Prof. Dr. Nevzat Tarhan: "Narsizm soğan, sarımsak gibidir"
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan Milli Şuur Dergisinin 71’inci sayısında “Narsizm” konusunu etraflıca ele aldı. Tarhan röportajında narsistlerin vicdan duygusunun kendilerine yönelik olduğuna dikkat çekti.
İşte Nevzat Tarhan’ın o çarpıcı röportajı:
Narsizm nedir? Sebepleri nelerdir?
Narsizm bir hastalık değil, kişilik bozukluğudur. Halk arasında büyüklük hastalığı olarak da tanımlanır. Ama narsizm kişilik bozukluğu, içerisinde beş tip kişilik bozukluğu dediğimiz empati duygusunun yoksun olduğu kişilik kümesine girer. Yani ana özelliği empati duygusunun yoksunluğudur. Bu kişide büyüklük duygusu vardır. İkinci ana özelliğinde de başkalarını anlayamama vardır. İşte bu empati yoksunluğudur. Üçüncüsü de başkalarının değerlendirmelerine karşı aşırı duyarlılık vardır. Mesela eleştiri gibi. Bu üç özellik varsa bunlar narsizmin ana çatısını oluşturur.
En birincil narsizm çocuklardır. Çocukların narsizmine primer narsizm deniyor. Çocuklar dünya kendi etrafında döner zannederler ve özellikle sevgi yatırımını kendilerine yapmışlardır. Narsistlerin de özelliğidir. Sevgi yatırımını kendine yapmıştır. Bu nedenle en büyük organları egolarıdır. Çocuk da aynı öyledir, doğduğu zaman sevgi yatırımını kendisine yapmıştır. Çocuk büyüdükçe her şeyi öğrenmeye açık doğduğu için içindeki dürtülere göre hareket ediyor. Başka bir şey de bilmiyor. Kendisi ve güven veren, bakım veren kimse dünyada ikiye ayırıyor. Ben ve bakım verenim diyor, anne diyor. Onunla bir bağlanma ilişkisi kuruyor. Güvenli bağlanma ilişkisi kurarsa kişi büyüyor. Çocuktaki primer narsizm ailenin, çevrenin, kültürün etkisiyle yavaş yavaş kuralları, sosyal normları, ahlaki normları öğrenerek narsizm bir şekilde onun için yaşam enerjisi haline dönüşüyor. Yani narsizm aslında kişinin yaşam enerjisidir. Çocukta yani... Yaşam enerjisi olmayan bir kimse depresyona girer zaten. Yaşama ilgisi olmaz, hayata ilgisi olmaz, bir şeye ilgisi olmaz. Yaşama sevinci gitti dediğimiz şey aslında depresyona giren bir kişi kendisini bile sevmez artık. Onun için yaşama enerjisi vardır. Yaşama enerjisi kötüye kullanıldığı zaman sadece kendi dünyasına indirgediği zaman yaşama enerjisini, ki buna sevgi enerjisi de denebilir. Bu enerjiyi sadece kendi egosuna yatırım yaptığı zaman narsistik kişilik bozukluğu ortaya çıkıyor. Ama bu yatırımı büyüdükçe çevresine yapıyor, ailesine yapıyor, topluma yapıyor. Ülkesine yapıyor, insanlığa yapıyor, yaratıcıya yapıyor. Bu şekilde narsistik yatırımını doğru şekilde yapan kimse narsizmini yönetiyor. Yani narsizm içimizde vahşi bir at gibidir. Bu vahşi atı iyi terbiye edersek bizi amacımıza götürür. İyi terbiye etmezsek ne olur? Bencilliğin derelerinde bize yolumuzu kaybettirir.
Ben merkezli, fayda odaklı yetiştirilen kişilerin narsistleşme riski nedir?
Narsist kişilerin narsisizmini en çok besleyen şey insandaki hesap verme duygusunun olmamasıdır. Yani bir çocuk büyürken anneye hesap verme, babaya hesap verme daha sonra büyüdükçe topluma hesap verme, okulda öğretmene hesap verme. Sınav olma, sınavda hesap verme hayatta sosyal kurallara, normlara göre sınırlı hayattaki kuralları ve sınırları belirleme. Daha sonra böyle durumda işte üç türlü adalet vardır. Bu adalet kavramı narsistlerde gelişmiyor. Hak duygusu, adalet duygusu kendilerine yönelik oluyor. Hesap verme duyguları, ben kimseye hesap vermem diye düşünüyor. Bu hesap verme duygusu da bir müddet sonra bu pozitivist seküler eğitim, insanda her şey bu dünyadadır insana inorganik maddeler var etmiştir. İnorganik maddeler hesap sormadığına göre sen kanunlara karşı sorumlusun. Uymazsan bedelini ödersin. Sosyal, toplumsal normlara karşı sorumlusun. Topluma uyum sağlamazsan zarar edersin, kaybedersin. Kendi çıkarına uymazsan ama kendi vicdanına karşı sorumluluk duygusu çünkü vicdan bir duygudur. Narsistlerde vicdan duygusu kendilerine yöneliktir. Bu narsistler menfaat odaklı bir narsist ise mesela vicdanla vicdan örtüşür rahatlıkla. Çünkü narsistlerde eğer hesap verme duygusu varsa vicdanlarında bir jüri varsa, vicdanlarında iç bekçi varsa, narsistler de bu durumda hesap verme duygusu taşıyorlar. Bu narsizmi kontrol eder.
Narsist kişilerin yetişmesinde Pozitivist Seküler eğitim sisteminin etkisi var mıdır?
Eğer pozitivist eğitim, insandaki vicdanı sorumluluğu, ahlaki öğretiyi öğretmiyorsa yani insanda ahlaki kötülüğe neden oluyorsa pozitivist seküler eğitim narsizmi besler. Ama pozitivist seküler eğitimde utanma duygusu çok önemli. Mesela Japonlar bu utanma duygusuyla kendi kültürlerini devam ettiriyorlar. Bu duygu nedeniyle toplumsal bir suç işledikleri zaman intihar ediyorlar. Yani yasal bir engel olmadığı halde kendilerini bir köprü inşaatında hata yaptım diye kendine kendi harakiri yapabiliyor. O utanma duygusuyla ilgili. O sosyal normlarla oluşmuş. Bu vicdani normlarda mesela eski Yunanistan'da antik çağdaki Yunanlılarda, Isparta’da hırsızlık yapmak, yakalanmadıkça serbest. Onun için antik cahiliye dönemi deniyor. Orada hırsızlık yapmak serbest. 25 yaşına kadar insanların elbisesiz dolaşması tavsiye ediliyor. Estetiksel görsel zevkin tatmini için. Öyle bir şey, yani burada o zamanki yer yüzü tanrıları denilen o şeyin Olimpiyat o ne? Olimpiyat Dağı'nın tanrıları o şekilde ortaya çıkmış. Zeuslar, Atinalar vesaire… Bu şekilde ortaya çıkıyor. Yani insandaki bu arzu ve dürtüleri kavramsallaştırma, sembolize etmişler. Onlara tapar hale gelmişler. Kendi antik çağ felsefesini oluşturuyorlar.
Şimdi bu dönemde hesap verme duygusu olmayan kültürlerde narsizm başına alıp gider. Yani burada kritik kelime insanın iç hesap verme, topluma hesap verme, yasalar karşısında hesap verme duygusunun varlığıdır. Onun için ahlaki kötülük tanımında bazı kişilerde kendisinin iç vicdani hesap verme duygusu satın alınabilen bir duygu haline geliyor. Yani vicdani hesap verme duygusu eğer görünmeyen yüksek bir güç, yüksek bir iradeye bir inanç yoksa ve öldükten sonra hesap verme duygusu yoksa bir insanda, o insan şartlar oluştuğu zaman yalan söyleyebiliyor. Şartlar oluştuğu zaman narsistik şekilde davranabiliyor. Mesela bir savaşta şehit olmak istemez. Niye? Yani tek sermayesi ömrü olan bir insan, ölümden sonra hayata inanmayan bir insan savaşta sıkıştığı zaman şehit olmaz. Şehitlik düşüncesi olmadığı için savaşmaz. Savaşmıyor. Seküler eğitimin en büyük riski, insanlarda savaşma korkusu ortaya çıkıyor. Çünkü ölüm korkusu ortaya çıkar. Çünkü ölümden sonraki hayatla ilgili bir inanış yoktur. Onun için seküler eğitim sadece dünya hayatı var gibi gösterilen eğitimdir. Ve narsisizmi besler. Yani şu anda küresel olarak narsisizmin yaygınlaşmasının en büyük sebebi insandaki hesap verme duygusunun eski yıllara göre hızlı azalması. Özgürlüklerin sorumsuzluk gibi algılanması. ‘Ben dünyaya bir defa geldim canım istediğimi yapacağım.’ diyor.
Ben hiç unutmam bir genç vardı, madde kullanıyordu. Eğitimli bir genç, üniversitede okuyor. Anne baba yüksek bürokrat. Kendisine sordum, ‘Bu maddeyi ailen istemiyor, bu aynı zamanda suç ve senin geleceğin için de riskli bir şey. Niye kullanıyorsun?’ diye. ‘Ben dünyaya bir defa geldim. İstediğimi yaşamayacaksam niye yaşayayım ki?’ dedi. Tamamen haz odaklı. Yani haz odaklı sistem hesap verme duygusunu, vicdani normları zayıflatıyor çünkü ben merkezci oluyor. Benim hoşuma giden iyidir, hoşuma gitmeyen kötüdür. Canımın istediği iyidir. Canımın istemediği kötüdür deyip modernizm iyi, doğru, güzel kavramlarını değiştirdi. Modernizmin değiştirmesinin en büyük sebebi bütün dünyada pozitivist eğitim sistemleridir. Yani insanın şöyle bir ideolojisi oluşmuştur. Bu Nietzsche’nin görüşüdür. Nietzsche diyor ki; ‘İnsan bireysel çıkarı için oluşan bir varlıktır. O halde toplumlarda çıkarı için çalışan insanlardır. Çalışan kurumlardır toplumlarda. Herkes kendi çıkarı için çalışmalıdır.’ diyor. Hitler bunu alıyor, ‘O halde biz kendi ırkımızın çıkarı için çalışmalıyız.’ diyor ve İkinci Dünya Savaşı'nın doktrinini oluşturan Nazi doktrinini ortaya çıkarıyor. Nietzsche'nin sözünden referansla bunu yapıyor. Bu nedenle bu çok anlamlı yani insanın bu küresel ahlakını değiştirmiştir. Nietzsche'nin bu ve o çağda sadece Nietzsche değil, o çağdaki bütün felsefi akımlar sekülarize ettiği için insanlığı yakalanmadıkça hırsızlık serbesttir diyen, piyasanın ahlakı yoktur diyen, zayıf insanların yaşlı insanların topluma artık faydası yok onlar ölmelidir diyen… Mesela Nietzsche'nin yaklaşımıdır ki, ‘Yardımseverlik işletme maliyetini artırır.’ diyor. Yani hep insanlara, hastalara, zayıflara niye yardım edelim ki? Bırakalım ölsünler diyen yaklaşıma sebep oldu. Bu yaklaşım tabi şu anda çok sorgulanıyor. Ama böyle bir seküler sistemin, seküler eğitim sisteminin kötü sonuçlarını görmeye başladık diyebiliriz.
Ahlaki çöküntü narsizmi etkiliyor mu?
Narsist kişilerin ahlakı kendine yöneliktir. Dünya’nın ona özel olduğunu hisseder. Mesela narsizmin hayal dünyasında ne vardır diye düşünürsek, narsist bir insanın hayal dünyasında güç, şöhret, makam, hâkim olmak ve şehvet vardır. Yani para vardır, zenginlik vardır. Hep bu gibi özellikler vardır hayal dünyasında. Onun hayal dünyasında insanlara faydalı olmak, insanın yüksek toplumsal faydası için çalışmak gibi bir hayal dünyasında yoktur narsistlerin. Hayal dünyası böyle olan birisi, bu ahlaki olarak kötüdür. Çünkü bu kişiler hep kendi çıkarına çalışır. Bir evde bile eşini, çocuğunu sömürür. Bulunduğu yerde herkesi sömüren kişilerdir. Yani narsisizm sömürgeciliğin ahlaki boyutunu oluşturur. Onun için narsist bir kimse sömürgeci ahlaktaki bir kimsedir. Ve kötücüldür. Onun için narsizm ve kötücülük kardeştir. Yani ahlaki çöküntü narsizmi tetikliyor.
Toplumsal ahlak ile ferdi ahlak çelişkisi insanda nasıl bir davranışa neden olur?
Toplumsal ahlakla bireysel ahlak arasında çelişki olduğu zaman kişi bunu sorgulaması gerekiyor. Yani hangisinin kendi arasında iyi, güzel, doğru, yanlış normları oluşturup toplumsal veya topluma ters düşerek ahlaki normlarını da oluşturabilir şeklinde değerlendirmeli. Yani toplumu, kendi ahlaki normlarını değiştirmeye de çalışabilir. Bunun için burada evrensel ahlaki normların baz alınması gerekiyor. Yayınlanan evrensel ahlaki değerler manifestosunda sana yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma gibi yaklaşım var. Bu normlar genel normlara uygun mu değil mi ona bakması lazım kişinin. Toplumsal normlar eğer bulunduğu toplumun normu, evrensel değerlere aykırıysa böyle durumlarda kişinin gerekçeleriyle birlikte toplumsal normları sorgulaması lazım.
Narsizmin eğitimi nasıldır?
Terbiyenin iki ayağı var. Biri eğitim, biri öğretim. Yani terbiye tahsil olarak düşünürsek, terbiye davranışların geliştirilmesi eğitimidir. Tahsilde bir şey kişinin öğrenim bilgilerin artırılmasıdır. Yani toplumsal bir mahsulat ortaya çıkarabilme özelliğidir kendisini geliştirerek. Bu nedenle bu ikisi talim ve terbiye olarak geçiyor. Ahlak ilişkisi tabi. Terbiye, kişinin kendi davranışlarını eğitmesinden geçiyor. Eğer terbiyeden kastedilen buysa, kişinin davranışlarını eğitmesi, kişinin davranışsal normlarının oluşturulması demek. Nerede duracağını bilmesi, nerede nasıl oturup kalkacağını bilmesi, herkesin güldüğü zaman da gülebilmesi, herkesin üzüldüğü zaman da üzülebilmesi yani toplumla uyumlu olabilmek. Yani insan toplumsal bir varlık olduğu için bu gerekli bir şeydir. Herkesin ağladığı bir ortamda gülerseniz aykırı kalırsınız. Onun için kişinin sosyal ve duygusal becerilerinin gelişmediği bazı hastalıklar var. Mesela Asperger sendromu, non-verbal iletişim bozukluğu gibi rahatsızlıklar var. Onlarda kişi sosyal ve duygusal becerileri öğrenemiyor. Matematiksel, mantıksal zekâsı çok yüksek olabiliyor. Hatta bu kişiler dâhi olabiliyor ama sosyal olarak beceriksiz olabiliyor. Onun için burada kişinin kendisini bir heykeltıraş gibi işleyebilmesi, kendi iç dünyasını keşfedebilmesi önemli. Onun için Osmanlı döneminde dergahlar varken ilim öğrenmek için dergahlara gidenlere önce edep derlermiş. Önce davranış eğitimi, sonra ilim öğrenmek. Davranış eğitimi olmayan bir kimse ilim öğrenmez ise ilim öğrenirse o ilmi kötü amaçla kullanabilir. Kendi çıkarına kullanabilir. Yani onun için terbiyenin iç birincisi farkındalık. Kendi güçlü zayıf yönlerini fark etmesi ve güçlü yönlerini pekiştirerek, zayıf yönlerini eğiterek gidebilmesi. Şu andaki modern psikolojik yaklaşımda buna öz bilinç, öz yönetim deniyor.
Şiddet nedir, şiddetin çeşitleri nelerdir?
Şiddet deyince, mesela şiddetin Arapça karşılığında darp kelimesi var. Darp kelimesi bunun içerisinde darbe yapıp ihtilal yapmak da var. Darp kelimesinden zorlama da var. Mesela bir insanı, bir çocuğu bir odaya hapsetmek. Mesela bir insanı, bir çocuğu bir odaya hapset bu darp olur. Mesela onu evden çıkarmamak bir çeşit darptır. Zorlamak vardır. O kişiye bir sınır koymak, onun davranışını limitlendirmek vardır. Bu şiddet olarak kabul edilir mi? İlla fiziksel şiddet anlamında değil. Duygusal şiddet vardır ve özgürlüğünü kısıtlamak vardır. O da bir şiddet türüdür. Bu nedenle şiddetten ne anladığımız burada önemli. Fiziksel şiddet anlıyorsak o başka ama fiziksel değil, ekonomik şiddet var mesela. Maaş, parasını vermemek, harçlığını vermemek gibi çocuğuna uygulanan duygusal şiddet var. Onu yalvartmak duygusal şiddettir. Duygusal ihmal ortaya çıkar. Sevmemek mesela. Çocuğu büyütürken anne babanın çocuğa sevgi vermesi gerekiyor. Nasıl midesi için karbonhidrat, protein, ekmek, peynir, zeytin verecekse onun duygusal gelişimi için de sevgi, şefkat vermesi lazım. Bunu vermemesi duygusal ihmali oluşturuyor. Duygusal istismar oluşuyor. Hatta bunun ileri yaşlarda çocukluk travması olarak sonuçlarını görüyoruz. Şiddet, fiziksel şiddet var. Yani bu fiziksel şiddet, fiziksel istismar şeklinde oluyor. Çocuğu kemerle dövmek, ateş yakmakla korkutmak, tokat atmak gibi bunlar fiziksel şiddettir. Bir de fiziksel ihmal var. Bu da bir şiddettir. Mesela çocuğu aç bırakmak. Dışarıda kapının önünde bırakmak orda da var. Bu da bir şiddet türüdür. İhmal kabul edilir. O zaman duygusal istismar var. Yani çocukla duygusal olarak herkesin içinde alay etmek, onu küçük düşürmek bu duygusal istismardır. Onu iğnelemek, alaycı konuşmak duygusal istismardır. Duygusal ihmal onun hak ettiği duyguyu, psikolojik, duygusal ihtiyaçlarını karşılamamaktır. Hep travma sebebidir. Bir de cinsel istismar vardır. Cinsel şiddet vardır. Bunların hepsi şiddet türleridir. Ekonomik şiddette mesela onun ekonomik gücünü sopa gibi kullanmak. Mesela burada para gücünü sopa gibi kullanmak, onu terbiye etmek, ekonomik şiddettir. Sevgi gücünü sopa gibi kullanmak. ‘Seni bunu yapmazsan sevmem.’ demek çocuğa duygusal şiddettir. İstismardır bu. Duygusal istismardır. Sevgi istismarıdır. İşte bunların hepsi şiddet türleridir.
Narsist kişiler başkalarını anlayamadıkları için hak duygusu kendilerine yöneliktir. Mesela narsist bir kimse diyelim gazetede bir haberde okudum. Bir genç Bağdat Caddesi'nde giderken trafikte bir şoför arabasının camlarını silerken onun arabasının kenarına çekmiş. Arabasını toparlamaya çalışırken geliyor ona çarpıyor ve ölüyor orada. Böyle bir düz bir arabayla geçerken karakola götürüyorlar hemen. Bir telaş tutanaklar, polisler vesaire. Herkes bir ferman ediyor böyle. Onun üzerine çocuk diyor ki, ‘Neden bu kadar tepki veriyorsunuz? Ölen bir şoför, önünde sonunda bir şoför.’ diyor. Bak görüyorsun hiç empati yok. Yani onun da çocukları var. O da bir baba, ekmek parası için oralarda çalışıyor. O da bir insan. Yani onu bir insan olarak görmüyor ki. ‘Ne olacak? Dünyadan bir nüfus eksildi, ne var ki bu kadar?’ diyor ama kendisine aynı şey yapılsa empati yapamıyor. Bu tipik narsistik bir örnektir mesela. Bu şiddeti normalleştirir. Onun için dünyadaki şiddet ile narsizm arasında sebep sonuç ilişkisi var. En büyük narsist, dünyadaki en büyük savaşa sebep olan yani küresel yirminci yüzyılın en büyük narsist kimdir? Hitler'dir. O narsisttir. Irk etnik narsizm yapmıştır. Böyle narsistler, yani politik liderlikteki bu narsistler, ‘Ya başarırım ya ölürüm.’ derler. Ölümle savaşırlar. Çok riske girdikleri için de başarabilirler. Başarırlar. Başarılı olurlarsa kahraman olurlar, başaramazlarsa hain olurlar. Onun için birçok narsist tarihte başarılı olduğu için kahraman olmuştur. Birçok firavun vesaire gibi bakın zaman bırakmıştır ama yaptıkları mesela Neron bir yumurta için bir kasaba yakmış. Yumurtasını pişirmek için. Zalim, yani Roma'nın zaten şiddet ve güç kullanarak imparatorluğunu devam ettirmiştir. Roma imparatorluğunda o çağlarda kadın eşya gibi görüyor. Baba evinden koca evine veriliyor. Yani Hindistan'da kocası ölünce o da ölüyor, yakılıyor. İşte bunlar kadını insan gibi görmüyor. Eşya gibi gören kültür. Hatta Fransız İhtilali döneminde de kadınlar insan değil mi diye tartışılıyordu düşünün. Öyle bir dönemde. Yani böyle bir dönemde mesela ilk defa Kur'an-ı Kerim'de ve Peygamber asr-ı saadette kadına miras hakkı, hukuk hakkı, yargılama hakkı, boşanma hakkı, seyahat hakkı gibi insan haklarının birçok özellikleri o zaman verilmişti. İnsanlık tarihinde kadın haklarında kazanılanlar bir de o dönemde üç misli daha fazla o haklar kazanılmıştır ama Batı bunu Fransız İhtilali'nden sonra fark edip almaya başlamıştır. Ama ondan önce vardı. Onun için İslam dünyasındaki şiddet olayları genellikle böyle zayıfı ezme ile ilgili şiddet olayları onaylanmamış şiddetlerdir. Zalimlik olarak kabul edilir. Adaletin karşılığı zalimliktir. Zalimlik bir narsistlik kişilik özelliğidir. Zalimdir bu kişiler. Narsistlerin zalimlik özellikleri vardır. Zalim insan kendi dediğini yapmak için insanları sallandırabilir. Şiddet uygulayabilir ve bunu hakkı gibi görür. Hiç rahatsız olmaz. Vicdanen rahatsız olmaz. Pişmanlık hissetmez. Hiçbir şekilde nedamet duygusu hissetmez. Pişmanlık hissetmez ve bunu hemen unuturlar. Yani hiçbir şekilde merhamet duyguları gelişmemiştir. Yani çıkar ve bunları samimi olarak yaparlar. Onun için narsizm yükseldikçe zalimlik de yükselir. Adalet duygusunu en çok bozan kişilik bozukluğu narsisizmdir. Narsisizmle anti sosyal birleşirse kriminal tipler, seri katiller ortaya çıkar.
Aile içi şiddetin en büyük sebebi narsistlik eşlerdir. Eşlerin narsist olması ya benimsin ya toprağınsın. Bu ne? Narsist bir söylem bu. Boşanmayı kabul etmiyor, ya benimsin deyip öldürüyor. Bu narsisizmdir. Başka bir açıklaması yok.
Küresel olarak özellikle ergenlik döneminde şu an pandemi narsizm epidemisi diye kitap var. Yani narsisizm salgın halinde arttı. Narsisizm küresel salgın. Bu epidemi pandeminin daha küçük olan şeyi. Bütün dünyaya yayıldığın zaman pandemi deniyor ama epidemi daha lokal salgınlardır. Amerika’da narsisizm epidemisi vardır tarzında kitap yazıldı. Yani artıyor, en çok da gençlerde artıyor. Narsist kişiler kendine akıllı ve yetenekli dedirtmeyi sever. Bu tip kişiler çok çalışırlar. Başarı odaklıdırlar. Başarırım ya da ölürüm dedikleri için kapital sistem çok seviyor narsisizmi. Çünkü bunlar kazanırlar, tüketirler. Mesela her gün aynı elbiseyi giymek istemezler. Sık sık araba değiştirirler. Böyle lüks peşinde koşarlar ama narsizmin türüne göre. Narsizm eğer ticari odaklı bir iş odaklı narsistse çok iyi tasarruf yapar. Ama ticari rekabet içerisinde ölümle rekabet eder. Başarı odaklıdır onlar. Başarıya ulaşmak için gerekiyorsa tevazu rolünde oynar gerekiyorsa aynı elbiseyi aylarca giyer. Hedefine ulaşmak için. Onun için orada narsizmin hedefi öyle fakat gençlerdeki narsizm farklı seyrediyor.
Gençlerde ve çocuklardaki şiddet artışını önlemek için anne, baba ve eğitimcilere düşen görev ve sorumluluklar nelerdir?
Gençlerde narsizm tembellik şeklinde ortaya çıkıyor. Birçok şeyi kolay elde ettikleri için, ‘Ben niye bu kadar çalışayım ki dünyaya bir defa geldim. Her şeyi tattım.’ diyor. Yani, ‘Her türlü lezzeti tattım, tadıyorum ama yine de mutlu değilim.’ diyor. ‘O halde niye yaşayayım ki?’ deyip intihar ediyorlar. Yani narsist bir kimse hep kaygılıdır. Narsist kişiler kaygılıdırlar, onlar mutlu değildirler. Mutlu olamamalarının sebebi de hep beklentilerini, hedeflerinin yüksek olmasıdır. Kendileri ölmek istemezler. Her şeye hakları olduğunu düşünürler. Mesela birisi ona selam vermezse niye selam vermedi diye müthiş rahatsız olur. Mesela trafikte durdururlarsa yani narsist bir kimse yolunu keserse şey diyebilir rahatlıkla.
Geçenlerde trafikte bir videoda gördüm. Genç kızı polis durduruyor. Genç kız; ‘Sen benim babamı tanıyor musun?’ diyor. O polis de müthiş bir cevap veriyor ona, ‘Niye annen sana babanın kim olduğunu söylemedi mi?’ diyor. Narsist kişi şöyle yorumlar; ‘Bak adam benimle dalga geçti.’ der. Hemen babasına haber verir. Buna ceza verin der. Eğer orada bir kimse narsizmin farkındaysa, yanlış olduğunu biliyorsa düzelme ihtimali var. O durumda şöyle der; ‘Böyle demem doğru değil demek ki. Böyle bir geri bildirim aldım. Bu yanlış. Ben bunu neden böyle söyledim, demek ki bundan sonra böyle söylememem lazım.’ diye sorgular, kendini düzeltir. Farkındalık oluşur. Kendini düzeltir. Onun için narsistlere haklı ve gerekçeli hayır demek gerekiyor. Onu demediğimiz an narsizm büyür. Narsistlerin kişiliğini övdüğümüz zaman yine büyür. Egoları şişer. Onun için narsistlerin yanlışlarına sen şu, şu şeyleri güzel yapıyorsun ama bunu yanlış yapıyorsun dediğiniz zaman gerekçeleriyle narsist o anda kızar ama sonradan kabul eder. Onun için narsistler başarılı ise herkes etrafında da övüyor onu. Narsizm büyür, büyür, kendini yeryüzü tanrısı görmeye başlar. Onun için hesap vermeyen bir narsist yeryüzü tanrısıdır. Yani insan kılığındaki tanrısallaşmış, kendini kutsallaştırmış bir bireydir.
Ahlak ile narsizm ilişkisi var mıdır?
“Narsizm soğan, sarımsak gibidir”
Narsizmin bizim kültürümüzdeki kelime karşılığı kibir kelimesidir. Narsistik kişilik kelimesi, kibirli kişilik kelimesiyle birbirine çok örtüşüyor. Yani kibirli kişiler bizim toplumda kibirli bilinen kişiler aslında bunlar narsisttirler. Gerektiği zaman mütevazı görünüp davranmaları hiç önemli değil yani. Narsizmin bir özelliği vardır. Narsizm soğan, sarımsak gibidir. Yani soğan sarımsaklı yemek yerse istediği kadar ağzını çalkalasın, dişini fırçalasın yine de koku alır. Narsistik kimsenin soğukluğu hemen anlaşılır. Narsist kişiler bulundukları yerde soğuk düşerler. İnsanlara bakışları, mikro mimikleri, jestleri hepsi onların o büyüklük, kibirli büyüklük hastalığı, kibirli davranışını yansıtır. Ama bazı kişiler bunu çok iyi örtebilirler. Özellikle duygusal sosyal olarak bir hedefe yönelik empati yapabilen kişiler vardır. Onlar narsizmini kamufle edebilirler, manipülatif narsistler vardır. Yani gerektiği zaman bunlara bizim kültürümüzde münafık denir. Münafık kişiler de narsisttir mesela. Münafık kişi aslında iş dünyasında bencildir. Hedefleri vardır. Kendini iyi kutsallaştırmıştır ama hedefine ulaşmak için kimlik değiştirir. Bu dürüst olmayan bir narsisttir. Onun için münafıklık en kötü ahlaksızlık örneğidir.
Kur'an-ı Kerim'de kafirlikten çok münafık kelimesine vurgu vardır. Onun için bu münafıklar her masada farklı konuştukları için, her nabza göre şerbet verdikleri için birçok kimse onları anlayamaz. Geç anlaşılırlar ve insanları zehirleyen tiplerdir. Narsistik kişilik toksik kişiliktir. Toksik kişilik, zehirli kişiliklerdir. Bir kısmı açıktan zehirli olduğu belli olur. Bazılarının da dışından böyle tatlı tatlıdır, içi acıdır ve bu kişiler narsistlerdir. Münafık, hane narsistlerdir.
Narsist kişilerin eğitimi nasıldır?
Kişilere öz eleştiri yapma becerisi çalıştırıyoruz. Kendini sorgulama becerisi çalıştırıyoruz. Yaşadığı bir olay nedeniyle, ‘Bu olayın ortaya çıkmasının yüzde kaçından sen sorumlusun, yüzde kaçından başkaları?’ diye. Kendine karşı da tarafsız olmayı başarırsa narsizm tedavi eder. Yani kendisine üçüncü gözle bakmaktır. Mesela bir hâkim yani kendi duygularına karşı da mahkûma karşı öfkelenebilir fakat, ‘Bu öfkelenme benim hislerimin ya da geçmiş travmalarımın bir sonucudur. Burada benim objektif olmam lazım.’ deyip kendine karşı da tarafsız oluyorsa bu hâkim bence ideal hakimdir. Bilgeliktir.
Narsist değil ahlaklı, namuslu kişi yetiştirmek için önerileriniz neler olur?
“Narsizmin çözümü bilgeliktir”
Bir insan bilgeleştikçe narsisizmini terbiye eder. Ben şunu da söyleyeyim. Narsizmin şu an yapay zekâ ortaya çıktı, ben narsist robotların otonom robotların ortaya çıkacağını düşünüyorum. Narsist otonom robotlar kendi kendine öğrenen robotlar biliyorsunuz. Bu yapay zekalar bu kişilerin çünkü öğretilmezse bir robot narsistik bir kişiliği çok güzel yapar. Çok narsistik, insanları yönlendirecek bilgileri bulup yönlendirebilir. İnsanın robotların ortaya çıkmasındaki robotların etik değerleri bozması ihtimalinin en büyük sebebi robotik narsizmdir. Robotik narsizm ortaya çıkabilir. Bu nedenle robotlara ahlaki normları öğretmek gerekiyor. Robotlar rahatlıkla kendi çıkarlarına dünyayı yaşanılmaz hale getirebilirler. Yani onun için robot yazanlar muhakkak onlara etik anayasa programını yazmaları lazım. Ona doğru gidiyoruz çünkü ciddi şekilde robotlar şey yapacaklar. İnsanların bilgeleşmesi robotların kötücül olma ihtimalini önleyecek. Bilgeliği robot yapamaz. Robot kendiliğinden yapamaz. Onu öğretmek gerekiyor. Şu anda robotlar rekabete odaklı. Daha çok bilgiye göre de arz talebe göre gidiyor bu robotlar. Ondan dolayı biz ahlaklı olmayı talep etmedikçe robotlar bir çocuk gibidir. Ahlaklı olmazlar. Çocuktan ahlaklı olmayı öğretmedikçe çocuk ahlaklı olmaz. Bir insandan ahlaklı olmayı beklemedikçe o insan ahlaklı olmaz. Onun için toplumun sistemin insanlardan ahlaklı olmayı beklemesi gerekiyor ve bunu eğitmesi, öğretmesi gerekiyor. Bunu öğretmediğimiz zaman geleceğimizde küresel barış tehlikede demektir.
Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)