Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Plastik cerrahi, hastaların psikolojik sağlığıyla da ilgili olmalı”
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Holistik Estetik Kongresinde alanında uzman çok sayıda dermatolog ve plastik cerrahi uzmanına seslendi. “Beden Dismorfik ve Estetik Algılama Bozukluğu” başlıklı sunum yapan Tarhan, bedenlerine, fiziksel görünümlerine aşırı odaklanmış bu kişilerin hayali veya hafif kusur sebebiyle aşırı kaygılanan kişiler olduğunu söyledi. Plastik cerrahinin hastaların sadece fiziksel sağlığıyla değil, psikolojik sağlığıyla da ilgili olması gerektiğini hatırlatan Tarhan, bu gibi durumlarda cerrahların hastalarına beden dismorfik bozukluğu olabilir şüphesi ile bir psikiyatri uzmanıyla iş birliği yapması gerektiğini ifade etti. Bu hallerde cerrahi operasyonlardan kaçınılması gerektiğini belirten Tarhan, bu hastaların genellikle birçok estetik müdahale talep edebildiği, istediği olmadığı için de hekime baskı yapabileceğini sözlerine ekledi.
26-29 Eylül tarihlerinde İstanbul Ataşehir Selectum City Hotelde gerçekleştirilen kongre yoğun ilgi gördü.
“Yüz okuma mikro mimikleri ölçme konusunda en büyük sorunumuz”
Konuşmasına estetik uzmanları ve psikiyatristlerin ortak konularını ele alarak başlamak istediğini belirten psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Bir plastik cerrahın, estetik uzmanının yaşadığı zorluklar nelerdir? Bir psikiyatrist olarak bizim yaşadığımız zorluklar nelerdir? Psikiyatristlerin dolguda yaşadığı bir zorluk vardır. Duchenne gülümsemesi vardı. Bu pozitif psikolojide de referans olmuş bir gülümseme. Literatüre girmiş. Kişilerin göz çevrelerinde kaz ayağı vardır. Bu kişilerde bu çizgilerin %50'si yukarı doğru. Bu insanlar sekiz buçuk yıl daha uzun yaşıyorlar ve sağlık sorunlarıyla daha az karşılaşıyorlar. Bu tespit edilmiş ve onun üzerine bu duchenne gülümsemesi şekliyle literatüre girmiş bize de referans olmuş. Ancak estetikle bu çizgiler çeşitli dokunuşlarla gideriliyor ya da azaltılıyor. Bu kişilerde duchenne gülümsemesi yok. Ölçemiyoruz. Yani mikro mimikleri ölçme konusunda bizim en büyük sorunumuz bu alanda yüz okuma. Çünkü hastanın duygu ifadesinde iki türlü duygu ifadesi var. Beyinden başlıyor ama duygu ifadesi santral mı periferik mi ayırt etmemiz gerekiyor. Bazı kişiler çok obsesif oluyor. Baskılıyorlar maske gibi yüz oluyor, ifadesi olmuyor. Öyle mi yoksa kişinin periferik olarak blokajdan dolayı olmuş gibi bizim yaşadığımız bir zorluk var. Eğer botoks falan yaptırdıysanız hiç aynanın karşısına gidip de bende duchenne gülümseme var diye bakmayın diye söylüyorum.” şeklinde konuştu.
“Merkezine fiziksel görünümünü aldıysa estetik algılama bozukluğu ortaya çıkıyor”
Beden dismorfik bozukluğu olan kişilerde aşırı zihinsel uğraş olduğunun altını çizen Tarhan; “Beden dismorfik bozukluğu olan hasta grubu, bu hastalarda özellikle beden imajı bozukluğu oluyor. Yani bedenlerine, fiziksel görünümlerine aşırı odaklanmış kişiler oluyor. Böyle algıladığı, hayali veya hafif kusur sebebiyle aşırı kaygılanan kişiler olduğunu görüyoruz. Bu kişiler sık sık ayna kontrolü yapar. Onlarda en çok rastladığımız durumlar sık sık aynanın karşısına geçmeleridir. Diğer özellik olarak da bu kişiler çevreden devamlı fiziksel görünümde onay isterler, onay ararlar. Karşımıza geldiği zaman yani en önemli şeyse fiziksel görünümle ilgili aşırı zihinsel uğraş. 60 dakikanın 50 dakikası kendini iyi hissetmek, aynanın karşısına geçmek veya bununla ilgili devamlı moda dergilerini takip etmek, bununla ilgili kendini başkalarıyla kıyaslamak gibi yani aşırı zihinsel uğraşlar vardır. Beğenmediği beden bölgelerini devamlı kabul etmemeye çalışırlar. Kendilerine sürekli çekip düzenlemeyle ilgili aşırı bir ilgi içindedirler. Bu kişilerle karşılaştığımız zaman beden dismorfik bozukluğuyla ilgili vücudun hangi bölgesi ile ilgili ilgilendiğini belirten çeşitli testler var. Onlar yapılıyor. Burada kabul edilebilir sınırda olanlar var. Bu herkes için geçerli ama kişi hayatının merkezine bunu aldıysa önemli olan bu. Bir kimse hayatının merkezine fiziksel görünümünü aldıysa bir müddet sonra bu beden dismorfik bozukluğu ile ilgili estetik algılama bozukluğu ortaya çıkıyor. Bu estetik algılama bozukluğu, ‘Takma kafana, sen güzelsin, bir şeyin yok, sana öyle geliyor…’ falan filan böyle de geçmiyor. Kesinlikle çünkü bu kişilerin bu somatik algıyla ilgili beyin alanlarındaki program bozulmuş.” dedi.
“Beyinde algılama alanı bozuluyor”
Estetik algılamada fantom fenomenine dikkat çeken Tarhan; “Bazen öyle vakalara rastlıyoruz ki somatik algılaması beden dismorfik bozukluğu hezeyan düzeyinde, yeme bozuklukları şeklinde oluyor. Mesela 29 kilo olduğu halde kendisini 150 kilo gibi algılıyor. Beyinde algılama alanı bozuluyor. Bunu şu örneklerle anlatabiliriz. Mesela estetik algılamanın nasıl bir kişinin zihinsel algılamasıyla ilgili olduğunu estetik algılamada kişi bir fantom fenomeni var. Mesela ampute edilmiş bir uzuv vardır. Kişinin kolu ampute edilmiş ondan sonra kolu ampute edildiği zaman olmayan kolunun ağrısını hissediyor. ‘Kolum ağrıyor.’ diyor ama kolu yok. Burada aslında kolunun kesildiğini kendisi biliyor ama beyni bilmiyor. Beyin bilmiyor, beyin var diyor. O uzuvum ağrıyor diyor. Kişi yalan söylemiyor. Öyle algılıyor, öyle hissediyor kendisini ve ona ayna tedavisi yapılıyor. Olmayan uzvunun yerine ayna koyuyor, sağ kolunu kaldırdığı zaman hiçbir şey kalkmıyor, sol kolunu kaldırdığı zaman aynadaki karşılığı da kalkıyor. Bunun üzerine bu egzersizleri yaparak o kişinin beynine kolunun olmadığını öğrettiğimiz zaman ağrısı geçiyor. Ağrı kesiciler tesirli olmuyor bu kişilerde. Bu fantom fenomeni literatürde olan bir şey. Bu nedir, aynı şey burada da var. Yani olmayan bir şeyi beyin var gibi algılıyor ve ona göre pozisyon alıyor. Bununla ilgili zihinsel uğraş gösteriyor, bununla ilgili bağlantılar kuruyor, her şeyi onunla ilgili yorumlamaya başlıyor.” ifadelerini kullandı.
Kendi kendinin doktoru ol gibi yaklaşımlar işe yaramıyor…
Paranoyak bozuklukların, sanrısal bozuklukların içerisinde bir alt grup olduğuna değinen Tarhan; “Ben somatik hezeyanında bir hasta biliyorum 1,5 sene yataktan çıkmadan, ‘Belim ağrıyor, felç olacağım.’ diyor. Bedensel algılama ile ilgili felç olacağım korkusuyla bu panik bozuklukta da bunu görüyoruz. Kişi tuvalete bile bekleyerek gidiyor, yavaş çekimlerde gidiyor, kapısını açık tutuyor. Bu kişilerin algısı daha çok ölüm, hastalık korkusuyla… Evde felç olacak hissiyle aşırı hezeyan derecesiyle uğraşıyor. Kişinin hayatı kısıtlanıyor. O dönemlerde bu hastalık tanınmamış, işte terapiye girmemiş, panik bozukluğu. Ve kendisi hastalıkla ilgili 130 kilo olduğu halde kendisiyle ilgili hasta olacağım korkusuyla işte evden çıkmıyor, hiç hareket etmiyor. Hareket edersem kalp krizi geçireceğim tarzında ve ufak bir hareket korkuya davet etmiş oluyor. Bu nedenle hiç şey yok, kendi kendinin doktoru ol gibi yaklaşımların işe yaramadığını vurgulamak istedim.” şeklinde konuştu.
“Her birimiz birer kimyacıyız”
Fikir, ideal ve anlam peşinde olan kişilerin beyinlerine serotonini salgılamayı öğretebildiğinden bahseden Tarhan; “Her birimiz birer kimyacıyız. Hayatımızda kendimizi yönetirken beynimizdeki bir kimyacı gibi çalışıyoruz. Beynimizde mesela dopamin hazla ilgili ve bu estetik algılama dopamini artırıyor daha çok. Mesela ekstazi ama her türlü dopamini artırıyor ve orada orgazmla salgılanan bu endorfinle aynı şekilde ama serotonin beyinde haz odaklı yaşayanlarda beyin dopamin salgılıyor. Bir haz bitiyor, o haz bitince başka bir haz arıyor. O haz bitince başka bir haz arıyor. Ama fikir, ideal ve anlam peşinde koşan kişide o yolda giderken bir basamak bittiği zaman fikir, amaç, ideal peşinde koştuğu için uzun vadeli düşündüğü için beyin serotonini salgılamaya devam ediyor. Serotonin uzun vadeli, beyindeki kimyasal da dopamin kısa vadeli anlık hazlarla ilgili. Yani kokain vesaire dopamin salgılar. Böyle madde dopamin salgılatır. Bu nedenle beynimize serotonini salgılamayı öğretebilmek için bir fikir, ideal ve anlam peşinde olan kişiler bunu yapabiliyor. Bu huzurlu oluyor, esenlik içinde oluyor. Mesela üzüntüyü azaltma kendisiyle barışık olan kişilerde görülen bir durum ve beynindeki kimyasalları yönetiyor.” dedi.
Beden dismorfik bozukluğu ergenlerde %12-13 oranında…
Güzellik değerlik ölçüsünün bir nevi modernizmin sunduğu bir tüketim stratejisi olduğuna dikkat çeken Tarhan; “Aslında genetik faktörler var, çevre faktörleri var. Özgüven eksikliği var. Psikolojik problemler var. Mesela genetik faktörler diyelim erişkinlerde bu beden dismorfik bozukluğu %2-3 oranında ama ergenlerde %12-13. Yani ergenlik dönemi fiziksel görünümün en çok ön planda çıktığı bir dönem. Bütün ergenler çekişir. Onun için ergenler için de birçok psikolojik durum var. Dört mevsim gibi davranan bir ergen hiç hasta değil. Bu ergenliğin gereğini yapıyor. Bunu bilmek lazım. Onlarda da bu özellikle kız ergenlerde fiziksel görünüm konusunda aşırı güzellikler çok fazla oluyor. Onları dinlemezseniz, anlamazsanız daha çok salgılıyor. Bazen ailede yetiştirme tarzında çok fazla şey oluyor. Güzellik değerlik ölçüsü haline geliyor. Yani kişinin hayatındaki hedef piramitleri vardır. Bu hedef piramidinin en tepesinde, ‘Güzel olursan değerlisin, güzel olmazsan değersizsin.’ öğretiliyor yani o kişiye bunu öğrettiğimizde kişi ne yapıyor? Bu sefer güzel olmayı ego ideali haline getiriyor. Olmadığı zaman da kendini kötü hissediyor. Güzellik değerlik ölçüsü olması bir nevi modernizmin bize sunduğu bir tüketim stratejisidir. Yani kapital sisteminin verdiği tüketim stratejisi maalesef yani eğlence endüstrisi ile hepimizi etkilemeye devam ediyor. Çevresel faktörler var, yetiştirilme biçimleri, özgüven eksikliği olan kişilerde de fiziksel görünümü bir etiket gibi kullanmak istiyorlar. Depresyonu olan birçok kişi de bu şekilde kendini ifade etmeye çalışıyor.” ifadelerini kullandı.
“Sorunun cerrahi değil de psikolojik bir sorun olduğunu netleştirilmeli”
Uzmanların beden dismorfik bozukluğu olan bir hastayla karşılaştığında neler yapması gerektiğinden bahseden Tarhan; “Böyle durumlarda bir plastik cerrah olarak ne yapmalıyız? Hastanın psikolojik değerlendirmesini yapmak diyeceğim. Burada özellikle yani bir plastik cerrah veyahut da bir dermatoloji uzmanı olarak uğraşıyorsanız cerrahinin uygun olup olmadığını belirlemek için hastaların psikolojik durumlarını değerlendirmek. Eğer hasta beden dismorfik bozukluğuna sahip olabilir şüphesi uyandırıyorsa cerrahlar bu duruma dikkat etmeli, bir psikiyatri uzmanıyla iş birliği yapmalıdır. Yani iyi usta ameliyat yapsa bile bunu önleyemezsin. Tekrar gelir, istediği ulaşmadığı zaman defalarca size baskı yapar. Yani önlem sebebinin dedikleri gibi bunu tespit etmek zorunda kalırsınız. Acele bir cerrahi müdahaleden kaçınmak kolaydır. Beden dismorfik bozukluğu olan hastalarda genellikle birçok estetik müdahale talep ederler ancak bu gerçekten olmayacak olan beklentilere dayalı cerrahi müdahale sorun çözmez. Bu gibi durumlarda cerrahi operasyonlardan kaçınılmalı. Sorunun cerrahi değil de psikolojik bir sorun olduğunu netleştirilmeli.” şeklinde konuştu.
Sadece fiziksel sağlıkla değil, psikolojik sağlıkla da ilgilenilmeli…
Hastaların sadece fiziksel sağlığıyla değil, psikolojik sağlığıyla da ilgilenilmesi gerektiğinin altını çizen Tarhan; “Beden dismorfik bozukluğu olan hastaların psikolojik tedavi ve yönlendirmeleri var. Tanıyı aldığınız zaman birisi size davranışçı terapi gerekirse, psikoterapi gerekirse farmakolojik tedavilerle bu kişiler hastalık algısı bozulduğu için estetik algılamaları bozulduğu için kendilerine aşırı dozda ameliyat yaptırıyorlar. Estetik olarak ilk halleri belki son hallerinden daha kabul gören şekilde olabilir ve bunu yaparken önce hasta ile açık iletişim kurmak gerekiyor. Yani genellikle hastaların beklentilerini anlamak onun beklentileri gerçekçi olup olmadığını dikkatlice tartışmak. Hastanın dış görünüşlerine kusurlarını azaltıp artmadığını fark edebilmek için açık ve empatik bir iletişim çok önemli. Diğer bir önemli özellik de verilen destekle cerrahi müdahale yapılırsa hastaların psikolojik durumlarını daha uzun vadede takip etmesi önemli. Yani plastik cerrahi hastaların sadece fiziksel sağlığıyla değil, psikolojik sağlığıyla ilgili olması önemli.” dedi.
Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)