Biz, İstanbul’da Üsküdar Üniversitesinde 24-26 Ekim 2024 tarihlerinde yapılan VIII. Uluslararası
Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi katılımcısı bilim insanları olarak, ‘Yaratılış Manifestosu’ beyan etmeyi uygun hatta zorunlu gördük. Çünkü
bilimsel veriler ve matematiksel ispat yöntemleri, evrenin varoluşunu bilinçli ve tasarımsal olduğu yönünde
yeterli kanıt düzeyine ulaşmıştır.
İnsanlık tarihinin en temel felsefi ve bilimsel sorusu, evrenin ilk varoluşunun neden ve nasıl olduğu
ve hayatın neden ve nasıl başladığıdır. Bu hususta bilinen iki görüş vardır:
- Tesadüfe dayalı varoluş,
- Bilinçli Tasarıma (*) dayalı varoluş.
Birisinin imkânsızlığı ispatlanırsa yani olmayana ergi (Reductio ad absurdum ) akıl yürütme
yöntemi ile ikincinin doğruluğu anlaşılır.
Akıl argümanı; birinci olarak akılsız ve bilinç sahibi olmayan bir doğa akıllı ve
bilinçli insanı nasıl ve neden var etti diye sorar. İkinci olarak bilimin keşfettiği doğada var olan karar
verici algoritmaların kendiliğinden var olmadaki olasılık hesabını sorar. Çünkü bu algoritma mantığı yapay
zekanın Fuzzy mantığıdır. İnsanın yakında anladığı bu algoritmayı akılsız bir evrimle
açıklayamayız.
Bu iki görüş hem bilimsel hem de felsefi açıdan farklı yorumlara
sahiptir. Her iki görüşü karşılaştıralım ve akıl yürütme yöntemleri ile açıklayarak matematiksel ispat
yolu ile soruya cevap arayalım.
Tesadüfi Varoluşun imkânsızlığı
Bu görüş, evrenin doğal süreçler sonucu ve rastlantısal olayların birikimiyle oluştuğunu öne sürer.
Big Bang teorisine göre evrenin yaşının yaklaşık 13,8 milyar yıl olduğu, Webb teleskopunun
verilerine göre ise evrenin yaklaşık 26,7 milyar yıl önce ortaya çıktığı ve fiziksel yasalar çerçevesinde
genişlediği açıklandı. Big Bang’den önce zaman ve madde olmamalıydı, uzay ve zaman dışında bir gerçeklik
olmalıydı. Tesadüfi varoluş görüşünün temel akıl yürütme noktaları, tek tek karşıtını ispat yöntemi ile
çürütülebilmektedir.
- Kuantum Belirsizliği: Kuantum fiziğine göre
bazı olayların kuantum seviyesinde dışsal bir sebep olmaksızın gerçekleşebildiği öne sürülmektedir.
Ancak İnce Ayar Argümanı; fizik yasaları ve evrensel sabitleri ile hayatın ortaya çıkmasına
imkân tanıyacak şekilde "ince ayarlı" olduğunu savunur. Eğer fiziksel sabitlerde çok küçük değişiklikler
olsaydı, evrenin var olması veya yaşamın gelişmesi mümkün olmazdı. “Kaos Teoremi” ne göre bizim
için yanlış görünen şeyler mükemmelin bir parçasıdır. O halde kuantum belirsizliği evrenin mükemmelliğinin
bir parçasıdır. Ancak uzay ve zaman dışında gerçekliği bilememektedir. Böyle bir mükemmellik tesadüfe yer
bırakmayacak şekildedir ve matematiksel akla göre uzay ve zaman dışı bir dış irade
gerektirir.
- Doğal Seçilim tezi: Yaşamın oluşumunda
canlıların çeşitlenmesi ve gelişimi, mutasyonlar ve seçilimle açıklanmaktadır. Ancak bir çocuk anne
karnında zigot (Anne ve baba DNA’larının yarı yarıya ilk hücre olması) halinde iken, 8 haftada embriyoda
çocuk hareket etmeye başlar. Onuncu haftada fetüs dönemine geçilir ve uzuvlar belirginleşir. Anne rahmi
her hafta bir santim muntazaman yukarı doğru büyür. Kırk (40) hafta sonra doğum gerçekleşir. DNA’daki
amino asitlerin hep doğru kararlar vererek büyümesi zorunlu yasadır. Bu süreçte tesadüfi mutasyon olmaması
gerekir, yoksa çocuk sağlıklı olamaz. O halde bütün memelilerde gerçekleşen bu planlı, sistematik, ince
ayarlı, düzenli, ölçülü ve hesaplı büyümede mutasyonun çok istisna olması ve olumsuzu doğurması
bilinmektedir. Bu nedenle “karşıt tersini kullanarak ispat yöntemi” doğal seçilimin imkansızlığını
ve seçilimin rastlantısal değil bilinçli olmak zorunda olduğunu gösterir. Bu bir dış iradenin zorunlu varlık olduğunu
gösteriyor. Aynı analojiyi incir çekirdeğinden incir ağacına dönüşümüne, arının çalışma tarzına
uygulayabiliriz. Doğal seçilim sadece yaşam kalıma
odaklıdır ama bilinçli seçilim ise amaca yönelik gelişmeye odaklanır.
- İlkel Şartlar ve Büyük Sayılar Tezi: Evrenin
büyüklüğü ve zamanın uzunluğu düşünüldüğünde, hayat gibi karmaşık yapıların rastlantısal olarak ortaya
çıkma ihtimalini öne sürer. Fiziksel kanunlar çerçevesinde işleyen doğal süreçlere dayanan bilimsel
gözlemler ve deneylerle ispat edilen gelişim evreleri “Kiplik akıl yürütme yöntemi” ile
düşünüldüğünde, matematiksel ispat yöntemine göre; doğru koşulların oluşması çok düşük olasılıklı bir
durumdur. 1050 olasılıklar imkânsız kabul edildiğinden, büyük evren düşünüldüğünde bu
ihtimallerin gerçekleşmesi matematiksel akla göre imkansızdır. Evrenin büyüklüğüne ve zamanın uzunluğuna
rağmen her yıl baharda üç hafta hiç mutasyon olmadan hep doğru kararlar vererek cansız DNA’dan
canlı bir eserin çıkması mutlak bir bilinci zorunlu varlık olarak işaret
eder.
- Karmaşıklık ve Düzen: Evrenin, doğa
yasalarının uyum içinde işlediği karmaşık bir yapıya sahip olduğu gözlemlenir. Bu düzenin kendiliğinden
mi, yoksa “Genel Sistemler Teorisi” ne göre bir tasarım sonucu mu ortaya çıkacağı tartışılır.
Sistem teorisi: her şey
birbiriyle ilişkili küçük parçalardan oluşur, fakat kendisi de daha büyük bir sistemin parçası olarak
işlevde bulunan bir bütün olarak kabul edilir. “Sibernetik Yasaları”na göre işleyen bir düzen
vardır. Sibernetik canlı ve cansız tüm karmaşık sistemlerin denetlenmesi ve
yönetilmesini inceleyen bilim dalıdır. Sibernetik yasaları bir dümencinin varlığını zorunlu
görür. Evrenin ve yaşamın rastlantılarla değil, bilinçli
bir akıl tarafından tasarlandığını savunan tasarımsal var oluş görüşü matematiksel akla göre
zorunlu seçenektir.
- Zihin Teorisi yetisinin olması: Tesadüfi
varoluş görüşü bu kurama açıklama getirememektedir. İnsan diğer canlılardan farklı olarak varsayım üretme
yeteneğine sahiptir. Metabilişsel nörogenetik eğilimler olan “anlam arayışı, yeniliği arama davranışı,
zaman farkındalığı, sonsuzluk arzusu ve ölüm algısının varlığı” sadece insana hastır.
İnsan zihin tutumunu terk edip kendini doğaya bıraktığında hayvanla özdeş olur.
İleri otistik özellikteki kişilere parmağınızla bir yeri işaret ettiğinizde sağlıklı düşünemeyen bu
kişiler parmağın ucuna bakar işaret edilen yere bakamaz. Onlarda zihin kuramı yetisi yoktur. Bu nedenle
insan evrenle ilgilenirken sadece evrene değil evrenin arkasındaki anlama bakma yetisine sahiptir. Fen
bilimleri evrenin nasıl işlediğini çok güzel açıklar, ancak anlamı esas alan bilimlerin ise teorik
anlamlar çıkarması gerekir. Bu evren neden var, neden buradayım ve nereye gideceğim?... Zihin
kuramı yetisini kullanan ve bu gerçeği gören çok kişinin de bunu pozitivist zihin tutumu ve dogmatik bilim
önyargısı nedeni ile ifade edemediklerini gözlemliyoruz. Evrene zihin kuramı yetisini kullanarak
baktığımızda büyük ve mutlak bir ilim, mutlak irade, mutlak güç, mutlak hikmet sahibi bir varlığın
(Vacib-ül Vücud**) olması zorunluluktur.
- Bilincin
Açıklanamazlığı: İnsan bilincinin hayvandan
ayrıldığı özellik, onda “ben bilinci”nin bulunmasıdır; hayvanda böyle bir bilincin bulunmadığı
kesindir. Rastlantısal var oluş tezi bilinç konusunda susmayı tercih etmektedir.
Çünkü maddeden bilinç yapmak sıfırdan var etmek gibidir. Cildimiz 20 günde tamamen değişiyor vücudumuzda
altı ay sonra bütün hücreler değişmiş oluyor ancak bilgisayarın IP’si gibi olan bilincimiz hiç değişmiyor.
Bilinç, rastlantısal süreçlerle açıklanması çok zor bir olgudur ve insana hastır. Tasarım argümanı,
bilincin varlığını bir tasarımcının eseri olduğunu savunur. Dedüksiyon akıl yürütme yöntemi
bilinçli varlıkların varlığına, yüksek bir bilinç ve bilinçli tasarımın zorunlu varlığına kanıt olarak
işaret eder. Evren yüksek bir bilinç ve üstün bir gücün ki bu ancak ‘İlahi irade’dir, O’nun ürünü
olması zorunlu ideadır.
- Yaşam mücadeledir tezi: Bu teze göre hayat
tesadüfen oluşmuştur ve mücadele vardır, güçlü olan yaşar, olmayan mücadeleyi kaybeder yok olur. İlk
hücreden en gelişmiş canlılara kadar baktığımızda yardımlaşma esas, mücadele istisnadır. Güçlü olan aslan
ve büyük olan dinozor bütün dünyaya yayılmamıştır. Dinozorların büyük bir zırha ama küçük bir beyne sahip
olmaları uyum sağlamamalarına neden olmuştur. Evrende güçlü olan değil genetik şifrelerine göre uyum
sağlayan yaşamaktadır. Ancak uyum sağlamak amaçla mümkündür. Tekil olaylardan tümü anlama yöntemi olan
“indüksiyona” göre doğada yaşanan birlikte yaşama dengesi hayatın mücadele olduğu tezini
çürütmektedir. Çünkü homeostazi (denge) yasasına göre ince bir ahenk vardır, rekabet dengeyi
bozmamaktadır. Yaşam amaca göre bir uyumdur. Amacın İlahi iradeye uygun olması
zorunludur.
- Şer (Kötülük) Problemi ve Sınav Diyalektiği:
Materyalist bilim, insanın amacını zevk prensibi ile açıklamaya çalışır. İnsan diğer
canlılardan farklı olarak amaçlı davranabilen, özgür düşünen, varoluşu sorgulayan, soyut, kavramsal
ve sembolik düşünebilen tek varlıktır. Ölümden sonra hayatın olmadığı bilimsel olarak söylenemez. İnsan
kötülüklerin neden var olduğunu da sorgulamaktadır. Özgür iradeye sahiptir. Özgür iradenin olabilmesi için
kötülük yapma özgürlüğünün de olması gerekir. Kötülük yapma, hata ve yanlış karar verme özgürlüğü bir
sınavın varlığına işarettir. “Çelişki yapma yöntemi ile ispat” olan matematiksel akıl yürütme
yöntemi “hesap verebilirliği” netice vermektedir. İnsanın kötülük yapabiliyor olması bir çelişkidir.
O halde bütüncül bilime göre dünyanın var oluş amacının sınav diyalektiği olması akla en uygun
seçenektir.
- Ölüm sonrası yaşamın zorunluluğu: Dünyada
istisnası olmayan tek gerçek ölümdür. Programlanmış hücre ölümlerinin varlığı bilimi ölüme çare arama
alanına yönlendirmiştir. Ölümün bizim canımızdan başka bir anlama işaret etmesi zihin teorisine göre
gerekmektedir. Bu kadar mükemmel bir düzen yaratıp sonra da onu yok etmesi Abduksiyon (Dışa çekim)
muhakeme yöntemine göre imkansızdır. Abduksiyon bir bilimsel buluş yöntemidir. Oluşan şartlara göre
çıkması en güçlü sonucu gösterir. Hastalıklar bu yöntemle teşhis edilir. Kötülük yapanların, bedel
ödemeden yanına kâr kalarak ölüp gitmeleri adil değildir. İşleyen sibernetik yasalarına göre kötülük
yapanların bedel ödemeleri gerekmektedir. Diğer taraftan bütün insanlarda var olan sonsuzluk
arzusunun nörogenetik eğilimi, abduksiyon nedensellik ilkesine göre sonsuz bir yaşamı zorunlu
kılmaktadır. O halde neş’e-i uhra yani yeniden diriliş olmalıdır. ‘Yaratıcı
vermek istemiş ki istemeyi vermiş’ diyebiliriz.
- Entropi Yasası dış iradeyi zorunlu kılıyor:
Entropi enerji yasası olup termodinamiğin ikinci yasasıdır. Evren düzenli bir şekilde
düzenden düzensizliğe gider. Bu gidişe göre evren ısı ölümü ile sona erecektir. Bu yasaya göre karanlık
yoktur, ışığın olmaması vardır; soğuk yoktur, ısının olmaması vardır. Devamlı ısı ve ışıkla hassas ince
ayarlı ve hesaplı bir destek gerekmektedir. Bu yasa zihin kuramı yetisine sahip olan insanı anlam
arayışına itmektedir. Zihin kuramı yetisi insan beynindeki ayna sinir hücrelerinin fonksiyonudur. Eğer dış
denetim ve düzenleyici yoksa entropi yükselir ve evrende düzen bozulur. İlk varoluşu yapıp
mükemmel yasalar koyan ve bu yasaları her saniye yöneten uzay ve zaman dışında
bilinçli bir irade sahibinin (Vacib-ül Vücud) varlığı zorunludur.
Sonuçlar:
- Bilimsel Açıklamalar: Bilimsel gözlemler ve
fizik yasaları, evrenin kökenini ve gelişimini anlamada tesadüfî varoluşun imkânsızlığı ile tasarımsal
varoluşun lehine deliller sunar. Ancak bilimsel model, "neden bir şey yerine hiçlik var? Neden bu evren
var?" gibi nihai sorulara akıl yürütme yöntemlerini işaret eder.
- Hakikate götüren dört yol vardır. Birincisi
deney ve gözlem, ikincisi akıl yürütme yöntemleri, üçüncüsü rasyonel sezgiler, dördüncüsü rasyonel
inançlar.
- Bilinçli Tasarım görüşü; karmaşıklık, bilinç
ve evrendeki düzenin kökenine dair alternatif bir açıklama sunar ve ahlaki veya metafizik sorulara da
cevap verir.
- Tanrı (İlah) tasavvuru: Bilinçli Tasarım
görüşü, evrendeki düzen ve bilincin varlığı gibi fenomenleri açıklamaya çalışırken “zaman ve uzay dışı
bir yaratıcıyı zorunlu varlık (Vacib-ül Vücud)” olarak savunur. Varoluşu; her şeyi bilen,
gören, yöneten ve kontrol edebilen dış irade özelliklerinde mutlak bir irade ile açıklar.
- Biz bu Yaratılış manifestosunu hazırlayanlar olarak, O sonsuz,
mutlak ilim, irade, kudret ve hikmet sahibi zorunlu varlığın (Vacib-ül Vücud), Kur’an-ı
Kerim’de ifade edilen Tevhid (Allah) kavramına uyduğunu bütüncül bilim kanıtı ile ilan ve beyan
ederiz.
(*) Bilinçli tasarım bir yaratıcının bir fiilidir, her fiil gibi faili yani öznesi vardır. O’da İlahî ve
Tevhid yaratıcılığı bilgisidir. Bilinçli tasarımın akıllı tasarımdan farkı kendi algoritmasını
üretebilme yetisidir.
(**) Vacib-ül Vücud kavramı “Zorunlu Varlık” anlamında İbn-i Sina tarafından literatüre
sokulmuştur.
Kaynaklar:
- Tatlı, Adem: Akıllı Tasarım Teorisi. https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/akilli-tasarim-teorisi
- Çengel, Yunus: Bilim ve Risale-i Nur’ a bilimsel yaklaşım. https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/akilli-tasarim-teorisi
- Tarhan, Nevzat: Akıldan Kalbe Yolculuk Bediüzzaman Modeli Timaş 2022
İstanbul