Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Evren bir simülasyon mu?”
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Mardin Artuklu Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi tarafından düzenlenen ulusal ve uluslararası katılımla online olarak gerçekleştirilen “Teknoloji, Etik ve Din” Çalıştayı’na katılım sağladı. Tarhan, “Evren Bir Simülasyon mu?” ve “Hakikat Sonrası Çağda mıyız?” başlıklarına ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Zihnin içerisinde insana özgü bir temel işletim sistemi olduğundan bahseden Tarhan; “Dünyada buna göre bir evrensel veri tabanı var. Evrensel veri de ne oluyor? Big Data denilen bir veri tabanına bağlanıyor, dijital diktatörlüklere doğru dünyanın gidişi var. Dünyanın böyle bir durumda evrensel veri tabanının olması kuantum biliminin ortaya çıkardığı bir gerçekliktir. Böyle bir durumda aslında madde diye bir şey yok. Madde sebep değil, sonuçtur. Bunu gördük.” şeklinde konuştu.
“Metaverse bir simülasyonu oluşturdu”
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan kuantum olaylarının ‘Evren bir simülasyon mu?’ sorusunu sordurduğundan bahsetti. Tarhan; “Metaverse bir simülasyonu oluşturdu. Simülasyon da şu anda insanlar ticaret yapabilecek, mal alıp satabilecek, orada bütün gününü geçirebilecek durum buna gidiyor. Bu matematimize olmamış haldir. Bilimin matematize olmamış haline ise felsefe diyoruz. Mesela nörobiyolojik temeller sonucu doğdu yani teorik modellemeler varlık felsefesi yahut da akaid ve kelam bilimlerinin bu zamanda yeniden yorumlanması gerekiyor. Bu bilgilere göre vahdet-i vücut veya vahdet-i şuhud daha anlaşılır oldu. Tevhit matematiksel bir geçeklik olarak akla en yakındır. Tevhit, matematiksel olarak bu evreni yapan ancak tevhit özelliğine sahip bir tanrı tasavvuru olabilir. Bu ortaya çıkıyor. Yani 4 bin 300 tane din var ve her bir dinin tanrı tasavvuru farklıdır. Bunların içinde tanrı ihtiyacı var çünkü insanın ölüm ötesi ve yüksek bir güce inanması ihtiyacı var. En iyi akla uygun karşılayacak matematiksel olarak tevhittir.” şeklinde konuştu.
“Fiziğin artık sınırına geldik”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kuantum dolanıklık teorisinin ilginç bir teori olduğu konusunda değerlendirmelerde bulundu. Tarhan; “Kuantum dolanıklık teorisi 1935'te Schrödinger'in meşhur kedisi var, onun attığı bir teoriydi. Kuantum dolanıklık teorisi, insanları ürkütecek gerçekleri ortaya çıkardı. Einstein bu teoriyi duyduğunda; ‘Ürkütücü.’ demişti. Bu teoriye göre fizik bitiyor. Bu teori bu sene 2022 Nobel ödülünü aldı. Nobel ödülünde üç fizikçi kuantum dolanıklığının olduğunu söyledi. Şu anda kuantum dolanıklığına göre bu fiziğin artık sınırına geldik demektir. Bitti değil de sınırına geldik. Kuantum tünelleme nedir? İşte burada kuantum dolanıklığından sonra kuantum tünelleme oluyor. Sahada bu kuantum fiziğinin tünellemesi normalde klasik fizikte bu taşı buradan buraya getiriyorsunuz ama kuantum fiziğinde tünelleme oluyor. Yani duvarın arkasında ne olduğunu fark edebiliyorsunuz ve maddeyi delip geçebiliyorsunuz. Bununla ilgili şey var bunu kanıtladılar.” dedi.
“Evrende hiçbir bilgi kaybolmuyor”
Işık hızının aşıldığının kanıtı olarak proton telepatisinin onaylanmış olduğundan bahseden Tarhan, zamanın geriye doğru işlediğinden ve evrende hiçbir bilginin kaybolmadığından bahsetti. Tarhan; “Kuantum mekaniği birbirlerine ne kadar uzakta olduklarına bakılmaksızın iki veya daha fazla parçacığı paylaşılır bir durumda var olmasına izin vermektedir. Protonların telepatik ilişkisi kurması demektir. Proton telepatisi literatüre girdi. Yani bir milyon ışık yılı uzaklıktaki iki proton zaman ve mekândan bağımsız birbirleriyle irtibat kurabiliyor. Ona da kuantum dolanıklığı deniyor. Proton telepatisi arasındaki anlık sonsuz sınırda bilgi ve paylaşıma olanak tanıyor. Madde ve bilimle yeni boyut kazandıran bu görüş çok tuhaf ve şaşırtıcıdır. Kuantum dolanıklığı kanıtlanması kuantum bilgisayarı şifreleme, iletişim ağlarında yeni alanlar doğuracak. Işık hızının aşıldığının kanıtı olarak proton telepatisi onaylanmış oldu. Zamanın geriye doğru işlediği evren hiçbir bilginin kaybolmadığı anlaşıldı. Aslında zaman geriye doğru işliyor. Evrende hiçbir bilgi kaybolmuyor. Bizim şu anda konuşmalarımız var ya evrensel akış içinde kalıyor ve biz farklı bir enerji bandında yaşıyoruz. Biz bulunduğumuz enerji bandında öldüğümüz zaman başka bir enerji bandına geçeceğiz ve bütün o bilgilerimiz yeni enerji bandında olacak. Bu durumda bilgi de kaybolmayacak.” ifadelerini kullandı.
“Evvelde her şey birbirleriyle bağlantılıdır”
Ölüm denilen şeyin aslında bir yaşam formundan başka bir yaşam formuna geçiş olduğunun altını çizen Tarhan; “İnsan şu anda başka bir yaşam formundan, ruhsal bir yaşam formundan gelmiş. Burada maddesel bir yaşam formuna girmiş bundan sonra tekrar kazandığı birikimlerle başka bir yaşam formuna geçecek. Bu maddenin ezeli, ebedi olmadığını ama böyle bir ilahi tasarımını, veri tabanını ezeli ve ebedi gösteriyor. Bu veri tabanına da Kur’an-ı Kerim’de Levh-i Mahfuz deniyor. Allah katındaki bilgi Levh-i Mahfuz. Zaman geriye doğru işliyor. Şimdi burada madde ve nesne sürekli dolanık halde bulunuyor. Örneğin aynı anda fırlatılmış protonlar birbirleriyle sürekli etkileşim halindeler. Bir kısmı bazen çok önemli bir detay gibi gözükmeyebilir ama evvelinde var olan her şeyin birbirleriyle etkileşim halinde olduğunu söyleyen görüşler desteklemiş oldu. Yani evvel şu anda bağlantısızlık hakikatini çalışıyor. Evvelde her şey birbirleriyle bağlantılıdır. Japonya’daki elma ile buradaki elmanın aynı kanunla çalışmasını şimdi daha iyi anlıyoruz. Beyin bir uyarana maruz kaldığı zaman nöronlar görünüşte rastgele ateşler. Bu ateşleme kaydedildiği ateşleme sıklığı hiperaktivitesine kadar artmaya devam ederken hiper sonrası ağın ateşleme hızına düşer. Bu esnada kimyasal silahlar, sinaptik iletişim yani nöro transmitler kimyasallara dönüşür oradan da elektriksel akım oluşuyor. Daha sonra hareketimiz ortaya çıkıyor.” şeklinde konuştu.
“İnsan dışında hiçbir canlı soyut kavram üretemiyor”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, soyut kavram üretmenin beyinde ayna nöronlar sayesinde gerçekleştiğine dikkat çekti. Tarhan; “Beynimizin ön bölgesi olmasaydı ne ahlak olurdu ne de medeniyet olurdu. Hayvanlarda, köpekler diyelim beyninin ön bölgesi sadece kokuyla ilgilidir. Genetik olarak kodlandığı şekilde hayvan soyut kavram üretemiyor. İnsan dışında hiçbir canlı soyut kavram üretemiyor. Hatta insanlar içerisinden otistik olanlar soyut kavram üretemiyor. Buna zihin teorisi deniyor. Zihinleri teori üretemiyor onların, soyut düşünemiyorlar. Yarı otistiklerde anne yok sadece bakım veren kişi var. Bu ne demektir? Soyut kavram üretmek beyinde ayna nöronlarla oluyor. İnsanda ayna nöron çalışmadığı zaman telsiz internet gibi çalışan nöronlar, bakın burada bunu ön bölge yapıyor. Beyinde ön bölgesi duygusal ayna nöronlar var. Arka bölgelerinde motor ayna nöronlar var.” dedi.
Fiziksel beyinle zihin arasındaki ilişki hakkında değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Zihin sorusunu daha spesifik olarak, fiziksel beyin ile zihin arasında ilişki nedir olarak sorarsak eğer, zihnin doğası hakkında ontolojik bir oluş sorunudur. İkincisi ise iki farklı şeyden oluşan beyin ve zihin ruh arasındaki neden sonuç ilişkinin malumat ve bilginin birbirinin diğerine nasıl geçtiğini anlamaya çalışır. Epistemik yani bilim felsefesi sorusudur. DNA dizilimi hayvanlarda sadece DNA ile ama bu DNA’lar aynı zamanda bilgisayar gibi çalışıyor. 1-0, 1-0 gibi beyinde de kimyasal harfler 4-0, 4-0 gibi çalışıyor. Burada sağ beyin manevi küresi, sol beyin muhakeme, analiz, konuşma, hesaplamadır. Sağ beyin duygular, sezgiler, heyecanlar, yaratıcı, keşfedici, problem çözme, anlamadır. Sağ beyin kavramsal da çalışıyor, sol beyin daha rasyonalist çalışıyor.” ifadelerini kullandı.
“Önce soyut bilgi, sonra somut bilgi ortaya çıkıyor”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, önce soyut bilginin daha sonra ise somut bilginin ortaya çıktığına dikkat çekti. Tarhan; “Zihin felsefesine göre insan, beyni ve bedeninden daha büyük daha fazladır. Yani insan beden ve beyinden daha büyüktür. Burada Descartes’in yanılgısı neydi? Descartes ne diyordu? ‘Düşünüyorum o halde varım.’ Sadece akılı endekslemişti ve onun dışındakileri kabul etmeyen felsefeyi ortaya çıkarmıştı. Kuantum mekaniği aslında bu farklılığı ortaya çıkardı ama zihni açıklayamadığını gösterdi. Aslında zihnimiz, aklımız, madde karşılığı olan aklımız kuantum alanında yankılanan bir kuantum alıcısı gibi çalışıyor. Bu sistemi yapan, işleten, bilgi, dış güç, dış zekâ nedir ve kimdir? Bu tasarım olduğuna göre bir tasarlayıcı lazım, bunu tesadüfi varoluşlar ile olması mümkün değil ve beynimizi materyalist görüş zihin beyin aktivitesinin ile aynı şey olduğunu söylüyordu. Şu an da bu fikir çürüdü. Zihin beyin aktivitesinin ötesinde zihnin materyalist pozisyonu klasik bilimsel görüş olup aklın devam eden bir şey olduğunu sayar, bu görüş bizim psikiyatride eski görüştü yani bu materyalist görüş çıkan felsefe indirgemeci bir düşüncedir. Yani zihin ve bilinç fenomenleri beyinlerin nörolojisi ile ilgili kelime tam anlamıyla düzleştirilmiş bir bakış açısıdır. Dünya görüşünün bu şekilde maddecilik materyalist böyle çıkıyor. Önce madde var, düşünce sonra var oluyor hâlbuki önce soyut bilgi var sonra somut bilgi ortaya çıkıyor diyebiliriz.” dedi.
Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)