebildiği için bu aslında izleyicinin de tercih ettiği bir hale geldi" dedi.  "Kültür Bakanlığı desteklerinde verilen bütçeler yetersiz"Kültür Bakanlığı’nın verdiği destek bütçelerinin yetersiz olduğunu dile getiren Ekrem Doydu, "Verilen bütçeler tamamen yetersiz ve aktarılan rakamlar da bir denetleme mekanizmasından çok yoksun olduğu için oradaki destek, verilen rakamlar maalesef doğru kullanılmıyor. Kültür Bakanlığı’ndan her yıl yirmiye yakın film destek alır. Yirmi film dediğim; ilk filmini yapacak olan genç yönetmenler kategorisinden bahsediyorum. Bunun kaçı sinemada önümüze gelir ya da kaçını bir şekilde duyarız, ciddi bir ulusal başarı olduğunu duyarız, birçoğunu duymayız" şeklinde konuştu."Televizyon ve sinemanın o beyaz soğuk ekranı işin içine girince, gerçeklik algısı biraz ekranın ötesine de geçmiş oldu. Tiyatrodaki o duygu bence biraz kayboldu"VR sinema gibi pratiklerle izleyicinin mekânı nasıl deneyimlediğinden bahseden Doç. Dr. Feride Zeynep Güder, şu ifadeleri kullandı: "Ben kendi çalıştığım alandan, VR teknolojisiyle ya da interaktif senaryo yazımında nasıl bakabiliriz diye düşündüğümde, görsel sanatın nasıl üç boyutlu hale dönüştüğü, sonra bizim o üç boyutlu resim sanatının bir mekana değil de önce bir obje olarak nesnenin ne kadar gerçeğe uygun oluşunu deneyimlerken tiyatroda Shakespeare Tiyatrosu’ndaki izleyicilerin bütün sunum boyunca oturarak değil de ayakta izlerken orada sahneyle izleyici arasında bir fark var ama ayakta oldukları için zaten onlar da biraz oyunun içindeler. Daha sonra Bertolt Brecht’in Epik Tiyatrosu’nda az önce bizim bahsettiğimiz interaktif senaryonun bir ön hazırlığı mı yapıldı acaba? Biraz böyle deneyimlemeye hazır yani seyircinin tepkisini de işin içine katarak bir oyun türü verme tiyatro dilinde. Sunumun dilinde de biraz mekânın içinde; izleyici kendini oyundan kopuk değil de oyunun sonuna ekleyecek, bir şeyler katacak, senaryoya da bir şey katacak şekilde gelmeye başlamıştı. Televizyon ve sinemanın kendi o beyaz soğuk ekranı işin içine girince, gerçeklik algısı biraz ekranın ötesine de geçmiş oldu. Tiyatrodaki o duygu bence biraz kayboldu."Kaynak için: Haber Üsküdar

Üniversitemizle ilgili “AKLINDA NE VARSA” bize sor!