Prof. Dr. Fuat Sezgin Doğumunun 100. yıldönümünde Üsküdar Üniversitesi’nde anıldı!
UNESCO Anma Programı kapsamında Prof. Dr. Fuat Sezgin’in Doğumunun 100. yıldönümü vesilesiyle Üsküdar Üniversitesi’nde Kerim Vakfı iş birliğiyle “İslâm Medeniyeti Tıp Tarihinde İnsan Sağlığı ve Ruh-Beden Bütünlüğü Yaklaşımları” uluslararası Sempozyumu gerçekleştirildi.
Fuat Sezgin İslam Bilimler Tarihi Araştırmaları Vakfı adına Yönetim Kurulu ve Mütevelli Başkanı Mecit Çetinkaya, Mütevelli Üyeleri Bilal Erdoğan ve aynı zamanda Sempozyumun onur konuğu Prof. Dr. Şükrettin Güldütuna Sempozyumun açılış bölümünde Fuat Sezgin Hocayı ve çalışmalarını anlattı.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “İslam medeniyeti birçok medeniyete kaynaklık yapmıştır. Din ve bilim sentezini yapmadıkça yenilikleri kaçırmaya devam ederiz.”
Bilal Erdoğan: “Fuat Hoca bu devirde hayatını kutlu bir davaya adayarak yaşanabileceğini bize kanıtladı.”
Cemalnur Sargut: “Fuat Sezgin Hocam iki tür ilme sahipti…”
Prof. Dr. Güldütuna: “Fuat Hocamız, eserinin İslam dünyasında yeniden diriliş ve kalkış uyandıracağına inanıyordu”
UNESCO Anma Programı kapsamında Prof. Dr. Fuat Sezgin’in Doğumunun 100. yıldönümü vesilesiyle Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kerim Vakfı ve Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü tarafından 2-3 Kasım 2024 tarihleri arasında düzenlenen ‘İslâm Medeniyeti Tıp Tarihinde İnsan Sağlığı ve Ruh-Beden Bütünlüğü Yaklaşımları’ Sempozyumu Üsküdar Üniversitesi NP Sağlık Yerleşkesi İbni Sina Oditoryumu’nda tamamlandı.
Etkinliğin açılış konuşmaları Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı Yönetim Kurulu ve Mütevelli Heyeti Başkanı Mecit Çetinkaya, ‘Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı’ Mütevelli Heyeti Üyesi Bilal Erdoğan, Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hikmet Koçak, Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı Cemalnur Sargut, Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü’nden Prof. Dr. Reşat Öngören tarafından yapıldı.
Açılış konuşmalarının ardından Sempozyumun onur konuğu, merhum Prof. Dr. Fuat Sezgin’nin 38 yıllık yol arkadaşı ve özel hekimi Prof. Dr. Şükrettin Güldütuna ‘Hatıralarla Fuat Sezgin Hoca’ başlıklı bir konuşma yaptı.
Prof. Dr. Tarhan: “Bilimi sevmenin dini bir gerekçe olduğunu savunuyor”
Katılımın yoğun olduğu programda konuşan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Fuat Sezgin Hocanın yaptığı hizmetlerin tahmin edilenden çok daha büyük olduğunu söyledi. “O gizli bir hazineyi ortaya çıkardı, birçok önyargıları dağıttı.” diyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bir Hocasının ‘din terakkiye mânidir’ demesinden sonra araştırmaya başlıyor. O zamanlar yerli İslamofobi var. Batılılar Fuat Sezgin Hocayı bizdekilerden daha iyi anlıyorlar. Bizde Fuat Sezgin Hocayı halen anlayamayan İslamofobik bir bakış açısı da var maalesef. Onun için sahip çıkılmamış. Fuat Hoca araştırmayla bilimdeki metodolojiyi kullanıyor. Hatta şunu ortaya çıkarıyor, dini gerekçelerle bilime saygı gösterilmiş İslam dünyasında. Bilimi sevmenin dini bir gerekçe olduğunu savunuyor.” açıklamasını yaptı.
Tıp tarihinde Ebubekir Razi ve İbn-i Sina gibi isimler olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, söyle devam etti:
“Bütün bunları biz unutuyoruz. Bizim öğrencilik yıllarımızda öğretilmedi. Şimdi de doğru dürüst öğretildiğini sanmıyorum. ‘Batı üstün kültürdür biz düşük kültürüz, o halde ona benzememiz lazım’ gibi bir eğitim tarzı var bizde. Böyle olunca da yanlış bir kültürel modernleşme yaşanıyor. Yani kültürel kendi kimliğimizi koruyarak modernleşmemiz gerekirken kendi kimliğimizi terk ederek modernleşmek gibi yanlış bir seçim yapıldı.”
Prof. Dr. Tarhan: “Din ve bilim sentezini yapmadıkça yenilikleri kaçırmaya devam ederiz”
Prof. Dr. Fuat Sezgin’i rahmetle andığını dile getiren Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Prof. Dr. Fuat Sezgin’in hazırladığı müzeden bahsetti ve “Güzel bir müze yapıldı. Orada gözlem kitaplarının dışında maketler var. Bütün tıp tarihi ile ilgili neşterler, koterler birçok tıbbi cihazların maketleri var. Yani bizim başımız dik dolaşabilecek bir tarihimiz var.” dedi.
Medeniyetlerin de insanlar gibi büyüyüp, yaşlanıp ve vefat ettiğine dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şunları söyledi:
“İslam medeniyeti de doğmuş, büyümüş ve bazı durumlarda körelmiş ama şu anda birçok medeniyete de kaynaklık yapmış, bu dönemde de vazifesini yapıyor. 1500'lü 1600'lü yıllarda İslam medeniyeti geriledi, biz endüstri devrimini kaçırdık. Geçmişin kıymetini alalım, anlayalım. Hatamızı görmezsek kendimizi düzeltemeyiz. Kusuru hep başkasında arıyoruz, kendimizde de aramamız lazım. Bizim medeniyeti kaçırdığımız, Osmanlı'nın doğal yaşlanmasının ötesinde, düşüncenin ilerlemesini ihmal etmiş olduğumuz gerçeği var. Bunu yeniden canlandırmak da bize düşüyor. Din ve bilim sentezini yapmadıkça biz birçok yenilikleri kaçırmaya devam ederiz. Zihinsel dönüşüm olmadan sosyal dönüşüm olmaz, bilimsel keşif olmaz. Önce zihinsel dönüşüm olması gerekiyor.”
Bilal Erdoğan: “Fuat Hoca bu devirde hayatını kutlu bir davaya adayarak yaşanabileceğini bize kanıtladı”
Etkinliğe katılan ve konuşma yapan ‘Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı’ Mütevelli Heyeti Üyesi Bilal Erdoğan, “Fuat Hocamız hayatını kutlu bir davaya adamanın örneğiydi.” dedi. Fuat Sezgin’i tanıyabilecek kadar şanslı olduğunu dile getiren Bilal Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Sadece eserlerini değil hayatını ve şahsiyetini de tanıtacak çalışmalara ağırlık vermeliyiz. Bu devirde hayatını kutlu bir davaya adayarak yaşanabileceğini bize kanıtladı. Kutlu davası neydi? Buradan yola çıkarak Müslüman gençlerin neler yapabileceklerini görmelerini istiyorum. ‘Müslümanız diye biz geri kaldık’ diye bir şey yok. Türkiye’de artık teknolojik gelişme denince dindar insanların ön planda olduğunu görüyoruz. İnsanoğlu kendisini tanıması gereken bir varlık. Sistem, insanı kendini tanımaya vakit ayırmaktan alıkoyuyor. Ne zaman birilerinden şikâyet etmeye başlarız, birilerini kınamaya, eleştirmeye, dedikodusunu yapmaya başlarız, günahı bir yana kendi hatalarımızı görmekten ve düzeltmeye çalışmaktan kendimizi alıkoymuş oluruz.”
Prof. Dr. Fuat Sezgin’in son yıllarında en mutlu olduğu şeyin onu dinleyen, onun kitaplarını okuyan gençler olduğunu da dile getiren Bilal Erdoğan, bu gibi toplantılarda onun mirasını yaşatmak ve onun yolunda çalışacak fikir insanlarını yetiştirmek temennisiyle konuşmasını tamamladı.
Cemalnur Sargut: “Vücut ve ruh sağlığı için yakın ve uzak iki gözlük bir arada kullanılmalı.”
Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı Cemalnur Sargut, açılış konuşmasına Ken’an Rifâî (Hz.)’nin üç tür gözlük vardır’ ifadelerinden yola çıkarak kendi yaşamından örnek verdi. Sargut, “Ben maalesef ömür boyu hep uzak gözlüğü taktım. Uzak gözlüğü takınca hep öbür alemle meşgul oluyorsunuz. Yani ruhi rahatlama, nefsinle mücadele, Allah’ı memnun etmek için çalışma… Ama bu alemi ihmal ettim. Sıhhatimi ihmal ettim. Şimdi yaşlanınca ne çok şeyi ihmal ettiğimi fark ettim. Ama yine de yakın gözlüğü, yani yalnızca bu dünya için çalışmak anlamında, kullanmadığıma şükrettim. Aslında iki gözlüğü bir arada kullanırsanız hem vücudunuzun sağlığını ve o sağlığın içinde ruhsal gelişiminizin çok daha dengede kaldığını hissediyorsunuz.” ifadelerini kullandı.
Cemalnur Sargut: “Fuat Sezgin Hocam iki tür ilme sahipti…”
Sözlükte alimin tarifinin kelime anlamı itibariyle her şeyin hakikatini bilen, idrak eden, gören demek olduğunu söyleyen Sargut, “Ben onunla karşılaştığımda acizane onun bir alim olduğuna kalben iman etti. Kalpten kalbe yollar vardır ve o gidişin içinde fark ettim ki, çünkü ilk defa görüşüyorduk, aynı amaç için çalışıyoruz. Aynı mana için çalışıyoruz. Ve o özel bir insan.
Neden özel bir insan? Çocuklar üç türlü alim var. Birincisi “alîm”, Allah'ın sıfatlarındandır, her şeyi en mükemmel şekilde bilen, zatını, kendi zatını bilen yalnız Allah'tır, “a‘lem”dir.
İkincisi, “âlim”, bu Allah'ın insana lütfettiği, hediye ettiği ilimle bilmektir. İşte Fuat Hoca da bu Allah'ın insana lütfettiği, hediye ettiği ilmi buldum. Tamamen İslam için çalışıyordu ve bir olağanüstülük vardı. Üçüncüsü de “allâme”. Bunu da Fuat Hoca'da gördüm ben. Bu da çalışılarak kazanılan ilimdir. Demek ki iki tür ilme sahipti o. Hem Allah'ın ona lütfettiği, normal insanda olmayan, çalış emrini verdiği ama aynı zamanda kalbine ne yapması gerektiğini öğrettiği, kendi ilminden lütfettiği, şanslı bir insandı.” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Öngören: Tıp tarihinde beden tedavisinin yanı sıra ruh tedavisinin de önemsendiğini görüyoruz”
Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü’nden Prof. Dr. Reşat Öngören açılış konuşmasında, Sempozyumu Tıp Fakültesi ile Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü’nün birlikte düzenlediğini hatırlatarak tıp ve tasavvuf ilişkisine değindi. Allah, evren ve insan ilişkisi üzerinden tasavvuf ehlinin hastalıkları tedavi usullerine işaret eden Prof. Dr. Reşat Öngören konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Allah’ın isim ve sıfatlarının bir tecellisi olan ve “makrokosmos” olarak ifade edilen evrende insan “mikrokosmos” olarak tanımlanmakta, yani bütün evrenin insan içinde dürüldüğü kabul edilmektedir. Dolayısıyla bu iki varlık düzeyinde bir örtüşme, bir karşılık söz konusudur. O yüzden eski tabipler insan bedeni üzerinde durdukları gibi tabiat felsefesiyle de ilgilendikleri için hem “hekim” hem de “hakîm” diye anılmışlardır. Bu anlayışta İnsandaki rahatsızlıkların tedavisi için evrendeki çeşitli bitkiler, taşlar, sesler vb. unsurlardan yararlanılması söz konusu olmaktadır.
Öte yandan İslâm medeniyeti tıp tarihinde erken dönemden itibaren beden tedavisi (tıbb-ı cesedânî) yanında ruhun tedavisi (tıbb-ı rûhânî) üzerinde de durulduğu görülmektedir. Ruhani tıptan bahseden hekimler mal, mevki, şöhret gibi dünyevî nimetlere aşırı derecede tutkunun, bunlar elde edilemeyince ya da eldekiler kaybedilince aşırı derecede üzüntüye ve çöküntüye sebep olduğunu, diğer yandan buna sahip olanlara karşı kin, öfke, haset, kıskançlık duygularının kontrol edilemediğini belirtmektedirler. Bu ise ruh dünyalarında sıkıntıların doğmasına ve günümüzdeki ifadesiyle “psikosomatik” rahatsızlıkların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.
İşte bu tür rahatsızlıklara meydan vermemek adına tasavvuf eğitiminin “önleyici tıp” olarak önemli fonksiyonlar icra ettiğini söylemek gerekir. Çünkü tasavvuf eğitimi öncelikle insan ruhunu dünyaya karşı aşırı bağımlılıktan kurtarmakta, nihayetinde tamamen özgür olmasını sağlamayı hedeflemektedir.”
Mecit Çetinkaya: “Tıp tarihi okuyan öğrencilere burs veriyoruz”
Açılışta konuşan ‘Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı’ Yönetim Kurulu ve Mütevelli Heyeti Başkanı Mecit Çetinkaya, Sempozyumu organize eden ve katılanlara teşekkür etti. ‘Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı’ hakkında bilgi veren Mecit Çetinkaya, “Fuat Hocamızın vesilesiyle böyle bir vakıf kurduk, kütüphanesini vakıf bünyesinde Türkiye’ye getirdik. Hala bazı çalışmalarını, özellikle el yazması notlarını maalesef alabilmiş değiliz. Bu konuyla ilgili süreç devam ediyor. Tıp tarihi okuyan öğrencilere burs veriyoruz, üniversiteyi ücretsiz okumalarına vesile oluyoruz.” şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Koçak: “Fuat Sezgin, İslam coğrafyasında yaşayan bütün bilim insanlarını aşağılık kompleksinden kurtarmıştır”
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hikmet Koçak ise konuşmasında “Fuat Hocam ‘insanın kıymeti himmeti nispetindedir’ sözüne tam olarak layık olan bir kişiydi. Ömür boyunca yaptığı çalışmalar çıkardığı eserler bugün sadece Türkiye'de değil İslam coğrafyasında yaşayan bütün bilim insanlarına bir güven duygusu vermiş aşağılık kompleksinden kurtarmıştır.” dedi.
Prof. Dr. Fuat Sezgin ile anılarından da bahseden Prof. Dr. Hikmet Koçak “İnşallah sizler de Fuat Hocamı örnek alarak ve eserlerinden istifade ederek güzel yerlere gelirsiniz.” diyerek sözlerini tamamladı.
Prof. Dr. Sur: “Yetkinlik yetmez yatkınlık gerekir”
Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur konuşmasında, “Fuat Sezgin gibi bir Hoca söz konusu. İslam medeniyeti ve onun çok önemli bir kısmını oluşturan tıp tarihi var. Üsküdar Üniversitesinin kuruluşunun 10. yılında böyle saygıdeğer misafirleri ağırlaması da eklenince bir heyecan oluşturuyor.” diyerek heyecanını dile getirdi.
Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesinin kuruluş aşamasında müfredata ‘Tıpta İnsani Bilimler’ dersini koyduklarını belirten Prof. Dr. Haydar Sur, şunları söyledi:
“Bu çok önemli bir ders. Başta pek anlam verilemedi bu derse ama kimsenin itirazına maruz kalmadık. Bu konuda Türkçe yayımlanmış tek bir kitap var. Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi yayınları arasında onu da bastık. Yenisi yapmak üzere çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Tıpta İnsani Bilimler dersinde maneviyat var, pozitif bilimler var, sanat var. Tıp bir bilim midir sanat mıdır konusu tartışıldı ve bir bildiri yayınladı ‘Tıp, bilimi en fazla kullanan bir sanat dalıdır.’ Nihayetinde konu beceriye geliyor. Yetkinlik yetmez yatkınlık gerekir. Bu Allah tarafından bahşedilmiş kısmını oluşturuyor. Kitapları vukufiyetle bilen bazı hekim arkadaşların klinikte çok da başarılı olamadığını gördüğümde ‘Allah’tan istidat nasip edilmemiş’ diyorum. Yani sonradan edinilmiş kısım yeterli olmuyor.”
Prof. Dr. Güldütuna: “Fuat Hocamız, eserinin İslam dünyasında yeniden diriliş ve kalkış uyandıracağına inanıyordu”
Sempozyumun onur konuğu Frankfurt Goethe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Fuat Sezgin’in 38 yıllık yol arkadaşı ve özel hekimi de olan Prof. Dr. Şükrettin Güldütuna ‘Hatıralarla Fuat Sezgin Hoca’ başlıklı konuşmasını gerçekleştirdi. Programın düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkür eden Prof. Dr. Şükrettin Güldütuna, Prof. Dr. Fuat Sezgin’in 17 ciltlik eseri ile Arap İslam Kültür Dünyası tarihine önemli bir katkı sağladığını vurgulayarak şunları söyledi:
“Bu eser Fuat Hocamızı dünya tarihinde layık olduğu yere koydu. Bu büyük eserin İslam dünyasında yeniden diriliş ve kalkış uyandıracağına inanıyordu. Bütün çalışmaların gayesi aslında buydu. Bu gayeye ulaşmak için sadece Analitik düşünce kabiliyetine sahip bir zekâ yetmiyordu. Her şeyden önce Allah'a iman ve tevekküle dayanan bir iç kuvvetine ihtiyaç vardı. Bu manevi kuvvet ona ömrünün sonuna kadar tatil günleri de dahil her gün Frankfurt'ta kurduğu enstitüde çalışmak için gerekli gücü veriyordu. Fuat Sezgin Hoca'nın çalışmalarını ve eserlerini değerlendirirken bunların zemininde yatan maneviyatı ve hayat felsefesini anlamak ve görmek gerekir.”
Prof. Dr. Şükrettin Güldütuna ayrıca Prof. Dr. Fuat Sezgin ile 38 yıllık tanışıklığına dayanan önemli hatıralarını anlattı.
Sempozyum 2 gün sürdü
ÜÜTV ve Üsküdar Üniversitesi Youtube hesabından canlı olarak verilen, iki gün süren Sempozyumun ilk gün başkanlığını İstanbul Üniversitesi, Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İlhan İlkılıç’ın üstlendiği panelde, doktorasını Fuat Sezgin Hoca ile yapmış olan kardiyolog Dr. Zahide Özkan, Fuat Sezgin Hocanın çalışma arkadaşlarından şarkiyat alanında bilimler tarihçisi Prof. Dr. Detlew Quintern ve tasavvuf ve tıp ilişkisi konularında uzman Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden Prof. Dr Hülya Küçük sunumlarını gerçekleştirdi. Dr. Özkan “Ebu Zeyd el-Belhî’nin ‘Mesâlih el-Ebdân ve’l-Enfüs’ Eserinde Psikosomatik Tıp ve Günümüzde Yeri” konulu çalışmasıyla psikoloji ve psikiatri alanının kurularından el-Belhi’nin teşhis ve tedavide insanın nasıl ele alınması gerektiğine dair görüşleri üzerinde durdu. Türk alman Üniversitesinden Prof. Dr. Quintern Gābir İbnü'l-Hayyān ve er-Rāzī’nin çalışmalarından bahsettiği konuşmasında “şifanın evrensel bir miras” olarak birçok ilmin konusu olduğunu ve bütün insanlığı ilgilendirdiğini ifade etti. Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsünde yürütülen doktora çalışmalarında Tez Danışmanı olarak da katkı sunan Prof. Dr. Küçük, “Tabib Sufilerden Sûrî (Fizyolojik) ve Ruhânî Hıfzussıhha Tavsiyeleri” başlıklı konuşmasını yaptı.
Programın ikinci gününde ilk panel İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi, ürolog aynı zamanda Tıp Tarihi ve Etik alanında doktora sahibi olan Prof. Dr. İhsan Karaman’ın başkanlığında gerçekleştirildi. Panelde Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü, İslam Medeniyeti Düşüncesi, Tarihi ve Edebiyatı Doktora Programı öğrencilerinden çocuk cerrahisi uzmanı Dr. Sema İskit, Gebze Teknik Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Yosun Mater ve aile hekimliği uzmanı Dr. Hüdayar Işık sürmekte olan doktora araştırmalarını sundu.
Sempozyumun son paneli Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Mevlüt Sait Keleş başkanlığında gerçekleştirildi.
Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsünden, aynı zamanda uzman hekim, Dr. Öğr. Üyesi H. Dilek Güldütuna ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi emekli öğretim üyelerinden Tıp Tarihi ve Etik alanının duayen hocalarından Prof. Dr. Nil Sarı’nın konuşmalarıyla tamamlandı. Dr. Öğr. Üyesi H. Dilek Güldütuna Enstitüde ruh ve beden bütünlüğü konularında incelenen Sufi hekimlere ait tıp eserlerinin incelendiği doktora çalışmalarından bahsederken konuşmasında Prof. Dr. Fuat Sezgin’in hazırlamış olduğu Frankfurt Arap-İslâm Bilimler Tarihi Enstitüsü Yayınları Arasında ‘Islamic Medicine’ Serisini anlattı. Prof. Dr. Sarı “Osmanlı Tıp Tarihinde İnsanın Beden ve Ruh Sağlığına Bütüncü Yaklaşım Bağlamında Hekimden Beklenenler” başlıklı konuşması izleyicilerin büyük ilgisiyle karşılandı. Prof. Dr. Sarı gelenekte tıp ve insan ilişkisini ve kurumlarını incelediği çalışmaları üzerinden değerlendirmelerde bulundu, mesleğin inceliklerinden ve bütüncül yaklaşımın öneminden bahsetti.
Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)