Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Psikoterapi, sadece davranışsal değil biyolojik düzeyde de beyni şekillendiriyor…”

Haber ile ilişkili SDG etiketleri

DOI : https://doi.org/10.32739/uha.id.56947

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Psikoterapi Enstitüsü tarafından düzenlenen 8’inci Ulusal Bütüncül Psikoterapi Kongresine katılım sağladı. “Psikoterapinin Beyin Bağlantıları” başlıklı sunum gerçekleştiren Tarhan, psikoterapinin beyni yeniden şekillendirme yeteneğinin yalnızca davranışsal düzeyde değil aynı zamanda biyolojik düzeyde de etkinliği olduğunu vurguladı. Beyin bağlantılarını beş başlıkta ele alan Tarhan, psikoterapinin bu bağlantılardaki yanlışları onarmak olduğundan bahsetti. Tarhan aynı zamanda son yıllarda yapılan beyin çalışmalarının beyin ile duygu, düşünce ve davranış arasında ‘karşılıklı bağ’ olduğunu gösterdiğine de dikkat çekti.

Psikoterapi Enstitüsü Bayramoğlu Eğitim ve Kongre Merkezinde gerçekleşen kongre yoğun ilgi gördü. Geleneksel hale gelen kongreye Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan bu yıl da katıldı.

“Büyük bakış olmadan psikoterapiyi anlamak mümkün değil”

Konuşmasında madde ötesi bir gerçeklik olduğundan ve bu gerçekliğe göre düşünülmesi gerektiğinden bahseden Tarhan; “Evrenin bütününü görmemiz lazım. Madde ötesi bir evren, madde ötesi bir gerçeklik var. Bunu görmek gerekiyor. Einstein'a, ‘Sen nasıl buldun bu gerçekliği?’ diye soruyorlar. ‘Tanrının yerinde olsam nasıl yapardım diye düşündüm, öyle buldum.’ diyor. Yani biz de şu anda insanın psikolojisini analiz ederken bu evreni yaratan nasıl yaratmıştır diye düşünerek bakarsak ancak anlayabiliriz. Ama sadece beyine indirgersek anlayamayız. Sadece maddeye indirgersek anlayamayız. Ama Jung'un söylediği gibi, ‘Uzay ve zaman ötesinde insanın ruhunun bir parçası var.’ diyor. O parçayı düşünmek gerekiyor. O parça nedir? O parça nasıl olur? Bu evreni yaratan şu anda nasıl bir bilgi ile bizimle bağlantı kuruyor? Nasıl bir bilgi ile biz onunla bağlantı kurabiliyoruz? Buna kafa yormak gerekiyor. Bunun için bu büyük bakış olmadan da psikoterapiyi anlamak çok mümkün değil.” şeklinde konuştu.

Beyin ile duygu, düşünce ve davranış arasında ‘karşılıklı bağ’ var

Psikoterapinin türlerine dikkat çeken Tarhan; “Bunlar beynin sinir yollarını ve yapısını farklı biçimde etkiler. Son yıllarda beyin çalışmaları beynin ağsal ve ilişkisel bir organ olduğu ve beyin ile duygu, düşünce ve davranış arasında ‘karşılıklı bağ’ olduğunu gösterdi. Limbik sistemin amigdal merkezli duygusal bilgileri prefrontal lobdaki karar algoritmasına karar için aktarırken matematiksel düşünce, analiz için sol hemisfer korteksini bellek için hipokampusları müzik, sanat, estetik, bütüncül bakış için sağ hemisferi bir orkestra gibi çalıştırması büyük bir keşif oldu. Psikoterapi de bu bağlantılardaki yanlışları onarmaktan başka bir şey değilmiş demek abartı olmayacak aslında.” dedi.

Psikoterapi, sadece davranışsal değil biyolojik düzeyde de beyni şekillendiriyor… 

Psikoterapinin beyni yeniden şekillendirme yeteneğinin yalnızca davranışsal düzeyde değil aynı zamanda biyolojik düzeyde de etkinliği olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan psikoterapinin beyin bağlantılarını beş başlıkta ele aldı. Tarhan:

1. Nöroplastisite: Psikoterapi, özellikle bilişsel-davranışçı terapi (BDT), nöroplastik değişikliklere neden olduğu gösterilmiştir. Bu, sinir yollarını yeniden düzenleyerek beyinde zihinsel sağlığı iyileştiren yeni bağlantılar oluşturmaya yardımcı olabileceği anlamına gelir. 

2. İşlevsel ve Yapısal Değişiklikler: fMRI ve PET taramaları gibi beyin görüntüleme tekniklerini kullanan çalışmalar, psikoterapinin beyinde hem işlevsel hem de yapısal değişikliklere yol açabileceğini göstermiştir. Örneğin, prefrontal korteks gibi duygu düzenlemesiyle ilişkili bölgeler, psikoterapiden sonra artan aktivite ve bağlantı gösterebilir. 

3. Amigdala Aktivitesinde Azalma: Psikoterapi, özellikle kaygı veya travma tedavisinde, beynin duygusal işleme merkezi olan amigdaladaki hiperaktivitede bir azalma ile ilişkilendirilmiştir. Bu, daha dengeli bir duygusal tepkiye yol açar. 

4. Beyin Bölgeleri Arasındaki Bağlantı: Uzun vadeli psikoterapi, özellikle duygusal düzenleme ve bilişsel kontrolde yer alan prefrontal korteks ve limbik sistem gibi farklı beyin bölgeleri arasındaki bağlantıyı artırabilir. Bu, duygusal dayanıklılığı ve bilişsel işlemeyi güçlendirir. 

5. Epigenetik Etkiler: Bazı çalışmalar, uzun sıklık ve süreli psikoterapinin beyin fonksiyonu ve stres tepkileriyle ilgili gen ifadesini etkileyebileceğini göstermektedir. Bu, psikoterapinin potansiyel olarak zihinsel sağlıkla ilgili genlerin nasıl ifade edildiğini değiştirebileceği ve uzun vadeli psikolojik iyiliği destekleyebileceği anlamına gelir. 

“Beynimiz multitask çalışabilen bir organdır”

Terapinin beyindeki kimya laboratuvarını yönetmek olduğuna dikkat çeken Tarhan; “Ön belleğe fazla bilgi yüklersen ne olur? Bilgisayar yavaşlar. Sen de aynı anda her işi yaparsan bloke olursun. O zaman ne yapacaksın? Akıllıca kategorik düşüneceksin. Terapi yapıyorsun, günde 10 tane sıkıcı hikâye dinliyorsun, dert dinliyorsun. Biri bitince aklın daha öncekinde kalırsa sen tedavilik olursun ama kategorik düşünmeyi yapan kişi bir konuyu düşünür, düşündükten sonra onu alır rafa koyar ve başka konuya geçer. O anda o konuya kategorize olur. Buna göre birbirlerine olumlu veya olumsuz etkisi olmadan 1 günde 5-10 kişinin terapisini götürebilir. Beynimiz multitask çalışabilen bir organdır. Onun için bunu yönetmeyi bileceksiniz. Sabahtan akşama kadar aynı şeyi düşünürseniz kendinizi mahvedersiniz. Bize gelen depresyonlu hastalara vs. bakıyoruz. Negatif düşünceyi 5 dakika düşüneceğine 15 dakika düşünüyor. Devamlı 60 dakika, 50 dakika aynı şeyi düşünüyor. Beyin bloke oluyor. Böyle durumlarda beyindeki network bozuluyor. Aslında bizim terapi dediğimiz şey bir nevi beynimizi heykeltıraş gibi işliyoruz ve beynimizdeki kimya laboratuvarını yönetiyoruz diyebiliriz.” ifadelerini kullandı.

“Terapide düşünceye duygu ekleyebilmek önemli”

Beynin inanış olarak kabul ettiği şeyi referans bilgi olarak kabul ettiğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, referans bilgilere dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizdi. Tarhan; “Pozitif düşünce beyni fazla bir harekete geçirmez. Pozitif duygu durum harekete geçiriyor. Düşünceye duygu eklendiyse harekete geçiriyor. Düşünceye duygu eklenmediyse o düşünce geliyor, geçiyor. Bir kulaktan giriyor, bir kulaktan çıkıyor. Onun için düşünceye duygu ekleyebilmek terapide aslında önemli. Negatif düşünce var ama ona düşünce duygu ekliyorsanız, negatif şeye inanıyorsanız bu inanınca oluyor. İnanınca düşünceye duygu ekleniyor. Öyle durumlarda negatif thinking oluyor. Bir insan odanın ortasında duruyor. Başım dönecek mi acaba diye, başım dönecek filan diyor. Başlıyor sallanmaya. Halbuki bir şey yok. Hastalıkla ilgili yanlış inanış, o hastalıkla ilgili belirtiler ortaya çıkarıyor kişide. Ne düşünüyorsanız değil, neye inanıyorsanız o. Düşünce artı duygu beyin onu inanış kabul ettiği zaman beyin onu artık referans bilgi olarak kabul ediyor. O referans bilgiye göre kararlar veriyor. Onun için referans bilgilerimize dikkat etmemiz gerekiyor çünkü onunla ilgili algılar oluşuyor. Onunla ilgili pozisyon alıyoruz. Onunla ilgili kararlar veriyoruz ve inandığımız şeyi farkında olmadan davet etmiş oluyoruz.” şeklinde konuştu.

“Din ve bilim birbirini tamamlıyor”

Ego savaşlarının aileyi parçaladığını belirten Tarhan, karı-koca tamamlayıcılığının bilim ve din sentezinde de olduğunu söyledi. Tarhan; “Batı'nın bulduğu çözüm, birlikte yapamıyorsanız ayrılın diyor. Halbuki hedefe giderken birlikte yapmak için yolu kolay seçmiş o. Bu aynı şey kültürel olarak da var. Birlikte yapamıyorsanız ayrılın tezini Batı orta çağdaki din savaşlarını bitirmek için kullanmış. Başarılı da olmuş. ‘Din savaşlarını bitir. Dinle bilim bir arada olmuyor.’ Ayrılsın, din ayrı bilim ayrı diye böyle ayrılmış. Sonra oradaki kilise çok akıllılık yapmış üniversite kurmuş kiliseye. Üniversiteye sahip çıkmış, devlet yönetimini bırakmış kilise. Üniversite kurmuş ve bir sentez oluşturmuş, barış oluşturmuş. Laiklik böyle çıkmış. Biz bunu yapamadık mesela. Biz Osmanlı ve şey olarak yapamadık. Biz din ve bilim birbiriyle ayrı değil, tamamen kopmuyor. Ve bir araya getirip de bütünleşmeyi de yapamamışız. Bir savaş oluşmuş şu anda kültürel kırılmaları bununla yaşıyoruz. Bu da önemli bir şey ama Batı'da şu anda din ve bilim bütüncül bilim haline geldi. İlk başta söylediğim gibi din ve bilim birbirini tamamlıyor. Birbirinin rakibi değil, birbirini tamamlayıcısı. Bu işte ailede de öyle, karı koca birbirinin rakibi, birbirinin tamamlayıcısı. Bu bir bakış açısı.” dedi.

“En büyük problem anlık ödüllerin peşinde olmaları”

Dayanıklılık eğitiminin önemine dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Kişilere dayanıklılık eğitimi veriyoruz. Terapilerde o kişinin güçlü zayıf yönlerini ortaya çıkarıyoruz. Kişi burada hislerini erteleyebiliyor. Ya da doyum erteleme becerisi çalışıyor. Kişi doyum erteleme becerisini geliştirirse orbitofrontal korteksi antidepresan ilaçlar çalıştırmış oluyor aslında. Ödülün alınmadığı ilk birkaç seferde kötü davranış şiddetleniyor. Gelecekte ödülü düşünmek burada yine şey oluşuyor. Hatta ben fizyoterapi örneği dedim. Bir hanımefendi fizyoterapi görüyor. Fizyoterapi bu da çok ağrılı bir şeydir. Kolunu bacağını çektirirsin sancı kıvrandırır. Fizyoterapist, ‘Abla senin hiç ağrın yok. Sesin çıkmıyor.’ diyor. ‘Evladım ağrım olmaz mı? Öyle ağrıyor ki fakat ileride rahatlayacağımı düşünüyorum. Katlanıyorum ona.’ diyor. Mesela bak o bir nevi ne yapıyor? Doyum erteleme ilerideki ödülü düşünüyor. Şu andaki gençlerin en büyük problemi anlık ödüllerin peşinde olmaları. Halbuki doyum erteleme doyum testi var ya meşhur doyum testi gibi yani doyum ertelemeyi yapsalar o kişiler bir sene iki sene sonra daha büyük bir ödül alacaklar. Bunu öğretmek bir şeydir. Dayanıklılık eğitimi olarak geçiyor.” şeklinde konuştu.

Her insanın yaşamında önemli olan 6 erdem…

Kişiliği pozitif yönden güçlendirmenin psikolojik olarak bağışıklık sistemini harekete geçirdiğinden bahseden Tarhan; “Beynimiz şu anda kuantum evrenle bir alışveriş içerisinde. Bilinç çalışmaları kuantum bilincin olması gerektiğini gösteriyor. Burada da sağ beyin beynin manevi yarım küresi deniliyor. Sol beyin biliyorsunuz mantıksal, rasyonel, akılcı, ayrıntıcı planlı, problemi çözüyor. Parçalıyor, çözüyor problemi sol beyin. Sağ beyin de problemi bütün olarak çözüyor. Sol beyin eril beyin, sağ beyin dişil beyin. Sol eril beyin parçalıyor, çözüyor yani onun için erkek beyni şeydir. Hızlı bir bakış açısı. Bütüne toplanır, bütüncül göremez. Bu dişil beyin daha bütüncül bakar olaya. Yani duygusal, sezgisel, müzik, sanat, estetik sağ beyni onun için bu şekilde bu Gardner’ın karakter güçleri teorisi vardır. Bu altı tanedir. Bilgelik, cesaret, insaniyet, adalet, ölçülülük ve aşkınlık diye altı tane erdem ve altı erdemin altında 24 tane değer koymuş. Liderlik, vatandaşlık, hakkaniyet, affetme, maneviyat diye aslında pozitif psikolojide bu ortaya çıkmış. Psikoterapide bu önemlidir. Kişiliğimizi pozitif yönden güçlendirirsek beynimizin bu alanları harekete geçirirsek o kişi psikolojik olarak bağışıklık sistemini harekete geçirdiği için hastalığı kendiliğinden yeniyor. Ve bu çok hızlı ve kısa bir terapi yöntemidir.” dedi.


 

 

Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)