Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Zihinsel dönüşüm olmadan askeri ve siyasi başarı olmaz”

Haber ile ilişkili SDG etiketleri

DOI : https://doi.org/10.32739/uha.id.47876

Üsküdar Üniversitesi Sağlık Kültür Spor (SKS) Daire Başkanlığı desteğiyle Üsküdar Üniversitesi Kudüs Kulübü tarafından “Filistin Nakbası: Yerinden Edilmeden Tufana Bir Mücadele ve Direniş Öyküsü” etkinliği düzenlendi. Yoğun ilgi gören etkinliğe değerli gazeteci ve araştırmacılar katılım sağladı. Filistin’de yaşananların sebepleri ve sonuçlarının ele alındığı etkinlikte Üsküdar Üniversitesi Evrensel İnsani Değerler ve Haklar Manifestosu okundu. Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın da katılım sağladığı etkinlikte Tarhan, 2 milyon Müslümanı koruyamayan 2 milyarlık bir Müslüman nüfusunun dünyada olduğuna dikkat çekti. Üsküdar Üniversitesi ve Kazakistan L.N. Gumilev Avrasya Üniversitesi olarak ortak hazırlanan ve 25 bin imza ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine götürülmesi hedeflenen “Evrensel İnsani Değer ve Haklar Manifestosu” nun Gazze’ye yapılacak en büyük küresel destek olacağını vurguladı. Tarhan konuşmasında zihinsel dönüşüm olmadan askeri ve siyasi başarı olmayacağını söyledi.

Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşke Nermin Tarhan Konferans salonunda gerçekleşen etkinliğe uluslararası öğrencilerin yoğun katılımı olurken, Kurucu Rektör Prof. Dr. Nevzat Tarhan da etkinlikte yer aldı. 

Tam gün devam eden program kapsamında Filistin halkı için kermes düzenledi, Balfour Deklarasyonundan Mescid-i Aksa Tufanı'na kadar Filistin belgeseli gösterildi.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “2 milyon Müslümanı koruyamayan 2 milyarlık bir Müslüman nüfusu var…”

Konuşmasında İslam devletini yöneten siyasetçilerin çoğunun sadece bugünkü politika ve dengeyi düşündüğüne dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Filistin coğrafyası bizim için kolay unutulacak bir coğrafya değil. Filistin her zaman gündemimizde oldu. Gazze de tabi onun bir parçası. Osmanlı’nın son dönemlerini ele aldığımız zaman büyük bir borç, büyük bir ihtiyaç altındayken, ‘Bütün borçlarınızı sileceğiz, Filistin’e yerleşme hakkı verin.’ diye Sultan Abdülhamid’e geliyorlar. Şu anda ki Amerika’nın yaptığı siyaseti o zaman sinsice bu şekilde yapmaya çalışıyorlar. Aşağı yukarı yüz yirmi, yüz otuz sene önce bunu yapıyorlar. Bütün borçlarınız silinecek diyor yani müthiş bir fırsat. Yani böyle bir durumda Sultan Abdülhamid’in verdiği cevap çok manidar. ‘Ben böyle bir şey yaparsam yarın Allah’ın huzuruna gittiğim zaman nasıl cevap veririm?’ diyor. Yani burada onun nasıl ilahi rıza için hareket ettiğini, nasıl Allah’a karşı sorumlulukla hareket ettiğini gösteriyor. Yani Osmanlı’yı da Osmanlı yapan ideolojiyi de gösteriyor aslında. Şu anda dünya, İslam devletini yöneten siyasetçiler böyle düşünmüyorlar. Çoğu sadece bugünkü politikayı düşünüyor. Sadece bugünkü dengelerini, iktidarlarını düşünüyorlar. Büyük çoğunluğu maalesef böyle. Böyle düşündükleri için de şu anda savruluyoruz. Yani iki milyon kişiyi koruyamayan iki milyarlık bir Müslüman nüfus var dünyada. Biz şuan da İsrail’i kötüleyelim, Amerika’yı kötüleyelim ama Anadolu’da bir söz vardır, ‘Birisiyle problemli bir konuyu konuşurken iğneyi ona batırıyorsan çuvaldızı kendine batır.’ denir. Çuvaldız da yorgan dikmede kullanılan iki karışlık iğnedir. Öyle bir iğne yani bu kendine batır denir. Biz onun için İslam dünyası olarak bunu söyleyelim.” dedi. 

“Batıdaki insanlar yeniden İslamiyet’i keşfediyorlar…”

Dünyada ezber bozan bir döneme geçildiğine dikkat çeken Tarhan; “Şu anda Filistin, Gazze üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor. Hatta savaşlarda akıncılar vardır, onlar savaşın ön cephesindedirler. Hep onlar ölürler, şehit olurlar. Şu an da Gazze'deki Müslümanlar bu ön cephedeki mücahitler gibiler. Onlar asrı saadetteki nebevi ahlakı yaşayan o dönemdeki ilk Müslümanlar gibiler. Bu ilk kırk Müslüman gibiler. İlk İslamiyet'in yayılmasındaki Mekke dönemi on üç, Medine dönemi ise on senedir. Bu on üç sene dönemdeki en zor dönemdir. Hicret etmişler ama yine de İslam hukukuna aykırı bir şey yapmamışlar. Hz. Ömer onlara, ‘Biz de kendimizi savunalım demiş.’ ambargo yapılmış. Yine de haksızlığa yani silahla mücadele vermemişler çünkü gönüller üzerinde inşa edilmesi gereken bir din var. Hz. Peygamber böyle bir seçimde bulunuyor ancak Mekke döneminde bununla ilgili artık savunma savaşları başlıyor. Şimdi Gazze de böyle bir durumda. Kendilerini esir alan hiçbir haksızlık yapmadılar. Yapmıyorlar. Zalimlik yapmıyorlar. Halbuki intikam duygusuyla hareket edebilirler. Yani böyle bir durumda bunu yapmıyorlar. Bu aslında bütün dünyayı şaşırttı, ezber bozdu. Böyle bir durumda ciddi ezber bozdu ve bunun üzerine şu anda görüntülerde gördüğümüz Amerika'daki, şuradaki buradaki üniversiteleri hatta zulüm çok aşikâr oldu. Aşikâr olması, güneş batıdan doğuyor tarzında bir algıya sebep oldu. Yani doğudaki Müslümanlar Müslümanlığı yaşayamıyorlar, batıdaki insanlar yeniden İslamiyet’i keşfediyorlar gibi dünyada ezber bozan bir döneme geçildi. Bu durum bir kırılma noktası diyebiliriz. Bu nedenle biz böyle hamaset dolu, intikam dolu veyahut lanet dolu sözler söylemek yerine kader planını iyi düşünmemiz lazım.” şeklinde konuştu.

Tarhan; “Silaha silahla karşılık vermeye çalışıyoruz”

En güzel silahın fikir silahı olduğundan bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şu an da insanın kendi içindeki tembellikle cihat edilmesi gerektiğinin altını çizdi. Tarhan; “Biz İslam dünyasındaki hastalığı doğru teşhis edemiyoruz. Yani silaha silahla karşılık vermeye çalışıyoruz. Halbuki kaderin penceresinden hadiseyi baktığımız zaman silaha silahla değil, burada bizim silaha ihtiyacımız yok ki. Kur'an gibi hakikat var elimizde. İslam dünyası gibi hakikat var. En güzel silah fikir silahıdır. Yani Resulullah (sav) Bedir savaşından dönerken, ‘Küçük cihat bitti büyük cihat başlıyor.’ diyor. ‘Ey Allah'ın Resulü Büyük cihat nedir?’ sordukları zaman, ‘Büyük cihat nefisle cihattır.’ diyor. Bizim şu anda kendi içimizdeki tembellikle cihat etmemiz lazım. Korkularla cihat etmemiz lazım. Dünya muhabbetiyle cihat etmemiz lazım. Bunları düzeltirsek eğer davranışlarımızı düzeltiriz. İlk Mekke dönemindeki heyecanı, o dönemdeki hevesi arzuyu o zaman yakalayabiliriz. Bu heyecanı yakalayabilmek bu nedenle çok önemli.” dedi.

Tarhan, zihinsel dönüşüm olmadan askeri ve siyasi başarı olamayacağını da sözlerine ekledi. 

Medine sözleşmesi aslında demokrasi sözleşmesidir…

İnsan hakları beyannamesini askıya alan bir küresel politika olduğuna değinen Tarhan; “Medine sözleşmesi dünyanın ilk insan hakları sözleşmesi. Ben toplum psikoloji kitabında bununla ilgili bölüm ayırdım. Oradan merak eden okuyabilir. Yani insan hakları diyenler aslında Medine sözleşmesini okusunlar. O Medine çarşısında oradaki Hristiyanların, Yahudilerin o dönemdeki diğer Paganların, Müslümanların nasıl kardeşçe yaşayacağıyla ilgili sözleşmedir Medine sözleşmesidir. Bu dünyada ilk. Onların haklarına saygı göstererek birlikte yaşama sözleşmesi. Medine sözleşmesi aslında demokrasi sözleşmesidir. Şu an da insan hakları beyannamesi askıya alındı. İnsan hakları şartnamesi elimde olsa yakardım, şimdi yakılacak bir şey. Anlamı yok şu an da bu ona uymuyor ki. Birleşmiş Milletler ona uymuyor. Onun için biz buna karşı dedik ki insan hakları beyannamesini askıya alan bir küresel politika var. Buna karşı yanlış yapıyorsunuz deme hakkımız var. Zalimliğe dur demek kendi çapımızda hakkımız var. Bunun bedeli ne olursa olsun bunu göze almak zorundayız.” ifadelerini kullandı.

“Manifesto BM’e giderse Gazze’ye yapılacak en büyük küresel destek olur”

Üsküdar Üniversitesi ile Kazakistan L.N. Gumilev Avrasya Ulusal Üniversitesi, ortak ‘Evrensel İnsani Değer ve Haklar Manifestosu’ hazırlayarak imzaya açtıklarını ifade eden Tarhan, Ortadoğu, Orta Asya, Afrika’da ve son olarak Gazze’de yaşananlara dikkat çekilen, 25 BİN imza hedefi olan manifesto bu yıl sonunda BM Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi'ne sunulacağını söyledi. Tarhan, 10 maddeden oluşan manifestoda; “İki üniversite olarak yaşanan olaylardan hareketle, evrensel kavram ve fikirlerin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini öngördük. L.N. Guliyev Milli Avrasya Üniversitesi ve Üsküdar Üniversitesi olarak; böyle bir durumda insan hak ve özgürlüklerinin en yüksek şekilde yaşandığı ve tartışıldığı ortam olan üniversite topluluğunun suskun kalmasının bir vebal olduğunu düşündük. Bireysel tepkiden çok kurumsal bir mutabakatla sesimizi duyurmak ve bir manifesto ile düşüncelerimiz ifade etmek istedik.” ifadelerini kullandı.

Yayınlanan manifestodan bahseden Tarhan; “Dört hafta önce Astana’ya Kazakistan’a gitmiştik. Kazakistan’da ‘Değerler Psikolojisi’ kitabı Rusça’ ya çevrilmiş. Onunla ilgili bir seremoni vardı. Astana Üniversitesi ile birlikte orada ben Gazze olaylarını dile getirdim. ‘Biz değerler kitabını yazdık, sözleşmesi yaptık ama şu an da Gazze’de bu çifte standart uygulanmıyor.’ dedim. ‘Buna karşı bir şeyler yapmamız lazım.’ dedik. ‘Değerler hareketi başlatmalıyız. İnsani değerler, insani haklar bunun için de bir manifesto yayınlayalım.’ dedim. Astana Üniversitesi yetkilileri de kabul etti. ‘Çok iyi bir fikir.’ dediler. Hatta üniversitesindeki yetkililer bizim beklemediğimiz şekilde Astana Dışişleri Bakanlığına soruyorlar. Astana Dışişleri Bakanlığı bizim manifestoyu çok beğeniyor. Daha da ilaveler yaptılar daha güzelleştirdiler ve ‘Bu manifesto 25 bin imzaya ulaşırsa bu manifestoyu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine göndereceğiz.’ dediler. Bu manifesto Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine giderse Gazze’ye yapılacak en büyük küresel destek olur. Bu küresel vicdanı müthiş tetikler.” şeklinde konuştu.

“Evrensel İnsani Değerler ve Haklar Manifestosu” okundu

SKS Yöneticisi Sadık Paksoy ve SKS Uzmanı Meliha Merve Günaltay tarafından Üsküdar Üniversitesi Evrensel İnsani Değerler ve Haklar Manifestosunu katılımcılara okundu.

Daha sonra ise Gazeteci ve Araştırmacı Dr. Mohammed Abu Taqiya, ‘Filistinliler topraklarını sattı mı? 48 Filistinliler kimdir? 48 Arapları kimlerdir?’
Dr. Abdurrahman El-Ferra, ‘Savaş 7 Ekim'de mi başladı?’, 

Prof. Dr. Frank Romano, ‘Siyonist lobi dünyayı nasıl kontrol ediyor?’, 

Gazeteci ve Araştırmacı Isra Almudallal, ‘Gazze’deki gazetecilerin çektiği acılar ve gerçekleri aktarmadaki rolleri’ başlıklı konuşma gerçekleştirdi.                 

Dr. Muhammet Abu Taqiya: “Dışarıdan tatlı görünen adımlar zulmün devamı oldu”

Filistinlilerin kendi topraklarında ikinci vatandaş muamelesi gördüğünü belirten Gazeteci ve Araştırmacı Dr. Mohammed Abu Taqiya; “Direniş akınla, mühendislerin üretimiyle başladı. Filistinliler artık kendi topraklarında ikinci vatandaş olarak bulunuyorlar. Kendi mahallesinden çıkılmasına izin vermiyorlar. Askeri kuşatma var. İnsanların yemek, içmek dışında hakları yoktu. Konuşma yemek yeme ve su içme dışında hakları yoktu. 1960’lı yıllara kadar böyleydi. Yerlerinden çıkılması bekleniyordu.1967 yılında Kudüs’le birlikte buna son verildi. Dışarıdan tatlı görünen adımlar zulmün devamı oldu. Dışarıdan bakan insanlar artık İsrail vatandaşı görüyordu. Ne yazık ki durum böyle değildi.” şeklinde konuştu.

Dr. Abdurrahman El-Ferra: “Bu bir savaş değil, katliam!”

Siyonistlerin kendi çıkarlarını korumak için Filistin’i hedef olarak gösterdiğinin altını çizen Dr. Abdurrahman El-Ferra; “Bu bir savaş değil bu bir katliam, bu bir soykırım. Bu acılar büyük bir direnişe, büyük bir inanca sebep oldu. Özgürlük fikrine sebep oldu. Acılara alışan insanlar yıllar geçtikçe direniş halinde bulunmaya çalıştılar. Çocuk olsalar bile bunun farkına vardılar. Ne ülkemiz oldu ne de elimizde toprak kaldı. Çaresizlik yolunda kalınca direnişi yükseltmeye yeniden başladık. Acı bir savaş izliyoruz doğru ama tarihi bir mücadele olduğunu da biliyoruz. İnsanlar batılı da olsa çaba gösterdiler.” dedi. 

Gazze’deki halka yardım ve destek veren Gazeteciler ile konuşmacılara hediye takdim edildi. 

Belgesel gösterimi gerçekleştirildi

Sunumların sona ermesinin ardından, “Gazze'deki doktorlar ve gazeteciler” ve “Gazze hakkında” başlıklı belgesel gösterimi gerçekleştirildi.

Daha sonra ise Kudüs ve Filistin hakkında bilgi yarışması yapıldı. Yarışmanın ardından kazanana hediye takdimi yapıldı. 

Etkinlik kapsamında Filistin halkı için kermes düzenlendi ve sergi yapıldı.

Toplu fotoğraf çekiminin ardından etkinlik sona erdi. 
 

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)