Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Çocukluk çağı anavatandır ama kader değildir, değişebilir”

Haber ile ilişkili SDG etiketleri

DOI : https://doi.org/10.32739/uha.id.56547

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Dost TV ve Dost FM’de yayınlanan “Prof. Dr. Nevzat Tarhan’la Akla Kapı” programında “Çocukluk Travmaları” konusunu ele aldı. Çocukluk çağının insan ruhunun şekillendiği dönem olduğunu vurgulayan Tarhan; “Kişiliğimizin temeli çocukluk çağında atılıyor. Bir insanın ana vatanı çocukluk çağıdır. Çocukluk çağı anavatandır ama kader değildir, değişebilir” dedi. Çocuğu yok saymanın travma etkisi yaratabileceğini söyleyen Tarhan; “Çocukta en kötü travma ilgisizlik travmasıdır. Çocuğu yok saymak, sevgisizlik, bilgisizlik çocukta travma etkisi yapar.” ifadelerini kullandı. 

“Kişiliğimizin temeli çocukluk çağında atılıyor”

Çocukluk çağının insan ruhunun şekillendiği dönem olduğunu söyleyen Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Kişiliğimizin temeli çocukluk çağında atılıyor. Bir insanın ana vatanı çocukluk çağıdır. Yani çocukluk bizim ruhumuzun ana vatanıdır. Ruhumuzun şekillendiği, geliştiği yerdir. Bir insan ana vatanına nasıl bir bağlılık hissederse çocukluk çağına da aynı şekilde bir bağlılık ya da nefret hissediyor. Yahut da çocukluk çağıyla alakalı kafası çok karışık oluyor. Çocukluk çağı insanın gelişmesinde çok önemli. Neyin iyi neyin kötü olduğunu çağın doğruları belirliyor. Yani temel doğrular var ama bulunduğumuz zamanın şartları da iyiyi ve kötüyü belirliyor.” ifadelerini kullandı. 

“Küçük yaşta kurban olan çocuk, ileri yaşta da onun faili olur”

Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Çocukların gelişen ruhu korunmasız ve savunmasızdır. Hayatı anne babanın kılavuzluğunda öğreniyorlar. Yani çocuk yaşta baskı, korku, tehdit, sindirme, dövme, şiddetli bir eğitim yöntemi uygulanırsa küçük yaşta kurban olan çocuk, ileri yaşta da onun faili olur.” dedi ve sözlerine şöyle devam etti:

“Çocukta özerklik duygusu yüksekse, 10 yaşından sonra anne babaya kafa tutmaya başlıyor. Anne babanın dediğinin tam tersini yapıyor. Mesela o çocuğunun başarılı olmasını istiyor ama çocuk tembel oluyor. O çocuğunun dindar olmasını istiyor çocuk tam karşıtı oluyor. Çocuk bir nevi ailesini cezalandırmış oluyor. Anne babadan öç alıyor aslında. Sevgisiz bir şekilde şiddet uygulanarak şefkat verilmeden büyütülen çocuk kriminal bir tip oluyor, anti sosyal oluyor. Sevgiden ve disiplinden yoksun büyütülmüş oluyor.” 

“Suç işleyenlerin çoğu çocukluğunda sevgisiz büyüyenler…”

Çocukluk çağında sevgi ve disiplin dengesinin önemine değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Suç işleyenlerin çoğu çocukluğunda sevgisiz ve merhametsiz bir şekilde tehdit ve korkutularak büyütülmüş çocuklardır. Sevgi az disiplin çok olursa bu oluyor. Çocuk özgüveni düşük, pasif, korkak, ürkek oluyor. ‘İtaat et, rahat et’ ile pasif yönetilen bir insan tipi çıkıyor. Sevgi yok, ezilerek büyütülüyor. Bu korku kültürlerinde var doğu kültürlerinde. Yani merhamet duygusu olmuyor. İnsanda merhametli olma, empatik olma eğilimi var ama uygun ortamı bulamadığı zaman gelişmiyor. Çünkü insanoğlu sonsuz iyicil ve sonsuz kötücül olmaya göre doğuyor.” dedi. 

“En kötü travma ilgisizlik travmasıdır”

Çocuğu yok saymanın travma etkisi yaratabileceğini söyleyen Tarhan; “Çocukta en kötü travma ilgisizlik travmasıdır. Çocuğu yok saymak, sevgisizlik, bilgisizlik çocukta travma etkisi yapar. Yani bir şey söylüyor dinlemiyor, bir soru soruyor cevap vermiyor, bunlar da yok saymaktır. Bunlar da ilgisizliktir. Hatta bununla ilgili mesafeli terk ediş diye bir kavram vardır. Anne çalışmıyor aynı evde fakat çocuğa zaman ayırmıyor. Yemeğini yediriyor, kendini televizyona veriyor. Çocukla ilgilenmiyor. Yan yanalar ama kadın sürekli telefonla meşgul veya dizi izliyor. Bu durumun sonucunda çocuğun herhangi bir ihtiyacının farkında bile olmayan anneler oluyor.” ifadelerini kullandı.  

“Anne baba, çocuk için en önemli bağlanma unsurudur”

Bağlanma ihtiyacının karşılanmadığı takdirde ona bağlı hastalıkların ortaya çıkabileceğine değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Anne baba, çocuk için en önemli bağlanma unsurudur. Bağlanma ihtiyacını karşılıyor. Yani yemek içmek nasıl bir ihtiyaçsa, yani vücudumuza C vitamini, B vitamini girmezse hastalıklar oluyor, çocuklarda da bağlanma ihtiyacını karşılayamazsa ona bağlı hastalıklar ortaya çıkıyor. İlk başta bağlanma nesnesi anne oluyor. Çocuk büyüdükçe anneyle birlikte baba da oluyor. Büyüdükçe oyuncaklar, kardeşler, toplum, insanlık, evren ve yaratıcı oluyor. İnsanın bağlanma ihtiyacı var çünkü insan ilişkisel bir varlıktır. O bağlanma ihtiyacını giderdiği zaman huzurlu oluyor. Mesela insan ölüm anında bağlanma ihtiyacını karşılayamıyor. Modernizm bize ölümü unutarak yaşamayı öğretiyor. Fakat ölüm öyle bir gerçek ki unutulmuyor. İnsanlar kendilerini eğlenceye, filmlere, içkiye veriyor, unutmaya çalışıyor ama ölüm gerçeği orada duruyor. Böyle bir durumda ölümden sonra bir hayata inanan, ölümden sonraki hayatı anlamlandıran bir insan bağlanma ihtiyacını giderdiği için yaşlılığı çok güzel geçiyor. İnancının verdiği iç huzurunu yakalıyor.” şeklinde konuştu. 

“Aşırı korumacılık kültürümüzde bir erdem zannediliyor”

Aşırı koruma ve aşırı kontrol duygusunun çocukta travma etkisi oluşturduğunu söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Aşırı korumacılık bizim kültürümüzde bir erdem zannediliyor. İyi annelik, iyi babalık zannediliyor. Tam tersine. Mesela çocuğun nefesini bile kontrol eder. Eskiden helikopter anne baba diyorduk şimdi drone anne baba diyoruz. Devamlı tepede dolaşır, gözlem yapar. Çocuk tuvalete giriyor kapısına vuruyor ‘Ne yapıyorsun?’ diye. Mesela bu derece karışıyor çocuğa, müdahale ediyor. Bu işgalci anne babalık tarzı. Aşırı koruma ve aşırı kontrol duygusu çocukta travma etkisi yapıyor. O da ilerdeki ruhsal hastalıkların önemli sebeplerinden biri…” dedi.

“İç dünyamızı güzelleştirmek için her zaman için fırsat var”

İnsanın kendi travmalarını fark edip çözebileceğini söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Terapide kendini tanıma birinci şarttır. Eski psikoloji ekollerinde kendini tanıma yoktu. ‘Sen iyisin, başkalarını düzelt’. Bu yanlış olan bir terapi tekniğiydi. Şimdi onlar terk edildi. Birinci öz bilinç, kendini tanımak. Öz yönetim, kendini yönetmek. Ondan sonra sosyal bilinç, empati, diğer insanları tanımak. Sonra ilişki yönetimi geliyor. Kendinin avukatı gibi olmazsa, kendi kendine savcı gibi yaklaşır ama adil bir savcı gibi. Kendini sorgulayabiliyorsa, burada bir olay geldi başına diyelim, ‘Bunun ne kadarına ben sebebiyet verdim?’ diyorsa bu kimse kendini rahat düzeltir. Çocukluk çağı anavatandır ama kader değildir, değişebilir. İnsan anavatanında, onu daha güzel hale getirebilir. O anavatanı yeniden güzelleştirebilir. Onun için iç dünyamızı güzelleştirmek için her zaman için fırsat vardır.” ifadelerini kullandı. 

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)