Prof. Dr. Tarhan: “Acılardan kaçmak, onlarla savaşmak değil; acıları paylaşmak gerekiyor”
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; Genç İHH tarafından düzenlenen Kitap Tahlili etkinliğinin konuğu oldu. Prof. Dr. Tarhan otuzun üzerinde dile çevrilen, tüm dünyada başucu kitabı haline gelen Victor E. Frankl tarafından kaleme alınan “İnsanın Anlam Arayışı” eseri hakkında dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Frankl’ın acılardan kaçmak yerine onları paylaşarak iyileşmeyi önerdiğine dikkat çeken Tarhan, tüm zorlukların içinden bir ‘anlam’ bulup peşinden gitmenin hayata devam etmekle eş değer olduğunun altını çizdi.
“Anlam peşinde olanlar, ümit taşıyanlar hayatta kalmayı başarıyor”
İnsandaki anlam arayışı duygusu hakkında dikkat çeken değerlendirmelerde bulunan Tarhan, Victor E. Frankl tarafından kaleme alınan “İnsanın Anlam Arayışı” eserinden yola çıkarak paylaşımlarda bulundu. Çevrimiçi gerçekleştirilen programda Tarhan; “Psikiyatrist Victor E. Frankl Viyana’da doğmuş. 1943’te Musevi azınlıkların Hitler tarafından toplama kamplarına alındığı dönemde kampa alınıyor. Hitler Nazizm doktrini nedeniyle, kendi ırk egosunu üstün görüyor, uygulamaları ise etnik narsisizmin en bilinen örneklerinden biri. Bir psikiyatri uzmanı olan Pruncle toplama kamplarında Logo Terapi diye, konuşma tedavisi gibi bir tedavi üzerine çalışıyor. Kamplarda kimlerin hayatta kalmayı başardığını kimlerin ise yaşayamadığını gözlemliyor. O gözlemler sonucunda anlam arayışıyla ilgili varoluş psikolojisinin temellerini atmış oluyor. Varoluşun amacını ortaya koyuyor ve hümanist psikolojinin öncülerinden kabul ediliyor. Hitler’e ve onun kötücül yönüne tepki olarak ‘İnsan kötü değildir, doğuştan iyidir kötülük ise arizidir.’ bakış açısını ön plana çıkarıyor. Halbuki insan doğuştan iyi ve kötü olmaya yatkın olarak doğuyor. İçindeki hangi parçayı büyütürse o gelişiyor insanın. İnsanın bir şeye anlam katması, hayatta kalabilmesi için en önemli şeylerden biri. Anlam peşinde olanlar, ümit taşıyanlar, kurtulacağım diyenler, ümidini kaybetmeyen bir anlam peşinde koşan kişiler Hitlerin işkencelerinden ölmeden kurtuluyor, hayatta kalabiliyorlar. Bu nedenle yazarın şu sözleri çok önemlidir; ‘Dünyada en kötü koşullarda bile hayatta kalabilmek için hayatın bir anlamı olduğu bilgisinden daha etkili bir şey yoktur’ diyor. Bunu kitabın ana özü, fikri olarak ifade edebiliriz.” dedi.
“Acılardan kaçmak, onlarla savaşmak değil; acıları paylaşmak gerekiyor”
Tarhan, yazarın acılardan kaçmak yerine onları paylaşarak iyileşmeye dikkat çektiğini aktararak; tüm zorlukların içinden bir ‘anlam’ bulup onun peşinden gitmenin hayata devam etmekle eş değer olduğunun altını çizdi. Tarhan; “Kitabın dikkat çektiği bir diğer önemli nokta ise ‘acılardan kaçmak, acılarla savaşmak değil; acıları paylaşmak.’ Yazar özellikle Nazi toplumunda yaşadıklarıyla, acıları paylaşmayı öneriyor. Bunu şu sözlerle ifade ediyor: “Yaşamak acı çekmektir, yaşamı sürdürmek çekilen bu acıdan daha anlam bulmaktır. Acıda anlam bulursanız, acı çekmeyi sürdürebiliyorsunuz ve acıyı tolere edebiliyorsunuz.” Frankl, insanın hayatta kalması için anlam ve amaç kavramları üzerinde duruyor. Bu zorlukları yaşayan insanların ruhları boşluk içinde savruluyor. Savaşın ortasında anlam peşinde koşmak onun için sarılacak bir ip, ümit olmuş. Logo Terapi ve savaş gözlemi yapmak ve bunu biri ideale çevirmek onun hayatta kalmasına sebep olmuş. Oradaki tecrübelerini de kitap haline getirmiş. Yazar amaç belirlemenin önemine değinirken sadece dünyasal amaçları ön plana çıkarıyor ve amaçlarını bunlarla sınırlı tutuyor. Yani ölüm ve ölümden sonraki hayatla ilgili fazla bir açıklama getiremiyor. Tevrat’ta ölüm ve ölümden sonrasıyla ilgili fazla bilgi yoktu, o konuyu çok önemsemez. Bu nedenle dünyevileşmiş bir bakış açısıyla anlam katmaya çalışıyor.” şeklinde konuştu.
“Depresyon sosyal virüs haline gelerek insanların yaşam felsefesini değiştirdi”
Son zamanlarda meydana gelen Medeniyet Krizi Sendromunun Frankl’ın tavsiye ettiği anlam arayışı metoduyla çözülebileceğini ifade eden Tarhan, modernizmin çözüm önerilerinin insana iyi gelmediğinin altını çizdi. Tarhan; “Şu andaki psikiyatri, popüler kültür ve modernizm Viktor Frankl’nin söylediğinin tam tersini yapıyor. Yani acıyla yüzleşip acıyı yönetmek yerine acıdan kaçınmayı tercih ediyor. California Sendromu modernizmin medeniyet krizi sendromudur. Bu sendromun 4 özelliği, yaşam felsefesi var. Birinci maddesi Hedonizm, yaşamın amacı zevk peşinde koşmaktır diyor. Halbuki Viktor Frankl yaşamın amacını ‘hayatta bir amacınız olsun, yani bir anlamın parçası olmak gerekir, insanın gözyaşları kutsaldır’ diyordu. ‘Gözyaşları acıyla yüzleşme cesaretinizi gösteriyor. Bu nedenle gözyaşından sakın korkmayın’ diyordu. Acıyla savaşmak yerine yönetmeyi tercih ediyorum, acıyı düşman gibi görmeyin diyor onu yaşayarak bir nevi kendinizi geliştirmek için fırsata olarak görün diyordu. Bu aslında biraz kadim kültürün ve Anadolu irfanının da öğretisidir aynı zamanda. Frankl acıdan, sıkıntılardan ve stresten bunalmış insanlara hayatının anlamı nedir, anlam ara diyerek tedavi etmeye çalışıyordu. O zaman yokluklar içerisinde insanı korumaya çalışıyordu şimdi varlık var bolluk var zenginlik var acı yok insanlarda. Şimdi depresyon neden bu kadar arttı acaba virüs mü var diye araştırıyorlar, depresyon sosyal virüs haline gelerek insanların yaşam felsefesini değiştirdi. Eğlence endüstrisi artık hepimizin evine girdi. İnsanlar teknolojiyle hiç bu kadar yakın olmamıştı.” ifadelerini kullandı.
“Frankl’ın felsefesi yeterli değil, hazları yönetebilmek daha önemli”
Modern dünyanın büyük bir konfor alanı sağladığını ifade eden Tarhan, böyle bir dünyada hazları yönetmenin önemine ve zorluğuna dikkat çekti. Tarhan; “Şu anda insanlık savruluyor. Savrulan insanlarda iman ahlaka dönüşmüyor, iman konusunda da sorgulama başlıyor. Dünya öyle cazip ki her şey yolunda giderse kişi ölümü düşünmüyor ama bir hastalık, bir dert, bir musibet olduğu zaman örneğin pandemi oldu insanlar bedeni konforlarının bozulduğunu zannediyor, rahatlıklarının bozulduklarını gördüler acizliklerini zayıflıklarını görüler ve anlam arayışına başladılar bu musibetler anlam arayışına itiyor insanı. Bu sebeple Viktor Frankl’ın acıyla yüzleşip acıya anlam katarak hayatta ilerlemesi her şartlar için geçerli değil, hazları yönetebilmek ve hazlardan anlam çıkarabilmek daha önemli hale geldi. Pozitif bilim amaçla, anlamla ilgilenmem der ben evrenin nasıl çalıştığına bakarım, hücrenin nasıl çalıştığına bakarım fiziğin, kimyanın nasıl çalıştığına bakarım görüşündedir. Ama değer felsefesiyle uğraşanlar din bilimcileri psikoloji ve psikiyatri bilimiyle uğraşanlar anlam ve amacı incelemek durumunda. İnsanla hayvanı birbirinden ayıran şey hayvanlarda her şey genetik olarak kodlanmıştır; yemek, içmek, barınmak, uyumak. Bir aslanın veya kedinin hayal dünyasında et, kemik ve yiyecek vardır. Fakat insanın hayal dünyası kişiden kişiye değişir. İnsan çocuğu ve hayvan çocuğu farklıdır, insanlar prematüre doğuyor. Diğer canlılardan farklı olarak insanda müthiş bir irade var hayvanlarda böyle özgür irade yoktur.” dedi.
“Akıllı bir insan sınırlı bir hayatta, sınırsız bir hayata yatırım yapmaya çalışır”
Bir insan anlam arayışında iki soruya cevap bulursa anlamı yakalar. Birincisi dünyanın ölümlü olduğunu biliyor, öleceğini bilen tek canlı insan. İnsanda geçmiş gelecek ve şimdi algısı var, ölüm farkındalık geni var, anlam arayışı geni var. Bir diğeri de yeniliği arama geni var insanda. Şu anda zamanın ruhu daha çok dinle bilimi birleştirenlerin elinde olacak inşallah. Hedefimizde en tepede, en yüksek hedefler olmalı, soyut hedefler. Bir insan hayatında somut maddi tatmin peşinde koşuyorsa hayvansal düzeyde kalır, yemek içmek barınmak gibi. Akıllı insan uzun vadeli düşünen insandır. O halde insan ölümden sonrası için de düşünecek, anlam arayışı içerisinde, ölümden sonra şunu diyecek; ‘Sınırlı bir hayatım var bu sınırlı hayatta sonsuz ve sınırsız bir hayat nasıl kazanabilirim?’ Ölüm acı gerçek ama insanlarda ölümsüzlük arzusu var. Nasıl midemizde açlık hissi var yiyeceklerin varlığını gösteriyor, ruhumuzda da ölümsüzlük sonsuzluk arzusu var. Bu da sonsuzluğun olduğunu gösteriyor. Onun için İslam alimlerinden birisi ‘Allah insana vermeyi istemeseydi, istemeyi vermezdi’ diyor. Yani Allah bize ebedi hayatı vermiş, bu bile ebedi hayatın varlığını gösteriyor. O halde akıllı insan düşünce laboratuvarında beynine bu dünyanın sonlu bir dünya olduğunu, istisnası olmadığını söyler. O halde bu dünya simülasyon, gerçek hayat bu dünyadan sonra en iyisi ona yatırım yapmak gerekiyor. Akıllı bir insan sınırlı bir hayatta sınırsız bir hayata yatırım yapmaya çalışır.” şeklinde konuştu.
Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)