Mutluluk Biliminde Akış Hali

Akış, üst düzey yaşantının psikolojisidir.  Kişi  bütün becerilerini kullandığında da akış gerçekleşiyor. Akış halinde olan kişi ödül veya takdir beklemiyor. Çalışmanın asıl  ödülü akışın kendisinde geliyor. Akış halinde beynimizdeki bütün devreleri harekete geçirilebiliyor. Duygusal zekânın en üst noktası olan akış, pozitif psikolojinin çok önemli bir konusudur.

Akış, üst düzey yaşantının psikolojisidir.  Kişi  bütün becerilerini kullandığında da akış gerçekleşiyor. Akış halinde olan kişi ödül veya takdir beklemiyor. Çalışmanın asıl  ödülü akışın kendisinde geliyor. Akış halinde beynimizdeki bütün devreleri harekete geçirilebiliyor. Duygusal zekânın en üst noktası olan akış, pozitif psikolojinin çok önemli bir konusudur.

Hepimizin en sevdiğimiz bir yiyeceği yerken bütün üzüntülerimizi, endişelerimizi ve sorunlarımızı unuttuğumuz bazı anları olmuştur. İçinde büyüleyici bilgiler olan bir kitaba kendimizden geçercesine okuduğumuz anlarda da zaman akıp gider. Bu zevkli anlarda yazarken, sözcükler hemen aklımıza geliverir. Kim olduğumuz, nereden geldiğimiz, ne yaptığımız hissi bir an için kaybolur. Bu esnada yarınlarla ilgili planlarımız bile aklımıza gelmez olur.

Bu anlar, üst düzey yaşantının psikolojisi olan akış halidir. Akış, kişinin ustalaştığı ve anlamlı bulduğu bir iş yaparken zamandan ve mekândan kopacak kadar kendinden geçme hali demektir. Akış bizim kültürümüzde vecd kelimesiyle ifade edilir. İnsanlar yeteneklerine uygun bir işe kendilerini bütünüyle vererek çalıştıkları zaman haz alıyorlar ve akış yaşıyorlar. Akış, pozitif psikolojinin mutlu olmak için tarif ettiği yollardan biridir. Akış yaşantısı içinde olmak, ruhsal iyilik halimizin önemli bileşenlerinden biridir. Akış halindeki kişi anda ve alanda oluyor. Bu durumda da yüksek bilinç halini yaşıyor. 

Akışın, önümüzdeki on yılda en üretken psikolojik araştırma alanlarından biri olması beklenmektedir. Akış hali kendini geliştirme konusunda bilimsel dayanağı en güçlü olan konulardan biridir. 
Akış teorisinin mucidi olan Macar asıllı Amerikalı Prof. Dr. Mihaly Csikszentmihalyi,  İkinci Dünya Savaşı’nın bütün acılarını yaşamış ve hapishaneye kapatılmış bir psikologdur. O işine âşık insanlar ve insana zamanı unutturan anlar üzerinde çalışmış. Akış terimini 1975’de ilk defa kullanmıştır. Bu konuda yazdığı kitabin ismi de “Akış / The Flow” dur. İncelediği vakalar akarken oluşan durumları “Bir nehir içinde akmak gibi bir duygu” diye tanımlıyor. 
  
Csikszentmihalyi’e göre akış, en yüksek düzeyde iç motivasyonun gerçekleştiği durumdur.  Her akış anında insanın bir faaliyet yapması söz konusudur ve bu faaliyetin sonucunda insan bir şeyler üretir. Ürünler çok değişik olabilir: Çocuğuyla ilgilenmiş olmak, bir dağa çıkmak, bir elektronik devre tasarlamak, bir sunum yapmak gibi... Ama faaliyetin sonunda bir üretim vardır. Sahip olmak bir şey üretmezken, faaliyetlerimiz bir şeyler üretir. Bizi mutlu yapan da, faaliyetlerimi sonucunda bir şey üretmektir.
        
Akış Nasıl Başarılır?
Csikszentmihalyi, akışın bir kişi bir işle ya da görevle karşılaştığı zaman belirgin davranışları içeren net hedefleri ve bu hedefleri karşılayacak becerileri kullanması ile başarılabileceğini söylüyor. Satranç oynamak akış haline iyi bir örnek oluşturabilir. Oyun sırasında oyuncu net hedeflere ve bunları karşılayacak belirgin hareketlere sahip ve bütün dikkati bu oyuna odaklanmış durumdadır.

Bir kişi bir zorluğun üstesinden gelmek için bütün becerilerini kullandığında da akış gerçekleşiyor. Eğer bu aktivite için zorluk seviyesi çok düşük ise kişi akışta kalmak için işin zorluğunu arttırabiliyor. Eğer bu aktiviteyi gerçekleştirmek için zorluk seviyesi çok fazla ise kişi akışta kalmak için yeni beceriler öğrenebiliyor.

Akışı yaşamak için ihtiyaç duyduğumuz faaliyetler, bizi belirli ölçüde zorlamalıdır. Bizim beceri düzeyimizi belirli ölçüde zorlayan faaliyetler mutluluğun kapısını açar. Herhangi bir eylemi yapmak bizim için çok kolaysa bu bizi mutlu etmiyor, sıkılıyoruz. Eğer söz konusu faaliyet, bizim becerilerimizi çok aşıyorsa çok zor bir faaliyetse kaygılanıyoruz.  

Bu durumu bir diyagramla gösterebiliriz: 
 
 

Akış Halinde Olan Kişi Ödül veya Takdir Bekler Mi?
Çoğu zaman bir işi ödül ve takdir için yapıyoruz. Ödülü ve takdiri gelmezse hayal kırıklığına uğruyoruz. Bu süreçte hevesimizi de kaybediyoruz.  Ken Mogi’nin Japon Yaşama Sanatı İKİGAİ, de ifade ettiği gibi (s. 61-76), akış yaşantısındaki kişi, kimse dinlemese de müzik yapar, kimse bakmasa da resim yapar, kimse okumasa da öykü veya kitap yazar. Onların içlerindeki sevinç ve doyum hayatlarını sürdürmeye yetip de artar bile. 

Akış halindeki kişi, çabalarının ve çalışmalarının takdir görmesine ihtiyaç duymaz. Ödül aramaz, akışı yaşamanın keyfini yaşar. Dışardan gelecek takdir ile tatmin aramadan sürekli sevinç halinde olur. O bir faaliyete başka hiçbir şeyin olmayacağı kadar derinlemesine dalmış olur. Çalışması başka bir şeyin aracı olmaz, amaç olur. Akış halindeyken hayatını kazanmak için çalışmaz, bu birinci önceliği değildir. Çalışmak çok büyük bir zevk verdiği için çalışır. Aldığı ücret çalışmanın bonusu olur. Çalışmanın asıl ödülü akışın kendisinde gelir.

Akış anında ödül veya takdir beklemeden yıllar boyu sabırla çalışmasını sürdürür. Akış halinde olmak, işi zevk verici hale getirir. Ayrıca işin kaliteli yapılmasını sağlar. İşe kalite katmanın sırrı,  işine adanmışlık, takdir beklemeden küçük şeylere odaklanmaktır. Akışla yapılan iş, kişiyi şimdi burada olmanın tadına vardırır ve o keyifle yoluna devem etmesini sağlar.  

 Akışa Kapılmak ve Uçup Giden Saatler

İnsan sevdiği bir işi yaparken zamanın nasıl geçtiğini fark edemiyor. Öğleden sonra kendinden geçercesine kitap okumaya başlıyor, akşama doğru dünyada ne olup bittiğinden habersiz oluyor. Bunun tersi de olabiliyor. Sevmediği bir işi yapan kişi için her dakika ona bir ömür gibi geliyor. Sürekli saate bakıp işin bitmesini bekliyor. Einstein’in öne sürdüğü gibi “Elinizi sıcak bir sobanın üzerine koyduğunuzda bir dakika bir saat gibi geçer. Hoş bir kızla geçirdiğiniz bir saat ise bir dakika gibi geçer. İşte izafiyet budur."

Özellikle son yıllarda daha çok kazanmak ve daha çok tüketmek felsefesi sebebiyle, dikkatimizi dağıtmadan tek bir işe veremiyoruz. Bu sebeple akışı yaşayamıyoruz. Örneğin hayatlarımızı zenginleştirecek sohbet sanatını kaybetmiş gibiyiz. Son iki yüzyılda faydacı ideolojiler bize konuşmanın amacının faydalı bilgi iletmek olduğunu söylemektedirler. Amaçlarına da ulaşmış gibiler. Bilgi vermeyen sohbetler artık zaman kaybı olarak görülüyor. Csikszentmihaly/nin “Akış-Mutluluk Bilimi” kitabında vurguladığı Hz. Ali’nin “Hoş bir sohbet, işte cennet bahçesi budur” sözü günümüzde daha büyük bir anlam ifade ediyor (Mihaly, AKIŞ, s. 191).

 Akış yaşantısında, sıradan işlerden de keyif alınabilir. Çamaşır yıkamak, bulaşık yıkamak,  çimleri biçmek, evrak işleriyle ilgilenmek gibi sıradan işler zevkli hale getirilebilir mi? Rutin işleri zevk aldığımız bir şeye dönüştürmek mutlu olmanın anahtarıdır. Her gece bulaşık yıkayan Bill Gates, bulaşık yıkamaktan zevk aldığını,  onu rahatlattığını ve zihnini berraklaştırdığını söylüyor. 

Akış Halinde Beynimizdeki Bütün Devreler Harekete Geçebilir
Akış yaşantısı, gerek takım olarak gerek bireysel olarak potansiyelimizin en üst noktasına çıkabilmemiz için en iyi yoldur.    Akış halinde, beyindeki bütün devreler, kişinin amacına ulaşması için harekete geçer. Bu durumda insan potansiyelinin en üst noktasına ulaşabilir. Akış halinde beynin her iki yarım küresi eşit düzeyde faaliyette olur. 

Akış durumuna geçebilmek için iyi bir ustalık ve tecrübe de gerekir. İşin acemisi akış yaşantısını gerçekleştiremez. Akış, insanın dikkatini odakladığı bir faaliyette kendini kaybetmesine neden olan bir yoğunlaşmadır. Herkes zaman zaman akış yaşar ve akışın özelliklerini bilir. Akış durumunda insanlar güçlü ve dikkatlidirler. Yeteneklerinin doruğunda olduklarını hissederler. Zaman duygusunu da, duygusal sorunları da ortadan kaldırır. 

Yapılan iş o kadar heyecan vericidir ki dopamin etkisiyle bütün bilinç devreleri o işe odaklanır. Bu süreçte çevresel dikkat dağıtıcılar kapanır. Gerçekten akış yaşantısı içindeki kişiye soru sorsanız cevap alamazsınız. Bununla birlikte beynin bütün devrelerini harekete geçirebilmesi için kişinin bir sebebi olmalıdır. Beyin gereksiz yere enerji harcamaz. Onun için hayatımızın anlamını keşfetmeli ve onu bir amaca yoğunlaştırmalıyız. 

Akış Ne Kadar Sürer?
 Bir iş gününde mutluluğun en iyi anlaşılan yönü, çalışırken kendinizi, kendi işinizde tam anlamıyla rahat hissetmenizdir. Akış, şimdiki zamanla ilgili bilinçli hiçbir düşünce ya da duygunun eşlik etmediği olumlu bir duygudur. Martin Seligman’ın, “Gerçek Mutluluk” adlı kitabında ifade ettiği gibi ( s. 191-192), sekiz saatlik bir iş gününün tamamı boyunca akış sürdürülemez; aksine, en iyi şartlarda akış sizi birkaç kez, bir-iki dakikalığına ziyaret edebilir. Karşılaştığınız zorluklar onları aşma yeteneğinizle uyum içinde olduğu zaman akış ortaya çıkar. Çalışmak, akış için en uygun zamandır.  Çünkü boş zaman etkinliklerinin aksine, akışın pek çok şartını barındırır. 
 

Öfkeyi Değil Akışı Öğrenelim!

İnsanoğlu, öfkeyi çabuk öğreniyor. Kucaklanma, sarılma ve teselli etme gibi içinde sevgi barındıran davranışları ise ya çok geç öğreniyor, ya da hiç öğrenemiyor.  Oysa insanlar, sevmeyi erken öğrenebilselerdi, dünya çok huzur verici bir yer olacaktı. Kimse birbirine bugünkü gibi zulüm yapmayacaktı. Bugün pek çok insan “duygusal körlük” içine düşmüş. Beyninin limbik sistemini oluşturan amigdala ve hipokampus gibi parçalar sanki çıkarılmış. Birçok insan sanki ameliyatla amigdalası alınmış gibi, başkalarıyla ilgisini kesmiş, herkesten uzak, yapayalnız yaşamayı tercih ediyor. Ne birini övebiliyor, ne de affedebiliyor.

Çoğu insan ailesini, annesini tanıyamaz hale geldi. Başkalarının çektiği acılara neredeyse duyarsız kaldı. Artık öfke yerine akış yaşantısını öğrenmeliyiz. Akış haline girebilmek duygusal zekânın en üst noktasıdır. Akış, hemen hemen herkesin verimliliği zirveye çıktığında yaşadığı bir tecrübedir. Akış, kendiliğinden ortaya çıkan bir neşe ve kendinden geçme duygusudur.

Akış, kişiye kendini çok iyi hissettiren iç dünyasına ait bir ödüldür. Bu durumda kişi tamamen işine odaklanır, dikkati bölünmez. Olup bitenin üzerinde fazla düşünmez. Akış, kişinin kendisini unuttuğu bir ruh halidir. Tasalanma ve kaygılanmanın tam karşıtıdır.
Sonuç

 Akış deneyimi, yabancılık yerine hayata daha çok dâhil olmamızı,  çalışmadan sıkılmak yerine keyif almamızı,  kendimizi kontrol edebilmemizi, kendimiz hakkında güzel şeyler düşünmemizi sağlar. Hayatımıza anlam katar ve mutluluğun kapısını açar.  Akış anları kişiyi kendi egosundan uzaklaştırır. Bu anlarda kişinin şükretmesi bol, şikâyetleri az olur. Şükretmek ruha şifa veren reçetesiz bir ilaç gibidir. Akış yaşantısı içindeki kimsenin beyni sakindir. Bu sakinliğin içinde de yaşama sevgisi vardır.

Akış, anlamlı ve keyifli yaşamayı amaç edinen pozitif psikolojinin çok önemli bir parçasıdır. 

Dr. Öğr. Üyesi Zülfikar Özkan
Dr. Öğr. Üyesi Zülfikar Özkan

Tüm Yazıları

Paylaş: