Bölgede bir etnik temizlik mi hedefleniyor?
Gazze Şeridinde 7 Ekim günü başlayan çatışma dalgasının, Filistin halkının uzun yıllar süren haklı davasının artık farklı bir alana taşınmasına neden olacağını ifade eden Üsküdar Üniversitesi Politik Psikoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı Dr. Güler Kalay, “Aslında Aksa Tufanı, İsrail’e her ne kadar büyük bir kayıp yaşatmış olsa da İsrail’in hemen akabinde cevaben başlattığı karşı operasyon ile – Demir Kılıç – İsrail’in Hamas karşısında yenilgi değil aksine büyük bir fırsat yakaladığını söyleyebiliriz.” değerlendirmede bulundu. Kalay, “Çünkü; İsrail bu sayede doğrudan fiili savaş ilanı yapmış ve harekâtını başlatmıştır; Bu harekât, Gazze ile sınırlı kalmayacaktır.” dedi. Filistin halkının açıkça hedef gösterilmesinin bir etnik temizliğe işaret ettiğini gösterdiğini belirten Güler, sivillere yönelik saldırıların önümüzdeki günlerde de gerçekleşmesinin mümkün olduğunu kaydetti.
Üsküdar Üniversitesi Politik Psikoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı Dr. Güler Kalay, 7 Ekim 2023 tarihinin küresel rekabetin en yüksek seviyesine ulaşılan, Ortadoğu siyasi tarihini derinden etkileyecek; aynı zamanda Filistin’in 50 yılı aşkın siyasal mücadelesinin de sona erdiği bir gün olarak hafızalarda kalacağını belirtti.
Kalay, Filistin (Arap)- İsrail (Yahudi) çatışmasını yeni bir boyuta taşıyan ‘Aksa Tufanı’ operasyonunun, İsrail’in kalıcı barışı sağlaması beklenen müzakerelerden ısrarla kaçınmasının belki de beklenen sonucu olduğuna işaret ederek, “Ancak böylesine büyük çaplı, iyi planlanmış bir saldırının gerçekleştirilmesi olasılığını öngörmek şüphesiz çok zor.” dedi.
7 Ekim tarihinin seçilmesi büyük bir mesaj
Dünyadaki en iyi istihbarat örgütlerinden birine ve Ortadoğu’da önemli askeri güce sahip olan İsrail Devleti’nin bu beklenmedik saldırı karşısında verdiği kayıpların büyük, en önemli kayıplarından birinin de MOSSAD’ın güvenirliği denilip denilmeyeceğine dikkati çeken Kalay, şöyle devam etti:
“İsrail-Filistin çatışmasında başta Mısır ve Suriye olmak üzere Arap Devletleri ile İsrail devletinin düzenli ordularının karşı karşıya geldiği 1973 Yom Kippur Savaşı’ndan tam 50 yıl sonra yeniden bir savaşın başlamasını Ortadoğu bölgesi başta olmak üzere uluslararası ilişkileri küresel ölçekte yeni bir sürece götüreceğinin önemli bir işareti olarak düşünebiliriz. Üstelik Yom Kippur Savaşının yıldönümü olan 7 Ekim tarihinin seçilmesini büyük bir mesaj olarak yorumlayabiliriz. Mısır polisinin İsrailli turistlere karşı ateş açması gibi somut veriler, Ortadoğu’da yeni bir döneme geçilmekte olduğunu gösteriyor.”
İsrail yönetimine radikal sağcı bir iktidarın gelmesi müzakerelerin çıkmaza girmesine neden oldu
Oslo II Anlaşmasının hükmünün kalmadığına vurgu yapan Dr. Güler Kalay, şunları kaydetti:
“Filistin topraklarında geçici özerklik sağlayan Oslo II Antlaşmasındaki ‘geçici’ tanımı aslında bu özerkliğin hiçbir zaman hayata geçirilmeyeceğinin sembolü olarak kaldı. İsrail’in Filistin Kurtuluş Örgütünü ‘terör’ kavramından ayrı olarak görmemesi; tartışmalı bölgelerde varlık göstermeye devam etmesi, ekonomik ambargo, askeri operasyonlar, baskınlar gibi fiili durumlar İsrailli politikacılar açısından özellikle de son yıllarda artan popülizmin siyasi başarıları için birer araç olarak görülmeleri, 28 yıl önce imzalanan Oslo II Antlaşmasına gölge düşüren etkenlerdir. Bilindiği gibi Aralık 2022’de İsrail yönetimine radikal sağcı bir iktidarın gelmesi Filistinlilerle müzakerelerin çıkmaza girmesine neden oldu.”
İsrail ekonomik ambargonun kaldırılması için Filistinlilere ne vaatte bulundu?
2020-2021 yıllarında Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Sudan ve Fas ile İsrail arasında imzalanan ‘İbrahim Antlaşmaları’ ile sağlanan diplomatik ilişkilerin gelişmesine dikkat çeken Kalay, “Buna bağlı olarak önerilen Ortadoğu Çözüm Planı maalesef Washington-Tel Aviv ortak jeopolitik çıkarlarının desteklenmesinin ötesine gitmediği gibi Filistin Halkının talepleri ve çıkarları göz ardı edilmekle kalınmayıp, silahlı mücadeleden vazgeçilmesi halinde Filistin’e bırakılacağı ifade edilen toprakların yeniden bölünmesi dahi gündeme gelmiştir. İsrail’in varlık gösterdiği tartışmalı bölgelerdeki yerleşimler yine İsrail lehine yasalaştırılmıştır. İsrail ekonomik ambargonun kaldırılması için Filistinlilere, kendi topraklarından vazgeçmelerini ve eğer vazgeçerlerse aynı zamanda Basra monarşilerinin sağlayacağı yatırımlardan da yararlanabilecekleri vaadinde bulunulmuştur.” açıklamasını yaptı.
İsrail-Filistin meselesini 7 Ekim tarihine taşıyan nedenler neler?
Dr. Güler Kalay, İsrail-Filistin meselesini yeniden 7 Ekim tarihine taşıyan bölgesel ve yerel nedenler var olduğunu ifade ederek, bunları şu şekilde özetledi:
“2023 yılının başından bu yana İsrail’de Binyamin Netanyahu hükümetinin yargı reformu önerilerine karşı çıkan protesto gösterileri; Tüm bu gösteri ve protestolar İsrail hükümetinin geri adım atmasını sağlamadığı gibi Gazze şeridindeki Filistin militan örgütlerinin umutlarını da boşa çıkarmış ve bu nedenle Hamas ile birlikte hareket etmeye ikna olmalarına neden olmuş olabilir; (Hatırlanırsa, Hamas 2007 yılından bu yana Gazze Şeridinde yönetimi eline almış durumda ve bu süreç içinde Cezayir, Rusya gibi devletlerin arabuluculuğu ile Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) bünyesindeki Filistinli örgütlerle görüşmeye başlamış, böylece FKÖ’nün yapısal değişimleri ya da Hamas ile olan organik bağı oluşmaya başlamıştır).
Gazze Şeridinde giderek radikalleşen grupların ortaya çıkması artık Filistin Kurtuluş Örgütü adının İslami terör örgütleriyle birlikte anılmaya başlamasına sebep olmuştur; Protesto gösterilerinin genellikle cumartesi günleri yoğunlaşması, Hamas’ın bu boşluğu fırsat olarak kullanmasına neden olmuş olabilir; Mescid-i Aksa’da sıklıkla görülen polis baskınları, ekonomik abluka gibi etkenler, buradaki gerginliğin giderek artmasına neden olmuş olabilir.”
Bu ölçekte bir saldırı operasyonunun hazırlanması
Bu ölçekte bir saldırı hazırlanmasına değerlendirmede de bulunan Dr. Güler Kalay, şöyle dedi:
“Bölgede bir bütün olarak artan gerginlik göz önüne alındığında ve bu ölçekte bir saldırı operasyonunun hazırlanmasının sadece askeri güç ve siyasi irade değil, yeterli zaman gerektirdiğinin farkında olarak, Körfez Monarşilerinin birleşmesi, İran’ın hem Körfezde hem de Güney Kafkasya’da tam iş birliğine yönelik ılımlı sinyaller vermesi gibi bir dizi faktörün İsrail’in Ortadoğu’da hızla yalnızlaşmasını da beraberinde getirdiğini belirtmekte fayda var. Öte yandan Suudi Arabistan ile İsrail arasında ABD’nin girişimlerine rağmen resmi ilişkiler kurulamamıştı. Bunda en büyük etken şüphesiz Riyad’ın Filistin Halkının çıkarlarının gözetilmesi şartıydı.”
Filistin davası farklı bir alana taşınacak
“Gazze Şeridinde 7 Ekim günü başlayan çatışma dalgası, Filistin halkının uzun yıllar süren haklı davasının artık farklı bir alana taşınmasına neden olacağı görüşündeyim.” şeklinde görüşlerini dile getiren Güler Kalay, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Filistin’de artık müzakere edilebilecek bir ılımlı siyasi liderlik de yoktur. Bu çatışma dalgası Ortadoğu’nun en hassas bölgesinde Gazze’de başlamış ve tüm bölgeyi etkisi altına alması beklenmedik bir sürpriz olmayacaktır. Uluslararası aktörler hızla taraflarını belirlerken çatışma uluslararası bir nitelik kazanmaya doğru gidiyor. ABD ve Avrupa devletleri Hamas’ı kınarken, İran ve Suriye Filistin Halkıyla dayanışma içinde olduklarını belirttiler. İsrail ‘Demir Kılıç’ operasyonuyla resmi olarak savaş ilan ederken, Lübnan, Suriye, Irak ve bir dizi Orta Doğu ülkesinde İslami direniş hareketine destek artıyor. Görünen o ki, geçtiğimiz baharda yeniden bir araya gelen İslam Ülkeleri İş Birliği Teşkilatı ve bölgesel iş birliğine yönelik ılımlı havanın hâkim olduğu Ortadoğu, Filistin’de başlayan şiddet dalgasıyla bir kez daha sıcak çatışmalarla anılacak.”
Etnik bir temizlik mi hedefleniyor?
İsrail yetkilileri hastane saldırısını kabul etmediklerini belirtiyorlar, bu konuda şimdilik sadece Washington’un desteğini aldılar diyen Güler, “İsrail, kanıt olarak Hamas üyeleri arasında yapılan bir konuşmanın olduğunu belirtiyor. Çeşitli basın kaynaklarında roketlerin İslami Cihad Örgütüne mensup Filistinli radikallere ait olduğu ileri sürülüyor. Yani hastane saldırısıyla ilgili İsrail Hamas’ı sorumlu gösteriyor; ancak olayların başladığı 07 Ekim tarihinden bu yana İsrailli yetkililerin Filistin halkını açıkça hedef göstermesi zaten başlı başına olayların etnik temizliğe doğru evrilebileceğini işaret ediyor. Bu nedenle sivillere yönelik saldırıların önümüzdeki günlerde de gerçekleşmesi mümkün.” İfadelerini kullandı.
Bu harekât, Gazze ile sınırlı kalmayacak
‘Ortadoğu’da bu denli ılımlı hal almış olan siyasal ilişkiler çerçevesinde İsrail’in bölgesel olarak yalnızlaşması gelinen son noktada nasıl şekillenebilir?’ sorusu bağlamında olayları değerlendiren Dr. Güler Kalay, şunları dile getirdi:
“Aslında Aksa Tufanı, İsrail’e her ne kadar büyük bir kayıp yaşatmış olsa da İsrail’in hemen akabinde cevaben başlattığı karşı operasyon ile – Demir Kılıç – İsrail’in Hamas karşısında yenilgi değil aksine büyük bir fırsat yakaladığını söyleyebiliriz. Neden? Çünkü; İsrail bu sayede doğrudan fiili savaş ilanı yapmış ve harekatını başlatmıştır; Bu harekat, Gazze ile sınırlı kalmayacaktır; Filistin halkının haklı mücadelesinin sembolü haline gelmiş olan Filistin Kurtuluş Örgütü’nün meşruluğu artık tartışmalıdır; Filistin direnişi İslami terör ile anılır hale gelerek dünya kamuoyunda büyük bir algı yönetimi oluşabilir, İsrail-Filistin savaşını aslında Batı-Doğu savaşının ilk adımı olarak yorumlayabiliriz; İran Hamas’ı destekleyen devlet algısı çerçevesinde hedef gösterebilir; Günün sonunda Washington-Tel Aviv jeopolitik çıkarları gözetilir ve küresel rekabette önemli stratejik değişimler gerçekleşebilir. ABD’nin Ukrayna ve Tayvan üzerinden yürüttüğü Rusya ve Çin stratejisi bu kez İsrail yoluyla Filistin üzerinden yürütülebilir.
İsrail ve Filistin özelinden bakarsak, Aksa Tufanı operasyonundan orta ve uzun vadede kimin güçlenerek çıkacağına yönelik tahminde bulunmak çok zor değil; bu durumda Hamas karşısında MOSSAD gerçekten yenildi mi? Zaman gösterecek…”
Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)