Bir İtidal Noktası Olarak “Affedicilik”
Affedicilik “Kişinin uğradığı haksızlığa tepki olarak düşmanlık-öfke gibi olumsuz duyguları, öç alma/intikam gibi olumsuz düşünceleri ve sözel ve fiziksel olarak saldırganlık gibi olumsuz davranışları bilinçli olarak terk etmesi ve bunu sürdürme çabası, bazı durumlarda da olumlu tepkiler vermesi” olarak tanımlanmaktadır.
Affedicilik; bir tayf olarak tasarlandığında, yıkıcılığın ve boyun eğiciliğin arasında bir yerlerde olsa gerek. İntikam ve boyun eğiciliğin arasında bir itidal noktası olarak konumlandırdığım affediciliğin, psikoterapilere yansımasından yola çıkarak affedicilik kavramını çözümlemeye çalışacağım.
Yıkıcılık Kavramı
Yıkıcılık kavramı, hem kendine hem ötekine yönelik öfkeyi içeren yoğun duygusal, düşünsel ve davranışsal bir boyut olarak anlaşılabilir. Yıkıcılık; kişinin kendisine ve ötekine yönelik, cezalandırıcı ve eleştirel iç seslerin ve dış seslerin bir bütünüdür. Kendini ve ötekini affedememek bu boyutta ortaya çıkar. Şefkat ve merhametin olmadığı bir iç diyalog ve neyin cezalandırılması gerektiğine dair temel inanışlar, affedememek ile sonuçlanır. Cezalandırma arzusu; intikam veya kendilik yıkıcı bir örüntüye dönüşür. Kendine yönelik yıkıcılığın bir depresyon olarak ortaya çıktığı, ötekine yönelik yıkıcılığın ise intikam duygusu olarak ortaya çıktığı bir kısır döngü zihnimizde dönüp durur.
Affetmek Kolay Bir Eylem Değildir
Haklarını koruyarak, hem kendini hem ötekini affetmek olgunlaşmış ve psikolojik sağlamlığı olan bireylere mahsus gibi görünüyor. Affetmek hiç de kolay bir eylem değildir. Sağlam bir ego yapılanması gerekir, iyi bir analiz yeteneği gerekir, empati gerekir, merhamet gerekir, şefkat gerekir. Bu yüzden de insani erdemlerden sayılır. Ya çekilen acıya saplanılacaktır ya da affetme ile bir iyileşme süreci başlayacaktır. Basit şeyler affedilmeyi gerektirmez. Unuttuğumuz kötü anılar da affetmeyi gerektirmez, zaten yitip gitmişlerdir. Canımızı yakmış, ruhumuzu incitmiş, kendiliğimizde izler bırakan, hatırladıkça ruhumuzun sıkıldığı bir yaşantının anısını affetmek güçtür, bazen de imkansız görünür. Affettiğimiz yaşantıyla yaşamayı, taşımayı ve bir olgunlaşma aracı olarak görmeyi başarmak, kişinin yaşam öyküsünde bir dönüm noktasıdır. Karar almayı, bu kararı sürdürmeyi ve bilinçli çabayı gerektirir.
Af dileyen olursa affetmek biraz daha kolay olur. Bazı kişiler için ise af dilenmesi yeterli değildir. İntikam gerekir. Af dileyen olmazsa, olamayacaksa bu çok daha zordur. Affeden kişi affedilecek olayın ve kişinin anısıyla baş başadır. İşte bu yüzden sağlam bir ego gerekir.
Affedicilik, İnsani Bir Erdemdir
Affedicilik; tüm kadim öğretilerde ve neredeyse tüm kültürlerde insani bir erdem olarak sosyal bilimler alan yazınında karşımıza çıkmaktadır. Psikoloji literatüründe ise, üçüncü dalga terapiler olarak öğrendiğimiz terapi yöntemlerinde ise, affedicilik bir terapi yöntemi olarak farklı kavramlarla karşımıza çıkmaktadır. Kendi yaşam öyküsünde travmatik yaşantılarla acı çeken ve yoğun suçluluk duyguları ile depresyon yaşayan kişiler için affetmek, kendini ve ötekini affetmek olarak bir reçete olabilmektedir.
Affediciliğin Önündeki Engeller
Günlük yaşamda ise, sıklıkla kullandığımız bir kavram olan affedicilik, modern çağda hepimizde bir reçete olarak karşımıza çıkıyor. Bireyselciliğe zorunlu geçişin sancısını yaşayan toplumlarda, narsisizmin sakatladığı çoğunluğun yaşadığı, ötekine karşı yıkıcılık, rekabet ve benmerkezcilik bizlere insani erdemlerin ruhsal besinlerimiz olduğunu hatırlatmaya başladı. Kabul kavramı, empati kavramı, farkındalık kavramı popüler gündemde hepimizin ilgi alanları haline geldi. Peki, neden bu kavramlar önümüze düşmeye başladı?
Kişilerarası ilişkilerde karşılanamayan duygusal ihtiyaçlar, diğerlerine karşı yabancılaşmayı ve bunun sonucu olarak empatiyi, merhameti ve çatı bir kavram olarak affediciliği sakatlayarak bizi ilişkisel alandan uzaklaştırmaya başladı. Bir kısır döngü olarak affedemiyoruz, uzaklaşıyoruz, yalnızlaşıyoruz ve yıkıcılığımız elimizde bir tuzak olarak kalıyor. Nihayetinde ilişkisel alandan, sadece kişilerarası ilişkilerden alabileceğimiz ruhsal besini kendimiz sabote ediyoruz. Sonuç olarak insani değerler ile ilişkisel ihtiyaçlarımızı karşılayabileceğimiz gerçeği gün yüzüne çıkıyor.
İnsanın tanımına geri dönüp baktığımızda, sosyal bir canlı olduğumuz, ötekine muhtaç olduğumuz tekrar tekrar önümüze düşüyor. İnsan ilişkisel bir varlıktır. Aynı zamanda hata yapmaya, kötülük yapmaya da meyyaldir. Neticede, insanın hata yapmaya meyli ve hakkı vardır. Bilerek veya bilmeyerek hata yapmadığını, suç işlemediğini, can yakmadığını, adaletsiz davranmadığını, bencillik yapmadığını, kötü dediği bir şeyi kendisinin yapmadığını söyleyenler bu konudan elbette geri durabilirler.
Affediciliğin İki Önemli Sacayağı: Empati ve Merhamet
Ruhsallığımızın ve sosyal beynimizin besini olan kişilerarası ilişkilerin sürdürebilmesi için ihtiyacımız olan insani erdemlerden ve karakter gücü olarak affedicilik, empatinin önem kazandığı bir olgunlaşma aracıdır. Empati ve merhamet olmadan affediciliğin gerçekleşmesi mümkün olmaz. Empati ve merhamet yoksunluğunun narsisizm ve psikopati ile ilişkili olduğu psikoloji literatüründe bilinen bir olgudur. Empatinin sıfır noktasında ise köklenmiş bir benmerkezcilik, başkalarının duygu ve düşüncelerinden bizi izole eder. Körlemesine şekilde ilişkisel alanda yıkıcılığımızı sürdürürüz. Duygusal ihtiyaçlarımızın karşılanamadığı bozuk bir döngüde döner dururuz. Kendi varoluşumuza kendimiz meydan okumuş oluruz.
Duygusal ihtiyaçlarımız ve varoluşumuzun bir zorunluluğu olarak ortaya çıkan bağlılık, anlayış, empati gibi ruhsal ihtiyaçlarımız için kişilerarası alanda affedicilik kavramı öne çıkmaktadır. Kin, öfke, nefret ve düşmanlıktan önemli ölçüde arınmadan ilişkilerden doyum almak, olgunlaşmak, gelişmek ve anlamlı yaşamak söz konusu olmayacaktır.
Affedicilik nedir, ne değildir tanımı birçok kavramsal tartışmaya neden olsa da, literatürde hemen hemen uzlaşılan bir tanımı şöyle özetlemek mümkün;
“Kişinin uğradığı haksızlığa tepki olarak düşmanlık-öfke gibi olumsuz duyguları, öç alma/intikam gibi olumsuz düşünceleri ve sözel ve fiziksel olarak saldırganlık gibi olumsuz davranışları bilinçli olarak terk etmesi ve bunu sürdürme çabası, bazı durumlarda da olumlu tepkiler vermesi” olarak tanımlanmaktadır.
Affetmemin Ruh Sağlığına Katkısı
Affetmek bilinçli olarak yapılır ve bir tercihtir. Affetmek kesinlikle unutmak veya yapılan şeyi mazur görmek anlamına gelmez. Adalet arayışından vazgeçileceği anlamına da gelmez. Kişinin kendi acılarıyla yüzleşmesi ve kinden, hırstan, nefretten, intikam duygularından arınarak ruhsal olarak hafiflemesidir. Elbette bu ruhsal acının ve öfkenin bedenimizde, beynimizde biyolojik bir karşılığı vardır. Kabaca kronik bir stres deneyimi olarak yaşanan intikam ve öfkeden arınmak bedenimizi toksik kimyasallardan kurtaracaktır. Affetmek mümkünse eğer, bedenimize ve ruhsallığımıza en büyük hediye olacaktır. Affetmek, bir meseleyi kapatarak boşa giden enerjimizi başka bir yere aktarabilmemizin koşuludur.
Affetme kavramını; kendini ve ötekini affetmek olarak ayrıştırdığımızda, kendi hikâyemizde bir reçete olabileceği konusu psikoterapilerde gündeme gelmek zorunda kalmaktadır. Kendini affetmeden depresyondan kurtulmak, ötekini affetmeden travmayı çalışmak kişinin öyküsünü yine sakat bırakacaktır.
Affetme kavramı psikoterapilerde; kişinin kendi yaşam öyküsünde bir dönüm noktası, iyileşme için bazen bir gereklilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle yoğun suçluluk duygusunun yaşandığı ve kişinin öncelikle kendini affedemediği yaşam öykülerinde kendini affetmek, kişinin kendi yaşam öyküsünde olgunlaşma ve büyüme için gereklilik olabilmektedir. Travmatik yaşantılardan olgunluk ve bilgelik edinmek için travmanın bir gelişim fırsatı olarak değerlendirilmesi psikoterapilerde travmatik büyüme kavramı olarak çalışılmaktadır.
Bir karakter gücü ve psikolojik sağlamlık olarak “Affedicilik”, travmatik büyüme ve kişisel gelişim için gerekli olan bir itidal noktasıdır. Boyun eğicilik olan, aman tatsızlık çıkmasın diye her şeyi tolere ederek görmezden gelmek ve “hayır” diyememek bir uçta, intikam, öfke ve kin duyarak ruhun acı çekmesi diğer uçta olmak üzere itidal noktası olarak affedicilik, ruhumuzda bir hafifleme ve onarma oluşturacaktır.
Affedilecek kişi affedilmediği sürece, affeden de affetmediği sürece kendisini özgür hissedemeyecektir. Affetmek belki de kötülükle başa çıkabilmenin sadece bir yoludur...