Prof. Dr. Nevzat Tarhan: ''Salgını Önemseyen 3 Tip İnsan Türü Var”
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan'a pandemi döneminin getirdiği karmaşanın, psikolojik boyutlarıyla alakalı sorular yönelttim. İşte Nevzat Tarhan'ın değerlendirmeleriyle, Türkiye'nin yeni dönemdeki psikolojik tablosu ve yeni yaşam düzeniyle başa çıkabilmenin yolları..
Covid-19 salgının getirisi olan yeni yaşam düzenine nasıl adapte olabiliriz, Psikolojik destek hangi durumlarda şart haline gelir?
Covid-19 pandemisi ortaya çıktıktan sonra dünyadaki herkes bir şaşkınlık yaşadı. Daha sonra yavaş yavaş uyum sağlandı. Son zamanlarda da birçok konuda uyum sağlayanlar var, sağlamayanlar var. Herkesin şu an ümidi aşı bulunması. Aşı bulunursa döviz piyasası, altın piyasası hepsinin etkilenmesi çok muhtemel ama şuanda bulunan aşılar 3-4 ay tesirli oluyor. İnsanı bireysel olarak, psikolojik ve psikiyatrik boyuttan etkiledi. Birçok hastalığın ortaya çıkmasına sebep oldu. Sosyal etkileri var. İnsanın yaşam felsefesiyle, varoluşla, manevi boyutla ilgili sorunlar ortaya çıkmaya başladı. Şu an bu süreç devam ediyor. 2 sene kadar devam edeceği öngörülüyor. Aşı çıksa bile koruyucu bir şekilde yayılması zaman alacak bir şey… Farklı bir süreçle karşı karşıyayız. Bunu kabullenip , kabullenemeyeceğimiz önemli.. Toplumda şuan 3 tür tepki var; Kabullenip hayatını bu duruma göre şekillendirenler, kabullenmeyip düşman gibi görenler, umursamayanlar.. Umursamayanlar daha çok genç gruptan ya da fazla özgürlükçü kural tanımaz kişilikler oluyor. “Özgürlük benim için kutsaldır bundan fedakârlık yapamam” diyerek hastalığa meydan okuyan bir yaşam tarzı seçiyorlar. Daha çok ABD’de “Bir şey olmaz” diyen ya da “Ne olursa olsun, ben böyle kısıtlı yaşayamam” diyen ciddi bir kitle de var. İnsanlarda bu dönemde sosyal izolasyon ve sosyal mesafenin oluşturduğu bir yalnızlık meydana geldi. Bu yalnızlık ileri yaştaki insanları çok daha fazla etkilemeye başladı. Yakınlarını kaybeden kişiler çaresizlik duygusu yaşadı. Yalnızlık, çaresizlik, yetersizlik bütün bu duygular insanlarda kaygı düzeyini yükseltti. Depresyon oranı arttı. Post dramatik stres bozukluğu dediğimiz, travmayı yaşayan kişiler travmayı yaşayamaya devam ediyor şuan. Halen evden çıkamayan, dünya ile bağını koparmış bir insan grubu da oluştu. Dünya genelinde boşanmalar arttı. Bu çerçevede baktığımız zaman pandemi öncesiyle şimdi ki insanlık farklı olacak. Böyle durumlarda insanlık alacağı pozisyona göre ya psikolojik olgunlukla ilerleyecek ya da pasif bağışıkla “Bana bir şey olmaz” diyerek hayatına devam edecek. Bu tesadüfen yaşamak gibi oluyor. Bu gibi durumlarda yardım isteyenlere psikolojik destek veriliyor, verilmesinde de fayda var.
''İLK DEFA 70 YAŞINDAKİ BİREYDE ANTİ DEPRESAN KULLANIMINA RASTLADIK''
Salgın sürecinin getirdiği olumsuzlukları en aza indirmek için nasıl bir yol izlenmeli?
Aslında sosyal mesafe deniyor ama fiziksel mesafe dememiz gerekiyor. İnsan sevdiği kişileri sosyal olarak mesafe olmadan uzaktan da sevebilir. Uzaktan da ilişkilerini yürütebilir. Şu an zorunlu olarak dahil olduğumuz bir dijitalleşme var bu dijitalleşme sürecine uyum sağlamamız önemli.. Tabii ki orta yaş ve ileri yaş gruplarının hepsinin tepkisi bu süreç içerisinde farklı olabiliyor ama bu süreçten kazanımla çıkabilme şansımızın yüksek olduğunu bilmemiz gerekiyor. Süreci düşman gibi görmemek buradaki kritik kavram.. Olumsuzlukları en aza indirmek için stres yönetimi yapmamız ve kabullenmemiz lazım. Covid-19 insanlık üzerinde psikolojik bir travmaya sebebiyet verdi. Bu travma olumsuzlukları getirdi. Eğer kişiler doğru karşılarsa bunu, olumsuzlukları azaltıp olumlu tarafa çevirebilirse, fırsata dönüştürebilirse yeni duruma uyum sağlayabilir artık yeni bir yaşam biçimi oluşturmamız gerekiyor, eskiden olduğu gibi hızlı yaşamak, yapış yapış yaşamak, sınırsız, sorumuz yaşamayı büyük ihtimalle uzun yıllar bunları unutacağız. Bu konuda bütün dünyada eski özgürlüğü olmayan bir çağ başladı. Korana sonrası çağ denilen bir çağ yaşıyoruz. Gücümüzün yetmediği bir durumla karşı karşıyayız… “Niye böyle oldu?” ya da “Neden eskisi kadar gezemiyorum” şeklinde ah vah eden insanlarda stresi nüksettiği için bağışıklık sistemleri etkilenir, hastalığa yakalanma oranları daha fazla artar. Sihirli kelime burada kabullenmek , bilimsel olarak önerilecek en güzel yolu bu.. Aile içerisinde sosyal ilişkilerde bu durumla nasıl baş ederiz, bu durumu nasıl yeneriz? Ailede iki değeri ayakta tutarak ve yükselterek, biri şefkat bir diğeri nezaket. Yakın ilişkilerde daha önceye göre daha şefkatli davranmak durumundayız çünkü zorunlu olarak bir arada yaşıyoruz herkes şu anda mağdur ve kurban. Şefkat demek içinde empati olan sevgi demektir. Empatisiz sevgi birindeki çıkarını sevmek demektir. Fiziksel görünümünü, parasını, makamını veya şöhretini seversin bu, şartlı sevgidir ama içinde empati olan içinde fedakarlığın olduğu bir sevgi demektir. Bir annenin çocuğuna, insanların birbirilerine duydukları sevgi gibi.. Bu sevginin yaygınlaşması ve nezaket kurallarının hayata geçmesi lazım. Ben evimde daha şefkatli daha nezaketli davranacağım diyebilirse bir insan aile içindeki ilişkiler daha yaşanabilir olur. Kişi bu şekilde hayatını daha da güzelleştirebilir. Covid sebebiyle bunu bir değer olarak yaşatmak zorundayız. Bu değerlere inanmayan kişiler şu an daha zor uyum sağlayacaklar. Kaba saba, vurdu mu oturtan , her şeye bağırıp çağıran ve öfkeyi duygu olarak gören tipler bu süreçte yalnızlaşacaklar büyük ihtimalle..
Salgın süreci herhangi bir obsesif kompulsif bozukluğu tetikler mi ya da ilerlemesine yol açar mı?
Herkesin temizlik standardını bilimsel olarak yükseltmesi gereken bir dönemdeyiz. Daha önce günde 1-2 defa elini yıkıyorsa bir insan, şuan da 5-10 defa yıkayacak. El yıkamak emin olun maskeden daha önemli ama bol suyla yıkamak, dezenfektan değil.. Aynı zamanda havadan bulaşabildiği için ortamda bulunan, damlalardan değil damlacıklarla bulaşıyor. Göz ve burun yoluyla da bulaşabiliyor. Göz ve yüzünü yıkama alışkanlığı olan kişiler bu durumda daha şanslı.. Bu OKB olmak değildir, şartlar düzelince normale dönecektir. Temizlik ve bulaşma ile ilgili yatkınlığı olan kişilerin obsesyonlarının arttığı vakalar gördük. OKB vakaları arttı, iyileşen OKB vakaları da nüksetti. Stressin etkisi var onlar stres yönetimini de iyi yapamıyorlar özellikle IQ’su düşük kişilerde daha çok oluyor. IQ su yüksek kişiler çözüm üretebiliyor, alternatif geliştirebiliyorlar ama zekâsı kısıtlı olan kişilerde eğer çevre de güvensiz bir ortam varsa depresyon, psikoz görülebiliyor, güvenli bir ortam varsa sorun olmuyor. Şuan hastanede yatan hastaların emin olun, aşağı yukarı - %20’si pandeminin tetiklediği hastalardan oluşuyor. Bu süreçte- en çok rastladığımız psikiyatrik sorunlardan biri de ileri yaş depresyonları… İlk defa, 70 yaşında anti depresan kullanana rastladık. İleri yaştaki insanlar bahçeye çıkıyor, parka gidiyordu. Bu durum onlara bir psikolojik doyum sağlıyordu eve hapsedilince, bu gibi durumlara ve romatizması, şekeri, tansiyonu, hareket etmediği için iç hastalıkları kontrolden çıkan insanlara rastladık. İleri yaştaki insanları tekrar eve hapsetmek gibi söylemler oluyor. Bu çok sakıncalı.. Koruma adı altında onlara ayrımcılık yapılmamalı. OKB vakaları artarken, ileri yaş depresyonları da arttı.
Toplumda salgın süresince toplumda değişik manzaralarla karşı karşıya kaldık. Test sonucu pozitif olmasına rağmen karantinadan kaçanlar, salgının varlığını reddedenler ve salgını kabul etmekle birlikte tedbirlere direnç gösterenler oldu. Psikolojik açıdan bu durumları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Burada salgını önemsemeyen 3 tip insan var. Birinci grup; Çocuk ruhlu kişiler, immatür dediğimiz çocuksu mizaçlı kişiler.. İşin ciddiyetini anlamıyorlar. Sonucunu düşünmeden hareket ediyorlar. İkinci grup; Dürtü kontrol bozukluğu olan grup; mantıkları ‘’saçma yapmamam lazım’’ diyor fakat kendilerini engelleyemiyorlar. Üçüncü grup; Anti sosyal kişiler, sosyal normlara zaten uymayı sevmeyen, istemeyen kişiler.. Tek anladıkları baskı, tehdit, otoritedir. Bu 3 grup kişi de değer verdikleri şeyleri kaybedeceğini anladığı zaman geri adım atarlar. Sonuç bilinci dediğimiz sonunu düşünerek hareket etme yoktur. Aklına ilk geleni yapar. En son duyduğuna inanır. Başkaları tarafından kullanılan, yönetilen kişilerdir. Psikolojik olarak olgunlaşmamış kişilik yapısıdır. Bu tarz kişilere ya çok değer verdiği şeyi kaybedeceği anlatılacak ya da otoriter, cezai, ıslah edici yöntemler uygulanacak. Mesela Almanya bunu çok güzel yaptı.10 kişi bir araya gelmeyecek dedi. Biz niye yapmıyoruz ki bunu? Bu kuralı sonuna kadar uyguladı. Sosyal ilişkileri bozmadan önlemler alabildi. Tekrar tekrar kişiler için artık, önce sözlü uyarı sonra yazılı uyarı daha fiili uyarılar yapılmalı ve gerekiyorsa bu tarz kişiler için özellikle Ankara, İstanbul, İzmir büyük şehirlerde ceza evi şartlarında özel karantina merkezleri açılması lazım. Burada da mahkeme kararıyla özgürlükleri kısıtlandırılacak. Kimsenin başkasına zarar vermeye hakkı yok özgür olabilirsin ama sorumsuz olamazsın. Şu anki cezalandırma sistemi sonuç vermiyor. Daha güçlü bir yaptırım gerekiyor.
''PANDEMİ SÜRECİ ÇOCUKLARDA KONUŞMA GECİKMESİNE SEBEP OLUYOR''
Yeni yaşam düzenine çocukları nasıl adapte edebiliriz? Arkadaşsızlık ve sürekli evde olma hali nasıl etkiler?
Çocukların yaş grubuna göre değişiyor. Okul öncesi ayrı, ergenliğe kadar olan ayrı, ergenlik sonrası ayrı.. Okul öncesi çocuklar burada genellikle anne ve babaya bakarlar. Anne ve baba eğer rahatsa, çözüm üretebiliyorsa, soğukkanlıysa çocuklar büyük bir sorun yaşamıyorlar ama ortak anne, baba ortak bir liderlik oluşturamıyorsa, ortak bir dil kullanamıyorsa çocuklar böyle durumlarda kendi çocuksu çıkarlarına ya da korkularına göre hareket ederler. Anne, babanın ortak dil kullanması çok önemli.. Geniş aileler bu konuda daha şanslılar bu durumlarda sosyal destek çok önemli; anne, baba bir yere giderse, anneanne ya da babaanne, amca yahut teyze var. Bir şekilde destek olunabiliyor. Okul öncesi çocuklar için de okul çağındaki çocuklar için de anne, baba önem taşıyor fakat böyle durumlarda sosyal hayattan tamamiyle koparmamak gerekiyor. Yakından tanınan mesela aynı apartmandasınız aynı şehirdesiniz, en az 7-15 günlük geçmişini bildiğiniz kişilerle çocuğun bir araya gelmesinden korkmamak lazım. Tamamen hayatını karantina altına almak olmaz. Evde o çocuklar bunalıma giriyorlar. Hastanede çocuklarda rastladığımız en çok vaka konuşma gecikmesi vakaları.. Evde kaldığı için tek dinlediği şey, televizyon, tablet, akıllı telefon konuşmuyor.. Sözcük üretmiyor öyle olunca gecikmiş konuşma ile geliyor.. Otizm zannediliyor. Pandeminin çocuklar üzerindeki etkilerinden biri bu… Konuşmayı geciktiren bir etki yapıyor. Diğer taraftan çocuk bunu çok iyi anlayamadığı için hırçınlık, sinirlilik, krizler ve öfke nöbetlerinde artışlar olduğunu görüyoruz. Anne baba kaygılıysa, mutsuz çocukların ortaya çıkma ihtimali var. Okul çağı çocuklar sosyalleşmeye başladıkları için arkadaş önemli hale geliyor. Ergenlikte zaten anne babadan uzaklaşarak, arkadaşlık önemli hale geliyor. Ergenlerde fiziksel olarak büyüyorlar ama ruhsal olarak daha büyümedikleri için hata yapma olasılıkları daha çok.. Belirtisiz taşıyıcı olma ihtimalleri çok yüksek, tanımadığımız ergenlerle okullarda 7-14 günlük geçmişini bilmediğimiz kişilerle maskesiz konuşmak büyük risk altına girmektir ama iki tarafta maskeliyse %5’e düşüyor bulaşma riski varsa bile..
Yeni eğitim sürecinde ebeveynler nasıl bir yol izlemeli? Ebeveynin üzerindeki uyum telaşının çocuklara yansıtılmaması için neler yapılabilir?
Bu uyum telaşı ister istemez çocuğa yansır. Anne, babanın yüz ifadesinden duruşundan anlar o yüzden anne, baba bu konuyu kendi arasında çözmeli ama çözemiyorsa da çocuğa; ”Böyle bir problem var çözmeye çalışıyoruz, hep beraber çözeceğiz.’’ denilebilir. Çocukta karamsarlık, ümitsizlik duygusu oluşturmamak gerekiyor. Ümit duygusu olmayan bir çocuk geleceğini güvende hissedemediği için korkuyla yaşar, korkuyla yaşadığı için de girişimci olamaz, atılgan olamaz yeni şeyler öğrenemez. Hep aklı evdedir rahat değildir. Bu sebeple çocuğa ümit verebilmek için anne, babanın soğukkanlı olması çok önemli…
''ANNE, BABANIN KAYGILI OLMASI DAVRANIŞ BOZUKLUKLARINA SEBEBİYET VEREBİLİR''
Eğitim süreci uzaktan ve karma olarak ikiye bölündü. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tarafından herhangi bir devam zorunluluğunun olmadığı bilgisi paylaşıldı. Bu durum ilkokula yeni başlayan çocukları nasıl etkiler?
Bence çocuklar bu konuda büyüklerden daha kolay uyum sağlıyorlar. Hiç korkmayalım, evde sıcak, huzurlu bir ortam varsa çocuklar muhakkak uyum sağlarlar. Bu süreç normale döndüğü zamanda hızla toparlar. Rol model olarak gördükleri anne, babadır. Anne baba iyi örnek olabiliyorsa çocuklarda sorun olmuyor ama anne baba kaygılıysa; saç yolmalar, tikler ve altını ıslatma, tırnak yeme gibi birçok davranış bozukluğuna sebebiyet verebiliyor fakat birlikte zaman geçirmeyi arttırdığı artısı da oluyor. Çocuklar bu süreçte hiç olmadıkları kadar anne, babayla beraber olabildiler. Covid sürecinin en büyük katkısı bence birlikte zaman geçirmeyi zorunlu olarak arttırması oldu.
Eğitimin bir süre böyle devam edecek olması akademik başarıyı etkiler mi?
Biz Üsküdar Üniversitesi olarak odak grup toplantısı yaptık. Bir vizyon toplantısı.. Fijital diye ortak bir kavram oluşturduk. Uzaktan öğretim olur ama uzaktan eğitim olmaz, laboratuvar bazı dersler var yüz yüze olması gerekiyor. Bu sebeple yüz yüze eğitim ve uzaktan eğitim eş zamanlı olmalı ve biz ikinci dönemde de- pandemi döneminde- akademik takvimi hiç bozmadık. Akademik takvimin aynısını iki haftalık bir çalışmayla yeniden başlattık ve akademik takvimdeki saatte senkron olarak online ders verdik. Bütün dersleri aldılar. Uygulamalı dersler için özel videolar çekildi. Bu senede uygulamalı dersleri S notu dediğimiz bir sistemle yoğun olarak vereceğiz ve uygulamaları dersleri bu sene içerisinde telafi edecekler. Biz zaten %30 dijitalleşmeyi hedeflemiştik, alt yapımız hazırdı, zorluk çekmedik. Üniversitelerin birçoğu uzaktan eğitim deyince slayt gönderip, ödev gönderip uzaktan eğitim yapıldığını zannediyor hâlbuki öyle değil bu sene Zoom’dan daha iyi olan Perculus sistemi var onu kullanacağız. Her şey kaydediliyor, ders için belli bir süre konuluyor o sürenin altında olursa ders sayılmıyor. Sınavlar daha güvenli bir sistemle yapılacak, başını sağ sola oynattığında ekran donacak. En güzel şekilde bu sistemi uygulayacağız. Anket yaptık zaten, hibrit sistemde olduğu için ben yüz yüze derse gelmek istiyorum diyenler o şıkkı işaretleyebilecek. Bütün dersleri online almak isteyenler de online olarak alabilecek ama %40’ını zorunlu olarak online yaptık. Teorik derslerden olabilecekleri.. Diğerlerinden yüz yüze ve dijital olacakları birleştirerek hibrit yaptık. Eğitim sisteminde üniversitede de lisede de eğitim sadece uzaktan olmaz. Üniversitelerin birçoğu kampüsü kapattı ama biz kapatmadık, akademik ve idari kadro olarak hep aktif çalıştık, videolar çekildi. Öğrencilere şimdi kampüsü de açacağız ama sınıftaki yoğunluğu azaltmak için mevcutlar 90 kişiyse 30 kişiye, 60 kişi ise 20 kişiye düşecek. İlave bilgisayarlar aldık.. 1.ve 2. sınıflara daha öncelik verdik, internete ulaşım imkânı kısıtlı olanların dersi kampüste dinleyebilmeleri için alanlar oluşturuyoruz.
Hali hazırda üniversite sınavına hazırlanan bir genç bu süreçte kendini nasıl motive edebilir?
İnsanın içinde her zaman yoldan çıkarıcı, ayartıcı negatif duygular vardır. Herkesin içinde vahşi bir at var kendi kafasına göre gitmek istiyor ama sen patron benim deyip vahşi atı eğitirsen onu istediğin yere götürürsün. Kişi burada hedefini belirlerse, iç disiplin oluşturabilirse tuzaklara düşmez.
Kaynak:
Sariye Dönmez
https://sariyedonmez.blogspot.com/2020/09/prof-dr-nevzat-tarhan-salgini.html?m=1
Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)