Mutluluğun Nörobiyolojisi: Mutlu Beyin

Gerçek mutluluk; olumlu duygu, olumlu karakter, mutluluk için çaba harcamak, geçmişten hoşnut olmak, geleceğe iyimser bakmak, şu anda mutlu olmak, yaşam alanlarımızda ve kimliklerimizde denge oluşturabilmektir.

Mutluluk yüzyıllardır merak edilen, üzerine düşünülen ve anlaşılmaya çalışılan çok boyutlu bir kavramdır. Modern hayatın ideası halini alan “mutluluk arayışı” çoğu zaman insanlarda kaygı yaratmakta ve bu kaygı kendilerine has tutumlar geliştirmelerine neden olmaktadır. Anlamlı bir yaşam için mutluluk hakkında yapılan sorgulamanın gerekli olduğu düşünülmektedir. Günümüzde sürekli mutlu olmaya çalışan insanlar, olamadıklarında kendilerini suçluyor ve değersiz hissediyorlar. İdeal mutluluğun yüksek standartlarda olduğunu düşünenler hayatlarını umutsuzca mutluluk arayışı içinde geçiriyorlar.
 
İnsanın Mutluluk Arayışı
Birçok insan için mutluluk göstergelerinin statü, başarı, para olması, toplumun giderek yalnızlaşması, hayatımızda daha az işbirliği ve yardımlaşmanın olması, değerlerin yozlaşması ve nezaket ihlalleri kültürel bir uyanışa olan ihtiyacı gözler önüne seriyor. Anlamlı bir hayatı olmasını isteyen insanın hızlı ulaşılabilir mutluluk arayışının neden olduğu bu yanlış yürüyen mantık, olumlu duygu peşinde koşmanın paradoksal etkileri arasında görünüyor.
 
Mutluluğu belli kalıplara sokmaya çalışmak, reçetelendirmek, tek bir tanıma sığdırmaya çalışmak imkânsız. Her birey farklı ve özeldir. Dolayısıyla öznel iyi oluşu sağlamak toplumsal mutluluğa hizmet edecektir. Mutluluk düzeyimizi arttırmak için birçok strateji varken herkese uyan tek bir yaklaşımın olamayacağının altını çizmek gerekiyor. Aristoteles’ten bu yana mutluluğun en az iki unsurdan oluştuğu düşünülmektedir; hedonya (zevk) ve eudaimonia (iyi bir yaşam). Bunun yanı sıra insanın biyopsikososyal yapısı bütüncül bir bakış açısını ve yaklaşımı gerekli kılmaktadır. 

Yapılan araştırmalar mutluluğun genetik ve kalıtsal faktörlere bağlı olduğu kadar eğitim, gelir düzeyi, sosyallik gibi çevresel faktörlerle de ilişkili olduğunu bildirmektedir. Duygu olarak mutluluğun içsel (endojenik) ve dışsal (ekzojenik) faktörler arasında genel bir etkileşim olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Endojenik faktörler arasında fiziksel ve ruhsal sağlık, genetik, beyin ve nörotransmitterler, endokrin bezler ve hormonlar bulunmaktadır.

Son yıllarda moleküler genetikteki gelişmeler, mutluluğun nörobiyolojisi hakkında farklı bakış açıları sunmaktadır. Ruh hali ve duygusal özellikler ile ilgili genler arasında mutluluk üzerinde doğrudan etkisi nedeniyle iki gen üzerinde durulmaktadır; MAO-A ve 5-HTTLPR. Bu genler beyin hücrelerinde seratonin dağılımını kodlayarak ruh halinin düzenlenmesinde etkili olmaktadır. Seratonin, dopamin ve noradrenalin için katabolik bir enzim olan MAO-A, mutluluğu düzenleyen gen olarak tanınmaktadır. Beynin duygu devresi son derece karmaşık olup prefrontal kortex, amygdala, hipokampus, anterior singulat korteks ve insuler korteks yapılarını içerir. Tüm bu yapılar duygusal bilgi ve davranışları üretmek ve işlemek için çalışır. Beynin limbik sistemi, duyguların biçimini belirlemede büyük etkiye sahiptir. Bütün bunlara ek olarak olumlu ve olumsuz ruh halleri beyin kimyasallarından da etkilenmektedir. Çalışmalar bazı hormonların (kortizol, adrenalin, oksitosin) mutluluk ve ruh hali üzerinde etkili olduğunu ileri sürmektedir. Bu bağlamda mutluluk, büyük ölçüde kimyasal bir deneyimdir. 

Mutluluk için bazı nörokimyasal ve fiziksel mekanizmalara ihtiyaç vardır. Bu mekanizmalarda meydana gelen bozulmalar, yetersizlikler en ideal koşullarda bile mutluluğu engelleyecektir. Mutluluğun nörobiyolojisinden faydalanmak herkesin gerçekleştirebileceği, basit ve pratik uygulamalar içeriyorken çok az insanın bu konuda bilgisi vardır. Örneğin seratonin; güven, mutluluk, memnuniyet ve iyimserliğe aracılık eden bir nörotransmitterdir. Günışığı, olumlu düşünce, egzersiz seratonini arttırmanın bir yoludur. Yine dopamin; ödül odaklı davranış ve zevk arayışından sorumludur. Nezaket ve gönüllülük doğal bir dopamin dozu demek olabilir. Her ödül beyindeki dopamin iletim seviyesini arttırdığı için gün içerisinde küçük hedefler belirleyip başararak dopamin seviyenizi artırmış olursunuz. Endorfin ise, doğal ağrı kesici, rahatlatıcı ve sakinleştiricidir. Egzersiz endorfin salınımını arttırır. GABA, kaygı önleyici ve sakinlik hissi yaratan inhibitördür. Yoga, meditasyon ve gevşeme egzersizleriyle doğal yollardan GABA’yı arttırmak mümkündür. Yine oksitosin, sevgiyle dolu dokunma ve yakın ilişki kurma ile ilintilidir ki bunlar mutluluğun nörobiyolojisine sadece birkaç örnektir. 

Mutluluğun tanımlanması, ölçülmesi, insanlar arasındaki dağılımı ve çeşitli değişkenlerden nasıl etkilendiğinin araştırılması popüler kültürün gündeminde olan bir konudur. Mutluluk yaşamsal tatmin ve duyguların olumlu deneyimlenmesi ile ilgilidir. Eğer mutluluğun bir şans meselesi olduğunu düşünüyorsanız bu konuda yapılan son çalışmaları incelemenizi öneriyorum. Araştırmalar beynimize iyimserliği ve mutlu olmayı öğretebileceğimizi ileri sürüyor. Rick Hanson bu konuyu şöyle özetliyor; “Zihinden geçen düşünceler beynin sinirsel strüktürünü yeniden yapılandırıyor. Kızdığınız ya da pişman olduğunuz şeylere odaklanırsanız, bu olumsuz düşünce ve duyguların sinirsel alt tabakalarını oluşturursunuz. Bu nedenle gerçek tehditler ve yanlış alarmlar arasında ayrım yapabilmek önemlidir. Diğer yandan dikkatinizi olumlu ve minnettar olduğunuz şeylere yoğunlaştırırsanız, çok farklı sinirsel subtratlar oluşturursunuz.” Düşüncelerin ve dünya görüşünün duyguları ve davranışları etkilediği bilinen bir gerçektir. Bunun için çalışılması gereken bir öğrenme süreci şarttır. Bu süreç Hanson’nın ifade ettiği gibi alışkanlıklarımızı ve beynimizi değiştirmekle ilgilidir. 
Duyguların değişebileceğini unutmamak gerekir. Bu nedenle sürekli bir mutluluk halinden söz edilemez. Kalıcı bir mutluluk olmadığı gibi kalıcı bir üzüntü de yoktur. Mutluluk bir hedef değil ruh halidir. Sıfırdan öğrenilmesi gereken bir alışkanlık gibi çok fazla pratik gerektirir. Sürekli sorunlara odaklanan ve her hareketinizi eleştiren iç sese kulak verirseniz kendinizi kısır bir döngünün içinde bulabilirsiniz ve mutluluktan uzaklaşırsınız. Oysa pozitif deneyimlere odaklanırsanız zamanla güçlenecek ve daha canlı olacak nöral devreleri aktif hale getirebilirsiniz. 

Nasıl Mutlu Olunur?
Mutluluk kişinin güçlü yanlarını, yaşam alanlarında her gün kullanmasını gerektirir ve bu disiplinli zihin geliştirmeye bağlıdır. Gerçek mutluluk; olumlu duygu, olumlu karakter, mutluluk için çaba harcamak, geçmişten hoşnut olmak, geleceğe iyimser bakmak, şu anda mutlu olmak, yaşam alanlarımızda ve kimliklerimizde denge oluşturabilmektir (iş, aile, sosyal, manevi).  İşe kabullenişle başlamak, insanın hem iyi hem acımasız yönlerinin olduğunu, hayatın belirsizliğini ve stresin yaşamın doğal bir parçası olduğunu bilmek önemli bir adım olacaktır. 
Yaşam ışığımızı kaybettiğimiz anlar olabilir fakat her zaman o ışığı yeniden oluşturma şansımız vardır. Hayatı yaşamaya değer kılan durumları yaratmak, duyguları tanımak, olumlu duyguları arttırmak son derece önemlidir. Özgüven, umut, cesaret, dürüstlük, adalet, sadakat gibi erdemlerimiz ve güçlü yanlarımız olumsuz yaşam olaylarına karşı tampon görevi görürler. Kişinin kendini tanıması, ne istediğini ve neye ihtiyacı olduğunu bilmesi, hedonik mutlulukla otantik mutluluğun ayrımını yapabilmesi iyi ilişkiler ve anlamlı bir yaşamı beraberinde getirecektir. Genetiğimizin dışında kalan ve kontrol edebileceğimiz bireysel mutluluk için duygusal öz farkındalık, belki doğada yapılan küçük bir yürüyüş, ruhunuza iyi gelen bir müzik, size ilham veren insanlarla ve sevdiklerinizle geçirilen vakit işe yarayacaktır. 
Mutluluk; tutkulu olduğumuz şeyleri yapmak, güçlü sosyal ilişkiler geliştirmek, affedebilmek, iyimserlik, şükran duymak, hayatın, kendimizin ve dünyanın farkında olmak demektir. Bize gerçekten mutluluk getirecek şeyin ne olduğunu düşünmek, bunun için vakit ayırmak, zihnimiz geçmişte ya da gelecekte olmadan, zamanı kovalamadan anda ve akışta olmak,  hayata pozitif bakabilmektir mutluluk.                     

Dr. Öğretim Üyesi Zeynep Gümüş Demir
Dr. Öğretim Üyesi Zeynep Gümüş Demir

Tüm Yazıları

Paylaş: