Mutluluk ve Zekâ İlişkisi

Yüksek zekâ (IQ) genellikle yaşamdaki birçok olumlu sonuçla ilişkilendirilse de mutluluk literatüründe zeki insanların daha az zeki akranlarından daha mutlu olmadığı bir gerçektir.

“Zekâ testlerinin ölçtüğü şeydir” sözü ile başladı her şey. Tek bir zekâ düşünülürken sözel ve performans ile çoklu zekâ kavramı gelerek her çerçeveden bakılmaya başlandı. Yaşantımızdaki en güzel şey derin düşünebilmeyi sağlamak. Tek düze bir bakış açısı insanı yerinde durdurandır, oysa derin ama doğru düşünmek insanı daha da ileriye götürendir. Zekâsı yüksek olan her şeyi bilen anlamına gelmez, nihayetinde çoklu zekâ var. Kişi bir yerde iyiyse diğerinde zayıf olabilir. Ayrıca en önemlisi olan “Duygusal Zekâ” kavramının gelmesiyle sosyal zekânın aslında çok daha önemli olduğu ortaya çıkmıştır. Sosyal zekâsı yüksek olan empati kurabilen, sosyal çevresiyle ilişkilerinde kıvrak zekâya sahip olan anlamına gelir. İlişkiler, tüm bağlantılar duygusal zekâ ile çok daha sağlıklı, ilerleyen ve tekdüze hale gelmeyen bir nitelik kazanır. 
Yüksek duygusal zekâ ve dışa dönüklük mutluluğun göstergeleridir, bunun yanında dini inanca sahip olmak da mutluluğu arttırabiliyor.  Özellikle duygusal zekâsı yüksek olan insan daha fazla empati yapma yeteneğine sahip olduğundan karşısındakilerin ne hissettiğini daha iyi anlar ve kendisini tamamen onun yerine koyar. Yani onun gözleriyle görüp, onun gibi hisseder ve onun gibi değerlendirir. Bu kimi zaman acı olur; çünkü gerçekler her zaman tatlı değildir ve acıyı hissetmemek için görmezden geliriz. Ancak eğer o kişinin yerine kendimizi tam olarak koyabildiysek, o kişi için acı varsa artık bizim için de var demektir. Dolayısıyla bunu yapmak ne kadar zeki olursanız olun mutluluk duygusundan sizi uzaklaştırabilir. 

 Daha yüksek zekâ (IQ) genellikle yaşamdaki birçok olumlu sonuçla ilişkilendirilse de mutluluk literatüründe zeki insanların daha az zeki akranlarından daha mutlu olmadığı bir gerçektir. Bir kaynakta  Göreli Sözel Zekânın mutlulukla nasıl ilişkili olduğunu inceliyor ve iki ana bulgu sunuluyor: Birincisi, Amerikalıların geniş bir temsili örneklemi için Genel Sosyal Anketten elde ettiğimiz tahminler, sözel zekâ ile mutluluk arasında küçük, ancak olumlu ve önemli bir ilişki olduğunu göstermektedir. İkinci olarak, sözel zekânın mutluluk üzerinde güçlü bir durumsal etkiye sahip olduğu saptanmıştır, yani referans grubundaki akranlarına göre daha fazla sözel yeterliliğe sahip olan kişilerin daha yüksek düzeyde mutluluk bildirme olasılıkları bulunmaktadır. Mutluluğun durumsal etkisi, büyük bir sosyoekonomik özellikler kümesini ve göreceli geliri kontrol edildiğinde bile geçerlidir. 

Zeki kişi neden mutludur ya da neden değildir veya tam tersine zekâsı düşük olan kişiler daha mı mutludur, ya da hiç değil midir? Tüm çerçevelerden bakarsak karşımıza çıkan sosyal ortamın içinde yaşayabilmek için bir miktar gelir düzeyinin rahat olması gerekmektedir. Gelirin iyi olması en küçük toplum olan aile içinde tartışmaların, sıkıntıların olmaması için en önemli süreç. Bir diğer yandan baktığımızda düşük gelir ama tok gönül önemlidir. Ancak geliri düşük ya da kıvrak zekâsı olmayan veya kıvrak zekâsı olup da insana zarar vermeyi yanlış kabul eden kişiler belirli çevrelerdeki kendi akranları tarafından zorbalığa uğrayabilirler. Öncelikle maddi yönü ile ezip, dışlatılarak. Bunu kontrol edebilmenin yolu ebeveynin çocukları için fedakârlık yapmasından geçer. Nice ebeveynler vardır kendileri yırtık çamaşırlar, yamalı kıyafetler giyerken tam tersine çocukları ezilmesinler diye onları daha değerli kılarlar ve çocukların sosyal hayat içinde görünümleri ve yaşantılarıyla mutlu olmasını sağlarlar. Ancak burada yapılmaması gereken kendi ana gerçeklerinden çocukları çok uzaklaştırmamalarıdır. O fedakârlığın çocuklar tarafından bilinmesi gerekir yoksa çocuk farklı bir duygu durumuna geçip, kendi öz ebeveynini aşağılamaya başlar. Aslında ebeveyn zeki hareketle çocuklarının hem kendi zekâlarını hem de mutluluklarını doğruyu yerinde anlatarak yükseltebilir. Asıl mutluluk ve huzuru sağlayan budur. Ve bunu öğrenen çocuk kendi yaşantısından örnek olarak alıp, ilerideki yaşamına yayacak, kendi çocuklarını da aynı şekilde yetiştirecek ve diğer kişilere de örnek olacaktır.
 
Yaşama bütün olarak baktığımızda çok uçlarda olmamak gerektiğini söyleyebiliriz. Zekâ veya mutluluk çok fazla ise bir dengeye ihtiyaç vardır ya da çok az ise de dengeleyecek ortalara getirecek bir şeylere. Bu denge muhtemelen iç huzuru ve kendiyle barışık olmak ile sağlanabilir. Belki de gerçek insan olabilmek, aşırılıkların ya da az olanın dengelenmesi ile gerçekleşmektedir.

Öğr. Gör. H. Yıldız Burkovik
Öğr. Gör. H. Yıldız Burkovik

Tüm Yazıları

Paylaş: