Prof. Dr. Tarhan: “Ramazan'da doyum erteleme becerisi ve dayanıklılık eğitimi doğal olarak kazanılıyor”

Ramazan sevincini ve kültürünü paylaşmak amacıyla, birbirinden değerli konukları ağırlayan “Niyetliyiz” programı, Ramazan ayı boyunca Diyanet TV’de izleyici ile buluşuyor. Programa konuk olan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Ramazan ayının önemi hakkında dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Psikolojik eğitimler ile kazanılan doyum erteleme ve dayanıklılık eğitimi gibi becerilerin Ramazan ayında oruç tutarak doğal olarak edinileceğini ifade eden Tarhan, Anadolu irfanı ve İslam dininin bu becerileri ibadetle birleştirerek sunduğuna dikkat çekti.

 

“İyi zan esas, kötü zan istisnadır”

Hayatta iyi zan ile hareket etmenin önemine dikkat çeken Tarhan, iyi zanla iyi niyetin birleşmesinden büyük dönüşümler meydana geleceğini aktardı. Tarhan; “Rastgele iyilik yapma duygusu çok önemli, bir iyi niyet göstergesi. İyi niyetli ve kötü niyetli olmak biraz paranoyak olmakla da ilgili. Paranoyak yani kuşkucu, şüpheci insanlar çoğu zaman kötü niyetli oluyorlar. Mesela Paranoid bir baba diyelim, çocuk ona bir hediye getirdi baba ise şöyle diyor; ‘Niye getirdin, ne isteyeceksin benden?’ şeklinde şüpheci, kuşkucu yaklaşıyor. Böyle olunca çocuk bir daha getirmez hediye, çocuk incinir, travma yaşar ve babaya soğuk davranmaya başlar. Hâlbuki babası hüsnü zan kuralıyla hareket etse, suizan, kötü zan kuralıyla hareket etmiş orada. Hâlbuki iyi zan esas, kötü zan istisnadır hayatta. İyi niyetli insanlar iyi zanla bakarlar olaylara. Birinci derece, yakın ilişkilerde iyi zan esastır. Bir kişide devamlı kötülük gördüysen ve düşmanca olduğunu bildiğinden emin olduğun kişilere kötü zanla yaklaşırsın. Bu nedenle iyi zan kuralı, iyi niyetin temelini de oluşturur. İyi zan iyi niyetle birleştiği zaman büyüleyici ve değişik dönüşüm, dönüştürücü etkisi ortaya çıkıyor. Bununla ilgili örnekler yaşadım aslında yani böyle durumları sanki görünmeyen bir el yardım ediyor diyebiliriz.” ifadelerini kullandı.

“Niyetlerimiz olayları algılamamızı ve doğru pozisyon almamızı sağlar”

Ramazan’la ilgili niyet konusunun önemine dikkat çeken Tarhan, “Niyetlenmiş oruçla niyetlenmemiş oruç farklı. Niyetlendiği zaman beyin ben bütün gün oruç tutacağım diye aç kalacağım diye kendini hazırlar. Beyin açlık toklukla ilgili kimyasallar salgılıyor. İlk 2-3 gün vücut uyumda zorlanır. 2-3 gün sonra öğlen vakti niyetliyim diye düşünerek açlık hormonları salgılamıyor. Ne oluyor, bakıyorsun bir müddet sonra yani vücut uyum sağladıktan sonra açlık hissetmeden akşamı rahat bulabiliyorsunuz. Fakat orucu toplumun etkisiyle tutuyorsanız, başkalarının hatırı için tutuyorsanız o oruç dokunur. Samimi olarak tutuyorsanız orucu çok rahat geçirirsiniz. Onun için niyet, insanın davranışlarını da kendini geliştirmesinde de çok etkili, niyetin nörobilimde çok büyük bir karşılığı var. Niyetlenmiş davranış ikna gücü de oluşturur. Niyetlerimiz olayları doğru algılamamızı, doğru pozisyon almamızı ve doğru bağlantılar kurmamızı sağlar. Eğer niyetimiz kötüyse yanlış pozisyon alırız. Yanlış anlam bağları kurarız, yanlış tepkiler veririz karşı tarafı kaçırtırız kendimizden. İyi zan ve kötü zannı uyandıran niyettir. Niyetlilerimize onun için dikkat edelim.” şeklinde konuştu.

“Çocukluğumuzdaki Ramazan iklimini kötülükler azaldığı için özlüyoruz”

Çocukluğunda geçirdiği Ramazanlar hakkında paylaşımlarda bulunan Tarhan, mahalle ve aile kültürünün çocuk üzerindeki etkisine dikkat çekti. Tarhan; “Çocukluk dönemindeki Ramazanlar kış dönemlerine rast gelmişti çoğu zaman. Ramazanlarda mahalledeki bütün çocuklar toplanırdık. Her akşam bir camiye teravihe giderdik. Bütün Merzifon'da dolaşıyorduk 30 küsur cami vardı. Biz mahallenin çocukları olarak yani anne baba yönlendirmeden giderdik camiye. Beni bu mahalle kültürü çok fazla etkilemiştir. Bu kültürün çocuktaki etkisi, şu anda bir de aile çok önemli burada. Bizim evde Ramazan ayında mesela babam işi bittiği zaman hemen eve gelirdi. Hiç öyle gelip de ondan sonra kahveye takılayım falan diye düşünmezdi. Böyle sıcak bir aile ortamı, sıcak ilişkiler vardı. Aile büyüklerimizle temas vardı, bu Ramazanları daha sevimli sıcak yapardı. Hep böyle ah eski Ramazanlar derler ya aslında eski Ramazan derken eski zamanların Ramazanını kastetmiyor insan, kendi çocukluğunun Ramazan’ını kastediyor. Ramazan iklimini özlüyoruz. Ramazan olunca evde, ailede artık oruçluyuz ya sabır diyor. Anne de söylüyor, baba da söylüyor, çevre de söylüyor. Böylece ev daha sevimli hale geliyor. Onun için çocuklukta Ramazan ayının sevilmesinin sebebi Ramazan’da kötücülüğün azalması. Evde ses tonunun o kadar yükselmemesi. Sıcak ilişkilerin artması, yardımseverliğinin artması yani Ramazan'ın oluşturduğu manevi bir atmosfer var. O atmosfer dolayısıyla biz çocukluğumuzu Ramazan'ı seviyoruz ama bu aileye bağlı. Eğer şu anda çocuklarımızı etkileyen sıcak bir aile ortamımız yoksa çocuklarımız kaybolur. Şu anda kültür aktarımını aile yapmıyor, sosyal medya yapıyor. Sosyal medya Ramazan'da olumlu yönde kullanılabilir. Sosyal medya bir teknoloji, iyi yönde kullanılırsa iyi şeyler yaptırır yanlış yönde kullanırsa yanlış şeyler yaptırır. Sosyal medya bizatihi tarafsızdır. Onu böyle yargılamak, suçlamak doğru değil. Onu iyi amaçlarla kullanabilmek önemli.” dedi.

“Genç kuşağa manevi ve yüksek değerleri aktarmak tebliğle değil temsille olur”

Genç kuşağa Ramazan’ı, manevi ve yüksek değerleri sevdirmek için iyi rol modeller olmak gerektiğini vurgulayan Tarhan, tebliğ değil temsil metodu kullanmak gerektiğinin altını çizdi. Tarhan; “Deprem olduğu gün bütün üniversite öğrencileri, öğrenci kulüpleri kendiliğinden bizim o hani Z kuşağı deyip de böyle sorguladığımız kuşak var ya öyle güzel çalıştılar ki gece gündüz kolileri topladılar, harçlıklarıyla gittiler su aldılar, çocuk bezi aldılar, koliler topladılar bantladılar hepsi çalışıp gönderdiler o bölgeye. Yani gençlere böyle eleştirisel yaklaşmak yanlış dedim o zaman. Gençler gençliklerinin gereğini yapıyorlar ama daha sonra bunlar hakikati gördüğü zaman kabul etme fıtratlarında yaşıyor, devam ediyor. Bu nedenle ön yargılı yaklaşmamak gerekiyor bu genç kuşağa. Deprem ile Türkiye sınav verdi ama asıl gençlik verdi o sınavı. O alana koşup gittiler. Orada yani o alana giden öğrencilerimiz var gittiler kendiliğinden gittiler bölgeye. Ramazan’ı gençliğe sevdirmek istiyorsak önce biz anlamına uygun yaşayalım. Ramazan'da daha iyicil olalım, daha güzel söz söyleyelim, daha iyi örnek olabilelim. İyi rol model olabilirsek bu, karşı tarafın içindeki iyilikleri geliştirir, harekete geçirir. Kötü davranışlar karşı tarafın kötülüklerini harekete geçiriyor. Çocukların Ramazan'a sevgiyle yaklaşabilmesi için bizim Ramazan'a uygun evimizi sıcak, rahatlatıcı, güvenli bir ortam haline getirebilmek, güvenli alan haline getirebilmemiz önemli. Eğer bunu yaparsak çocuk Ramazan'ı sever, evi sever. Evi sevdiği zaman evdeki yaşananları sever. Ramazan’ı sever yani karşımıza alıp Ramazan konusunda böyle 3 saat konferans vermek de olmaz. Hal diliyle, davranış diliyle yani Ramazan’daki güzelliklerin gözlemlenmesiyle, gençler Ramazan’ı sever. İnsanın teselliye ihtiyacı var. Bütün bunları karşılayacak olan da manevi ve yüksek değerlerdir. Bu değerlere genç kuşağın ihtiyacı var. Onları aktarabilmek gerekiyor, o da tebliğ ile değil temsille olur.” dedi.

“Ramazan'da doyum erteleme becerisi ve dayanıklılık eğitimi kazanıyorsun”

Psikolojik eğitimler ile çok sayıda modül ile kazanılan bazı becerilerin Ramazan ayında oruç tutarak doğal olarak edinileceğini ifade eden Tarhan, Anadolu irfanı ve İslam dininin bu becerileri ibadetle birleştirerek verdiğini aktardı. Tarhan; “Ramazan dönemi tabi bir manevi ticaret dönemi böyle karlı ticaretin olduğu dönemler, fuarlar, indirimler vardır. Ramazan'da böyle bir manevi fuar gibi, indirimler var, bütün manevi ticaret ortaya çıkıyor ama bu ölüm sonrası için bir yatırım. İnsan bu dönemde duyguları yönetme becerisi kazanıyor. Mesela en önemli şey Ramazan'da doyum erteleme becerisi kazanıyorsun. Önünde yemek var yiyemiyorsun, hazlarını erteliyorsun sadece o da değil birçok başka hazları da erteliyorsun. İkincisi dayanıklılık eğitimi. Dayanıklılık eğitimi için psikolojik sağlamlık eğitimi veriliyor. Dayanıklılık eğitiminin modülleri var, bu modülleri öğretmek için bir sürü seanslar yapılıyor. Ramazan’da oruç tutan bir genç bir nevi dayanıklılık eğitimine girmiş oluyor. Belli, yüksek bir amaç için bazı zevklerini erteliyor ve buna karşı dayanma gücü geliştiriyor. Bunlar insanın hayatındaki en önemli sosyal ve duygusal becerilerdir. Bu becerileri öğrenmeyen bir genç dürtüsel, hisleriyle davranıyor, sonunu düşünmeden hareket ediyor, ani kararlar veriyor ve hep hatalar yapıyor. Hâlbuki bir insanın sonunu düşünerek hareket etmesi zarar bilincinde zarar algısında olması yaptığım işte kâr-zarar analizini yapabilmeyi öğrenmesi gerekiyor. Bunlar aslında bir nevi bizim kültürümüzde nefis terbiyesi olarak geçer. Asıl özgürlük kafasına göre yaşamak değil asıl özgürlük arzu ve dürtülerinden özgür olabilmek. İçsel dürtülerine söz geçirebilmek. Asıl pehlivan başkasını yenen değil kendisini yenendir değil mi? Bunu öğretmek için Ramazan iyi bir fırsat. Anadolu irfanı ve dinimiz bunu ibadetle birleştirerek veriyor. Manevi bir ticaret olarak veriyor. Ramazan ayı manevi uzun vadeli bir yatırım ayıdır. Manevi ticaret ayıdır, ölümden sonrasında yapılan bir yatırımdır. Hayat sadece dünya hayatından ibaret değil dünya insanın hayatına açılmış parantezdir. Bir sınavdan geçiyoruz sonuna geldiği zaman heybemize neyi doldurmuşsak onunla gideceğiz, bunu unutmamamız gerekiyor.” ifadelerini kullandı.

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)