Farklı Boyutları ile Yaşam Kalitesi

Yaşamı kaliteli hale getirecek olgulardan bir tanesi sadece kendimize değil gelecek nesillere, yaşadığımız topluma, ait olduğumuz çevreye, mesleğimize de anlamlı bir aktarım yapabilmektir.

Klasik psikoloji kişinin olumsuzdan nötr bir hale gelmesini hedeflerken pozitif psikoloji ise kişinin 0’dan +’ya çıkabilmesini hedeflemektedir. Güncel bir örnek ile somutlaştırmak gerekirse; pozitif psikoloji deprem olmadan önce binaya yapılacak bir güçlendirme çalışması gibidir. Yıkılan bir evi tekrar inşa etmektense, var olanı yıkılmayacak şekilde güçlendirmektedir. Kişilerin güçlendirilmesi de var olan hayat kalitelerinin arttırılması anlamına gelmektedir. 

Hepimiz yaşadığımız hayatın kaliteli ve keyif alınır olması için uğraşıyoruz. Okuyoruz, çalışıyoruz, para kazanıyoruz, aile kuruyoruz, çocuk yetiştiriyoruz… Bazen bu hızlı akış içerisinde asıl amacımız olan  “mutlu, kaliteli yaşamı” atlayıp koşturma içine giriyoruz. Çoğunlukla da bu koşturma içerisindeyken kaçırdıklarımızı unutuyoruz, fark edemiyoruz. Zaman geçtikçe geriye dönüp baktığımızda aslında sadece yaşamış oluyoruz. Yaşamak ve kaliteli yaşamak farkını kaçırıyoruz. 

Kişi tek bir alana ait değildir. Örneğin bizi tanımlayan tek şey mesleğimiz, anneliğimiz, babalığımız değildir. Bizi tanımlayan şeyler tümüdür. Hayatımızda sosyal tarafımız, mesleki tarafımız, çocuk yanımız gibi birçok yanımız olduğunu unutmamak gerekir. Zamanla bazı alanlardan fedakârlık ettiğimizi görmeye başlıyoruz. Örneğin işleri yetiştirme çabası ile sosyal hayatımızdan ya da iyi ve yeterli bir anne olabileyim diye iş yaşantımızdan ama esas olan kişinin öncelikli olarak yaşadığı hayattan doyum almasıdır. Kaliteli yaşam sürmesidir. Ancak bu şartlar tamam olduğu vakit iyi bir anne, iyi bir eş, iyi bir çalışan, iyi bir yönetici, iyi bir arkadaş olabilir. Örneğin uçaklarda yapılan güvenlik anonsunu hatırlamak gerekirse; kabin basıncında her hangi bir değişiklik olduğunda oksijen maskesini önce kendimize sonra çocuğumuza takmamız gerekiyor. Bu durum çocuğumuzu daha az önemsediğimiz anlamına gelmez, bu durum bize muhtaç olan kişilere yardım edebilmek için önce bizim iyi olmamız gerektiği anlamına gelir. 

Çevremize yetmek için de bizim tam ve kaliteli yaşam doyumuna ulaşmamız gerekmektedir. Biz ayakta ve hayatta olduğumuz sürece etrafa da yetişebilir duruma geliriz. Zaman içerisinde önceliklerimizin değişmesi oldukça normaldir. Hepimizin hayatında bir amacı, ulaşmaya çalıştığı hedefler belirlemesi bu doğrultuda oldukça büyük önem taşır. Yaşamda anlam arayışımızın olması kişinin hayatında ilerlediği yolda doyuma ulaşmasını sağlamakta önemli bir güdü olacaktır. Bunu yaparken bu yolda yürüdüğümüz kişilerin de önemi oldukça büyük olacaktır. Sağlığımız, ailemiz, arkadaşlarımız, değerlerimiz, erdemlerimiz hepsi bizim yol arkadaşlarımızdır. Bu noktada hangi yol arkadaşımızın bizi bu yolda yürürken desteklediğini, hangilerinin ise bizi yavaşlattığını ve zaman zaman engeller çıkardığını fark etmek büyük önem taşımaktadır. Önemli olan yolu hızlıca yürüyüp bitirmek midir yoksa yol boyunca var olan tüm güzellikleri fark edip tadını çıkararak mı yürümektedir. Bu ikisi arasındaki farkı gördüğümüz noktada yaşam kalitemizi ve doyumumuzu arttırmak adına biraz daha farkında yürümeye başlayacağız.
 
Hayat içerisinde aynı anda birden fazla duyguyu barındırmaktadır. Mutlu olmak kadar, kaygılanmak, üzülmek, korkmak da hayata dair duygulardır. Tüm bu duygularımızı da kabul edip devam edebilmektedir. Yaşamı kaliteli hale getirecek olgulardan bir tanesi de sadece kendimize değil gelecek nesillere, yaşadığımız topluma, ait olduğumuz çevreye, mesleğimize de anlamlı bir aktarım yapabilmektir. İnsan ürettikleri ile de yaşamını anlamlı ve kaliteli bir hale çevirerek faydalı hissedebilmektedir. Şimdi kendimize soralım, 

Yaşadığım hayatı sadece yaşıyor muyum? Yoksa doyum alarak, kaliteli bir şekilde ve farkında mı yaşıyorum?...

Uzm. Psk. Cemre Ece Gökpınar Çağlı
Uzm. Psk. Cemre Ece Gökpınar Çağlı

Tüm Yazıları

Paylaş: